
Sarkıttığım ayaklarımı ne hızlı ne de yavaş olacak ritimde sallandırıyordum boşluğa. Dudaklarımda kaç gündür düşmeyen o şarkıyı tekrar tekrar söyleyip duruyordum, kimsenin duymamış olmasının rahatlığıyla. Tâbi şarkıyı kendimce değiştirmedim de değildi. Yüzümü okşayan rüzgarın etkisini iliklerime kadar hissederken gözlerim kapalı söylemeye devam ediyordum.
Ah uğur böceğim sevsen de hayal bilirim
Gözlerinde esir kalır emanet ezberim
Ah buz kralım beni sevmen hayal bilirim
Sert rüzgar savurur saçların sonbahar mevsimi
Bir anda söylediğim şarkıya eşlik edilmişti ıslık sesiyle öyle ki şarkının melodisini çalıyordu sanki. Belki de gözlerimi kapatmış olmamla şarkıya kapılıp gitmiştim ve öyle geliyordu bilemiyorum. O gaipten duyduğum ıslık sesiyle birlikte bir kere daha söylemeye devam etmiştim şarkıyı. Yavaşça kapattığım göz kapaklarımı aralamıştım ve boylu boyunca uzanan manzara da olan bakışlarımla şarkının sözlerini tamamlamıştım son kez gecenin sessizliğinde.
Ah nar çiçeğim sevsen de hayal bilirim
Gözlerinde esir kalır emanet ezberim
Ah nazlı Hazelim beni sevmen hayal bilirim
Ilık rüzgar savurur saçların bahar mevsimi
Bir başka ses tonu söylediğim şarkıyı dillendirmeye başlamıştı ardımda. Sadece nakarat kısmını tekrarlamıştı. Kafamı çevirip de bakmaya çalıştığımda olduğum yere doğru gelindiğini fark edebilmiştim. Kimin geldiğine bakmak için tamamıyla dönmem gerekiyordu. Karanlık ortamda yansıyan ışıkla ayaklarından başlayarak beli kolları boynu derken yüzüne doğru görünmüştü kimin olduğu. Söylediğim şarkıyı seslendirmiş olmasına mı şaşırmalıydım yoksa burada oluşuna mı bilemedim. Şaşırmış bir hâlde öylece bakarken yanıma kadar gelip de aramızda az mesafe bırakarak oturmuştu ve yavaş ritimde yere doğru saldığı ayaklarını sallandırmaya başlamıştı. Bakışlarımı karşımdaki manzaraya çevirip de üst üste olan ayaklarımı aynı ritminde sallandırmaya devam etmiştim. Gelişine bir şey dememiştim o da şarkıyı söylemeyi bitirdikten sonra konuşmamıştı. Taşın üzerinde olan elimin üzerine elini bırakmıştı, kafamı çevirip de ellerimize bakmıştım. Yanına koyayım derken bakmamış olmasından kaynaklı elime denk gelmiş olmalıydı. Bile isteye elime denk getirmiş değildi ya. Bile isteye yapılmış bir şey olabilir miydi? Elimi elinin altından çekiyordum ki izin vermemişti. O da yetmezmiş gibi parmaklarını parmaklarımın arasından geçirerek ellerimizi birbirine kenetlemişti.
–“ Ne yapıyorsun? ” diye soru yöneltirken bakışlarımla ellerimizi gösteriyordum. Sanki ne yaptığını bilmeyen birine durumu fark ettiriyor gibi. Normal bir durum gibi ellerimizde olan bakışlarını gözlerime çevirmişti ve “ içimden geldiği gibi davranıyorum ” demişti duyduğunda kaptırıp gideceğin ses tonunda.
–“ Alkolün etkisi olmuş olmalı başka türlü davranmış olamazsın böyle sen ”
Diye söyleyip de ellerimizi bozarak elimi elinden çekmiştim ki bileğimden yakalamıştı beni ve ona doğru bakmamla birlikte kendine yaklaştırmıştı. O az mesafe de kapanmış olmuştu bu hareketi ile. Gelişi tüm dengemi altüst etmişken dip dibe oluşumuz hepten götürmüştü beni. Gözleri gözlerimde dudakları aralanmıştı ve ılık nefesini yüzüme yansıtmıştı. Bir meltem etkisiydi soluğu bana.
–“ Alkollü değilim olsaydım anlardın Hazel. Kaçıp gitmeyesin diye kokusundan sigara bile kullanmadım. Olsa olsa bu senin sarhoşluğun olur ”
–“ Bu yaptığın.. ” lafımı tamamlayamadan sözlerimin devamını getirip de “ yanlış biliyorum ama elimde değil söz geçiremiyorum kendime ” demişti. Dudaklarımı aralayıp da konuşacaktım ki işaret parmağını dayamıştı konuşmamam için.
–“ O dudağını öperek susturmak vardı şimdi ama yapmayacağım o kadarını. Sadece biraz böyle kalalım istiyorum ”
Başını başıma dayamıştı ve aynı anda gözlerimizi kapatıp öylece kalmıştık konuşmadan. Kendimi geri çekip de bozabilirdim bu anı ama yapamamıştım. Birkaç saniyelik böyle kalabilmiştik zaten. Girdiğimiz masal dünyamızdan gerçek dünyaya çok uzaklaşamadan dönüş yapmıştık. Gelirken telefonunu sessize almış olmalıydı ama titreşimin zınlaması ister istemez duyuluyordu. Duymamak mümkün değildi, durup tekrardan başlıyordu. O elleriyle yüzümü avuçiçlerine alarak kapılıp gitmiş olsa da girdiği dünyaya ben onun kadar gidememiştim. Gözlerimi açtığımda hâlâ kapalıydı gözleri onun. Yüzümde olan ellerini yavaşça yere indirirken göz kapakları aralanmıştı.
–“ Masal bitti kurbağa prens ve gerçeğe döndük. Sen ait olduğun yere gideceksin bende ait olmam gereken yere gideceğim ”
Düşmemek için az geri giderek oturduğum yerden kalkmıştım ve arkamı dönüp gidiyorken bu seferde kolumdan tutup yolumdan çevirmişti beni.
–“ Ben ait olduğum yerdeyim zaten sende ait olduğun yerdesin Hazel. Biz birbirimize aidiz. ”
Kolumda olan elinden kurtulmuştum ve cebinde titreyen telefonunu işaret ederek “ ya onlar nolcak Hazar. Oğlun karın n'olacak söyler misin? ” demiştim. Bu sorudan daha çok bir sitemdi. Onlar yok sayılamayacak bir gerçekti çünkü göz ardı edilemeyecek kadar.
Soru sormuştum ama cevabını beklemeden dönüp gidiyordum ki hiç beklemediğim cevap duyulmuştu dudağından.
–“ Poyraz benim öz oğlum değil Hazel, ama öz oğlum gibi görüyorum onu o ayrı. O da beni babası biliyor. Baharla evliliğimiz formaliteden yapılmış bir evlilik sadece. Kağıt üzerinde evli olmam gerekiyordu öyle oldu sadece ”
–“ Hazar ben neye inanayım bir evliyim zırvası ediyorsun şimdi gelmiş başka dalavere ediyorsun. ”
–“ Bana inan Hazel o gün orada öyle söylemem gerekiyordu ki herkes böyle biliyor gerçek söylediğim gibi. Sana tüm gerçekleri anlatmak istiyorum ama.. ”
–“ Buz kral ”
Sesin geldiği yöne doğru çevirmişti kafasını lafını yarıda kesip de duraksamıştı. Ben ise ne söyleyeceğine odaklanmıştım, o yere dönmek yerine Hazar'a bakıyordum.
–“ Ama? ” diye devam etmesi için konuşmuştum heyecanla ne söyleyeceğini bekliyordum dudaklarına odaklanmış.
–“ Arkama geç Hazel.” emrivaki cümlesi kurmuştu sadece gözlerinde ise az önce olan bakışlardan eser yoktu. O sert bakışlara geri dönüş yapılmıştı. Söylediği o kısa cümleye şaşırıp “ ne! ” diye tepki göstermiştim. Küçük bir yalandan kahkaha sesi duyulmuştu ve bize doğru yaklaşan adım sesleri. Hazar o dik duruşunu hiç bozmadan beni kolumdan tutup da ardına çekmişti ve önüme dağ olmuştu sanki. Eli arkasına doğru bende gibi duruyor gibiydi ama ceketinin altında gizlediği belindeki silahı tutuyordu. Hazar'dan daha rahat bir tavırda konuşan kişi karşımıza çıkmıştı karanlıktan. Yüzünde pis bir gülümseme ile “ sakin ol dostum küçük hanımı korkutacaksın. Sadece konuşmaya geldim buraya ” demişti gözleri birkaç saniye bende olup da bakışlarını Hazar'a çevirmişti tekrardan.
–“ Şimdi konuşmanın ne yeri ne de sırası ”
–“ No no no. Tam sırası buz kral. Tam sırası dostum tam da bu yerde konuşulmalı asıl” diye sözünü kesmişti elleri cebinde önümüzde volta atmaya başlamıştı. Yere bakarken konuşmasına devam ederek “ gelmeden önce sanki sizde gerçeklerden konuşuyordunuz yanılıyor muyum? ” diye soru yöneltmişti.
–“ Kulak misafiri oldum canım bile isteye dinlediğimi düşünmeyin gelirken öyle işittim. Konuşmanızı da bölmüş gibi oldum ama bir sorun olmaz değil mi sonuçta bilmediğimiz mevzu konuşulmuyordu ”
Hazar ona cevap vermek yerine kolunu belime dolayarak “ hadi gidiyoruz buradan ” demişti. Bir iki adım atmıştık ki önümüzü kesmişti, durmak zorunda kalmıştık.
–“ Çekil önümüzden bıçkın, sonra konuşacağız seninle ”
–“ Neden ona buz kral dediklerini de söyledi mi sana? Yanındaki adamı tanıyorum diyebilir misin küçük hanımefendi? ”
Hazar'ı es geçip de duymazlıktan gelmişti ve sorusunu bana yöneltmişti. Neyin içindeydim yine bilmiyorum ama karşımdaki kişiyi şöyle bir süzmüştüm. Tam üzerine atlayacak gibiyken de “ diyebilirim bıçkın bey, ben Hazar'ı yeni tanımıyorum ” demiştim. Komik bir şey söylemişim gibi gülmüştü karşımızda. Bıçkın bey diye hitap ettiğimden dolayı gülmüş olmalıydı.
–“ Bekle burada birazdan geleceğim ” demişti sert olmayan bir tonda. O bıçkın denen kişiyi de kolundan sertçe tuttuğu gibi peşinden sürüklemişti olduğum yerden en uzak noktaya kadar. Uzakta olmalarına rağmen seslerini olduğum yerden gayet net duyuyordum. Ne kadar volüm de konuştuklarını siz düşünün artık.
–“ Naptığını sanıyorsun sen lan! ”
–“ Söyleneni yapmam dedin sonuçlarına böyle katlanırsın. Seni buraya gönül eğlendiresin diye göndermedik kendine gel. ”
–“ Doğru konuş çeneni kırmayayım. ”
–“ Bilmiyor değil mi? Senin bir .. ”
Sonrasını duyamamıştım bir iki adım atarak yavaşça ilerliyordum. Sesler tekrardan duyulmuştu ama biraz önceki tonlamaya göre düşük. Duyabileceğimi hesap edecek olacaklar ki ses tonlarını alçaltmışlardı tam da en can alıcı yerinde kesilmişti konuşma.
–“ Bir delilik yapma indir onu Hazar. ”
–“ Konuşuyordun ya konuş şimdi. Konuş da bu kurşunları yedireyim sana. Konuşsana lan it ”
Köşeden görünmeden bakmıştım ki gördüğüm manzara şok etkisi yarattı. Küçük dilimi yutacak gibi olmuştum hatta. Hazar'ın o belinde gördüğüm silah gün yüzüne çıkmakla birlikte o kişinin yüzüne doğrultulmuştu. Yakarış sesine biraz daha ilerleyerek silahın kilidini açmıştı ve namluyu alnına dayamıştı. Olduğum yerden çıkarak öylece bakarken bıçkın olan fark etmişti beni. Hazar'ın arkası dönük olmakla beraber benim varlığımı unutmuş olmasından görememişti beni gözü. Ne kadar sinirlenip gözü döndü ise varlığımı unutmuştu. Silahın namlusu alnında olmasına rağmen kafasını yana kaydırıp da “ o kız şuan bize bakıyor dostum ” demişti. Saniyesinde kafasını çevirip de beni bulmuştu gözleri. Bu dalgınlığından yararlanarak elindeki silaha asılmıştı bıçkın denen kişi. Aralarında bir kargaşa olup da silahla kapışıyorlardı. Kim kimi vuracaktı bilinmezdi ama silahın patlayacak olması kaçınılmazdı.
“ Hazel olduğun yerden uzaklaş hemen ”
Elinde silahla adamı yere yapıştırmıştı, bir eli silah olan elini yerde tutmaya çalışırken diğer eliyle yumruklarını yüzüne indiriyordu. Boğazına yapışan elini görmemle ne yapacağımı bilemedim korku kaplamıştı içimi. Ve o an patlamıştı silah şu yerde olan patlamaması için tutulan. Göğsümün altında sol karnımın olduğu tarafında bir sıcaklık olmuştu, nefesim kesilmişti. Hazar'ın bana olan bakışını yakalamıştım kısacık. Sert bir yumruk darbesiyle bayıltmıştı onu ki yerde kıpırdamadan kalmıştı. Yere düşmeden beni yakalamıştı ve onun yardımıyla dizlerimin üzerine çökmüştüm.
–“ Hazel güzelim bırakma kendini ”
Göz kapaklarım açılıp kapanıyordu zorlukla nefes almaya çalışıyordum. Uyumak istiyordu bedenim ve kendimi çok halsiz hissediyordum. Endişeli gözlerle gözlerimin içine bakarken küçücük gözlerimi aralayıp bakmıştım yüzüne.
–“ Buz kral ne bu göz yaşları? Sadece çok uykum geldi uyuyacağım ”
Yüzüme düşen göz yaşıyla birlikte gözlerim kapanıp da yanağımdan aşağıya yaş süzülmüştü. Kulaklarım “ hayır hayır hayır izin vermiyorum ” sesini duymasına rağmen bir tepki gösteremiyordu. Kucağında derin bir uykuya yelken açmıştım, uyanması zor olan. Son duyduğum ses “ beni bırakamazsın ” olmuştu. Onu bırakmıyordum ki sadece biraz uyumam gerekiyordu o kadar.
Ve sen adam..
Kimsin nesin bilmiyorum ama iyi ki benimlesin
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.33k Okunma |
5.73k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |