"İnsan bir defa en kötüsünü yaşayınca artık oldukça kötü pek o kadar korkunç gelmiyor kulağa."
-karanlık zihinler/alexandra bracken.
8
Hayatın sunduğu ne denli doğrular vardı, yanlışların yanlarından başlarını uzatıyorlardı. Yanlışların seçimlerden ibaret olduğu doğruydu. Doğrular da en az yanlışlar kadar dikkat çekiciydi, yine de yanlışların heyecanlandırdığı gibi hiçbir doğru kuvvetli değildi.
Kara haklıydı, doğru ve şeytan yan yana olmamalıydı. Bu sözleri ile yüzüme tokat attı ve beni omuzlarımdan tutarak sarstı. Belki de bu bir uyarıydı, küçük bir hayyam çadırındaki sağanaklardan kaçıştı.1
Gitme vaktim gelmişti, bana gitme derken bile git demişti.
Kara, şiddet bağımlısı bir adamdı. Karanlığa boyun eğmiş bir ibaresi yoktu onun, aksine başlı başına karanlık ona hizmet ediyordu. Bense cesaret tohumları yutmuş gibi onunla arkadaş olmuş, ona güvenerek arabasına bile binmiştim. Tohumları ise gözyaşlarımın sulamasına izin verecektim.
O tohumlar büyümemeli, içimde kocaman bir ağaca dönüşüp bedenimi çürütmemeliydi. Gözlerimin şahitlik ettiği, kulaklarımın işittiği pekçe somut vardı bu mahallede. Buna rağmen her şeyi normalleştirmeye başladığımı fark ettiğimde sabır diler gibi nefes aldım.
Balkonumda bir süre onun çektiği kapalı perdeleri izledim. Aklımda bir ton kabusun çıkartmadığı çığlık seslerinin öfkesi dolanıyordu. Hiçbir şey düşünmüyor, aynı zamanda çok şey düşünüyordum. Kendimi toparlayıp içeriye geçtiğimde evde dolanmaya başladım. Hakan'a verdiğim haftanın iki günü özel ders ile buradan kaçmaya yetecek bir para biriktiremeyecektim, başka şeyler düşünmeliydim.
Evde dolanıp düşündüğüm sırada gri örtülü havanın yağmayışı ile kendimi dışarı attım. Atkımı yüzüme iyice sardım ve mahallede dolanmaya başladım. Çarpı atılan o evin önünde durdum. Onlar öldürülmüş müydü, bilemiyorum. Yalnızca korkularımın arasında öylece gerinip duruyordum.
Başım sese çevrildi. Kaya ve Zeki mahallede turluyorlardı. Üstlerinde deri ceket, içlerinde siyah tişört vardı. Altlarına salaşa kaçan bir siyah keten giymişlerdi. Bedenimi onlara doğru döndürdüm ve ellerimi montumun ceplerine soktum, "Buradaki insanlar nerede?"
"Kıt kıt," dedi Zeki yanımdan geçtikleri sırada. Elini makas yaptı ve bana otuz iki diş sırıtarak başını benden ayırmadan yanımdan ilerledi. Sonunda başı önüne çevrildi ve elini deri ceketinin cebine soktu.
Durdular sırtlarını izlediğim sırada. Zeki gülerek bana dönerken Kaya şaşkınlıkla buluşturdu gözlerini, "Yani?" dedi kaşlarını çatıp bana bir adım atarken. Minik bir damla burnuma düştüğünde gözlerimi kırptım.
"Çocuk da mı kıt kıt?" dedim korkuyla elimi montumun cebimden çıkartıp makas yaparak, "O da mı kıt kıt?"
"Sana ne ki?" dedi Kaya gözleri kısık bir şekilde bana doğru ilerlerken. Gözleri abisininkiler gibi ürkünç gelmemişti. Onun gözleri kahverengiydi, buna rağmen abisinin mavileri çok daha koyu hissettirirdi, "Sen neden her şeye böyle damlıyorsun Melek?"3
Yağmur bedenimi ılık ılık öpüyordu, dudağıma damlayan damlaları yavaşça yaladım. Omuz silkerken bir adım geriye doğru gittim. İkisi birden bana dikkatle bakıyordu, Zeki gülerek Kaya'nın omzuna vurdu, "Bu kız Kara'nın koruduğu değil mi?"
"Hım," diye onaylar anlamda kısacık mırıldandı Kaya ve gözlerini üzerimde tuttu, başını yavaşça kaldırıp indirdi ve kaşlarıyla beni gösterdi, "Kara'nın koruyucu meleği."
"Bacım sen böyle çok sorgulama, olur mu?" dedi Zeki gülerek dibimde biterek. Yavaşça eğildi ve boylarımızı eşitleyip gözlerini kıstı. Kaya'dan çok daha ürkünçtü Zeki. Yaptıklarına gözlerim tanıklık etmişti. Üstelik isminin aksine tam bir akıl noksanı gibi davranıyordu. Hızla arkamı döndüm ve koşmaya başladım, "Hop bacım!" diye bağırdı kahkaha atarken, "Nereye yahu? Daha karpuz kesecektik!"3
Beni kezzaplamasından çok korkmuştum. Şuursuzca ara sokaklarda ilerlemeye başladığımda yağmur artmıştı. Bedenime oluk oluk soğuk işliyordu sanki. Derin nefesler alarak sırtımı dar sokağın tekindeki dökük bir gecekonduya dayadım ve gözlerimi sıkıca kapattım.
"Melek?" diye incecik, upuzun bağırdı bir ses. Gözlerim kocaman açıldı ve başımı hızla yana çevirdim. Zeki sokağın dibinde ellerini ceplerine sokmuş, sırıtıyordu, "Neden kaçıyorsun benden? Ben canavar mıyım, bacım?"1
"Lütfen!" diye bağırdım elimi kaldırıp geri geri giderken, "Lütfen bana kezzap dökme!"2
"Neden sana kezzap dökeyim?" dedi bana doğru adımlarken. Beni korkutmak onu o kadar heyecanlandırmıştı ki, bana bir şey yapmayacağından emin olup sadece beni korkutmak için peşimde dolandığına yemin edebilirdim, "Kara bana öyle bir emir vermedi, verseydi dökerdim ama... Doğru diyorsun."
"Gider misin?" diye bağırdım. Ses tellerim acımıştı. Beyazla siyahın karıştığı bir çarpıntı kalbimi hoplatıyordu, "Tamam sormayacağım bir daha kimse ile ilgili bir şey, lütfen git!"
Geri geri giderken zıplattığım mahalleli yavaşça camlara çıkmaya başlamıştı, "Gelme, neden hala üzerime geliyorsun?" diye bağırdım.4
Zeki sırıtarak büyük adımlarla bana doğru ilerlemeye devam ediyordu. Yavaşça durdu. Gülümsemesi yüzünde donakaladı ve ifadesi gitgide soldu. Gözleri arkama doğru uzandı ve başıyla selam verdi, "Naber Kemal?"
"Napıyorsun Zeki?" diye bir ses duydum. Yabancı bir sesti. Yağmurun içine doğru sert bir fırtına gibi çarpmıştı, kurtarıcım gibi hissettirdi sesi. Arkamı döndüm ve koşarak adamın arkasına doğru saklandım.
"Lütfen yardım edin," diye bağırdım, "Benim üstüme gelip duruyor. Lütfen bir şey yapın!"
Ezilip büzüldüm yabancı bedenin arkasında. Korkudan nefes nefese kalmıştım. Adam şaşkınlıkla bana döndü ve başını bana doğru eğdi, "Şaka yapıyor sana, korkma."3
Yüzümü tedirgin bir şekilde inceliyordu. İlk defa karşılaşmıştık bu adamla. Onun arkasına saklanmama şaşırmış gibiydi. Zeki bize doğru adımladı. Dibimizde bittiğinde yavaşça gülümsedi.
"Korkutmayı çok seviyorum," dedi gülümserken, "Sana bir şey yapmayacaktım yavru ceylan, gerçekten."
Başımı onaylar anlamda salladım. Adam doğruldu ve Zeki'ye döndü, "Ulan, deli Zeki!" dedi ve Zeki'nin ensesine şaplak attı. Zeki sıçrarken ben istemsizce gülmeye başladım. Gülmemle adam şaşkınlıkla bana döndü. Onunla göz göze geldiğimde dudaklarımı birbirine bastırdım ve sırıtarak başımı aşağı doğru indirdim.
"Komiğime gitti, kusura bakmayın," dedim yere bakıp sırıtırken. Cevap vermediğinde başım ona kalktı. İfadesizce bakıyordu hala bana. Tepkilerimi bir türlü çözemiyordu. Hoş, mahallelinin tepkileri sanki çok belirginmiş gibi benim dengesizliğimde şaşıp kalmıştı.1
"Sen de kimsin?" dedi yavaşça. Aralık ağzı ile yüzüme odakladığı gözleri bir an toparladı ve ifadesini yumuşatıp Zeki'ye döndü, "Bu kim kardeşim?"
"Kara'nın küçük kiracısı," dedi Zeki sırıtarak, "Akşam yavrular eğlenceye gidecekmiş, bu hanım kızı da alacaklarmış yanlarına."
"Hadi ya," dedi ve bana döndü, "Kemal ben, memnun oldum Melek."
"Ben de," dedim şaşkınlıkla. İsmimi söylememiştim, ancak yeni kiracı bir bendim. Bu nedenle benden önce ismim gelmişti muhtemelen buralara. Bana elini uzattığında kibarca elini sıktım. Kemal yirmilerinin sonunda bir adamdı. Esmerdi, ifadesi diğer tüm mahalleli gibi ölüydü.
Ellerimiz ayrıldığında Kaya bize doğru gelerek elini Kemal'in omzuna doğru koydu, "Tanıştın mı koruyucu melekle?"
"Tanıştım," dedi Kemal ve başıyla onay verdi beni incelerken, "Melek gibiymiş cidden."
"Hop hop!" dedi Zeki hızla araya girerek, "Bacımızla ilgili ne dedin sen az önce?"3
"Bir şey demedim," dedi Kemal şaşkınlıkla, "Çok hoş bir kız. İltifat ettim."3
Kaya ve Zeki birbirlerine bakarak sırıttılar. Bu karşılıklı sırıtma bir bayrak sallamaya benziyordu. Kaya elini Kemal'in omzundan çekti ve apartmanına doğru ilerlemeye başladı. Kuşlar Kara'ya haber salacaktı. 3
Ne yapacağımı bilemez bir şekilde montun kapüşonunu başıma geçirip ellerimi montumun ceplerine koydum ve yavaşça ilerlemeye başladım.
Zeki sırıtarak bana tekrar makas işareti yaparken yanından korkuyla geçiyordum. Göle doğru yürüdüğüm sırada Kemal yanımdan geliyordu. Elleri ceplerinde, gözleri yerdeydi, "Manisa'dan gelmişsin, değil mi?"
"Evet," dedim ona başımı çevirip, "Sen burada mı yaşıyorsun?"
"Burada doğup büyüdüm," dedi ve gölün dibine vardığımızda ıslanan banka oturdu. Yanına oturup gölü izlemeye başladım, "Yanlış anlamadın umarım iltifatımı."1
"Hayır anlamadım," dedim gülümseyerek, "İsmimi duyan çoğu kişi bu şakayı yapıyor. Alışığım ben."
"Şaka değildi aslında," dedi göle bakarken. Minik damlalar göle aktıkça çemberler oluşturuyordu, "Gerçekten hoşsun."5
"Teşekkür ederim," dedim utanarak. Erkeklerden pek iltifat almazdım. Daha doğrusu buna uygun bir ortamım hiç olmamıştı. Köyümüzde herkes birbirini tanırdı, sohbet ettiğimiz arkadaşlıklardan öte bir yakınlaşma kimseyle yaşamamıştım.
"Burada!" diye bir kahkaha sesi duydum. Başım banktan geriye doğru çevrilirken kapüşonumu indirdim. Zeki beni göstererek zıplıyordu. Yanında Kara ve Kaya dikilmiş, bizi izliyorlardı. Kara'nın elleri geriden birleşik, Kaya ise elleri ceplerinde dikkatle bize bakıyordu, "Yavru ceylana sen melek gibisin dedi! Bu dedi! Duydum!"11
Hızla ayağa kalktım. Onlara baktığım sırada Kemal korkuyla ayaklandı. Kaya kaşlarını çatmış bir şekilde işaret parmağını tehditkar bir biçimde ona doğru salladı, "Mahalleli kızları rahatsız etmenin cezasını bilmiyor musun!"
"Kimse beni rahatsız etmedi," dedim şaşkınlıkla, "Ne diyorsunuz siz, manyak mısınız?"
Kara sakince bize doğru ilerlemeye başladı. Gözleri Kemal'deyken bir ara bana kaydı ve duraksadı, "Kiracı, evine git."
"Neden?" dedim şaşkınlıkla. Bana doğru gelmesini, kokusunu duyabileceğim kadar yakınıma girmesini istedim.2
Gözleri Kemal'e çevrildi ve yavaşça gülümsedi, "Git, kiracı."
"Hadi bakalım hanım evladım!" dedi Zeki kolumdan tutarak, "Seni evine bırakayım ben!"
"Ne diyorsunuz ya?" dedim beni sürüklediği sırada, "Oğlan bana iltifat etti diye kızacağına gel de şu manyak arkadaşına kız!" diye bağırdım Kara'ya bakarken, "Beni resmen korkuttu, kovaladı beni! Kara! Duysana!"
"Onu biz hoş geldin şakası olarak yaptık sana," dedi Zeki beni eve doğru götürürken. Apartmanın dibinde kolumu bıraktı ve hızla arkasını dönüp gölete doğru ilerlemeye başladı, "Vah Kemal'im, vah Kemal'im! Yazık oldu bu gencecik yaşında!"4
"Sen şizofren misin? Niye adamı suçluyorsun?" diye bağırdım. Durdu ve bir anda bana döndü. Zeki'nin ifadesindeki çalkantıda ayaklarım yerden kaydı gitti. Başımı döndüren korkunçluğu ile hızla nefesimi tuttum.1
"Kara'nın emrine uyup hemen eve gir," dedi yavaşça. Gözlerindeki alevlere bedenim daha fazla dayanamadı ve korkuyla eve girdim. Hızla merdivenleri çıktım ve cebimden anahtarımı çıkartıp zar zor kapıyı açtım. İçeri daldım ve balkona çıkarak başımı göle doğru çevirdim. Buradan göl görünmüyordu, ancak kalabalık bir insan kümesi merakla göle doğru ilerliyordu.
Ne yapacağımı bilemez bir şekilde evden çıkıp Hande'ye gittim. Kapısını yumruklarken şaşkınlıkla kapıyı açtı. Elinde bir makyaj fırçası vardı. Beni görünce kocaman sırıttı, "Ay şekerim gel sana da makyaj yapayım!"
"Hande abinler bir oğlanı dövecek!" diye bağırdım. İfadesi hızla düştü ve merakla beni içeri doğru çekiştirip kapıyı üzerimize kapattı.1
"Anlat hemen," dedi gözlerini kısarak.
"Kemal diye biri ile sohbet ettim diye beni rahatsız etti sandılar, delirmiş hepsi!" dedim bağırarak, "Sonra da beni göletin oradan kovdular. Kim bilir ne yapıyorlar o çocuğa!"
Hande hızla evden çıktığında peşinden ilerlemeye başladım. Koşar adımlarla gölete doğru gidiyordu. Arkasından korkuyla ilerlerken kalabalığın arasına dalmıştık. Hande herkesi itekleyerek en öne doğru ilerledi. Nefes nefese bir şekilde durdu birkaç saniye. Telaşla arkasını döndü ve önüme geçti. Beni geriye doğru iteklemeye başladı.
"Hadi canım," dedi beni kalabalığın önünden çekip alırken. Bileğimden tuttu ve önümden ilerleyerek beni eve doğru sürüklemeye başladı, "Yok bir şey, konuşuyorlar. Biz kadınlar matinesi için hazırlanalım."2
"Ne konuşuyorlar?" dedim şaşkınlıkla peşinden ilerlerken, "Ne yapıyorlardı göremedim ben, sesleri de çıkmıyordu hiçbirinin! Hande dursana!"
Elimi tutup bizi apartmana soktu ve hızla aralık bıraktığı kapıdan girip beni içeri çekiştirdi. Kapıyı üzerimize kapattı ve derin bir nefes verdi. İfadesi yumuşadı ve gülümseyerek bana fırçasını gösterdi, "Yapalım mı sana da?"
"Neden görmeme izin vermedin? Ne yapıyorlardı o çocuğa?"
"İki tokatlamışlar işte," dedi Hande. Yalan söylediği barizdi. Görmemi istemeyeceği kadar büyük bir felaket eseri vardı orada. Şahitlik edememenin öfkesi ile hızla koltuğa oturdum. Yanıma oturup makyaj malzemelerini kucağıma bıraktı ve yanaklarıma allık sürmeye başladı.
"Ben pek makyaj yapmam ki," dedim şaşkınlıkla, "Palyaçoya benzeyeceğim şimdi."
Gülerek eline bir far fırçası aldı, "Kapat hadi gözlerini. Sana kahve süreceğim."
"Kahve mi?" dedim gözlerim kocaman açılırken, "Çok iddialı yapmasaydın beni."1
"Sen bana bırak kendini," dedi gülerek. Gözlerimi kapattığımda radyodaki müziğe eşlik etmeye başladı, "Çok hafif iddialı yapacağım seni."
"Sanki kinaye yaptın gibi Hande," dedim gözlerim açılırken.
"Kapat gözlerini," dediğinde gözlerimi geri kapattım. Fırçayı göz kapaklarıma kibarca bastırdığı sırada mayışıyordum.
"Dövmüşler mi o çocuğu?" dedim mayışmış sesimle. Evet anlamında mırıldandı ve radyodaki şarkıyı söylerken makyajımı yapmaya devam etti. Kirpiklerimi kıvırdığı sırada koltukta uyukluyordum. Güldüğünü duyduğumda gözlerimi açtım ve birkaç kez kırpıştırdım.2
Ellerimle gözlerimi ovacakken hızla elime vurdu, "Sakın bozma!" Kocaman sırıtarak bana baktı, "Melek çok güzel oldun!"
Yerimden kalkıp aynanın dibine gittim. Aynada kendime baktığımda gözlerim açıldı. Kendimi tanıyamamıştım. Dediği doğruydu, gerçekten de güzel olduğumu düşündüm. Fakat bu ben değil gibiydim, bir başkası benim yerime gözlerime bakıyordu sanki. Sırıtarak içeriye koşturduğumda Hande kahve yapıyordu.
"Hande?" dedim gülerek, "Gerçekten çok güzel olmuşum!"
"Şimdi sana bir elbise seçelim," dedi ve cezvedeki kaynamış kahveleri fincanlara dökerken radyoya eşlik etti, "Bende çok güzel bir elbise var, onu düşündüm bu makyaja."
"Çok da abartmasak mı?" dedim ezilip büzülüp, "Yani bilemedim ki."
"Sen kahveleri balkona çıkart, ben elbiseleri ayarlayıp geliyorum," dedi ve kahveleri tepsiye koyup yatak odasına doğru uçuştu.2
Kahveleri balkona çıkarttığımda aşağıdaki konuşma sesleri ile hızla geri geri adımladım ve bedenimi geri çektim. Hande birinci katta oturuyordu. Kara ve Kaya'nın beni görmemesi için elimdeki tepsi ile balkon kapısının dibinden başımı çıkarttım.
"Biraz abartmadın mı abi?" dedi Kaya ağır ağır apartmana girdikleri sırada.
"Az bile yaptım o Kemal orospusuna," dedi Kara ve ayak sesleri kesildi. Durdular. Başımı biraz uzattım, Kara Zeki'ye bakıyordu, "Sen kızı neden ürküttün, amcık herif?"2
"Makara geçtim," dedi Zeki kahkaha atarken, "Ödü koptu benden, ben de uğraştım bir iki."
"Yapma bir daha," dedi Kara dümdüz bir şekilde, "Yedide Hande'yi mekana götüreceksin." Apartmana girdiklerinde balkona çıktım. Kahvemi elime alıp denize doğru bakınmaya başladım. Kemal'e ne olduğunu düşündüğüm sırada Hande sırıtarak yanıma çıktı ve karşıma oturup kahvesini içmeye başladı.
"Senin makyajın da çok güzel oldu," dedim gülümserken, "Çok iyi yapıyorsun bu işi."
"Öğretirim sana da," dedi ve kahvelerimiz biter bitmez telaşla bizi ayaklandırdı, "Hadi elbiseleri giyelim, sonra hemen saçlarımızı ütülememiz lazım!"
Yatak odasına girdim. Odası pembeler içindeydi. Bu beni şaşırtmıştı. Karakteri oldukça sert ve koyu duruyordu. Bir prenses edasında değildi Hande. Dolabında ünlü sanatçıların posterleri, masasında çiçekli peçete koleksiyonu ve rastgele üst üste dizili birkaç gençlik dergisi vardı.
Dolabına ilerlediği sırada masasındaki fotoğrafı elime aldım. Hande'nin küçüklük hali vardı fotoğrafta, annesinin kucağında gülüyordu. Yanlarında ise iki küçük oğlan kameraya bakıp el sallıyordu. Kara'nın küçüklüğüne baktım ve gülümsedim.
"Küçüklüğünü bir çocukluk arkadaşıma çok benzettim," dedim gülerken. Hande'ye döndüm ve incelediğim fotoğrafı ona tuttum, "Benim bir arkadaşım vardı. Sana benziyordu kız aynı. Onunla çok komik bir fotoğrafımız var, ellerimizi birbirimizin omuzlarımıza atmışız, kameraya asker selamı veriyoruz. Hala albümümde duruyor o fotoğraf, ama kız nerede bilmiyorum. Unuttum bile ismini cismini."7
"Öyle mi?" dedi elbiseleri yatağına bırakırken, "Çok şekermiş." Eliyle bir elbiseyi gösterdi, "Hadi giy bunu."
"Mavi mi?" dedim merakla. Omuzları açık, kısa bir elbiseydi. Eteği uçuş uçuştu, "Üşürüm bununla ama."
"Araba ile gidip geleceğiz," dedi ve hızla tişörtünü çıkarttı, "Ben de kısa giyeceğim."
"Hayret," dedim elbiseye bakıp sırıtırken, "Abinler nasıl izin veriyor kısa giyinmene?"
"Sus! Ay bir kıyafetime karışmıyorlar zaten," dedi ve hızla elbisesini üzerine geçirmeye başladı.
Üzerimi çıkartıp elbiseyi giydim. Hande elbisenin fermuarını arkamdan çekmeye başladı.
"Gece nasıl çıkartacağım ben bunu?" dedim gülerken.2
"Çıkartırım ben gece, bende kalırsın. Hem aman çok içmeyiz ki ya," dedi ve belimden sırtıma uzanan fermuarı kapatıp geriye çekildi. Açık toz mavi, güzel bir elbiseydi. Aynada kendimi izlerken Hande bir parfüm alıp bana sıkmaya yeltendi ve bir an duraksadı, "Neyse boş ver."1
"Ne oldu?" dedim merakla ona dönerek, "Senin gibi kokmamı istemedin mi?"
"Yok garip olur, abim için yani," dedi kıkırdayarak, "Sen her zamanki parfümünü sıkarsın."5
Utançla başımı yere doğru eğdim. Hande beni yatağa yatırıp saçlarımı düzleştirmek için ütülemeye başladığında radyodan çalan müziği dinliyordum. Saçlarımı düzleştirmesi bittiğinde ayaklandı ve yatağa uzandı. Birbirimizin saçlarını düzleştirdikten sonra Hande saate baktı ve çantasını hazırlamaya başladı, "Ben de eve gidip çantamı hazırlayayım." dedim telaşla.
Cüzdanını çantasına koyarken hızla bana baktı, "Bak sakın gecikme, on dakika sonra teker dönecek. Biliyorsun abimin gıcık huyunu, son anda vazgeçecek diye zaten ödüm kopuyor."
"Tamam tamam, hemen çantamı alıp iniyorum aşağı," dedim ve evden çıktım. Apartmandan çıkıp kendi evime geçerken başım denize kaydı. Gitgide kararan havaya soğuğun uğultusu eklenmişti. Karga sesleri eşliğinde eve girdim ve çantamı hazırladım. Evden çıktığımda kararan havaya asılı dolunay denizin üzerinde bir resim gibi duruyordu.
Rüzgar yüzünden saçlarım uçuşurken başım Kara'nın arabasına çevrildi. Arabasına yaslanmış, Zeki ile sigara içiyorlardı. Gözlerimiz buluştu. Koyu havada mavileri gölgeliydi. Kaşları yavaşça çatıldı, sanki ilk başta beni tanıyamadı. Bana dikkatle bakması ile Zeki başını bana çevirdi ve hızla bir adım attı.
"Hanım kız sabahki korkutma için özür dilerim," dedi ve başıyla bana selam verdi. Gözlerim ondan çekildi ve tekrar Kara ile buluştu. Dikkatle inceliyordu yüzümü. Sigarasını yere attı ve ayağıyla sertçe çiğnedi. Arabasına geçerken diğer kızlar yanımıza doğru ilerlemeye başladı. Herkes çok şıktı, saçları yapılıydı. Makyajları cafcaflı duruyordu. Üstlerinde kumaş kocaman ceketler, altlarında bol renkli pantolonlar vardı. Bileklerine bolca bilezik ve kabarık saçlarının tepesine kimisi taç, kimisi büyük tokalar takmıştı. Onlarla tanışırken aklım hala mavilerdeydi. Nedendir çözemiyordum, ancak maviden çıkamıyordum.
"Selam fıstıklar!" dedi Hande neşeyle apartmandan çıkıp. Kızları tek tek öptü ve ellerini çırptı, "Ben Zeki abi ile gidiyorum. Melek sen benim yerime otur, öne yani!" diye bağırdı ve Zeki'nin motoruna doğru ilerlemeye başladı. Altında etek olduğu için motora yan bir şekilde oturduğu sırada Zeki motorunu çalıştırmış, onu bekliyordu.
Ön koltuğa oturduğumda Kara çoktan yerine oturmuş, arabaya binmemizi bıkkınlıkla bekliyordu. Kapımı çekip başımı yan profiline çevirdim. Diğer kızlar arkaya üşüşürken ben onun yan profiline takılıp kaldım. Keskin ifadesi, sert duruşu beni anlayamadığım bir şekilde sarhoş ediyordu. Gözlerim kirli sakallarında dolanırken çok kısa gülmeyle karışık nefes verdi. Başı bana çevrildiğinde hızla önüme döndüm ve gözlerimi bacaklarıma indirdim.
"Tak kemerini," dedi ve arabayı çalıştırdı. Telaşla kemerimi taktığımda arkadaki kızlar aralarında sohbet edip kıkırdıyorlardı.
"Melek senin namını duyduk!" dedi bir tanesi gülerek, "O orospu Hülya'nın hakkından gelmişsin valla, tebrik ederiz."1
Gözlerim kocaman açılırken korkuyla Kara'ya baktım. İfadesizce arabayı yola çıkartmış, geriye yaslanmıştı. Uzun bacakları aralık, bir eli aşağıdan direksiyonu kavrar şekilde sürüyordu arabayı. Kocaman bedeni sanki araba için fazlaydı.
"Şey," dedim Kara'ya bakarken. Kendimi ona aklamak istedim, ya da vicdanımı mastürbe etmeye çalıştım, "Aslında o bana bir iftira attı, sonra onun cezasını çekti. Ben bir şey yapmadım yani."
"O kız kıskanç bir domuzdu," dedi kızlardan biri yüzünü ekşiterek, "Çok iyi olmuş ona, beter olsun. Hiç üzülmedim kör olmasına valla. Hala tedavi görüyormuş, çıkamasın oradan."
Başımı camdan dışarıya çevirdim. Ne yapacağımı bilemiyordum. Ne cevap verilir, bilmiyordum. Kızlardan biri kıpırdandı, "Çakmak nerede kızlar?"
"Arabamda sigara içemezsiniz."14
"Ah, pardon Kara abi," dedi kız ve telaşla sigarasını paketin içine sokuşturup çantasına koydu, "Kusura bakma lütfen."
Geriye yaslanıp başımı ona çevirdim ve öylece onu izlemeye başladım. Çok güzel bir adamdı Kara. Bana şiirlerin son satırı gibi hissettiriyordu. Bittiği için üzüldüğüm, ancak duygulara doyduğum türden bir satır gibiydi. Her şeyin sonunu belirleyen, son sözü söyleyen bir mısranın kapanışıydı sanki.
Matineye vardığımızda kemerimi çözmeye yeltendim. Kızlar bir bir arka kapıdan çıkarken ben hala kemerimi çözüyordum. Bilerek oyalandım sanki, Kara ile arabada birkaç saniye de olsa baş başa kalmak için elim bir türlü hızlı hareket etmiyordu. Kızlar kapıları kapattığında sonunda arabada baş başa kalmıştık. Kemerimi çözdüm ve ona baktım.
"Çok içmeyin, bir daha uyarıyorum," dedi karşıya bakarken. Başımla onu onayladığımda başı bana çevrildi. Mavileri yine bedenimi savsaklattı. Arabanın kapısını açıp bir ayağımı dışarı attım, "Değişik olmuşsun."
Durup başımı ona çevirdim, "Ne?"
Kaşlarıyla beni gösterdi sırıtırken, "Değişik olmuşsun."
Ellerim yanaklarıma gitti ve telaşla ellerimle yanaklarımdaki allığı silmeye çalıştım, "Komik mi olmuşum, Kara?"
"Cık," dedi sırıtırken, "Biraz değişik."
"Güzel mi yani?" dedim şaşkınlıkla, "Ne dediğini anlamıyorum ki."
"Güzel mi bilmiyorum," dedi ve kendi kapısını açtı, "Alışagelmemişsin."
"Ne saçma sapan şeyler diyorsun ya," dedim arabadan çıkıp kapıyı sertçe kapatırken. Arabanın tepesinden ona baktım öfkeyle, "İltifat etmeye mi çalışıyorsun yoksa yine dalga mı geçiyorsun?"
Sırıtarak başını yana çevirdi. Zeki motorda ayağa kalkmış kahkaha atarak bize doğru gelirken, Hande hemen arkasında ayakta, onun beline sıkıca sarılmıştı. Saçları uçuşuyordu. Zeki motoru yavaşlattı ve dibimizde durdurdu, "Selam bebekler!"
Onların o haline gülerken gözlerim Kara ile buluştu. Bana hala o alaycı gülümseme ile bakıyordu. Sinirle kaşlarımı çattım, "Sen bir mandal yemek istiyorsun sanırım."2
"Sen bir dayak yemek istiyorsun sanırım," dedi sırıtırken. Diğer kızlar çoktan matineye girdiği için dördümüz kapının önünde baş başaydık. Kara sigara yaktığında Hande elbisesini düzeltip motordan indi. Hararet dolu bedeniyle nefes nefese bir şekilde bana doğru ilerledi, "Ay bu Zeki abi beni öldürecek!" dedi gülerken, "Gördün mü, ayakta geldik!"
"Gördüm, siz kaçıksınız," dedim gülerek, "İyi düşmediniz."
"Düşersek kalkarız, kalkarsak durmayız!" dedi Zeki kahkaha atarak, "Bana bak Kara hazır ta buralara kadar inmişken yakınlardaki bir pavyona mı gitsek?"
"Ne diyorsun be!" dedi Hande sinirle, "Sen gideceksen defol, abimi bulaştırma öyle şeylere."
"Bak bak deli danaya bak," dedi Zeki kahkaha atarken, "Kıskanma abini. Valla gelir biri çekip alır elinden göt olduğunla kalırsın, abisinin güllü lokumu seni."
"Kes ya!" dedi Hande sinirle, "Ben ona aday buldum bile." Bir an durup kıkırdadı.3
"Şaka yapıyorsun?" dedi Zeki heyecanla. Kaşları ile beni gösterdi, "Yoksa düşündüğüm kişi mi?"
"Aynen öyle," dedi Hande sırıtarak.
"Hande bak eve döneriz," dedi Kara bıkkınlıkla, "Dönelim mi eve abicim?"
"Hayır dönmeyelim!" dedi Hande ve hızla bileğimden tutarak bizi içeri doğru çekiştirmeye başladı, "Bizi gece on ikide gelip alın!"
Kadınlar matinesinden içeriye girdik. İçerisi ışıl ışıldı. Öne doğru uzayan ince sahnenin en ucunda bir mikrofon vardı. Sahnenin yanlarındaki masalarda kadınlar gülerek sohbet ediyorlardı. Yüksek bel pantolonları ve dikkat çeken kocaman aksesuarları vardı. Çoğunun saçları kabarık kabarıktı. Burası için makyaj yapmanın iyi bir fikir olduğuna o zaman karar vermiştim. Mahalledeki kızların oturduğu masaya ilerlediğimizde yemekler bir bir önümüze bir ziyafet gibi serilmeye başladı, "Çok ama çok acıkmıştım!" dedim heyecanla. Kızlarla arkadaşlık kurmaya başladığımda önümdeki içkiyi içebildiğim kadar yavaş içiyordum.
Saatler geçmiş, yemeklerimiz bitmişti. Sohbet o kadar eğlenceliydi ki, aldığım şeylerin fiyatlarına bakmadan sürekli kendime içki söyleme başladım. Hande bana eşlik edermişçesine hiç durmadan kendine alkol söylüyordu. Sonunda sanatçı sahneye ayak bastı ve sahnenin tozu havaya doğru yükseldi. Bu adamı tanıyordum, Özcan Deniz'di! Heyecanla ayaklandığımda sahnenin yanlarındaki büyük siyah hoparlörlerden müzik çalmaya başladı. Diğer masalardaki kadınlar bir bir ayaklanıp eğlenirken birkaçı masaların üzerine çıkmış sanatçıya eşlik ediyordu. Şarkıları söylediğimiz sırada gözlerim kayıyordu. Paramı hesap etmeden üst üste söylediğim alkollerin bedenimi ele geçirmesine şahitlik ediyordum.
"Hande!" diye bağırdım şarkıyı bir yandan söylerken. İçeride erkek olmaması çok hoşuma gitmişti, "Burada sanatçı dışında başka hiç bir taşak yok farkında mısın!"1
"Ay evet!" dedi gülerek dans ederken. Derin bir nefes aldı gülerek, "Mis gibi erkeksiz bir ortam!"
"Kim!" diye bağırdım sağa sola kollarımı kaldırmış oynarken.
"Kim kim!" dedi şarkıya eşlik edip alkış tutarken.
"Kimi buldun abine!" diye haykırdım avaz avaz. Ses tellerim yırtılacak gibiydi.
"Hadi hadi meleğim, uç da göreyim!" dedi ve kahkaha attı. Sanatçının söylediği şarkıya eşlik etmişti, şarkının adı benim adımdı. Şarkıyla soruma cevap vermesi çok komiğime gitmişti. Elimle ağzımı kapattım ve gülerken gözlerimi kocaman açtım. Alkolün ve yüksek müziğin etkisiyle kalabalığın arasında oradan oraya savrulup gülüyordum. Hava almak için dışarı doğru ilerlemeye çalıştığımda Hande hızla dibimde bitti, "Nereye gidiyorsun manyamış kız?"
"Hava almam lazım," dedim yalpalayarak dışarı çıkarken, "Hande şimdi koşmaya başlasam buradan bizim mahalleye kaç dakikada giderim sence?"
"Sen var ya sen," dedi gülerek benimle bir sağa sola çarpıp dururken. Kapının önüne çıktığımızda gülerek bana döndü, "Senden bir uçan bir kaçan, uçan meleğim!"
"Hande benim adım Melek ya, cenneti garantiledim mi ben!" diye bağırdım merakla. Kapının önündeki sessiz karanlığa doğru sesim yankılandı. Hande beni ciddiyetle dinlemeye çalışırken gözleri bayık bayık yere bakıyordu.
"O zaman ismi Rahime olanlar neyi garantiliyor?" dedi kayan ağzı ile yere doğru bakıp merakla. Bir anda bağırdı, "Yoksa bir pıttık mı garantiliyorlar!"3
"Kız sus, Allah seni!" dedim hızla ona bakıp gülerken. Üzerine doğru abandığım için bir anda ikimiz birden yere kapaklandık. Yerde güldüğümüz sırada bir el hızla kolumdan tutup beni havaya doğru uçurdu. Resmen uçmuştum. Beynim çalkalanırken gözlerimi açmaya çalışıp şaşkınlıkla etrafa bakındım.
Kara beni bıkkınlıkla arabaya doğru sürüklerken Zeki ise Hande'nin dibine diz çökmüş, onunla gülerek dalga geçiyordu, "Yerden bitme, ne işin var bu soğukta yerlerde?"
"Abi alsana kucağına," dedi Hande telaşla. Zeki onu kucaklamaya çalışınca Hande gülmeye başladı, "Sana demedim be. Kara abi! Kızı kucaklasana!"
Kara ön kapıyı açtı ve beni arabasına oturttu. Kapıyı üzerime kapatırken başımı koltuğa yaslamış gülüyordum. Arka kapı açıldı ve Kara'nın Hande'yi arka koltuğa doğru fırlattığını duydum. Zeki bu sırada hesapları ödemeye ve masadan çantalarımızı almaya gitmişti.
Gülerek başımı arkaya doğru çevirdiğimde Hande kıkırdayarak şarkı söylüyordu, "Ay Melek ya bir daha gelelim."
"Gelelim," dedim ve gülerek önüme döndüm. Kara çoktan arabayı çalıştırıp yola çıkartmıştı. Ona bakıp gülerken bir an öfkeyle koluna doğru sertçe vurdum. Kolu beton gibiydi, ancak alkolün etkisi ile canım yanmamıştı, "Kara! Gözlerinle uyumlu giyindim, insan bir teşekkür eder!"
Şaşkınlıkla bana döndü ve başını tekrar yola çevirdi. Arkamı dönüp koltukta konuşmaya mecali kalmadan öylece gülen Hande'ye doğru fısıldadım, "Senin abin tam bir hödük."
"Katılıyorum sana," dedi Hande hızla eliyle ağzını kapatıp gülerken, "Hödük, evet."
"Sizin ben ağzınıza sıçayım," diye mırıldandığında başım tekrar Kara'ya çevrildi ve koluna tekrar vurdum.
"Kara!" dedim ağzımda geveleyerek, "Niye teşekkür etmedin bana! O kadar gözünle aynı renk elbise giydim, hayvan!"
Kara cevap vermediğinde gözlerimi kapattım, "Evet abi niye bu kıza teşekkür etmedin!" diye bağırdı Hande. Gözlerim açıldı ve Kara'yı seçmeye çalıştım. Kara bıkkınlıkla nefes verirken ben gülerek gözlerimi tekrar kapattım.
Bir müddet geçti aradan. Öfkeli bir şimşek sesiyle gözlerimi açtım. Korkuyla sıçradığımda ellerimi hızla bacaklarımın arasına sokuşturdum. Hande arkada uyukladığı sırada, Kara yola bakarken büyük elini bileğime götürüp kibarca bileğimi tuttu, "Fotoğraf çekiliyoruz, Melek. Gül hadi."
Dolan gözlerimi hızla kırptım ve gülmeye başladım. Eli bileğimden çekilip direksiyona gittiğinde gülerek başımı ona çevirdim, "Öyle yapıyoruz, değil mi Kara?"
"Öyle yapıyoruz," dedi tok sesini kibarca dökerken. Kırmızı ışıkta geriye yaslanıp karşıyı izlemeye aldı. Bana bakmamak için kendiyle savaşta gibiydi. Vücudu gerim gerim kasılmıştı. Gülerek önüme döndüğümde derin bir nefes verdim ve gözlerimi yavaşça kapatıp esnedim.
Gözlerimi araladığımda başımı birkaç kez sarıldığım yastığa sürttüm. Derin bir nefes aldım. Sabah olmuştu. Kurumuş dudaklarımı yaladım ve kıpırdandım. Burnuma deniz havası doldu. Buna pek alışık değildim, odama deniz kokusu girmezdi.
Gözlerimi kırpıştırdım ve bir anda yatakta doğrulup etrafa baktım. Odamda değildim. Etrafa bakarken ağzım kocaman aralanarak önüme döndüm. Üzerime baktım şaşkınlıktan açık ağzımla. Üzerimde pijama niyetine siyah bol bir tişört vardı. Elbisem çalışma masasının sandalyesinde kurumaya bırakılmıştı. Topuklu ayakkabılarım yatağın dibindeydi. Kalbim deli gibi çarparken çıplak bacaklarımı birbirlerine sürtüp yavaşça yatağa geri uzandım. Yanımda uzanan, bana dokunmayan o büyük bedene doğru döndüm. Yanımda sırt üstü uzanmış, elleri ensesindeydi. Kocaman kollarına birkaç saniye bakıp yan profiline gözlerimi çıkarttım. Bir günahın ininden çıkıp gelmiş gibi sersemleten mavi gözleri kapalıyken yavaşça gülümsedi, "Günaydın, küçük kiracı."9
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
169.85k Okunma |
10.34k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |