16. Bölüm

16. Bölüm Part 1

Yaren
yarenrumeysq

 

 

Sınavlar geldiğinden bölüm yazamıyorum... Bu bölüm çok gecikti farkındayım. Bu yüzden bu hafta üç bölüm atarak telafi edeceğim.

 

 

X yarışmasının düzenlediği bir yarışmaya katıldım bu yüzden 2 hafta boyunca bölüm gelmedi.

 

 

Ama maalesef emeklerim boşa çıktı ve günlerce çizdiğim resim hiç bir işe yaramadı. Çünkü resmimi karşı tarafa yollayamadım.

 

 

Kendime gelmeye çalışıyorum biraz mutsuz ve umutsuzum, bu bölümüde hiç istemeyerek yazdım.

 

 

Her neyse işte, okullar yaz tatline girince yayınlayacağım iki kitabım var!

 

 

 

 

 

İyi okumalar 🫶

 

 

 

 

 

Hayat garip bir şeydi. Bir gün sıradan bir sabaha uyanıyor, hiç bir şeyin değişmeyeceğini sanıyordum. Sonra bir bakıyordum bildiğim herşey altüst olmuş.

Hayatımın ne ara bu kadar karmaşık hale geldiğini çözemiyordum. Belki gerçek ailemi bulduğum zaman? Belki de o korkunç anı, gözlerimin önünden gitmeyen bir ölümü izlediğimde?

 

Arabada ölümcül bir sessizlik vardı. Bu sessizlikten rahatsız olup yerimde kapırdandım.

 

Bunalmaya başlamıştım, camı açmak için elimi düğmeye götürdüğüm an duraksadım.

 

Sanırım bunu bir süreliğine yapamayacaktım. Kaza anı gözümün önünden bir şerit gibi geçti.

 

"Sorun ne?"

 

Hemen yan koltukta oturan Barış Alabora'ya döndüm.

 

Hafif kumral saçları, esmer teni ve koyu kahvesi gözleriyle oldukça yakışıklıydı.

 

Ama... Savaş daha da yakışılıydı!

Sonra...

 

Nazikti!

 

Barışta nazik!

 

Bozma beni!

 

"Bir sorun yok," dedim sakince. "Sadece biraz bunaldım."

 

Kafasını salladı. "Az kaldı," diye mırıldandı.

 

Arabada ki sessizlik beni rahatsız ettiği için, bunu bozmak istedim.

 

"Tahir amcaya hiç benzemiyorsun," diye mırıldandım. "Sinem teyzeye de öyle."

 

Direksiyonda ki elini sıktı, kalın damarları gözüktü.

 

Bir nefes alıp verdi.

"Beni anneme benzetirler." Gözlerini yoldan çekip birkaç saniye bana baktı.

 

"Belki de sen benzetememişsindir."

 

Dudak büzdüm. "Olabilir," dedim sakince. "Savaş'la da benzemiyorsun," Kaşlarımı çattım. "Üstelik Savaş, Tahir amcaya çok benziyor."

 

Direksiyonda ki bir elini çekti. Yüzünü sıvazladı. Saniyesinde kızaran yüzüne baktım.

 

Sinirlenmiş miydi?

 

"Özür dilerim, yanlış birşey mi, dedim?"

 

Kaşları çatık bir şekilde yola bakmaya devam etti.

 

Aradan birkaç dakika geçti. Sorumu yanıtsız bırakacağını anladım. Sakince önüme dönüp yolu izlemeye başladım.

 

"Savaş'la babalarımız bir değil."

 

Uzun bir süre sonra gelen sesle kaşlarımı çattım. Kafamı çevirip yanımda ki adama baktım.

 

"Efendim?"

 

Bana kısa bir bakış atıp geri önüne döndü. "Annelerimiz aynı..." diye mırıldandı. Derin bir nefes alarak devam etti. "Tahir Alabora benim öz babam değil."

 

Sinem teyzenin oğluydu ama Tahir amcanın değildi.

 

Belki de Sinem teyze daha önce bir evlilik yapmıştı.

 

"Anladım," dedim.

 

Cümleme devam edecekken evimi görmemle durdum.

 

Annem, babam, abilerim... Hepsi büyük kapının önünde bekliyordu. Tam önlerine geldiğimizde Barış abi arabayı durdurdu.

 

Hızla kemerimi çıkarıp kapıyı açtım. Kendimi dışarı attığım gibi anneme koştum. Birkaç adımda karşısındaydım. Bir an bile düşünmeden kollarımı bedenine sardım.

 

Bir annenin sıcaklığına sığındım. Benim annemin.

 

Sırtımı sıvazlayan el, saçlarımı okşayan diğer el... Tek ihtiyacım olandı.

 

"Güneş'im... Seni çok merak ettik! İyi misin?" Kısa bir an beni kollarından ayırdı. Vücudumu süzdü, iyi olduğuma kanaat getirip yeniden kolları arasına aldı.

 

"Neredeydin?"

 

Yaşadığım olayların etkisiyle titrerken annemin sıcak kolları arasında kendimi güvende hissettim. Başımı annemin boynundan kaldırdığım an babamla göz göze geldim.

 

Ona kızgın mıydım?

 

Asla! 

 

Annemden ayrılmaya çalıştım ama o beni bırakmadı. "Anne... İyiyim."

 

Annem beni bıraktığında hızlıca elinin tersiyle gözyaşlarını sildi.

 

Bende bu sırada babama yöneldim. Gözlerinde ki endişe her türlü belli oluyordu.

 

"Baba..." dedim sakince.

 

"Babam!" diyerek karşılık verdi.

Hızla kollarımı boynuna doladım. Benden önce o beni sardı. Saçlarımda öperken, "iyi misin, babam?" diye sordu.

 

Başımı sallamakla yetindim.

"Biz ne zaman sarılacağız?" diye soran Berkay'ın sesi geldi.

 

"Önce sıranı bekle," dedi Aziz abim. Bana doğru gelirken. Babamdan ayrılıp bu kez ona sarıldım. "Deliriyordum az kalsın!" diyerek isyan etti abim.

 

"Sen zaten delisin!" diyerek araya girdi Barış abi.

 

Hepsi güldü. Bende hem güldüm hem ağladım.

 

Aileme kavuşmanın verdiği huzurla ve yaşadığım olayların ağırlığıyla sessizce gözyaşlarımı döktüm. Aklımda hâlâ çok fazla soru vardı.

 

Hepsini bir kenara ittim sonra düşünürdüm. Ailem herkesten, her şeyden önemliydi.

 

 

 

                        *****

 

 

 

İğne batma hissiyle gözlerimi araladım. Birkaç saniye boyunca nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Direkt elimi yana attım, boştu. Annem yoktu. Elimi diğer yana attığımda da boştu. Aziz abim yoktu.

 

Gözlerimi ovalayıp sakince kafamı kaldırdım. Komidinin üstünde duran saate baktığımda çoktan öğlen olduğunu farkettim.

 

Dün gece odamda annem ve Aziz abimle beraber uymuştuk. Üçümüzün benim yatağıma sığması biraz zor olmuştu.

 

Yatakta toparlanıp ayaklarımı sarkıttım. Bir süre etrafı incelemeye başladım. Odamın bir köşesine kitlendim, uzunca.

 

Normal döngüye mi, dönmüştü herşey? Eskisi gibi hayatıma devam mı, edecektim?

 

Dışarıya sıkıntılı bir nefes bıraktım. Ayağa kalkıp odamdaki banyoya doğru yürüdüm birkaç dakika da işlerimi halledip çıktım.

 

Beyaz dolaba doğru yürüdüm, kapağını açtım. Gözlerimi içinde ki kıyafetlerde gezdirdim. Üstümdeki kıyafetleri yokladığımda bunların gayet makul olduğuna karar verdim. Basit bir eşofman takımı vardı üstümde. Sakince dolabın kapağını kapattım.

 

Odanın kapısına doğru yürüdüm. Kapıyı açıp koridara çıktım. Direkt annemlerin odasına yöneldim. Kapıyı açıcakken aşağıdan sesler gelmesiyle duraksadım. Herkes salondaydı büyük ihtimal. Omuz silkip merdivenlere yöneldim.

 

Sesler çoğalıyordu. Ve tanımadığım bir çok ses duyuyordum. Kaşların istemsizce çatıldı. İki kapılı, kapının iki yandan da kulpundan tuttum ve aşağıya indirdim.

 

Kapıyı biraz aralayıp içeri girdiğimde gördüğüm manzarayla olduğum yere çakıldım.

 

Şaşkınca etrafına baktım. Bunun bir rüya olduğunu düşündüm. Gözlerimi kapattım başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Gözlerimi açacağım ve salonumuzda ki insanlar kaybolacak!

 

Veee hayır! Hâlâ buradaydılar.

Her yaştan insan vardı resmen!

Ben onlara onlar bana bakıyordu.

 

"Bayılacak!" dedi içlerinden biri.

 

Daha önce hiç görmediğim yüzlerle doluydu burası. Kimisi kanepeye yayılmış, kimisi pencere kenarında ayakta durmuş konuşuyordu. Herkes son derece rahat görünüyordu, ama ben değildim!

 

Baran ve Berkay salonda olduğu için biraz rahattım.

 

"Siz... Kimsiniz?"

 

Gözlerim yabancılarda dolaşırken omzuma biri dokundu. Hızla arkamı döndüm.

 

"İkiz!"

 

Kısa bir sarılma Faslı geçti aramızda. Benim gözlerim hala salonda geziniyordu. "Tanıştım mı, onlarla?" Poyraz gözleriyle salonumuzda ki insanları gösterdi. Başımı iki yana salladım.

 

"Onlar bizim kuzenlerimiz," dedi Poyraz. Kaşların çatıldı. Ama yüzümde ki şaşkınlık hâlâ geçmemişti.

 

Poyraz'a birazcık yaklaşıp kulağına doğru kimsenin duyamayacağı bir şekilde konuştum.

 

"Hepsi mi?"

 

Poyraz, hafifçe gülümsedi. Kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu.

 

Tam o sırada, koltukta oturan orta yaşlarda bir kadın yavaşça ayağa kalktı. Ağır adımlarla yürüdü. Nereye doğru gittiğine bakarken, bana yönelmesiyle şaşırdım.

 

Üzerinde ki leopar desenli üst ve altındaki simli parlak taytla kadını ciddiye alamıyordum.

 

Ha! Birde, topuklu terlikler...

 

Kadın, baştan aşağı beni süzdü. Kaşlarımı çatacakken, yüzüne sıcak bir gülümseme yerleştirmesiyle durdum.

 

"Demek meşur Sera Güneş sensin," dedi gözleri gözlerimden ayrılmazken. "Maceralarını duydum. Büyük vadeleler atlattın. Senin sonunda görmek güzel."

 

Sadece başımı salladım. Derin bir nefes aldım. "Siz kimsiniz?"

 

"Ben senin hala'nım tatlım," dedi yüzündeki sıcak gülümsemeyle.

Biraz şaşırdım. "Bir halam olduğunu bilmiyordum," diyerek düşüncelerimi dile getirdim.

 

Kadın göz devirdi. "Boşver sen onları tatlım. Benden bahsetmemeleri iyi olmuş, böylelikle sen tanırsın beni."

 

Hafifçe başımı salladım. Az önce halam olduğunu öğrendiğim kişi kaşlarını çatarak bana baktı.

 

"Ne duruyorsun öyle?" Bu kez kaşlarımı çatan bendim. "Gelsene buraya cimcime," diyerek beni kolumadan çekti. Az önce halam olduğunu öğrendiğim kişi kollarını bana sardı. Onun aksine ben sakince kollarımı ona doladım.

 

"Ayynnı Bahar! Abime hiç çekmemiş." dedi birkaç harfi uzatırken. Yüzümde peydah bir gülümseme belli oldu.

 

"İyi anlamda mı, söyledin hala? ben anlamadım şahsen."

 

Benden ayrılan halam hızla eğildi. Ayağında ki topuklu terliği çıkarıp az önce araya giren Berkay'a fırlattı.

 

Berkay hızla başını eğip ona füze gibi gelen terlikden kurtuldu. Baran abim şen bir kahkaha atarken ben şaşkınca bakıyordum.

 

Salondan bir değil birkaç çığlık sesi yükselmesiyle yerimde sıçradım. Hızla gözlerimi gelen sese çevirdim.

 

Üç kız çocuğu birbirlerinin saçına yapışmıştı. Çocuklar kendini öldürecek gibi davranırken kimse birşey yapmıyordu.

 

"Arya! Alya! Asya! Ayrılın çabuk!"

 

Halam hızla en fazla sekiz yaşlarındaki kızlara koştu.

 

Arya, asya, Alya neydi? Akıllarında nasıl tutuyorlardı?

 

Üçüz olduklarını tahmin ettiğim kızları tek tek ayırdı, halam. Koridorda bir topuk sesi gelmesiyle hızla salondan çıktım. Annem elinde tepsiyle koridorda yürüyordu. Hızlı adımlarla anneme koştum.

 

"Anne kurtar beni!" Kollarımı anneme doladım. Elindeki tepsiyi düşürmemek için yere bıraktı.

 

Kollarımı doladığım yetmezmiş gibi bacaklarımı annemin beline sarıp koala gibi yapıştım.

 

"Ay! Annecim dur, ne yapıyorsun kızım!" Annem beni yere indirmeye çalışırken ben ona daha çok sarıldım.

 

"Anne, içerde bir sürü insan var. Her yaştan ergeni mi dersin, yaşlısı mı? Hepsi!" Başımı iki yana salladım. "Bir çocuktan üç tane var!" diyerek hiddetle bağırdım. Bunu söylerken elimi kaldırıp göstermeyi unutmadım.

 

"Kuzenlerin onlar senin yavrum. Hadi in kızım." Hızla başımı iki yana salladım. "Anne içerde en az 50 kişi var! Aşiret miyiz biz?"

 

Bir kahkaha sesi gelmesiyle başımı geriye atıp arkama baktım. Babam gülerek yanımıza geldi. Uzanıp koala gibi anneme yapışan beni ayırdı ve kendi kacağına çekti. Bu kez babama aynı şekil yapıştım.

 

"Biraz kalabalık bir aileyiz yavrum," dedi babam. Sakince başımı salladım. Anneme yaklaşıp saçlarına bir öpücük kondurdu. Ardından arkasını dönüp salona doğru yürüdü. Hızla hareketlendi oraya girmek istemiyordum Savaş alanı gibiydi!

 

Babam beni daha sıkı tuttu. Küçük bir çocuk gibi mızmızlandım. Başımı babamın boynuna gömdüm ve yüzümü gizledim.

 

Küçük basamaktan inmemizle salona girdiğimiz anladım. Babam durmayıp ilerledi koltuklardan birine geçip oturduğunda onun kucağındaydım.

 

"Cık cık cık... Kocaman kızı kucağında mı, taşıyorsun?" Bu cümle başımı babamın boynundan çıkarmama yetmişti.

 

Kaşlarmı çatıp etrafa baktım. Kimin söylediğini bulmaya çalıştım. Ama çok fazla kişi vardı...

 

"Utanmıyorum Asuman hanım! Benim kızım otuz yaşında da olsa onu kucağımda taşırım bu kimseyi ilgilendirmez."

 

Babamın bedeni kasılmıştı. Odada ölüm sessizliği vardı. Hatta az önce kavga eden üçüzler bile dikkatle bizi izliyorlardı.

 

"Anne, abimin kızı sonuçta karışmasan mı?" diyerek araya girdi halam.

 

Bu durumda bunu söyleyen babaannem miydi?

 

"Aman ne söyledik sanki," kafamı gelen sese çevirdiğimde orta yaşlarının sonlarında olan kadınla göz göze geldim.

 

Yaşlı ama zarif bir kadındı. Mücevher takılarıyla göz alıcıydı. Yüzünde birkaç kırışıklık vardı. Ama yine g

üzelliğini kaybetmemişti. Babam, ne annesine benziyordu ne de babasına...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölümü burada bitiriyorum birkaç gün içinde devamı gelecek! Part 2 olarak. Bu kez fazla uzatmadan atacağım yeni bölümü.

 

Sizi seviyorum kendinize iyi bakın!

 

Ve yıldıza basın!

 

Bölüm : 18.03.2025 01:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...