28. Bölüm

18. Bölüm

Ayşegül Y.
xqaysegull

Güneş ışıkları etrafi aydınlatmaya başladığında, ancak kendine gelebilmişti Roni.

Gözlerini açıp, hala uyku mahmuru gözleriyle hemen yanına baktığında, boş olduğunu görmek şaşırmasına neden olmuştu.

 

Neredeydi şimdi kocası...

 

Banyoya kulak verip, su sesi duymayı bekledi ama yoktu. Daha sonra avucunu anlına vurdu.

Daha dün gece birlikte duş almışlardı.

O anları yeniden hayal ettiğinde kendi kendine gülmeye başladı.

 

Şuan durum Leyla'ydı...

 

Ayağa kalktığında üzerinde sadece kalçalarını kapatan Zagros'a ait siyah bir tişört vardı.

Odanın aynasından kendine baktığında boynundaki morluklar canını acıtmak yerine hoşuna gitmişti.

Uzun kömür karası saçlarını iki yanına alıp, yavaş adımlarla aşağıya doğru hareket etmeye başladı.

 

Her adımını attığında bacak arasındaki sızı kendini belli ediyor olsada aynı zamanda haz veriyordu.

Merdivenleri bitirdiğinde mutfaktan gelen tıkırtı sesleriyle adımları mutfağı buldu.

Mutfağın kapısına geldiğinde altında sadece füme rengi bir eşofman üzeri ise çıplak olan kocasını mutfak önlüğüyle görmeyi beklemiyordu.

 

Kapıya yaslanıp, kollarını göğsünde birleştirdiğinde, kocasını baştan aşağıya süzmeye başladı.

 

"Hey maşallah! Analar neler doğuruyor be!"

 

Karısının sesini duymasıyla karıştırdığı menemen tavasını bırakıp, kapıya yaslanmış bir şekilde üzerinde kendisine ait bir tişörtle onu süzen karısına

hayran hayran bakmaya başladı.

 

"Ne sandın yavrum? İstersen senin olabilirim." dedikten sonra önündeki tavaya geri döndü.

 

Roni adımlarını Zagros'un yanına doğru yönlendirdiğinde, hemen arkasında durup kalçasına sert bir şaplak attı.

 

"Yakışıklı hepsi senin mi?" diyerek kocasıyla uğraşmaya başladı.

 

Zagros hemen arkasını dönüp, karısını kucakladığı gibi mutfak tezgahına oturttu.

Bacaklarının arasına girip elleriyle bacaklarını okşamaya başladı.

 

"Göstereceğim şimdi kimin olduğunu."

 

Karısının dudaklarını öpmeye başladığı an karşılık almıştı karısından. Elini tişörtün içine sokup belini okşamaya başlamıştı bu sefer. Öncesinde yavaş yavaş başlayan öpüşme tam şehvetli bir hâla almaya başladığında tavadaki menemenin yandığını burunlarına gelen yanık kokusundan anlamışlardı.

Hemen karısından ayrılıp ocağın altını kapattı Zagros. Bağ evini yakmaya niyetli değildi şuan.

 

"Bana diyorsun ama sen çok arsız bir kadın olmaya başladın karıcım. Bu halin hoşuma gidiyor orası ayrı tabi." Hem yanan yemeği çöpe döküyordu hemde karısıyla konuşuyordu.

 

"Böyle yakışıklı bir kocam varken, aksi mümkün mü?"

Tezgahtan inmeden hemen önce konuşmuştu.

Kocası menemeni çöpe dökerken o da masada hazırlanmış kahvaltılıklardan atıştırmaya başladı.

 

"Çöp oldu menemen. O kadar uğraşmıştım birde."

 

"Evet yazık oldu ama yapacak bir şey yok canım. Hadi gelde kahvaltımızı yapalım. Seni bilmem ama ben oğlumu çok özledim." Hem atıştırıyor hemde konuşuyordu.

 

Menemeni çöpe döktükleri sonra karısının karşısına oturdu Zagros. Karısının doldurduğu çayı eline alıp bir yudum içtiğinde, karısının elinin değdiği herşey daha bir güzel gelmeye başlamıştı gözüne.

 

"Bende özledim oğlumu tabi ama onunla ilgilenip beni ihmal etmenden hoşlanmıyorum."

Son kısmı çocuk gibi mızmızlanarak söylemişti Zagros.

 

"Ne? Arjen'i kıskanmış olamazsın değil mi?" diye sorduğunda, karşısındaki kocasının omuz silkmesiyle kocaman bir kahkaha attı.

 

"Koskoca Zagros Berxwedan oğlunu kıskanıyor. İnanılır gibi değil."

 

"Onlar" Parmaklarıyla karısının göğüslerini işaret etti. "Şey gibi yumuşacık... Hah! Mashmelow gibi. Göğüslerinde beni değilde onu uyutursan tabi ki kıskanırım." Çayını yudumladıktan sonra parmaklarıyla karısının göğüslerini. yeniden işaret etti. "Onlar benim. Bu saatten sonra oğlum bile olsa paylaşmaya niyetim yok."

 

"Sen gerçekten delirmişsin. Artık her mashmelow gördüğümde aklıma göğüslerim gelecek sayende."

 

"Benim aklımdan hiç çıkmayacaklar ama."

 

Zagros'un mızmızlanması ve Roni'nin de onunla dalga geçmesiyle eğlenceli bir kahvaltı yapmışlardı.

Kahvaltıdan sonra çok oyalanmadan hazırlanmış ve konağın yolunu tutmuşlardı.

 

Yol boyunca dudağında sürekli keyifli olduğunu gösteren bir ıslık vardı Zagros'un. Tabi arada karısının yanağından aldığı makaslar ve onu kendine çekip kocaman öpmeleri de ayrıydı.

Öpmelere doyamıyordu karısını.

 

Sahi bunca zaman nasıl sabredebilmişti?

 

Araba konağın taşlı sokağına girdiğinde, Roni'nin yüzü oğlunu göreceği için gülücük saçıyordu.

Zagros ise bu haline yine homurdanarak söylendi.

 

"Hayır yani gece keyif aldığını bilmesem şuan benden kurtulduğun için bu neşe zannedeceğim."

 

Roni kocasına yaklaşarak aralarında az bir mesafe bıraktı. Zagros hemen arabayı durdurup elini karının beline sardı.

 

"Millete yıllarca yetecek bir dedikodu vermek isteyeceğini sanmıyorum karıcım."

 

Elini kocasının yanağına koyup yavaştan okşamaya başladı Roni.

"Sence şuan umrumda olur mu?" diyerek kocasının dudağına bir öpücük kondurup hemen kendini geri çekti. "Ama şimdi oğlumuz bizi bekliyor olmalı."

 

Öpücüğün devamını beklerken öylece kalan Zagros sinirle karısına baktı.

"Bunun birde gecesi var değil mi? Kaç şimdi."

 

Sinirle arabayı hareket ettirmeye başladığında zaten eve az bir mesafe kalmıştı.

 

"Kaçmıyorum kocacım. Sadece oğlumuzu bekletmek istemiyorum." Kocasına cilveli bir şekilde gülümseyip, işaret parmağıyla kolunu boydan boya okşadı. "Hem senden kaçmak isteyende yok."

 

"Sen iyice fena bir kadın olmaya başladın." dediğinde karşılık olarak karısından kocaman bir kahkaha aldı.

 

Konağın heybetli tahta kapısına vardıklarında saat neredeyse öğle vaktine yaklaşmıştı.

Tüm konak halkı çoktan kahvaltılarını yapmış ve herkes kendi köşesine çekilmiş olmalıydı.

Duran arabadan inmeden önce kocasının yanağına son bir öpücük kondurup hemen arabanın kapısını açıp aşağıya indi Roni.

 

Bu öpücüğü beklemeyen Zagros, karısına yine sitemkar bir şekilde baktı.

 

"Bak kaşınıyorsun. Seni yeniden bağ evine götürmek zorunda bırakma beni."

 

Kapıyı kapatmadan hâla aracın içinde ona söylenen kocasına gülerek bakıyordu Roni.

"Kocaman odamız varken bağ evine kadar yorulma istersen kocacım." diyerek göz kırptı kocasına.

 

"Mantıklı. Bekle hemen geliyorum yanına."

Arabanın kontağını kapatıp, tam aşağıya inecekken karısı çoktan kapıyı kapatıp, konağın kapısını çalmaya başlamıştı. Karısının yanına geldiğinde yeniden homurdandı.

 

"Kaçak dövüşüyorsun. Ama dikkat et de tenhada yakalamayayım seni."

 

Açılan konak kapısıyla birlikte içeriye adım attıklarında kucağında ağlayan Arjen ile Zeynep, bir sağa bir sola gidiyordu.

 

"Tamam halacım ağlama. Gelecek birazdan anne."

 

"Anne... deysin."

 

"Gelicek halacım. Ağlama sen."

 

Roni ağlayan oğlunu gördüğünde içine tuhaf bir his yayıldı. Oğlunu böyle görmek iyi hissettirmemişti.

Hemen yanında duran kocasına çemkirmeye başladı.

 

"Hepsi senin yüzünden. Baksana nasıl da ağlıyor." Kocasını arkasında bırakıp, ağlayan oğluna doğru hızla adımlamaya başladı.

 

"Yine suçlu ben oldum amına koyayım. Gerçekten ben benim ağzıma sıçayım."

Zagros, kendi kendine söylenirken Roni çoktan oğlunu almıştı kolları arasına.

 

"Annem noldu sana? Neden bu kadar ağladın?"

 

"Anne ditti. Baba ditti. Men buyda." Minik parmağıyla önce annesini sonra babasını ve en sonunda kendini gösterdiğinde, Roni oğlunun minik parmağını tutup dudaklarına götürüp öptü.

 

"Özür dilerim annecim. Hepsi o babanın yüzünden. O beni götürdü yoksa ben seni bırakıp gider miyim hiç?"

 

"Baba pis."

 

Roni'nin Arjen'i ona karşı doldurduğunu gördüğünde iki adımda onların yanında bitmişti Zagros.

 

"Benim yüzümden ha! Dün gece öyle demiyordun."

 

"Ne diyorsun çocuğun yanında arsız herif!"

 

Zagros, karısının umursamadan oğlunun yanağını okşamaya başladı.

"Ben hiç seni bırakır mıyım aslanım?"

 

Arjen babasının yanağındaki eline, minik ve tombik eliyle vurup kendince kızdı.

"Ayı Baba! Baba pis!"

 

"Hayır dediğini bilmesem bana ayı diyeceğini düşüneceğim oğlum." Karısına bakıp, " Beğendin mi yaptığını?" dediğinde karısından aldığı cevap ise sadece "Evet çok beğendim. Oğlum anneci daha ne isterim ki..."

 

"Eğer bir kızımız olursa sen o zaman gör kim anneci kim babacı..."

 

Zagros'un bu kelimelerinin üzerine ikisininde yüzünü kocaman tebessüm kapladı. Hayali bile güzeldi Zagros için. Pembe elbiseler içinde bir prenses...

 

Sedirde oturan Baziyan ağa ve Zozan hanıma çoktan selam verip oğullarıyla ilgilenmeye başladıklarında onları böyle mutlu görmek herkesin hoşuna gidiyordu. Çünkü şu iki yılda kendini herkese ve herşeye kapatan Zagros hiç çekilmiyordu. Şimdi ise etrafına neşe saçar hâle gelmişti.

 

Merdivenlerden aşağıya inen Rohat abisini yüzünde gülümsemeyle gördüğünde hemen diplerinde bitti.

Yeğenini yengesinin kucağından alıp, Rojda'nın kucağına verdiğinde hemen annesi ve babasının yanına gitti. Çünkü birazdan söyleyeceklerini küçük çocuğun duymasını istemiyordu.

 

"Yeter artık baba!" annesine döndü bu seferde. "Yeter artık anne!"

 

Baziyan ağa da Zozan hanımda anlamaz gözlerle oğullarına bakıyorlardı. Derdi neydi bu oğlanın böyle?

 

"Ne diyorsun oğlum? Ne oluyor? Neye yeter?"

diye soran Baziyan ağaydı.

 

Rohat parmağıyla abisinin gülümseyen yüzünü daire şeklinde parmağını hareket ettirerek gösterip konuşmaya başladı.

 

"Bakın şu abimin yüzüne maşallah gülümseme eksik olmuyor. Neden? Çünkü evlendi ve aşık oldu. Peki ya ben! Bahtsız Rohat ne yapsın?"

 

Zagros ve Roni Rohat'ın derdini anlamışlardı. Şuan ikiside ona gülerek bakıyorlardı. Zagros, karısını kolunun altına çekerek daha çok hissetmeye başladığında, Roni kayın validesi ve kayın pederinin yanında ayıp olur diye kendini geri çekmeye çalıştığında, Zagros müsade etmeyip resmen zorla tutmuştu karısını.

 

"Derdin ne oğul? Hele bir söyle de bir hâl çaresine bakalım." diyen Zozan hanımdı.

 

"Benim derdim bellidir annecim, babacım. Ben evlenmek istiyorum."

 

"Tamam. Anan haber salsın sana uygun bir kız bulursak inşallah hemen yaparız düğününü."

 

"Hayır baba haber falan salmayın hiçbir yere. Benim zaten bir sevdiğim var."

 

"Peki o seni seviyor mu? Gönlü var mı sende?"

 

"Tabi ki babacım ne sadın... Biz Elif'e sevişiyoruz."

 

"Höst lan! Şerefsiz herif! Ne diyorsun sen ananın babanın yanında!"

 

Zagros ve Roni Rohat'ın bu haline gülerek bakıyorlardı. Hele birde babasının Rohat'ın ensesine indirdiği şaplak görülmeye değerdi.

 

"Öyle değil babacım." Eliyle az önce babasının şaplak indirdiği ensesini ovarken konuşmaya çalışıyordu.

"Yani biz sevgiliyiz. Dün gece izlediğim eski yesilçam filminde öyle diyorlardı. Hani sende eskilerdensin ya anlarsın sandım."

 

"Siktir oradan şerefsiz! Sensin eski. Ben bilmem öyle şeyleri. Eğer seviyorsan söyle anana haber salsın ailesine. De bakalım kimdir bu Elif?"

 

"Tanıyorsun zaten baba. Yengemin kuzenidir."

 

Bu sefer lafa giren Zozan hanım olmuştu.

"Olmaz! Aynı aileden ikinci bir kızı istemeyiz."

 

"Nedenmiş o anne?" Ayağa kalkıp elini belinde birleştirip, annesine hesap sorma pozisyonu almıştı.

 

"Öyle işte bir nedeni yok. Zaten bir berdel kızı aldık. Yeter!"

 

Rohat tam ağzını açıp cevap verecekken bu sefer lafa Zagros girmişti.

"İki kız değil anne üç kız alacağız." Babasına dönüp onunla konuşmaya başladı.

"Elif'in ablası Gül var baba. Cüneyt de ona sevdalı. Benden seninle konuşmamı, onun için kız istemeni istemişti. Biliyorsun Cüneyt kimsesiz. Tek ailesi biziz."

 

"Cüneyt de benim oğlumdur. O zaman başlayın hazırlıklara çifte düğün yapacağız."

 

Bu haberi sevinçle karşılayan Rohat hemen cebindeki telefona sarıldı.

Cüneyt'in numarasını bulup hemen aradı.

 

"Lan Cino müjdemi isterim."

 

"Ne müjdesi oğlum?" diye karşılık verdi Cüneyt.

 

"Çifte düğün yapıyoruz oğlum. Babam bana Elif'i sana da Gül'ü isteyecek." dediğinde hemen masanın üzerinde duran peçeteye eline alıp mendil gibi sallamaya başladı.

 

"Daye mîro mîro daye vana mîro..." şarkısını söyleyerek kendi kendine halay çekmeye başladığında avludaki herkes ona gülerek bakıyordu.

 

Halayın bitirdiğinde avludaki herkesi teker teker öpüp mutluluğuna ortak etmişti.

Hatta ailesi dışında çalışan yardımcıları bile öpmekten çekinmemiş, kapıdaki korumaları bile öpmüştü. Sevinçten yerinde duramayan Rohat sonunda telefonundan halay şarkısı açıp herkesi teker teker halay çekmek zorunda bırakmıştı.

 

"Oooo... Neşeniz bol olsun Berxwedan'lar."

Bu ses Yiğit Bozdoğan'ın sesinin ta kendisiydi.

Bu sesi duyan herkes halayı bırakmış ve yüzünü dönmüştü Yiğit'e.

 

"Ne işin var senin burada?" diyen Zagros'du.

Yine gelmişti. İnsanlıktan anlayamıyordu belli ki.

 

"Aşk olsun insan damadını böyle mi karşılar. Size hiç yakıştıramadım."

 

"Siktirme şimdi damadını. Defol git! Bugün en mutlu günüm seninle uğraşarak keyfimi bozamam Yiğitcim. Haydi şimdi yallah başka kapıya." diyen Rohat'tı.

 

"Cık... Cık.. Aşk olsun kayınçocum yoksa sizin haberiniz yok mu? Sanada aşk olsun müstakbel karıcım. Hâla bu güzel haberi ailene vermedin mi?"

 

"Ben sana söyleyeceğim dedim. Neden gelip ortalığı karıştırıyorsun?

 

"Sana birkaç gün müsade verdim. Baktım hâla ne bir ses var ne bir seda. Gelip bu güzel haberi kendim vereyim dedim. Malum belki utanmışsındır yalnız başına. Yanında olmak istedim."

 

"Ne saçmalıyor bu Zeynep?" diyen Baziyan ağaydı.

 

"Şey baba... Ben Yiğit ile evlenmeyi kabul ettim. Lütfen neden diye sormayın. Sadece yanımda olun yeter."

 

"Bu kararına saygı duyacağımız sanıyorsan yanılıyorsun Zeynep. Buna izin vermeyeceğiz." diyen Rizwan'dı.

 

"Sizden zaten saygı duymanızı beklemiyorum abi. Sadece yanımda olun yeter."

 

"Salak mısın kızım sen? Kendi kendine ne işler çeviriyorsun." diyen Rohat'tı.

 

"Buna asla izin vermem. Ben kızımı sokakta bulmadım. Kimsenin hatasına da bedel diye vermem." diyen Zozan hanımdı.

 

"Siz izin versenize vermeseniz de ben Yiğit ile evleneceğim. Bu işi daha fazla zora sokmayın. Hepimiz için."

 

 

"Duydunuz işte müstakbel karımı. Kabul edin artık. Hem benden iyi damat mı bulacaksınız?" Yiğit yine dalga geçmeyi de ihmal etmiyordu.

 

Zagros, kardeşinin emin olduğunu gözlerinden anlamıştı. Kardeşini tanıyordu. Eğer bir karar verdiyse yapardı. Karşısında durmak yerinde yanında durmak daha iyiydi. Hem böylelikle neden böyle bir karar verdiğini daha iyi anlayacaktı. Anlamalıydı ki ona göre hareket etmeliydi.

 

"Tamam Zeynep. Sen nasıl istersen öyle olsun." Zagros bu cümleleri kurduğunda avludaki herkes ki buna karısı da dahil ona şaşkın gözlerle bakıyordu.

 

"Sen ne diyorsun oğlum?" Zozan hanım şaşkınlıkla bakıyordu oğluna.

 

"Helal olsun sana kayınço. Zaten içlerinde bir akıllı sensin."

 

"Senin kayınçonu sikeyim!" diyen Rizwan'a,

"Beni de mi abi?" diyen Rohat'tı.

 

"Bak bu anlayışın karşılığında bende sana küçük bir hediye vereceğim."

 

"Siktir git Yiğit. Evliliği kabul etmem seni ettiğim anlamına gelmiyor."

 

"Buda bir şeydir en azından. Ama ben yine hediyemi vereceğim. Senin mallar kaybolmuş diye duydum ben."

 

"Sen bunu nereden biliyorsun?" Evdekilere bile söylememişti Zagros. Sadece o, Cüneyt ve Enzo biliyordu.

 

"Az çok tahmin ediyorsundur. Benimde elim kolum en az senin kadar uzundur kayınçocum. Herneyse konumuz şuan benim elimin kolumun uzunluğu değil. Senin malların... Ve şuan onlar senin kendi deponda."

 

"Ne saçmalıyorsun?"

 

"Hayır. Gayette ciddiyim. Lice'de ki depoya bakarsan göreceksin. Tabi siz orayı birkaç yıl önce kullanmayı bıraktığınız için aklınıza bile gelmezdi. İşte buda benim sana kıyağım. Normalde hiç vermeyecektim ama bugün kabul ederek beni şaşırttın. Eh... Bende seni şaşırtayım dedim. Nasıl beğendin mi?"

 

"Ben sana göstereceğim şaşırmak nasıl oluyor... Derdin ne şerefsiz? Benim mallarımdan ne istiyorsun?"

 

 

"Hiç öylesine bir uğraşayım dedim. Can sıkıntısı işte anlarsın ya."

 

"Ben biliyorum o sıkıntının nasıl geçeceğini de şuan dua et yeri değil."

 

"Gösterirsin canım acelemiz mi var? Daha düğün yapacağız. Şimdi onu bunu boşverinde, biz şimdi ne zaman gelelim seni istemeye müstakbel nişanlım?

 

"İki hafta sonra gelin."

 

"Oha! Ne yaptın kızım? Yok olmaz. O süre çok fazla. Daha erken mesela... Yarın ne dersin?"

Yiğit bugün eceline susamıştı resmen. Ateşle oynamalara doymuyordu.

 

"Siktir git derim. İki hafta sonra dediysem iki hafta sonra. Daha abimin nişanı var. Ondan sonra gelirsin."

 

"Nişanlım ne derse o. Görün Berxwedan'lar nasıl kıymet verdiğimi görün."

 

"Tamam uzatma şimdi git buradan."

 

"Tabi hayatım. Nasıl istersen." Herkese el sallayıp, arkasını dönüp çıkmıştı konaktan.

 

Şimdi herkes Zeynep'ten bir açıklama bekliyordu.

Ama Zeynep'in buna hiç niyeti yoktu.

Yiğit gidince oda avluyu terk edip odasına giden merdivenlerin yolunu tuttu.

 

Az önceki mutlu hallerinden eser kalmamıştı...

Bölüm : 20.03.2025 01:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...