
"Hayır teslimatı bugün değil yarın yapıyoruz.."
Zihnimde defalarca yankılandı bu cümle. Kafamın içindeki sesler bir türlü susmak bilmiyordu.
İçimden gelen bir ses 'o yapmaz' diyordu.. Belki bir ihtimal içimdeki o sese güvenmiştim.
Daha doğrusu güvenmek istemiştim bilmiyorum, bilemiyorum. Ama bu gerçek bir tokat misali yüzüme sertçe çarpmıştı. Bu acı gerçeği yüzüme vuran kişi ise oydu. Kendi ağzıyla yaptığını itiraf etmişti. Peki ya niçin şu an üzgün hissediyordum?
Neden şu anda bu kahrolasıca kalbim yerinden sökülürmüşçesine acıyor, sızlıyordu? Nedendi yüreğimde yanan bu kor ateş?
Böyle olmalıydı.. Benim şuan sevinmem gerekmezmiydi? Öyleyse neden şu anda sevinemiyordum? Neden bir kez olsun bencil olamıyordum?
Artık bir an önce kendime gelmem gerekiyordu. Yoksa yakalanmam an meselesiydi. Zihnimdeki bu karmaşık düşüncelerden beni onun sesi ayırmıştı..
"Tamam şimdi kapatıyorum biraz daha burada kalırsam şüphelenmeye başlayacaklar." Konuşmasını sonlandırdığında ne yapacağımı bilemedim, adeta elim ayağıma dolaşmıştı.
Duyduklarımın etkisi ile gitmek istesem bile bir adım dahi atamamıştım ve sonuç olarak birkaç saniyeliğine oto kontrolümü kaybetmiştim. En nihayetinde bana doğru yaklaşan adım seslerini duymamla harekete geçmiştim. Geldiğim yolu hızla dönerek hiçbirşey olmamış gibi sandalyeme geri oturdum.
1-2 dakika sonra o da benim arkamdan hemen peşin sıra geldi ve yarın oturdu. Bakışların üzerine hissetsem de bir kez olsun ona dönüp de bakmamıştım. Ben ise oturduğum sandalyede gece sonuna kadar düşünüp durmuştum. Sadece bir ara kızlar ben her ne kadar kabul etmek istemesem de beni zorla halaya kaldırmışlardı ama daha sonra ne kadar isteksiz olduğumu gördüklerinde daha fazla ısrar etmemişlerdi ve bende böylelikle tekrar yerime geçip oturmuştum. Saniyeler, dakikalar birbirlerini kovalarken en sonunda bu uzun ve yorucu gece bir son bulmuştu.
Misafirler konaktan ayrılmaya başladıklarında ben de daha fazla dayanamayarak elbisemin eteklerinden tuttum odama geçmek için merdivenleri çıkmaya başladım. Merdivenleri sonuna geldiğimde ise dayanamayarak arkamı döndüm e tamam da bakışlarınız kesişti. Birkaç saniye boyunca hiç çekmedik bakışlarımızı birbirimizden. O bana baktı öylece, ben ise ona.. İşte tam o anda zaman durdu ve adeta akmaz oldu sanki.. Bakışlarımızın kesiştiği o küçücük an nedense hiç bitmesin istedim. Bilmiyorum belkide çok bencilceydi bu düşüncem. Ama bir kez olsun bencil olan ben olamaz mıydım? Tam olarak bu âna hapsolmayı istedim çünkü yarından itibaren hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktı, istesemde istemesemde hiçbirşey aynı kalmayacaktı ve bu acı bir gerçekti..
Bakışlarımız birbirimizin hala üzerindeyken bir elini kaldırıp telefonunu işaret etti. Ardından parmakları birkaç saniye boyunca telefonun üzerine gezindi. Muhtemelen bir mesajı yazıyordu ve yazdığı mesaja bakmam gerektiğini belirtiyordu. İster istemez kaşlarımı usulca çattım. Ve başımı ne var dercesine sağa sola salladım. O da mesajımı almış olmalıydı ki işaret parmağı ile önce elindeki telefonu ardından beni gösterdi. Onunla daha fazla uğraşmayacaktım bu yüzden arkamı dönüp adımlarımı odama doğru yönlendirdim. Odaya geldiğimde kapıyı arkamdan kapattım ve makyaj masamın üzerinde duran telefonumu elime aldım, mesajlar kısmına girerek Cihan Azadoğlu 'nun bana göndermiş olduğu mesajı bulup üzerine tıkladım.
Cihan Azadoğlu;
"Bu gece 12:00 'da sana atacağım konuma gel. Görmen gereken birşey var.."
Okuduğum mesajla derin bir nefes alıp verdim. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam? Ne ne işler karıştırıyordu bilmiyorum, o yüzden bunu öğrenmek için attığı o adrese gidecektim. Telefonu yatağın üzerine fırlatarak giysi odamın içerisine girdim.
İçinden düşünmeden birkaç parça kıyafet çıkardım ve onları hızlıca üzerime geçirdim ardından siyah kabanımı giyip önündeki aşağıya doğru sarkan iplerini önümde bir düğüm yaparak bağladım. Çantamın içersine de kilitli kasamın içinden aldığım üzerinde benim ismimin ve soy ismimin baş harflerinin bulunduğu silahımı koydum ve son olarak topuklu botlarımı ayağıma geçirdiğimde hazır hâle geldim.
Odamdan hızlıca çıkarken bir yandan da cebimden arabamın anahtarını çıkarıyordum. Merdivenleri aynı hızla inip dış kapının önüne geldiğimde kapının önünde duran korumalardan birine arabamın anahtarını verip getirmesini istedim. Birkaç dakika içerisinde arabam gelince hemen hiç vakit kaybetmeden sürücü koltuğuna yerleştim ve gönderilen konumu açıp yola koyuldum.
Atılan konuma geldiğimde ilk olarak arabama park ettim ve ardından yan koltuğa bıraktığım çantamdan silâhımı alıp belime yerleştirdim ve arabadan indim. Birkaç saniye içersinde gözlerim her yeri taradı fakat suan içim ortalıkta tehlike yaratacak bir durum söz konusu yoktu. O sebeple derin bir nefes alıp önümde bulunan konağın içersine yavaş ama temkinli adımlarla ilerledim.
Bir anda arkamdan belime sarılan kollarla neye uğradığımı şaşırrsamda ani bir manevra ile kolumu arkamdaki kişinin karın boşluğuna dirseğimi geçirdim ve yine kıvrak bir hareketle kollarının arasından kurtulup arkamı dönerek adamın malum yerine tekmeyi bastım. Ama sanırım yanlış kişiye tekmeyi basmıştım!
"AAAH, NE YAPIYORSUN KIZIM GİTTİ İLERİDEKİ ÇOCUKLARIMIZ!”
“Ben nerden bileyim canım arkadaşdan sarılının senin olduğu bir anlık refleksle şey yaptım, hem ayrica sende öyle sessiz sedasız ne geliyorsun?”
“Benden başka kim böyle sarılabilir sana, kim böyle dokunabilir? Ha tabi yaşamak istemeyen biriyse icabına zaten bakarım ben orası ayrı bir mevzu.”
“Yine saçmalamaya başladın sen iyice, acaba vururken yanlışlıkla kafana falan mı çarptım ben? Ayrica seninle çocuk yapmayı düşünicek kadar delirmedim henüz.” Yalandı, hemde külliyen yalandı! Ama tabi bunu şuan senin bilmene gerek yoktu.
“Büyüklerimiz hep ne söylemiştir Sayın Savcım bilir misin? Büyük lokma ye, ama büyük söz etme.” dediğinde yüzünde kendini beğenmiş ve bana göre ukala olarak adlandırabileceğim bir gülüş peydah oldu.
"Uzatmada söyle artık her ne
söyleyeceksen, neymiş şu telefonda bahsettiğin çok önemli olan mesele? Ayağına kadar çağırdın geldim umarım gerçektende söyleyeceğin şey çok önemlidir. Ayrıca biz şuan neden bu yerdeyiz? Başka yermi bulamadında burada konuşmak-"
Lafımı tamamlamama bile izin vermeden aniden dudaklarını dudaklarımla buluşturduğunda ilk birkaç saniye dona kaldım adeta, o beni öperken sanki ellerimdeki güç çekilmiş gibi hissettim, ellerimle onu kendimden uzaklaştırmak istedim ama yapamadım. O beni böylesine öperken yapamadım. Kalbim sanki yerinden çıkacakmışçasına atarken, vücudum kendini taşıyamayacakmış gibi hissederken bunu yapamadım.
O beni böylesine öperken yapamadım. Kalbim sanki yerinden çıkacakmışçasına atarken, vücudum kendini taşıyamayacakmış gibi hissederken bunu yapamadım. Öpüşü gittikçe derinleşirken ben hiçbir şekilde ona karşılık vermiyordum, o da bunun farkında olduğu için alt dudağımı dişleri arasına aldı ve hafifçe ısırdı.
Sanırım bunu ona karşılık vermemi istediği için yapmıştı ama henüz ona istediğini vermeye kararlı değildim. Ona karşılık vermediğim her anda daha da sinirlendiğinin farkındaydım ama bu saçmalığa artık bir son vermemiz gerektiğinin de farkındaydım. O sebeple ellerimde kalan son güçle onu geriye doğru ittirdim ve böylelikle aramızda yine hep olduğu ve olacağı gibi birkaç adımlık mesafe oluştu.
"Ne yapmaya çalışıyorsun sen? Önce gelip telefonuma mesajla çok önemli bir şey konuşacağım diyorsun. Geldiğimdeyse saçma sapan şeyler söyleyip bir anda beni öpmeye kalkıyorsun! Söylesene amacın ne senin?!"
"Gerçekten önemli olan ne biliyor musun, öğrenmek istiyor musun? Söyleyeyim ben sana neyin çok önemli olduğunu.." dedi ve elleriyle başımın iki yanından tutup alnımı kendi alnına yasladı. "Hâlâ anlamadın değil mi? Sensin benim için önemli olan.. Bir tek sensin şu hayatta kalbimi böylesine çarptıran, nabzımı hızlandıran. Söylesene şimdi bana, hâlâ anlamadın mı bu yüreğin senin için çarptığına? Yoksa yine anlatayım mı?"
Birkaç saniye boyunca hiç konuşmadım ama benim yerime gözlerimden hiç durmadan akan şelale misali yaşlar bu ortak olduğumuz sessizlikte çok şey anlattılar. O da bir süre hiç konuşmadı, usanmadan tek tek her bir damla göz yaşımı parmağıyla sildi. En sonunda konuşma ihtiyacı hissettiğimde konuşmaya başladım.
"Olmaz bizden Cihan zorlama, kabul et artık benden yâr olmaz sana."
"Gayrı birtek sana mühürlüdür, senden başkasına yasaktır bu kalp. Şimdi söyle bana yalnızca senin açabileceğin bu kalbin anahtarını ben nasıl olur da bir başkasına vereyim?" dediğinde ne diyeceğimi bilemedim ve arkamı dönerek hızla oradan uzaklaşmaya başladım.
"Korkaksın sen Nare Yenilmez!" diye arkamdan bağırınca olduğum yerde kalakaldım. "Sen kendi duygularının farkında olmasına rağmen bunu itiraf edemeyecek kadar korkak birisisin." diye cümlesini tamamladığında birkaç adımla arkamdan gelip önüme geçti ve hiçbiryere gitmeyeyim diye iki eliyle omuzlarımdan çokta sert olmayacak şekilde tuttu. Bu söylediklerine artık daha fazla tahammül edemeyecektim o yüzden omuzlarımda duran iki elini kavrayıp geriye doğru onu ittirdim.
"Ben korkak falan değilim ve hiç olmadımda bu güne kadar, ama sana bizden olmaz bir gün gelecek ve o gün geldiğinde yollarımız biz istesekte istemesekte değişecek diyorum ve sen anlamıyorsun yahut anlamamazlıktan geliyorsun."
"Bende sana diyorum ki ben yaşadığım sürece bunun olmasına canım pahasına izin vermeyeceğim. Anlasana be kadın seviyorum seni! Seni canımdan çok seviyorum. Gerçektende bunu bunca zamandır hiç mi anlamadın, yoksa
anlamamazlıktan mı geldin? Daha biz el kadarken sevmeye başladım seni, daha çocuk yaşta düştü bu sevdan gönlüme. Hep uzaktan izledim seni. Belki dedim gelir geçer bu his zamanla.. Ama olmadı ne yaparsam yapayım söküp atamadım seni bu kahrolasıca kalbimden. Koskoca
Cihan Azadoğlu 'nun gücü bir tek bu sevdayı atmaya yetmedi. O yüzden şimdi bana bizden olmaz deme ne olursun. Birkez olsun kendini benim yerime koyarak söyle şimdi sen olsaydın öylece bırakabilirmiydin sevdiğini?" dediğinde ne diyeceğimi
bilemedim.
Dilim lal oluverdi birdenbire sanki.. Gözyaşlarım usulca yanağımdan aşşağıya doğru usulca süzüldü ve o paramaklarının uçlarıyla büyük bir sabırla döktüğüm her bir yaşı sildi sanki dokunmaya korkarcasına.. Akıttığım her bir yaşta sert yüz hatlarına sahip olan olan suratı acı çekiyormuşçasına kasıldı. İrisleri gözümün içine bakıyorken büyüdü.. Bense bu itiraf karşısında iliklerime kadar titrediğimi hissettim. Ve en sonunda aramızdaki sessizliği bölen o oldu..
"Ağlama yalvarırım ağlama kurban olduğum, sen ağla diye anlatmadım tüm bunları sana olan sevdamı bil diye anlattım. Gözünü seveyim akıtma o incilerini." dedi ve yine yavaşça sildi elleri yanaklarımdan düşen her bir yaşı.
"Şimdi eğer beni durdurursan bir daha bu konuyu hiç açmayacağım ve seni uzaktan sevmeye devam edeceğim." dedi ve o an herşey birdenbire gelişti. Cihan Azadoğlu 'nun dudakları dudaklarıma
kapanmıştı. Ben ise hayatımda belkide ilk defa kendime yenildim ve öpüşüne karşılık verdim. Karşılık vermemle birlikte başta nazik olan öpüşleri giderek daha tutkulu bir hal almaya başlamıştı. En sonunda soluklanmak için alnını alnıma yasladı ve böylelikle bir kaç saniye boyunca ikimizde nefeslerimiz eşliğinde soluklandık. Birden ayaklarımı yerden kesip beni kucağına aldığında ağzımdan istemsizce ufak bir çığlık kaçtı.
"Ne yapıyorsun sen ya bırak beni indir hemen yere, kendim yürüyebilirim!"
"Tamam hatun biraz uslu durda sana evimizi gezdireyim hem sana bir sürprizim daha var."
"Ya beni kucağında gezdirmene gerek yok kendim de yürüyebilirim be adam!"
"Belki ben müstakbel karımı kucağımda gezdirerek göstermek istiyorumdur olamaz mı yani?" diye konuşunca kanımın yanaklarımında toplandığını hissettim. Eminim şuan çoktan utançtan kızarmışımdır. Ama buna çokta takılmak istemeyerek bende kollarımı usulca boynuna doladım.
Madem ki beni taşımak istiyordu o hâlde kendisi bilirdi. Taşısındı bakalım!
Konağın kapısından içeri yürüyerek girdiğinde merdivenlerden çıkarak bir kapının önüne geldik. Beni kucağından indirdi ve arkama geçip bir eliyle gözümü kapattı ardından diğer eliyle de kapıyı açarak beni ilerletmeye başladı.
"Off hadi ama aç artık gözlerimi!"
"Biraz sabırlı olsan ne güzel olur be hâtun. Az daha dayan açıcam şimdi gözlerini." dedi ve merakım hızla artmaya, kalbim yerinden çıkacakmışçasına çarpmaya devam ederken bir anda durdu ve onunla birlikte bende durdum. Elleri hâlâ gözlerimin önündeyken sıcak nefesini boynumda hissediyordum ve bu his nasıl oluyordu bilmiyordum ama içimdeki kelebeklerin kanat çırpmasına sebep oluyordu. Sahi aşk dedikleri böyle birşey miydi?
Aşk. 3 harf, tek hece olsada hissettirdiği duygular büyüktü, hemde azımsanamayacak kadar çok büyük vede derindi. Ne tuhaftır ki hayatımda daha önce hissetmediğim bu karışık duygular Cihan Azadoğlu 'nun hayatıma girişiyle var olmuştu.
Ellerini gözlerimin üzerinden yavaşça çekmesiyle bir salon ile karşı karşıya kalmıştım. Ama burada asıl dikkatimi çeken şey ise koca salonun ortasında duran, etrafı güllerle süslenmiş üzerinde ise sevdiğim tüm yemeklerin bulunduğu ve mumlarla çevrelenmiş romantik bir ortam oluşmasını sağlayan masa olmuştu.
"Nasıl yani sen tüm bunları hangi ara yaptın?"
"İstersen bunları şuan değil de yemeğimizi yedikten sonra konuşalım olmaz mı?"
"Pekala öyleyse daha sonra konuşalım." diyerek önümde bulunan masaya doğru yürüdüm ve tam bir sandalyeyi çekmek üzereyken bir anda sandalyedeki elimin üzerinde bir el hissettim.
Gözlerimi birkaç saniyeliğine onun gözleriyle buluşturduktan sonra kafamı 'pekala' dercesine salladım ve onun bu nezaketli davranışına izin vererek benim için çektiği sandalyeye oturdum.
Bu adam kesinlikle kalbe zarardı! Yaptığı herşey ile hatta bir bakışıyla bile kalbimi yerinden profesyonellikle oynatabiliyordu. Bu olmamalıydı, bu şekilde hissetmemeliydim. Benim bir amacım vardı ve bu amaç uğruna birçok şey feda etmiştim. Şimdi ise kalbimin bu adam için bu kadar fitirsuzca çarpması yaptığım herşeyi yerle bir ediyordu. Bir yanım her ne olursa olsun ona güvenmemem ve ona bağlanmamam gerektiğini bana haykırırken diğer yanım ise sanki dünden beri razıymışçasına ona inanmak vede güvenmek istiyordu. Hâl böyleyken bir an önce kendime gelmem gerekiyordu.
Kendisi benim oturmama yardımcı olduktan sonra oda karışmdaki sandalyeye geçip oturdu ve böylelikle ikimizde yemekleri yemeğe başladık.
Önümdeki tabakta bulunan son lokmalarimi yerken ortamda bulunan derin sessizliği bölen ani bir müzik sesi olmuştu. Bakışlarımı Cihan Azadoğlu 'na çevirdiğimde başımı hafifçe yana doğru 'ne oluyor' derecesine salladım. Oda yüzümdeki bu şaşkın ifadeyi gördüğünde kendini açıklama gereği duyarak konuşmaya başladı..
"Endişe etmeni gerektirecek veya panik yapmanı gerektirecek birşey yok herşey kontrolüm altımda ve bilgim dahilinde gerçekleşiyor senden istediğim sadece bana ayak uydurman."
"Nasıl yani ne demek istiyorsun?"
"Bu birlikte yaşayacağımız ve belkide ömrümüzün son anlarını
bile birlikte geçireceğimiz yeni evimizdeki ilk gecemiz işte tam olarak bu sebeple unutulmaz bir gece olmasını istiyorum. Şimdi Nare Yenilmez Azadoğlu olarak bana bu dansta eşlik eder misin?"
Doğrusunu söylemek gerekirse ismimin yanına koyduğu hem benim soy adım, hemde onun kendi soyadını yan yana söylemesi detayı nedensizce hoşuma gitmişti.
Karşımda duran ve farkında olmadığı nefes kesici görüntüsüyle bana el uzatan bu adamı geri çevirmek akıl kârı değildi. O nedenle de bana uzattığı elini gözlerinin içine bakarak tuttum. Arka fonda çalan hoş bir dans müziği ile birlikte dans etmeye başladık. Onun elleri belimde yerini alırken benim kollarım ise onun boynuna bir sarmaşık misali dolanmış bir haldeydi.
Gözlerim onun gözlerinin derinliklerinde kayboluyorken ikimizde konuşmuyorduk ama sanki bakışlarımız hiç durmaksızın birşeyler anlatıyordu birbirimize.
Sanki bir o kadar konuşmaya muhtaçtık ama bir o kadar da imkansızdık.. Çünkü biz ne kadar konuşursak konuşalım aramızda hep geçilemeyecek bir duvar olacaktı.
İtiraf etmek gerekirse korkuyordum. Ben ilk defa hayatımda birine bağlanmaktan, güvenmekten ve ona kalbimin kilitli odacıklarının anahtarlarını teslim etmekten korkuyordum. Ama korkarım ki artık tüm bunlar için çok geçti çünkü artık geri dönüşü olmayan bir yola girmiştim. Çünkü karşımdaki adama kendi ellerimle o anahtarları teslim etmiştim.
Beni kendi etrafımda döndürdü ve yavaşça geriye doğru eğildiğimde oda benimle birlikte edilmişti. Bir eli belimdeki yerini korurken diğer eli ise elimi bir saniye olsun bırakmıyordu. Bedenlerimiz bu kadar yakınken biz birbirimizin gözlerinde kayboluyorduk âdeta..
Onun bakışları gözlerimden ayrılıp dudaklarıma kaydığında derince bir yutkundu. Ben ise kısa bir süreliğine yutkunduğunda yavaşça hareket eden âdem elmasında takılı kalmıştım.
Bu adam cidden her halükarda kalbe zarardı!
O üzerime biraz daha eğildiğinde artık neredeyse dudaklarımız arasında sadece santimler kalmıştı. Bakışlarını yeniden gözlerime çevirdiğinde irisleri sanki onay almak istiyormuşçasına büyük bir istek ve bastıramadığı büyük bir arzu ile yanıp tutuşuyordu. Bunu görebiliyordum. Zaten gözlerinden taşan bu yoğun ve derin duyguları görmemek imkansızdı..
Beyin hücrelerimde kalan son akıl kırıntılarımıda kaybettiğimi ve aklımın yavaştan uyuşuk bir hale geldiğini hissediyordum. Kim bilir belkide içtiğim birkaç kadeh içki yüzden böyle hissediyorumdur ya da belki de şu 'aşk sarhoşu' denilen şeyden olmuşumdur.
Açıkçası ne olduğumu pek bilmiyordum ama şuan için bunun pek önemi yoktu. Ne istediğimi biliyordum bu bana yeterdi ve onu bu gece almaya niyetliydim. O yüzden şuan bunu yapmazsam içimden bir ses ileride fena halde pişman olacağımı söylüyordu.
Şeytan bu gece için aklımı bir kenara bırkamam ve yalnızca kalbimin sesini dinlemem gerektiğini kulağıma âdeta fısıldıyordu. Ve ben bu gece şeytana uymak istiyordum. O sebeple aklımdan geçenleri bir kenara bırakıp aramızdaki santimleri kapattığımda bir anda onun dudaklarına yapıştım. Benim böyle bir adım atmamı beklemiyor olmalıydı ki onu öptüğüm ilk birkaç saniye boyunca kendine gelemeyip karşılık vermemişti ve bu yüzdende moralim bozulmuştu. Bende onu öpmekten vazgeçip tam geri çekileceğim sırada bir anda ben daha ne olduğunu anlayamadan bu sefer dudaklarımı esir alan o olmuştu. Öpüşü başta nazik olsa da gittikçe daha bir hızlanmıştı ve artık hoyrat bir şekilde beni öpüyordu. Ne yalan söyleyeyim bu hırçın halleri beni daha bir cezbediyordu.
Elleri ile bir anda beni kucağına aldığında ağzımdan çıkan küçük çaplı çığlığa engel olamamıştım.
Kucağında beni taşıyarak yürüdüğünde daha önce görmediğim bir kapının önüne geldik, yavaşça beni yere indirdi ve daha sonra önümde bulunan kapı kulpunu tutarak kapıyı benim içeri geçmem için açtı. Merak duyguma yenik düştüğümde önünden yürüyerek içeri girdim. Ufak adımlarla yürüyüp içeriye girdiğimde bu odanın benim için hazırlanan bir oda olduğunu anlamam çokta zor değildi.
Arkamdan gelen sesle kapıyı kapattığını anladım ve birkaç saniye içerisinde ensemde onun nefesini hissettim. Bu hareketi bile içimde tarifi olmayan hisleri uyandırmaya yetmişti. Kollarımdan tutup beni nazik bir şekilde kendine doğru çevirdiğinde yoğun bakışları gözlerimden bir saniyeliğine olsun ayrılmıyordu.
"Şimdi sana bir soru daha soracağım ve eğer cevabın hayır olursa hiç ısrar etmeyeceğim. Bugün burada senin istemediğin hiçbirşey yaşanmayacak, kontrolü tamamen sana bırakacağım. İstersen bugün burada sadece masum bir şekilde uyuyabilirizde ama eğer cevabın evet olursa bizim için burada bir ilk gerçekleşecek ve emin ol ma moitié bu gece ikimiz içinde unutulmaz olacak.. Belki bilmiyorsun ama ben bu ânı yıllardır beklemiştim ve sonunda artık sevdiğim kadınla bir aradayım.."
Bakışlarımı bir an olsun gözlerinden çekmeden büyük bir kararlılıkla"Evet." dedim. Kalbim yerinden çıkacakmışçasına atarken ilk adımı o atarak aramızdaki mesafeyi sıfırladı ve elleriyle yüzümü kavrayıp dudaklarını dudaklarımla yeniden buluşturdu. Bu seferki öpüşü diğerlerinden oldukça farklıydı. Naziklikten uzak, hoyratçaydı.
Öpüşmemiz gittikçe derinleşirken dilini ağzımın içine sürüklemesiyle bir an için ağzımdan boğuk bir şekilde kaçan inlememe engel olamamıştım ve bu sebeple de utancımdan yanaklarımın kızardığını hissediyordum. Ellerim siyah olan gömleğinin düğmelerine gidince onları sabırsız bir şekilde açmaya başladım. Ben onun gömleğinin düğmelerini açarken oda benim üzerimde bulunan gömleği çıkarmaya çalışıyordu ama artık onunda dayanacak daha fazla sabrı kalmamış olacaktı ki ortamda bir anda kopan düğmelerin yere düşme sesi yankılandı. Aniden ondan uzaklaşmaya çalışırken elleri ondan uzağa gitmemi istemiyor olmalıydı ki elleri sımsıkı bir biçimde belimde yerlerini almıştı.
"Hii, ay ne yaptın sen az önce o benim en sevdiğim gömleğimdi!"
"Tamam yavrum üzülme dert ettiğin şeye bak yani sende koskoca Cihan Ağa 'nın bugüne bugün nişanlısı hatta karısısın. Senin o iki dudağının arasından çıkacak olan her bir kelime benim için bir emir niteliğindedir. Sen emret sana gerekirse dünyadaki tüm gömlekleri önüne sereyim."
"Bana o zaman bir gömlek borcun var Cihan Ağa, malum senin bu arsızlığın yüzünden olan benim gömleğime oldu."
"Anlaştık hatun, anlaştık şimdi müsadenle bu gece teninle sarhoş olmak istiyorum." diyerek öpmeye kaldığı yerden devam etti.
Ve bu gece.. öyle büyülü bir geceydi ki, bir an için hiç sabah olmasın istedim. Bu ikimiz içinde bir ilk ve gerçekten de unutulmaz bir geceydi..
~~~~~~~~~~~~~~ <3 ~~~~~~~~~~~~~
İlahi bakış açısı...
Cihan gözünü açıp uyanmaya başladığında yanında sevdiği kadını bulamayınca evdeki her yere bakmaya başladı ama aradığı kadın şuan için ondan bir hayli uzaktaydı.. Cihan telefonunu yatak odasında bıraktığını hatırlayınca hemen almak için tekrardan yatak odasına geldi. Komodinin üzerinde duran bir mektup gözüne çarpınca hemen eline kağıdı alıp incelemeye başladı.
" C. Azadoğlu'na .. " diye başlıyordu mektup. "Bu gece yanındaydım ama bu sabah yokum. Biliyorum şuan bir hayli korkmuş, endişelenmiş ve üzülmüşsündür ama şunu bilki bu bir son değil , bu bir terkediş değil bu bir vazgeçiş sevgilim.. Hayır, hayır senden değil kendimden geçiyorum ben. Her ne kadar istemesemde bunu yapmak zorundayım. Gitmek zorundayım. Şimdi değil ama zamanı geldiğinde herşeyi öğreneceksin. Tek dileğim o zaman geldiğinde benden nefret etmemen. Çok zor Cihan.. Kalmak isteyipte gitmek zorunda olmak çok zor..
Şuan bu satırları yazarken sabah olmak üzere, bir yandan seni uyandıracağımdan korkarak ellerimi yumuşacık saçlarından geçiriyorum ve tüm sevgimle ilk kez oynuyorum saçlarınla, daha sonra bir veda öpücüğü konduruyorum usulca dudaklarına, bir tüy misali ve işte sevgilim şimdi gitmek zorundayım..
' Nare Yenilmez '
İlahi bakış açısı..
Cihan mektubuda alarak hızla giyinme odasına gidip üzerine birşeyler giyindi. Ardından Yenilmez konağına doğru yola çıktı. Vardığında arabadan hızla inerek konak bahçesine doğru yürüdü. Cihan 'ın geldiğini gören aile büyükleri onun yanına doğru ilerledi.
"Oğlum ne bu halin neler oluyor hayrolsun inşallah?" dedi Narenin annesi.
"Nare yok, belki buradadır bir ihtimal diyerek geldim." dediğinde herkesin içini söylediği sözlerle büyük bir telaş kaplamıştı. Sesine yansıyan korkuyu ve endişeyi ise tüm aile hissetmişti. Fakat şuan için onlarında Cihan 'dan kalır yanları yoktu..
"Nasıl yok, ne demek kızın yok?!
Biz senin yanındadır diye düşünmüştük ."
"Benim yanımdaydı ama artık değil.. "
"Ne demek değil ulan sen nasıl böyle rahatça konuşabiliyorsun?!"
Batuhan' ın bir anda araya girerek Cihan 'ın üzerine atlamasıyla yüzüne yumruk bir anda olmuştu.. Atılan yumruğun sesi bahçede yankılanmıştı. Ve birkaç saniye boyunca rüzgarın derin uğultusu duyulmuştu.. Ortam bir anda derin bir sessizliğe bürünmüştü.. Hiçkimse Batuhan' dan böyle bir hareket yapmasını beklemiyordu. Çünkü ailedeki herkes bilirdi ki Batuhan 'ındamarına basılmadığı ve zaafına dokunulmadığı takdirde pek kavga eden birisi değildi. Ama söz konusu bu hayattaki tek zaafı ve aynı zamanda göz bebeği olan biricik küçük kız kardeşiyse gözü hiçbirşeyi görmez ve kimseyi tanımazdı.
O da bir abi olarak yanıyodu içten içe. küçüklüğünden beri üzerine titrediği ve onun kalbinde büyük bir yere sahip olan biricik kardeşi ortada yoktu. İçi yanıyor ve yandığı kadarda o ateşte yakmak istiyordu. İşte tam olarak bu yüzden karşısındaki adamı suçluyordu içten içe.
Ortalık bir anda karışmıştı. Ahmet Ağa oğlunu sakinleştirmeye çalışıyordu ama ne faydaydı artık..
Onunda ciğeri yanıyordu biricik evladı, biricik nazlı kızı yoktu yanında.. Ama şuanda önceliği bu kargaşaya bir son vermekti ve bu sebeple de belinden çıkardığı silahı havaya uyarı amacıyla iki el ateş etti.
İnsanlar silah sesinin geldiği yere doğru bakıyorlardı ve ortalık aniden dinginleşmeye başlıyordu.
"Herkes evvela sakin olacak, haddini ve yerini bilecek! Benim kızım yok ortalıklarda ve siz hala burada neyin kavgasını ediyorsunuz! Derhal ayrılıyorsunuz siz. Batuhan oğlum sende bir sakin ol." dedi Ahmet Ağa..
"Yav babam nasıl sakin olayım be-" demeye kalmadan evin önünde polis sirenleri duyulmaya başlandı. Peşpeşe gelen polis arabalarını görünce Ahmet Ağa ve diğerlerini daha büyük bir korku sarmıştı etraflarını. Herkes aslında içten içe kötü birşey olduğunu sezmişlerdi. Ama kimse o an için konuşmaya cesaret edememişlerdi.
Ahmet Ağa söze girerek "Buyurun komiserim kime bakmıştınız?" diye sordu alacağı cevaptan korkarak.
"Nare Yenilmez sizin kızınız oluyordu değil mi?" diye sordu polis memuru.
"Evet benim kızım olur kendisi ama ona ulaşamıyoruz hiçbirimiz acaba sizin bir haberiniz neyim varmıdır komiserim? " dediğinde polis memuru başını aşağıya doğru eğerek üzgün ve mahcup bir ifadeye bürünerek "Üzgünüm ama Nare Hanım 'ı bir araba kazasında kaybettik. Başınız sağolsun.." deyince konaktan acı çığlıklar yükselmeye başlamıştı. Yakılan ağıtlar, dökülen gözyaşları..
Her biri Nare içindi. O artık yoktu gidicem demişti ve gerçekten de dediğin yapıp gitmişti..
Cihan Azadoğlu bu haberi duyunca hayatında ilk defa mezara girmeden bir insan nasıl ölünürmüş işte bunu çok net bir şekilde anlamıştı.. Kalbide, ruhuda, canıda yoktu artık onun çünkü hepsi sevdiği kadınla beraber toprağın altına girmişti..
Selam bebeklerr ben geldim yine, biliyorum bu bölüm için sizleri beklettim bunun için sizden çok özür dilerim ama bence beklediğinize değecek bir bölümdü..
Hayatımda ilk defa bu kadar uzun yazdığım bir bölüm oldu kendisi..🤭
Açıkçası bu bir veda falan değil sadece birazcık mola vermek istiyorum kendime. Çünkü ben bir sınav öğrencisiyim aynı zamanda ve hafta içi okul, hafta sonları dershane derken cidden kendime vakit ayıramıyorum ama buna rağmen yinede vazgeçmeyip yazmaya çalışıyorum ve malum önümüzdeki hafta da benim okul sınavlarım başlıyor yani demem o ki ufak bir moladan sonra yine burada birlikteyizss!
Üstelik bu süreçte hali hazırda bölüm biriktiriyor olacağım ki düzenli bir şekilde bölümleri atayım. Çünkü hâl böyle olunca düzensiz bölüm atıyorum ve bu beni açıkçası çok mutsuz ediyor. Beni anlayışla karşılayacağınızı umut ediyorum.
Tekrar ediyorum bu bir final falan değil sadece kısa bir mola, reklam arası gibide düşünebilirsiniz yani ahahsjsjsjs 🤭🤪
Ee o zaman ne diyoruz?
"Bir sonraki bölüme kadar hoşçakalın, sağlıcakla kalın..🤍"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |