8. Bölüm

8. Bölüm 'Melek heykeli'

Yaren
yarenrumeysq

Öncelikle nasılsınız?

 

Sınav haftam yaklaşıyor, okuluma odaklanmak istediğim için bölüm fazla atamayacağım. Vakit buldukça yazmaya çalışıyorum. Ara tatilde bol bol bölüm yazıp atacağım 20 bölüme yaklaşacağım.

 

WhatsApp kanalıma katılmak isteyenler profilimde hakkımda kısmına link koydum 💗

 

Bide herkesin konuşabileceği bi grup kurdum. Sadece konuşacak olanlar bana tiktok dan yazsın gruba ekleyeyim.

 

Yıldıza bas!

 

İyi okumalar🫶

 

 

 

 

 

Mavi gözler bu kısa zaman içinde hayatıma girmişti. O çok sevdiğim mavilerine daha fazla bakmadım. Göz temasını ilk koparan ben oldum.

 

Savaşın babası, Tahir amca karşıma geçti. Dikkatle ona baktım. Kollarını iki yana kaldırdı. Sarılmam için. Gözlerine baktım. Savaşın kime çektiği belli oluyordu. Gerçi annesini daha görmemiştim.

 

Daha fazla bekletmeden bana açılan kollar arasına girdim. Sıkıca sardı. Savaş da babası gibi kokuyordu. Ferahlatıcı deniz kokusu.

 

Kollar bedenimden çekildi. Kafamı kaldırıp Tahir amcaya baktım. Gülerek bana baktı.

"Annene benziyorsun." İçten bir şekilde söylemişti. Kafamı salladım. Tebessüm ettim.

"Evet." Dedim.

 

Tahir amca arkasına baktı. Bir kaç adım geriye gitti. Benimde o sırada gözüm Savaş'a kaydı. Hala beni izliyordu. Dizlerim titredi.

 

Tahir amca sağ kolunu uzattı. Sol tarafında Savaş vardı. Gözlerim Tahir amcanın kolunu uzattığı kadına kaydı. Çok güzeldi. Genç gözüküyordu. Kahverengi gözleri vardı. Beyaz teni ve sarı saçları.

Saçları doğal gözüküyordu. Ama biraz yakından bakınca, kesinlikle boyaydı. Saçları ona çok yakışıyordu, gerçekten. Boyu bende biraz uzundu. Siyah kalem bir elbise giymişti. Tahir amcanın sesiyle ona döndüm.

 

"Tanıştırayım, karım Sinem," demek savaşın annesi Sinem hanımdı. Savaş annesine hiç benzemiyordu. Tahir amca sol kolunu uzattı Savaşa doğru.

"Oğlum, Savaş. Siz tanışıyorsunuzdur gerçi."

Savaşa baktım. Kafasını salladı.

"Evet, tanışıyoruz." Dedim.

 

Sinem teyze bana doğru adım attı.

 

Sinem hanıma noldu Sera?

 

Kaynanama hanım mı diyeceğim?

 

Oha Sera! Kimse senin kadar hızlı olamaz.

 

Sen sus!

 

İç sesimle olan tartışmama son verdim. Karşımda duran Sinem teyzeye gülümsedim ve elimi uzattım. Bir bana birde uzattığım elime baktı. Kafasını iki yana salladı. Dalagalı sarı saçlarıda sallandı.

 

Bir adım daha attı. Aramızda hiç mesafe kalmadı. Kollarını havaya kaldırdı. Şaşkınca baktım. Ben daha kolları arasına girmeden o beni sarıp sarmaladı.

 

Sıkıca sarıldı. Saçlarımda dudaklarını hissettim. Ardından elini. Yavaş yavaş okşadı.

 

Yine iyisin Sera, kaynanan iyi çıktı.

 

Sıcacıktı. Yine bir annenin kucağı sıcacıktı.

Sinem teyze kollarını yavaşça gevşetti. Ayrıldığımız da ikimizinde gözleri dolu doluydu.

Ellerini yanaklarıma koydu.

"Evine ve ailene hoşgeldin, kızım." Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Açık kahverengi gözler.

 

Ne diyeceğimi bilemedim. Gülümsemeye çalıştım. Yaklaşıp alnım dan öptü. Yeniden sarıldı.

"Mis kokulum, benim. Bahar gibi." Annemle çok yakınlarda, anlaşılan. Aynı dönemlerde hamileymişler.

 

Sinem teyze benden ayrıldı. Gözleri benim arkama kaydı. Kafamı çevirip arkama baktım. Annem. Dolu gözleriyle bizi izliyordu.

Sinem teyze, anneme doğru yürüdü. Aslında yürümedi. Koştu resmen. Annemde öyle.

 

Birbirlerine sıkıca sarıldılar. Ardından Poyraz Savaşa doğru gitti. Kendi aralarında yaptıkları el hareketini yaptılar.

 

Tahir amca ile babam sarıldı.

"Görüşemiyoruz bayadır, kayboldun gittin Tahir." Babamları izliyordum.

"İş vardı Halit, vakit bulamadım."

Babamlar konuşurken anneme baktım. Oda Sinem teyzeyle konuşuyordu. Bir yandan da bana bakıyorlardı. Poyraz ve Savaşa döndüm.

 

Poyraz gelmem için kolunu uzattı. Yanına gidip kolunun altına girdim. Savaşla daha yakındık şimdi. Savaş gözlerini benden çekti. Ve konuşmaya başladı.

"Yiğitler şurada gidelim." Gözleriyle işaret ettiği yere baktım. Yiğit, Eren, Eylül ve tanımadığım bir kızla iki erkek vardı.

 

Eylül beni farkedince el salladı.

Yönümüzü onlara doğru çevirdik ve yürümeye başladık.

 

Yanlarına ulaştığımızda boş sandalyelere geçip oturduk. Eylül ve Poyraz'ın arasındaydım. Savaş yine karşımdaydı. Eylül'le sarıldık. "Nerede kaldın ya sıkıldım." Güldüm.

"Abartma. Daha erken bile.", bana teessüf ederim gibi baktı. Eylül'e öpücük yolladım.

 

Ama bu sırada birşey oldu.

Eylül'ün yanında oturan ama Eylül'le birbirimize döndüğümüz için Eylül'ün arkasında kalan çocuğa takıldı, gözlerim. Eylül'e öpücük attığımda kasılmıştı.

Çok yanlış anlaşıldı galiba.

 

Keskin hatları olan yüzü kızarmıştı. Öksürdü. Önünde duran suyu kafasına dikti. Ben ise utançtan başımı eğdim.

 

Eylül arkasına dönüp baktığım yere baktı. Ardından bana döndü.

"Sizi tanıştırmadım." Yanında oturan çocuğu gösterdi. Çocuk diyorum ama büyük duruyordu.

Saçları kısaydı, yok denilebilecek kadar. Esmer teni vardı. Ve dövmeleri. Boynunda, ellerinde, parmaklarında. Takım elbise giydiği için gözükmüyordu ama kesin kollarında da vardır, dövme. Gözleri kahverengi idi. Keskin ve biçimli yüz hatları, Onu oldukça olgun gösteriyordu. Göz göze geldik. Hayır gözleri kesinlikle kahverengi değildi. Ela gözleri vardı.

 

"Bu Cesur." Eylül'ün sesiyle kendimi toparladım. Demek adı Cesur. Kafamı salladım.

 

Eylül, bizden biraz küçük duran kızı gösterdi. Kısa kahverengi saçları ve kahverengi gözleri vardı.

"Doğa, Hakan amcanın kızı." Doğa'ya gülümsedim. Oda bana. Hakan amcaya benziyordu.

 

Ardından Poyraz'la konuşan çocuğu gösterdi. Sarışındı çocuk.

"Bu da Burak." Poyraz ve Adını yeni öğrendiğim Burak konuşmayı bırakıp bize döndü. Burak'ın gözleri maviydi. Ama Savaşın gibi değil. Burak'ın açık mavi gözleri vardı. Savaşın ise koyu mavi. Gece gökyüzüsü gibi.

 

Burak elini kaldırıp salladı. Gülümseyip kafamı salladım.

Eylül tam birşey diyecekti ki Berkay'ın sesiyle sustu.

 

"Doğa! Nasılsın?" Yine kendisinden önce sesi gelmişti. Ardından kendisi. Doğa'ya baktım. Yanakları kızarmıştı.

Başımı eğip gülüşümü gizlemeye çalıştım. Halleri çok güzeldi ve komik.

 

Sanki senin savaşa olan hallerin komik değil Sera!

 

Ben böyle utanıyorum bir kere!

 

Aynen kesin.

 

İç sesimle olan tartışmama son verdim. Berkay'ın sesiyle ona döndüm.

"Abla Doğa'yla tanıştım mı?"

Masada kiler Berkay'ın bu haline gülmemek için direniyorlardı. "Evet ablacım, az önce tanıştım. Çok tatlı kız." Berkay dişlerini göstererek sırıttı.

"Abla biliyor musun? Doğa da bizim okulda. Hatta aynı sınıftayız." Heyecanla konuşan Berkay'a gülüp, Doğa'ya döndüm.

"Öylemi? Neden daha önce karşılaşmadık okulda, acaba." Doğa dudak büzdü.

"Bilmem ki." Doğa'nın sesiyle Berkay elini kaldırıp kalbine koydu. Eridi resmen çocuk. Kahkaha atmamak için tuttum, kendimi. Benim aksime diğerleri gülüyordu. Özellikle de Poyraz çok keyifli bir şekilde izliyordu, Berkay'ı .

 

Berkay yeni kendine gelmiş olmalı ki bana cevap verdi.

"Abla sanki teneffüslere çıktığın mı var." Dedi. Berkay'a göz devirdim. Ardından Doğaya bakıp gülümsedim.

 

Gözlerim bu masaya oturduğum dan belli, yan masada bana ters bakan kızlara takıldı.

 

Üç kişilerdi. Hepside buraya doğru dönmüş bakıyordu.

'Ne var' gibisinden kafamı salladım. Ortalarında oturan kız yüzünü ekşitti. Ve göz devirdi. Bana.

 

Gözüm seyirdi. Ellerim titredi. O saçlarını yolmak. O kafasını masaya vurmak istedim.

Dolgu yaptırmaktan iğrenç bir hal almış dudaklarını büzüştürdü. Sanki çok güzelmiş gibi.

 

Ben o kıza öldürücü bakışlar atmaya devam ederken, bir el koluma dokundu. Son kez bakıp önüme döndüm. Doğa dokunmuştu.

 

"Sen onlara bakma. Onlar herkese öylelerdir." O kızlara bakıp geri bana döndü, Doğa.

"Her okulda böyle kızlar olur. Anlarsın ya." Anladım dercesine başımı salladım.

 

"Alara yeni hedefini belirledi anlaşılan." Eylül'ün sözleriyle ona baktım. Cesur küçük bir kahkaha attı. Çatık kaşlarla ona döndüm. Bana birşey yok dercesine dudak büzdü.

 

Derin bir nefes alıp geri Eylül'e döndüm.

"Alara?"

"Dudakları dolgudan sosise benzemiş kızı diyorum. Ortada ki." Bana göz deviren kızdı. Alara demek adı.

 

Tam ağzımı açıp birşey diyecektim, benden önce konuşulmasıyla sustum.

"Alara, değil Sera'ya rakip olmak, önünde ki engel bile olamaz. Benim kardeşime kimse bulaşamaz." Poyraz'a minnetle baktım.

"Hey! Tamam yeter bu kadar. Sadece bir bakışmaydı. Daha fazlası olursa ben kendimi korurum zaten."

 

"Abla nasıl sadece bir bakışmaydı. Gözlerinden alev çıktı resmen. Bir an kalkıp saçına yapışacaksın sandım. Başında hazırlıklı bekliyordum." Berkay başımdan çekilip, Doğa'nın yanına oturdu.

 

"Bende öyle sandım." Eylül'le göz devirdim.

"Tamam abartmayın." Dedim. Ellerimi masaya koydum. Parmaklarımla ritim tuttum. Etrafımı izlemeye başladım.

Gözlerim benden bağımsızca o kızlara kaydı. Alara.

 

Ama o bana değil başka bir yere bakıyordu. Bizim masaya. Gözlerini takip ettim nereye baktığını anlamak için. Tam karşıma bakıyordu. Yani Savaşa. Masanın üstünde olan ellerimi yumruk yaptım. Dişlerimi sıkıp geri Alara'ya döndüm. Hala bakıyordu. Üstelik bir kolunun dirseğini masaya yaslamış elini çenesinin altına koymuş bir şekilde bakıyordu.

 

Savaş benim baktığım yere baktı. Alara, Savaş'ın gözlerinin ona dönmesiyle, yerinde dikleşti.

Sinirle soludum. Savaş, Alara'ya ters ters baktı. Kafasını sağa attı.

 

Ama salak Alara, Savaş'ın ne demek istediğini anlamadı. Ve aptalca sırıttı. Burak elini Savaş'ın omzuna attı.

"Boşver, uğraşma." Savaş kafasını sallayıp önüne döndü.

 

Göz göze geldik. Sinirle ona baktım. Kafamı iki yana salladım kendime gelmek için. Niye ona sinirleniyorum ki. Savaş, kaşlarını çatmış, bana bakıyordu hala. Ona daha fazla bakmamak için gözlerimi masada gezdirdim. Cesur sırıtıyordu.

"Neden sırıtıyorsun? Komik birşey mi var." Cesur'a patlamıştım.

 

Cesur sözlerimle, gözlerini masada gezdirdi. Ona dediğimi idrak edince bana döndü. Şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı ilk. Sonra çattı. Arkasına yaslandı. Sandalyeye daha çok yayıldı.

"Hiç öylesine. Canım sırıtmak istedi." Dedi. Bir kolunu masaya koydu. Diğer kolunu sandalyenin koluna. Bileğinde ki oldukça pahalı olan saati farkettim. Zengin bebesi idi. Bende sırıtarak önüme döndüm. Cesur dikleşti.

 

 

Bulunduğumuz yerden bir ses yükseldi. Herkes sustu.

 

Gözlerimi gelen sese doğru çevirdim. Tam ortada durmuş olan orta yaşlarda ki adama baktım.

Siyah bir Smokin giymişti.

Elindeki içki bardağını kaldırdı. Ardından diğer elinde tuttuğu metalle bardağa vurdu. Ses buradan yükselmişti.

 

Konuşmaya başladı.

"Öncelikle burada olmanız beni çok sevindirdi. Yeni projem için sizlerle birlikte bir kadeh kaldırmak istiyorum." Adamın sözleriyle ellerinde ki bardakları havaya kaldırdılar. Bizim masadan sadece Cesur kaldırdı. Çünkü tek içen oydu. Hepimiz alkışlamaya başladık.

 

"Bu kadar yeterli, hepinize teşekkür ederim. Ortam daha fazla kalabalıklaşmadan buyrun açık artırmaya geçelim." Eliyle bir yeri gösterdi.

 

Açık artırma mı? Bu yüzden erken gelmiştik demek.

Herkesin yavaşça kalkmasıyla bende kalktım.

 

Aziz abi bana doğru gelmeye başladı. Zaten bir kaç masa vardı aramızda. Yanıma gelip elini uzattı. Gülümseyip, elini tuttum.

"Katılmak ister misin?"

"Açık artırmaya mı?" Başını salladı.

"Daha önce hiç böyle bir ortamda bulunmadım. İsterim katılmak. Merak ediyorum." Gülümsedi bana.

 

Elimi havaya kaldırdı. Hafifçe öne doğru eğildi. Elimi öptü.

"Hay hay efendim." Aziz abimin sözleriyle kahkaha attım.

 

Kolunu kırdı. Bana doğru uzattı. Bekletmeden koluna girdim. Merdivenlere doğru yürüdük. Annem ve babam öndeydi. Abimler de çoktan merdivenlerden çıkmıştı.

 

Poyraz ve Savaş arkamızdaydı. Merdivenlerden çıkarken takılıyordum, elbisem uzun olduğu için. Elimle toparladım. Bacağımda gözükmüştü bu sırada.

 

Başımı kaldırıp önüme baktığımda, Cesur'la göz göze geldim. O direkt önüne dönüp çıktı. Bizde Aziz abim ile sonunda merdivenlerden çıktık.

 

Karşıma baktığımda birbirleri arasında eşit olacak şekilde sıralanmış sandalyeleri gördüm. Fazla sandalye vardı. Sandalyeden çok tekli koltuk gibiydi. Altın varaklar dan yapılmış veya boyanmıştı.

 

Aziz abimin yönlendirmesiyle sandalyeler den birine geçtik.

Biz yan yana oturduk diğer yanıma da Poyraz geliyordu ki Tahir amca Poyraz dan önce davranıp yanıma oturdu. Gülerek Poyraz'a baktı.

 

Elimle ağzımı kapatıp kıkırdadım. Poyraz bize ters ters baktı. Tahir amcanın yanına da Sinem teyze oturdu. Poyraz ve Savaş bir arkaya gittiler.

Aziz abim güldü bu hallerine.

 

Bende gülüşüme son verip önüme döndüm.

 

Herkes tek tek boş yerlere oturdu. Az önce konuşan adam önümüzde bulunan sahneye çıktı.

"Evet tekrardan hoşgeldiniz. Açık artırmayı ilk olarak Alex beyin, koleksiyonunda en çok sevilen tablosuyla başlıyoruz." Herkes alkışlamaya başladı.

 

Ardından sahneye 2 takım elbiseli adam geldi. Ellerinde kırmızı örtüyle kapatılmış tabloyu tutuyorlardı.

 

Sahnenin tam ortasına koydular. Ve örtüyü kaldırdılar. Gözlerim tabloda gezindi. Güzel bir tabloydu. Bir kadın, elinde tuttuğu çiçeklere bakıyordu.

 

Açık artırmanın sahibi olan smokinli adam kürsüye çıktı.

"İlk parçamız bu tablo, 500 bin den başlatıyorum." Elindeki tokmağı vurdu. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. 500 bin mi? Bir tabloya bu kadar para verilir miydi. Ben kendim aynısını yapardım, o tablonun. Resim yeteneğim vardı.

 

Hangi enayi buna 500 bin verir ki? Tahir amca elini kaldırdı.

"600 bin." Gözlerimi yumdum. Başımı eğdim. Demez olaydım.

 

Kayınbabana enayi dedin. Farkında mısın?

 

Kes sesini!

 

"Tahir Alabora dan 600 bin geldi. Varmı arttıran?" Tanımadığım biri başka bir fiyat söyledi. Ve sonra başka biri. Kafamı iki yana salladım.

 

Sahneye birkaç tablo ve birkaç heykel geldi. Onlarda dudak uçuklattıcak bir fiyata satıldı.

Açık arttırma bittiğinde, smokinli adam konuşmaya başladı.

"Buda son parçamızdı. Buradan gelecek bütün para bağışlanacak. Bu yüzden size çok teşekkür ediyorum." Demek bağışlanacaktı. İyi bare onca para boşa gitmeyecekti.

 

"Ekip arkadaşlarımız toplanan parayı hesaplıyor birkaç saniye isteyeceğim sizden." Kürsüden inip arka tarafa gitti. En sonuncu parça satılınca toplanan parayı hesaplamıştım zaten.

 

"86 milyon 670 bin." Aziz abim ve Tahir amca bana döndü.

"Ne?" İkiside aynı anda sordular.

Dediğim şeyi tekrarladım.

"86 milyon 670 bin." Dedim.

Aziz abim tam birşey diyecekti, açık artırmanın sahibinin gelmesiyle sustu. Smokinli adam kürsüye geri çıktı. Boğazını temizleyip konuşmaya başladı.

"Toplanan tutar, 86 milyon 670 bin. Oldukça yüksek bir Mevla toplandı. Hepinize tekrardan teşekkür ederim." Alkışladık.

 

Aziz abim bana geri döndü.

Onun birşey demesine izin vermeden ben konuştum.

"Lavaboya gideceğim." Kafasını salladı. Oturduğum yerden ayağa kalktım. Annem bana baktı. El işaretiyle lavaboya gitmem gerektiğini anlattım. Kafasını sallayıp önüne döndü.

 

O yerden çıktığımda, geniş koridor karşıladı, beni. Önümde bir kadın çalışan geçerken onu durdurdum.

"Merhaba, Lavabo ne tarafta acaba?" Gülümsedi.

"Üst katta. Ortada iki tane yan yana kapı var. Biri kadınlar tuvaleti." Teşekkür edip, merdivenlerden çıkmaya başladım.

 

Çok büyük bir yerdi. Ve merdiven sayısı çok fazlaydı. Son birkaç basamak kala bir ses duydum. Birşey kırılma sesi gibiydi. Kaşlarımı çattım. Sesin geldiği yere baktım. Lavabodan geliyordu. Son birkaç basamağı da çıktım.

 

Sol tarafımda kalan lavaboya doğru yürüdüm. Önümde iki kapı vardı. Biri erkekler tuvaleti diğeri ise kadınlar. Ses erkekler tuvaletinden geliyordu.

"Yardım edin! İmdat!" Kalın bir erkek sesinin yardım çığlığıydı. Kapıdan birkaç adım uzaklaştım. Ne yapmam gerekiyordu bu durumda. Kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladı. İçeriden kırılma sesleri geldi.

 

Birinin yardıma ihtiyacı vardı yardım etmem gerekiyordu. Babamı aramak için telefonumu aradım. Ah! Telefonum çantamdaydı. Çantamıda orada unutmuştum. Hızla arkamı döndüm. Merdiven korkuluklarından aşağıya baktım. Kimse yoktu. Sesimi durmam gerekiyordu.

"Anne! Baba!" İlk defa baba demiştim. Ama babam yoktu. Birkaç saniye bekledim kimse gelmedi. Ağlamak üzereydim.

 

Kendimi sakinleştirmeyi denenedim. Belki de basit bir kavgaydı. Birkaç adım atıp kapının önünde durdum. Sağ kolumu yavaşca kapılının koluna koydum. Derin bir nefes aldım. Kolu indirdim. Aralıklı olan kapıdan dövüş sesleri geliyordu.

Biraz daha araladım. Bir adam sertçe yere düştü. Ellerim titriyordu. Sakin kalmalıydım ama olmuyordu.

 

Yere düşen adama baktım. Karşısında ki kişi kimse ona yalvarıyordu. Kapıyı fazla açmadığım için o kişiyi göremiyordum. Ve beni fark etmemişlerdi.

"Yalvarırım yapma! Özür dilerim." Adam ağlamaya başladı. Üstündeki beyaz gözlek yırtılmıştı. Beyaz gömleği kanıyla bulunmaıştı. Yüzünü kırmızı kan nedeniyle göremiyordum.

Çok kötü bir haldeydi. Yardım etmeliydim. Kapıyı sonuna doğru açtım. İçeriye doğru bir adım atmamla, yerde ki adamın kollarını kaldırması bir oldu.

"Lütfen!" Karşısında ki kişiye baktım. Cesur. Elindeki silahı yerde ki adama doğrultmuştu.

 

Birkaç adım daha attım. Beni fark etmesi için.

"Du-" avazım çıktığı kadar bağırdım. Benim çığlığımla birlikte silah seside kopmuştu. Yerde ki adam alnının ortasından vurulmuştu. Gözleri açık bir şekilde. Nefesim sıkıştı nefes alamadım. İçimde ki korku şiddetle büyüdü. Birkaç adım geriye gittim. Cesur beni yeni fark etmişti. Bana yaklaşmaya başladı. Hızla geriye gittim.

 

"Yaklaşma. Sakın yaklaşma!" Ellerimi havaya kaldırdım. Gözyaşlarım benden bağımsızca akmaya devam etti. Cesur da ellerini kaldırdı.

"Sera bak, görmemen gereken birşeyi gördün. Sakin ol tamam mı?" Delirmiş olmalıydı. O birini öldürmüştü. Bana sakin olamamı söylüyordu.

 

"Se.. sen birini öl-" Nefesim kesildi. Ellerimi bağazıma götürdüm. Tırnaklamaya başladım. Atak geçiriyordum. Farkındaydım. Ama kontrol bende değildi. Cesur bana yaklaşmaya başladı. Bir elimi bağazım dan çektim. Ona doğru kaldırdım. Gelmemesi için.

 

"Sera bak özür dilerim. Tamam mı? Olması gereken oldu. Hem sen ilk defamı görüyorsun." Ellerini iki yana salladı. Şaşkınlıkla ona baktım. Her gün birinin ölümünü görüyordum sanki. Cesur durumu ciddi olduğunu anlamış olmalı ki ciddileşti.

"Sera, derin derin nefes al ver. Ellerini Çek boğazından. Kriz geçiriyorsun. Dediğimi yap."

 

Bana doğru yaklaşmaya devam etti. Biraz daha geriye gittim. Topuklu ayakkabım yüzünden sendeledim.

"Sera, daha fazla gitme düşüceksin!" Bana hiddetle gelen Cesur dan kaçmak için geriye doğru büyük adımlar attım. Dengemi kaybettim.

Belim sert birşeye çarptı. Arkamda ki korkuluktan bedenim sarktı. Düşmemek için direndim. Korkuluklara tutunmaya çalıştım. Yapamadım.

 

Cesur bana hızla yaklaştı. Tutmaya çalıştı. Eliyle saçlarımdan yakalayabildi. Ama nafileydi. Saçlarımı çektiği için acımıştı.

"Siktir! Sera." Bedenim boşluğa teslim olmuştu. Yüksekten düşerken kollarımı iki yana açtım. Yüksekten aşağıya doğru hızla düştüm. Sert birşeye çarpmamla inledim. Sert bir yere düşmüştüm. Yüksek bir çığlık sesi geldi. Kımıldamaya çalıştım. Etrafıma bakmak istedim. 'Anne' demek istedim. Ama olmadı. Gözlerim hariç hiçbir yerimi oynatamadım.

 

Gözlerim yana kaydı. Heykel. İçeri girdiğim zaman büyülendiğim, o koca kanatları olan melek heykeli. Kanatlı meleğin kolları arasındaydım. Bacaklarım, dizlerinin üstüne koyduğu elindeyken, belim havaya kaldırdığı elindeydi.

 

Sesler duyuyordum. Uğultular. Ağlama sesi çığlık sesi. Gözlerim meleğin kanatlarına kaydı. Kaşlarım çatıldı. Kırmızı. Kan. Benim kanım mıydı? Kanım heykelin heryerine sıçramıştı.

 

"Güneş!" Annem. Gözlerimi diğer tarafıma kaydı. Başımı oynatamıyordum. Çok kalabalıktı. Annem yere çökmüş ağlıyordu. Abimler heykelin yanındaydı. Bana ulaşmaya çalışıyorlardı. Ama heykel çok büyüktü. Ulaşamadılar. Babam yoktu. Savaş. Oda heykelin yanındaydı.

 

Konuşmaya çalıştım. Sesimi duyurmak istedim. Ama yapamadım. Öğürdüm. Kan kustum. Kustuğum kan yüzüme sıçradı. Görüş açım bulanıklaştı. Gözleri önüme çevirdim. Tavan. Tavana baktım. Kocaman bir ayna. Kendimi gördüm. Sedece ben ve melek heykeli. Bir meleğin kolları arasındaydım. Elbisem havanlamıştı. Saçlarım dağılmış ve heryerim kan içindeydi. Gözlerim kaymaya başladı. Daha fazla açık tutamadım. Karanlık. Koca bir boşluk. Boşluk beni içine çekti. Karanlık ise esir aldı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bana sakın sövmeyin!

 

Bu bölümün kaosun başlagıcı olduğunu söylemiştim.

 

Sınav haftam bitene kadar yeni bölüm yok!

Çatlayın biraz dnsşekdsmjsksjlwö

 

Sizi seviyorummm

 

Görüşürüz🤍

Bölüm : 29.12.2024 16:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...