
🐺
Derya'nın bu gece nöbeti vardı. Gözleri yorgunluktan kapanmak üzereydi. Gece olmasına rağmen çok fazla hasta geliyordu. Dirseğini masaya dayamış, elinide alnına dayamış kapanan gözlerini hafif dinlendiriyordu. Başı öne doğru düştüğünde irkilip uyandı. Yanında duran kahveden bir yudum aldı. Gözlerini etrafta gezdirdiğinde giriş kapısında dev cüssesi ve büyük adımlarla hastaneye doğru gelen Atalay'ı gördü. Bu saatte ne işi vardı burada. Asu ve abisine birşey olduğu endişesiyle hızlıca ayaklanıp Atalay' ın yanına gitti. Atalay Derya' yı görmek için gelmişti fakat bu kadar hızlı bir şekilde karşılaşmayı beklemiyordu. Sahi neden gelmişti hastaneye? Derya' yı neden görmek istemişti? Telaşla gelen Derya' ya ne diyecekti? Derya Atalay'ın yanına geldiğinde burnuna sert bir parfüm kokusuyla karışık barut kokusu doldu. Atalay yanına gelen kıza bakıp kalmıştı. Derya ise tüm kahverengilerini Atalay' a dikmiş, söyleyeceği şeyi merak ediyordu. Derya bu bakışmaya dayanamayıp söze girdi.
" Atalay bu saatte ne işin var burada. Herhangi bir sıkıntı yok değil mi? Abimler nerede?" Derya ardı ardına sorularını sıralarken Atalay bu haline ufacık bir tebessüm etti. Ardından boğazını temizleyip söze girdi.
" Merak etme hiç bir sıkıntı yok. Abinlerde taburda." Derya biraz rahatlamıştı. Fakat yine tedirgindi. Abisinin timinden birine bir şey olsa Derya bütün gün kafasına takardı.
" O zaman sen neden buradasın?" Yerinde bir soruydu. Atalay biraz düşündükten sonra tekrar söze girdi.
" Sanırım üşüttüm durmadan öksürüyorum." Diyerek ufak bir yalan atmıştı ortaya. Oysa ki Derya' yı görmek için gelmişti. Aykız' ın doğum gününde Atalay gözlerini alamamıştı ondan.
" Gel bir muayene edeyim seni." Dediğinde Atalay Derya' nın peşine takılmıştı. İçten içe kızıyordu kendisine Atalay. Sonuçta komutanın kardeşiydi. Derya' nın arkasından ilerlerken bu hallere düştüğü için hafifçe vurdu kendisine. Ardından muayene odasına girdiklerinde Derya Atalay'a oturmasını söyledi. Atalay muayene masasına oturduktan sonra , Derya steteskopu boynuna atıp Atalay' a doğru ilerledi.
" Üstünü çıkar." Atalay gözlerini far görmüş tavşan gibi açınca kısa bir süre bakıştılar.
" Kıyafetle nasıl dinleyebilirim sırtını?" Deyip göz devirdi Derya. Atalay ise anladım der gibi bir hal alıp tek seferde çıkarmıştı tişörtünü. Derya karşısında Atalay' ı bu şekilde görünce hafifçe yutkundu. Sırtında ki kaslar onu olduğundan daha büyük gösteriyordu. Ardından steteskopu kulaklarına takıp Atalay'ın sırtını dinlemeye başladı.
" Öksür." Atalay hafifçe öksürdü. Deryanın gözleri sırtında ki yara izlerinde takılı kalmıştı. Abisinde de vardı. Biliyordu hepsi operasyonlarda olmuştu. Bu yaraları görünce canı yanıyordu Derya' nın. Sırtını dinledikten sonra göğsünü de dinledi. Atalay dikkatlice Derya' yı izliyordu. Derya muayenesini bitirdikten sonra steteskopu tekrar boynuna astı. Boğazlarına da baktıktan sonra söze girdi.
" Hasta olduğuna emin misin? Çünkü şuan hiç bir sıkıntı gözükmüyor." Atalay tişörtünü giyerken Derya masaya doğru ilerliyordu.
" Belki bana öyle gelmiş olabilir. Yinede hastalanmamak için kendimizi garantiye almamız lazım." Diyerek göz kırptı Atalay. Derya' da onun bu hareketine gülümsedi.
" Öyle tabi ki de... Dediğim gibi hiç bir sıkıntı yok. Eğer kötü hissedersen gel ilaç yazayım." Atalay başıyla onayladı. Muayene odasından çıktıklarında acile doğru yürümeye başladılar. Derya kendisini Atalay' ın yanında çok küçük hissetmişti.
" Nöbetin ne zaman bitiyor." Derya gözlerini Atalay'a çevirdiğinde omzunun üstünden Derya' ya bakıyordu. Ardından ikiside bakışlarını kaçırdı.
" Sabah sekizde."
" Anladım. Bu arada hastaneye geldiğimi kimseye söylemesen olur mu. Affedersin ama Sonra Alper komutanın çenesini çekmek daha çok yoruyor insanı." Derya hafif kahkaha attı.
" Ne desen haklısın. Abim evde de öyle. Sen fazla takma onu." Gülüştükleri esnada çıkışa gelmişlerdi bile.
" O zaman görüşürüz." Diyerek gülümsedi Atalay.
" Görüşürüz. Kendini kötü hissedersen gel ." Diyerek Derya' da gülümsedi. Ardından Atalay giderken Derya arkasından bakmaya devam etti. Bakışları, kokusu, erkeksi sesi kazınmıştı zihnine.
" Saçmalama Derya. Abim sadece beni değil ikimizi birden yakar." Bağlanmamalıydı. Kalbine sözünü geçirmeliydi ama olmuyordu. Derya korkuyordu. Alper öğrenirse ne yapardı. Herşeyi yapardı. Derya' nın önünde iki seçenek vardı. Ya aşık olup herşeyi göze alacaktı. Yada Atalay'dan uzaklaşıp normal hayatına devam etmeliydi. Cebinden telefonu çıkarıp baktığında saatin gece dört olduğunu gördü. Nöbetin bitmesine dört saat vardı. Oflayarak ve yorgun adımlarla hastaneye doğru ilerledi. O bu şekilde ilerlerken hızlıca sedyeyle hasta geldiğini gördü. koşarak o tarafa gitti. Sedyede küçük bir beden yatıyordu. Hemşirelere hızlıca sordu.
" Ne oldu." Acile doğru girdiklerinde Derya eldivenlerini takıp hızlıca perdeyi çekti.
" Seda Kıyak. Beş yaşında. Yatağının yanında süs boncuklar varmış. Gece uyanıp Boncuklarla oynarken yanlışlıkla boğazına kaçmış. Heimlich manevrası yapmışlar ama çıkaramamışlar. Yolda gelirken bilinci kapandı." Hızlıca nabzını dinledi. Yavaşlıyordu.
" Oksijen tüpünü hazırlayın. Hemen bana ultrason cihazını ve vakum aletini getirin. " Hastanın rengi giderek soluyordu. Hızlı ve dikkatli bir şekilde yapmalıydı herşeyi. Ultrason aleti ile boncuğun nerede olduğuna baktı. Hemen ardından dikkatli bir şekilde vakum aleti ile çıkardı boncuğu. Fakat çocukta hiç bir tepki yoktu. Monitörden ince ve tiz bir ses duyduğunda hızlıca kalp masajı yapmaya başladı. Üçüncü yapışında çocuk kendisine gelip ağlamaya başlamıştı. Hemen ardından oksijen maskesini bağladılar. Derya çocuk iyi olduğu için mutluydu. İçinden bir sürü şükür çekmişti. Gerekli serumları da taktıktan sonra çocuğun ailesine gerekli bilgileri geçti. Annesi ağlayarak bir sürü dua etmişti Derya'ya. Derya oradan ayrılıp odasına doğru ilerledi. Henüz yarım saat geçmişti. Oflayarak arkasına yaslandı.
Saat sekiz olmuştu. Derya çıkacağı sırada Aykız gelmişti. Derya yorgun gözlerle baktı.
" Derya kuşum. Nasıl geçti nöbetin?" Derya'nın konuşmaya bile hali yoktu neredeyse.
" Hiç sorma kızım ya. Evde anlatırım. Şimdi eve gidip bi duş almam lazım." Tam gidecekken durdu.
" Bu arada akşam buraya ulaşımı olmayan köylere tedavi için gideceğim. Sende gel beraber gideriz." Aykız arkasından onaylarken Derya paytak adımlarıyla yürümeye başlamıştı bile. Ev ile hastane arası on beş dakikaydı. Fakat Derya o kadar yorgundu ki bu yol ona bir saat gibi gelmişti. Apartmana geldiğinde zar zor yukarı çıkmıştı. İçeri girip ılık bir duş aldıktan sonra bütün yorgunluğunu uykusuna bırakmıştı.
🐺
Düşünceli bir şekilde taburun bahçesinde hızlı adımlarla ilerlerken sert bir şeye çarpıp durmuştum. Başımı kaldırdığımda direk sandığım şeyin aslında Alper olduğunu gördüm.
" Yine azar çekeceksen hiç kusura bakma işlerim var." Tam gidecekken kolumdan tutup durdurdu.
" Asu bir kere düzgünce dinle. Ayrıca taburdayız ve bu durumda komutanın oluyorum." Göz devirerek karşısında durdum.
" Emredin komutanım." Bıkkın bir şekilde söylemiştim. Sırıttı köpek. Ben gerçekten şöyle okkalı bir yumruğu ağzının ortasına çakmak istiyordum.
" Dün akşam için özür dilerim." Bir dakika Alper benden özür mü dilemişti. Hayatında ne olursa olsun asla 'özür dilerim' kelimesinin ö sünü bilmeyen Alper. Alper Tunga benden özür dileyecek. Güleyim bari. Konuyu uzatmak istemiyordum.
" Tamam konuyu kapattım. Ama sana hala kırgınım bunu unutma." Diyerek ayrıldım yanından. Bugün saatler geçmiyordu. Sıkıntıdan patlamak üzereydim. O yüzden bende içeri girip kitap okuma kararı almıştım. Odama girip çekmecemden 'bozkurtlar' kitabını aldım. Ardından herkes bir yerlerde oyalandığı için ortak odaya doğru ilerledim.
Ben kitap okumaya devam ederken Atalay odaya giriş yapmıştı. Bakışlarımı kısa süreliğine ona doğru çevirip geri kitaba döndürdüm. Dertli duruyordu.
" Hayırdır Atalay. Karadeniz'de gemilerin mi battı?" Dertli bir iç çekti. Kitabı bırakıp sorgularcasına baktım bu sefer.
" Bir şey yok komutanım. Öyle dalmışım." Bakışlarımı sürdürdüm.
" Valla komutanım." Dediğinde Hafifçe güldüm.
" Kime aşık oldun oğlum." Tırsak bir bakış attı. Hemen ardından toparladı.
" Nerden anladınız konutanım?" Şaşkınlıkla baktım çünkü ciddi bir şekilde söylememiştim onu.
" Ben şaka yapmıştım ama ciddi çıktı." Dedim. Sıçtım der gibi baktı.
" Boşverin komutanım. Vakti geldiğinde söylerim ben size." İyi bakalım deyip arkama yaslandım. Bu sırada telefonum çaldı. Arayan Derya'dan başkası değildi.
" Efendim." Harfleri uzatarak açmıştım telefonu.
" Asu kuşum ne yapıyorsun?" Dün bütün gece nöbette olan kız, sanki hiç yorulmamış gibi konuşuyordu.
" İyi. Taburdayım öyle. Sen ne yapıyorsun. Nöbet yorucu muydu?" Yorulmuş gibi bir nefes verdi
" Hemde çok yoruldum. Eve nasıl geldim hatırlamıyorum bile. Eve gelince uyumuşum daha yeni uyandım." Saat akşam üstü üçtü. Bu saatte uyanması normaldi.
" Kıyamam sana."
" Asu akşam çevre köylerde, hastaneye gelemeyen hastalar için köylere gideceğiz. Bizi evde bulamazsan haberin olsun yani." Kaşlarım çatılmıştı. Çünkü çevre köyler tehlikeliydi.
" Çevre köylere mi?" Evet anlamında bir mırıltı çıkardı.
" Abine söyledin mi?"
" Hayır söylemedim. Bilmesinede gerek yok bence. Sonuçta şehir değiştirmiyoruz." Bu kız küçükkende herşeyi kolay sanardı.
" Derya saçmalama. Çevre köyler ne kadar tehlikeli bilmiyorsun. "
" Asu sende abim gibi başlama lütfen. Neyse ben kapatıyorum. Akşam yemekten sonra gideceğiz , haberin olsun diye söyledim." Akıllanmazdı bu kız.
" Görüşürüz" deyip kapattım telefonu. Kısa süre boşluğa baktıktan sonra bakışlarımı Atalay' a çevirdim.
" Alper komutanı gördün mü?"
" En son odasına doğru gidiyordu." Sağol diyerek çıktım. Hızlı adımlarla odasına doğru ilerledim. Kapıyı çalıp içeri girdim.
" Komutanım" sırıttı yine. Sabır çekip içeri geçtim.
" Buyur asker." Bir insan herşeyi nasıl avantaja çevirip eğlenebilir anlamıyordum.
" Komutanım Derya ve Aykız bu akşam çevre köylere gideceklermiş." Sırıtışı soldu ve bir anda ciddileşti.
" Neden" öyle bir ses tonuyla söyledi ki Derya bu soruyu duysa gitmekten vazgeçerdi.
" Hastaneye gelemeyen hastalar için onlar gidecekmiş. Oraları ne kadar tehlikeli biliyorsun." Bir eliyle çenesini sıvazladı. Hafif çıkmaya başlayan sakalları hoş duruyordu.
" Ne kadar hayır desekte dinlemez bizi." Biraz daha düşündü.
" O zaman sen, ben ve Atalay üçümüz onların yanında gideriz. Hem akşam görev falan da yok." Başımla onayladım.
" Akşam yemeğinden sonra gideceklermiş. Derya bana haber edecekti." Tamam anlamında başını salladı.
" Haberleşiriz." Dediğinde baş selamı verip çıktım odadan. Bu adam kardeşine bu kadar sakin , bana gelince savaş çıkıyor. Küçükken de sadece bana gıcıktı.
" Abi gerçekten niye yani?" Yol boyunca söylenmeye devam ediyordu Derya. Onlarla gitmemizi istememişti. Derya ne kadar inatçıysa Alper'inde ondan kalır bir yanı yoktu.
" Asu sanada teşekkür ederim yani. Altı üstü hastalar için gidiyoruz en fazla ne olabilir ki." Şuan gittiğimiz köyün ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyordu. Aykız Derya' nın aksine sessizce olan biteni izliyordu.
" Derya hanım. Her şey sizin düşündüğünüz gibi değil. Bu gittiğiniz köy gerçekten çok tehlikeli. Alper komutanım böyle bir karar alarak iyi yapmış" göz devirdi Derya.
" Pardon ama biz hasta bakmaya gidiyoruz. Baskın yapmaya değil. Ayrıca-" Alper biraz sesini yükselterek sözünü kesti.
" Derya! Uzatma konuyu." Derya kuşum ise Alper'in bu tavrına sessiz kalıp, köşesine çekilmişti. Bir kaç dakika sonra köye varmıştık. Hep beraber araçtan indikten sonra köyün muhtarı bizi karşıladı.
" Oo komutanım hoş gelmişsiniz." Bozuk bir Türkçe ile söylemişti. Hemen ardından Alper ile tokalaştı.
" Açsınız? Yemek hazırlatayım?" Bizi gördükleri için sevinmişlerdi sanki.
" Sağol Ahmet efendi. Biz sadece hastaneye gelemeyenler için gelmiştik." Kaşlarını kaldırdı bu sefer karşıdaki adam.
" Tabi buyrun komutanım, ama bir daha ki sefere beklerim sizi." Gülümseyerek ayrıldık yanından Derya ve Aykız sırayla evlere girmeye başlamışlardı. Zaten tedavi edilmesi gereken beş hane falan vardı. Onlar hastaları tedavi ederken bizde etrafı kolaçan ediyorduk.
" Her şeye karşı tetikte olun. Fakat Derya' ya çaktırmayın birde dönüş yolunda çekmeyelim çenesini." Atalay ile başımızla onayladıktan sonra birbirimizden çok ayrılmayacak şekilde dağıldık. Onlar evin önünde beklerken ben arka tarafı dolaştım. Bir şey yoktu. Bu yüzden tekrar ön tarafa Alper'in yanına geldim. O bütün heybeti ile etrafa bakınırken yandan bir bakış attım. Hemen ardından gözlerimiz kesişti. 'Ne var' dercesine göz kırptı.
" Ben senin asker olmana şaşırıyorum. Bu inatla nasıl becerdin gerçekten bravo." Bu sözüme karşı güldü.
" Derslerden kaçan sendin bildiririm." Göz devirdim bu sözüne. Derya ve Aykız evden çıkmıştı. Atalay' da yanımıza çoktan gelmişti. Son iki ev kalmıştı. Derya birine Aykız birine girmişti.
" Komutanım siz ne zamandan beri tanışıyorsunuz?" İkimizin bakışları Atalay' a çevrildi.
" Küçükken bizim babalarımız arkadaştı. Hep bir yerde büyüdük resmen. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Bir gün Hasan amcanın görevi çıktığı için gitmek zorunda kaldılar. O günden beride doğru düzgün konuşamadık. Sayamadığım kadar uzun yıllar geçti. Şimdi yine bir aradayız." Atalay ciddiyetle dinlemişti.
" Küçükken çok anlaştığımız söylenemezdi. Kavga ederdik ama hemen ardından barışıp asker ve doktor oyunu oynardık." Dediğimde bir kaç tane anı canlandı gözümde.
' "Asu komutan dikkat!" Diye bağırıyordu küçük Alper. Asu ise hemen ardından elinde annesinin terliği ile koşturuyordu. Alper ve Asu' nun başında babalarının beresi vardı. Deryanın üstünde elbise gibi gözüken beyaz bir tişört ve boynunda ise oyuncak steteskopu vardı. " Korkma Alp abi komutanım. Seni korumaya geliyorum." Koşarken bir anda kendisini yere atıp yaralanmış gibi yapıyordu Asu. Minik Alper ise Asu' yu hemen kucağına alıp Derya nın yanına götürüyordu. Derya ise muayene etmeye başlıyordu. Fakat Asu bazen o kadar çok role giriyordu ki Derya gerçekten ona bir şey olmuş gibi ağlıyordu ve bu yüzden oyunları bozuluyordu.'
" Şimdi de pek anlaştığınız söylenemez komutanım." Deyip hafif sırıttı Atalay.
" Derya ve Asu çok inatçılardı küçükken şimdi de öyleler. Hep onlara göz kulak olduğum için istemiyorlar başında." Kaşlarımı yukarı kaldırıp ona doğru döndüm.
" Kesin öyledir. Sen sanki hiç inatçı değilsin." Yine tartışmaya başlıyorduk ki Aykız evden çıkıp yanımıza geldi.
" Lütfen yine tartışmayın." Derin bir nefes verdi.
" Benim işim bitti. Derya nerede?" Dediği anda Derya' nın olduğu evden kocaman bir çığlık koptu. Hepimiz silahları sıkıca kavrayıp ilerlemeye başladık. Kapıdan içeri girdiğimizde gördüğümüz şey ile olduğumuz yerde çakılıp kaldık. Otuzlu yaşlarına yeni gelmiş bir kadın, Derya' nın arkasından boynuna dolanmış ve diğer elinde çok keskin bir makası Derya' nın boynuna dayamıştı. Derya'nın gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı.
" Abi." Dedi ama korkudan sesini bile duyuramamıştı.
" Her şey bitti sıra bize mi geldi?" Bozuk Türkçesi ile bağırıyordu.
" Biz size yardım etmeye gelmiştik." Derya göz yaşları arasından söylemişti. Derya konuşunca kadın daha çok dolandı boynuna.
" Sen konuşma. Kim bilir iğnelerin içinde hangi zehir var." Kafayı yiyecektim. Etrafıma bakındığımda kadının sol arka çaprazında ki aynada Atalay' ı gördüm.
" Bak biz birşey yapmak için gelmedik. Kimseye zarar vermeyede gelmedik. Şimdi sakince o elindekini ve kızı bırak." Derya ağlamaya devam ediyordu. Korkudan titremeye başlamıştı. Eğer bu şekilde devam ederse bir kaç dakika içinde bayılacaktı. Çünkü Derya çok korkarsa ağlamaya ve titremeye vaşlar ardından bayılıp kalırdı.
" Yalan söylüyorsunuz. Tedavi diye bize zehir enjekte ediyorsunuz." Alper derin bir nefes aldı.
" Sen birini öldürüp sonsuza kadar hapis mi yatmak istiyorsun? Anneni, babanı, kardeşlerini görmeden, bir kere bile seslerini duymadan mı yaşamak istiyorsun?" Alper kızı oyalarken Atalay yavaşça cama yaklaşmıştı.
" O dört duvar arasında çürüyüp ölmek mi istiyorsun? Seninde çocuğun olsun onunla dolaşmak istemez misin?" Kadın yavaşça bırakıyordu Derya' yı. Fakat bir anda yine sıkıca kavradı.
" Beni manipüle etme. Hepiniz gebereceksiniz." Tam makası batıracaktı ki Atalay son anda sıkıp kadının yaralanmasına sebep olmuştu. Hızlıca içeri girip Derya' nın yanına gittim. Sıkıca sarıldı bana. Aykız ise yanımıza gelip o da ağlayarak sarıldı bize.
" Asu ben çok korktum. Beni öldürecekti." Hıçkırarak ağlamaya başladı. Bütün bedeni titriyordu. Sıkıca sarıldım bu sefer.
" Aykız kadının yarasına bakar mısın?" Kurşun sıyırıp geçmişti. Aykız kadının yanına giderken Alper bizim yanımıza geldi.
" Sana bundan bahsediyoruz işte. Herkes iyi değil buralarda. Biz olmasaydık ne yapacaktın Derya." Sonlara doğru sesini hafif yükseltmişti. Kız zaten korkuyordu. Derya' ya sesini yükseltmesine müsaade etmedim.
" Aptal aptal bağıracağına önce yardım et. Kız bi üstündeki şoku atsın sonra yine çekersin azarını. " bunu benden beklememiş olacak ki dediğim şeyle duraksadı. Atalay ise dediğim şeyi şaşkınlıkla izlemeye devam ediyordu. Hemen ardından kendisine gelip Derya' yı tek seferde kucağına aldı. Derya abisinin kollarında kendisini güvende hissedince daha çok ağladı. Atalay kadını bağlamış araca doğru yürütüyordu. Ben ve Aykız malzemeleri alıp araca binmiştik.
" Abi çok korktum. Beni öldürecekti. İyi ki gelmişsiniz." Diyerek ağlıyordu.
" Tamam güzelim. Her şey geçti. Ben olduğum sürece Kimse sana zarar veremez." Deyip Derya' nın alnına derin bir öpücük bıraktı. İsteyince nasılda sakin olabiliyormuş insan.
Alper ve Atalay bizi apartmana bıraktıklarında kendileri tabura gittiler. Alper bu gece yanlarında kalmamı istemişti. Salonda üç tane koltuk vardı ve üçümüzde orada yatma kararı almıştık. Derya yattığı gibi uyumuştu. Ben ve Aykız gece biraz sohbet etmiş ve akşam olanlar hakkında konuşmuştuk. Aykız' da fazlasıyla korkmuştu ama belli etmemişti.
Sabah hepimiz erken uyanmıştık. Derya dün akşamki olaydan dolayı işe gitmek istememişti. Aykız da onun yanında olmak istediği için izin almıştı. Sabah güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra tabura doğru yola koyuldum. Kısa süre içinde kendime bir araç almam lazımdı. Taburla ev arasında uzak bir mesafe yoktu. fakat yine de bir araç her zaman için iyidir. Tabura geldiğimde ortak odaya doğru ilerlemeye başladım. İçeri girdiğimde herkes oradaydı.
"Asu dün akşamki olan olayları duyduk. Çok geçmiş olsun." Bakışlarımı sözün sahibi Turan komutana çevirdim.
" Sağ olun komutanım. Kazasız bir şekilde atlattık." Biz bu şekilde konuşurken, birden Atalay'ın telefonu çaldı. Telefonu açıp odadan uzaklaştı. Birkaç dakika sonra yanımıza geldi.
" Komutanın çok özür dilerim. Benim Çok acil bir işim çıktı. Birkaç dakika sonra geleceğim" herkes sorgularcasına Atalay'a baktı.
" Hayırdır Atalay. Neymiş bu kadar önemli işin?" Bunu söyleyen Bartu'ydu.
" Annem kargo göndermiş fakat adresi yazmamış onu alıp geleceğim." Daha fazla kimse sorgulamadığında Atalay çıkıp gitmişti. Atalay gittikten sonra içeri Alper girdi.
" Gençler dün yakaladığımız kadının sorgusu var. Asu sende sorguya katılacaksın." Bunu duyunca kaşlarım çatıldı. O kızının burnundan getirecektim her şeyi. Ardından herkes ayaklandığında sorgu odasına doğru ilerledik.
"Ooo. Asu başkanın sorgusunu izleyeceğiz demek ki. Severiz." Dedi Bartu. Diğerleri camın arkasına geçerken, ben ve Alper sorgu odasına girmiştik. Kadının yanına girmeden önce Alper , kadını korkutmadan ve ters köşe yaparak bilgileri almamı istedi. Ardından odaya girdik.
" Tekrar karşılaşmak çok güzel Şiyan." Alper'in konuşmasıyla bütün oda buzhaneye dönmüştü resmen. Sevdiklerine güvenli ve sıcak bir yuva , sevmediklerine kutuplardan bile fazla soğuk bir odaydı.
" Sorgunu maalesef ben yapmayacağım. Benim yerime arkadaşımız Asu devam edecek." Gururla baktı bana bu sefer. Ardından Şiyan'a doğru bütün kasvetiyle eğildi. " Benden sana bir ipucu. Ben senin yerinde olsam onun sorduğu bütün sorulara doğru cevap veririm. Eğer doğru cevap vermezsen kusura bakma ben bile kurtaramam seni." Dediğinde dosyayı bana verip çıktı odadan. Derin bir nefes verip karşısına dikildim. Beremi çıkarıp üniformanın omuzundaki yere sıkıştırdım. Ardından dosyayı masaya atıp sandalyeye oturdum.
" Komutanımın dediği gibi. Ben sadece bir kere sorarım ve sende tel seferde cevabını vereceksin." Karşımda sırıttı. Kadına tahammülüm yoktu ama dayanmak zorundaydım.
" Beni çok hafife alıyorsunuz." Kollarımı masada birleştirerek ona doğru eğildim.
" Asıl sen bizi çok hafife alıyorsun." Ona dik dik bakmaya devam ettiğim sırada göz temasını ilk kesen o oldu.
" Tamam hadi sor uzatma." Dosyayı sertçe önüme çekip bir kaç satır okudum. Bu kadın daha önceden bir çok eylemde bulunmuş zaten. Derya' ya zarar vermediği için şükretmeliydik.
" Sen köyün önünden bile geçmezmişsin. Dün gece niye köydeydin ve bizim geleceğimizi nereden biliyordun?" Göz devirdi .
" Hadi ama komutan. Bunlar basit sorular sence de çok belli değil mi cevapları." Çenem kasıldı.
" Sana soru sordum. Beş dakika insan ol cevapla." Bıkkın bir şekilde söze girdi yine.
" İstediğin kadar sor. Zerre umrumda değil. Sence ben bunları anlatımıyım size." Sabrımı sınıyordu. Bu şekilde giderse bir şey anlatmazdı. Dosyayı alıp dışarı çıktım. Aklımda çok iyi bir plan vardı. Aklımdaki planı Alper komutana anlattım. O da onayladıktan sonra geri Şiyan'ın yanına girdim. Bir öncekine göre biraz daha gülümseyerek girdim içeri.
" Madem anlatmıyorsun o zaman bizde şöyle yaparız." Dosyayı sadece benim görebileceğim şekilde açtım.
" Eğer bize yardım etmezsen senin Sungur'dan gizli iş çevirdiğini, onun sana anlattığı sığınıkları yağmaladığını, kendine ayrı adamlar tutup baskın yaptığını ve ayrıca Sungurlu'un başarısız olduğu bütün planlarında senin parmağının olduğunu söylerim. Söylemekle kalmam tüm fotoğrafları bizzat kendim gider teslim ederim.Ama bize yardım edip soruları cevaplarsan herşey bu dosyada sonsuza dek gizli kalacak. Seçim senin" diyerek arkama yaslandım. Sungurlu'un nasıl bir adam olduğunu biliyordu. İsmini duymak bile korkutmuştu onu. Hızlıca söze girdi.
" Tamam herşeyi anlatacağım ama sizde herşeyi saklayacaksınız ve anlatmayacaksınız." Kaşlaarımı kaldırıp söze girdim.
" Anlatacağın şeye bağlı." Dediğimde herşeyi anlatmaya başladı. Soruşturma bittiğinde zafer gülüşüyle ayağa kalktım.
" Oldu mu istediğin? Her şeyi anlattım. Sende sözünü tut." Gülerek elimdeki dosyayı açıp önüne fırlattım. Gözleri boş dosyada gezindi. Ardından ufak bir küfür savurdu.
" Allah kahretsin. Bana oyun oynadınız. Hepiniz göreceksiniz" masanın üstünden ona doğru eğildim.
" Oyunu sen başlattın, ben bitirdim. Her şey konuşmala olmaz ." İşaret parmağımı sertçe iki kez kafasına doğru vurdum.
"Düşünerek olur." Diyerek çıktım. Camın arkasındaki odaya doğru gittiğimde herkes zafer kazanmışçasına bakıyordu bana.
" Asu sen bu işi kaptın." Diyerek göz kırptı Uraz komutan.
" Valla kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi." Bartu bunu söylerken cümlesini boğazına tıkan Turan komutan oldu.
" Ulan Bartu. Sence senin IQ' un Asu'nun IQ su ile bir mi? Bir mantıken düşün bakalım." Bartu bozulmuş bir şekilde bakmaya devam etti.
" Sorgu bittiğine göre dağılanilirsiniz." Alper komutanın dediği şey ile tam gidecekken yine beni durdurdu.
" Asu. Sorgu gerçekten çok başarılıydı. Tebrik ederim." Gülümsedim.
" Ne demek komutanım görevimiz."
" Kimse yokken Alper diyebilirsin izin veriyorum. Diğer türlü çok resmi geliyor bana." Güldüm bu dediğine.
" Hadi gel bu sorgunun şerefine sana kahve ısmarlayayım."Sorgu uzun sürmüştü. Çıkış saatimiz gelmişti. Yürüdüğümüz esnada Kolunu boynuma doğru attı. şaşkınlıkla bakmaya başladım.
" Alper abi taburdayız ama kolunu çeksen mi?" Bunu dediğimde daha da sıktı kolunu. Yürümem zorlaşıyordu.
" Abi sana diyorum." Sabır. Bu adama iyilikte yaramaz. Ne yapsanız yaranamazsınız.
" Alper sana dedim." Sesim hafif yüksek çıktığında kolunu indirdi. Zaten arabanın yanına gelmiştik bile.
" Valla çok zahmet oldu abi. Az kalsın boğuluyordum." Diyerek arabaya bindim.
" Sen bana Alper diyip duruyordun. Bu abi nerden çıktı." Şimdi de bütün kelimelere takılmaya başlamıştı. Yok. Bu adamın üstüne porçöz dök yine de çözülmezdi bu adam.
" Komutanım diyorum. Olmaz diyorsun. Haydi kırk yılda bir kavga etmiyoruz abi diyeyim diyorum, onuda deme diyorsun. Ne söyleyeyim sana be adam" sırıttı. Bu benim her lafıma sırıtırsa ben dayanamayıp çakarım bir tane. Kusura bakmayın lütfen.
" Taburda komutanım de tabiki. Tek kaldığımızda Alper desen yeter." Resmen side eye atarak bakışlarımı sürdürdüm. Kısa bir süre Bir yola bir bana bakıp durdu.
" Ne var?"
" Ben sorgulamayı bıraktım. Tam çözdüm diyorum yine bir yerden karışıyo her şey." Ufak bir kahkaha attı.
" Gülme. Ne garip bir adamsın sen ya. Küçükken hiç böyle değildin. En azından anlardım ne hissettiğini." Apartmanın önüne geldiğimizde yanaştırdı arabayı. Kontağı kapatınca bana döndü.
" Tüm sorularının cevaplarını kısa sürede alırsın. Sadece biraz daha beklemen lazım." Bu ne demekti. Yine anlamamıştım. Arabadan indiğimizde o önde giderken ben arkasından koşar adım ona yetişmeye çalışıyor, bir yandan da sorularıma devam ediyordum.
" Nasıl yani? Bu ne demek?" Beni duymazdan gelerek yoluma devam ediyordu.
" Sana dedim. " Cevap vermeden kapının önünde durdu. Derya kapıyı açtığında bütün her şeyi kenara ayırıp içeri geçtik. Nasıl olsa onu tek yakalayacaktım. Öyle yada böyle her şeyin cevabını verecekti.
Kuzular bölüm nasıl olmuş? Bütün yorumlarınızı bekliyorum ayrıca alttaki yıldıza tıklamayıda unutmayın. Sizleri seviyorum keyifli okumalar 💖💖😘
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |