
Neden Marcel bir şeyleri sorgulamamdan bu kadar rahatsız oldu bilmiyorum. Ancak Marcel istedi diye sorgulamaktan vazgeçmeyecektim.
Kimyasal şişelerine öylece bakarken aklıma önce hayvan seçmem gerektiği geldi. Deney için kullanacağım hayvan eğitilebilir, zeki , aynı zamanda kimsenin yapmadığı ya da yapıp başaramadığı bir hayvan olmalıydı. Buraya hangi hayvanı istesem getirirlerdi bu yüzden çeşit fazlaydı.
İnsan DNA'sının en çok benzediği hayvan farelerdi. Ayrıca fareler zeki ve eğitilebilir hayvanlardı. Ancak daha önce bunu birinin yaptığına eminim. Çünkü fareler deneylerde en çok kullanılan hayvanlardır. Bu yüzden fare kullanamazdım. Bana baska bir hayvan gerekiyordu.
Şempanzeler de olmazdı. Çünkü onlar ne kadar zeki ve eğitilebilir olurlarsa olsun bir süre sonra bizim sözümüz dinlemeyi bırakacaklardır. Başka ne olabilirdi? Hangi hayvan hem zeki hem eğitilebilirdi? Düşün Almina düşün...
Buldum! Yunuslar tabiki. Yunuslar hem çok zeki hayvanlardır hem de eğitilebilirlerdir. Ayrıca su altında avlanma işini de çok iki yaparlar. Evet bir insan ve bir yunusu birleştireceğim.
"Dakikalardır orada kendi kendine gülüp ne yaptığını sorabilir miyim?" diyen Marcel'in sesiyle düşüncelerden sıyrılıp ona döndüm. Keşke dönmeseydim. Marcel'in eldivenleri, laboratuvar önlüğü ve tezgahın üstü tamamen kandı. Yılan ise cam fanusun içinde parçalara ayrılmış şekilde duruyordu. Kafası ise Marcel'in elindeydi. "Öyle bakmayı kes alev kafa. Bu deney için gerekliydi." dediğinde şok içinde baktım yüzüne. "Hayvanı parçalara ayırmışsın duygusuz adam." "Sende seçtiğin hayvanı ayıracaksın emin ol. Ayrıca duygusuz olmazsan profesyonel olamazsın alev kafa." "Bana alev kafa demeyi keser misin? Gerçekten sen söyleyince kendimi garipsiyorum." "O zaman garipsemeye devam et alev kafa çünkü demeye devam edeceğim." dediğinde derin nefes alarak gidip yardımcı olmaları için yetkilileri aradım. "Merhaba acaba deneyim için yavru bir yunus getirebilir misiniz? Ayrıca buraya temizlik görevlilerinin gelmesi gerekiyor. Biraz etraf dağıldı." "Tabi Almina hanım hemen yönlendiriyorum." Telefonu kapatıp tekrar Marcele döndüğümde yılanın kafasına iğne batırıp oradan kan çektiğini gördüm. "Birazdan temizlik görevlileri gelecek. İşini hızlıca hallet burayı temizlesinler." dediğimde Marcel sadece kafasını salladı. "Ayrıca ben deneyi yarın yapmaya karar verdim. Sana kolay gelsin." dedim ve labaratuvardan çıktım.
Odama girdiğimde önce pijamalarımı değiştirdim sonra da öylece kendimi yatağa bıraktım. Saat daha beş buçuktu ve uykum yoktu. Sadece Marcel'in ve yılanın kan içindeki görüntüsü midemi bulandırmıştı. Bu yüzden deney yapmak istemedim. Gözlerim kitaplıktaki yunus resimli kitaba takıldığında deneyimde kullanacağım hayvanın özelliklerini araştırmaya karar verdim ve kalkıp kitaplıkta yunuslarla ilgili kitaplara bakmaya başladım.
Ne kadar arasam da yunuslarla ilgili sadece üç kitap bulabilmiştim.
Okuduğum kitaba göre yunuslar dünyanın her yerinde çoğunlukla da sıcak sularda bulunan küçük ila orta büyüklükte deniz memelileriymiş. En küçük yunus türü maui, en büyük yunus türü katil balinalarmış. Birbirleriyle ıslıkla iletişim kurarlarmış. Ayrıca birbirlerine insanlar gibi isim verirlermiş. Yunuslar uyurken boğulmamak ve yırtıcılardan korunmak için beyinlerini tamamen kapatmama yeteneğine sahipmişler. Her cümleye ayrı hayran kalırken son cümle beni şaşırtmıştı. Tamam zeki olduklarını biliyordum ancak bu kadar zeki olmalarını beklemiyordum. Benim yunuslar hakkında bildiğim tek şey zeki oldukları, memeli oldukları, iki mideli oldukları, ve yılan balıklarını zevkleri için kullandıklarıydı. Evet yanlış okumadınız yılan balıklarını zevkleri için kullanıyorlar. Bazı yunusların libidosu çok yüksek olduğu için kendilerini tatmin etmek amacıyla cinsel organlarının etrafına yılan balığı sararlar.
Kitabı okumaya devam ederken yunuslar hakkında edindiğim her bilgi onlara hayran olmamı sağlıyordu. Ayrıca yunusları bu zamana kadar araştırmadığım için de kendime kızıyordum. Dairenin kapısının çalınmasıyla kafamı kitaptan kaldırıp kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda gördüğüm sarışın güzelin Nataşa olması beni şaşırtmamıştı. Her zamanki gibi neşeli bir ses tonuyla konuşmaya başladığında koridorların ışıklarının yandığını fark ettim. "Marcel burda mı Almina?" "Hayır galiba daha gelmedi en son labaratuvarda çalışıyordu. Oraya baktın mı? " Nataşa iç çekti. "Evet orası saatler önce temizlendi. Görevliler girdiğinde o labaratuvardan çıkmış ama nereye gitti bilmiyorum." "Anladım. Bu arada saat kaç oldu." " Saat gece on bir tatlım. Bu saatte rahatsız ettiğim için üzgünüm uykunu bölmüş olmalıyım." "Hayır hayır uyumuyordum kitap okumaya dalmışım." " Anladım. Benim gitmem lazım. Marcel'i görürsen bana uğramasını soylermisin?" " Tabiki söylerim iyi geceler." "İyi geceler Almina." Nataşa arkasını dönüp koridorda ilerlemeye başladığında kapıyı kapatıp Marcel'in odasına ilerledim. Kapıyı birkaç defa çaldığımda ses gelmeyince odasına girdim. Göz ucuyla odayı incelediğimde yatağının toplu olduğunu görünce buraya hiç gelmediğini anlayıp odadan çıkıp kapıyı kapattım. Nereye gitmiş olabilirdi? Kapının önünde durmaktan sıkılıp odama uyumaya gitmeye karar verdim ve odama ilerleyip yatağa uzandım. Gözlerimi kapattığımda önüme gelen Marcel'in yüzü sinirlerimi bozarken hala nerede olabileceğini düşünüyordum.
Yatakta dakikalarca kendi düşüncelerinle savaştıktan sonra ayağa kalkıp Marcel'i aramaya karar verdim. Bunu neden yaptığımı asla bilmeyerek üzerime bir ceket geçirdim ve daireden çıktım. Nataşa laboratuvara baktığını söylediği için orayı es geçip spor salonuna bakmak için ilerledim. Salona girdiğimde ışıkların kapalı olması ve ağırlıkların yerli yerinde olması Marcel'in burada olmadığının kanıtıydı. Spor salonundan çıkıp acıktığını düşünerek aşağıya restorana indim. Ancak restoranın kapısının kilitli olduğunu görünce iç çekerek tekrar yukarıya dairemin olduğu kata çıktım.
Restoran, spor salonu, dairem ve laboratuvar dışında bir yere girmeme izin olmadığı için tekrar odama dönecektim ki laboratuvardan gelen fısıltı sesleri dikkatimi oraya toplamamı sağladı. Laboratuvarın kapısı kapalıydı. Ayrıca kapının altındaki boşluktan ışıkların kapalı olduğunda görebiliyorum. Yavaşça kapının önüne eğilip alttaki boşluktan içeriyi görmeye çalıştım. Ancak içerisi o kadar karanlıktı ki sadece anlayamadım fısıltı seslerini duyabiliyorum. Görmeye çalışmaktan vazgeçip yavaşça kulağımı kapıya yasladım. Fısıltı sesleri yine sabahki gibi bilmediğim bir dildeydi. Ne dediklerini anlamıyordum. Ancak konuşanlardan ikisinin de erkek olduğu anlaşılıyordu. Seslerin kime ait olduğunu duymak için kapıya iyice yaşlandığımda önce kapıdan ufak bir çıtırtı sesi geldi sonra da ben kapının diğer tarafına düştüm...
Evet kapı kırılmıştı ve ben konuşanları dinlerken onlara yakalanmıştım. Onları görmek için kafamı kaldırdığımda hemen üzerinde bir ağırlık ve boynumda neşter olduğunu tahmin ettiğim bir metal parçası hissetmememle kaskatı kesildim. "Kapı dinlemenin kötü birşey olduğunu öğretmedilermi sana alev kafa." bu ses Marcel'e aitti ama ses üzerimden değil karşımdan geliyordu. "Ne karıştırıyorsun sen?" dedim Marcel'e doğru dişlerimi sıkarak. "Seni ilgilendirmez. Burnunu herşeye sokmaktan vazgeç." "Ya geçmezsem." dediğimde Marcel'in güldüğünü duydum. "Neşterlerin ne kadar kesin olduğunu bilmiyorsun galiba." "Beni öldüremezsin." "Ben öldürmeyeceğim zaten. Üstündeki kişi öldürecek." dediğinde üzerimden hırıltılı bir ses çıktı. Yine bilmediğim dilde konuştu ve her ne dediyse Marcel sakinleşmişti. Anlaşılan burada patron olan Marcel değil, oydu. Sesi dikkatle dinlediğimde bu sesi daha önce bir yerlerde duyduğuma emindim ancak nerede duyduğumu hatırlamıyorum.
"Şimdi Alev kafa." dedi Marcel sakince yanıma yaklaşarak. "Sana zarar vermek istemiyoruz. O yüzden şimdi uslu bir kız olup gözlerini kapa ki görevliler gelmeden arkadaşım gidebilsin." "Ben kapatsam bile o kadar kameradan, o kadar güvenlikten nasıl kaçabileceğini düşünüyorsunuz?" "Sen dert etme orasını alev kafa dediğimi yap sadece. Eğer yapmayacaksan zor yolla yaparız.". "O zaman zor yolu dene çünkü ne olursa olsun siz yakalanacaksiniz." dedim ve son gücümle çığlık attım. Ben çığlık atar atmaz aşağıdan gelen adım sesleriyle Marcel bir küfür savurdu ve bana yaklaşıp boynumdan birşey enjekte etti. Enjekte ettiği şey her neyse vücudumun uyuştuğunu ve vücudumun bana ağır geldiğini hissetmeye başladım. Üzerimdeki adam her kimse artık üzerimde değildi. Adım sesleri yaklaştıkça Marcel yanıma gelip önce ışıkları açtı. Sonra da yanıma oturup elini kafamın altına koydu. Kapının önünde beliren endişeyle bana bakan Nataşa'yı gördüğümde konuşmak istesem de vücudum sözümü dinlemeyerek kendini karanlığa bıraktı...
🧪🫀BÖLÜM SONUU.🫀🧪
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
