13. Bölüm

13. Bölüm'Geçmiş'

Yaren
yarenrumeysq

 

 

 

1978 Bolu

 

 

 

Küçük Halit, merdivenlerden indi. Babasının bağırmasıyla ürktü. Annesiyle babası yine kavga ediyordu.

 

Koridorun sonuna doğru ilerledi, anne ve babası görüş açısına girince durdu. Onları izlemeye başladı.

 

"Aldattın, lan beni!" Hiddetle bağırdı babası. Annesi babasına, babası da annesine bağırıyordu.

 

Günlerdir durum böyleydi. Küçük Halit, artık anne ve babasının kavga etmesini istemiyordu.

 

"Neden bana inanmıyorsun? Ben aldatmadım seni," dedi annesi. Aldatmakta ne demekti? Halit bilmediği kelime karşısında kaşlarını çattı.

 

Babasının elini havada gördü, annesine İlk defa el kaldırıyordu. Oysa ki Halit, sevmeyi babasından öğrenmişti. Annesinin saçlarını seven o eller, şimdide annesine zarar mı, verecekti?

 

Annesini arkasına aldı Halit, babasının karşısına dikildi. "Vurma anneme!"

 

Firuze hanım başını iki yana salladı. "Beğendin mi yaptığını?"

 

"Ben ne yaptım lan!" diye bağırdı Aziz bey. "Bağıran sensin, çocuk senin yüzünden uyandı."

 

Küçük Halit çok korkuyordu, korkmaması gerekiyordu. Babası ona çok kızardı yoksa. Erkek adam korkmaz, diye geçirdi içinden.

 

Firuze hanım, daha fazla üstüne atılan iftiraya gururuna yediremedi.

 

Korkudan titreyen oğlunu kucağına aldı. Hızla salondan çıktı. Oğlunun odasına gelince onu yatağına yatırdı.

 

Babasına benzemeyip, ona benzeyen, oğlunun saçlarını okşadı. "Oğlum, benim şimdi gitmem gerek," Küçük Halit, korkuyla annesinin elini tuttu.

 

"Gitme," dedi. Annesine yalvardı.

 

Firuze hanım, son kez küçük oğluna baktı. Daha sekiz yaşındaydı. Küçüktü ama olgundu. Hepsi kocasının suçuydu, pis işlerine oğlunu alet etmişti. "Söz, geri geleceğim."

 

Firuze gitti, küçük Halit annesini günlerce bekledi. Ama gelmedi. Küsmüştü artık Halit, annesine.

 

Küçük Halit'in, annesi gideli bir seneyi doldurmadan, babası başka biriyle evlendi.

 

İstemiyordu Halit, ama babası onun ne sözünü dinlemişti ne de göz yaşlarını görmüştü. Annesi de öyle yapmıştı. İkisine de kırgındı Halit.

 

Babasının evlendiği kadın ona kötü davranıyordu. Sevmiyordu, onu da.

 

Annesinin neden gittiğini büyüdükçe anlıyordu, Halit. Annesi babasını aldatmazdı. Biliyordu, gururuna yediremeyip gittiğini de ve annesinin gururunun ondan daha önemli olduğunu da.

 

Zümrüt, babasının eşi, hamileydi. Aslında annesi ihanet etmemişti. İhanet eden babasıydı. Evlendiklerinden beş ay sonra bir erkek kardeşi oldu.

 

İstemedi Halit, annesinden olmayan bir kardeş istemedi.

 

Babası daha da zalim oldu, Halit'in. Eline ilk defa silah aldığında dokuz yaşındaydı Halit.

 

Babasına onun pis işlerini yapmak istemediğinde ve bunu dile getirdiğinde on beş yaşındaydı. Evden atıldığında da on beş yaşındaydı.

 

Bir kadına aşık olduğunda ise yirmi yaşındaydı. Bahar. Hayatının ilk ve son aşkı. Halit evden atıldığında yurtta kalmıştı. Üniversite kazandığında da başka bir yurtta.

 

Üniversite üçüncü sınıfa gidiyordu, Halit. Babası olmadan, onun yardımları olmadan, kendi başarısıyla gelmişti.

 

Okulun bahçesinde gördüğü kıza vurulmuştu. Birinci sınıftı kız. Farklı bir bölüm okuyordu.

 

Halit, bazen derslere girmeyip kafeterya da oturan kızı izlerdi. Bazenleri yurda girmeyip kütüphane de geceleri ders çalışan kızı.

 

İki yıl boyunca uğraştı Halit, sevdiği kızı tavlamak için.

Sonunda sevdiği kadın onu görmüştü ve bir süredir çıkıyorlardı.

 

Halit, aldığı burslar dan kazandığı bütün parayla hediye alıyordu. Bahar ne kadar almasını istemesede, sevdiği kızın arkadaşlarından geri kalmasını istemiyordu.

 

Bahar'ın arkadaşları zengin bir aileden geliyordu. Bahar ise normal gelirli bir aileden.

 

Zaman onlar için hızlı geçti. Halit, üniversitesiyi bitirdiğinde Bahar'a evlenme teklifi etti. Bahar kabul etti, sevdiği adamla evlenmek istiyordu.

 

Bahar'ın korktuğu şey başına geldi. Babası bu evliliğe izin vermedi. Başka biriyle evlendirmek istiyordu. Ben zalim adama kızımı vermem demişti.

 

Halit, biliyordu sevdiği kadının babası başka biriyle evlendirmek istiyordu, sevdiğini. Herşeye rağmen sevdiği kadına, kaçalım dedi.

 

Bahar, en başta babası olmak üzere bütün ailesini sildi. Sevdiği adamla birlikte oldu. Sadece nikah kıydılar.

 

Bahar'ın okulu devam ediyordu, Halit, sevdiği kadını okutabilmek için iki işte çalıştı.

 

Bahar, hamile kaldığında kendi isteğiyle okulu bıraktı. Bir oğulları oldu. Halit, bir zamanlar çok sevdiği babasının adını koymak istedi, eşi kabul etti.

 

İşletme mezunu olan Halit, kendine küçük bir şirket açtı. Kendi gibi küçük bir şirketi olan Tahir Alabora'yla ortak oldu.

 

Beraber birlik olup şirketlerini büyüttüler. Ve şehrin her yerine bir çok otel zincirleri açtılar.

 

Eşleri arkadaş oldu, oğulları da öyle. Aziz ve Barış yaşıtlardı.

 

Zaman onlar için hızlı geçti. Halit, eşinin şişmiş karnına baktı. Beşinci hamileliydi. Bahar, aldırmak istemişti. Dört çocuk onlar için yeterliydi. Bebeklerinin ikiz olduğunu öğrendiğinde, aldırmak fikrini kesinleştirdi. Ama doktoru bebeklerinin kalp atışlarını dinlettiğinde, Bahar vazgeçti, ve böyle birşeyi düşündüğü için kendinden nefret etti.

 

Halit, eşinin fikrine saygı duymuştu, her ne kadar o bebeği istesede. Karısı vazgeçtiğinde de sevinmişti. Şimdi ise bir kolunu karısının karnına dolamıştı. Kızlarını seviyordu.

 

"Canım kızım, bebeğim," dedi Halit. Eşinin karnından kızına seslenirken. "Oğlumda der misin, lütfen? Oğlumuz da içerde. Sen hep 'kızım' dediğin zaman alınıyor," dedi Bahar.

 

Halit güldü. Napabilirdi ki? Çok mutluydu. Dört erkek çocuğundan sonra bir kızı olacaktı. Tabi bir erkek çocuğu daha. Halit için dört erkek kötüydü. Bir çocuk istemişti hep, o da kız olacaktı. Şimdi ise altı çocuğu vardı.

 

Eşiyle anlaşmıştı, kızlarının adını o koyacaktı. Oğullarının ise eşi. Halit'in aklında iki isim vardı. Eğer dedi içinden, karıma benzerse, karım gibi kızıl saçları, yeşil gözleri, beyaz teni olursa, bir de belli belirsiz çilleri. Bu kara gününde ona umut olduğu için, hayatına güneş gibi doğduğu için. Kızının adı, Güneş olacaktı.

 

Ama eğer, karısına değilde ona benzerse, kızı bir esmer güzeli olursa, annesinin adını verecekti.

 

Doğum günü geldi. Halit çok heyecanlıydı. Sonunda senelerdir hayalini kurduğu kızı geliyordu.

 

Eşini hızla arabaya bindirdi, kendiside sürücü koltuğuna geçti. Arabayı çalıştırmadan arka kapı açıldı. En büyük oğlu Aziz girdi arabaya. On üç yaşında ki Aziz'in bu hayatta en çok istediği şey oluyordu sonunda. Bıkmışdı erkek kardeşlerinden.

 

Kendi hastanelerine gelen Yıldırım ailesi arabadan indi. Bahar'ı direkt doğumhaneye aldılar.

 

Sezeryan doğum oldu. Hemşireler çift yumurta ikizlerini giydirmek için aldılar. İkizler sağlıklı doğmuştu. Bir kız ve bir erkek çocuğu.

 

Diğer doğumhane de doğum yapan Zeynep hanım kan ter içindeydi. Dört saat sürmüştü doğumu hala devam ediyordu. Doktorun ıkın demesiyle ıkındı. Zeynep, gelen rahatlamayla, tuttuğu nefesini bıraktı.

 

"Tebrikler, bir kızınız oldu," dedi doktor. Zeynep, bebeğe bakmak istemedi. Yine kızı olmuştu. Doktor, bebeği hemşireye verdi.

 

Hemşire, küçük bebeği giydirmek için aldı. Bebeklerin olduğu odaya geldi, kucağında ki küçük bebeği yerine bıraktı. Yıldırım bebeklerine bakan hemşire, diğer hemşirenin gelmesiyle üniformasını çıkardı.

 

"Benim nöbetim bitti, çıkıyorum." Hemşire hanım, başını salladı.

 

Hemşire, meslektaşının çıkmasıyla getirdiği bebeği giydirdi. Arkasını dönüp dolaptan yeni doğan bilekliği aldı. Yılmaz ismini yazdı, bebeğ takmak için arkasını döndüğünde, hangi bebegi giydirdiğini unuttu.

 

Yan yana üç bebek vardı. Pembe kundağa sarılmış bir bebek vardı. Onun yanında mavi kundaklı bir bebek, onun yanında ise yine pembe kundaklı bir bebek.

 

"Allah'ım, hangisiydi?" Sol tarafta ki bebek miydi, yoksa sağ tarafta ki bebek mi?

 

Oysa şapkalarını çıkartıp saç renklerine baksa anlardı. Kırk sekiz saattir nöbetteydi. Aklı karışmıştı. Sol tarafta olan bebeğin koluna bilekliği taktı. Diğer bebeklerede Yıldırım yazılı bilekliği taktı.

 

Üniformasını çıkartıp odadan, ve hastaneden çıktı. Tek sorun bebeklere yanlış bileklikleri takmıştı.

 

Bebekleri götürmek için gelen hemşire, bir bebeğin nefes almadığını fark etti. Doktor geldi. Küçük bir kalp masajı yapıldı, minik bebeğe. Faydasızdı, bebek çoktan ölmüştü.

 

Hemşire, Yıldırım'ların kızını alıp, Yılmaz'lara verdi. Diğer hemşire Yıldırım, oğlunu aldı. Oğlan bebek fazla ağlıyordu. Hemşire, anne karnını paylaştığı kardeşinin, öldüğünü hissettiği için ağlıyor sandı.

 

Bahar ve Halit, heyecanla bebeklerini bekliyordu. Tabi Aziz de, ama o sadece kız kardeşini.

 

Sinem hanım ve Tahir Bey'de gelmişti. En yakın arkadaşlarının yanında olmak istemişlerdi. Sinem'in kucağında daha kırkı yeni çıkan oğlu, Savaş vardı.

 

Diğer oğlu Barış ise Aziz'le yan yana oturuyordu.

 

Kapının tıklatılmasıyla Bahar hafif kalktı, ve oturur pozisyona geçti. Hemşire, elinde tek bebekle gelmesiyle odada ki herkesin kaşları çatıldı. Hemşire, mavi kundağa sarılı bebeği annesinin kucağına bıraktı.

 

Bahar, oğluna gülümseyerek baktı. "Kızım nerede?" diye sordu. Hemşirenin verdiği cevap Bahar'ı yerle bir etti.

 

"Üzgünüz, kızınızı kaybettik. Ama oğlunuz gayet sağlıklı."

 

Tek bir cümle, Bahar'ın hayatını alt üst etti. Halit, elini kalbine attı. Çocuklarının öldüğünü söylüyorlardı. Halit Bey'in kalp krizi geçirdiğini fark eden hemşire sakinleştirici iğne vurdu.

 

Bahar, acısıyla yeni doğmuş oğluna sarıldı. Kızınızı görebilirsiniz demişlerdi. Bahar, kızını bir kez kucağına alırsa, o cansız bedeni bırakamayacağını biliyordu. Bu yüzden kabul etmedi.

 

Tek bir kere görse, o ölü bebeği. Tek bir kere kucağına alsa, sadece bir kere kokusunu içine çekse, o bebeğin onun bebeği olmadığını anlardı. Sinem, elini Bahar'ın omzuna koydu, destek olmak amaçlı.

 

Henüz on üç yaşında ki Barış, yakın arkadaşına baktı. Onun annesi düşük yapıp, kardeşi öldüğünde başın sağolsun demişlerdi.

 

"Başın sağolsun, Aziz," dedi Barış. Aziz, başını salladı. Ellerini sıkmakdan kızarmıştı. Barış, elini Aziz'in elinin üstüne koydu. Sıkmaması için.

 

Bahar, acısıyla oğluna sarılırken, kızının, kaldıkları hastane odasının, karşı odasında olduğundan habersizdi.

 

 

 

 

 

Mehmet bey, pembe kundağa sarılmış bebeğe, yüzünü ekşiterek baktı.

 

"Yine kız oldu," dedi eşine doğru. "Bir erkek evlat veremedin, gitti."

 

Zeynep, napabilirdi ki? Doğum yapalı birkaç saat olmuştu. Acısı çok fazlaydı. "Nasip değilmiş Mehmet," dedi.

 

Büyükten küçüğe sıralanmış, üç kız kardeş, yeni kız kardeşlerine bakıyorlardı.

 

"Bize hiç benzemiyor," dedi küçük Eslem. Ablası onu başıyla onayladı. "Evet hemde hiç," dedi en büyükleri Gülcan. Daha iki yaşında olan Merve ise birşeyler dedi, ama kimse anlamadı.

 

Zeynep, bebeği kucağına aldı. Bebeğin yüzünü görmesiyle duraksadı. "Melek misin, sen?" diye sordu bebeğe.

 

Zeynep, elini bebeğin şapkasına götürdü. Şapkayı çıkarmasıyla daha çok şaşırdı.

 

"Kızıl saçlar," dedi bebeğin saçını okşarken. "Ay gibi parlak tenin." Elini bebeğin yanağına götürdü. "Bal gibi dudaklar, al gibi yanaklar."

 

Bebek, gözlerini küçük bir an araladı. Zeynep, gördüğü yeşilimsi gözler ile daha fazla şaşırdı.

 

"Güneş," diye mırıldandı Zeynep.

 

"Özel hastanede doğum yaptın birde, o kadar masrafa girdik." diye söylendi Mehmet.

 

Zeynep, tekrar "Güneş," dedi.

 

Mehmet arkasını dönüp çatık kaşlarıyla, eşine baktı. Zeynep kafasını kaldırdı, kızgın gözlerle ona bakan eşinden çekinse de konuştu.

 

"Güneş, olsun adı."

"Olmaz!" diye bağırdı Mehmet.

"Anlaştık ya! Annem koyacak ismini."

 

Zeynep, bebeği hafif kaldırdı, eşine doğru. "Baksana, Güneş gibi değil mi?" Mehmet, her ne kadar bakmıyormuş gibi yapsa da göz ucuyla baktı.

 

Gerçektende öyleydi. Ay gibi parlaktı bu küçük kız. "Annen yine ismini koysun, ama Güneş de olsun adı, yanına ekleriz," dedi Zeynep. Eşi başını sallamasıyla rahatladı.

 

Mehmet, hastane ödemesini yaptıktan sonra, kucağında tuttuğu pembe kundaktaki kızıyla hastaneden çıktı.

 

Çocuğu eşine verdi. Ardından eski arabasına bindi.

 

Onları uzaktan izleyen Halit ise gördüğü manzara karşısında gözünden bir damla yaş düştü. Annesi gittiğinde ağlamamıştı Halit, yada babası evden kovduğun da. Kızı gittiğinde ağlamıştı ama, ilk defa gözünden yaş düştü Halit'in.

 

 

 

Aradan birkaç gün geçti. Mehmet'in işlettiği araba tamir dükkanı bir anda müşteriyle dolup taştı. Başka bir yere ikinci dükkanını açtı, sonra kendine daha iyi bir araba aldı. Eskiden batmak üzere olan işi şuan çok iyiydi. Eskiden üç kuruş para kazanamazdı, şimdi ise oldukça iyi bir miktar kazanıyordu.

 

O bebek, Mehmet'e hayrıyla gelmişti. Kırk gün oturup şükür namazı kıldı. Söz dedi, bundan sonra ne kız çocuğu ayıracağım, ne de erkek çocuğu.

 

 

 

Umre den dönen Makbule hanım, yeni doğan torununu kucağına aldı. Kucağına alır almaz, bebeğin nur yüzüyle karşılaştı.

 

Melek, koymak istedi ilk, torununun adını. Sonra vazgeçti. Umre de tavaf yaparken görmüştü bu

bebeği. Yeşil gözlerinden anladı.

 

Ay gibi parlak olduğu için torununa, anlamı ışıklı ve parlak olan, Seran ismini verdi.

 

Nufüs müdürlüğünün, bir harf kaydırması sonucunda, adı Sera oldu. Sera Güneş.

 

 

Bölüm : 15.02.2025 23:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...