2. Bölüm
Yaren / Gecenin Tutkusu / 2. Bölüm

2. Bölüm

Yaren
yar3nnn_00

(Medya; Mina)

 

Oy ve yorum atmayı unutmayın!🤍

 

Omuzuma sarılı bir el hissettim. Gözlerimi açtığımda karşımda muzip bir şekilde bana bakan Barkın vardı.

 

Elini omzuma sarıp daha çok kendine çekmişti beni. Çenesine küçük bir öpücük bıraktım. Elimi beline sararak daha çok üstüne çıktım. Gözlerini kısmış beni izliyordu.

 

Üstünde olduğum için iki elini de belime sarmıştı. Kafamı göğsüne yaslayarak gözlerimi kapattım. Yerim ne kadar da rahattı.

 

"Uyuyacak mısın?"

 

Kulağıma eğilerek fısıldadığı cümleyle huylanmıştım. Kafamı sallayarak cevap verdim.

 

"Sana bir sürprizim var. Kalkmazsan öğrenemezsin ne olduğunu." dedi.

 

Söylediği şeylerle gözlerimi açarak oturur pozisyona geçtim karnının üzerinde. Yaptığım hareketle gülmeye başladı.

 

"Ne sürprizi?" dedim. Omuzlarını silkti.

 

"Bilmem, sürpriz."dediğinde iyice meraklanmıştım.

 

Karnından kalkarak ayağa dikildim. Kollarımı havaya kaldırarak kocaman esnedim.

 

O sırada Barkında kalkmış banyoya gitmişti. Peşinden bende gittim. Dişlerini fırçalamaya başlamıştı çoktan. Yanına giderek ben de kendi diş fırçamı aldım.

 

Dişlerimi fırçalamaya başladığımda, Barkın fırçalamayı bitirmiş üzerindeki kıyafetleri çıkarıyordu. İşim bittiğinde ağzımı çalkalayarak tükürdüm.

 

"Yavrum, işin bitince aşağıya gel." Dedi. Kafamı sallayarak onayladım. Üzerimdekileri çıkartarak duşun altına girdim. O sırada Barkın çoktan üstünü giyip aşağıya inmiştir.

 

Ilık suyun altında fazla oyalanmadan yıkandıktan sonra bornozumu üstüme giydim. Banyodan çıkarak giyinme odasına girdim. Tüm duvarı kaplayan dolabın kapağını kaydırarak açtım. İçinden siyah iç çamaşırlarımı alarak geri kapattım. Diğer dolabın kapağını kaydırarak içinden fermuarlı şort tulumu çıkarttım.

 

 

 

Üzerimi giymeyi bitirdigimde odadan çıktım. Üzerimdeki kısa tulum çok rahattı. Banyoya giderek saç bakımımı yaptım. Kullandığım her ürün kendi kurduğum markamın ürünleriydi. Saçımı açık bırakarak siyah büzgülü saten tacımı taktım.

 

Taş detaylı topuklu terliklerimi de giyince hazırdım. Telefonumu alarak merdivenlerden inmeye başladım. Salona girdiğimde Barkın burada değildi.

 

"Mina hanım, Barkın bey sizi veranda da bekliyor. Böyle gelin lütfen." Dedi Lidya.

 

Bahçeye çıktığımda, açık verandaya doğru yürüdüm. Verandaya yaklaştıkça masaya hazırlanmış şeyleri daha net görüyordum.

 

Masanın üzerinde kuş sütüne kadar herşey vardı. Büyük gül buketi ve bir tane de kutu da vardı masa da. Barkın çiçekleri ne kadar çok sevdiğimi bildiği için bana hep çiçek alırdı. Yan yana dizilmiş korumaların ellerinde de farklı farklı çiçekler vardı. İlk kez bu kadar çok çiçeği bir arada görmüştüm. Küçük çaplı bir şoka girmiştim.

 

Gözlerim sonuna kadar açılırken elimi tutarak kendine çekti beni. Anlıma küçük bir öpücük bırakarak elinde tuttuğu beyaz Sümbülleri bana verdi. Şoktan çıktığımda boynuna atladım. Dudaklarımızdan küçük kıkırtılar döküldü.

 

"Aman Allahım! Ne kadar mutlu olduğumu tahmin bile edemezsin." Dedim. Ayrıldığımda dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım.

 

Kafamın üstüne öpücük bıraktığında hâlâ ikimiz de birbirimizin beline sarılıyorduk. Masanın üstünde duran kutuyu bana uzattı.

 

"Aç bakalım, beğenecek misin?"dedi. Yüzümdeki gülümseme daha çok büyüdü.

 

Beyaz kutunun siyah kurdelesini çözmeye başladım. İçinden yüzük kutusu çıktı. Şaşırarak kutuya baktım. Bu kutu bana pek de yabancı gelmiyordu.

 

Kutuyu açtığımda büyük bir şok dalgası beni almış götürmüştü. Pembe yıldızlı pırlanta yüzüktü bu. 1 ay öncesine kadar yurt dışında katıldığımız ihale de görmüştüm bu yüzüğü. Kesilmesi ve cilalanması iki yıl süren pembe elmastan oluşan bir yüzüktü. Ve açık arttırmada ki fiyatı 72 milyon dolardan sunulmuştu.

 

Bir elimle ağzımı kapatarak Barkına baktım. Gerçek miydi bu? Heyecandan ne yapacağımı bilmiyordum. Kutudaki yüzüğü çıkartarak elimi tuttu. Parmağımdaki diğer yüzüğü çıkartarak yeni yüzüğü taktı. Daha sonra belimden çekerek kendine yasladı. Sarılarak başımı göğsüne koydum.

 

"Her şeyi çok beğendim teşekkür ederim sevgilim." Dedim yavaşça ayrılarak.

 

Masaya oturduğumuz da korumalar ellerinde tuttukları çiçekleri ayrı masaya bırakarak görevlerine geri döndüler.

 

Barkın üzerine siyah kısa kollu gömlek, altına ise bol kumaş pantolon giymişti. Yakışıklı kocam benim.

 

Yanına biraz daha yaklaştım. Elimi tutarak üzerini öptü.

 

Tatlı tatlı gülümsedim. Umarım hep böyle devam ederdi evliliğimiz.

 

"Ne yapacağız; senin bu hem beyefendi, hem serseri, hem yakışıklı hâllerini?" Dedim başımı omuzuma eğerek. Göz kırpıp, sırıtmaya başladı.

 

Kahvaltımızı bitirmiştik. Elimdeki portakal suyunun sonuna gelmiştim. Saat öğlene geliyordu.

 

"Sevgilim sen gidecek misin bugün?" Dedim.

 

"Evet, akşama doğru gelirim yavrum."dedi.

 

Kafamı sallayarak şişeyi masaya bıraktım. Şişmiş karnımı sıvazlayarak Barkına döndüm.

 

"Portakal suyunu çok içtim sanırım." Dedim gülerek. Aynı şekilde Barkın da gülerek karnımı sıvazladı.

 

"Baya şişmiş karnın."dedi buruk bir gülümsemeyle. Akına iki yıl öncesi gelmiş olmalıydı.

 

Kafamı salladım aynı şekilde. Eli karnımda yuvarlaklar çizerken gülmem büyüyerek kahkahalara döndü. Elini tutarak çektim ama bırakmadım.

 

"Huylandım." Dedim elini tutmaya devam ederken.

 

Dün gördüğüm korumalardan biri geldi yanımıza.

 

"Mina hanım birkaç paket geldi size."dedi. Dün arabanın kapısını açan korumaydı bu. Kafamı sallayarak ayağa kalktım. Arkamdan Barkın da kalktı.

 

"Güzelim gidiyorum ben,akşama görüşürüz."dedi. Kafamı sallayarak yanaklarını öptüm.

 

Barkın arabasına doğru giderken ben de korumayla beraber ön bahçeye gittim.

 

Mercedes g serisinden bir araçla gelmişti. Fakat arabanın üzerinde büyük kırmızı bir kurdele vardı. Normalde hediyeler sade bir arabayla gelir ve giderdi. Ama bu araba da hediye gibiydi.

 

"Arabayı getiren şoför nerede?" Dedim yanımdaki korumaya.

 

"Kutularla ilgileniyor."dedi.

 

Arabanın arkasına doğru yürüdüm. Genç bir adam karşıladı beni.

 

"Merhaba?"dedim gülümseyerek. daha sonra elimi uzattım.

 

"Salve signora Mina."(Merhaba Mina hanım.) Dedi. Bu sefer hediyeler İtalya'dan gönderilmiş olmalıydı.

 

"I regali vengono inviati dall'Italia?"(Hediyeler İtalya'dan mı gönderiliyor?) Dedim. Birkaç dili ana dilim gibi bildiğim için kolayca iletişim kurabiliyordum.

 

"Sì, viene dall'Italia signore."(Evet, İtalya'dan efendim.) Dedi. Gülümseyerek kafamı salladım.

 

"L'auto è arrivata come regalo?"(Araba hediye olarak mı geldi?) Dedim.

 

"Si signore."(Evet efendim.)dedi.

 

"Grazie per aver portato con cura i miei doni."(Hediyelerimi özenle taşıdığın için teşekkür ederim.") Dedim ve tekrar elimi uzatarak elini sıktım.

 

"Entra, voglio offrirti del tè."(İçeri gel, sana çay ikram etmek istiyorum.) Dedim.

 

"Non ho molto tempo ma posso assaggiare il tè."(Fazla zamanım yok ama çayın tadına bakabilirim." Dediğinde mutlu olmuştum.

 

Arkamı dönerek Lidya'ya seslendim. Hızlıca yanıma geldiğinde misafirimi gösterdim.

 

"Çay ikram edin misafirimize, yanına da birkaç atıştırmalık koymayı unutmayın." Dedim. Lidya kafasını sallayarak şoförle içeri girdi.

 

Kutuların hepsi dünyaca ünlü markalardan gelmişti. Daha önce markaların modelliğini yaptığım için her ay sponsorluk hediyeler gelirdi.

 

Telefonum çalınca açtım. Elbette tüm markaların bir arada birleştiği şirketin CEO'SU arıyordu.

 

"Bonjour, Mina hanım. Kutularınız elinize ulaşmış olmalı yanına küçük bir de hediye koydum. Nasıl buldunuz?" Dediğinde nazikçe güldüm. Küçük hediye olarak bahsettiği şey lüks bir arabaydı.

 

"Bonjour Aste. Kutularım elime ulaştı. Ve küçük hediyen de beni çok mutlu etti."

 

"Seni mutlu ettiysem, ne mutlu bana o zaman. Buralara uğradığınızda beyaz şarabımı içmeden gitmeyin Mina hanım." Dediğinde kafamı salladım.

 

"Elbette Aste, görüşmek üzere." Diyerek konuşmayı sonlandırdım. Yanımdaki korumaya dönerek konuşmaya başladım.

 

"Kutuları odama taşıyın, daha sonra ilgileneceğim ben. Arabayı ise garaja koyun." Diyerek arkamı döndüm.

 

Birazdan Melis gelirdi. Odama çıkarak yüzüme hafif bir makyaj yaptım, saçlarım ise hafif nemliydi.

 

Kapım çalındığında 'gel' diyerek seslendim. Lidya içeri girdi.

 

"Efendim Melis hanım geldi aşağıda sizi bekliyor." Dedi aksanlı Türkçesiyle. Kafa sallayarak onayladım.

 

"Söylediğim herşey tamamlandı, değil mi Lidya?" Dedim.

 

"Evet Mina hanım." Dediğinde kafamı sallayarak odadan çıktım.

 

Melisi gördüğümde kollarımı açarak sıkıca sarıldım.

 

"Hoşgeldin güzellik." Dedim kocaman gülümseyerek.

 

"Hoşbulduk kuzum nasılsın?" Dedi.

 

"İyiyim iyiyim, sen?" Dedim. Koltuğa oturmuştuk.

 

"Bende iyiyim. Asel ile ilgileniyorum" Dedi. Asel annesinin kucağında bir o yana gitmeye çalışıyordu, bir bu yana.

 

Gülerek Aseli kucağıma aldım. Çok akıllı ve çok hiperaktif bir bebekti. Bu yüzden annesini çok yoruyordu.

 

Bizim için bahçeye kurulmuş masaya geçtik. Hem sohbet ediyor, hem de özel hazırlanmış bitki çayımızı içiyorduk.

 

Birkaç sohbetten sonra Asel uyuya kalmıştı. Onu rahat bir yere yatırdıktan sonra çardağa oturduk.

 

Lidya çaylarımızı yenilemiş ve işine geri dönmüştü. Melis elimi tutarak bana döndü.

 

"Hâlâ düşünmüyor musun güzelim?" Dediğinde neyden bahsettiğini anlamıştım. Gözlerim uzaklara dalarken o günler geliyordu aklıma; Bir zamanlar hamile olduğum ve düşük yaptığım...

 

Barkın ve benden olan bir canı kaybetmiştim. Artık bebeğimi hissedemiyordum, o günden sonra çok büyük bir tramva geçirmiştim. Çok istiyordum tekrar hamile kalmayı ancak bebek ve ben risk altında olacaktık. Yumurtalıklarım ve rahmin büyük hasar görmüştü düşük yaparken.

 

Barkının karanlık işlerin içinde olduğunu biliyordum ve düşmanlarının olduğunu da. Melisin sorduğu soruyla o güne gittim;

 

'2 Mayıs, akşam saatleri'

 

Üzerimdeki V yaka askılı beyaz keten kumaş bir elbiseyle bahçedeki çardakta oturmuş büyük bir iştahla elimdeki çilekleri yiyordum. Barkın ise sabırla yanıma oturmuş elindeki çilekli sütle çilekleri bitirmemi bekliyordu. Saçımdaki pembe taçı düzelterek barkının bu haline güldüm, elindeki bardağı alarak yanağına küçük bir öpücük bıraktım.

 

"Bugün kızımla pembelere doyamıyoruz." Dedim dudaklarımdan kopan şen kahkahayla.

 

Barkın elini karnıma koymuş bebeği hissetmeye çalışıyordu. Çilekli sütten büyük bir yudum almıştım ki karnımda küçük kıpırdamalar hissettim. Barkınla aynı anda birbirimize çevirmiştik şaşkın ve heyecanlı bakışlarımızı.

 

"İlk tekmesi." Dedi Barkın heyecanla. Kafamı salladım aynı şekilde. Dün altıncı ayımıza girmiştik ama inatçı kızımız ilk tekmesini bugün atmıştı.

 

Tekrar küçük küçük kıpırtılar olduğunda Barkına döndüm.

 

"Hissediyor musun devam ediyor."

 

Barkın kulağını karnıma yaslamış bebeğimizin hareketlerini daha iyi hissetmeye çalışıyordu. Küçük bir kıpırdama daha olduğunda güldüm. Barkın dudaklarını karnıma bastırmış ve elini tekrar aynı yere koymuştu.

 

Gözlerim dolarken barkının saçlarına dokundum. Barkının gözleri gözlerimle buluşunca şefkatle gülümsedi. Dudaklarımı büzerek hıçkırdım.

 

"Bende öpücük istiyorum." Bardağı yanıma koymuş küçük çocuk gibi kollarımı birbirine kenetlenmiştim. Barkın yaptığım hareketle küçük bir kahkaha attı. Yüzüme yaklaşarak bana istediğimi verdi. Fakat dudağımda ki ruj hafifçe onun dudaklarına geçtiği için hem komiğime gitmiş hem de sinirlenmiştim.

 

Hormonlarım duygularımla çok oynuyordu. Her an farklı bir ruh halindeydim. Bunu anlamış olan Barkın daha çok güldü.

 

"Sana aşığım kadın."

 

"Hadi kalk bakalım yemeğe gidiyoruz."dediğinde ellerimi çırparak yavaşça ayağa kalktım.

 

Hayatımın en mutlu anlarından birindeydim ancak bu kadar kısa süreceğini nereden bilebilirdim?...

 

Birkaç adım atmıştık ki ön bahçeden silah sesleri geldi. Anında çatılan kaşlarımla Barkın silahına davrandı.

 

"Neler oluyor?" dedim karnımı tutarak.

 

"Sakin ol güzelim, odamıza çık ve asla ben gelene kadar asla odadan çıkma." Dedi sert bir sesle.

 

"Lidya! Murat!" Diye kükredi. Lidya ve Murat anında yanımıza geldiler. Murat, barkının hem sağ kolu hem de Lidyanın nişanlısıydı.

 

"Lidya, Minayla beraber odaya çıkın." Diye bağırdı. Muratla beraber ön bahçeye gideceklerdi ki kolundan tuttum.

 

"Gitmeni istemiyorum yanımda kal." Dedim gözlerimden yaşlar akmaya başlarken. Barkın birkaç saniye gözlerini sıkıca kapatarak sakinleşmeye başladı. Gözlerini açtığında elini yanağıma koydu.

 

"Eğer ki sözümü dinlersen hemen yanına geleceğim güzelim. Şimdi Lidyayla beraber hemen yukarı çıkın hadi!" Dedi. Kolundaki elim gitmesiyle boşluğa düştü.

 

Lidya kolumdan tutarak beni odaya çıkardı. Girmemizle hemen kapıyı kapatarak kilitledi.

 

"Mina hanım, bana silahların nerede oldugunu söyleyin lütfen." Dedi. Yatağın üzerinde oturmuş karnımı tutuyordum. Lidya yanıma gelmiş kocaman gözlerle bana bakıyordu

 

"Mina hanım, lütfen bana silahların nerede olduğunu söyleyin." Dedi daha sert ve yüksek bir sesle.

 

Ayağa kalkarak giyinme odasından girdim. Dışarda çok fazla silah sesleri vardı. Büyük dolabı açarak içindeki silahları çıkarttım. Lidya bir silahı bana uzatmış diğer silahı kendine almıştı.

 

"Kendinizi korumanız için Mina hanım yanınızdan ayırmayın." Dedi gözlerimin içine bakarak. Kafamı salladım. Odaya döndüğümüzde daha da artıyordu sesler. Elimdeki silaha baktım. Lidya teras balkonunun camından ne olup bittiğini izliyordu. Ayağa kalkarak yanına gittim içim içimi yiyordu.

 

Adamlar ölümüne birbirine sıkıyordu. Gözüm Barkını aradı fakat ortalıkta gözükmüyordu. Sonra Lidyanın çığlıklarla ağlayacağı birşey oldu, Murat bir anda kanlar içinde yere yığıldı yanında ise Barkın ona siper olmuş nesi olduğuna bakıyordu.

 

Elim kocaman açılmış ağzıma kaydı. Bedenim titrerken gözümden küçük bir yaş sıyrılarak kurumuş yaşların arasından sıyrılıp geçti.

 

Lidya yere yığıldığında kız sıkıca sarıldım. Kız titreyerek ağlarken bir anda silahını kavrayarak ayağa kalktı. Ben de onunla birlikte kalkınca anı hareketimle karnım sancılandı. Kız kapıyı açmış ve dışarı çıkmıştı. Peşinden koşarak yetişmeye çalıştım.

 

Dışarı çıktığımda büyük bir çatışmanın ortasında kalmıştım. Lidya elindeki silahla önündeki adamları temizleyerek Murat'ın yanına gidiyordu. Gözlerimiz Barkınla kesiştiğinde sinirli bir şekilde bana bakıyordu. Ayağa kalktığında Lidya çoktan Murat'ın yanına eğilmiş yarasına bakıyordu birkaç adam da onları koruyordu.

 

Barkın yanıma adımlayacağı sırada omuzundan vuruldu. Beyaz gömleği anında kırmızı olunca çığlık atarak yanına koştum. İşte o sırada yaptığım yanlışın geç de olsa farkına varmıştım.

 

Karnıma isabet eden kurşunla dünya bir saniyeliğine durmuştu fakat saniyeler benim için saatlerdi. Karnıma giren büyük bir acıyla iki büklüm oldum. Barkın kükreyerek yanıma koştu. Bacaklarımın arasında farkettiğim sıcaklıkla gozlerim kocaman oldu.

 

"Hayır! hayır! Hayır!" Büyük bir çığlık firar etmişti dudaklarımdan.

 

Böyle bir şey olamazdı. Bebeğime bir şey olmuştu, beni erkenden bırakmazdı daha zamanı vardı. Barkın yanıma ulaşmış karnıma elini koymuştu.

 

"Allah kahretsin!" Kükremesiyle tüm silah sesleri susmuştu. İşte o zaman pişman olan başkaları da vardı. Karşı taraftaki adamların birbirine bagirdiklarini duydum.

 

"Lanet olsun kadın vuruldu. İşte şimdi ölüm fermanımızı imzaladık. Geri çekilin!" Karşı taraftan gelen sese aldırmadan yere çöktüm.

 

Barkın birkaç adamına bağırırken beni kucağına almış hızlı adımlarla arabaya götürüyordu. Hıçkırarak ağlarken Barkına baktım.

 

"Barkın bebeğimize bir şey olmasın lütfen. Benden böyle kopamaz birşey yap." Dedim fısıltıyla karışık.

 

Barkın küfür ederek şoföre bağırdı. Daha sonra elini yanağıma koyarak alnıma dudaklarını bastırdı.

 

"Olmayacak güzelim iyisin. Bebeğimize birşey olmasına izin vermeyeceğim." Dedi.

 

Elimi karnıma koydum. Birşeyler yanlıştı bunu biliyordum fakat bunları kendime açıklamak istemiyordum.

 

"Barkın onu hissetmiyorum. Barkın bebeğimizi hissedemiyorum, kıpırdamıyor. Canım çok acıyor Barkın." Kuruyan boğazımın izin verdiği kadarıyla konuşa biliyordum.

 

Araba durduğunda Barkının gözünden akan yaş sıyrılarak göğüsümün üzerine düştü.

 

Barkın ağlıyordu. Karşımdaki adam ilk kez ağlıyordu. İşte o zaman anladım bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

 

Beni birşeyin üstüne yatırdıklarında elbisemin tamamı kan içindeydi. Büyük bir kargaşa vardı ancak kulağıma sadece küçük bir uğultu olarak geliyordu.

 

Ameliyathaneye girdiğimde gözlerim kapanmıştı.

 

4 Mayıs;

 

Kimsenin yüzüne bakmıyor,kimseyle konuşmuyordum. İki gün geçmişti o lanet akşamın ardından. Dün sabaha karşı çıkmıştım iki kişi girip bir kişi çıktığım ameliyattan. Son dakikaya kadar tutunan bebeğim en sonunda yorulmuştu. Birçok ölen ve yaralanan vardı. Murat'ta hayata tutunamamıştı.

 

Büyük bir yıkıntıdan başka birşey değildim. Barkın asla yanımdan ayrılmamıştı. Fakat herşeye ve herkese arkamı dönmüştüm.

 

"Güzelim yapma böyle, hadi bak bana." Dediğinde sonunda döndüm. Gözyaşlarım kurumasına rağmen akmaya devam ediyordu.

 

"Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilmiyorum Barkın." Dedim fısıltıyla. Elimi karnıma koydum.

 

"Bildiğim tek şey böyle olmamasıydı. Çok az kalmıştı. Çok erken bıraktı beni." Dedim.

 

Elimi tutarak üzerine küçük bir öpücük bıraktı.

 

...

 

Şimdiki Zaman;

 

Ne kadar olduğunu bilmiyordum ama hava kararmıştı. İkimizde birbirimize belli etmeden gözlerimiz deki yaşları sildik. Gülümsedim, herşeye rağmen. Küçük meleğimin beni cennetten izlediğini biliyordum.

 

Melis ayaklanırken yavaş bir şekilde ayağa kalktım. Asel uyanmış annesinin kucağında yerini almıştı.

 

"Bebeğim biz gidelim geç olmadan. Seni de bekliyorum gel mutlaka." Kafamı sallayarak onayladım.Kapının yanına geldiğimizde sarılarak yolcu ettim. Kapıyı kapattığımda Ev sessizliğe bürünmüştü. Merdivenlere yönelerek yavaşça yukarı çıktım.

 

Yatak odasına girdim. Yatağın üzerindeki çarşafı kaldırarak içine girdim. Üzerimde koca bir yorgunluk vardı. Gözlerimi kapayarak uyumaya çalıştım ama yastığımın ıslanmasına da engel olamadım.

 

 

 

📌Selamm, bölümü nasıl buldunuz?

Baya uzun oldu ama çok şey öğrendik.

 

📌Yazarken zorlandığım ve üzüldüğüm yer eski anılardı🥲 böyle birşeyi bekliyor muydunuz?

 

📌Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın öpüldünüzz🤍

 

Bölüm : 08.11.2024 13:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...