
Gözlerimi açtığımda karşılaştığım bakışlar yabancısı olduğum gözler oldu. Yanı başımda şeffaf torbanın içindeki sıvıya elindeki iğneyle bir şeyler yapıyordu. Gözlerimle torbayı takip ettiğimde bağlantı en son elimin üzerinde bitiyordu. Çok uyumaktan kaynaklı mı bilemiyorum kafam yerinde değil gibiydi. Ve kolumu kaldıracak gücü bulamıyordum kendimde.
–“ Uyanmışsınız ben doktor beye haber vereyim. ”
Gideceği sırada güçlükle kurumuş olan dudaklarım aralanıp kısıkta olsa “ Hazar!” diyebilmiştim. İsmini telaffuz etmeye gücüm yetmişti bir tek. Yüzündeki sıcacık gülümseme ile “ sanırım buraya geldiğinizden beri başınızdan ayrılmayan beyefendiyi soruyorsunuz ” demişti ve konuşmaya çalışırken “ dışarda kendisi uyandığınızı bil hassa ona söyleyeceğim en iyisi vakit kaybetmeden gideyim de her an burayı başımıza yıkabilir çünkü kendisini zor zaptediyoruz ” diyerek hızla odadan ayrılmıştı.
Üzerimdeki bakışlarımı odaya çevirdiğim sırada kapı yerinden çıkacak derecede şiddetle açılarak adım sesleri duyulmuştu. Telaşlı bir şekilde yatağın yanına gelerek serumlu elimin üzerine elini bırakmıştı.
–“ Çok şükür yarabbim, seni almadı yokluğunla cezalandırmadı beni. ”
Solgun görünüyordu, günlerce uykusuz kalmış, yememiş içmemiş gibi gözaltlarındaki morluklar kendini gösteriyordu gün yüzüne. Yokluğumda çökmüştü adam. Yokluğumda yaşarken öldürmüştüm adamı. Ağlamış da olmalı ki onun da belirtileri vardı yüzünde. Elimi eline alıp da “ affetme beni, verdiğim sözü tutamadım seni koruyamadığım için affetme. Canım pahasına korumam gerekirken nasıl öyle bir aptallık ederdim nasıl ” demişti gözyaşları konuşmasına mâni olmuştu. Adım seslerinin duyulması ile vakit kaybetmeden gözündeki yaşları elinin tersiyle silip de çömeldiği yerden hızlıca ayağa kalkmıştı. Doktor ve hemşirenin gelişiyle birlikte az uzaklaşarak duvar kenarına çekilmişti. Doktor kontrollerini yaptıktan sonra iyi olduğumun kanısına varınca olsa gerek bir bana bir de Hazar'a bakarak açıklama yapmaya başlamıştı. Açıklama çok hızlı bir şekilde gelişerek üstü kapalı konuşmuş gibiydi. Zira ağzından çıkan her bir kelime yabancı gelmişti kulağıma anlamamıştım. Belki de uykudan uyanmanın vermiş olduğu etkiydi bilemiyorum. Konuşma biter bitmez de Hazarla birlikte odadan çıkmıştı. Hemşire de son kontrollerini yaparken " bir şey olursa bu düğmeye basarak beni çağırabilirsiniz geçmiş olsun " demişti ve o da odadan çıkıp gitmişti. Hasta yatağında yatıyor olabilirdim ama bu uzak kalmamı gerektirmiyordu. Sanki duymamı istemedikleri bir şey vardı da saklıyorlardı. Ya da bana öyle geliyordu. Umarım benim hüsnü kuruntularımdır. Öyledir değil mi sakladıkları bir şey yoktur? Ya varsa bunu bilmeye benimde hakkım yok muydu?
Bedenim uzun süre yatmasından, hareketsiz kalışından dolayı uyuşmuş gibiydi hareket etmekte sıkıntı vardı. Kim bilir kaç gündür buradayım. Sahi kaç gündür burdayım acaba? Üç, beş,yedi gün belki de hafta ya da ay olabilir. Hazar'ın geri gelmesini heyecanla bekliyordum. Geldiğinde buradan beni götürmesini söyleyecektim. Bir an önce buradan evime gitmek istiyordum. Pencereye dönük olan yüzümün kapı sesini duymasıyla o yöne çevrilmesi bir anda olmuştu. Yüzünde güllerin açması gerekirken her ne kadar belli etmemeye çalışsa da yüzü sirke satıyordu. Yine soğuk bakışlara sert yüz ifadesine mi geçmişti? Elimi ona doğru uzatıp da “ suçlama kendini iyiyim ben ” demiştim en sevecen ses tonuyla. Uzattığım elimi saniyesinde tutmakla da kalmayıp dudaklarına değdirmişti. Elimin üstünü içini öpücüklere boğmuştu. Elimi iki elinin arasına alarak sıkıca tutmuştu. Yüzüme bakmak yerine önüne bakıyordu. Gözlerini gözlerimden kaçırıyordu, bir suçluymuş gibi.
–“ Hazar! Hadi ama mahrum etme yüzünü. Çevir bakışlarını bak bana. İyiyim dedim hem senin suçun değil ki ben bile isteye önüne geçtim senin. ”
Dememle sözümü sert bir ses tonuyla kesmişti ve ateş püskürten bakışlarını yüzüme çevirmişti.
–“ İyi halt ettin ne b*k yemeye benim gibi biri için canını hiçe sayarsın ki anlayamıyorum, bir daha sakın ama sakın yapma böyle bir şey. Ya o kurşun seni benden alsaydı ya... Düşündükçe aklımı kaybedecek gibi oluyorum. Hazel sen.. ”
Gerisini demesine müsaade etmedim ve yattığım yerden doğrulup da kollarımı kollarının altından geçirip de başımı göğsüne dayamıştım. Uyanıp Hazar'ı gördüğüm andan beri yapmayı istediğim ve yapmasını beklediğim şeyi ben yapabilmiştim sonunda. O huzur veren limana sığınmıştım. O limana teslim olmuştum. Böyle yapışım afallatmıştı onu. Öyle ki sus pus olmuştu bir anda. O hararetli bir şekilde konuşan adam yerini sessizliğe bürümüştü. Bir anda sesi soluğu kesilmişti.
–“ Sonra kızarsın olur mu? Özlem gidermek istiyorum beni sarıp sarmalar mısın yine? ”
Kollarını hissetmemle daha bir yaslamıştım başımı. Ellerim ise sırtında kürek kemiklerinin az aşağısında belinde kalmıştı. Dudakları başımla buluşup da uzunca öpücüğünü bahşetmişti. O güven veren kokusunu içime çektim.
–“ Senin için herkesle savaşırım, kendimle bile savaştım ben başkaları ne ki? Sen söz konusu olduğunda geri kalan her şey lüzumsuz. Konu sensen can da alırım can da veririm ben. Sen bana ellerini, gülüşünü, bakışını, kokunu, sevgini her bir şeyini ver ama canını değil Hazel. O taşıdığın can benim can'ım. Can parem kutup yıldızım benim yolum karanlıktı sen bana ışık oldun. O ışığa tutuldum o ışığı söndüremem ben. O ışık yok olursa biterim o ışık beni hayatta tutuyor. O ışık karanlık kuyudan beni aydınlığa çıkartıyor. ”
–“ O ışık hep var olacak ”
Uyumak istemesem de uyuya kalmıştım ve uyku arasında gözlerim kapalı olduğu hâlde Hazar'ın sesini duyuyordum. Uyanmam için bana sesleniyordu uzaktan. Öyle ki annelerin sabahları çocuklarını kaldırmak için kendilerini yediği çabayı göstermekteydi şu an bana. Yavaşça gözlerimi aralayıp da telaşlı hâlde olmasına anlam vermeye çalışmıştım. Bu neyin telaşesi böyle, uykumda neyi kaçırmıştım neler oluyordu? Etraftaki eşyaları toparlarken uyandığımı fark etmiş olacak ki " hemen gitmemiz lazım kalkabilecek durumda mısın? " Diye sormuştu.
" Kalkarım da ne bu acele niye gitmemiz lazım "
Kalkmama yardımcı olurken olabildiğince hızlı hareket ediyordu. Kenardaki montumu alıp da giymeme yardım etmişti ben ise olanları anlamaya çalışıyordum. Hazar diye ismini telaffuz etmemle birlikte " sonra Hazel sonra güzelim sonra " demişti ayakkabılarımın bağcıklarını bağlarken. Ben yavaşça oturduğum yataktan kalkmaya kalkışmıştım o ise kapıyı aralayıp dışarıya bakmasıyla kapatıp yanıma gelmesi bir olmuştu. Eli ensesinde düşünceli bir haldeydi. Kendi kendine konuşmaya başlamıştı ve " bunu göze alamam bir şey bulmalıyım hemen " dedikten sonra sessizliğine dönmüştü yine.
Yanına ulaştığımda beni fark edemeyecek kadar derinlere dalmıştı. “ Hazar! Gitmeyecek miydik? Bir sorun mu var? " Diye sormamla kapıya dönük yüzünü birkaç saniyeliğine yüzüme çevirmişti. Aralık olan pencereden esen rüzgârla birlikte gözlerinde bir parıldama oluşmuştu. " Gideceğiz " demesiyle beraber elimden sıkıca tutarak kenarda olan sırt çantasını da omzuna atmıştı ve yönümüzü kapıya değil pencere kenarına çevirmişti. Benim kafam gideceği yerde adamın kafasını götürmüş olmalıyım ki yön duygusu da karışmıştı. O pencereyi tamamen açıp da kendini diğer tarafa geçirirken şaşkın bir hâlde bakıyordum. Elini bana doğru uzattı ve " hadi Hazel " demişti sadece.
Rüya görüyor olmalıydım, saçma bir rüyanın içerisindeydim. Gözlerimi kapatıp açtığımda hâlâ pencerenin kenarında durmuş bana bakıyordu. Gerçekti yaşanan.
–“ Hadi Hazel! ”
–“ Ne hadisi Hazar, kapıdan niye gitmiyoruz buraya niye çıktın? Ne bu hâlin? "
–“ Sonra dedim ya Hazel, güven bana ver elini. "
–“ Olmaz, benim yükseklik korkum var. O daracık alanda ip üstünde yürüyen hokkabazlar gibi yürüyemem bunu benden isteme ”
-–“ Yürürsün ben yanındayım. Hadi ” demişti bakışlarında çaresizlik gizliydi.
–“ Sen git Hazar ben gidemem olmaz ” diyerek geri geri çıkarak yüzümü pencereden yatağa çevirmiştim.
–“ Olur Hazel olmalı ben seni burda bırakıp gidemem. Tut şu elimi yalvarırım gidelim. ”
Saniyesinde dönmüştüm yüzümü. Ses tonuyla belli olurken yüz ifadesinden de okunuyordu çaresizliği. Korkusu ve endişesi.
O uzatılan eli korkuma rağmen tutmuştum ve pencereden dışarıya adımımı atmamla beraber nabzım yükselişe geçmişti. Kalbimin hızlı atışından mı yoksa tuttuğum elini kırarcasına sıkmamdan mı kaynaklı Hazar'ın o güven verici sesi duyulmuştu.
–“ Kendini düz yolda yürüyormuş gibi hayal et ve aşağı bakma hiç. Varsayalım ki yürüyüşe çıktık seninle ”
Demesi kolaydı yükseklik korkusu olmayınca öyle düşünebiliyorsun olan biri için onu düşünmek kolay olamıyordu.
Bu yere çıkmıştım bir kere. Sessizce onaylamıştım söylediğini. Yavaş ama seri adımlarla pencere kenarında ki yerden yürüyüşümüz başlamıştı. Her ne kadar aşağı bakmadan yürümeye çalışsam da bakışlarım arada kayıyordu. Ben onun kadar serin kanlı olamıyordum. Malûm bilmem kaç katlı bir binanın bilmem kaçıncı katındaki pencerede yolculuk yapıyorduk. Neden kapıdan değil de bu pencereden gidişi seçmiştik bilmiyorum. Düz yolda yürüyüşe çıkmadık sonuçta. Her an düşüp betona çakılacak olmamızın düşüncesi gösteriyordu kendini. Bir süre baya bir süre hokkabazlar gibi ip üzerinde yürüyorduk sanki. Durmadan yürümeye devam etmemiz dizlerimin bağını çözüyordu. Daha fazla gidemeyeceğimi anladığım da olduğum yerde durmuştum.
–“ Ben daha fazla yapamayacağım Hazar. Benden bu kadar ”
–“ Yaparsın Hazel. Az bir şey kaldı. ”
Bende az bir şey kalmıştım, anlayamıyordu adam. Bu kadarı bile benim için fazlaydı daha ne az kalmasından bahsediyordu. Düz bir yolu yürüyormuşuz gibi de az bir şey kaldı diyordu. Beş dakika bir şey soluklanmıştık. Yine beni cesaretlendirmek için “ tamam sen önden git bu sefer hemen ardından takip edeceğim seni ” demişti. Kafayı çevirip baktığımda ciddi yüz ifadesiyle karşılaşmıştım. Ciddi ciddi önden gitmemi mi istemişti benden?
–“ Peşinden zor gidiyorken önden nasıl gidebilirim söyler misin bana? Delirdin iyice. ”
–“ Görmeden gittiğin için bu korkun. Bakarak kendin ilerlersen bir şey olmayacağını anlarsın ”
“ Hadi güzelim ” demişti sadece. Bu dediğini yapıp harekete geçmem için sinyaldi yine. Korkunun doruklarında olmama rağmen kendimi telkin etmiştim hiçbir şey olmayacak diye. Olduğum yerden yavaşça onun önünden geçmek için sağ ayağımın adımını atmıştım. Sol ayağımı da geçirmemle mermere değmem yerine ayağımın boşluğa denk gelmesiyle birlikte düşecek gibi olmuştum. Belimden kavrayışı ile beni kendine doğru çekmişti dakikasında bekliyormuş gibi. Sarılı bir şekilde pencereye yapışmıştık onun elleri belimi sıkı sıkıya sararken bende onun boynuna dolamıştım ellerimi.
Kalbim koşuya çıkarak bilmem kaç hızında göğüs kafesimden çıkmak istercesine hızla atıyordu. Sakinleşmek adına nefes alıp veriyordum aralıksız bir şekilde.
Korku dolu gözlerle gözlerimin içine bakarken aynı bakışlarla bende bakmaktaydım. Ama korku bir anda silinip gitmiş gibiydi dokunması ve derinlemesine bakışlarıyla. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan yavaşça adımımı atıp da ilerleyerek önündeki yerimi almıştım.
Şansımız yaver gitmesiyle sağ salim aksiyonlu yürüyüşümüz son bulup da bilmem kaç basamaklı merdivenleri hızlıca inişe geçmiştik. Arkamızdan atlı kovalıyor gibi hızlı hareket ediyorduk.
Tehlikeli kaçışımızın sonlarında nefes nefese park edilen arabaların yanında almıştık soluğu. Daha doğrusu bendim öyle adam formundaydı bir gram etki etmemişti. Ben etrafı kolaçan ederken Hazar hızlıca hareket ederek sıralı olan arabaları gözleriyle tarıyordu. Aradığını bulmasıyla o yöne doğru hareketlenmesiyle bende peşinden onun kadar hızlı olamasamda gitmiştim. Ben onun aracı olduğunu düşünmüştüm ki kapısını zorlayarak açmasıyla kalmıştım yaptığı harekete. Şoför koltuğuna geçip de arabayı çalıştırmak için uğraşırken kenarda şaşkın bir hâlde bakıyordum. Onun olmayan arabayı çalıştırmak için mi uğraşıyordu?
Amaçladığı olmamış olmalı ki direksiyona vurarak arabadan inmişti. Bakışları diğer arabalarda etrafa bakınırken bense dik dik ona bakıyordum. Bana bakmıyor olsa bile " Hazel bana hiç yardımcı olmuyorsun sende bakınsan mı? " demişti. Söylediğine mi şaşırsam yaptığına mı bilememiştim.
–“ Hazar araba çalıyorsun ne yardımı bekliyorsun ki benden "
–“ Durumun farkındayım ama başka çare yok gitmemiz gerekiyor hemen buradan ”
Her bir aracın kapısını zorlayarak açmaya çalışarak ilerlerken olduğum yerde durmuştum. Neden bu kadar şaşırıyor isem kim bilir neleri vardı daha bilmediğim. Arabaların arasında yolun ortasında ordan oraya koşuşunu izliyordum. Hareket yetimi kaybetmiş gibiydim. Araba derken motorla yanımda durmasıyla kendime gelmiştim. Asılı olan kaskı uzatırken " hadi " demişti sadece. Bu hadi kelimesi hareket komutum gibiydi sanki beni harekete geçirmek için onu dile getiriyordu sadece bana. Bu sefer o hadi deyişine karşılık alamamıştı benden. Bir iki adım geriye giderek " ben gelmiyorum seninle " demiştim. Geldiğim yöne doğru yürümeye başlamıştım tekrardan. Elim yaramın üzerinde yol alırken motorla önüme kırarak durdurmuştu beni.
–“ Hazel bin lütfen tekrar tekrar konuşmayalım olur mu buradan gidelim birlikte ”
Rüzgarda iki tekerin üstünde beline sıkıca sarılıp da başımı sırtına dayamış yolculuk yapıyorduk bir bilinmeze. Bu yol bizi nereye götürecek kestiremiyordum. Ve ben nasıl onunla gitmeyi kabul etmiştim yoktu bende.
Ve sen adam..
.. Kim bilir daha ne gizemler var sen de benim bilmediğim.. kim bilir daha ne kadar tecrübelerin yaşanmışlıkların var.. Sahi ne yaşadın benden önce? Ya da ben ne yaşıyorum şimdi seninle…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.33k Okunma |
5.73k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |