
Selamm görüşmeyeli nasılsınız?
Şuana kadar en az 3 bölüm atmam gerekiyordu biliyorum..
Biraz rahatsızdım o yüzden bayadır bölüm gelmiyor.
Şimdi bunu telafi etme zamanı!
Cihangir Beyoğlu, oğlunu sever ama bunu belli etmez. Soğuk, disiplinli ve otoriter biridir. Cesur onun tek varisi olduğu için onu küçük yaşlardan itibaren sert ve acımasız bir şekilde yetiştirmişti. Onun gözünde Cesur, duygularını gösteren biri olmamalıdır; güçlü, acımasız ve yeraltı dünyasında korkulan biri olmalıdır.
Cihangir artık yaşlanmıştır, belki de sağlığı eskisi kadar iyi değildir ama hâlâ otoritesini kaybetmemiştir. Cesur'un kontrolü tamamen eline almasını istese de, onun yumuşamasından korkardı.
Ama Cesur, her ne kadar babasının istediği gibi yetişmiş olsa da, içinde hâlâ bastıramadığı merhametli bir tarafı vardır.
Sera'ya olan tarafı mrrhamet miydi? Tartışılırdı.
Cesur arabasını, evin girişine doğru yaklaşırken hiçbir uyarı yapmadan ani bir duruş sergiledi. Korumaların olmadığını fark etmesiyle kaşlarını çattı. Bahçenin tam ortadında dikilen babasını görmesiyle duraksadı.
Kısa bir an göz göze geldiler. İlk göz temasını kaçıran Cesur oldu.
Cihangir'in yüzünde, öfkenin derin izleri belirginleşti; kaşları çatılmış, gözleri sert ve mesafrli bakışlarla oğlunu süzüyordu. Her satırını acımasız yöntemlerle biçtiği, sert yetiştirme tarzının bir yansıması vardı.
Cesur, babasının bakışlarını okunaksız buluyordu. Pişman mıydı? Hayır.
Cesur, babasının keskin bakışlarına rağmen yavaşça arabasından indi. Kapıyı sessizce kapattı, motorun sıcaklığı hâlâ hissedilirken ayakları yere bastığında sanki toprağın altı titredi. Bahçede adımlarını sayarak ilerledi.
Cihangir Beyoğlu, dimdik ayakta duruyordu. Ellerini arkasında birleştirmişti, yüzüne düşen gölge öfkesini gizlemiyordu. Cesur birkaç adım attı ve nihayet babasının tam karşısında durdu. Aralarında yalnızca bir iki karışlık mesafe vardı ama o mesafe, yılların soğukluğu kadar derindi.
Cihangir başını hafifçe yana eğdi, oğlunu baştan aşağı süzdü. Cesur'un kıyafetlerinde, yüzünde, duruşunda, içinde saklamaya çalıştığı duygularda gezindi. Sanki onu ilk kez görüyormuş gibi dikkatli, ama o kadar tanıdık ve sert baktı.
Bir sessizlik çöktü aralarına. Bahçedeki rüzgâr hafifçe ağaç yapraklarını sallarken, Cihangir'in gözlerinde yanan öfke ve hayal kırıklığı gitgide büyüdü.
Cesur biliyordu, babası neden diye sormayacaktı.
Cihangir Beyoğlu'nun gözlerindeki öfke artık yaşamaz hale geldi. Gergin çenesini sıktı. Cesur ise kıpırdamadan karşısında duruyordu. Ne gözlerini kaçırıyordu ne de geri gidiyordu. Sadece duruyordu.
Cihangir, bütün acımasızlığıyla sağ elini kaldırdı. Tokat, ne bir uyarıydı ne de sadece bir öfke patlaması. O tokat; yılların birikmiş hayal kırıklığıydı, kontrolün kaybedildiği bir anda gelen baba şiddetiydi.
Cesur, yanağına gelen sert darbeyle birkaç adım sendeledi, sadece.
Cesur, elini yanağında değil, elini yumruğu sıkılı bir halde buldu. Gözlerinde yaş yoktu ama içindeki yangın göz bebeklerinden taşacak gibiydi. Geri adım atamadı. Babasına bakmaya devam etti.
Cesur'un koca bedenine bir şey olmadı belki, ama Cesur'un koca kalbi yine babasına karşı kırıldı.
Cihangir ise titreyen eliyle yerdeki gölgesine bakıyordu.
💙
Savaş'la birlikte bahçede yürüyorduk. Gülümseyerek elimdeki mavi gül buketine baktım.
"Bu kadar çok mu, seviyorsun?"
Başımı çiçeğimden kaldırıp Savaş'a döndüm. Hafifçe başımı salladım.
"Uzun zamandır gelmiyordu bu güller. Uzun zaman sonra ilk kez gelince biraz sevindim," diyerek bahçedeki salıncağa oturdum.
Savaş tam karşımda gülümsüyordu. Elimi alnına götürerek asker selamı verdi. "Mesaj alındı komutan! Bundan sonra her gün getiriyorum güllerini."
Ufak bir kahkaha attım.
Sadece sen gel! Güllere ihtiyaç yok. De!
Saçmalama!
Niye?
Rezil oluruz...
Savaş'ta salıncağa gelerek oturdu. "Baya kalabalık içerisi."
"Evet, öyle. Kalabalık bir aileymişiz."
Hafifçe gülümsedi. "Bu sadece baba tarafın," dediğinde hızla ona döndüm.
"Ne?!"
Gülümsemesi büyürken ben sadece onu izliyordum.
Yalnız gülünce gözleri kısılıyor, farkettin mi?
Susar mısın? bir şey konuşuyoruz burada.
"Eski aile-" başımı hızla iki yana salladım. Kısa bir an Savaş'la göz göze geldik. "Yani eskiden beraber yaşadığım kişiler de kalabalıktı." Geri ona döndüğümde beni dikkatlice dinlediğini farkettim. "Anlıyacağın alışığım kalabalık ortamlara."
"Anladım." Rahat bir nefes verdim dışarıya.
"Neredeydin, Güneş?" Verdiğim nefesi geri aldım.
"Arkadaşlarımla kamp yapıyorduk," dedim sakince. Kısa bir an yaşananlar film şeridi gibi gözümün önünden geçti.
"Sonra?" diyerek cümlemi bitirmemi istedi. "Sonra... Biz gitmek istedik." Nefes alamıyordum. Doğruyu söylemeli miydim?
"Güneş, kaza nasıl oldu?"
Ya inanmazsa?
"Güneş iyi misin?"
Savaş'ın koluma dokunmasıyla reflekle sıçradım. "İyi misin?"
Hızla başımı salladım. "Ha evet, evet iyiyim." Elimi boynuma atıp sıvazladım. "Kızardın Güneş, sorun ne?"
Başımı salladım. Ardından Savaş'a döndüm. Pür dikkat beni izliyordu. "Bir sorun yok, arkadaşımın ailesi acilen eve çağırınca gitmek zorunda kaldık. Giderkende kaza yaptık," dedim sakince. Savaş'ın mavilerine baktığımda bana inanmamış gibiydi.
Hafifçe başını salladı. Derin bir nefes bıraktım. Az da olsa rahatlamıştım. Hem inanmış hem de inanmamış gibiydi.
Savaş, yavaşca arkasına yaslandı. Birşeyler düşünüyor gibiydi. Bende bu sırada bizimkileri düşündüm. Melis en son kötüydü. Şimdi nasıldı acaba? Acilen onlara ulaşmam gerekiyordu.
"Eski aileni özlüyor musun?"
Kulaklarıma dolan kelimelerle yavaşça Savaş'a döndüm. "Ne?"
Yüzünğ bana döndüğünde, yüzümün her santimini inceledi.
"Ne sorduğumu iyi biliyorsun."
Başımı hızla iki yana salladım. "Sadece şaşırdım," dedim sakince.
Savaş, duyamayacağım şekilde ağzında birleyler geveledi. Ardından, elini cebine attı.
"Bir şey buldum," dedi alçak sesle. "O gece."
Kaşlarım istemsizce çatıldı. Ne söyleyeceğini merak ederek başımı yana eğdim. Savaş'ın parmakları hâlâ cebindeyken ne söyleceğini daha çok merak ettim.
Parmakları yavaşça pantolonunun cebinden çıktı. Bir parıltı gördüm. Elini havaya kaldırmasıylsa o parıltının benim kolyem olduğunu anladım.
"Hey! Kolyem." Gülümseyerek bütün ihtişamıyla parlayan kolyeme baktım. Ucundaki altın sarısı güneş figürü sallanıyordu.
Her yerde kolyemi aramıştım. Bakmadığım yer kalmamıştı. O kolye bana makbuşumdan hediyeydi! Nasıl düşürmüş olabilirdim?
"Teşekkür ederim." Gülümsedi.
"Ormanda düşürmüşsün." Başımı iki yana salladım. Eşyaları toplarken farkrtmemiştim galiba.
"Takma mı, ister misin?" Sakince başımı salladım. Sırtımı Savaş'a döndüm. Saçlarımı bir omzumda toplarken kolyeyi takması konusunda yardımcı oldum.
"Kimin hediyesi?" diye sordu.
"Makbuş- babaannemin. Doğduğumda takmış. Bugüne kadar hiç çıkarmadım. Sadece bir kere," sonlara doğru sesim kısıldı.
Savaş'ın nefesini ensemde hissettim. Bir an dünyanın durduğunu hissettim. Zaman ya yavaşlamıştı ya da ilerlemeyi bırakmıştı. Sadece bir kaç saniye sürdü, sonra geri çekildi. Çekilmesiyle karnımdaki kelebekler uçmayı bıraktı. Bende tuttuğum nefesimi bıraktım. Kolyemin boynumda olmasının mutluluğuyla döndüm.
"Tekrar teşekkürler," dedim gülümseyerek. Başını yavaşça salladı. "Görevimiz."
Biz bakışırken, bakışmamızı bir ses böldü. Daha doğrusu sesler...
Arkadan neşeli bir ses ve endişeli sesler duyuldu. "Seraaa!"
"Güneeeeşş!" Böyle bağıran kesinlikle Kerem'di!
Hızla arkamı döndüğümde bizimkileri yan yana dizilmiş bir şekilde bize doğru yürürken gördüm.
"Ay! Doğura vercem, şimdi şurayaaahh!" Kerem onun tutması için elini Emir'e uzattı ama Emir onu görmezden gelerek ilerledi. Ardından, Kerem kendini yere bıraktı.
"Ay! Kocacığım nereye gidiyorsun!"
Rezil oldum! Kelimenin tek anlamıyla rezil olmuştum. Gözlerimi yumarak yavaşça kafamı Savaş'a doğru çevirdim. Sakince gözlerimi araladım.
Savaş, çatık kaslarıyla bizimkilere bakıyordu.
Tamam sakin ol! Bişi yok. Bişi yok bişi bişi-
Sus artık!
Yusuf herkesten önce geldi. Kolumdan tutup kalkmamı sağladı. Kucağımda ki çiçeği kenara bırakıp kalktım. Hızlıca gözleriyle beni kontrol etti. Ama benim gözlerim onun elindeki bandaj da kaldı.
"Eline nol-" Lafımı bölerek; "İyi misin?" diye sordu. Ben daha yanıt veremeden kendine çekip sarıldı. Bir eli sırtımı sıvazlıyordu. Ayak uçlarımdan hafifçe havaya kalkarak aynı boya geldim. Ardından, kollarımı boynuna doladım.
"Ben iyiyim, sen iyi misin, asıl?" Geri çekilerek bandajlı elini tuttum.
"İncildi sadece, bir şey yok. Neredeydin?" Yusuf'un sorularına yetişemezken Beyza geldi. "İyi misin, meleğim?" Beyza'yla da kısa bir an sarıldık.
Ve daha sonra Emir, Melisa ve yerden kalkıp bana doğru koşup üstüme atlayan Kerem'le de sarıldık.
"Bu kim?" Yusuf'un işaret ettiği yere döndüm. Bu sorada Savaş da kafasını çevirip bana baktı.
"Çocuklar, tanıştırayım." Elimi kaldırıp Savaş'ı gösterdim. "Bu Savaş. Ailesi, aile dostumuz ve aynı okula gidiyoruz. Orada tanıştık."
Diğerleri kısa bir baş selamı verdi. Bir tek Yusuf bir kaç adım atarak Savaş'ın karşısında durdu.
"Yusuf ben, Güneş'le aynı mahallede büyüdük."
Savaş kısa bir an Yusuf'un uzattığı eline baktı, ardından elini kaldırıp tokalaştılar.
Bir tek Yusuf biliyordu, Savaş dan hoşlandığımı. O gece anlatmıştım. Gerçi o telefon konuşmamıza kulak misafiri olmuştu. Kısaca Yusuf bana abilik taslıyordu.
"Konuşalım mı?" Emir'in cümlesiyle hepimiz ona döndük. Hepimiz aynanda başımızı salladık. Ardından ben Savaş'a geri döndüm.
"Kalacak mısın?" Başını iki yana salladı.
"Yarın gelirim. Annem rahatsız biraz." Ah! Evet ya, nasıl unuturum? Sinem teyzenin hasta olduğunu annem dün gece söylemişti.
"Anladım. Geçmiş olsun." Başını yavaşça salladı. "Sağ ol."
Kısa bir an bakıştık ve aynanda birbirimize doğru adım attık. Ben elimi kaldırırken o sarılmayı seçti. Bende onun gibi sarılma pozisyonuna geçerken o, az önce benim yaptığımı yapıp elini kaldırdı. İkimizde aynanda ellerimizi kaldırdık. Bir türlü denk gelememiştik.
Yine rezil olduk! Hep senin yüzünden!
Ağzımdan şen bir kahkaha döküldü. Oda gülmeye başladı. Tabii benim gibi hayvanca değil.
Elini ensesine atarak kaşıdı. Aynanda kollarımızı kaldırıp sarıldık. Deniz kokusu burnuma doldu.
Ellerinin belimde olması fazla uzun sürmedi. Bir kaç saniye sonra ayrıldı. Belimin üşüdüğünü hissettim. Bir adım geri çekildim. Ellerimi arkadan birleştirdim. "Görüşürüz," dedim karşılık bekleyerek.
Geri geri giderken hafif sendeledi. Hemen bana dönüp gülümsedi. Ardından, "Görüşürüz," dedi.
Birkaç saniye sonra Savaş bahçe alanında kayboldu. Bende derin bir nefes alarak arkamı döndüm.
Beş çift göz üstümdeydi. Hepsi meraklı gözlerle beni daha doğrusu bizi izliyordu. Dudaklarımı ısırdım. İlk konuşan Beyza'ydı. "İnanamıyorum!"
Küçük bir çığlık atarak yanıma geldi. "Sen aşık mı, oldun?" Başımı hızla iki yana salladım. "Hay-" Elini ağzıma götürüp sıktı. "Ya çen çen aşık mı, olduunn?!"
Konuşamadığım için başımı iki yana salladım tekrar. "Asla aşık olmam! Aşık olmak çok saçma! Çok boş! diyen Sera'ya da bakın arkadaşlar! Görün, görün!"
Beyza'nın elini ağzımdan çektim. "Emir! Bağırma o kadar. Biri duyacak."
Bütün aile evdeydi. Birinin duymasını istemezdim. Zaten annem biliyordu. Aziz abim de, Savaş'la aramda bir şeyler olduğunu seziyordu. Diğerlerinin bilmesine gerek yoktu. Hem Beyza'nın dediği gibi aşık değildim. Sadece bir hoşlantıydı.
"Hadi konuşalım," dedim sakince. Hepsi aynanda ciddileşti. "Benim odama çıkalım, kimse duymaz." Hepsinin başını sallamasıyla eve yöneldik. Kapıdan girip hızla merdivenlerden çıktık.
Odanın kapısını açtım. Hepsinin girmesiyle bende girdim. Ardından kapıyı kapattım. Herkes bir yere kurulmuştu. Ben de makyaj masasının üstüne oturdum. Hepsinin bakışları bende birleşti.
Yusuf derin bir nefes aldı. "Bunu daha ne kadar görmezden geleceğiz?" Emir, her zamanki soğukkanlılığıyla araya girdi. "Görmezden gelmek değil bu. Susmak. Çünkü ne olduğunu biz bile bilmiyoruz." Beyza, yatağıma uzanmış vaziyetteydi. Kucağında ki battaniyeme sarıldı. "Ama bir ceset bulduk... Kanlar içindeydi. Biri ölmüştü." Melis'in sesi titrekti. "Ya katil hâlâ oradaysa? Ya bizi görmüşse?"
Kerem ayağa kalktı, stresle saçlarını karıştırdı. "Susup, hiç bir şey olmamış gibi davranmamız doğru değildi! Polisi çağırsaydık belki-" Cümlesini kesen bendim.
"Belki bizi suçlayacaktı."
Herkes sustu.
Başımı yavaş ve sakince kaldırdım. "Biz o gece bir karar verdik. Hiçbirimiz tek başına karar almadı. O cesedi polise bildirseydik, kamp alanına iz bırakmasaydık, bu kadar korkmamıza gerek kalmazdı... Ama olan oldu."
Yusuf sessizce başını salladı. "Ve şimdi, hepimizin boynunda birer düğüm gibi bu sır asılı duruyor."
Emir bir adım attı. Bir kaç adımda karşımda durdu. "Sera, babana söyle. Halit Yıldırım, yeni baban güçlü bir adam. O bize en çok da sana yardımcı ola—"
"Hayır!" diye kestim onu. Sesim sertti. Herkes sustu. Gözlerim dolmuştu ama kararlıydım. Olmazdı. "Bakın! Neredeyse altı aydır ailemin yanındayım. Onları çok seviyorum! Hem de herşeyden çok. Onlarda beni seviyorlar. Onları tehlikeye atacak bir şey yapamam!"
"Bu olay böyle kapanamaz," dedi Emir sinirle.
Korkuyordum. Hem de iliklerime kadar korkuyordum. Babamın bana inanmıycağından, babamın kızı olamacayacağımdan deli gibi korkuyordum. Sen babanın kızısın diyerek tekrarladım içimden.
☀️
Annem elinde çay tepsisiyle solana girdi. Dudaklarımı büzerel baktım. Annem ise gülümseyerek yaklaştı bana eğildiğinde çay bardaklarının yanında bir adet meyve suyu olduğunu gördüm. Gülümseyerek meyve suyunu aldım. Çay sevmezdim.
"Teşekkür ederim."
Annem sırayla çayları dağıttı. Bu sırada babam koltuktan kalkarak annemin elindeki tepsiyi aldı. "Sen oturbilirsin karım, ben dağıtırım." Annem gülümseyerek babamın kalktığı yere oturdu.
Koltuğun bir köşesine kıvrılmıştım. Yanımda Poyraz oturuyordu. Arada saçlarımı karıştırarak beni sinir ediyordu. Babam hemen yanımızda ki Berkay'a çay tepsisini uzattı.
"Al bunu sonuncu, dağıt hadi abilerine."
Hepmiz aynanda kahkaha attık. Berkay sadece babamıza ters ters baktı. "Halit!" Annemin uyarıcı sesiyle babam ona döndü.
"Ben sana dağıt diye verdim! Çocuğa niye veriyorsun?"
"Ama hayatı—"
"Sus Halit!"
Annem Berkay'ın elindeki tepsiyi aldı ve dağıtmaya başladı. Babamda tekrar yerine oturdu. Berkay tekrar yanımıza geçti. Dizinin üstüne tablet koyup onlar uğraşmaya başladı. Toprak abim her zaman boşvermişliğiyle çayını yudumluyordu. Aziz abim ise kitap okuyordu. Ama kulakları bizdeydi.
Ve Baran abim... Tabağındaki tulumba tatlısını çatalla almaya çalıyordu.
"Tulumba kaçıyor... Kaç tulumba, özgürsün artık! Kendini şekerlere ezdirme!" dedi.
Saniyelik bir sessizlik oldu. Babam dikkatle Baran abime bakıyordu.
"Oğlum sen nasıl bizden çıktın? Sen bu akılla, bu yaşa nasıl geldin!?"
Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Aziz abim saniyelik başını kitaptan kaldırdı. "Seninle gurur duyuyorum Baran, gerçekten. Nasıl bu kadar saçma cümleler kurabiliyorsun?" Başını iki yana sallayıp geri kitaba gömüldü.
Sonunda kendimi tutamayıp ufak bir kahkaha attım. "Baran abi ya!"
Baran abim bir anda oturduğu yerden kalkarak önümde diz çöktü. "Ne dedin sen?" diyerek şaşkın bir tebessümle soru sordu. Kaşlarımı çattım.
"Abi dedim. Ne var bunda bu kadar şaşıracak?" Baran, elini kalbine götürdü. Ardından pantolanundan telefonunu çıkardı. Hızla birkaç tuşa bastı, ardından bir ses yükseldi.
"Allah! Abi dedi! Duydunuz değil mi?" Annem hızla balını salladı.
Baran açtığı Mezdeke şarkısına eşlik ederek oynamaya başladı. Toprak abime doğru göbek attı. "İlk bana abi dedi, duydun mu?" Toprak, yüzünü buruşturarak kafasını çevirdi.
"Boran nerede? Ona hava atmam gerek." Baran abim kalçasını sallamasıyla gözlerim büyüdü. Annem gülerken babam besmele çekti. "Tövbe estağfurullah." Gülümseyişim büyüdü.
"İlk bana abi demişti zaten. Sevinme o kadar," Aziz abimin dediği cümle, Baran abimi durdurmadı.
"Yeter!" Babamın sesiyle çay bardakları titredi. Babam bana dönerek gülümsedi. "Sen üstüne alınma yavrum."
"Otur yerine Baran." Abim direkt yerine geçti. Hâlâ çalan şarkıyı kapatmayı sonunda akıl etti.
Babam tekrar bana döndü. "Dün kötüydün, soramadık bir şey. Bu kaza nasıl oldu, Güneş?"
Bir anda bana yönelen soruyla yerimde kala kaldım. Aziz abim elindeki kitabı kapatıp bana odaklandı. "Akşam olduğu için yolu göremedik." Sesim cılız gibi çıktı. Beni duyduğuna bile emin değildim. "O saatte neden araba sürüyordunuz? Nereye gidiyordunuz?"
Nereye gideceğimizi hiç konuşmamıştık. Sadece eşyalarımızı toplayıp çıkmıştık. Ama büyük ihtimal tek tek evlere dağılırdık. Bir anlığına gerçeği söylemek istedim. Başımı kaldırdığımda hepsinin beni izlediğini farkettim. Gerçeği söylesem bu gözler beni yargılar mıydı?
Sesli bir şekilde yutkundum. "Konuşmak istemiyorum," dedim bir fısıltı gibi çıkan sesimle.
Ardından, kimseye bakmamaya çalışarak yerimden kalktım. "Uykum geldi. İyi geceler." Kimse bir şey söylemedi.
Merdivenlere doğru yürüdüm. Boran abim ortalarda yoktu. Sadece sabah görmüştüm onu. Merdivenlerin ilk basamağına adım atacağım sırada boğuk sesler duydum. İşte bu Boran abimdi.
Elimi merdiven korkuluklarından çektim. Bir kaç adım atarak koridara girdim. Ses çalışma odasından geliyordu. Kapı aralıktı. Bir an içeri girip konuşmayı düşündüm. Sonra hızlıca bu fikrimden vazgeçtim. Arkamı dönüp gideceğim zaman dedemin sesini duydum.
"Kendin söylüyorsun Boran!"
Boran'nın sesi biraz yükseldi. Sakince kapıya biraz yanaştım. "Olmaz dede. Daha çok küçük. Yaşadığı şeyler ağır zaten."
"Baban biliyor mu?" Kapı aralığından baktığımda dedem koltukta oturuyordu. Boran ise ayaktaydı.
"Sanmıyorum. Sera söylemedi bana göre. Eğer söyleseydi babam şuan burada olmazdı."
Kısa bir an nefesim kesildi. Dedem oturduğu yerden Boran'a eğildi. "Eğitebiliriz onu. Kendini koruyabilir."
Bir adım geri çekilerek sırtımı duvara yasladım. Neyden bahsediyorlardı? Ayaklarım soğuk zemine basarken. Kalbim sıcaktan yanıyor gibiydi.
Aziz Yıldırım'ın sesi bir daha geldi. Nefesimi tutarak tekrar kapıya yaklaştım. Ellerim titriyordu, boğazım düğümlenmişti.
"Bir tek sen ve Sera güçlü çıktınız bu ailede," Kaşlarım olduşça çatıldı. "Benim mirasımı siz yöneteceksiniz."
Bir sessizlik çöktü. "Kardeşin... Çok güçlü bir ceset gördü, ama ne bağırdı ne ağladı ne de yıkıldı.
O geceyi saklamayı başardı." Duyduğum cümleyle gözlerim büyüdü. Kalbim öyle hızlı atmaya başladı ki göğsümden çıkıcak sandım. Beni duymuştu. Bizi duymuşlardı. Çocukların geldiği gün, o katta Boran'nın da odası var. Bizi duymuştu!
"Babam böyle birşeye asla izin vermez, dede. Sera'yı unut. Daha çok küçük o olmaz!'
Gözlerim doldu. Kalbim bilmediğim şeylerin ağırlıyla daralıyordu.
Eğitebiliriz de, ne demekti?
Her bölümde kitabın konusu değişiyor sşjwşsmfiwöğfögiwşd
Okunma saysına göre oy çok az! Şu yıldıza basın yoksa yeni bölüm yok size!
Instagram= yarenrumeysabyk
Seragunesyildirim
TT= yarenrumeysq
Bana bu yerlerden ulaşabilirsiniz her türlü konuya, fikre açığım.
Görüşmek üzere 🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 35.3k Okunma |
3.73k Oy |
0 Takip |
20 Bölümlü Kitap |