
Küçük bir öksürük tuttu Zeynep'i. Hemen kendini düzeltip, mağazanın çıkışına doğru koşar adımlarla ilerledi. Saçlarını savurup arkasına baktı.
"Avucunu yalarsın Yiğit efendi!" dedi.
"Merak etme güzelim onuda yalarız." diye karşılık aldığında bu arsız adamla daha fazla uğraşamayacağını anlayınca hızla arkasını dönüp mağazadan çıkıp gitti.
Zeynep'in gerçekten de çıkıp gittiğini anlayan Yiğit, hızlı ve büyük adımlarla takip etti müstakbel karısını. Sonuçta daha evlenmeden korkutmuştu Zeynep'i.
Mobilyacıdan çıkan Zeynep hızla karşıda gördüğü kafeye gitti. Şuan soğuk bir su ona iyi gelirdi. Yoksa bu hararet geçecek gibi değildi. Garsonların sipariş almasını beklemeden kendisine bir soğuk su söylediğinde daha suyu gelmeden karşısında bitmişti Yiğit. Yüzünde serseri bir gülümseyle Zeynep'i izlemeye başladığında rahatsız bir şekilde yerinde kıvranmaya başladı genç kız.
"Ne diye bakıyorsun öyle yiyecek gibi?"
"Niyetim de o ama daha zamanı var." Pis pis sırıtıp konuşmasıyla birlikte gelen soğuk suyu Zeynep'in içmesine müsaade etmeden garsonun elindeki tepsiden alıp kafasına dikti.
" İçimdeki yangını söndürmeye bir bardak su yeter mi sandın?
"Aptal herif! Benim suyumdu o!"
"Ne o müstakbel karıcım yok seninde mi söndürmen gereken bir hararetin var?" Kaşlarını kaldırıp indirirken konuşmuştu Yiğit.
Yanakları yeniden kızarmaya başlayan Zeynep kaçamak bakışlar atarak cevapladı Yiğit'i.
"Ne münasebet. Çok yoruldum ve susadım hepsi bu."
Az önce şu getiren garson bu sefer ikinci bir bardak suyla dönmüştü ikilinin yanına. Elini tepsiye uzatıp aldığı suyu hiç beklemeden içmeye başlayan Zeynep'in açıkta kalan boynumdaki kızarıklık dikkat çekiyordu.
Bunu fark eden garsonun gözü direkt oraya kaydığında bıyık altından gülümsemeye devam etti. Bakışlarını hâla çekmeyen adamı fark eden Yiğit bir hışımla yerinden kalkıp yumruğunu garsonun suratına geçirdi.
"Sen kimsin lan benim karıma böyle bakma cüretini gösteren? Ha! İt herif!"
Zeynep yerinden kalktığı gibi daha ne olduğunu anlamadan garsona saldıran Yiğit'i durdurmaya çalışıyordu.
"Yok anam yok. Deli gücü var bu adamda." Daha fazla enerji sarf etmesinin boşa olduğunu anlayan Zeynep, gerisin geri kalktığı sandalyeye oturup karşısındaki manzarayı izlemeye başladı.
Yiğit'in bilmem kaçıncı kez adamın suratına indirdiği yumruk darbeleri yüzünden burnu ve ağzı yer değiştirecek gibiydi. Çok geçmeden kafe sahibi tarafından olay yerine çağırılan polisler kafeye geldiğinde zorla almışlardı Yiğit'i garsonun üzerinden.
İkiliyi ayıran polisler Yiğit'i sorgulamak için karakola götürdüklerinde Zeynep de onlara birlikte gitmek zorunda kalmıştı.
Yiğit karakolda ifade verdikten sonra rahatça oradan çıkacağını düşünürken asıl beklemediği hamle nişanlısının garsonun tarafını tutup Yiğit'in aleyhine ifade vermesi olmuştu.
Zeynep en azından bir süre rahat olmak adına böyle birşey yaptığı için mutlu olsada içinde bir yerler hep yanlış diye fısıldıyordu. Bu seslere kulak vermeden Yiğit'in aleyhine ifade vermişti. Birkaç güne çıkacağını ve bunun bedelini fazlasıyla ödeyeceğini biliyordu ama bu onun şuan hiç umrunda değildi.
Yiğit başına gelenlere inanamazken prosedür gereği sırf nişanlısının ifadesi yüzünden bile bu geceyi karakolda geçireceğini biliyordu. Ama buradan çıktığı gibi soluğu nerede alacağını da gayet iyi biliyordu.
Bağ evine varan Zagros ve Roni arabayı evin girişine park ettikten sonra el ele girmişlerdi evden içeriye. İçeri girdikten sonra kapıyı arkalarından kapatan Zagros, kapattığı gibi karısını duvara yasladı. Duvarla kocası arasında sıkışan Roni bunu beklemesede şuan kalbi deli gibi atıyordu. Heyecandan inip kalkan göğüsleri Zagros'un dayanmasını zorlaştırıyordu.
"Aç mısın karıcım?" Karısının inip kalkan göğüslerine bakıp konuştuğunda bakışlarını bu sefer karısının dudaklarına dikti. Beklemeden hemen bir öpücük kondurdu.
Roni kocasının sabırsızlandının farkındaydı ve onu daha da sabırsız hâle getirmek istiyordu.
"Açım... Ama yemeğe değil."
Tek kaşını kaldırıp karısının gözlerine baktı bu seferde Zagros. Kocasının düşünmesine fırsat vermeden dudaklarını öptükten sonra diliyle kendi dudağını yaladı Roni.
"Açım ama sana..."
Bunu duymak için can atan Zagros hiç vakit kaybetmeden yapıştı karısının dudaklarına.
"Seni öyle bir doğuracağım ki bir daha asla açlık cekmeyeceksin. Seni bu evin her köşesinde büyük bir ilgiyle doyuracağım güzel karım."
"Bunun için sabırsızlanıyorum kocacım."
Karısını koltuk altlarından tutup yukarı doğru kaldırdığında Roni direkt bacaklarını sarmıştı kocasının beline. Roni'nin elleri kocasının ensesindeki saçları çekiştirirken, Zagros rahat durmayıp elleriyle karısının açıkta kalan bacaklarını okşuyordu. Adımları onları mutfağa doğru getirdiğinde Roni biran duraksadı ama Zagros adımlarına devam etti. Ta ki mutfak masasına varana dek.
"Buraya ilk geldiğimiz gün sana bu masanın üzerinde yapacaklarımız hakkında bilgi verdiğimi hatırlıyorum. Şimdi ise söylediklerimi icraate dökme zamanı. Beni bilirsin karıcım. Ben yapmayacağım şeyi söylemem." Karısının dudaklarına yeniden yapıştığında elleri rahat durmayıp bu sefer karısının elbisesinin fermuarına gitmiş ve hiç vakit kaybetmeden açmıştı. Roni şimdi kocasının karşısında belinde toplanmış bir elbise ve üstünde sütyeniyle duruyordu.
Başını Roni'nin boynuna gömen Zagros elini karısının sirtirna atıp o beş parçasından da kurtulmuş ve onu öylece bir yerlere fırlatmıştı.
"Böyle olmaz ama" diyerek kocasının tişörtünü çıkarıp oda tıpkı sütyeni gibi fırlatmıştı bir köşeye. "Şimdi eşitiz." Karısını her bir santimini öperek onu masaya yatıran Zagros bu sefer de belinde toplanan elbiseyi bir çırpıda çıkarmış elbiseyi de diğerlerinin yanına fırlatmıştı.
Bağ evi saatlerce ikilinin birbirine olan aşklarına şahitlik ederken, Zerxan konağında ise hiç iyi şeyler olmuyordu. Mahmut ağa hastalanmış ve bu hastalık herkesten saklanmıştı. Doktor iki böbreğininde iflas ettiğini acil böbrek nakli olması gerektiğini söylemiş, tüm ailesi donör olmak için test yaptırsa da kimsenin ki uyumlu olmamıştı. Sırf sevmediği için Roni'nin haberinin olmasını istememiş ve ona haber verilmesini engellemişti.
Artık son çare olarak Roni'den de kan örneği istemek zorunda kalan Mahmut ağa kendisi için bunu yapmasını oğlundan istemişti. Ölmek istemiyordu ama zamanında öldürmek için can attığı torunundan yardım istemek zorunda kalmıştı.
Ahmet ağa yıllardır saçını bile okşamadığı kızını sırf babasının hayatını kurtarmak için arayacak ve yardım isteyecekti. Fakat biliyordu. Roni yardım etmeyecekti. Yıllardır katil diyerek suçladığı kızından esirgediği sevginin karşılığında kızı onun babasına can olmazdı. Yinede şansını deneyecekti.
Telefonunu eline aldığında fark etti ki kızının numarası bile yoktu onda.
O kadar aciz bir adamdı ki Ahmet ağa daha numarasını bile bilmediği kızından babası için can olmasını isteyecek kadar aciz.
Robin' in telefonunu alıp aradığında birkaç çalıştan sonra karşıdan gelen 'efendim abi.' sesi duyulmuştu. Bu sesi duymayalı uzun zaman olmuştu.
"Abi orada mısın?" diye devam etti Roni.
"Benim... Abin değil." Bir isre bekledikten sonra konuşmaya başlamıştı Ahmet ağa.
Bu sesi gayet iyi tanıyordu Roni.
Bu ses ona sağır olan admwin sesiydi.
Bu ses ona kör olan adamın sesiydi.
"Ne istiyorsun?" Bu kadardı. Babasına karşı konuşması bu kadardı. Hiçbir zaman baba kız ilişkileri olmamış bu saatten sonrada olacağını sanmıyordu.
"Hastaneye gelmen lazımdır."
Hastane kelimesini duyar duymaz kalkmıştı yataktan Roni. İçini derin bir endişe kaplamış, abisine bir şey oldu sanmıştı.
"Abim mi?" diye sorduğunda karşıdan üzgün bir ses geldi.
"Yok deden. Deden hasta doktor böbrekleri iflas etmiş diyor. Herkes kan verdi ama kimsenin ki olmadı. Doktor kan bağı olanların çıkma ihtimali daha çok dedi. Sende gel kan ver belki senin ki uyar babama." demesiyle yüzüne telefon kapanması bir olmuştu.
Bebeği ö
ldüğünde bile aramayan babası şimdi sıra kendi babasi olunca yardım istemişti....
Bu nasıl bir adaletti???
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |