
“ O it sana bir şey yapmadı değil mi? ” diyorum içime tükürür gibi.
“ Nasıl bir şey? ” diyor ne kastettiğimi bal gibi anlamasına rağmen. Anlamazlıktan gelerek soruyordu.
–“ Herhangi bir şey. ”
–“ Herkes beni senin gözünden görmek zorunda değil. ”
Meydan okurcasına koyulaşan gözlerine bakıyorum. Kaşlarım sertçe çatılıp birleşiyor. Gözlerim öfkeyle kısılıyor.
–“ Ben seni nasıl görüyormuşum? ”
“ Bir fahişe… gibi ” diye tıslıyor.
Kalbimin altına engel olamadığım bir sızı yerleşiyor. Belki de söylediği doğru. Bu ihtimal omuzlarıma abanıyor. Yüzümden acımın anlaşıldığına eminim. Sıkıntıyla gözlerimi kapatıyorum. “ Yeter Bahar. Daha fazla canımı sıkma. ” Ayağa kalkıyorum. Tam karşıma dikiliyor. Önüme geçip gitmeme engel oluyor.
“ Yalan mı! ” diye bağırıyor hırsla.
Elimi uyarmak istercesine kaldırıyorum. “ Yavaş… ” diye uyarıyorum keskin bir fısıltıyla.
–“ Sesinin tonunu ayarla. Poyraz aşağıda. Öyle bir şey de yok. Aklına bile getirme. Sen oğlumun annesisin. ”
–“ Peki ben senin neyinim Hazar? ”
–“ Ben senin neyinim Bahar? Söylesene, ayaklı bir intikam makinesi mi? ”
“ Hazar… ” Sesinde serzeniş dolu bir feryat parçalanıyor. Yüzünde eski bir hesap çözülüyor. Alınmamış bir intikam kirpiklerinde dağılıyor. Büyük bir adımla bana yanaşıyor. İki eli de boynumda. Burun burunayız. “ Seni seviyorum Hazar seni çok seviyorum. ” diye fısıldıyor.
Bunu ben de biliyorum. Ama asıl bilmediğim Bahar'ın benden çok neleri sevdiği. Orası muamma işte. Bahar’ın parmakları yanaklarıma çıkıyor. Yavaşça Hazel'in tokat attığı yanağıma dokunuyor. İçim sızlıyor. Ellerini indirip büyük bir adımla geri çekiliyorum.
–“ Dur, dur, dur, dur. Dur, dokunma. ”
****
Hazar yaralı bir aslan gibi kapıdan çıkıp gidiyor. Ben acıyla yatağın ucuna oturuyorum. Sanki giderken pençesini kalbime takmış gibi. Yarasına dokundum çünkü. Ancak yaralı bir adam böyle bir can acısıyla kaçabilir. Benim ayaklarımı yerden keser bu acı. Nefesimi boğazıma dolayıp düğüm eder. Beni kendi soluğumda boğar, öldürür. Herkesin acısı, yüreği kadar. Hazar'ın ruhunu bedenine sürgün ediyor bu acı. Başı boş bir sancı gibi dolaşıyor kuytularda. Gözlerimden hızla yaşlar akıyor. Elimle ağzımı kapatıyorum. Poyraz sesimi duymasın diye. Nefes alamayacak gibi oluyorum. Hıçkırıklarım boğazıma düğüm oluyor. Ciğerlerim sökülüyor gibi oluyor. Hata dediğim de ne ki? Ruhumda taşıdığım en asil yara izim mi? Kezzapla kaynayan damarlarımın kalbime hep aynı fay kırığından sızıp dağılması mı? İçimde bir yıldız patlaması, bir lav püskürmesi mi? İçime düşen kordan tohumun dallanıp budaklanıp kıvılcım yapraklarını sallaması mı? Ne? Poyraz mı? Hazar mı? Bakışı mı? Beni hep suçlayan mavi kara rengi mi? Gülüşü mü? Dudağının kenarına ölüm kazar cazibeli bir günahın salınması mı? Damarlarımda kıvrılıp kanayan dar koridorlarda uğruna ömrümü sereceğim gözlerin korku salması mı? O korkunun içimde gök gibi asılması mı? Aşkın cehennem gibi yüreğime saçılması? Hepsi mi, hiçbiri mi? Biri mi, öteki mi? Ne? Aklımı çelen, yüreğimi tökezleten? Ayağıma takılan taş. Etime batan diken. Ruhumda oynaşan günah. Yaratılışımda eksik kalan. Tamamlanamayan, tamamlayamadığım. Dolsam, doldursam, boşaltsam… Yine de aldıramadığım, bir tamam edemediğim. Aşk…
****
–“ Bunun için mi intihar ettin? ”
–“ Hayır. ”
Bir elimi beline atıp attığım tek adımla Bahar’a iyice yanaşıyorum. Diğer elimi ensesine yerleştirip sertçe sıkıyorum. Dişlerimin arasından nefesim ıslık gibi dökülüyor.
–“ Niye? ”
“ Ömür boyu vicdan azabı çek diye… ” diyor arsızca. Saklamadan.
–“ Sen her gün öl diye. ”
Bahar'ı sertçe itiyorum. Aramızdaki mesafe anında açılıyor. Alayla gülümsüyorum. Küçümsercesine.
–“ Beni ne kadar çok seviyorsun böyle. Gözlerimi yaşartıyor bu sevgin ”
“ Çok… ” diyerek onaylıyor.
–“ O kadar çok ki hastalık gibi. Beni öldürüyor. ”
****
Bahar göğsünde bir cehennem taşıyor. Nefesinde bir fırtına taşıyor. Gözlerinde bir kıyamet taşıyor. Bahar ömründe parçalanmış bir masal taşıyor. Paralanmış. Kalbinin kristal kırıklarını kanının içinde saklıyor. Etinin içinde. Nefesinde. Ama bu acı fazla. Bu kadar kırık fazla. Bu kadar kan fazla.
Kafasını kaldırıp bana bakıyor. Yardım bekler gibi. Gözlerinin erguvan mavisi kat kat koyulaşıyor. Gözlerinde saydam bir acı parlıyor. Kirpiğinden şeffaf bir damla gözyaşının irileşip yuvarlandığını görüyorum. O anda kendimden ölesiye nefret ediyorum. Kanım bir anda damarlarımda pas tutuyor sanki. Ciğerlerime yolladığım havanın kekremsi tadı boğazıma oturuyor. Ağzımda zamansız telaşların buruk tadı. Konuşmasına fırsat vermeden odadan çıkıyorum. Kaçıyorum olabildiğince ama nereye kaçarsam kaçayım değişen hiçbir şey olmayacak. Bunu biliyorum. Yine de kaçıyorum, kaçabileceğim yere kadar.
****
Ağırca aralanıyor kirpikleri. Gözleri şimdi kat kat mavi. Gözleri ömrümün cehennemi. Gözleri tertemiz bir bahar, menekşe rengi. Gözleri cennetin vebali. Gözleri erguvan matemi. Gözleri iblisin cennet ezberi, ezeli ihaneti, ebedi nedameti. Gözleri mavi kere mavi. Bakışlarım yatağa dağılan saçlarına kayıyor. Bahar'ın saçları, eylül felaketi, hazan cinayeti. Kızılca kıyamet.
Boynumdaki ellerini indiriyorum. Bembeyaz teni ellerimin arasında kırılıp parçalanıyor. Etimin altına batan diken gittikçe genişliyor, kapkara deliniyor. O böyle umarsız sevdikçe beni, bir idam mahkumunun çaresizliğiyle gün sayıyorum ben. Ömrümü sayıyorum. Bahar'ın kuruyup kararan bir yara gibi benden kopup gideceği güne kadar günahlarımı sayıyorum. İçimdeki cehennemin yoklamasını yapıyorum her gün.
–“ Yapma. ”
“ Ben… ” diye fısıldıyorum sesimi esir almış azılı bir yağmur sağanağının içinden çıkmaya çabalayarak.
–“ Başka birine aşık oldum Bahar. Bembeyaz bir kıza. Aşık oldum. ”
Cümlenin sonunu getiremeden sesler amansız bir gürültünün pençesinde yitiyor. Bahar yanağıma okkalı bir tokat patlatıyor. Yüzüm hafifçe yana dönüyor. Çaresizce gözlerimi kapatıyorum. Ne yapayım? Ne söyleyeyim? Ömrünü heba ettiğim kadın! Nefesini azabıma katık ettiğim kadın! Sevdasını kıyametime sermaye ettiğim kadın!
Saçlarından cehennem çoğalttığım kadın. Gözlerinde erguvan bulutlar ağlattığım kadın.
Yüzümü yere döküp cehenneme yol yapıyorum ayaklarının altında.
Ne yapayım? Ne söyleyeyim? Kendimden beter tükettiğim kadın! Öbür yanağımı çeviririm ancak.
Bahar'ın gözlerinde kan gibi biriken gözyaşlarının tuzu benim ciğerimi dağlıyor. Gözlerinden tutuşan sonbaharda savrulacağım, başka yolu yok. Bahar'ın gözlerinde gördüğüm, bu hırçın eylül fırtınası, beni de katacak önüne. Başka türlü iflah olmam. Yanağına süzülen yaşları siliyor hızlıca. Ben o gözyaşlarına yol olacağım, ötesi kurtarmaz beni.
“ Ne söylememi bekliyorsun Hazar? ” diye tıslıyor dişlerinin arasından, öfkeyle, hâlâ yüzünde gezinen bakışlarımı yakalayıp.
–“ Seni affettiğimi mi? ”
“ Sakın! ” diyerek atılıyorum. Gözlerim elimde olmadan irileşiyor. Aklım bunun ihtimaliyle çırpındıkça beynimin duvarlarında çarpıyor, çığ gibi bir çığlık büyüyor, ötüyor, uğulduyor kulaklarımda.
–“ Sakın! Bana bu vicdan azabını yaşatma. Sakın! ”
Alayla gülümseyip gözlerini deviriyor. Hızla kapıya yönelip bahçeye çıkıyor. Peşinden gidiyorum. Kapıdan çıktığı anda destek almak istercesine elini soğuk mermere bastırıyor. Nefes alırken dahi canının yandığını görebiliyorum. Beni fark etmeden merdivenleri de iniyor. Peşinden geldiğimi anlayınca öfkeyle dönüyor.
“ Senin için buyum, değil mi Hazar? ” diyor isyanla ellerini iki yana açıp kendini gösterirken “ Bir vicdan azabıyım! Ömrünce ardın sıra sürükleyeceğin bir prangayım. Sen… ” diyor tehdit edercesine burnumun dibine kadar sokulup.
–“ Kendine mahkumsun Hazar. Karanlığına müebbetsin. ”
Doğru söze ne denirdi? Susuyorum sadece. Nefesime bile söz geçiremediğim bu belalı gecede hangi kelimeye anlatayım derdimi?
“ O kızın aydınlığını da… ” diyor son kelimeyi incitici bir alayla söyleyerek. Bana söylese incinmem, ama Hazel duysa incinir. Ben bunun ihtimaliyle işte…
–“ Kana bulayıp heba etme. ”
Sen bilmiyorsun Bahar, ben yaşımca işlediğim günahı kat be kat çoğaltıp kıyamete dek taşıyacağım bunun ihtimalinden. Tüm melekleri günahıma ortak edeceğim bu sebepten. Cenneti cehenneme katacağım. Sen bilmiyorsun Bahar, ben cennet ırmaklarını tutuşturacağım. Sırf bu söylediğinden sular yanacak. Ben bundan öleceğim, erkenden.
Ben gecelerce çoğaltırım karanlığımı, cehennemin dibinden çağlarca sönmeyecek yangınımı, benliğimi alıp yürüyen kurşundan ağır yağmurları da saklarım, gövdemden geçen demir tellerden damlayan kanın tuzunda hem de! Saklarım. Ama Hazel'e gölgesi bile değerse bunlardan bir tanesinin, benim ağzımdan gizli bir dua gibi çıkan ismi yan yana gelirse bir tanesiyle benim karanlığıma ait azaptan alfabenin, dayanamam. O zaman, yaşamanın başka yolu da kalmaz. Ben bu ateşle kül olurum!
Külden beter olurum!
“ Bahar… ” diyorum güçsüzce.
–“ Ne desem seni iyileştirmeyecek. ”
–“ Sen söyleyeceğini söyledin zaten! ”
Sesinde beliren isyana karşılık çaresizce nefes alıyorum. Artık söyleyecek hiçbir şeyim yok. Elimi enseme atıp sıkıntıyla etrafa bakıyorum. Bugün bittiğinde, gelecek günden de umutlu değilim. Umudum Hazel'in gözlerinin yeşilini hareleyen mavilerde tutuklu kaldı. Bahar da benden bir cevap beklemiyor anlaşılan, hızlıca sırtını dönüyor. Oraya nereden geldiğini bilmediğim büyük bir taşı alıp var gücüyle arabanın ön camına vuruyor. Ön cam büyük bir gürültüyle yerle bir oluyor. Ancak o zaman kafamı çevirip Bahar'a bakıyorum.
Yoksa, kafamı kesseler, bakamam. Şimdi bakamam.
Kaşlarım hızlıca çatılıyor. Bahar bana aldırmadan arabanın arka camına da indiriyor taşı. Yanına yanaştığımda öfkeyle mırıldandığını duyuyorum. Kapıların camlarını da büyük bir itinayla tuzla buz ediyor. Taşı arabanın kaportasına vurmaya başladığında da hep aynı şeyi mırıldanıyor.
–“ Aşıkmış. Bembeyaz bir kıza. Bembeyaz bir kıza aşık olmuş. Aşık olmuş. Bembeyaz kıza ”
Kısa bir an ne yapacağıma karar veremesem de hızla ileri atılıp Bahar'ı durdurmaya çalışıyorum. Ama ellerimin arasından sıyrılıyor. Araba falan umurumda değil, ama camlar. Üstelik, taş tırnaklarını kanatmış.
“ Bahar… ” diyorum en sonunda hızlıca belinden kavrayıp kendime çekiyorum.
–“ Bahar, yeter. Yapma. Ellerin… Kanıyor. ”
Elindeki taşı bırakmasını sağladıktan sonra hareket etmesini engellemek için sıkıca sarılıyorum. Başta dirense de kısa bir süre sonra karşı koymaktan vazgeçiyor. Başını yavaşça omzuma yaslıyor. Gözyaşlarının usulca gömleğime aktığını hissediyorum.
Öylece bekliyorum. Bekliyorum ki sakinleşsin. Bekliyorum ki, dallarını kıran amansız fırtına dinsin. Bekliyorum ki can teslim eder gibi çırpınan şu azaptan yağmur bitsin. Bekliyorum ki kalbinde uğuldanan sancının ateşiyle yediveren gülleri gibi çoğalıp çiçeklenen cehennem damarlarını terk etsin. Bir rahat bıraksın göğüs kafesini, günlere pay ettiği deprem. Bekliyorum ki, geçsin. Geçeyim.
“ Hazar… ” diyor beklemediğim bir anda kafasını kaldırıp gözlerime bakarken. Gözlerinin menekşesi hırpalanmış.
–“ Sen… Her seferinde canımı daha çok yakıyorsun. ”
“ Bahar… ” dediğimde çaresizce susuyorum tekrar.
–“ Ben sana daha fazla yalan söyleyemezdim. ”
“Allah belanı versin! ” diyerek bağırıyor öfkeyle.
İki eli omuzlarımdan sertçe ittiriyor. Olduğum yerde sendeliyorum. Zembereğinden boşalmış gibiyim. İpleri kesilmiş bir kukladan tek farkım, kan içinde taşıdığım sızım. Yüzümü yere eğiyorum tekrar. Ne söylesem küfür gibi çıkacak sanki ağzımdan. Ne desem bilenecek bana Bahar. Ne desem, yetmeyecek. Ne söylesem, geçmeyecek. Hiçbir şey aramızdaki ölümcül sancıyı geçiremeyecek. Hiçbir şey aramızdaki dikenli ağrıyı hafifletmeyecek. Hiçbir şey aramızda bir balçık gibi koyulaşan girdabın derinliklerinden kurtaramayacak ikimizi.
Biz hep kanlı bıçaklı iki çocuğu olacağız bu hayatın. Hayata da düşman olacağız üstelik.
–“ Sen… Bana sevdalanmayı bırak, sevmedin bile beni. Sevemedin, bir türlü. Kanadığında yara oldum ben sana! Yandığında kül oldum ben senin için! Şimdi bir de karşıma geçmiş… ”
Ağzından çıkan seslere tahammül edemiyormuş gibi kaşlarını çatıyor. Nefes nefese gözlerini kapatıyor. Beynine paslı bir çivi gibi çakılan cümleyi düşünmek bile yetiyor.
–“ Başkasına aşığım diyorsun! ”
Söyleyeceğim, yine susuyorum. Dipsiz bir kuyu, sonsuz bir boşluk gibi susuyorum. Evet, haklısın, demiyorum. Ama sen karanlığıma ışık olmadın Bahar! Yangınımda kül oldun ama söndürmeye çabalamadın hiç! Yaralarına aldırmadan elinin tersini dudaklarının üstüne bastırıyor. Hâlâ ağlıyor. Daha da ağlayacak, bu kötü hissettiriyor. Geriye doğru bir adım attığı anda bir şeye takılıp sendeliyor. Belinden sarılıyorum düşmesin diye.
“ Bırak… ” diyor bana dokunmamak için ellerini kaldırırken. “ Bırak beni… Dokunma! ” diyor fısıldayarak, sesi buna rağmen ağlamaklı.
Yavaşça çekiyorum ellerimi. Olduğu yere çöküp kalıyor, güçsüzce. Sırtını arabaya yaslıyor. Kanı üzerinde kurumaya başlayan ellerini kucağında birleştiriyor. Saçları omuzlarından dökülüp yüzünü perdeliyor. Yanına oturuyorum ben de. Suçlu bir tavırla başımı önüme eğiyorum.
“ Ben… ” diyorum içimde kıvranan çaresizlikle.
“ Hiçbir şeyi değiştiremem. Kendimi bile değiştiremiyorum ki ben Bahar. Pişman olmaktan, günahlarımın yoklamasını yapmaktan vazgeçeli o kadar uzun olmuştu ki! Kendimden caymıştım, varlığımdan. Sana yaptıklarım için de… Pişmanım, ama bu neyi değiştirir ki? ”
–“ Sen her şeyi değiştirirdin Hazar. ”
–“ Ben hiçbir işe yaramam Bahar, bunu en iyi sen biliyorsun. ”
–“ Ben hiçbir şey bilmiyorum artık. Sen her şeyi alt üst ettin. ”
–“ Biliyorum. ”
“ Sana kızsam… ” diyor bana dönüp. Gözlerimin içine bakıyor. Canım acıyor. O bakışlarla bir bıçakta o saplıyor göğsüme.
–“ Kendime ne yapmam gerektiğini hiç bilmiyorum Hazar! ”
“ Suçlayacak birini aramaktan vazgeçebilirsin… ” diyorum bakışlarımı kaçırıp. Kafamı öbür tarafa çeviriyorum.
–“ En azından senin suçun değil bu. ”
“ Sen şimdi… ” diyor sıkıntıyla iç çekerken.
–“ Aşık oldum. ” diye tamamlıyorum konuşmasını.
–“ Ve yalan söyledin? ”
–“ Söyledim. ” diyorum. Büyükçe bir yalan hem de geri dönüşünün zor olduğu.
–“ Şimdi de o yalanlar ayağına dolaşıyor, değil mi? ”
“ Öyle oluyor… ” diyerek onaylıyorum saklama gereği duymadan, sıkıntıyla.
Yalanlarım içimde telden bir yumak gibi dolaşıyor. Dolaştıkça çoğalıyor. Çoğaldıkça köşeye sıkışıyorum. İçimde demir tellerden bir düğüm var. Her nefesimde kalbimin üzerine baskı yapıyor. Ölecek gibi oluyorum, ne yalan. Canım çekiliyor gibi geliyor. Hani, son nefesim Hazel'in gözlerine bakarken içime çektiğim olsa, yine de şikayet etmezdim. Ama işte, Hazel'in gözlerinden uzakta, damarıma dayanmış jiletin keskin tarafına sürgünüm.
–“ Gerçeği anlat Hazar. Eğer sana gerçekten aşıksa her şey bir şekilde yoluna girer. ”
–“ Katil olduğumu öğrense bile mi? ”
–“ Sen katilden çok çocukluğu köhne köşelerden yitip giden bir adamsın Hazar. ”
–“ Ama katilim Bahar. Bu gerçeği değiştiremeyiz ”
Ve sen adam..
Bir dokunuşun tüm hayatı değiştireceğini bilmiyorsun..
Bu bölüm az çok Hazar'ı tanımanız fikir edinmeniz için yazılmıştır. Hayatından küçük bir kesit yani 👑❄
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.33k Okunma |
5.73k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |