
Zaman geriye doğru son hızla gidip de kutunun bana verildiği o güne gitmişti. Bir başına kendi hâlimde takılırken yorgun bakışlara sahip güçlü görünmeye çalışan dağım yanıma gelmişti. Ayaklarımı boşlukta sallandırırken yanımdaki varlığıyla birlikte o güven içeren ses tonu duyulmuştu kulaklarıma.
–“ Minik serçem ”
Babamın bana öyle seslenişi hoşuma gidiyordu. Yüzümdeki gülümseme ile kafamı çevirip de bakmıştım. Aynı gülümsememin yansıması babamın yüzünde de vardı. Bacaklarının üzerinde olan elinin altında tuttuğu tahta kutu dikatimi çekmişti. Bakışlarım kutunun üzerinde “ o ne babam ne var içinde onun? ” diye soruları birbiri ardına sıralamıştım. Elinin altında ki kutuyu bana doğru uzatıp da “ bu kutuyu meleğim benim için kimsenin bulamayacağı bir yere saklamanı istiyorum. Yerini de kimseye söylemeyeceksin tamam mı? ” demişti. Sessizce onaylamıştım kafamla. Uzattığı kutuyu minicik ellerimle tutmuştum. Ellerini kutunun üzerinden çekmeden sözlerine devam etmişti babam.
–“ Bu kutu hayatta kalmanı sağlayacak meleğim. Şimdi değil ama günü geldiğinde bu kutuyu vermeni istediklerinde içinde ne olduğuna bakıp kendin kararını vermeni istiyorum. ”
Sağ elini kutudan çekip de ceketinin iç cebine götürmüştü. Ucunda anahtar olan bir kolye çıkartmıştı. Kolyeyi takmak için hareketlenmesi ile kutuyu ellerimin altında sımsıkı tutarken ayaklanıp ardıma geçmişti.
–“ Bu kutunun anahtarı zamanı geldiğinde açman için. ”
Kolyeyi boynuma taktıktan sonra yanıma gelmişti tekrardan ve gözlerimin içine bakarak “ güzelim her ne olursa olsun bu anahtar kolyeden ve kutudan kimsenin haberi olmayacak tamam mı? Söz ver bana bu konuda ”
–“ Söz babam ” demiştim. Kollarının arasına alıp da sıkıca sarmalamıştı beni. Bir tek yer gelmişti aklıma kimsenin bulamayacağı. O günden bu güne kadar o yerde saklıyordum kutuyu.
Kutuyu kollarımın arasına alıp da sineme saklamıştım. Hızlı ama emin adımlarla çıktığım merdivenleri iniyordum. Kimselere yakalanmadan bu işten kurtulma düşüncesi içerisindeydim. Öyle ki kaçarcasına çıktığım yerin kapısına geri dayanmıştım. Karşıya bakmadan kapısını tıklatmıştım iki kere. Çalmasını bekliyormuş gibi kapının aralanması uzun sürmemişti. Vakit kaybetmeden tuttuğum kutuyu öyle bir vermiştim ki düşmesin diye tutmak zorunda kalmıştı. Elini elimin üzerinde bırakıp da durmuştu. Elimi çekip de yüzüne bile bakmayarak dönüp gidiyordum ki “ konuşmamız gerekiyor bir dinle ondan sonra cezalandırma yaparsın ” demişti.
–“ Ne kaldı ki başka konuşacak? İstediğini getirdim konu kapanmıştır ”
Küçük bir gürültü olmuştu ve o getirdiğim kutu yeri boylamıştı, nereye gittiğine bakmadan fırlatmış olmalıydı. “ Ne yapıyorsun? ” diye sormaya kalmadan apartman yöneticisinin kapısı açılmıştı. “ Bir sorun yok ya gençler ” diye sesi de duyulmuştu. Bir iki merdiven inip de ne olduğuna bakmayı da ihmal etmemişti.
–“ Yok bir sorun.. ” diye konuşuyordum ki “ var bir sorun ” diyerek lafımı kesmişti. Haliyle adamın da kafası karışmıştı birinin yok birinin var demesiyle. Ne yapıyorsun dercesine gözlerimle uyarı yapmamı umursamadan bakışlarını benden yöneticiye çevirmişti.
–“ Eşeklik ettim o da beni affetmiyor bey amca ”
Ne diyeceğimi bilememiştim yüzümde küçük bir tebessüm olduğum yerde kalmıştım. “ Kendinde değil saçmalıyor işte bakmayın siz ” diyerek geçiştirme girişiminde bulunmuştum ki elimin tutulmasıyla bakışlarım ona kaymıştı. Bir dizi yerde bir dizi yukarda evlilik teklifi ederken adamların aldığı pozisyon hâli içerisindeydi.
–“ Hazar ne yapıyorsun, kalkar mısın ayağa? ”
Elimi elinden çekmeye çalıştıkça o daha sıkı tutuyordu. Bir itişme hâlinde kalakalmıştık. “ ah gençlik ah ” diyerek adam bizi yalnız bırakıp da dairesine çıkmıştı. Baktım bırakacağı yok yalandan bir inleme yaparak dikkatini dağıtmayı düşündüm. “ Ahh!” diye yaralandığım yere dokunuşumla telaşla ayaklanmıştı ve elimi tutan elini belime dolayarak “ noldu iyi misin ayaklanma demiştim ” diye söylenmişti. Kendimi geri çekmemle belimdeki eli boşluğa düşmüştü. Hâliyle bu hareketime şaşırmıştı.
–“ Cidden neden hâlâ benimle ilgileniyorsun ki istediğinizi aldınız sonuçta ”
–“ Henüz değil ”
–“ Değil mi? Daha ne kaldı ki başka söyle gidip onu da getireyim de kapansın bu mevzu artık ”
Gitmek için hareketlenerek merdivenlerin olduğu tarafa dönmüştüm yüzümü. Kafamda bende ne olacağının muhasebesini yapıyorken derinlerde sesi duyulmuştu, o kulaklarımın ezbere aşina olduğu.
–“ Sensin Hazel, isteğim istediğim senin bana gelmen onu getirebilir misin? ”
Zaman durmuştu o an ve beynim kendi içinde geri sayım yaparak başka bir ana götürmüştü beni. Beynimden silmek isteyip silemediğim o an yakalamıştı beni can alıcı yerimden sanki. Filmlerde söylenir ya " film şeridi gibi geçti yaşadıklarım " diye aynı o şekil olduğum yerde kalmama rağmen geri sarım yapılmış gibi ruhum o ana gitmişti. Ve gözlerimin önünde zihnimin bir köşesinde o anda konuşulanlar yankılanıyordu.
–“ Niye geldin? ”
–“ Yanında olmak istedim. ”
–“ Olma, yanımda falan. Mümkünse uzağımda ol. Yaklaşma bana. Dokunma! ”
–“ Niye böyle yapıyorsun, izin ver sarayım seni. İyileştireyim. ”
–“ Benden uzak dur anladın mı? Uzak dur. Uzak! Ben uzak durulması gereken kişiyim.”
Yanağına uzanan elimi öyle bir sıkmıştı ki, o yer anında kıpkırmızı olmuştu can yakıcı acısıyla. Acısa da canım, ses etmemiştim biliyordum ki o bunu isteyerek yapmıyordu. Anlıyordum ama o da anlasın istiyordum. Yaptığının farkına varmasıyla uzaklaşmıştı. Bileğime dokunmuştum can havliyle. Kapının kapanmasıyla içim ürpermişti. Gitmişti, kendine olan öfkesini kustuktan sonra.
Ağrıyla bileğimi hareket ettirmeye çalışırken geri gelmişti yanıma. Elinde merhemle. Hiçbir şey söylemeden getirdiği merhemi bileğime sürdükten sonra sarmıştı canımı daha fazla yakmamaya dikkat ederken. Sanki o acıyı bana yaşatan kendisi değilmiş gibi. Öyle ki merhemi bileğime sürerken ki ifadesi gözümden kaçmamıştı. “ Acıyor mu? ” diye sormuştu tedirgin ve bir o kadar da ürkek şekilde.
–“ Acıyordu, ama geçti acısı şimdi ” demiştim, gözlerimi üzerinden ayırmadan. Hazar yerinden kalkıyorken bileğinden tutmuştum. Gitmesen, diye söyledim kalması için dualar ederken. Hazar gidip gitmemek arasında kaldı o dakikalar da. Gitse aklı kalacaktı biliyordu, kalsa canımı acıtacak bir şey yapmasından korkuyordu hissedebiliyordum.. Bileğinde elimle kalktığı yere geri oturmuştu bir şey demeden. Oturduğunu görünce elimi çekmiştim. Sessizce yan yana oturuyorduk. Başımı çevirip baktığımda bir noktaya sabitlenen bakışlarını fark etmiştim. Ne düşündüğünü merak etmiştim ama sormaya cesaret edememiştim. Bakışlarımı tekrardan önüme çevirmiştim. O saniyede adam bakmıştı ama görememişti onun baktığını. Gözleriyle sevmişti adam, yakıcı güzelliğiyle boğulup gitmişti. Bakacak gibi olmasıyla bakışlarını çekmişti adam üzerinden.
–“ Sevme beni be kızım. Yakarım canını kül ederim seni yapma kendine bunu yapma. ”
–“ Kendine zarar veren sensin, diyorsun ya yakarım kül ederim diye yok olan ben değilim ki sen kendini tüketiyorsun. Bırak sarayım seni izin ver senin yarama merhem olduğun gibi bende senin yaralarını iyileştireyim ”
–“ Bana diyorsun ama paramparçasın kızım. Asıl yıkık dökük olan sensin. Oyun sanıyorsun sen dimi hayatı. Lunapark değil burası... Bizlerde çarpışan arabalar değiliz. Azıcık etrafına bak aç gözlerini. ”
–“ Ben her şeyi görüyorum sen hiç merak etme. Görmeyen göremeyen sensin ben değil ”
–“ Hiçbir şey gördüğün yok senin. Ona buna tosluyorsun... Bana bir şey olmaz zannediyorsun ama paramparça olduğunun farkında bile değilsin. ”
–“ Sen ne biliyorsun ya. Ne zamandır beni tanıyorsun da böyle konuşabiliyorsun. ”
–“ Gözüme gözüme sokuyorsun kendini ”
–“ Sevme beni. Benim sevilecek bir yanım yok. Ne geçmişim, ne yarınım hiçbir şey yok. ”
–“ Yeter! Ben yaşadığım süre boyunca senin yarının benim! ”
Silkelenip saklı kalan o andan kurtarmıştım kendimi. Şimdilik geldiği yere geri göndermiştim silip atmak kolay olmayacaktı çünkü. Ben şimdi ile geçmiş arasında ki yolculuğumda gidip gelmeye devam ediyordum. Bir başka an silinip gidenin ardından göstermişti yüzünü en derinlerden.
“ Beni niye sevmedin? ” diye sormuştum kısık ama duyulacak şekilde.
“ Bilmiyorum ” demişti kısa ve net verilecek en kolay cevabı vermişti düşünmeden.
“ Sevilmeyecek kadar çirkin miyim? ” diye sormuştum bu seferde. Belki de dış görünüşümü sevmediği için sevmemiş olması aklıma gelmişti. Kendimi böyle kandırmıştım belki de. Belki de çirkindim onun gözünde.
“ Hayır ” demişti sert bir şekilde. Bu konuda yalan söylemeye dili varmamıştı. Çirkin değildi çünkü, aksine dupduru bir güzelliği vardı. Kim görse gönlünün düşeceği bir güzellik.
“ Neden o zaman. Bir nedeni olmalı
Her şeyin nedeni vardır ”
“ O da bende kalsın ” söylemek istemiyordu. Söyleyecek bir şeyi de yoktu aslında.
“ Peki. Sen zaten bendesin
O da sende kalsın. ” demiştim ısrarcı olmaktan vazgeçerek. Böyle söylememin ardından kafayı çevirip de bakmıştı. Ne söylerse söylesin onu sevmekten vazgeçmiyordu.
–“ Evdekiler merak etmeden git istersen. Ortalığa dökülüp de aramaya kalkışırlar sonra uğraş dur. ”
Ufak bir tebessüm ettirmişti söylediği sözler. Söyleyip söylememek arasında gidip gelmiştim ve mırıldanma gibi olacak şekilde “ benim merak edenim yok ama seninkiler dökülebilir bak. Gideyim de sende evine gidebilesin ”
Geçip tekli koltuğa bedenini iyice yaymıştı ve sağ bacağını sol bacağının dizinin üstüne bırakmıştı. Cebinden çıkardığı paketten bir dal sigara alırken oturduğum yerden kalkmıştım. Elinde tuttuğu çakmağa basıp da sigarasını ateşlerken iç giderici sesim duyulmuştu “ peki ya sen, sen neden sigara içmekten vazgeçmiyorsun? ” diye sormuştum. Sorudan çok bir tepkiydi aslında. Yaktığı sigarayı dudaklarının arasına götürüp de soluk çekmesini görmesiyle bir cevap alamayacağımı anlamıştım ve arkamı dönüp de yavaşça kapının olduğu yere doğru yürürken çatallı sesi duyulmuştu ve “ Bir sebebim olduğu içindir. ” diyerek sigarasından bir soluk daha alıp da dumanını dışarıya bırakmıştı. Bir iki adım daha atarak daire kapısının yanına ulaşmıştım. Elim kapının kulpundayken sesi bir daha duyulmuştu derinlerden.
–“ Senin benden vazgeçmediğin gibi benimde bir sebebim vardır sigarayı içmek için. ”
Ayaklarını orta sehpanın üzerine doğru uzatıp da kendini rahatlatarak sigarasını yavaşça içmeye devam etmişti.. Tuttuğum kapı kulpunu bastırıp açarak evden dışarı atmıştım kendimi.
Yaralı bir ceylan gibi olduğum yerden beni kanatan aslanın üzerine fırlamıştım can havliyle. Oysaki az önce kılımı kıpırdatacak takatim kalmamıştı ve bayılıp bayılmamak arasında bir şeyde idim. Ben öldürücü bakışlarla pençelerimi ona uzatmışken o ise hiçbir şey yapmadan öylece gözlerimin içine bakmaktaydı. Vurmak için atılmıştım olduğum yerden ama burun mesafesinde kalmıştım, elim havada kalakalmıştı.
–“ Bu.. yaptığın ”
–“ Biliyorum prenses haddimi aşan bir davranış. ”
–“ Okudun da ne oldu başın göğe mi erdi buz kral? ”
–“ Hayır prenses gönlüm size düştü. Benim yolum karanlıktı ışık oldunuz bana. Dünyamı aydınlattınız benim. Ben o ışığı kaybedemem. ”
Ve sen adam..
Bir yanım sana inanmak isterken diğer yanım kırgınlıkla başa çıkmaya çalışıyor bize bunu yapabildin mi sahiden ?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.33k Okunma |
5.73k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |