50. Bölüm

•Bölüm 46 🖤🖤

selin özgen
writerladyy

 

Tünelin sonundaki o ışığa yaklaşmıştık ve başka bir diyara geçiş yapmıştık. Geçtiğimiz karanlık yer bizi farklı tekinsiz ıssız ipsiz sapsız boş bir alana çıkartmıştı. Çokta uzak olmayacak şekilde kulağımıza arabaların korno seslerinin duyulduğu bir yerdeydik. Aynı hızda durmadan devam ediyorduk yürümemize.

 

Bir duvar boyundan kat ve kat büyüklükte bir duvar önümüze çıkarak gitmemize geçit vermiyordu. Elimi bırakmadan bakışları duvar ile geldiğimiz yön arasında gidiyordu. Bu bakışma ânı çok sürmeden benim gözlerimle kesişmişti hareleri. Öyle bir bakmıştı ki gözlerimin içine bir şey isteyeceğini hissetmiştim konuşmadan. Kolay olmayacak bir şeyi hem de.

 

–“ Ne? ” diye kısa bir soru yöneltmiştim konuşmayınca.

 

–“ Başka çaremiz yok geri dönemeyiz. ”

 

–“ Yo hayır şaka yapıyorsun ”

 

–“ Ciddiyim boş konuşmakla da vaktimiz yok. Vakit kaybetmeden bu duvarı aşmamız gerekiyor. ”

 

–“ Deli misin bir bana bak bir duvarın boyuna nasıl geçeyim ben onu Allah aşkına. Kolay bir şey.. ”

 

–“ Çeneni değil bedenini çalıştır. Ben şimdi seni omuzlarıma alacağım o duvarı aşacaksın ”

 

Dudaklarımı aralayıp tek bir kelam etmemiştim çünkü ya yine konuşmam yarıda kesilecekti ya da boşa konuşmuş olacaktım. Ben mi hafiftim o mu çok güçlüydü bilinmez rahatlıkla omuzlarına alıp da aşılamayacak gibi görünen o duvarı benim için makul bir seviyeye getirmişti. Tâbi ulaşmak gereken az bir mesafe vardı. Duvarın taşlarına ellerimle asılıp da düşmeden tepeye ulaşmaya çalışıyordum. O ise alttan desteklemeye devam ediyordu.

 

–“ Olmuyor ulaşamıyorum ”

 

–“ yaparsın az biraz daha çabala ” demişti ve oturduğum omuzlarından az havalanmıştım elleriyle beni itmeye devam ederken “ ayaklarını duvara koyup da çıkmayı dene yukarıya ” diye eklemişti. Olmayanı oldurtmuştu sanki. Her nasıl olduysa o duvarı aşıp en tepesine atmıştım kendimi.

 

–“ başardım ”

 

–“ İşte benim kızım! ”

 

Sırtındaki çantayı çıkartıp da bana doğru fırlatmıştı. Ben tırmanmasını beklerken olduğu yerde kalarak “ saklan sesini çıkartma ” demişti. Tam konuşacak gibi olmuştum ki “ sobe! Yakalandın buz kral ” sesi duyulmuştu. Elimi ağzıma kapatıp da öylece kalmıştım. Soluğum kesilmişti yakalatmıştım onu. Biraz daha hızlı çıksaydım geride kalmayacaktı. Yüzü benim tarafa arkası onlara dönük bir şekilde duvarın önünde duruyordu. Teslim olmuş gibi ellerini kaldırıp da yüzünü onlara dönecekti ki “ hareket etme kal öyle ” denmişti.

 

–“ Kutuyu ver bizee ölmez sağ kalırsın ”

 

–“ Vermezsem ”

 

–“ Vermezsen nnn .. ait olduğun yere cehenneme boylarsın Hazar efendi ”

 

–“ Çok istiyorsanız gelin alın kutuyu alabiliyorsanız burdayım ben ”

 

Arkasında ellerinde silah üç beş kişi varken rahat bir şekilde konuşuyor olması küçük dilimi yutturacaktı bana. Şöyle bir dönüp baktığımda içlerinde gördüğüm yüzle beynimden vurulmuşa dönmüştüm. O an beynimde Hazar'ın o söylediği cümle yankılanmaya başlamıştı.

 

–“ Çok pis oyuna geliyorduk az kalsın. Çok! ”

 

Zaza.

 

Bize yardım eden, evini açan. Hazar'ın sağ kolu gibi görünen yakını. Aslında baş düşmanı mıymış? Onlardanmış o da demek. Elinde silah az önce gözlerinin içine bakıp da konuştuğu arkadaşını öldürmek için bekliyordu tetikte. Kalbim avuçlarının içindeydi ve parmaklarını sıkarak canını almaya az kalmıştı. Benimse aklım düşünce yetisini kaybetmişti ve hiçbir şey getirmiyordu yapabileceğim.

 

Küçük bir fısıldaşma olmuştu aralarında. Zaza denilen herif yanındakine bir şeyler demişti. Bunun üzerine söylediği kişi “ kız nerede? ” demişti.

 

–“ Kaçtı gitti onunla derdiniz yok sizin. Kutuyu istiyorsunuz o da bende ”

 

Afallamış bir şekilde birbirlerine bakmışlardı fırsattan istifade Hazar da yüzünü onlara dönmüştü. Zaza denilen kendisi konuşarak “ kutu nerede? ” demişti.

 

Bir milim bile kıpırdamadan olduğu yerde gözlerinin içine bakarak durmuştu. Kafasıyla birlikte sağ gözüyle de işaret etmiş olacak ki bakışlar o yöne doğru kaymıştı birkaçının.

 

–“ Üzerimde olacağını düşünmediniz herhalde. Konteynerin içinde ”

 

Sıkıca tuttuğum çantaya kaymıştı bakışlarım. Kutuyu bunun içinden ne ara oraya atmıştı. Kandırılmış mıydım yani vermeyeceğim dediği hâlde onlara veriyordu kutuyu. Adamların birkaçı konteynerin olduğu yere doğru hareketlenmişti ki “ ben olsam denemem bile. Yakınına gidildiği an burası yerle bir olur ” demişti. Parmaklarının arasında tuttuğu bir şeyi görmeleri için daha da yukarı kaldırarak “ tek bir hareketimle bum ” demişti.

 

–“ Blöf yapıyor gidin bakın ”

 

Demesiyle birlikte kafalarıyla söyleneni onaylayarak konteynerin olduğu yere doğru hareketlenmişlerdi tekrardan. Birkaç adım kalmıştı ki hiçbir şey söylemeden parmaklarını dokundurtması ile konteynerin olduğu yerde küçük çaplı bir patlama oluşmuştu. Bu onları korkutmaya yetmişti.

 

–“ Blöf mü yapıyormuşum? Tekrardan denemek isteyen var mıdır bu sefer ki hafif olmaz ama söyleyeyim? ”

 

Silahları ellerinde olmalarına rağmen birkaç adım uzaklaşmışlardı. Konteyner tehlikesine karşı.

 

–“ Tamam söyle ne istiyorsun? ”

 

–“ Basit çok basit bir şey. ”

 

Kısa bir sessizlik oluşmuştu gergin bakışmalar vardı arkada gerilim müziğini duyuyor gibiydim. Olay tam tersine dönmüştü onlar Hazar'dan bir şey isterlerken Hazar onlara isteğini sunuyordu. Aslında istekten çok yapılması gereken bir emir gibiydi.

 

–“ Topuklarınızı oturma yerinize vura vura toz olmanızı istiyorum arkanızı bile bakmadan. ”

 

–“ Yapmazsak nolur? ”

 

–“ Yapmazsanız nolur ” diyerek düşünüyor gibi yapmasıyla birlikte “ bum! ” demişti sadece. Bum kelimesi vakit geçmeden Zaza harici adamların kaçmasına sebep olmuştu. Aynı Hazar'ın istediği şekilde kaçıp gitmişlerdi. Ciddi miydi gerçekten de?

 

–“ Aptallar korkak köpekler sizin ben.. ”

 

O kaçmak yerine olduğu yerde kalarak silahını doğrultmaya devam ediyordu, yakın zamana kadar yanında durduğu kişiye. Kaçanlara sıraladığı küfürler bittikten sonra Hazar'a dönmüştü yüzünü.

 

–“ İkimizde biliyoruz kutunun orada olmadığını. Ve tâbi kızın kaçıp gitmediğini de. Nerede? ”

 

Dedikten sonra bir gözü Hazar da etrafta beni aramaya koyulmuştu. Hafif kafamı geri atıp da görünmemeye çalışmıştım. Her ne kadar yukarılara bakmaya geçemese de işimi sağlama almalıydım.

 

Eğlenircesine kafasını sağa sola oynatıp da yavaş adımlarla ona doğru adımlarını atıyordu. Oyun oynar adına davranıyordu sanki.

 

–“ Bingo! Ama dostum unuttuğun bir şey var senin. Ben her zaman işimi sağlama alırım. Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin. Olmaz ki nasıl atlarsın bunu. Bu atlanır mı? ”

 

Yakınına kadar gitmişti şimdi karşı karşıyalardı. Aralarında silah. Namlunun ucu göğsünün üzerine bakıyordu. Bir parmak hareketine bakıyordu yani. Birkaç dakikalığına bakışlarını başka yöne kaydırmasıyla onunda bakışları istemsizce o yöne dönmüştü. Bu kısacık dikkat dağınıklığı silahın yönünü değiştirmeye yetmişti. Hızlı el hareketiyle silahın şeklini değiştirip kendi eline almıştı. Avcı av, av avcı olmuştu şimdi o parmak hareketinin sonucu kendi hayatını sonlandıracaktı.

 

–“ Hiçbir zaman rakibini de hafife almayacaksın. O kadar zamandır yakınımda olmana rağmen beni tanıyamamışsın benden hiç mi bir şey kapmadın ”

 

–“ Beni öldürdüğünde bitmeyecek ki, gelip seni bulacaklar yine bir başkası olacak yerimde. Onu almadan son yok Hazar. ”

 

–“ O zaman şöyle yapalım onların beni bulmasına gerek kalmasın ne dersin? Güzel fikir. Çıkart telefonunu ara tasmanın sahibini. De ki paket elimizde nereye getireyim aranızda her nasıl konuşuyorsanız benim için işte onu de onlara. Hadi. ”

 

–“ Kendi ölümüne sebep olacaksın yani. ”

 

–“ Uzatma dediğimi yap sen! ”

 

Hazar'ın göz hapsinde cebindeki telefonunu çıkartarak istediği gibi aramayı yapmıştı. Karşıdaki telefon açılmış olmalı ki tek söylediği cümle “ fare kapana girdi ne yapalım ” olmuştu. Hazar için fare denmesi beni sinirlendirmişti. Ne demekti fare? Kısa görüşme faslının sonrasında adresin alınmasıyla konuşma bitmişti.

 

–“ Güzel, şimdi bekletmeyelim. Yavaşça arkanı dön ve yürümeye başla. Yanlış bir hareketinde kurşunu yersin kafana. Hiç acımam. ”

 

Dediğini dinleyerek arkasını dönerken konuşmadan da duramamıştı. “ Yanlış yapıyorsun sık kafama git kaç. Oradan sağ çıkamazsın gitme oraya. ”

 

–“ Amma gevezelik ettin çeneni değil ayaklarını çalıştır hadi yürü. Sanki ölmemi istemiyormuşsun gibi konuşma bana. ”

 

–“ Ölümünü izlemek zevkli olacak.. ” diye söylemişti ki lafını tamamlayamadan kafasına silahın kabzasını yemesiyle birlikte olduğu yerde yığılıp kalmıştı. Öldürmemişti bayıltmıştı onu. Yerde sere serpe yatışına bakarken “ inmene yardım lazım mı? ” diye sormuştu. Bu soru bana gelmişti. Şaşırmış bir hâlde duvarın üstünden bakmaktaydım. Bir an beni burada unuttuğunu, bırakıp gideceğini düşünmüştüm. Bunu sesli olarak ona da söylemiştim hatta.

 

–“ Beni unuttun diye düşünmüştüm yokmuşum gibi davrandığından ”

 

–“ İyi oynamışım o zaman sende inandı isen. ” deyişiyle yüzünde ona has gülüşü belirmişti.

 

–“ Senin orada olduğunu anlamamaları gerekirdi güzellik işim zorlaşırdı ama zorlanmadım değil. Kendini hatırlatacaksın diye çok korktum ”

 

Sıkı sıkıya tuttuğum çantayı gösterip de “ düşünmedim değil ” demiştim sevecen gülümsemeyle. Küçük kahkahalı gülüşü ile karşılık vermişti söylediğime. Çantanın sapını tek omzuma takıp yavaşça duvardan inmeye hareketlenmiştim. Yukarı çıkmak için yürüttüğüm ayak uçlarımı inmek için duvarda kaydırıyordum kaldırmadan. Olabildiğince aşağı sarkıtmıştım kendimi, askılığa asılan elbiseler gibi hissediyordum. Üstüm bir uçta bağlı ama aşağı kısmım onun aksine boşlukta sallanıyordu. Ellerimi bırakıp bırakmamak arasında kalmıştım. Göz ucuyla yerle olan mesafeyi çözmeye çalışıyordum oturma organımın üstüne çakılmamak için. Öyle bir iniş kolay kolay geçmezdi çünkü. Tâbi ellerimin kayacağını hesap edememiş boşluktan aşağı gitmiştim yerle buluştu buluşacak diye beklerken tam tersi bir şey olmuştu.

 

Yerle ve duvarla hiçbir bağlantım kalmayarak Hazar'ın kucağında kollarında bulmuştum kendimi. Çocuk gibi kalmıştım o ayrı. Bir şey dememişti yavaşça ayaklarımın yerle buluşmasını sağlamıştı.

 

–“ Plan nedir, ne yapıyoruz şimdi? ” heyecanlı bir şekilde yöneltmiştim sorumu. İlk zamanlar da bu adrenalin beni korkutuyor oldu ise şimdilerde iliklerime kadar hissettirmek istiyordu.

 

–“ Yapmıyoruz, en azından sen bir şey yapmıyorsun ” demişti benim aksine sakin tonlamayla elimden tutmuş beni peşinden sürükler iken. Bu benim yüzümdeki ifadeyi bozmuştu. Ne demekti yapmamak?

 

–“ Niye? İyi bir ekip olmadık mı? Tek kaldın ve yardıma ihtiyacın olabilir ”

 

Yerde sere serpe yatan adamın üzerini arayıp da telefon kart ne varsa almıştı. " Seni köpeklere yem ederdim de neyse uğraşmayacağım onunla. " duymazlıktan gelmiştim kendince sokurdanışına. Sinirle söylenmesi olmalıydı gerçekten böyle bir şey yapamazdı. Telefonu kontrol ettikten sonra sırtındaki çantanın kolunu sıkıca kavrayarak büyük adımlarla ilerlerken " gidelim " duyulmuştu sadece.

 

Peşi sıra ardından hızlı ama küçük adımlarla ilerlerken “ ekip olduğumuzu kabul ettin sayıyorum " demiştim ki ani bir şekilde yürümeyi bırakıp dönmesiyle çarpışmamak için zor tutmuştum kendimi. Çantanın fermuarını açıp da içinden silahı gün yüzüne çıkartmıştı. Ne yapacağını şaşırmış bir şekilde meraklı bakışlarla bekliyordum. Çıkarttığı silahı bana doğru çevirip de tutmam için uzatmıştı.

 

–“ Al ” çıkmıştı dudaklarından sadece. Bense uzattığı silaha bakıyordum. Sessizce durduğumdan dolayı uzattığı silahı havada sallandırarak " ekip olduk ya bunu kullanman gerekebilir. Bomboş oraya gidemezsin " demişti normal bir şey söylüyormuş gibi bir tonda.

 

–“ Sen varsın, kullanmam gerekmez onu "

 

Ürkekçe uzattığı silaha dokunmamaya çalışarak ona doğru geri iteklemiştim.

 

–“ Olsun, ola ki bir şey olursa bana nasıl yardımcı olacaksın, al kendini korursun olmadı "

 

İsteksizce uzattığı silahı elime almıştım ama ürkek bir şekilde öyle bir şey olursa ne yapacağımı bilemiyordum. Elimde tuttuğum şeyin silah olduğunu biliyordum bir tek işlevinin nasıl olduğu hakkında fikrim yoktu. Hiçbir zaman elime almamıştım ki bileyim. Bu işe burnunu sokmamalı mıydım acaba? Bunu şimdi düşünüyor olmam peki?

 

–“ Şuraya bir el ateş et bakalım hedefi kaç isabet ettiriyorsun görelim ”

 

–“ Boşa kurşun harcamayalım şimdi lazım olur "

 

–“ Bir kurşundan zarar gelmez elinde alışmış olur heyecan yapmazsın ”

 

Bu işe kendim kaşınmıştım ve şimdi de işin içinden çıkılmaz hâle gelmiştim. Gördüğüm kadarıyla silahı dediği yöne doğru çevirip de ateşlenmeden önce derin bir nefes almıştım. Soluğu verirken titreyen elimin işaret parmağı silahı ateşlemek için harekette bulunuyordum. Ben ölüp ölüp dirilirken yanımda keyfi yerinde duruyordu. Ateşlemeden önce hiçbir şey yokmuş gibi yüzüne gülümseyerek bakmıştım. Sorun yok izlenimiydi benimkisi. Ama büyük bir sorun vardı oysa ki. Gülümseyişime aynı şekilde ona has gülüşü ile karşılık vermişti ve kafasıyla aşağı oynatarak onaylayıp beklediğini ifade etmişti.

 

Tekrardan yüzümü karşıya çevirip de iki elimle tuttuğum silahı sıkıca kavrayarak gözlerimi yumarak basmıştım tetiğe arka arkaya. Ne bir ses ne de başka bir şey olmuştu. Elimde tuttuğum silahtan küçük tık tık sesi duyulmuştu bir tek. Şaşırmış bir hâlde gözlerimi açıp da tekrardan ateş etmeyi denediğimde yine hiçbir şey olmamıştı.

 

Silahın namlusundan tutup da ellerimin arasından almıştı. Beceriksizliğim yüzünden yerin dibine girmiştim. Bilmediğim bir şeye maydanoz olursam olacağı buydu. Bakışları benim üzerinde gözlerimin içine kenetlenmiş ateş edilecek yere çevirmişti silahı. Bakmadan birkaç kez basmıştı aynı bende olduğu gibi hiçbir şey olmamıştı. Bu beni gülümsetmişti. Neyse ki silahta sorun varmış. Tam rahat bir nefes almış keyfim yerine gelmişti ki cebinden çıkardığı kurşunu silaha yerleştirip de ateşlemek için hazırlamıştı. Aynı yöne tek el ateş etmesiyle o beklediğim ses duyulmuştu. Ve benim de yüzüme tokat etkisi yaratmıştı bu durum. Korkarak ateşlemek için tuttuğum silahın boş olduğu gerçeği buz etkisi yaratmıştı bende.

 

–“ Boş olduğunu neden söylemedin? ”

 

–“ Eline alınca anlarsın sandım "

 

–“ Sen söylemezsen nereden anlayabilirim ki ”

 

–“ İstekli olunca deneyimin var diye düşündüm. Malûm ev oturmasına gitmiyoruz ”

 

Demişti ve çıkarttığı silahı geri yerine bırakıp da arkasını dönerek yürümeye başlamıştı. Son dediğini yüzümü yamultarak söylemiştim ki “ yürü Hazel arkamda taklidimi yapma ” demişti. Bir an arkasında gözü olup olmadığını düşündürtmüştü.

 

***

 

 

 

Ve sen adam..

 

 

 

Bu korkusuz hallerinin beni feci derecede korkuttuğunu görmüyor gibisin..

 

Bölüm : 27.02.2025 16:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...