18. Bölüm

13. BÖLÜM

Ayşegül Y.
xqaysegull

Günler su gibi akıp giderken Zozan hanım dünürlerini davet ettiği akşam Roni'nin hamile olmasından şüphe etmiş ve ertesi günde hiç vakit kaybetmeden gebelik testi aldırmıştı.

 

Bugünün geleceğinin elbette farkındaydı Roni ama yinede kendine yediremiyordu bu kadar insana yalan söylemeyi.

Test yapmadan önce Zagros'un da yanında olmasını istemiş ve pozitif çıkan testi birlikte göstermek istemişti. Yoksa tek başına bunun üstesinden gelemezdi.

 

Zagros, eve geldiğinde annesi ona şüphelerinden bahsettiğinde sanki hiçbirşeyden haberi yokmuş gibi davranıyordu. O da bugünün geleceğini en az Roni kadar biliyordu.

 

Pozitif çıkan test sonucunu gören Zozan hanımın gelinine olan tavrı tam tersine dönmüştü.

Sonuçta bir torunu daha olacaktı.

Artık kaya gibi sert olan Zozan hanım pamuk gibi bir kayınvalideye dönüşmüştü.

 

Zagros ise pozitif çıkan testi gördüğü gibi Roni'yi kucaklayıp etrafında döndürmeye başladığında, Roni hariç herkes tekrardan baba olmasının sevincini yaşadığı için gülen gözlerle bakıyordu karı kocaya.

 

Zagros, belki rol yapıyordu ama bunu sadece ikisi biliyordu.

 

Bu haberle birlikte Berxwedan konağında mutlu günler başlamıştı.

Delal hanım da bu habere sevinmişti ama o da artık oğlu ve gelininden de böyle bir haber almak istiyordu.

Rizwan çok istesede Sonay bu konuda biraz çekimser davranıyordu. Çocuk sahibi olmak ciddi bir işti. Sadece doğurmakla iş bitmiyor, doğru bir şekilde güzel ahlaklı da yetiştirmek gerekiyordu.

Roni'nin hamile olduğunu duyduğunda onun adına sevinmiş ve artık kendisi de bu fikire sıcak bakmaya başlamıştı. Ama bundan Rizwan'a daha bahsetmemişti.

En uygun zamanda güzel bir sürprizle birlikte, artık hazır olduğunu kocasına yaşatarak hissettirecekti.

 

Zagros, çalınan mallarını kimin yaptırdığını öğrenme işini Cüneyt'e bıraksa da Cüneyt bir türlü suçluyu bulamamış ve her seferinde Zagros'u sevgilisinden uzak kalmasına sebep olduğu için darlamış, Zagros da artık illallah edip ona geri gelmesini söylemişti.

 

En iyisi Enzo'ya haber verip gerisini onun halletmesini beklemek olduğuna karar verip ona bırakmıştı.

Enzo yani Enrico, Ares gibi Zagros'un ortağıydı.

Ama bu ortaklık bir iş ortaklığı değil, kurduğu masadaki düzeni devam ettirme ortaklığıydı.

Ülkeye giren çıkan tüm silahlar Enzo'dan sorulurdu.

Ondan habersiz tek bir silah bile giremez veya çıkamazdı.

Bu işi ancak o çözebilirdi.

 

Suçluyu bulma işini Enzo'ya postalayan Cüneyt, hemen geri dönmüş ve ilk iş olarak kendi için alışverişe çıkmıştı.

Bakımlı bir adamdı Cüneyt.

Bakımlı olmak onun için vazgeçilmezleri arasında yer alıyordu. Kaç defa adam dövdükten sonra kırılan tırnakları için maniküre gittiğini kendisi bile artık sayamamıştı. Hele attığı her yumruktan sonra tahriş olan elini saymıyordu bile.

Her dövdüğü adam başına Zagros'dan ekstra para alıyordu. Sonuçta birinin bunları karşılaması gerekiyordu değil mi...

 

Gittiği alışveriş merkezinde, kendisine yine yine ve yeniden aldığı kendisinin bile sayısını unuttuğu yeni bir siyah takım ve birkaç tane tişört aldıktan sonra kozmetik ürünlerini almak için yerini ezbere bildiği mağazaya uğradı.

Ne de olsa gece uyumadan önce yaptığı o çok sevdiği ayıcık desenli nemlendirici maskesi bitmişti. Yenisini almalıydı.

 

Rohat, yanında olsa onunla kesin dalga geçerdi ama bu onun pek umrunda olur muydu... Hayır.

Rohat, her seferinde dalga geçiyordu ama Rohat'ın da gizliden gizliye bakım yaptırdığını onunla aynı güzellik merkezinde denk geldikleri gün öğrenmiş ve birbirlerine bunun bir sır olarak kalması konusunda söz vermişlerdi.

 

Artık alışverişini tamamlayan Cüneyt, elinde alışveriş çantalarıyla birlikte guruldayan karnı için yemek katına çıkmıştı. Bugün kendine izin vermişti. Hem buradan çıktıktan sonra sevdiğini arayacak ve buluşmak için onu ikna edecekti. Zaten günlerdir sadece mesajlaşmakla yetinmişlerdi. Çok özlemişti sevdiceğini. Hep o Zagros'un yüzünden ayrı kalmıştı. 'Ne vardı sanki ilk günden verseydi şu işi Enzo'ya.' diye içinden geçirmeden edemedi.

Yemek katına çıktığında, etrafın çok kalabalık olamamasına sevinmişti. Kendine en köşeden bir yer seçip oturduğunda, yanına gelen garsona siparişini verip beklemeye başladı.

 

Kısa bir süre bekledikten sonra gelen yemeği görünce iştahı daha da kabarmaya başlamıştı.

Hemen yemeğe başladığında anın tadını çıkarır gibi yavaş yavaş yiyor ve aldığı her lokmanın hazzını yaşıyordu.

Birkaç lokma yemişti ki kapıda gördüğü Gül ve koluna girmiş olan adamı görmesiyle lokması boğazında takılı kalmıştı.

Öksürmeye başladığında hemen önüne duran suyu içmek yerine hâla onlara bakıyordu.

Onun bu halini fark eden garson hemen koşup, zaten önünde duran suyu zorlada olsa içirmeyi başarmıştı.

 

Cüneyt, yerinde put kesilmişti.

Bu ne demekti şimdi.

Tamda onunla buluşma planları yaparken sevdiği kadın burada başka bir adamla birlikteydi.

Sessiz kalıp bir süre ikiliyi izlemeye başladığında, gayette samimi olduklarını görmek daha da öfkelenmesine neden oluyordu.

Masadan yükselen kahkaha sesleri sanki küfür gibi geliyordu kulaklarına.

Hele adamın Gül'ün masanın üzerindeki elini tutup dudaklarına götürüp öpmesi...

 

Artık bu kadarı fazlaydı.

 

Cüneyt, öfkeyle yerinden kalkıp onların oturduğu masaya doğru yaklaştığında, Gül'ün eli hâla adamın dudaklarındaydı.

Sanki bilerek yapıyor gibiydi tanımadığı yabancı adam. Ama aşıp bilmediği bu Cüneyt'in içindeki o narin ve kibar adamın yani sıra canavarı uyandırmaya başladığıydı.

 

"Ben şimdi senin amına koymaz mıyım ha!" masanın yanına geldiğinde, adamın yakasından tutup kafayı geçirmeden hemen önce söylemişti bunları.

 

Cüneyt'i görmeyi beklemeyen Gül, olduğu yerde kalakalmıştı.

Ama onun aksine Cüneyt, yere yatırdığı adamın bir güzel icabına bakıyordu.

"Sen kim oluyorsun da benim sevdiğim kadın dokunabiliyorsun ha ecdadını siktiğimin piçi!"

Her kelimesinden sonra bir yumruk daha atıyordu yabancı adamın suratına.

 

"Ben daha elini bile tutamamışken, sen nasıl olurda o elleri öpersin! Şimdi ben senin o dudaklarını ne yapayım? Ha! Söyle!" İki parmağının arasına sıkıştırdığı dudakları çekerek devam ediyordu dayak atmaya.

 

Gül, artık girdiği şoktan çıkmış olmalıydı ki Cüneyt'in koluna yapışıp, onu adamın üzerinden kaldırmaya çalışıyordu.

"Bıraksana be adam!" Kolundan tutup, vurmasını engellemeye çalışıyordu ama bu pek mümkün değildi. "Cüneyt! Yeter artık!" diye Cüneyt'in kulağının dibinde çığlık attığında, ister istemez adamı bırakıp kulağını kapatmıştı.

 

"Ne yaptığını sanıyorsun ha! Anlamadan dinlemeden." Sinirlenmişti Gül. Ne yani sevdiği adam ona güvenmiyor muydu?

"Ne sanıyorsun sen beni? ha! ne?" Adamın üzerinden kalkıp Gül'ün karşısına geçen Cüneyt'i iki eliyle ittiriyordu.

"İki gün yoksun diye hemen başka bir adamın kollarına gidecek kadar ucuz bir kadın mıyım lan ben?" Sinirden ağzına geleni söylüyordu.

 

"Gül!" diye uyarıda bulundu Cüneyt. Kendine nasıl böyle birşey derdi.

 

"Ne var? Yalan mı? İnsan gibi gelip sormak varken bu yaptığına ne dememi bekliyorsun Cüneyt efendi!"

 

Cüneyt, yanlış yaptığını o an anlamıştı ama iş işten geçmişti.

Yapmıştı artık yapacağını.

 

"Ama yok olur mu? İnsan gibi gelip sormak yerine, gelip ortalığı birbi..." konuşmasına devam edemeden dudakları örtülmüştü.

 

Hemde Cüneyt'in dudakları tarafından.

 

Gül hemen kendini geri çekip, sevdiği adamın suratına geçirmişti tokadı.

Hem anlayıp dinlemeden yargı dağıt sonra da gel öp yoktu öyle bir dünya.

 

Ama öpüşünden etkilenmişti. Buda inkar edilmemesi gereken bir gerçekti.

 

Yanağı sol tarafa düşen Cüneyt,

"Elinde pek ağırmış zalımın kızı." demişti.

 

Etrafta kimsenin olmaması Gül için iyiydi yoksa olacakları düşünmek bile istemiyordu.

 

Gül, onu umursamadan yerde yatan arkadaşının yanına gidip, yerden kalkmasına yardım ediyordu."Hem bana şiddet uygula sonra bana yardım edeceğine gidip, o piçe yardım et." diye söylenmeye başlamıştı Cüneyt.

 

"İyi misin Taylan? Ben onun adına senden özür dilerim"

 

"İyiyim aşkım. Sen neden özür diliyorsun? Senin bir suçun yok. Asıl o hırtapoz gelip benden özür dilemeli."

 

Konuşan ikilinin hemen dibinde biten Cüneyt,

"Bak hâla kaşınıyor. Aşkım ne lan aşkım ne!" Elini yumruk yapıp tekrar kaldırdığında, Taylan hemen Gül'ün arkasına saklanmıştı.

 

"Sanane ne isterse onu söyler. Değil mi aşkım?" diyerek Cüneyt'in damarına basmaya devam eden Gül'e, "Lan amına koyayım böyle işin. Daha bana bile aşkım demedin."

 

"Aramızdaki farkı gör şekerim." diye Gül'ün arkasından konuşan Taylan'a saldırmamak için kendini zor tutuyordu.

 

"Bak Taylan şimdi sana bir koyarım görürsün nasıl yaylandığını."

 

"Valla bana uyardı ama o kadar dayak yedim senden. Eğer istersen bir özür niteliğinde neden olmasın."

 

"Gül! Bu ne diyor böyle?" Cüneyt, bu adam karşısında öylece kalmıştı. Ne demişti o öyle. Özür karşılığında...

'Tövbe estağfurullah' diye geçirdi içinden.

 

Bu sefer yönünü arkasında bulunan adama çevirdi. Gül, " Taylan! Sevgilimden uzak dur!" diyerek Cüneyt'i sahiplenir gibi koluna yapıştı.

 

"Biri bana burada ne olduğunu açıklayacak mı yoksa ben yine bu değişiğin icabına mı bakayım?" diyen Cüneyt'e, Gül anlatmaya başlamıştı.

 

"Hâla anlamadın mı? Taylan benim okuldan arkadaşım ve bu arada.. şey.." söylemeye çekindiğinde Cüneyt Artık sabrının son demlerindeydi.

 

"Şey ne Gül?"

 

"Taylan gay Cüneyt." dediğinde gözleri şokla açılmıştı Cüneyt'in.

 

"Burada böyle insan yok Gül. Aklımla oynama benim."

 

"Zaten buralı değil. Kültür programı için bir haftalığına bizim okula gelmişti ve bizde o zaman tanıştık. Şimdi ise yıllardır arkadaşız. Her bulduğu fırsatta ziyaretime gelir." dediği sırada arkadaşına öpücük göndermişti.

 

Taylan da öpücüğü karşılık kanayan dudağıyla öpücük atmaya çalıştığında, yanan canıyla küçük bir inleme döküldü dudaklarından.

Gül, hemen garsonlardan birinden ilk yardım malzemelerini isteyip, sağ tarafında Cüneyt ile sol tarafında ise Taylan ile birlikte masaya geçtiler.

 

Yapılan ilk yanımdan sonra, Cüneyt Taylan'dan Gül'ün zorlamasıyla özür dilemiş ve konuyu tatlıya bağlamışlardı.

 

Birkaç saat beraber sohbet ettikten sonra Taylan'ın uçağını kalkma vakti gelmişti.

Zaten günü birlik gelmişti ve dayak yiyerek geri gidiyordu.

İkili Taylan'ı havaalanına bıraktığında, Cüneyt sabır çeke çeke ikilinin bitmek bilmeyen vedalaşmalarını izlemişti. Sıra Cüneyt'e geldiğinde ise Cüneyt sadece el sıkmak istediğinde, Taylan elini umursamadan direkt sarılmıştı Cüneyt'in boynuna.

 

Cüneyt, tam elini kaldırıp müdahale edeceği sırada Gül'ün uyarı dolu bakışlarını görünce mecburen sessiz kalıp beklemişti.

 

"Eğer yolun İstanbul'a düşerse mutlaka bana uğra. Senin gibi bir yakışıklıyı evimde ağırlamaktan mutluluk duyarım." diyen Taylan'a karşı ne diyeceğini şaşıran Cüneyt'e, hemen yanında bulunan sevgilisi sahip çıkmıştı.

 

"Taylan! Rahat dur!" diye uyaran Gül'ü umursamayıp,

"Hani olurda şu suratsızdan ayrılırsan ki bence ayrılmalısın. Benim omuzlarımda her zaman senin için yer var unutma yakışıklı." Hâla Cüneyt ile uğraşmaya devam ediyordu.

 

"La havle..." diyerek arkasını dönüp çıkışa giden Cüneyt'in ardından iki arkadaş kahkaha atmaya başlamıştı.

 

"Sevgilimin kalçalarından şu gözlerini hemen çek!"

 

"Aman al yemedik sevgilini. Hayir yani senin gibi bir sümsükte ne bulmuş anlamıyorum ya orası ayrı."

 

"Daha birkaç saat önce dayak yedim ondan hatırlatırım."

 

"Yakışıklının vurduğu yerde çiçekler açar aşkım. O kaslı kolları bana temas etti ya hissettiğim acının hiçbir değeri yok."

 

Gül, arkadaşının kafasına bir tane geçirdikten sonra artık vedalaşma vakti gelmişti.

Taylan, İstanbul uçağına binip giderken, Gül ve Cüneyt ise Gül'ün evinin yolunu tutmuştu.

 

Ama ne olursa olsun bugünün acısını Cüneyt'ten çıkaracaktı.

 

 

Rıha'ya gelen Cüneyt, önce sevgilisini evine bırakmış daha sonra da buraya kadar gelmişken buradaki işleri kontrol etmek için gerekli yerleri gezmeye karar verdi.

İşlerini hallettikten sonra işleri dışında öğrenmesi gereken birşey daha vardı.

 

O da Sidar'ın şuan da ne yaptığıydı.

 

Öğrendiğine göre Sidar, tek amcasının tek çocuğu olan Esma ile evlenmişti.

'Çıkarcı piç' diye geçirmişti içinden. Ağalık için evlendiğini anlamamak için salak olmak gerekirdi.

Ama evlenmesine rağmen hâla pis işlerine devam ediyor, aynı zamanda ona işkence yapan o adamı her yerde sorup soruşturmaya devam ediyordu.

 

Cüneyt, bu adamın ne kadar şerefsiz biri olduğunu birkez daha görmüştü. Çünkü şuan meyhanelerin birinde yanında başka bir kadınla beraber içerken görmüştü.

Zagros, hâla ona neden Sidar'a işkence yaptıklarını anlatmamıştı. 'Benim meselem.' diyip konuyu kapatmıştı.

 

Kim bilir belki birgün anlatırdı.

 

Rıha'daki işlerini bitirdikten sonra Amed'e dönen Cüneyt, bugünün yorgunluğunu atmak ve kendine neredeyse bir aydır yaptırmadığı bakımını yaptırmak için güzellik merkezinin yolunu tutmuştu.

 

Sonuçta ne olursa olsun bakım şarttı.

Hem zaten bugün izinliydi.

 

Arabada son sürat giderken çalan telefonuna baktığında arayan Zagros'u görünce hemen cevapladı.

 

"Neredesin sen?" diyen Zagros'a,

 

"Sağ ol bende iyiyim." diye imalı bir şekilde cevap vermişti.

 

"Bırak zevzekliği. Bugün burada olman gerekiyordu. Ama hâla yoksun."

 

"Aaa senin haberin yok mu?"

 

"Neyden haberim yok mu?"

 

"Ee ben bugün izinliyim."

 

"Kim verdi sana bu izni ve benim neden haberim yok. hani kusura bakmazsan ben senin aynı zamanda patronun oluyorum ya."

 

"Estağfurullah tabi ki patronum sensin."

 

"Ee ben sana izin falan verdiğimi hatırlamıyorum. Kimden izin aldın?"

 

"Kemdimden." diye cevapladığında,

 

"Siktir git kovuldun." diye tepki vermişti Zagors.

 

"Sen beni kovamazsın."

 

"Nedenmiş o?"

 

"Sen bensiz yapamazsın. Yarım kalırsın. Cüneyt'siz bir Zagros düşünülemez." dediğinde telefonun suratına kapatılması bir olmuştu.

Bu da demek oluyordu ki...

Bugün izinliydi...

 

 

 

 

Bölüm : 23.01.2025 12:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...