
Hayatta aldığımız bazı darbe izleri vardır. Kimi izler gelip geçici, kimi izler ise dövme gibi zihnimize işlenir, silinmez ve peşimizi bırakmazlardı...
***
Beklenen o an gelmişti. Kendime beyaz sayfa açacağım ve kendimi geliştireceğim o zaman gelmişti. Hazırdım artık gitmeye. Hem güzel hem de kötü anılarımın olduğu bu şehri arkamda bırakıp terk ediyordum. Yanıma alacağım her şeyi arabamın bagajına koymuştum. Sıra en sevmediğim zamana gelmişti. Vedalar...
“Orada dikkat et kendine. Sağlıklı beslen. Bir şey olursa hemen ara ilk uçakla gelirim biliyorsun.” evet annemdi. Kaç kez endişelenmemesini söylememe rağmen endişeleniyordu. Tüm anneler böyledir değil mi? Sanırım...
“Tamam. Bende biliyorum ezberledim artık.” deyip gülmüştüm. “Ne yapayım korkuyorum. Bende mi gelsem acaba?” sorusuyla birlikte kaşlarımı çatarak ona bakmıştım. “Burada bir işin var farkındasındır umarım. Hem gelsen bile ömrüm hastanede geçecek yine görüşemeyeceğiz. Söz uygun zamanlarda geleceğim.” bu dediğim biraz olsun onu rahatlatmış olacak ki derin bir nefes vermişti. Tamam biraz daha durursam gidemeyecektim. “Gidiyorum artık.” dedim. Son kez el sallayıp arabama bindim. Kemerimi taktım ve kontağı çalıştırdım. Annem aynı şekilde ağlayarak beni izliyordu. Arabamı bahçeden çıkarırken anneme bakarak hafifçe gülümsedim ve yola koyuldum. Nasıl hissediyordum?
Üzgün?
Heyecanlı?
Umutlu?
Eksik?
Kesinlikle eksik. Koskoca on dört yılın eksikliği miydi bu? Her zamanki düşüncelerim yine gelmişti. Şimdi ne yapıyordur? Mutlu muydu? Beni hatırlar mıydı? En önemlisi. Yaşıyor muydu? Korna sesi ile durduğum ışıklardan hareketlenmiştim. Ben onu unutamazken o da beni unutmazdı değil mi? Ne kadar saat geçti bilmiyordum tek bildiğim düşüncelerimin beni asla bırakmayacağıydı. Yolumun üstünde olan bir benzin istasyonuna gelmiş şimdi ise dinleniyordum.
Elimdeki kahvemi içerken bir taraftan hastane hakkında çıkan haberlere bakıyordum. İstanbul tahmin edilebileceği gibi birçok olay ve farklı farklı vakalarla doluydu. Cinayetler, tecavüzler, şiddet ve çeşit çeşit hastalıklar vardı. Daha sonra aklıma gelen şey ile hastanenin çalışan kadro listelerine göz gezdirdim. Gözüme takılan isim ile yüzümde bir tebessüm oluşmuştu. Tam tahmin ettiğim gibiydi. Umarım bu hastanede güzel anılar biriktirirdim...
Dinlendikten sonra yola koyulmuş ve birkaç saat sonra nihayet gelmiştim. İstanbul'daydım. Kendi şehrimden yabancı bir yerdeydim. İstanbul güzel bir yerdi. Bu gayet anlaşılırdı. Hem etrafı inceliyor hem de navigasyondan hastaneye doğru yol alıyordum. Tam tahmin ettiğim gibi trafik vardı.
Nihayet varacağım yere varmıştım. Arabamı hastanenin otoparkına park edip hastanenin kapısına doğru ilerledim. İçeriye girdiğimde danışmaya doğru ilerledim. Danışmadan müdürün yerini öğrendikten sonra tarif ettiği yere doğru ilerledim. Asansörde, “Ne bitmez koridormuş arkadaş.” demekten kendimi alamadım.
Nihayet Müdür Tolga Akkanat yazılı kapıyı bulmuştum. Bu mutluluk gerçekten tarif edilemezdi. Kendime çekidüzen verdikten sonra kapıyı çaldım. İçeriden gelen ses ile kapıyı açıp içeri girmiştim. Müdür olduğunu düşündüğüm adam ve karşısında oturan önlüklü bir kadın vardı. İki çift göz bana döndüğünde gerildiğimi hissediyordum. Önlüklü kadın gözlerini üzerimden çekip masasında oturan adama dönüp konuşmaya başladı.
“Tolga Bey müsaadenizi istiyorum. İşime dönmem lazım hastalarım beni bekler.” demişti yapmacık bir gülümsemeyle. Neden bilmiyorum ama bu kadına hiç ısınamamıştım.
“Tabii ki Bilge Hanım müsaade sizin. Kolay gelsin.” diyerek yanıtlamıştı kadını.
Adının Bilge olduğunu öğrendiğim kadın ayağa kalkıp bana doğru gelmeye başladı. Yanıma geldiğinde yine yapmacık gülüşünden sunmuştu. Ben ise hafif bir baş selamı verip geçmesi için çekilmiştim. Odada iki kişi kaldığımızda bana sorgulayıcı bir şekilde bakan adama karşı konuşmaya başladım.
“Merhaba hocam. Ben yeni atanan Kalp Cerrahi doktorunuz Mirel Dikmen.” dedim ve karşımdaki adama baktım. Az önce sorgulayıcı bakışlar atmamış gibi bir anda gülümsemeye başladı.
“Merhaba Mirel Hanım. Kusura bakmayın tanıyamayınca hasta yakınlarından birisi sandım.” anladım dermiş gibi başımı hafifçe salladım.
“Önemli değil. Kayıt işlemleri için gelmiştim.”
“Kayıt işlemleriyle ilgili sıkıntın olmasın onu hallettim. Kalacağın bir yer var mı?”
“Şimdilik hastanenin lojmanında kalmayı düşünüyorum yer varsa.” diyerek sorusunu yanıtladım.
“Bir dakika bekleteceğim.” dediğinde başımla onu onayladım ve beklemeye başladım. Masasındaki telefonu alıp numarayı tuşladı ve kulağına tuttu. Telefondaki kişiyle konuşmaya başlaması ile dinlemeye başladım.
“Merhaba Ersin Bey Tolga ben.” diyerek konuşmaya başlamıştı. Karşı taraftan cevap gelmiş olmalı ki konuşmaya devam etti.
“Boş yeriniz vardır umarım size yeni bir üyemizi göndereceğim...Tamam teşekkürler Ersin Bey iyi çalışmalar.” demesiyle telefonu yerine koyup bana baktı.
“Yer yoksa boşuna gitmiş olmayın diye sorgulattım bugün atanan başka doktorumuzun odası boşalmış. Sizi oraya alabiliriz.”
Tamam başta adamı değişik bulmuş olabilirim ama böyle bir şey yapması göğsümü kabartmıştı ne yalan söyleyeyim.
“Çok teşekkürler Tolga Bey ben gidip yerleşeyim. Yarın ilk iş günüm ne de olsa.” derken samimi gözükmeye çalışıyordum. Bu adamla ters olursam çok uğraşırmışım gibi hissediyordum.
“Rica ederim Mirel Hanım yeni üyelerimize yardımcı olmak bir şeref. Bölümün ve ekibin hakkındaki bilgiler için yarın sabah odama gel seni tanıştırayım.” demesiyle heyecanlı bir çocuk gibi başımı sallayıp baş selamı ile odadan çıkmıştım. Bu odadan çıkmanın mutluluğunu size anlatamam. Derin bir nefes alıp geldiğim yolu geri gidiyordum. Otoparka giderken etrafı incelemeyi kesmiyordum. Hastanenin görünüşü kaba değildi aksine sade ve ferahtı. Tamam tüm hastaneler sade olabilir ama burası başkaydı.
Otoparka geldiğimde arabamın yanına gidip arabama bindim. Sessizde olan telefonumu açtığımda annemden arama geldiğini gördüm. Aramaktan vazgeçip lojmanda ararım diye düşündüm. Her şey düzgündü. Hiçbir sorun yoktu ta ki otoparktan çıkana kadar. Yer altı otoparkı olduğu için sürekli sağa sola dönüp çıkışa gidiyordum. Başka bir arabanın önüme kırmasıyla başka bir deyişle bir manyağın önüme kırmasıyla ani fren yapmış durmuştum. Arabalar beni yeterince korkuturken kendimi geçmişle yüz yüze buldum. Aynı an gözümde daha dün gibi canlanmış ve beni hayattan koparmıştı. Ailemin o hali gözümün önüne geldiğinde kalbimin acıdığını hissetmiştim. Ne kadar ironik değil mi? Kalp cerrahi doktoru olarak görev yapıyorum ama kendime iyi gelemiyorum. Geçmişten sıyrılmamı sağlayan şeye içimden teşekkür etmiştim.
“Hanımefendi. İyi misiniz?” birisi bana seslendiğinde sadece kafamı cama çevirip bana bakan adama döndüm. Ağladığımı yeni fark ediyordum.
“İyi görünmüyorsunuz. Bir hastalığınız mı var?” benim tepkisizliğimi görmüş olacak ki arabamın kapısını açıp hafifçe üzerime eğilmişti. Şu an öcü gibi göründüğüme yemin edebilirdim. Umarım rimelim akmamıştır. Tek derdin bu şu an dediğinizi duyar gibiyim. Neden bilmiyorum ama kendi düşüncelerimden sonra kahkaha atmaya başlamıştım. Komik olduğu için mi yoksa ağlanacak halime güldüğüm için mi bilmem ama şu durumum aşırı trajikomikti.
“Hanımefendi.” ha bir de bu vardı doğru. Kendi halimden karşımdaki bana deliymişim gibi bakan adamı unutmuştum. Lan manyağım. Neyse susmam iyi olur gibi.
“İyiyim.” dedim. Adamın gözleri beni süzmüş ve gözlerini gözlerime kilitlemişti. Tamam birazcık rahatsız edici gibiydi.
“İyi olduğunuz şüpheli. İsterseniz hazır hastanedeyken bir görünün.”
Bu adam sanırım gerçekten deli sandı beni.
“Teşekkür ederim. Gitsem iyi olur. İyi günler.” deyip kenara çekilen adamın ardından kapımı kapatmış ve onu arkamda bırakıp otoparktan çıkmıştım. Önceden araştırdığım için hastanenin lojmanlarını bulmam zor olmadı. Lojmana geldiğimde otoparka arabamı park ettim ve bagajdan valizimi ve diğer eşyalarımı alıp lojmanın içine girdim. İçeriye girer girmez gözüme çarpan ilk yer danışma olmuştu. O kadar büyük bir yerdi ki. Dışarıdan birisi gelse otel sanabilirdi. Buranın sahibi hakkında ‘Ne kadar zengindir şimdi.’ diye düşünmüştüm.
Tamam sanırım gerçekten iyi değildim. Danışmadan müdürün yönlendirdiğini söylediğimde odamın hazır olduğunu söylemiş ve oda kartımı vermişti. Asansörle odama çıkarken en üst kat olduğunu fark etmiş ve heyecanlanmıştım. Evet değişik değişik heyecanlarım var.
Nihayet asansörden çıkıp odamın kapısını bulmuştum. Kapıdaki dijital göstergeli kısma kartımı okuttuğumda gelen ses ile açıldığını anladım. Eşyalarımı alıp içeriye geçtiğimde ışıkları açmak için kartımı tekrar kullanarak gösterilen yere yerleştirdim. Ben teknolojiye şaşırırken ışıklar her yeri aydınlatmıştı. Gerçekten buranın sahibi çok zengin buna kanaat getirdim artık.
Tüm odaları hayran hayran gezdikten sonra aklıma gelen şey ile hızlıca odama koştum. Valizimden pijama takımımı ve örgü hırkamı çıkarttım ve üzerime girdim. Odamdan çıkıp mutfağa ilerledim dolapların dolu olması beni pamuk gibi yapmıştı. Yenebilecek her şey benim zaafımdı. Dolaplarda kahveyi ararken sanırım yok diye düşünüp dolabı kapattığımda gerçekten körüm diye düşünmüştüm. Tezgâhın üzerinde kahve makinesi ve yanında çeşit çeşit kahveler vardı. Üzerinde Hot Americano yazan kahve kutusunu alıp makineye yerleştirdim. Ardından bardağımı altına koyup beklemeye başladım. Yaklaşık beş dakika içerisinde telefonumu bir elime kahvemi diğer elime almış ve en merak ettiğim kısma gelmiştim. Balkona çıkmak!
Evet artık kendimi sorgulamayı bırakmış her şeyi merak edip gereksiz fazla heyecan yapıyordum. Balkona doğru ilerleyip kapısını açtım. Yüzüme vuran hafif rüzgâr ile gülümsedim. Balkona tamamen çıktığımda İstanbul’un güzelliğine bir kez daha şahit olmuştum. Gözlerimi manzaradan çekip yeni fark ettiğim masaya sandalyemi çekip oturdum. Biraz manzarayı izledikten sonra aramamı bekleyeceğini düşündüğüm için annemi aradım. Birkaç çalıştan sonra açmıştı.
“Alo, anne.”
...
“İyiyim, iyiyim. Sen nasılsın.”
...
“Hep iyi ol.”
...
“Buralar mı? Burası çok güzel. Hastanenin lojmanı resmen otel gibi. Özellikle bir manzaram var hayran kalırsın. Geldiğinde görürsün.”
...
Annemle biraz daha konuştuktan sonra yorgun olduğunu anlayıp zorla kapattırmıştım telefonu. Bende biraz daha manzaranın keyfini çıkarıp üşüdüğümü hissedince içeriye geçmiştim. Sanırım tek yorulan annem değildi. Gözlerimin ağrıdığını hissediyordum. Telefonumu şarja takıp alarmımı kurdum yarın benim için yorucu bir gün olacaktı. Daha fazla kendimi tutmayıp kendimi karanlığın acımasız kollarına bıraktım...
***
Merhaba! Yeni bir bölümle karşınızdayım. Keyifli okumalar!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |