5. Bölüm

5.Bölüm

Yaren
yar3nnn_00

✨İYİ OKUMALAR✨

 

Küçük bir sarsılma yaşıyordum. Omzumdan beni birisi sarsıyor ve adımı sesleniyordu.

 

"Mina hanım uyanın." Diyen kalın tanıdık sesi duyuyordum. Gözlerimi yavaşça araladığımda etraf karanlık ve çok sessizdi.

 

"Hım," diyerek mırıldandım.

 

"Uyanın ateşiniz var." Diyen sesin sahibi dinçerdi.

 

Hafifçe dikelmeye başladım. Gözlerimin üstünde ağırlık vardı ve vücudumun yandığını hissediyordum.

 

"Ilık bir duş alın isterseniz. Ya da hastaneye gidelim." Derken buz tutmuş elini anlımın üzerine koydu. Hissettiğim soğuklukla elini tutarak anlımdan çektim.

 

"Saat kaç?" Sorduğum soruya Dinçer kolundaki saate bakıp cevap verdi.

 

"Saat 03.40 " dediğinde kaşlarımı çatarak ayağa kalkmaya çalıştım fakat sendelememke Dinçer kolumdan tuttu.

 

"Barkın gelmedi mi?"

 

"Hayır gelmedi, efendim."

 

Midemin kaynadığını hissediyordum. Elimi karnıma koyarak yürümeye başladım.

 

"İyi misiniz Mina hanım?" Herşey bulanık geliyordu, konuşmalar, görüntüler.

 

Kusacağımı hissetiğimde adımlarımı hızlandırdım ve içeri girdim. Arkamdan hem Lidya hem de Dinçer birşeyler söylüyordu.

 

En yakın lavaboya girip kapıyı kilitleyip, klozete yaklaşarak kusmaya başladım. Kapıya vurularak birşeyler söylüyorlardı ama hiç kimseyi istemiyordum. Midemdeki herşeyi çıkarttıktan sonra sifonu çekerek yüzümü yıkamaya başladım. Yüzümü kurulayıp aynaya baktığımda ruh gibi bembeyazdım.

 

Kapıyı açıp çıktım, Lidya elinde ayran olarak tahmin ettiğim bardağı bana uzattı.

 

"İyi misiniz Mina hanım?"

 

Kafamı sallayıp bardağı tutup yudumlamaya başladım.

 

"Midenizi üşüttünüz sanırım. Birşeye ihtiyacınız varmı?"

 

"Hayır teşekkürler, odana gidebilirsin Lidya." Kafasını sallayarak boş bardağı alarak gitti.

 

"Dinçer sende dinlenmeye gidebilirsin teşekkür ederim." Dedim cebimdeki telefonu alarak.

 

"Siz daha iyi olana kadar yanınızda olacağım." Dediğinde kafamı salladım. Diretecek gücüm yoktu. Oturma odasına giderek vücudumu koltuğa bıraktım.

 

Telefonda Barkını bularak ara tuşuna bastım fakat birkaç çalmadan sonra kapandı. Kaşlarım çatılırken boğazımdaki iğrenç acı kendimi kötü hissettiriyordu.

 

"Barkın seni hiç aradı mı ya da haber falan verdi mi?" Diye sordum ayakta beni izleyen Dinçere karşı.

 

"Hayır." Dedi.

 

Koltuğu işaret ederek oturmasını belirttim. Dinçer harekete geçtiğinde tekrar arama tuşuna bastım. Telefonu ikinci çalışta açtı.

 

"Alo, Mina?" diyerek cevapladı.

 

"Nerdesin Barkın, bu saatte?" Dedim çatallı bir ses tonuyla.

 

"İşim uzun sürdü, bir saate evdeyim." Dediğinde boğazımı temizledim.

 

"Tamam, uyuyorum o zaman ben."

 

"Uyu yavrum."

 

Telefonu kapattığımda telefonu koltuğa atarak başımı ellerimin arasına aldım. Gözlerimi sımsıkı kapatarak bekledim.

 

"Hastaneye gitmemekte emin misiniz?" Diyen Dinçerle gözlerimi açarak ona baktım.

 

"Daha İyiyim Dinçer, Barkına birşey demeyin."

 

Kafasını salladığında ayağa kalktım. "Odana giderek dinlenebilirsin."

 

"Tamam Mina hanım, iyi geceler!" Dediğinde,

 

"İyi geceler." Diyerek odama çıktım.

 

Nevresimi kenara ittirerek yatağa uzandım. Midem daha iyiydi, kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Gözlerim kapanırken daha rahat bir pozisyon bularak kendimi uykunun kollarına bıraktım.

 

Yazar'dan;

 

Mina uykuya dalmışken, Barkın arkadaşlarıyla gece kulübündeydi. Birkaç haftadır kafasını dağıtmak amaçlı arkadaşlarıyla klüplere gidiyordu.

 

Gündüzleri iş yoğunluğu ile geçerken, geceleri mekanların aranan yüzü oluyordu. Bazı geceleri yanında kadınlar ile bitiriyordu.

 

Bu gecelere çok çabuk uyum sağlamıştı fakat unuttuğu bir şey vardı. Paparaziler...

 

Bu akşam fotoğraflarının çekildiğinden habersiz, yanında yeni tanıştığı kadın ile geceyi sonlandırmak için bardan çıkmışlardı.

Yaptıklarının sonucunu kötü bir şekilde ödeyeceğinden habersizdi.

 

...........

 

Mina'dan;

 

Gözlerimi açmaya çalışırken yanı başımda bir ağırlık vardı. Yatakta oturur pozisyona gelerek kollarımı etrafıma açıp esnedim, masada duran saate baktığımda saat daha 08.30'du. Yanı başıma kafamı çevirdiğimde Barkın saçları dağınık bir şekilde kafasını yastığa gömmüş derince uyuyordu geleli bir-iki saat olmalıydı. Yatağa tekrar uzandığımda gülümseyerek barkına yanaştım. Yastığa sarılıp yüz üstü uyuyordu.

 

Uyurken ne kadar da masum duruyordu, Canım kocam.

 

Dudaklarına yaklaşarak küçük bir öpücük bıraktım. Akşamdan beri işle ilgilendiği için uyandırmak istemiyordum ama bu hâlini görünce canım onu istiyordu.

 

Biraz daha yaklaştım ve yarı çıplak vücuduna dokundum. Barkın hafifçe kıpırdandı. Dudaklarına tekrar öpücük bıraktığımda birşeyler mırıldanıyordu.

 

"Yapma, selin."

 

Dediğinde sadece yapma dediğini anlamıştım. Sevgilim demiştir herhalde diye düşündüm.

 

"Barkın." Diye fısıldadım. Bir anda gözlerini açmasıyla hafifçe geri çekildim.

 

"Mina?" Dediğinde gülümseyerek daha da yanına yaklaştım.

 

"Bana zamanın var mı?" Dediğimde hafifçe güldü.

 

"Sana her zaman zamanım var güzelim." Diyerek beni çekip yatakla arasına aldı. Daha bir şey diyemeden dudaklarıma eğilip, üzerimdeki kıyafetleri sıyırmıştı.

 

.......

 

Yorgun ama güzel geçen üç saatin ardından, duşa girerek kahvaltıya indim. Barkın duştan sonra uykusuna kaldığı yerden devam ediyordu.

 

Dinçeri gördüğümde çatalımı bırakarak, "Günaydın Dinçer, masaya otur."

 

"Günaydın Mina hanım." Dediğinde önüne servis açıldı.

 

"Bana artık hanım demene gerek yok, Mina demen yeterli. Saygı çerçevesini küçültebiliriz." Dedim gülümseyerek.

 

"Tamam Mina ha-" son anda boğazını temizleyerek eline çatalını aldı.

 

"Nasılsınız?"dediğinde ağzıma attığım peyniri çiğneyerek cevap verdim.

 

"İyiyim sen?"

 

"Bende iyiyim."

 

Kısa süren sohbetten sonra kahvaltımı yapmış, elime aldığım limonatayla bahçeye çıkmıştım. Limonata sade gitmiyordu ve benim canım bol çikolatalı browni istiyordu. Daha yeni kahvaltıdan kalmıştım ancak aklıma gelen kekle karnım guruldamaya başlamıştı.

 

"Lidya!" Diyerek hafifçe seslendim.

 

"Efendim Mina hanım?" Diyerek kısa sürede yanıma geldi.

 

"Çikolatalı browni için malzemeler varmı?" Diye sordum. Biraz düşünerek kafasını salladı.

 

"Evet, olması lazım ancak üstüne meyve koyarak süslemek isterseniz dondurulmuş çilek dışında birşey yok."

 

"Tamam o zaman alıp gelsinler." Dedim içeceğimle birlikte ayağa kalkarak.

 

İçeri girerek yatak odama çıktım. Barkın hâlâ uyuyordu. Yatağa yaklaşarak yattığı tarafın kenarına oturdum. Kollarını belimi sarmasıyla kıkırdadım.

 

"Yorulmadın mı sevgilim?" Dediğinde kızararak ellerini tuttum.

 

"Onun için gelmedim ki bebeğim,benimle birlikte kek yapar mısın diye sormaya gelmiştim." Dediğimde gülerek kızarmış yanaklarıma uzandı elleri.

 

"Canın kek mi istiyor? Kahvaltı yapmadın mı sen daha güzelim?"

 

"Kahvaltımı yaptım ama şöyle bol çikolatalı browni yapıp yemeyelim mi?" Dedim dudaklarımı büzerek. Bir anda gözlerimin dolduğunu hissettim. Neler oluyordu bana? Ne ara çok çabuk ağlayan bir kadın olmuştum ben, üstelik bir kek için? Kendine gel mina!

 

Barkın oturur pozisyona gelerek yüzümü avuçlarının içine aldı. Başını başıma yaklaştırıp dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktı.

 

"Kalkalım ve güzel karıma bol çikolatalı bir browni yapalım bakalım." Dediğinde ellerimi çarparak küçük bir çocuk gibi ayağa kalktım.

 

Barkın ayağa kalkıp banyoya gideceği sırada sırtındaki tırnak izleri dikkatimi çekti. Daha yeni gibiydi fakat ben daha yeni kesmiştim tırnaklarımı ve bu sabah da sırtına batırdığım turnaklarım bu kadar derin iz bırakmazdı.

 

"Barkın?"

 

Banyonun kapısını açmış ve bana dönmüştü.

 

"Efendim yavrum?"

 

Yanına yaklaşarak arkasına geçtim. "Sırtında tırnak izleri var." Dediğimde kaşlarımı çattım.

 

"Yavrum birkaç saat önceki güzel dakikalardan kalmıştır, senin izlerin." Dedi bana dönerek. Ellerimi gözünün hizasında kaldırarak tırnaklarımı işaret ettim.

 

"Tırnaklarım kısalttım. Bu kadar derin iz bırakmış olamam. Neler oluyor?"

 

"Mina biz sadece bugün sevişmedik ya karıcığım, geçen günlerden kalmıştır." Dedi. Kafamı salladım. Yanağımı öperek banyoya girdi.

 

Odadan çıkmış merdivenlerden iniyordum, aşağıdan da Dinçer ve korumalardan biri birşeyler konuşuyorlardı.

 

Merdivenlerin ortasına geldiğimde başımın döndüğünü ve gözlerimin karardığını hissettim. Trabzanlardan tutunarak basamağa çöktüm. Elimi başıma koyduğumda kendime gelmeye çalıştım.

 

"Mina?" Ses duyduğumda başımı kaldırarak bana kimin seslendiğine baktım.

 

"Dinçer, yardım eder misin?"

 

Kolumu tutarak, kalkmamda yardımcı oldu. Kolumu bıraktığında ise bu sefer ben hafifçe koluna girdim. Birkaç basamak indiğimizde yukarıdan ses duyuldu.

 

"Mina?"

 

Başımı kaldırıp baktığımda barkının elime ve Dinçere dik dik baktığını gördüm.

 

"Efendim Barkın?" Dedim.

 

"Ne oldu?" Diyerek kollarımızı işaret etti.

 

"Başım döndü, düşmemek için de Dinçerden yardım istedim sadece." Diyerek açıkladım ve elimi dinçerin kolundan çektim.

 

Barkın birşey demeden basamakları indi. Üzerinde şortundan başka hiçbir şey yoktu ve kaslı vücudu tam gözümün önündeydi.

 

"Dinçer artık işine dönebilir, ben varım yanında." Ses tonu sert ve dominant çıkmıştı.

 

"Emredersiniz, Barkın bey." Diyen Dinçer son kez bakıp işine gitti.

 

Parmaklarını parmaklarıma geçiren Barkınla merdivenleri inip mutfağa gittik. Lidya bizim için tüm malzemeleri hazırlamıştı tezgâha.

 

Mutfak, geniş ve ada mutfak tarzındaydı. Ortada da bir tezgah bulunuyordu ve mutfak çok genişti.

 

Barkın üzerine siyah mutfak önlüğünü taktı. Elinde duran diğer mutfak önlüğünü ise bana uzattı. Önlüğü giymeden önce üzerimdeki tişörtü çıkarttım ve sadece yarım atlet, şortla kaldım. Üzerime de siyah önlüğü takarak tezgâha yanaştım.

 

"Evet Barkın şef, ilk ne yapıyoruz?" Diyerek parmaklarımla tezgahta ritim tuttum.

 

"Çikolata ve tereyağını eriticeğiz ilk başta. Sende borcamı ve tepsiyi hazırla." Kafamı sallayarak borcamı yağladım. O sırada ocakta benmari usulü tereyağını ısıtıp, üzerine küçük parçalara ayırdığı çikolataları ekledi. Karıştırırken parça halindeki çikolatadan ağzıma attım.

 

"Immh." Ağzımda eriterek yediğim çikolatanın keyfine baktım. Küçük bir parçayı da Barkının dudaklarına uzattım. Karışımı ocaktan alıp kenara bıraktı.

 

"Yumurtaları kır sen, ben de diğer malzemeleri hazırlayayım." Dediğinde kafamı salladım. İlk yumurtayı karışımın içine kırarak diğer yumurtaya geçtim fakat yumurtanın kokusu midemi bulandırmayı başarmıştı. Elimin tersiyle ağzımı kapatarak geriledim. Gözlerimi kapatarak kendime gelmeye çalıştım. Neler oluyor sana Mina?

 

"Yavrum ne oldu?" Kolumda hissettiğim Barkının eliyle gözlerimi açtım.

 

"Yumurtanın kokusu midemi bulandırdı, sana da geliyor mu koku belki bozulmuştur, bir baksana Barkın." Dedim. Kaşlarını çatarak kaseyi eline aldı ve kokladı.

 

"Hayır tuhaf bir koku yok, bozuk değil."

 

"Kokusunu çok yoğun alıyorum." Dedim yüzümü ekşiterek. Yanağımdan öperek belimi sardı ve havaya kaldırdı. Beni taşıyarak tezgâha oturttu. Ayrıldığında ayaklarımı sallayarak onu izlemeye başladım.

 

"Tüm iş bana kaldı desene." Dedi gülerek. Kıkırdayarak çikolata pakedini elime aldım.

 

"Yaklaş." Aralanmış bacaklarımın arasına girerek, ellerini iki yanımdan tezgâha yasladı ve bana eğildi.

 

"Buyur güzellik." Tuttuğum çikolatayı dudaklarına uzattım. Bir parça ısırdığında, ısırdığı yerden bende ısırdım.

 

"Tadı çok iyi değil mi?" Dedim ağzımdaki parçayı ısırarak. Kafasını salladı ve dudaklarıma yaklaştı.

 

Dudağımın kenarını öpüp ayrıldığında, çikolataya bulanmıştı dudakları. Ensesinden tutarak yüzüme yaklaştırdı ve dudaklarını emmeye başladım. Ayrıldığımız da ikimizin de yüzünde çikolata izleri vardı. O sırada adım sesi geldi. Kafamı çevirdiğimde dinçeri gördüm elinde meyve paketlerini tutuyordu.

 

"Teşekürler Dinçer tezgahın üstüne koyabilirsin." Dedim gülümseyerek. Dinçer elindekileri tezgaha bırakarak geri çekildi.

 

"Başka bir isteğiniz var mı?"

 

"Yok çıkabilirsin Dinçer." Dedi Barkın. Dinçer dışarı çıkarken Barkın bana döndü.

 

"Hadi ama yavrum, akşama kadar kek yapmakla uğraşacağız yoksa." Dedi o muazzam gülüşünü sunarak.

 

"Mutfak senin kocacığım, sen başla ben sana yardım ederim." Dedim tezgahtan atlayarak.

 

Aklıma gelen şeyle gülmeye başladım. Barkını tam karşımda biscolata reklamlarındaki adamlar gibi hayal ettim. Gülmem mutfakta yankılanırken Barkınında yüzünde gülümseme oluşmuştu.

 

"Biscolataa," diyerek havaya girdim. Duyduğu şeyle gülmeye başlarken bende etrafında dönüyordum. Karnımı ovarken dudaklarımı büzdüm.

 

"Şaka bir yana da, ben acıktım Barkın ya." Dedim.

 

Tüm herşeyi halleden Barkın tepsiyi önceden ısıttığı fırına koydu. Dakikasını da ayarlayınca bana dönerek, yaklaştı.

 

"Biraz bahçede oturabiliriz." Kafamı salladığımda üstümüzdeki önlükten kurtulduk. El ele tutuşarak bahçeye çıktık, temiz havayı içime çektiğimde iyi gelmişti.

 

Rahat köşe takımına kendimi bıraktım. "Çok yorulduk ya." Dedim derin bir nefes vererek.

 

"Evet çok yorulduk." Dedi Barkın alayla.

 

"Aa Barkın sen henüz kahvaltı da etmedin. Acıkmadın mı hâlâ, Lidya birşeyler hazırlasın mı?"

 

"Aç değilim, karnımı seninle doyurdum ya." Dedi göz kırparak. Yanaklarım kızarırken kolunun altına girdim.

 

Lidya elindeki tepsiyle yanımıza geldi.Tepsi de meyve tabağı vardı. Önümüzdeki masaya bırakarak içeirye geri döndü.

 

Dilimlenmiş elmadan alarak ağzıma attım. Barkın da telefonuyla ilgileniyordu.

 

Elmanın tadı dilimde dağılırken bir yandan Barkın’ı süzüyordum. Gözleri hâlâ telefon ekranındaydı ama dudaklarındaki hafif kıvrım, beni fark ettiğini belli ediyordu. Biraz eğilerek kulağına doğru yaklaştım.

 

"Yani... madem karnın doydu," dedim alaycı bir tonla, "belki tatlıyı birazdan yersin?"

 

Kafasını bana çevirdi, kaşlarını hafif kaldırdı.

"Senin tatlın mı menüde?"

 

"Menüde sadece o var. Sınırlı üretim, özel porsiyon."

Göz kırptım. Elimdeki üzüm tanesini alıp dudaklarının önünde tuttum. O da gülümseyerek başını biraz öne eğdi ve parmaklarımı yavaşça dudaklarının arasına aldı. Parmağımın ucuyla üzüm tanesini birlikte çekti. Bakışlarımız birkaç saniyeliğine kilitlendi.

 

"Seninle doyduğum doğru," dedi alçak sesle, "ama yine de canım ikinci bir servis istiyor."

 

Kahkaha attım. “Dur daha yeni oturduk. Bahçedeyiz Barkın, etrafta komşular olabilir.”

 

“Olsun,” dedi, yanağıma yavaşça eğilip bir öpücük bırakarak. “Zaten fısıltıyla konuşuyorum.”

 

Kendimi onun göğsüne bıraktım. Bir elim gömleğinin düğmelerini yokladı istemsizce.

“Yani... senin bu ‘doydum ama tekrar isterim’ halin beni biraz tedirgin ediyor. Her seferinde mutfağa taşınıyoruz, salon yarım kalıyor.”

 

“Bugün bahçeyi fethederiz o zaman.”

 

"Bahçeyi mi?" Gülmeye başladım. "Yok artık Barkın. Komşular çitlerin ötesinden telefon kamerasıyla pozisyon falan yakalarsa mahvoluruz."

 

"Endişelenme, seni çitin dibinde değil, köşe takımında yatırırım. En fazla Lidya’ya denk geliriz ki... bence alıştı artık."

 

“Sen... cidden rahatladın.” dedim, gülümseyerek.

 

“Senin yanında rahatı buldum.”

 

O sırada elimi tuttu, avucunun içine aldı. Avucumun içini başparmağıyla nazikçe okşuyordu. Her zamanki gibi bedenim onun varlığına boyun eğiyordu.

 

“Barkın…” dedim yavaşça, “ya fırındaki şeyler yanarsa?”

 

“Senin içini yaktıktan sonra başka ne yanarsa yansın.”

 

Bu sözleriyle kahkaha atmaktan kendimi alamadım. Sonra gözlerimi hafifçe kısıp üstüne doğru eğildim.

 

“Az sonra bu köşe takımında fırın gibi olursak, sorumlusu sensin.”

 

“O zaman sıcaklığı arttırmak için bir şeyler yapmam gerek...” dedi ve bir anda kolumdan çekerek beni dizlerinin üstüne oturttu. Şaşkın bir çığlık atıp onunla göz göze geldim. Avuç içi belime yerleşti, dudakları boynumun altına indi.

 

 

“Barkın!” dedim, hafifçe ittirerek. “Fırın diyorum, Lidya diyorum, komşular diyorum—”

 

“Ve ben seni dinlemiyorum çünkü gözlerim başka hiçbir şey görmüyor.”

 

Barkın’ın elleri belimdeyken başımı göğsüne yasladım. Gülüşmeler yerini yavaş yavaş sessiz bir huzura bırakıyordu. Bahçeyi çevreleyen çiçeklerin arasından rüzgâr geçerken, yaprakların hışırtısı tenimde gezinir gibiydi. Onun varlığı, nefes alışları… her şey benim için yeterince güzeldi.

 

O an, hiçbir yere gitmek istemedim. Ne geçmiş vardı ne gelecek… Sadece o anın içinde, onunla kalmak istedim.

 

“İçeri geçelim mi?” dedim usulca.

 

Kollarını gevşetip elimi tuttu. “Haydi,” dedi. “Yemek kokuları bana Lidya’nın fırın başına geçtiğini söylüyor.”

 

Gülerek yerimden kalktım. El ele mutfağa yürüdük. İçeri girer girmez sıcak fırının kokusu burnuma doldu. Hamur, peynir, baharat… eve yayılan o tanıdık, evcil aroma midemde tatlı bir kıpırtı uyandırdı.

 

Barkın eldivenleri geçirip tepsiyi fırından çıkardı. “Hazır.” dedi, gururlu bir ifadeyle. “Umarım şef onay verir.”

 

Masanın üstü çoktan donatılmıştı. Lidya, nar taneleriyle süslenmiş salatayı yerleştirirken bize başıyla onay verdi. Sessizce geri çekilip salondan çıkarken Barkın göz kırptı. "Anlaşılan bu gece bizim için boş bırakılmış."

 

Masa başına geçtiğimizde, mum ışığı gibi sarı bir loşluk sarmıştı etrafı. Barkın sandalyesini yanıma çekti. Dizi dizime değiyordu. Gözlerimiz yemeğe değil, birbirimize dalmıştı. Her lokmada, her yudumda daha da yaklaşıyor gibiydik. Yemeğin ortasında bir anda çatalımı bırakıp ona baktım.

 

“Böyle bakma bana,” dedim yavaşça. “İçim eriyor.”

 

“Sadece bakmıyorum,” dedi, elimi tutup dudağına götürerek. “Seni seviyorum, her şeyinle. Bu evde seninle geçen her anı kutsal sayıyorum.”

 

O an, gözlerimde biriken yaşları engelleyemedim. Güldüm, utandım, sonra başımı göğsüne yasladım.

 

Barkın elimi bırakmadı. "İstersen..." dedi kulağıma doğru eğilip, "odaya çıkalım. Sadece seninle olmak istiyorum. Tüm gece. Hiçbir şey bölmeden."

 

Cevap vermedim. Sadece elimden tutmasına izin verdim ve birlikte odamıza doğru çıktık.

 

---

 

Odaya girdiğimizde ışığı açmadı. Yalnızca perdelerin arkasından süzülen şehir ışıkları vardı. Loş, huzurlu ve yumuşak.

 

Üzerimdeki giysiyi yavaşça sıyırdı, acele etmeden… Her hareketi özenli, neredeyse kutsal gibiydi. Gözlerimden öperek başladı. Sonra elleri omzumdan belime doğru indi.

 

“Senin tenin,” dedi, “hayatımda dokunduğum en güzel şey.”

 

Ben de onun gömleğini iliklerinden çözerken, parmaklarım titriyordu. Gömleği sıyırdığımda vücudu tamamen bana aitti artık. Göğsüme yaslandığında kalbimiz aynı ritimde atıyordu.

 

Yatağa yavaşça uzandık. O üzerime eğildiğinde, nefesi boynuma çarptı önce. Sonra dudaklarıyla izler bıraktı. Her öpücükte biraz daha çözülüyordum.

 

Ellerimiz birbirine dolanmıştı. Parmak uçlarımızla hafifçe birbirimizin avuçlarına dokunuyorduk, sanki kelimeler yetersizdi ve tek anlatım yolu bu temaslardı.

 

“Beni hissediyor musun?” diye fısıldadı.

 

“Her yerimde,” dedim titreyen bir nefesle, “kalbimde, içimde, aklımda…”

 

Vücudu bedenime uyduğunda, o an sadece bir fiziksel yakınlık değil, ruhlarımızın birbirine karışmasıydı. Yavaş, derin, anlamlı bir ritimde ilerledik. Her hareketi sevgiyle doluydu. Her nefes alışımda adını hissettim.

 

Zaman durmuş gibiydi. Ne dışarıdaki dünya, ne geçmişin acısı, ne yarının belirsizliği vardı. Sadece o an… ve o anın içinde biz.

 

Birlikte zirveye ulaştığımızda, gözlerimde biriken yaşlarla yüzüne baktım. O da bana baktı. Gülümsedi.

 

“Bundan daha

gerçek bir şey yok,” dedi.

 

Yüzümü göğsüne yasladım, kolunu üzerime sardı. Kalp atışını dinleyerek uykuya çekildim. O gece, ilk kez hiçbir korku olmadan, onun kollarında derin bir huzurla uyudum.

 

SELAMM bölüm sonuna hoşgeldiniz!

Beğendiyseniz yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın 🩷 Tiktoktan takip ederek kitaplarına yaptığım editleri izleyebilirsiniz✨🪩

 

Bölüm : 15.07.2025 18:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...