31. Bölüm

21. Bölüm

Ayşegül Y.
xqaysegull

Herkes o gece hayatlarında ki mutlu anlara yeni anılar eklerken arkalarından dönen olaylardan bi haberlerdi.

 

Herkesin nişanda olacağını bildiği için rahatlıkla Rıha'ya gelmişti Serap. Tüm aile buradaydı biliyordu ama herkes nişanda olduğu için rahatlıkla Sidar'ın mekanına gelmişti.

 

Kimsenin aklına bile gelmezdi burada olacağı.

Aslında nişana davet edilmişti teyzesi tarafından ama aklındaki planı gerçekleştirmek için teyzesinin teklifini reddetmişti.

Rıha'ya gelmek için bugünden daha güzel bir fırsat bulamazdı. Yoksa diğer günlerde gelirse Gül yada Elif'e yakalanma riskiyle burun buruna gelmeyi göze alamazdı.

 

Bu mekan oldukça tenha bir yerdeydi. Diğer mekanları Zagros tarafından kapatılmıştı. Tabi Sidar'ın bundan haberi yoktu. Bu mekanı herkesten gizli tutuyordu.

Serap da zaten kaç aydır Sidar'ın mekanının yerini öğrenmeye çalışmış sonunda bulmuştu.

 

Sadece aklındakini yapmak için biraz beklemesi gerekiyordu. İşte o gün bugündü.

 

Serap, kendinden emin bir şekilde bu ıssız yerdeki izbe mekana geldiğinde içerisi dumandan görünmüyordu bile. Duman yüzünden burnunun ucunu bile görmekte zorluk çekiyordu. Bir süre bu ortama alışmak için bekledi. Etrafa göz attığında tam karşısında, pekte küçük sayılmayacak büyüklükte olan bir sahne ve sahnede oldukça açık bir elbiseyle dans eden bir kadın vardı.

 

Etrafı aydınlatan renkli ışıklar ve çalan tuhaf şarkıları da dağınık bir şekilde konumlanmış masalarda oturan yaşlı adamları ve onların yanında durup yalandan yüzlerine gülümseyen kadınları da umursamadı.

 

İçeriye adım attığı gibi ona dönen gözlere pek aldırış etmeden direkt masalara servis yapan garsona yönelip Sidar'la görüşmek istediğini söyledi.

 

Erkek garson, onu biraz bekletip Sidar'ın yanına gittiğinde, ona bir kadının onunla görüşmek istediğini söylemişti. Sidar ilk başta şüphe etsede görüşmek isteyenin kadın olduğunu düşündü ve hemen yanına gelmesini istedi.

 

Serap, buraya ilk adım attığı andan itibaren kendine olan güveninden taviz vermeden aynı güven dolu adımlarla Sidar'ın odasına doğru yürümeye başladı.

Odasına vardığında, Sidar kendinden hiç ödün vermeden burada patron benim der gibi koltuğundan kalkma zahmetinde bulunmamıştı. Serap da ondan böyle bir şey beklemiyordu zaten.

 

Onun istediği şey çok başkaydı...

 

Hiç beklemeden direkt Sidar'ın karşısında bulunan siyah deri koltuklardan birine oturdu. Buraya geliş amacı belliydi lafı fazla uzatmaya gerek yoktu.

 

Sidar, karşısında onunla konuşmadan direkt karşısındaki koltuğa oturan kadını önce baştan aşağı süzdü. Tek kaşı istemsizce havalandı. Üzerinde dikkat çekecek bir kıyafet yoktu belki ama kendinden emin tavırları oldukça dikkat çekiciydi.

 

"Ne istiyorsun?"

 

Konuşmaya başlayan ilk kişi Sidar olmuştu.

Serap ise oturduğu siyah deri koltuğa iyice yerleştikten sonra bacak bacak üzerine attı.

 

"Hmm... Ne istiyorum bakalım?" Parmaklarını çenesine vurarak düşünüyormuş gibi yaptı.

 

"Dalga mı geçiyorsun benimle kadın? Derdin ne gece gece? Söyle ve defol git!"

 

Rahat tavrı Sidar'ın sinirlenmesine neden olmuştu.

Üst üste attığı bacaklarını indirerek oturduğu yerde dikleşti Serap.

 

"Benim derdim sensin!"

 

Bunu duymayı beklemeyen Sidar'ın kaşları duyduklarıyla birlikte havalandı. Öfkeyle oturduğu koltuktan ayağa kalktı.

 

"Ben mi? Ne alaka lan!"

 

"Şşşs... Sakin ol. Anlatacağım. Anlattıklarımdan sonra eminim bana teşekkür edeceksin."

 

Serap'ın bu sakın halleri daha fazla sinirlenmesine neden oluyordu Sidar'ın.

 

"Hadi ne söyleyeceksen çabuk söyle. Ondan sonra karar veririm teşekkür mü edeceğime yoksa beni gece gece rahatsız ettiğin için pişman mı edeceğime?"

 

"Roni desem?"

 

Duyduğu isimle gerisin geri oturdu az önce öfkeyle kalktığı koltuğa.

 

"Roni ne alaka?"

 

Bir anlam veremiyordu bu kadına. Gece gece neredeyse kimsenin yerini bilmediği mekanını bulmuş, üstelik eski sevgilisinden bahsediyordu.

 

"Senin Roni'nin eski sevgilisi olduğunu biliyorum. Ama bunu sadece ben değil aynı zamanda kocasıda biliyor."

 

"Yani. Bunu biliyorsun diye sana teşekkür edecek halim yok ya. Anlaşamadık ayrıldık bitti gitti. Şimdi evliyim ve karımla çok mutluyum."

 

Biran karısı Esma'nın arkadaşı sandı karşısındaki kadını. Belki de o göndermişti yoklmak için. Sonuçta yapmadığı şey değildi. Kaç defa kendi arkadaşlarını yollamıştı Sidar'ın yanına ama her seferinde Sidar bir yolunu bulup olayları kendi lehine çevirmişti.

 

"Madem sadece anlaşamadığınız için ayrıldıysanız neden sana işkence etti?"

 

"İşkencenin Roni'yle ne alakası var? Hem... Sen nereden biliyorsun bunları?"

 

O gece işkenceye uğradığını ailesinden başka kimse bilmiyordu. Amcası da kendi yerine Sidar'ı geçireceği için bu olayı kimsenin duymamasını sağlamış ve üzerini örtmüştü. Sonuçta kimse aşiretinin başına geçecek kişinin böyle zayıf biri olmasını istemezdi. Sidar aylardır intikam almak için bunu yapanları arasada daha en ufak bir ipucu bulamamıştı.

 

Oturduğu koltuktan öfkeyle yeniden fırladı. Bu sefer direkt odasına gelen yabancı kadının karşısında durdu. Gözlerinin önüne işkence çektiği analar geldi. Kerpetenle çekilen tırnakları...

Demir sopayla karnına, sırtına ve bacaklarına aldığı darbeler...

 

O işkence yüzünden bugün hâla sol bacağı hafif aksıyordu. O gece onda ömrü boyunca unutamayacağı bir hasar bırakmıştı.

Bunu yapanı bulup, onada ömür boyu unutamayacağı bir acı bırakmaya yemin etmişti Sidar.

 

Gözlerinin önünden film şeridi gibi yaşadıkları geçerken öfkeden deliye dönmüştü.

Karşısında duran yabancı kadının dibine kadar girip, boğazına sarıldı.

 

"Nereden biliyorsun dedim!" Öfkeyle bağırdığında, bunu beklemeyen Serap hemen ellerini boğazına sarılan ellerin üzerine koydu.

Sidar'ın ellerini boynundan uzaklaştırmaya çalıştıkça sanki daha da güçlü sarıyordu boynunu...

 

"Söy... le...ye...ceğim." zar zor konuşuyordu ama Sidar onu dinlemiyordu.

 

Odada bulunan Sidar'ın adamı hemen müdahale edip, Sidar'ın ellerini Serap'ın boğazından çekti.

Sidar hâla sakinleşmemişti. Sidar'ın ellerinden kurtulan Serap zar zor nefes alıyordu. Birkaç defa öksürdükten sonra yavaş yavaş düzelmeye başladı nefes alış verişleri.

 

"Hızlı ol! Eğer işkenceye uğradığımı biliyorsan bunu kimin yaptığını da biliyorsundur. Hemen o şerefsizin ismini söyle!"

 

Buraya gelirken böyle bir şeyle karşılaşmayı beklemiyordu Serap. Kafasında herşeyi planlanmıştı.

Gelip anlaşma yapacak ve gidecekti. Ama şimdi ölümle burun buruna gelmişti.

 

"Tamam. Söyleyeceğim. Ama bunu benden öğrendiğini asla kimse bilmeyecek! Anlaştık mı?"

 

İşler istediği gibi gitmesede en azından kendini garantiye altına almalıydı.

 

"Tamam. Kabul. Kimse bilmeyecek. Söyle artık."

Aylardır bu ismi duymayı bekliyordu Sidar.

 

"Zagros. Zagros Berxwedan. Sana sırf karısının canını yaktın diye işkence eden o. Benden bu kadar."

Oturduğu koltuktan hemen kalktığı gibi önünde duran sehpanın üzerindeki küçük kol çantasını aldı.

 

"Sana neden inanayım. Belki de yalan söylüyorsun. Daha kim olduğunu bile bilmiyorum."

 

Arkasını dönüp giden kadının arkasından konuşmaya başladı. Sidar'ın sesini duymasıyla olduğu yerde durdu Serap. Arkasını dönmeden gereği bile duymadan konuştu.

 

"Ben Zagros'un kuzeni Serap. Eğer bu söylediklerim yalan çıkarsa gel beni bul." Yüzünü Sidar'a dönüp konuşmaya devam etti. "Ama şunu unutma zarar vereceğin kişi Zagros olmamalı. Roni'ye ne olduğu umrumda bile değil."

 

Sidar'ın konuşmasını beklemeden geldiği yolu hızlı adımlarla geri gitti.

 

"Bunun için söz veremem güzelim."

Arkasından pis bir şekilde sırıtan Sidar'ı duymadan.

 

Ama her ikisininde bilmediği bir şey vardı...

 

Yerin kulağı vardı...

 

 

Ay yerini güneşe bırakırken, Zagros ve Roni'nin odasında tatlı rüzgarlar esiyordu. Güne gülümseyerek başlayan karı koca aynı şekilde kıyafetlerini giymeye başlamışlardı.

 

"Bugün çok heyecanlıyım." Karnını okşayarak konuşmaya başladı Roni. "Sonunda kızım mi llacsk oğlum mu öğreneceğim."

 

İki büyük adımda karısının yanına vardı Zagros.

 

"Aynı heyecanı bende yaşıyorum." Eğilerek karısının hafif çıkıntılı karnının hizasına indi.

"Bakalım küçük bir prensesimiz mi olacak? Yoksa abisi gibi yavru bir aslanımız mı?" Karnına küçük bir öpücük kondurup, ayaklandı. Karısının başını avuçları arasına alıp konuşmasına devam etti. "Her ikisi de benim kabulüm. Yeter ki sağlıkla gelsin." Konuşmasını bitirdikten sonra Roni'nin anlına derin bir öpücük kondurdu.

 

 

"Cinsiyetin önemi yok. Yeter ki sağlıklı olsun." Kocasını tekrar ederek konuştu.

Kocasının ellerini tutarak derin bir iç çekti Roni.

 

"İçimde her an kötü bir şey olacakmış gibi bir his var."

 

Karısının konuşmasıyla kaşları çatıldı Zagros'un.

"Neden böyle hissediyorsun?"

 

"Fazla mutluyuz Zagros."

 

"Bu çok güzel bir şey. Bunun kötü hissetmenle ne alakası var?"

 

"Uzun süren mutlulukların ardından hep kötü şeyler olur. Bende bu yüzden korkuyorum herhalde."

 

Bu sefer karısının elini kendi avucunun içine alıp, diğer elinide üzerine koydu Zagros.

 

"Böyle saçma sapan şeylere inanma ve böyle şeyler içinde bu güzel canını sıkma. Şimdi ben Yiğit Bozdoğan'la konuşmaya gidiyorum. Sende ben gelene kadar hazırlanmış ol."

 

"Cizre'ye mı gidiyorsun?" diye merakla sormuştu Roni.

 

"Hayır karıcım. Merak etme bugün o doktora gideceğiz. Dün sabah konuşmak istediğimi söylediğimde zaten bu tarafta işi olduğu için kendisinin geleceğini söyledi. Yani o gelecek. Sen bunları boşver." Karısın yüzünün önüne düşen birkaç tutam saçı okşar gibi dokunup, kulaklarının arkasına sıkıştırdı. "Aşağıya in ve güzelce doyur karnını. Dönünce de direkt doktora gideriz." Karısının elinden tutup birlikte aşağıya inmek için odadan ayrıldılar.

 

 

Aşağıya indiklerinde, Zagros kahvaltı yapmadan evden çıkmak istediğini söylediğinde Roni onu kapıya kadar geçirmişti. Sabah karısı söylediğinde ona umursamamasını söylesede onunda içinde tuhaf bir his vardı. Ama bunu karısına belki etmek istemiyordu.

 

"Dikkat edin kendinize." Karısının yanında duran oğlunu eğilip öptükten sonra karısına da kısaca sarıldı Zagros. Karısından ayrılmadan hemen önce hafif çıkıntılı karnını okşamayı da ihmal etmedi.

 

"Düye düye baba."

 

"Güle güle oğlum. Allah'a emanetsiniz."

 

"Sende Rabbım'e emanetsin. Görüşürüz." diyerek oğlu ile birlikte arabaya binen kocasına el salladı.

 

Kahvaltı masasına geçtiklerinde bugün evde erkeklerden sadece Rohat vardı. Kendince bahanesi hazırdı.

 

"Ben daha dün nişanlandım. Biraz dinlenmek hakkım."

 

Annesinin sabahtan beri sayısını bilmediği kadar ona kızmasına karşılık verdiği tek cevap buydu

 

"Görende yeni gelin sanacak. Alt tarafı bir yüzük taktın. Bu yüzden işe gitmemek ne demek? Bak baban bile o yaşlı haliyle gidip çalışanları kontrol ediyor. Bir de sana bak!"

 

Zozan hanımın oğlunun sürekli işten kaçmak için uydurduğu bahaneler canına tak etmişti artık.

Geçen bir hafta boyunca sadece iki kere gitmişti şirkete. Gitmediği günler için ise bahanesi 'Kendimi nişan psikolojisine hazırlıyorum.' olmuştu.

 

Şimdi ise nişanlandığı için gitmiyordu.

 

"Bak annecim. Şimdi ben yeni nişanlandım. Tüm iş yerlerinde yeni nişanlanan çiftler için bir hafta dinlenme izni var. Bunu ben söylemiyorum işverenler söylüyor. Git onlara bağır çağır. Benim gibi bir garibandan ne istiyorsun. Bende emir kuluyum sonuçta." İstifini hiç bozmadan kahvaltısına devam ediyordu Rohat.

 

"Aptal oğlum benim. O nişan değil düğün izni."

 

"Nasıl ya? Düğün içn ayrı nişan için ayrı izin yok mu?

Elindeki çatalı tabağın kenarına bırakmış, duydukları karşısında şok olmuş gözlerle annesine bakıyordu.

 

Masada bulunan herkes Rohat'ın bu hallerini gülerek izliyordu.

 

"Sana hem söz hem nişan hem düğün hem balayı... Hepsi için ayrı ayrı izin mi verecekler..." Kahkaha atarak konuşmaya devam etti Mihriban. "Gerçekten çok safsın abi. Dikkat et bu saflıkla seni çok ezerler."

 

"Sus kız sende oradan! Annem yetmiyor, Zeyno yetmiyor birde üstüne sen başlama." "Herneyse demek ki ben yanılmışım. Olabilir yani sonuçta bende insanım. Anayasada Rohat yanılamaz diye bir kanun yok! Sonuçta krallar bile hata yapar. Bede ufacık bir hata yapmışım çok mu? Bugün zaten istesem de gidemezdim zaten."

 

"Neden abi? Yoksa anayasada Rohat Berxwedan nişanlandığı günün ertesi günü işe gidemez diye bir kanun mu var?"

Bu sefer konuşan Şehriban olmuştu.

 

"Ha! Ha! Ha! Seni küçük sıçan. Benim laflarımı bana karşı kullanmak ha! Gösterirdim ben sana ama uğraşamam. Narin ellerimi sizin pis kanınıza bulayamam. Hem daha yengenizin yanına gideceğim." Kolundaki saate baktığında gece biel kaldığını fark etti."Sizin yüzünüzden geç bile kaldım." Hızla masadan kalkıp, arkasından ona seslenen annesini duymazdan geldi. Arabasına atladığı gibi istikameti belliydi. Elif.

 

 

"Hayırlısıyla bugün cinsiyetini öğreneceksiniz inşallah kızım."

 

Giden Rohat'ın ardından herkes kahvaltısına devam ederken ilk konuşan Zozan hanımdı.

Roni, elinde tuttuğu çatlak tabağını kenarına bırakıp, Zozan hanımın yüzüne baktı.

Onları kandırmak ilk günden beri hoşuna gitmiyordu.

 

 

"Evet. Bir sorun çıkmazsa inşallah öğreneceğiz." Konuşurken aynı zamanda hafif çıkıntılı göbeğini okşuyordu.

 

"Bak kızım. Seninle ilk başlarda pek anlaştığımız söylenemez. Ama benim öfkem hiçbir zaman sana karşı değildi." Elindeki çay bardağını masaya bırakıp derin bir iç çekti ve konuşmasına devam etti Zozan hanım. "Bebeğin cinsiyeti de hiç önemli değil. Sağlıklı olsunda kız olmuş erkek olmuş hiç önemli değil."

 

Roni, kaynanasının bu sözleri karşısında şaşırmadan edemedi. Sonuçta burada her on kadından dokuzu da erkek çocuk diye tutturdu.

Ama şimdi kaynanası karşısına geçmiş bunun bir öneminin olmadığını söylüyordu.

 

Şaşırsa da mutlu olmuştu. Zozan hanımın bu tavrından dolayı. Demek ki bebeği her halükarda seçilecekti. Sabahki iç sıkıntısı yerini mutluluğa bırakmıştı.

 

Kahvaltı yapıldıktan sonra herkes kendi işlerinin telaşına düştü. Sonuçta bu hafta sonuna da Zeynep'in isteme töreni vardı.

Öyle anlaşmışlardı Yiğit'le. On beş gün demişlerdi. Rohat'ın nişanından sonra. Sonunda nişan olmuştu. Sıra onlardaydı. Sonay ise diğerleri gibi yas varmış gibi davranmak yerine alışverişe çıkmıştı. Sonuçta eğer olurda evliliklerinde mutlu olurlarsa resimlere bakıp kendini güzel görmeliydi.

 

Zozan hanım kızının hiçbir şekilde geri adım atmadığını anladıktan sonra en azından herşeyin eksiksiz bir şekilde olmasına karar vermişti.

Belki kızı evlendikten sonra mutlu olurdu. En azından bu günlerini güzel hatırlamalıydı.

 

Herkes kendi halinde işlerle uğraşırken Zagros çoktan Yiğit'le buluşacakları adrese gelmiş ve onu bekleyen Yiğit'in karşısında oturmuştu.

Kısaca selamlaşan ikili içtikleri kahveleri yudumlarken aynı zamanda konuşuyorlardı.

 

"Lafı fazla uzatmaya gerek yok Yiğit. Neden kardeşimle evlenmek konusunda bu kadar ısrarcısın?"

 

"Aslında sana sanane demek geliyor içimden ama artık kayınçom sayılırsın. Ayıp olur."

Alayvari konuşmaları asla bitmeyecek gibiydi.

 

"Buraya saçmalamalarını dinlemeye değil, insan gibi konuşmaya geldim. Nedenini söyleyeceksen konuşalım yoksa seninle daha fazla vakit harcayamam."

 

"Tamam. Tamam. Kızma hemen. Anlatacağım. Aslında bunu sana neden anlatıyorum bilmiyorum ama anlatmak geliyor içimden." " O zamanlar lise son sınıfta falanım galiba tam hatırlamıyorum. Birgün babamı öldüren adamı görmek için buraya geldim. Sizin konağın önüne geldiğimde ise bir kız çocuğunun koşarak babasına sarıldığını gördüm.

Tabi o zamanlar onun Baziyan ağa olduğunu bilmiyordum. Kız çocuğu yüzünü bana dönmesiyle benim olduğum yerde kalakalmam bir olmuştu. Onun o gülen gözleri, yanağındaki sadece içten güldüğünde belli eden gamzesine öylece bakakaldım...

Yıllardır da uzaktan da olsa bakıyordum. Ama artık uzaktan bakmama gerek kalmadı."

 

Duyduklarına inanası gelmiyordu Zagros'un.

Bunları duymayı beklemiyordu.

 

"Ama... Sen ilk başta babamın intikamı için demiştin."

 

Küçük bir kahkaha attı Yiğit.

"Babamın sikik aşk geçmişi benim umrumda bile değil. Adam olsaydı da karısının kıymetini bilip, geçmişinin peşinde koşmasaydı. O benim için sadece bir bahaneydi anlayacağın."

 

 

"Yani kardeşimi seviyorsun. Doğru mu anlıyorum?"

Öyle olması için içinden dua ediyordu Zagros.

 

Sonuçta seven sevdiğine zarar vermekten kaçınırdı...

 

"Doğru anlıyorsun kayınço. Ben senin kız kardeşine yıllardır deliler gibi aşığım. Ve bunu söylemekten hiç utanmıyorum. Sadece işler istediğim gibi ilerlemediği için babamı bahane ettim. Hepsi bu kadar."

 

"Lan madem kardeşimi seviyorsun neden adam gibi gelip söylemedin. Üstten birde mallarımı çaldın?"

 

"Denemedim mi sanıyorsun? Kaç defa niyetlendim ama Zeynep'in karşısına çıkmaya bile cesaretim olmadı. Ner defasında onun o deli tarafı yüzünden pirinç tanesi kadar olan cesaretim de sönüp gidiyordu. Senin mallara gelicek olursak da onları da ikinci planda tutuyordum. Eğer babamın ölüsü işe yaramazsa senin malları kullanacaktım."

 

Zagros ile Yiğit konuşmaya devam ettiklerinde, Zagros aslında Yiğit'in o kadar da kötü biri olmadığını düşünmeye başlamıştı. Eğer dedikleri doğruysa ve kardeşini gerçekten seviyorsa zaman elbet Zeynep'in kalbini Yiğit'e karşı ısıtırdı.

 

İki genç adam sohbetlerine devam ederken Berxwedan konağında ise sadece kadınların olması o günün temizlik günü ilan edilmesine neden olmuştu.

İsteme için yapılan ufak tefek hazırlıklar dışında ufaktan temizliğe de girişmişlerdi.

 

Zozan hanım avludaki sedirde oturmuş, yanına Roni'yi de oturmuştu. Hamile olduğunu öğrendiklerinden beridir ağır hiçbir iş yaptırmıyorlardı.

 

Gelin kaynana kahve eşliğinde, bu konağa geldiği günden beri ilk defa güzel bir sohbete başlamışlardı.

Zozan hanım ilk zamanlardaki tavrı için üstün körü özür diliyordu gelininden.

 

Sonuçta yıllardır öfkeli olduğu kişi o değildi...

Başkasına olan öfkesini başkasından çıkarmaya gerek yoktu.

 

 

Herkes kendi halinde bir şeylerle uğraşırken, kapıdan ard arda gelen iki kurşun sesiyle herkesin içini bir korku kapladı.

 

Roni'nin gözleri direkt Arjen'in odasına kaysada Rojda'nın orada olduğunu bildiği için içi bir nebze olsun rahattı.

Açılan konak kapısıyla birlikte elinde silahıyla gevşek bir gülümsemeyle elini kolunu sallaya sallaya içeriye giren bir Sidar görmeyi beklemiyordu.

 

Zozan hanım hemen gelinini arkasına alıp, onu kendince korumaya çalıştı.

Şuna ikisi avluda yalnızdı. Geri kalanlar konağın içindeydi. Delal hanım zaten kızı Zehra'yı görmek için Zerxan konağına gitmişti. Evde büyük olarak sadece Zozan hanım vardı.

 

"Kimsin sen? Hadsiz! Hangi cesaretle benim konağıma böyle gelirsin?" Zozan hanım öfkeyle konuştuğunda bile Roni olduğu yerde öylece kalmıştı.

 

Direkt karşısında duran adama bakıyordu.

Kimdi bu adam? Ağalık sevdası için kendi bebeğini inkar edip lavabonun, onu bir uçurum kenarında terk eden...

 

Şuan ona karşı nefret ve öfkeyle dolması gerekirken Roni bunların hiçbirini hissetmiyordu.

Sonuçta bir insana karşı nefret bile beslersen o insan senin kalbinde bir yere sahip olurdu. Ama Roni artık Sidar'a karşı sıfırdı. Sidar Roni için artık bir boşluktan ibaretti. Sadece geçmişte yaptığı bir hata...

 

"Ooo... Roni hanım. Görüşmeyeli ne kadar da güzelleşmişsin." Sidar Zozan hanımın söylediklerini dikkate almayıp, direkt Roni'ye odaklandı.

 

"Ne istiyorsun?" Derin bir nefes alıp konuşmuştu Roni.

 

"Kim bu hadsiz? " Zozan hanım Roni'ye dönüp sorduğunda aldığı cevap ise "Adı üstünde hadsizin biri." olmuştu.

 

"Ne istiyorum? O şerefsiz kocanı istiyorum." diye bağırdığında, kaynanasının arkasından çıkmıştı.

 

"Kocamdan uzak dur!" Bu sefer bağırma sırası Roni'deydi.

 

"Oğlumla derdin ne?" diyen Zozan hanımdı.

 

"Uzak durayım ha! Bak lan şu halime!" Birkaç adım atarak aksayan sol ayağını gösterdi. "Bunu bana yapan senin kocanken hesabını sormaz mıyım lan ben!" Elindeki silahı bir sağa bir sola sallayarak devam ediyordu.

 

Sidar tehtidlerine devam ederken içerideki kızlar çoktan abilerini aramış ve olanı biteni anlatmışlardı.

Aldığı telefonla hızla Yiğit'le oturduğu mekandan ayrıldığında Zagros'un bu ani gidişinden dolayı meraklanan Yiğit de takılmıştı Zagros'un peşine.

 

"Bunu o şerefsizin yanına bırakır mıyım lan ben! Bu bacağın hesabını verecek!" Elindeki silahı Roni'ye doğrulttu. "Ona ömür boyu unutamayacağı bir acı yaşatacağıma yemin ettim. Neden bu acı karısını kaybetmek olmasın ha ne dersin Roni?"

 

Zozan hanım hemen gelinin önüne geçip, bu sefer kendisini hedef haline getirmişti.

 

"Hmm... Yani sen diyorsun ki oğlum zaten bir kere karısının acısını yaşadı atlatır. En iyisi anne acısı. Bence bu daha mantıklı." Silahı daha sıkı kavrayıp bu sefer Zozan hanıma doğrulttu.

 

 

"Oğlum bunu yanına bırakmayacak!"

 

 

"Umrumda bile değil!" diyen Sidar silahın arka emniyetini açtığında, Roni hiç düşünmeden kaynanasının arkasından çıkıp silahın üzerine atlamıştı.

 

"Ne yapıyorsun salak kadın!" Bağırsada Roni yapıştığı silahı bırakmıyordu. Sidar silahı kurtarmak için bir sağa bir sola sallamaya devam etsede kurtaramıyordu. "Benden günah gitti." diyerek tüm gücüyle Roni'yi ittiğinde dengesini kaybedip karnını hemen yanlarında duran masanın sivri köşesine çarpmıştı.

 

Hissettiği acıyla yere düşen Roni acıdan iki büklüm olmuştu. Zozan hanım hemen gelinin başına koşup başını dizlerinin üzerine koydu. Merdivenden koşarak inen Zeynep de yengesinin yanına gelmişti.

 

Sidar Roni'yi o hâlde gördüğünde amacına ulaşmanın verdiği mutlulukla hızla Berxwedan konağından kaçıp gitti.

 

Bacak arasında hissettiği ıslaklıkla elini oraya değdirdiğinde eline gelen kanla bebeğine kötü bir şey olduğunu hissetmişti Roni.

 

"Bebeğim... Gitme..." fısıltı gibi çıkan sesiyle bayılması bir olmuştu. Bayıldığında bile gözlerinden yaş akmaya devam ediyordu.

 

 

Bölüm : 14.04.2025 00:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...