52. Bölüm

36. Bölüm- Sensiz Ama Seninle

Alfa`nın Kelebeği
yasminiesa

Selamlar 🦋

İnstagram kanalında yaptığım oylama sonucunda bölümü paylaşıyorum

Umarım, bu zor günlerimizde biraz da olsa moral verir 💙

Güzel günlerin bir an önce gelmesi dileğiyle ❤️‍🩹

🌙

Telefonunun mesaj sesiyle gözlerini açan Hilal burnuna dolan Burak'ın kokusuyla istemsizce tebessüm etti.

Kocası gelene kadar onun evinde, onun yatağında onun kıyafetleriyle uyuyacağı an itibariyle kesinleşmişti.

Bu düşüncelerle tavanı izlemeye başlayan genç kız mesaj sesine uyanacak kadar hafif uyumasına şaşırırken bir mesaj daha geldi.

Duyduğu ses bir anda yataktan fırlamasına neden olmuştu.

İç sesi 'Mesaj sesine mi uyandın yoksa onun mesaj sesi olduğu için mi uyandın?' diye araya girerken garip duygularla telefonu eline aldı.

Evet. Yanılmamıştı!

Mesaj gerçekten de Burak'tandı.

"Nasıl..." diye şok için fısıldarken aceleyle mesajları açtı.

Alfa'm 🐺: Uyandırma Servisiii 😉

Alfa'm 🐺: Günaydın Karıcığım 😘

Genç kız mesajları sindiremeden bir mesaj daha geldi.

Alfa'm 🐺: Şu an şaşkınlıkla büyüyen güzel elalarını görebilmek için birçok şeyden vazgeçerdim. Neyse ki geldiğimde şu ânı anlatırken yine aynı şaşkınlık ve heyecanda olacağını bilmek teselli veriyor 😏
Aklında bir sürü soru var değil mi Kelebeğim? 😁

Mesaj burada bittiğinde hızla kaşlarını çatan genç kız yeni gelen mesajla sakinleşmeye çalıştı.

Alfa'm 🐺: Kesin reklam arası verdiğim için kızıyorsundur. Ben çok eğleniyorum ama 🤣

Dudaklarındaki gülümsemeye tezat bir şekilde gözlerini deviren Hilal "Gıcıksın!" diye mırıldandı.

Alfa'm 🐺: Kesin gıcık olduğumu iddia etmişsindir. Kuru iftira. Beeen kim gıcıklık kim?

Bu kısa mesajlar karşısında Hilal Aslan daha fazla dayanamamıştı.

~ Yeter artık Burak Kılıç 😡 Harekatı basıp yakalarından silkeleyerek seni sarsmama çok ama çok az kaldı. Delirtme beni! Gaipten aldığım bu mesajların sebebini açıkla derhal 👊🏻 ~

Yanıtının üzerine yeni bir mesaj daha geldi.

Alfa'm 🐺: Sinirden yanaklarını al al yapıp dikkatinin dağılmasını sağladığıma göreee bu gizemli mesajların Nasıl'ına gelebilirim sanırım 😏

Hilal "Sonunda." diye gülümserken beklediği uzun mesaj geldi.

Alfa'm 🐺: Şimdi şöyle ki Sevgilim... Bu mesaj işine yıllar önce yayınlanan bir dizinin kesitinde rastlamıştım. Kadın ve erkek mecburi bir ayrılık yaşamak zorunda kalmışlardı. Birbirleriyle sıfır iletişimlik bir durumdu. Adam, bu iletişimsizlik halinde sevdiği kadına teselli olsun diye Zaman ayarlı mesajlar hazırlamıştı. Kadına hiç beklemediği anlarda sevdiğinden mesajlar geliyordu. Gerçi onların sınırlı bir mesaj hakkı vardı, hakkı bittiğinde buluşana kadar bir süre gönderememişti ancak bizde öyle bir şey söz konusu değil tabii ki. Malum elindeki telefonun firma sahibi benim. Ahh pardon!
Artık büyük hissedar sensin 😮‍💨
(Kadavra çok yakında bu konu hakkında gerekli belgeleri sana iletecektir)
Neyse karıcığım sonuç olarak dizideki bu kesit o kadar hoşuma gitmiş ki beynime kodlamışım. Seni izlediğim gecelerden birinde bu fikir aklıma gelince ben de her güne benimle başla, benimle bitir isteğiyle bu mesajları hazırladım.
NOT ‼️ Sürpriz nikahımızdan sonra güçlü bir güncelleme yapmam gerekti. Büyük bir zevkle ama 😉

Dudaklarındaki sırıtışı engelleyemeyen Hilal mutlulukla mırıldandı.

"Senli ama sensiz. Bayıldım."

Alfa'm 🐺: Geldiğimde teşekkür namına bir (ne biri birçok) öpücüğünü alacağım karıcığım. Şimdiden hazırla kendini 🦋
📌 Bak burası sonradan eklendi.
Kesinlikle çok verimli bir mesaj değil mi? 😏

Mesajı okurken Burak'ın alayvari ukala sesi kulağında yankılanan genç kız, sevdiğini daha şimdiden çok özlediğini fark ederek iç geçirdi.

Neyse ki zeki kocası bekleyeceği günleri gerçek bir teselliyle, bu mesajlarla, en az ızdırapla geçmesini sağlamıştı.

Alfa'm 🐺: Bu mesajları yazarken bileklik sürprizinle daha tanışmamıştım. Sayende ben de seninle iletişim haline olacağım. Tüm imkanları zorlayarak bir arada kalmak için her şeyi yapmamızı seviyorum.
İyi ki sen Kelebeğim 🦋

"İyi ki sen Alfa'm." diye fısıldadı genç kız büyük bir sevgiyle.

Alfa'm 🐺: Sana yazmak, karşımda muhatabım olmasa bile, gevezeleştiriyor beni. Bu mesajların sonu olmayacak gibi. Son bir şey söyleyerek şimdilik dur diyeyim bu işe. Hazır mısın?
⚠️ UYARI ⚠️ Etrafta birileri varsa potansiyel çığlığından korkabilirler. Aman dikkat.

Kocasının durduk yere neden gizem kastığını anlamayan Hilal, merakla gelecek mesajı beklemeye başladı.

Beklediği mesaj geldiğinde doğru olduğuna inanabilmek için mesajı tam tamına 5 kez okuması gerekmişti.

Alfa'm 🐺: Harekat işi olmasaydı sana verdiğim, daha doğrusu senin zorla aldığın, sözü yerine getirmek için çalışmalara başlayacaktım. Sen hangi söz diye zihnini yoklamaya başlamadan önce birkaç minik ipucu vereyim.

Şah, bowling, iddia, kaybetmek

Evet doğru anladın Kelebeğim. Kaybettiğim iddianın şartını yerine getirip sahaya çıkman için yavaştan çalışmalara başlayacaktım.

BİR İTİRAF 👉🏻 Saha öncesi çalışmalara ihtiyaç duyduğunu düşünmüyorum aslında. Poligonda silahı nasıl ateşlediğine şahit oldum. Yakın dövüş için biraz daha çalışman gerek ancak sahaya çıkar çıkmaz yakın dövüşe geçmene izin vermeyeceğimize göre o mesele zamanla halledilirdi. Yani... Ağırdan alma sebebim benim içindi aslında. Senin sahaya çıkmanı kabullenmem içindi.
Fakat adil bir karar vermem gerektiğinin bilinciyle bu kabulü, gideceğim harekatta yapmaya karar verdim.
Bu yüzden de Ulaşla görüştüm ve gerekli izinleri aldık. Biz olmadığımız için mecburi izne çıktığını biliyorum ama istersen bu izin günlerini Asayişte geçirebilirsin.

İster karakolda sorgu camı arkasında ister...
İster SAHADA

Yazarken bile kendime inanamamasam da sen nasıl istiyorsan ona uyacağım.
Seni bensiz çatışmalara gönderecek kadar aklımı nasıl yitirdiğimi bilemesem de, sana güveniyorum Asena'm 🐺
Özellikle ağır olmayan operasyonlarla başlayacaksın ancak bilirsin bu gibi durumlarda domino her an değişebilir. Bu yüzden rica ettim, sahada olduğun süre boyunca Aytül her daim yanında olacak. Ateş ya da Ulaş da o çatışma içinde size yakın bir yerde...
Senden tek isteğim sahada olduğun sürece onların sözünden çıkmaman. Ha bir de kendine çok dikkat etmen ancak bunu söylemem gereksiz biliyorum.

Benim, senin için kendime dikkat ettiğim kadar sen de benim için kendine dikkat edeceksindir.
Bu yüzden gözüm arkada değil (kabul azıcık arkada ama çok değil ❤️‍🩹)
Seni seviyorum Karıcığım 🦋

Döndüğünde maceralarını dinlemek için sabırsızlanan Kocan 🫡'1

Burak'ın mesajındaki gibi çığlık atmamıştı Hilal. Hatta aksine gözleri dolmuştu.

Okuduğu satırlar, aylardır verdiği savaştan nasıl galip ayrıldığının tam bir kanıtıydı.

Burak'ın değiştiğini elbette biliyordu, dün gece bilekliği aracılığıyla kabus görmediğini ifade etmesi de bu değişimin en büyük göstergelerinden birisiydi ama şu anki kabulü -Hilal'i operasyona çıkarmayı geçtim, onsuz operasyona göndermesi- hepsinden daha büyük bir adımdı.

İlk adım Hilal'e aşık olduğunu kabul etmesi,
İkinci adım Sakarya'daki eve gidip geçmişini anlatması ise, bu da üçüncü adımdı.

'O zaman Dördüncü adım da O olacak değil mi? Gizli mehrinin kabulü...' diye fısıldadı iç sesi usulca.

Yutkunan Hilal kesik bir nefes aldı.

Evet dördüncü adım O olacaktı.

Baba olmayı kabul etmesi... 2

"Hayırlısıyla o günleri göster Allah'ım."1

🐺

Güneşin ilk ışıkları yükselmeye başlarken uyanan Emre Yankı, mağaranın girişindeki ışıltıyı fark ederek hüsran dolu bir nefes aldı.

'Nasıl uyuyakalırsın Panter? Nasıl?' diye kendine kızan adam sinirle yumruklarını sıkmıştı.

Kardeşi gece kabus görürken onu duyamayacak kadar derin bir uykuya nasıl dalabilmişti?

Boşlukla karşılaşacağını bilerek yanındaki uyku tulumuna bakışlarını çeviren Emre huzurla uyuyan Burak'ı gördüğünde derin bir nefes alarak önüne döndü.

Anlaşılan tahmin ettiği gibi olmamıştı.

Emre'nin oayı idrak edebilmesi için uzun bir 5 saniye geçmesi gerekmişti.

Huzurla?
Uyuyan?
Burak??

Bakışlarını hızla kardeşine döndüren Emre telaş içinde kardeşinin nabzını kontrol etmeye yeltenecekken uyku tulumunun altındaki ritmik nefesleri fark ederek yerinde kaldı.

"Nasıl?" diye fısıldarken gördüklerine inanamıyordu.

'Burak'ın uyumasını geçtim, harekatta uyumasını geçtim, bu saate kadar uyumasını da geçtim... Dudaklarında tebessüm mü var?'

Silahını alıp yanındaki adamın başına doğrularak 'Sen kimsin ve kardeşime ne yaptın? Doğruyu söyle!' diye direktif verme isteğini zorlukla bastıran Emre, yanına gelen Mustafa Yaman'ı fark ettiğinde şaşkınlıkla Burak'ı işaret etti.

"Benim gördüğümü sen de görüyor musun?"

Emre'nin neye bu kadar şaşırdığını anlamayan Yaman başını salladı.

"Evet."

"Ne görüyorsun?"

"Burak işte Yankı. Uyuyor. Bunda şaşırılacak ne var?"

Kardeşine bakan Emre boğazında düğümler belirirken kısık bir sesle karşılık verdi.

"Ah bir bilsen."

Seslere uyanan Burak gözlerini açmadan konuştu.

"Beni kesmeyi hobi haline getirdiyseniz diye söylüyorum. Benim bir... K-Kız arkadaşım var."

Az daha karım diyecek olan adam son anda toparlamıştı.

'Sen bu gidişle kendi kendini patlatacaksın Yüzbaşı. Benden söylemesi.' diye araya giren iç sesini umursamayan Burak, kardeşinin şaşkın ve duygu dolu bakışları altında yattığı yerden doğrularak gerindi.

Onu izleyen Emre gerçekten de uykudan kalktığını anlayınca hüngür hüngür ağlamanın kıyısında olduğunu fark ederek hızla yerinden kalktı.

Emre kaçarcasına mağaranın çıkışına doğru yürürken Yaman şaşkın bakışlarla peşinden bakıyordu.

"Ne oldu şimdi buna? Ben hiçbir şey anlamadım."

Dudaklarında hafif hüzünlü bir tebessüm beliren Burak boşver dercesine başını salladı.

"Uzun hikaye be Yaman. Artık geçmişte kalan, uzun bir hikaye."

🐺

"Keskin nişancıların yerleri gayet ideal." dedi Aras elindeki kağıdı onayladığını belirtircesine.

Raporu sunan Kayan müsaade isteyerek çadırdan çıkarken Çakır elinde telsizle içeri girdi.

"Kazma işlemleri ve keskin nişancı malzemeleri hazırmış. Bombalar tamamlanmak üzereymiş onları bekliyorlar. Tek araba gelelim dikkat çekmeyelim dediler."

"Aynen iyi olur." dedi Aras Batur başını sallayarak.

"Onur Ünal'dan haber var mı?"

Soruyu soran kişi Emre Yankı'ydı.

Çakır "Gelişme yok." diye yanıt verirken Burak kardeşini izliyordu.

Hızlı bir kahvaltının ardından ana çadırda buluşulması emredildiği için Emre ile konuşmaya fırsatı olmamıştı. Gerçi konuşsalar bile Emre'ye neden ve nasıl kabus görmediğini yalın bir şekilde anlatamayacaktı.

Bu yüzden de bu durum Burak'ın işine gelmişti.

Emre için de aynısını olduğunu hissediyordu adam. Ancak onun sebebi farklıydı. Daha geniş bir zamanda daha detaylı bir şekilde sorguya çekmeyi planladığı için konuşmayı bilerek ertelemişti kardeşi. Farkındaydı Burak.

Aras'ın konuştuğunu duyduğunda dikkatini ona verdi.

"Sizin ekipte de bir bombacı vardı sanırım. O da mağarayı patlatmaya gitsin."

Cümleyi duyan Burak anında itiraz etti.

"Olmaz!"

Onun keskin reddini duyan askerler soru dolu bakışlarla kendisine dönmüştü.

"N'oluyor Aslan?"

"Alfa?"

Aras ve Emre'nin aynı anda verdiği tepki, Burak'ın derin bir nefes almasına neden olmuştu.

'Hadi bakalım toparla toparlayabilirsen Yüzbaşı.' diye düşünen adam en makul bahaneyi sundu.

"Serkan'ın da benimle birlikte gelmesini istiyorum."

Emre şüpheyle gözlerini kısarken Aras Batur düşünceyle mırıldandı.

"Benim için sorun yok ama bomba imhacılara sormam lazım. Destek gerekirse bu isteğini reddetmek zorundayım."

"Destek halledilir bir şekilde. Serkan... Bana lazım." diye ısrar etti Burak. Bu gereksiz ısrar Emre için son damla olmuştu.

Gözlerinde 'Yine neler çeviriyorsun kardeşim?' bakışları olan adam tek kaşını kaldırdı.

"Serkan ne diyor bu duruma? Şu an bomba planlaması için diğer çadırda çalışıyor sonuçta. Hatta bunu sen emretmemiş miydin Komutanım?"

Ters bir bakış atma isteğini zor dizginleyen Burak başını aşağı yukarı salladı.

"Evet ben emrettim. Tuncay gelene kadar vekil kıldım. Çadırda çalışıyor o yüzden"

İyice işkillenen Emre yeni bir itirazda bulunacaktı ki Yusuf Çakır araya girdi.

"Yalnız... Serkan çadırda değil."

Cümleyi duyan Burak hızla Yüzbaşına döndü.

"Ne demek çadırda değil? Nerede?"

Adamın sesindeki telaşı hepsi fark etmişti.

Çakır "Bilmiyorum." derken Mustafa Yaman kaşları çatık bir şekilde yanıt verdi.

"Silah cephaneliğinde rastladım yarım saat önce. 'Ana karargaha gidenler dönmeden herhangi bir plan yapamam cepheye ineceğim' dedi."

"S*ktir! S*KTİR!" diyen adam önündeki sandalyeye bir tekme attı.

Burak'ın öfke ve korku dolu tepkisi Emre'nin büyük bir endişeyle sormasına neden olmuştu.

"Neler oluyor Burak?"

Odada bulunan sniperı kapan Alfa "Vakit yok Emre. Serkan kendine bir şey yapmadan onu hemen bulmalıyız. Ben Doğu tarafına gidiyorum." diyerek çadırdan dışarı fırladı.

Kardeşinin tepkisini gören Emre vakit kaybetmeden başka bir sniper alıp batıya doğru yola çıkmıştı bile.

🐺 

"Alfa'dan Çakal'a, Alfa'dan Çakal'a. Çakal cevap ver!"

Telsizinden geçtiği anons bilmem kaçıncı kez boşluğa düşerken Burak öfkeyle söylendi.

"Neredesin Allah'ın cezası herif? Neredesin?"

Elindeki sniperın dürbününden siperleri inceleyen asker, bildiği en ağır küfürleri zevkle Serkan'a iletiyordu.

"Seni bir elime geçireyim var ya..." diye tıslayan adam, askeri üniforma içinde çatışan askerleri incelerken işinin çok zor olduğunu bir kez daha idrak etti.

Bu hengamede arkadaşını bulmak neredeyse imkansızdı...

Ateş hattından uzakta, elinde sniperla Serkan'ı arayan asker çaresiz bir sesle dua etmeye başlamıştı.

"Allah'ım nolur yardım et. Kendine bir zarar vermeden kardeşimi bulayım. Lütfen Allah'ım. Lütfen yardım et."

Hattın batı tarafında, nedenlerini bilmese de, Emre de benzer duaları aynı telaşla mırıldanıyordu.

Aradan geçen 10 dakikaya rağmen kamuflaj üniformalı askerlerin arasında Serkan'ı göremediklerinde Burak iyice korkmaya başlamıştı.

Artık çatışan değil de yerde yatan birkaç askere bakmaya başlamıştı. Tek tük yaralanan kişilere yanındaki askerin anında müdahale ettiğini ve revire götürdüğünü fark edince bir an revire gitmeyi düşündü.

'Tabii yaa git revire. Oğlum sen manyak mısın? Sence ölmek isteyen adam yaralandığını belli edip kendini revire götürtür mü?'

İç sesinin haklı olduğunun bilincindeki adam sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes aldı.

'Düşün Burak düşün. Sen Serkan olsan hangi tarafa giderdin?'

Yeşil gözünü sniper dürbününe dayayan asker kendi kendine mırıldandı.

"Dikkat çekmeyecek bir yer..."

Bu direktifi baş ve sonu anında geliyordu.

"Çatışmanın yoğun olduğu ve vurulduğunda yanındakinin farkında etmeyeceği bir nokta..."

Siperlere genel olarak baktığında 3 yer bu tabire uyuyordu.

"Bizim görüş alanımız dışında, baktığımızda fark edemeyeceğimiz bir yer..."

Kalan 3 yerden kendisine en uzak olan kısmı seçen Burak tamamen içgüdüsel olarak oraya doğru yürümeye başladı. Gözü hâlâ sniper dürbününde olan adam dikkatli bir şekilde alanı taramaya devam ediyordu.

Birkaç dakika sonra gözüne ilişen kişiyle duraksayarak dürbününü geriye döndürdü.

Oydu. Bulmuştu.

Cephe dışından hızlı adımlarla oraya doğru yanaşırken, Emre'ye koordinat bildirmeyi ihmal etmemişti.

"Seni bir elime geçireyim dünyaya geldiğine pişman edeceğim Serkan Olcay!" diye öfkeyle söylenen Burak, silahı tekrar kaldırıp dürbünüyle sahaya baktığında "S*ktir!" diyerek koşmaya başladı.

Canına susadığı kesinleşmiş olan Serkan silahını ateşlemeyi bırakmıştı.

Hissettiği korku tüm iliklerine işleyen Burak telaştan yanlış bir hareket yapmamaya özen göstererek cepheye doğru indi.

'Sen kendini savunmuyorsan ben seni savunurum kardeşim.'

Askerler bir nevi kendisine siper olurken onların arkasından Serkan'a doğru koşar adım giden adam, Serkan'ın yanındaki boşluğa geldiğinde silahını ateşleyerek yaylım ateşine katılmıştı.

Dünyadan tamamen kopan Serkan yanına yaklaşan arkadaşını fark etmezken bakışları düşman sahasında olan Burak teröristlerden birinin bizzat Serkan'ı hedef alarak ateşlediğini görerek resmen koşmaya başladı.

Kardeşine yaklaştıkça hızını arttıran asker tüm gücüyle onu ittiç

İkili birlikte yere düşerleken cephedeki askerler bakışlarını onlara çevirseler de çatışmaya devam ettikleri için ne olduğunu çözümleyememişlerdi.

En yakın asker "İyi misiniz?" diye sorarken koşar adımlarla yanlarına gelen Emre karşılaştığı manzara karşısında bembeyaz kesilerek duraksadı.

Serkan altta Burak üstte olmak üzere yerde hareketsizce yatıyorlardı.

Etraflarında kan vardı!

Zihni bir anlığına yıllar önceki o güne gittiğinde anda kalabilmek için boştaki elini yumruk yapan adam tırnaklarının avuç içine batmasını sağladı.

"Burak..." diye fısıldadıktan sonra "Serkan?" diye seslendi.

Yıllar önceki cesaretli koşuşunun aksine şu an korkuyordu Emre.

İçindeki küçük çocuk, karşılaştığı o bedenlerden sonra bir kez daha aynı durumu yaşamaktan delicesine korkuyordu.

Serkan'ın hareket ettiğini fark ettiğinde titreyen adımlarıyla onlara doğru yaklaştı.

"Serkan... Burak iyi misiniz?" diye sorarken sesi neredeyse çıkmamıştı.

İç sesi 'Burak yaralanmış olsa Serkan ağır ağır hareket etmez. Sakin ol. Bir şeyleri yok.' diye kendisini teskin ederken çatışma olanca hiddeti ile devam ediyordu.

Cephedeki askerler ne olduğunu anlamasalar da onları korurlarken kolundan kanlar akan Serkan sinirli bir şekilde üstündeki Burak'ı itti.

"NE YAPTIĞINI SANIYORSUN SEN?" diye bağırırken sesinde büyük bir öfke vardı.

Sakin kalmak için olağanüstü bir çaba harcayan Burak, arkadaşının bu çıkışından sonra daha fazla kendini tutamamıştı.

"BEN Mİ? BEN Mİ NE YAPIYORUM? ASIL SEN NE YAPIYORSUN?"

Burak'ın durumu anlamasını istemeyen Serkan sakin fakat iğneleyici bir şekilde konuştu.

"Ben bir şey yapmaya çalışmıyorum da sen menzil içinde ne diye bana siper oluyorsun? Hayırdır yine kendini öldürmeyi mi düşünüyorsun?"

Cümleyi duyan Burak yerdeki arkadaşına sert bir yumruk savurmuştu.

"Serkan çıldırtma beni!" diye tıslarken oldukça korkutucu görünüyordu.

Bunu tınlamayan Serkan dudağındaki kanı parmaklarıyla silerken ters ters baktı.

"Ne oluyor be? Hem çatıştığım yere gelip durduk yere olay çıkararak vurulmamı sağlıyorsun hem de yumruk atıyorsun. Kendine gel Komutan!"

Serkan'ın zeytinyağı gibi üste çıkması Burak'ın tüm kontrolünü kaybetmesine neden olurken hızla arkadaşının yakalarına yapıştı.

"Hiç rol kesmeye kalkma! Silahını bıraktığını gördüm Serkan i. Bilerek vuruldun."

Cümleyi duyan Emre hayretle kaşlarını kaldırırken Serkan bir kez daha salağa yattı.

"Yanlış görmüşsün. Şarjör değiştirmek için silahı iki saniyeliğine yere koymuştum sadece."

"Ya bi s*ktir git!" diyerek alayla gülen Burak daha fazla çatışma alanında kalmak istemediği için zorla Serkan'ı ayağa kaldırdı.

"Neyse önce çadıra gidip yarana bakalım. Sonrasında konuşacağız bu konuyu."

Burak'ın ellerini iten Serkan "Konuşacak bir şey yok. Kolum da önemli değil. Sıyırdı." diyerek cepheye dönmeye yeltendi.

Askerlere daha fazla malzeme vermek istemeyen Burak sert bir sesle konuştu.

"Yüzbaşı Serkan Olcay. Komutanın olarak emrediyorum. Çadıra!"

Arkadaşının öyle ya da böyle istediğini yapacağını bilen Serkan dişlerini sıkarak verilen emri yerine getirdi.

Sonuçta Burak hiçbir şey bilmiyordu. Bu yüzden de her şeyi sonuna kadar inkar edip yarım kalan işini en kısa zamanda tamamlayabilirdi.

Yarım Saat Sonra

"Serkan sana diyorum. Konuşacak mısın artık?" diyen Burak şaşırtıcı bir şekilde hâlâ daha yumuşak ve sabırlı davranıyordu.

Bunda, Serkan'ı ölüme sürükleyecek kadar büyük sorunun ne olduğunu öğrenip yardım etme isteği de etkiliydi.

Sonuçta bağırıp çağırırsa bir şey öğrenemezdi ancak anlayışlı olursa karşısındaki derdini gönüllü bir şekilde anlatırdı.

'Yuh a*ına koyayım! Oğlum sana ne oldu? Hilal'in düşüncelerinin bizim içimizde ne işi var? Bu kadar hanımcı da olamazsın be. Literatüre aykırı bu. İmkansız bak.'

İç sesini takmayan Burak, sessiz kalmakta ısrarcı olan Serkan'ı izlerken yıllardır çevresine neler yaşattığını bir kez daha anladığını hissediyordu.

Değer verdiğin birinin derdi vardı ama susuyordu, çözüm bulmaya çalışmıyordu ve en kötüsü de kendine zarar veriyordu.

"Gerçekten çok boktan bir durum." diye mırıldandı Burak bilinçsizce. Onu duyan Serkan oturduğu kayanın üstünden kalktı.

"Bence de. Hadi bu işi burada bitirelim. Gidiyorum ben."

Serkan yanından geçerken ayağını uzatan Burak sert bir çelme taktı.

Ehh. Nezaket de buraya kadardı.

Beklemediği engel ile gardını alamayan Serkan yere düşerken ayağa kalkan Burak adamın başına dikildi.

"Hiçbir yere gitmiyorsun!"

"O zaman sen s*ktir git Burak!" dedi Serkan büyük bir öfkeyle ayağa kalkarken.

"Rahat bırak lan beni! Çizmişsin kafanda bir şeyler başımın etini ütülüyorsun. Yeter! Buraya senin komutan eşliğinde gelmiş olabilirim ancak aynı rütbedeyiz biz. Komutanımmışım gibi davranma bana."

Dudaklarında bilmiş bir gülümseme beliren Burak tek kaşını kaldırdı.

"Rütbe ha? Arkadaş değil de meslektaş. Hayırdır? Arkadaştan vurursan konuşturacağım diye mi korkuyorsun?"

Burak'ın onu bu denli iyi tanımasından hoşlanmayan Serkan "Ne alakası var?" diye çıkıştıktan sonra bu muhabbetin çok uzadığını düşünerek sıkkın bir nefes aldı.

"Derdin ne gerçekten bilmiyorum ama yeter Burak. İma ettiğin şey hiç hoşuma gitmiyor. Ben niye bile isteye ateş hattının ortasına kendimi atayım? Eskisi gibi değil sonuçta. Mükemmel... Mükemmel giden bir hayatım var."

Son cümleyi kurarken içi acımıştı adamın.

Günler öncesine kadar mükemmel olduğunu düşündüğü, şimdiyse yalan olduğunu öğrendiği bir hayatı vardı.

Gülderen'in ihaneti sebebiyle kalbinde oluşan yara tüm bedenine yayılıp kangren olmasına neden olurken gülümsedi Serkan.

"Gereksiz endişeleniyorsun. Hadi eyvallah."

Arkasını dönerek yürümeye başlayan Serkan'a bakan Burak son ve en çok etki edecek kozunu oynadı.

"Seni geri göndertirim."

Duyduğu cümleyle tüm bedeni buz kesen Serkan donakalırken Burak büyük adımlarla arkadaşının önüne geçti.

"Batur'a söylerim, dilekçe yazıp geri gönderilmeni sağlarım."

Yüzünü ifadesiz tutmakta zorlanan Serkan soğuk bir sesle sordu.

"Hangi gerekçeyle?"

Soruyu cevapsız bırakan Burak imalı bir şekilde güldü.

"Niye böyle tepki veriyorsun? Sevdiceğinin yanına geri göndereceğim işte seni. Özlemişsindir Gülderen'ini."

Duyduğu isimle boğazında koca bir düğüm beliren Serkan yumruklarını sıkarak tekrarladı.

"Hangi gerekçeyle?"

"Kendini öldürmek istediğin gerekçesiyle. Ölmek için harekata gelmen ge..."

Yüzünde yediği yumruk cümlesini yarıda kesmişti.

"Beni kendinle karıştırma Burak Kılıç!" diye tısladı Serkan.

"Sıkılmadın mı? Anladım ve sen de anladığımın gayet farkındasın Serkan. Bırakalım artık bu oyunu."

Serkan 'Ne oyunu?' diyecekken Burak başını iki yana salladı.

"Yapma kardeşim. Yapma. Gözlerindeki buz kütlelerini görüyorum. Gülderen dediğinde o kütlelere bir kat daha sarıldın. Bir derdin var ve bu derdin sevdiğin kadınla ilgili. Ne oldu? Söyle."

Serkan sessiz kaldı.

"Söyle Serkan. Canını alacak kadar canını yakan ne oldu?"

Sol gözünden bir damla gözyaşı düşen Serkan ağlamamak için yanağının iç tarafını ısırdı.

"Söyle. Gülderen'i, Deren'ini, geride bırakıp gitmek isteyecek kadar büyük ne oldu?"

Deren ismini duyan Serkan inleyerek yere oturdu. Elini ağrıyan başına götürürken hüngür hüngür ağlamamak için tüm bedenini kasıyordu.

Onun hislerinin bilincinde olan Burak buruk bir şekilde gülümsedi.

"Ağlamak istiyorsan ağla kardeşim. Ağlamak, kendine zarar vermekten çok çok daha iyi. Tecrübeyle sabit."

"Değmez." diye fısıldayan Serkan'ın gözyaşları kendinden izinsiz dökülüyordu

O telefonda yazılanları gördüğü andan itibaren çevresindekiler anlamasın diye ne tek bir gözyaşı dökmüş ne de duygularını açıkça dışa vurmuştu.

Bunun ızdırabını daha fazla kaldıramayan ruhu, yitip giden mutluluğu için gözyaşı dökmeye başlarken başını önüne eğdi.

Ona mahremiyet sağlamak isteyen Burak arkasını dönerken derin bir nefes aldı.

Neler olduğunu bilmese de arkadaşını bu hale getiren olayın öyle basit bir kavga olamayacağı ortadaydı.

Dakikalar sonra Serkan'ın yenilmiş sesini duydu.

"Deren 'Toplayan, bir araya getiren' demek. Varlığıyla acılarımı toplar, eksik parçalarımı bir araya getirir sanmıştım. Yanılmışım. Hem de öyle bir yanılmışım ki... Bırak bir araya getirmeyi hücrelerime kadar parçaladı beni. Bu saatten sonra bir bütün olmam imkansız. Bu yüzden bırak beni öleyim Burak."

"Önce ne olduğunu öğrenmem lazım. Dediğin gibi tekrar bir bütün olman imkansızsa... O zaman düşünürüm." dedi Burak ciddi bir şekilde.

Arkadaşının zümrüt gözlerine bakan adam onun blöf yapmadığını fark ettiğinde hafif bir şaşkınlıkla mırıldandı.

"Sen ciddisin."

"Evet. Gayet ciddiyim. Çünkü hikayende gözden kaçırdığın şeyler olduğunu düşünüyorum."

"Nasıl bu kadar eminsin?" diye sordu Serkan kısık bir sesle

'Çünkü öyle olmasaydı Kelebeğim beni 'Kavga etmiş' şeklinde uyarmazdı. Ayrıldılar derdi, terk etti falan derdi ama kavga kelimesini kullanmazdı. Bir ışık görmüş ki bu şekilde bir yaklaşımda bulunmuş.'

Serkan'a bu gerçeği söyleyemeyeceği için yanına otururken başka bir gerçeği öne sürdü.

"Birbirinize nasıl baktığınızı gördüm."

Kızarık gözlerinde yeni bir acı dalgası beliren Serkan alayla güldü.

"Yaa ne bakış ne bakış. Oscarlık oyuncuymuş."

Burak başını iki yana salladı.

"Ben oyuncuyu tanırım Serkan. Gülderen gerçekten seni sevi..."

"Beni aldattı." dedi Serkan sert bir sesle. Bu gerçeği sesli söylemek şu ilerideki kayadan uçuruma atlama isteğini tetiklemişti.

Şoktan ağzı açık kalan Burak kendinden emin bir şekilde konuştu.

"İmkansız!"

"Aldattı Burak. Kendi gözlerimle gördüm."

Bu işin içinde bir iş olduğuna emin olan Alfa başını iki yana salladı.

"Bir yanlış anlaşılma olmalı."

"Yanlış falan yok. Düpedüz aldattı."

Onun kesinliği karşısında Burak ilk kez şüpheye düşmüştü.

"Karşısına çıktığında bunu kabul etti mi?"

Cümleyi duyan Serkan sessiz kaldı.

"Ona bunu sormadın mı? Kendi kendine vardığın yargıyla kendini mi öldürecektin? Aptal mısın oğlum sen?"

"Bir şey sormama gerek yok. Her şey ortada. Beni aldattı."

Serkan'ın böyle bir konuda ısrarla bu denli kesin konuşmasına kıl olan Burak sinirli bir şekilde ona baktı.

"Nasıl bu kadar eminsin? Yatakta mı bastın?"

Cümleyi duyan Serkan düşüncesiyle bile kontrolünü kaybederek arkadaşının yakasını tutmuştu.

"Seni..."

Gelecek küfüre izin vermeyen Burak ters bir şekilde yakasındaki eli itti.

"Niye kızıyorsun? O dediğim olsa bile durup bir 'Yapmaz. Bir açıklaması olmalı. Bana bunu yapmaz.' diye düşünmen gerekirken kalkmış karşımda sevdiğin kadını yerden yere vuruyorsun."

"Hiçbir şey bilmediğin halde konuşuyorsun. Benim gördüğüm mesajları görseydin... Hilal sana bunu yapmış olsaydı sen de aynı şeyi düşünürdün."1

Serkan'ın savunması karşısında Burak anlamlı bir gülümsemeyle başını iki yana salladı.

"Yanılıyorsun. Hem de o kadar çok yanılıyorsun ki. Her şeyden önce ben yapmamıştır der sonra da açıklama istemek için yüzleşirdim."

"Tabii tabii. Sen ki aşık olduğun kızı sırf hoşuna gitmeyen şeyler söyledi diye bırakıp 2 hafta ortadan kayboldun."

Serkan'ın alaylı cümlesini duyan Burak sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldı.

"Ben New York'a Hilal'in söyledikleri yüzünden gitmedim. Farklı sebeplerim vardı, onları yenip kabullenip dürüst bir ilişkiye başlamak için gittim."

Ne derse desin Burak'ın savunmasını yıkamayacağını anlayan Serkan "Beni anlayamazsın." diye mırıldandı.

"Hangi konuda? Anlamama yardımcı olabilirsin."

"Gerek yok." diyen Serkan karşısındaki dağ manzarasına bakmaya başladı.

"Anladığım kadarıyla bir adamla bir takım mesajlarını gördün. Seni aldattığını varsayıp buraya, ölmeye, geldin. Doğru mu?"

Serkan'ın bir kez daha sessiz kalması olayın böyle olduğunun ispatı olurken Burak hayretle arkadaşına bakıyordu.

"Oğlum bu çok delice. Tek nedeni bu olamaz. Bu... Çok saçma!"

"Benim yanıma bilinçli yaklaşmış. Her şey oyunmuş. Beni... Beni hiç sevmemiş."

Cümleler oldukça tanıdık gelirken "Benim Hilal'e yaklaşmam gibi yani." diye mırıldandı.

"Aynı şey değil." diye itiraz etti Serkan.

"Nasıl değil? Oğlum... Bir insan rol icabı yaklaştığı biriyle birlikte eve çıkar mı? Bir silkelenip kendine mi gelsen?"

Serkan duyduğu cümleyle birlikte hızla Burak'a döndü.

"Nasıl? Sen... Beraber eve çıktığımızı nereden biliyorsun?"

Serkan'ın sırf yaşananlara mola verip nefes almak için bu noktaya takıldığını bilen Burak arkadaşına istediği zamanı verdi.

"Lojmana yanına geldiğim bir gün senin eve çıktığını söylediler."

"Ve sen de Der... Onunla çıktığımı varsaydın. Neden?"

Hüzünle gülümseyen adam iç çekerek arkadaşına baktı.

"Sen de benim gibisin çünkü. Aile kurma fikrinden delicesine kaçsan da tek başına bir eve asla çıkmazsın. Evde bir hayat olmadığında duvarların buz gibi geldiğini, tek başına yemek yemenin boktan olduğunu, sessiz bir evin tüm kabuslarını karabasan yapıp üzerine saldığını çok iyi bilirsin. Zile bastığında kapıyı açacak birisi olmayacaksa bir evinin olmasının ne anlamı var?"

Titrek bir nefes alan Serkan başını önüne eğdi.

"İlk kez bir evim olmuştu. İlk kez evim diyebileceğim bir insan olmuştu."

"Ve sen onu bir çırpıda, neden niçin diye sormadan, harcadın." dedi Burak yarı yargılar yarı ders verir bir sesle.

'Korktum.' diye düşünen Serkan bunu sesli dile getirmeye cesaret edememişti.

Arkadaşının nedenlerini tahmin eden Burak onu sıkıştırmaya devam etti.

"Gülderen'i gerçekten sevdiğine emin misin? Seven adam böyle yapmazdı."

Burak'ın üst üste attığı taşlar canını acıtan Serkan sinirle dişlerini sıktı.

"Yeter! Defol."

Onun öfkesini tiye almayan Alfa düşünceli gözlerle arkadaşını süzdü.

"Hilal'in uyguladığı bir metod var. Eğer sen..."

"Her neyse umrumda değil." diye tersledi Serkan.

Burak bir kez daha onu takmamıştı.

"Geçmişte yaşadıklarını yaşamamış olsaydın şu an bu olaya aynı tepkiyi mi verirdin?"

Soru, Serkan'ın suratına tokat gibi çarparken Burak kendi sorusunu kendi cevapladı.

"Vermezdin. Benim yaptığım hatayı yapıyorsun. Geçmişinin acısını sevdiğinden çıkaramazsın. Onun..."

"Ne biliyorsun? Geçmişim hakkında ne biliyorsun da konuşuyorsun?" diyen Serkan kinli bir sesle devam etti.

"Bıktım bu 'Ben her şeyi biliyorum' tavırlarındam. Beni rahat bırak."

Karşısında, çok değil birkaç ay önceki, kendisini gören Burak derin bir nefes alarak başını iki yana salladı.

"Kendini öldürtmek gibi bir mallık yapmasaydın bırakırdım. Ancak şimdi olmaz."

Onun sakin sesli cümlesiyle gözlerini deviren Serkan kalkmak için yeltendi.

"Ben kendimi öldürtmüyordum. Sen yanlış görmüşsün."

Yerden kalkan Serkan ile bıkkın bir nefes alan Burak peşinden ayaklandı. Hızlı adımlarla önüne geçtiğinde Serkan tarafından bir yumruk yemişti.

"Bırak beni dedim! Neyini anlamıyorsun?" diyen adam iyice dellenmişti.

Arkadaşının yumruğuna zevkle karşılık veren Burak gelen darbeyi savuşturarak Serkan'ın üniformasını avucunun içine alarak sıktı.

"Seni eşek sudan gelinceye kadar dövmemi istiyorsan rica etmen yeter. Ama önce şu meseleyi halledeceğiz."

"Halledecek bir şey yok. Senlik bir şey hiç yok. Ayrıca bir şey anlatacağımı düşünüyorsan..."

"Yoo öyle bir düşüncem yok. Mesele tamamen senlik olsaydı belki bir nebze ama sevdiğin kadını ilgilendirdiği için herhangi bir şey anlatmayacağının farkındayım."

"Hadi yaa!" diyen Serkan alayla gülerek arkadaşının elini itti.

"Biraz önce 'Sevdiğin kadını yerden yere vuruyorsun.' diye beni itham eden sen değil miydin?"

"O seni kızdırıp konuşturmak içindi. Yoksa sevdiğini herhangi bir konuya meze yapmayacağının farkındayım. Derdim Gülderen ile yaşadıklarınız değil, onu nasıl bu kadar kolay gözden çıkardığın."

"Kolay mı? Ne kolayından bahsediyorsun sen? Görmüyor musun halimi?"

Arkadaşını baştan ayağa süzen Burak "Bok gibi görünüyorsun." diye karşılık verdi.

Gözlerini deviren Serkan "Ve buna rağmen hâlâ zırvalıyorsun." diye söylendikten sonra bu muhabbetin fazla uzadığını düşünerek Burak'ın yanından geçmeye kalktı.

Burak Kılıç elbette buna izin vermemişti.

"Ben daha konuşmamı bitirmedim."

Hiddet dolu bir nefes alan Serkan "S*kimde değil!" diyerek arkadaşını itip yürümeye başladı.

Saniyeler sonra duyduğu cümle, adımlarının yavaşlamasına neden olmuştu.

"Seni bırakıp giden insanlar yüzünden sevdiğine sırtını dönüyorsun."

Cümledeki gerçeklik kalbine bıçak gibi saplanırken Burak verdiği etkinin farkındalığıyla devam etti.

"Hatta büyük ihtimalle onun da seni bırakacağından korkuyorsun. Bu yüzden o seni bırakmadan sen onu bıraktın. Yüzleşmedin bile. Çünkü yüzleşirsen..."

"Yeter." diye fısıldadı Serkan. Sesi neredeyse çıkmamıştı ancak arkadaşının titremeye başlayan bedeni Burak'ın susmasına neden olmuştu.

Önce sol gözünden sonra da sağ gözünden bir damla yaş süzülen Serkan titreyen bedenini kontrol altına almaya çabalamadı. Burak kaçtığı noktayı acımadan açığa çıkarmıştı.

"Ne duymak istiyorsun?" diye mırıldanırken tüm gücünün tükendiğini hissediyordu.

"Mesele benim duymam değil, senin duyman. Böylelikle yaptığın saçmalığı farkına varır ve alman gereken o açıklama için hayatta kalırsın."

Sağ eliyle yüzündeki yaşları sertçe silen Serkan yorgun bir şekilde arkadaşına döndü.

"Bir açıklaması olduğuna çok eminsin."

"Hatta o açıklamanın oldukça makul olduğunu düşünüyorum. Bu işin sonunda onu affedecek kadar makul."

Serkan acıyla güldü.

"Benimle rol icabı birlikte olan birisini affetmeye ihtiyacım olacağını düşünmüyorum."

Bezgin bir nefes alan Burak "Konuşmayayım susayım diyorum ama beni zorluyorsun Serkan." diye mırıldandı.

"Ahh. Bu susmuş halin mi? Lütfettin(!). Konuş daha ne diyeceksin? Terk edilip duramamı mı konuşacağız yoksa aptal yerine konmamı mı?"

Arkadaşının akıllanmayacağını anlayan Burak açmak istemediği konuyu açtı.

"Aynı eve çıkmışsınız. O eve iki asker arkadaşı olarak çıkmadığınız aşikar. Sen... Yaşadıklarınıza rağmen o kızın rol yaptığını mı düşünüyorsun gerçekten? Senin gözünde Gülderen öyle bir kız mı yani?"

Bir insan aynı anda hem buz kesip hem de yanabilir miydi?

Serkan Olcay'ın hissettiği tam olarak buydu.

Bu sefer yapılan ithama öfkelenemeyecek kadar sarsılan adam düşercesine yere oturdu.

Az önce kalktığı yere geri oturan Burak bu sefer daha yumuşak bir sesle konuştu.

"Neden, niçinden daha önemli şeyler vardır Serkan. Onun seni gerçekten sevmediğini düşünseydin en başından bu ilişkiye başlamazdın. Başlasan dahi bu denli ilerletmezdin. Biz karıyla kızla işi olan adamlar değiliz. Hele aile kurma düşüncesi... Yaşadıklarımız bambaşka olsa da bu konuda ne hissettiğini en iyi ben bilirim. Sen sevmekle kalmamışsın ailen yapmışsın Gülderen'i. Aylardır nasıl evlenme teklifi edeceğini düşünüp durduğundan bile eminim. İlişkiniz bu derece ciddiyken bu yaptığın çok mantıksız."

"İlk başta öfkeliydim." diye mırıldandı Serkan çatallı bir sesle.

"O mesajları gördüğümde gözüm döndü. Öfkemin nedenini bile sorgulamadan odayı dağıttım. Sonra da... Çıktım evden. Arabanın anahtarını bile almamışım bu yüzden taksiye atladım. Arabanın anahtarını alsaydım kesin kaza yapardım zaten."

Derin bir nefes alan adam kızarık gözlerini arkadaşına çevirdi.

"Yoldayken öfkem dindi bu sefer hesap sorma isteği belirdi. Aslında evden o şekilde çıkmam bile onu düşündüğüm içindi. O öfkeyle yüzleşseydim elimden bir kaza çıkması kaçınılmaz olurdu. Taksiciye geri dönmesini söyleyecektim ki..."

Dudaklarını yalayarak duraksayan Serkan bakışlarını yere dikti.

"Yüzleşmenin potansiyel sonucunu düşündüm. Beni kandırdığını itiraf edip özür dilese onu büyük ihtimalle affetmezdim. Beni kandırdığını itiraf edip aslında hiç sevmediğini söylese... Ölürdüm."

Kahverengi gözünden usulca bir damla yaş süzülen adam güçsüz bir şekilde omuz silkti.

"Deren'in sevgisine kapılıp cesur kararlar almak kolaydı. Hayatımda ilk defa koşulsuz seviliyordum. Beni annem bile sevmeyip bir çöp gibi kenara atmıştı ama o öyle değildi. Sevmişti beni. Güvenmiştim ona."

Acı bir şekilde gülümseyen adam bu güvene çok büyük bir darbe aldığının bilinciyle anlatmaya devam etti.

"Aklımdan bunlar geçince geri dönüp yüzleşmek bir seçenek olmaktan çıktı. Ben de harekat bahanesiyle kaçtım. Kaçmak konusunda senin kadar master yapmışlığım var."

Son cümlelerini düşünceli bir şekilde söyleyen adam son yıllarda itina ile kaçtığı gerçeği düşünerek dalgın gözlerle uçuruma baktı.

Serkan’ın hiç kimseye, kendine bile -hatta özellikle kendine- söylemediği bir sırrı vardı.

4 yıl önce Ahmet Binbaşı'nın şehit olduğu, Burak ile dost olduğu, o operasyondan sonra ailesini aramaya karar vermişti Serkan.

Yetimhanedeki kayıtlar yandığı için bu iş sandığından çok daha zor olmuştu. Ailesine ait tek hatırası da yurda bırakıldığı gün olduğu için de elinde herhangi bir ipucu yoktu.

Uzun uğraşlar sonucunda onu yetimhanede karşılayan personeli bulmuş ve terk edildiği zaman 18 yaşında açması için kendisine bir mektup verildiğini öğrenmişti. Mektubun da yangında yandığı ortaya çıksa da şansı yaver gitmiş, personel mektubu okuduğunu ve annesinin ismini not aldığını söylemişti.

Öğrenmişti öğrenmesine ancak ailesiyle iletişim kurması sandığından çok daha zor olmuş, neredeyse 1 yıl boyunca elindeki adres ile bakışmıştı.

Sonunda bir operasyonda yaşadığı ufak bir yaralanmayla bu görüşmeyi daha fazla erteleyemeyeceğine karar vermiş ve bir akşam vakti adresteki kişilerle görüşmeye gitmişti.

Çaldığı kapıyı 15 yaşlarında bir genç kız açtığında ilk düşüncesi 'Bir kız kardeşim var.' olmuştu. İkinci düşüncesi ise

'Onu yetimhaneye bırakmamışlar.'

Eksik tarafı karşısındaki kızın ailesi tarafından büyütülmesinin kıskançlığını yaşarken vicdanlı tarafı 'İyi ki, iyi ki onu da bırakmamışlar.' olmuştu.

Genç kız karşısındaki yabancının sessiz bakışları yüzünden endişelenmiş olacak ki kaygı barındıran sesiyle 'Baba!' diyerek içeriye seslenmişti.

İçeriden gelen yanıtla birlikte hazır olmadığını, ve asla da hazır olmayacağını, anlayan Serkan arkasını dönerek apartmanın merdivenlerinden aşağıya inmeye başlamıştı. Dış kapıyı açmak üzereyken arkasından bir kadın sesi duyulmuştu.

'Ser-Serkan? Yoksa sen misin?'

Göz pınarlarından yaşlar akmaması için tüm vücudunu sıkan adam eli kapı mandalıyken öyle kalmıştı. Gitmek ve bir daha bulunmamak üzere ortadan kaybolmak çok kolaydı ancak kadının titreyen sesiyle 'Sensin değil mi? Sensin oğlum.' cümlesi elinin boşluğa düşmesine neden olmuştu.

Arkasını döndüğünde kadın sıkıca kendisine sarılmış bir yandan da 'Seni o kadar çok merak ediyordum ki... Çok büyümüşsün.' diye fısıldamıştı.

Serkan ne kadar istese de kendisini acımasızca terk eden kadına karşılık verememiş, sarılmamıştı. Dakikalar sonra adının Nurgül olduğunu mektup sayesinde bildiği kadının ısrarıyla yemek masasına oturmuş, önüne konan 'Anne çorbası' ile bir süre bakışmıştı.

Yemek vakti sanki her gün hep birlikte yiyorlarmış normalliği ile sonlandığında adının Abdullah olduğunu öğrendiği adam -babası- 'Seni bulmak için yetimhaneye gittik ama yanmıştı. Raporlarına ulaşamadık. Sorduğumuz 3 yetimhaneden de elimiz boş döndük.' diye mırıldanmıştı.

Her şeyden haberi olduğu anlaşılan Selin üzgünce babasını onaylarken 'Neden?' diye sormuştu sadece.

Sorusunu Nurgül -annesi- yanıtlamıştı.

'Hiçbir neden yaptığımızı affetmez biliyoruz ama... Başka çaremiz kalmamıştı oğlum. Çok fakir durumdaydık, açlıktan hasta olup duruyordun. Ateşler içinde süt diye yalvardığın gün seni 'Bak bu süt' diye kandırarak su verdiğim gün bu kararı aldık. Çok zor oldu ancak kemiklerin sayılacak dereceye gelmişti.'

Kadının sesinde ve gözlerinde içtenlik olsa da Serkan alayla gülmüştü.

'Bu ev sizin üzerinize. Kapının önündeki araba da.'

Cümlesini duyan Abdullah başıyla onaylamıştı.

'Haklısın. Seni bıraktıktan 2 yıl sonra gurbette olan bir arkadaşım iş var diye beni çağırdı. Nurgül ile oraya gittik, durumumuz düzeldi. Bu sırada da Selin doğdu. Toparlandığımızda geri döndük ancak yetimhanenin yerlerinde yeller esiyordu.'

'Beni de götürseydiniz?' cümlesi Serkan'ın dudakları arasından yanlışlıkla kaçmıştı.

'Götüremezdik.' diyen kadını duyduğunda daha fazla bahane duymak istemediği için ayağa kalktı.

Onun gideceğini anlayan kadın aceleyle konuştu.

'Yoktu. Kimliğin yoktu.'

İşler bu andan itibaren olaylar karışmıştı.

'Anlatacaklarımız var. Dinlemelisin.' diyen Nurgül duymayı hiç beklemediği bir hikaye anlatmaya başlamıştı.

'Bizim çocuğumuz olmuyordu. 3 yıllık evliydik, ne kadar istesek de nasip olmamıştı. Bir akşam odun toplamak için dışarı çıkan baban elinde bir bebekle geri geldi. Kelimenin tam anlamıyla buz kesmiş, sesi ağlamaktan kısılmıştı. Üzerinde bir battaniye dışında hiçbir şey yoktu. Göbek bağı daha düşmemişti bile. Yeni doğmuş bir bebek!'

Duyduğu cümleler karşısında yüreği soğuyan Serkan inanmayarak dinlemeye devam etti.

'Seninle o an tanıştık. Süte ihtiyacı olduğunun farkındalığıyla Abdullah'ı hemen kız kardeşimi alması için gönderdim. Onun 5 aylık bir bebeği vardı, evi de çok uzak değildi. O apar topar onu almaya giderken ben de seni ısıtmaya çalıştım. Sıcak sakinleştirse de emene kadar tam anlamıyla ısınamadın. Kardeşim ve Abdullah bebeği polise götürelim dese de kabul etmedim. Seni bırakmak istememiştim. Hem polis ne yapacaktı ki? Ya doğurur doğurmaz seni karların içine atan bir kadına vereceklerdi seni ya da bir yetimhaneye. Ben büyütürüm dedim. Ama hayat işte. 4 yıl sonra ben de seni yetimhaneye vermek zorunda kaldım.'

4 yaşında acımasızca bir yetimhaneye bırakıldığını düşünen adam beterin beteri olduğunu o gün öğrenmişti.

Doğar doğmaz bir otoyolun kenarındaki karların üzerine ölmesi için bırakılan bir çocuktu o.

Bu gerçeği hatırladığında nefesinin kesildiğini hisseden Serkan elini ağrıyan kalbine götürdü.

Onun geçmişinin bu denli yaralayıcı olduğundan bihaber olan Burak kısık bir sesle konuşmaya başladı.

"Ailen seni bıraktı diye Gülderen de bırakacak diye bir şey yok. O kız seni seviyor, üzme onu. Onu da, kendini de... Sonra benim gibi pişman olup başını çok duvarlara vurursun ancak bir işe yaramaz, yalnızca sevdiğini kırdığınla kalmış olursun. Yaşadıklarınız bu denli derinken yapma bunu. Eminim ki Gülderen'in mantıklı bir açıklaması vardır. Seviyorsan, ki seviyorsun, onu dinlemeden bir kanıya varma."

Arkadaşının söylediklerinde haklı olduğunun bilincinde olan Serkan sakin bir şekilde başını salladı.

Deren'e olan sevgisi birkaç mesajla yitecek değildi. Mesajları ilk gördüğünde deli gibi çıldırsa da onu banyoya kilitledikten sonra üşürse diye kombinin ayarını bile yükseltmişti o. Hissettiklerine rağmen bunu yapması inle birçok şeyi anlatıyordu zaten.

Serkan'ın düşüncelere daldığını gören Burak oturduğu yerden kalktıktan sonra arkadaşının omzunu sıktı.

Birkaç adım atmıştı ki son kez teyit etme isteğiyle geri döndü.

"Bundan sonra delice bir şeye kalkışmayacağını umuyorum?"

Düşünceli gözlerini ona çeviren Serkan usul usul başını salladı.

"Önce onu dinleyeceğim. Ondan sonra..."

"Sonrası sonra." diye karşılık veren Burak onu düşünceleriyle yalnız bırakmadan önce son sözlerini söyledi.

"Bu halde silahlı çatışmaya girmeni istemiyorum, aklım sende kalır. Benimle operasyona gel. Biraz KİT usulü takılalım. Eminim ki iyi gelecektir."

"Olur kardeşim. Olur."

🦋

Yeni güne yeni bir mesaj sesiyle uyanan Hilal dudaklarında kocaman bir gülümseme belirirken telefonu eline almıştı.

Alfa'm 🐺: Günaydın Karıcığım 😘

Genç kız beklemeden karşılık verdi.

~ Günaydın Kocacığım 🫠 ~

Alfa'm 🐺: Güne başlamadan önce önemli bir uyarı yapayım Kelebeğim 🦋
⚠️ UYARI ⚠️ Telefonuna çok ama çok iyi sahip çık. Malum dünden beri attığım mesajlarda ultra spoiler mevcut
(bkz. Karıcığım, Nikah, Birçok Öpücük 😁 vs.)
Olur da birinin eline geçerse büyük patlarız. Aslında önümüzdeki 40 yıl başımın etini şişirecek olmalarını takmayıp patlamanın bahanesiyle gelir gelmez nikahı basardım da... Malum her şeyin 4/4lük olmasını istiyorum. Bu yüzden
Sabır Ya Sabır 🤲🏻😉

Genç kız neşeyle güldü. Mesajları okumanın en güzel tarafı Burak'ın sesinin zihninde yankılanmasıydı.

Alfa'm 🐺: Uyarımı da yaptığıma göre... Kalk hadi uykucu
Ben seherin ilk ışıklarında mesaiye başlarken senin bu saate kadar uyuman büyük haksızlık 🙄
(Saatin daha 9 olması beni zerre ilgilendirmiyor. Benimle uyumadığın ve uyanamadığın her an, sonuna kadar huysuzluk yapacağım)
Günlük huysuzluk+trip dozumu da hızlıca verdikten sonra bugün yapacaklarının listesine geçeyim
Bundan sonra böyle Kadın. Ben ne dersem onu yapacaksın! (elini masaya vuran emoji)

Son cümleyle anında kaşları havalanan Hilal, Asena modunu aktif ederek yazmaya başladı.

~ Hadi yaa. Bu gidişle senin birçok öpücük hayal olacak Yüzbaşı. Ayağını denk al! 🤨 ~

Alfa'm 🐺: Ben elimi masaya vururken Asena direkt bana vururmuş gibi hissettim. Seni azıcık tanıyorsam cümleme kayıtsız kalmamışsındır. Geldiğimde çakmak çakmak bakan elalarınla misilleme yapmanı bekliyorum Kelebeğim. Seni sakinleştirmek için öpmek gibi hain planlarım var 😈

Dudaklarından küçük bir kahkaha kaçan Hilal 'Çok beklersin' dercesine başını iki yana salladı.

İç sesi onun bu tavrını haklı olarak kınamıştı.

'Hiç başını sallama. Sen ondan önce bile davranabilirsin arsız Asena.'

Dudaklarındaki keyifli gülümsemeye büyük bir ima eklenen Hilal Aslan bariz gerçeği reddetmemişti.

Eh görünen köy kılavuz istemezdi sonuçta.

Düşüncelerinin kaydığı yer karnında tatlı bir heyecana sebep olurken dikkatini yeni gelen mesaja çevirdi.

Alfa'm 🐺: Kahvaltı için konumunu bırakacağım restorantta rezerve yaptırdım. Dilediğin saatte gidebilirsin. Restorant denize nazır, çok sevdiğim bir yerdir. Geldiğimde tekrar gideceğimizin bilinciyle yerimi ayırmayı unutma 😘
Bu arada mekanın bir de oturma alanı mevcut.
Böyle tam da kitap okumalık 📚 😍

Bence bugün, Kitap Okumak için güzel bir gün Kelebeğim

Son zamanlarda, yaşadığın koşuşturmacadan dolayı kitap okumaya vaktinin kalmadığın farkındayım. Bugün bunu telafi etme vakti.
Kütüphanemin sol kısmının üstten üçüncü rafında 'Kış Rüyası' adında çok soft bir aşk romanı var.
Tavsiye ederim, beğeneceğine eminim 😉
Hatta bahse girerim kitabı bitirebilmek için başından kalkmadan okuyacaksın ve akşam yemeğini bile restorantta yiyeceksin.
Bahsim tutarsa akşam bileklikte 1 ışık fazla göndermeyi unutma 😏
Seni seviyorum Karıcığım 🦋 1

Döndüğünde okuduğun kitabın münazarasını yapmayı dört gözle bekleyen Kocan 🫡'

Mesajı okuyan Hilal merakla ayağa kalkıp kütüphaneye gitti. Sevgilisinin bahsettiği kitabı bulması hiç de zor olmamıştı. Kitabın ön kapağında Askeri üniformalı bir adam ile bir kadın vardı.

Çift arkaları dönük bir şekilde ağaçlara ve dağlara karşı yürürlerken çevrelerinde 3 köpek kendilerini eşlikçi oluyordu.

Ancak Hilal'in asıl dikkatini çeken her yerin karla kaplı olmasıydı.

"Mardin'deki bize benziyor." diye tebessüm etti Hilal.

Burak'ın sırf bundan dolayı bu kitabı kendisine tavsiye ettiği hatta belki de sırf bu yüzden en başından kitabı aldığını düşünmüştü.

Bu düşünce tebessümünü büyüttü.

Kitabı yatağın üzerine bırakan genç kız lavaboya girdikten sonra dün eve uğradığında hazırladığı valizinden siyah bir kot pantolon ve vizon rengi ince bir kazak çıkararak giydi. Saçlarını da güzel bir at kuyruğu yaptığında hazırdı.

Kitabını çantasına koyarak konumdaki adrese doğru giderken istemsizce 'Keşke Alfa'm da olsaydı, beraber gitseydik.' diye düşünmüştü.

Günün geri kalanı tahmininden çok daha hızlı geçti.

Restoranta gittiğinde cam kenarında denize nazır bir masaya yönlendirerek tek kişilik güzel bir serpme kahvaltı hazırlamışlardı.
Manzara eşliğinde, oldukça lezzetli olan kahvaltısını yapan Hilal sonrasında mekanın içindeki koltuk takımına yönelmişti.

Tatlı bir sıcaklık yayan şöminenin yanına yine denizi görecek, hatta sesini duyacak, şekilde oturan genç kız büyük bir heyecanla kitabını çıkardı.

Saatler saatleri kovalarken önce sıcak çikolata ikramı olmuş, ardından da çay ve profiterol gelmişti. Tüm bunların Burak'ın işi olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yoktu.
Sevgilisi her şeyi düşünmüştü.

Öyle ki bir ara tatlı bir kız yanına gelerek nazik bir şekilde 'Mescidimiz alt katta Hilal Hanım. Bilginiz olsun.' diyerek hatırlama yapmıştı.1

Adam, kitaba daldığı için namazı kaçıracağı ihtimalini bile düşünerek görevlilere bildirmişti.

Hava kararırken kitabın son sayfasını okuyan genç kız "Seni öldüreceğim Burak!" diye tıslayarak kitabı sonlandırdı.

"Bana bunu yaptığına inanamıyorum." diye söylenirken hissettiği isyanla telefonu eline almıştı.

Önce Google'a giren kız kısa bir araştırmanın ardından mesajlara yöneldi.

~ Bana bunu nasıl yaparsın Burak Kılıç? Sana inanamıyorum 😭 Duygularımla oynadın resmen 💔
Kitabı, karakterler ne zaman gerçeği öğrenecek heyecanıyla okuyordum ve o da ne?
Son sayfada koca bir DEVAM EDECEK yazısı!
Bir de öyle bir yerde bitti ki 🤦🏼‍♀️ Neyse dedim hadi olsun, koşarak Google'a baktım ve sonuç ?
2. Kitabın çıkmasına 1 ay varmış 😬
Bittin sen Yüzbaşı ☠️ Geldiğinde bu yaptığın için seni ayrı süründüreceğim haberin olsun.
Sitemimi de ettiğime göreeee...1

Kitaba BA-YIL-DIM 😍😍
Geçmiş, gelecek geçişleri de anlatımı da oldukça başarılıydı.
Karakterler desen 💯
Kitabın geneli kar üzerineydi fakat okuduğumda içim sıcacık oldu resmen.
Ve itiraf etmeliyim bize benzettiğim birçok nokta vardı.
Kar, öğrencilere bir şey öğretmek, asker, askerin çevresinin kızı hemen sahiplenmesi, geçmiş hikayesi ve elbette o son...

Kapağı gördüğümde zaten Mardin'deki bize benziyor demiştim ancak okuyunca çok daha fazla ortak nokta buldum.
Hele kitabın sonunun adamın göreve gittiği yerde bitmesi ❤️‍🩹

Ahh ahh. Şunun şurasında gideli daha kaç gün oldu ancak seni deliler gibi özledim Alfa'm. Kitap bu duygumu bir kez daha su yüzüne çıkardı.

Umarım en kısa zamanda o itlere hakkı olanı verir ve sağ salim dönersiniz 🤲🏻
Dualarım sizinle Kocam💙
Not: Bahsinde tabii ki haklı çıktın. Tüm gün restoranttaydım. Şimdi yemek yemeye geçiyorum 😘 '

Güzel bir et yemeği sipariş veren Hilal tek başına yemenin hafif burukluğuyla yemeğini bitirdikten sonra kızlarla telefonda muhabbet ederek sevgilisinin evine doğru yola çıktı.

Ses tonundan ve hevesle gününü anlatmasından onun iyi olduğunu anlayan kızlar 'Tek niye kalıyorsun orada? Kendini soyutluyor musun?' endişelerini sonunda kesmişlerdi.

Eve girdikten sonra fazla oyalanmadan yatmak için hazırlanan genç kız beklenmedik mesaj sesini duyduğunda hızla mesajları açtı.

Alfa'm 🐺: Kitabı bu saate kadar rahatlıkla bitirmiş olmalısın. Umarım bana çok kızmadın. (Ahh kulaklarım mı çınlıyor ne? 🤣)
Bir kitap kurduna devamı daha gelmemiş bir kitabı okutmak büyük risk, biliyorum. Ancak kendime engel olamadım. Nedenini kitabın kapağını gördüğünde ve okuduğunda eminim ki anlamışsındır. Bize benzettiğim çok nokta vardı kitapta. Kitabın bir hikayesi de var elbette.

Mardin'deki olaydan 5 ay sonra kitapçıda öyle gezinirken rastladım kitaba. Kapağını görür görmez elim kitaba gitti. Arka kapağı okumaya bile gerek görmedim. Neyle karşılaşacağımı bilmesem de kapağın vibe'ı çok bizdik.
Bir öğretmen ve asker aşkıyla karşılaşınca ayrı afalladım. Sonuçta bizi tanışıran da bir okuldu. Karakterlerin geçmişteki bağlarını okurken 'Acaba bir gün ben de o stajyer kızla karşılaşır mıyım? Karşılaşsam da birbirimizi tanır mıyız yoksa kitaptaki gibi kalp tanıyıp hislere mi dönüştürür.' diye düşünüp durdum.

Son sayfadaki yarım kalmışlık ve 2. Kitabın çıkmamış olması hayal kırıklığına uğratmak yerine umutlandırmıştı beni. Annesinden sevgi/aşk hikayeleri dinleyen içimdeki romantik çocuk 'Bu bir işaret mi? 2. Kitabı onunla mı okuyacağım acaba?' diye düşünmüştü.
Tabii şimdiki ben bu fikri hiç beğenmeyip kitabı kütüphanenin arkasındaki göze kaldırmıştı. Okuman için kitap ararken tesadüfen gördüm kitabı. 'İşte bu!' diyerek ön rafa çıkardım hemen.
2. Kitabı karlı bir günde senle birlikte okumak istiyorum Kelebeğim. O yüzden bana çok kızma olur mu?'

Okuduğu mesaj ruhunu ısıtırken huzurla gülümsedi genç kız.

"Sana kızmak mümkün mü Burak Kılıç?"

🌙

Bölümü oldukça aralıklarla uzun zamanda yazdığım için ancak tamamlayabildim.

Başta da dediğim gibi gündemden dolayı atıp atmamakta kararsız olsam da düzenlemesini yaparken onları okumanın bana iyi geldiğini hissettiğim için paylaşmak istedim.

Bölümün ilk çarpıcı noktası Burak'ın kendisinin olmadığı operasyonlara Hilal'i göndermeyi kabul etmesi olsa gerek 😍

Tahmin eder miydiniz böyle bir şeyi?
Çocuğum çok güzel büyüdü 🥹

İkinci ve tatlış nokta ise Mesajlar 😁

Harekatta olsalar da HilBur'suz bir bölüm düşünemiyordum. Hele de güzel bir dinamik tutturmuşlarken (evlenmişlerken)

Bu yüzden de içimizi ısıtan o mesajları yazdım ❤️‍🩹

Mesaj sahnesini 'Crash Landing on You' adlı kore dizisinde izlemiştim.
Kuzey Koreli asker olan adam Güney Korede yaşayan sevdiğiyle irtibat kurabilme isteğiyle ona bu süreli mesajları göndermişti
(Diziyi çok severim. Başroller diziden sonra evlendi şu an çocukları var hatta)

Sahneyi kodlamışım KİT yazmaya başladığımda 'Bunu mutlaka kullanacağım.' dedim. Zamanını bekliyordu ve geldi 😍

HilBur cephesinde işler böyleyken bölümün bir diğer çarpıcı noktası da elbette Serkan

Kalemimi bildiğiniz için Gülderen'in aradığı adamın Serkan çıkmasına şaşırmamışsınızdır diye düşünüyorum.
Gerçi öyle kesin bir şekilde 'Değil!' mesajında bulundum ki tahmin etseniz de vazgeçmiş olma ihtimaliniz yüksek 🤭

Serkan'ın hikayesinin ilerleyişi sizi tatmin etti mi? Mantık dışı bulduğunuz ya da şöyle olmalıydı dediğiniz bir nokta var mı?

Düşünceleriniz benim için değerli
Yorum yaparsanız sevinirim

Allah'a emanet olun
Seviliyorsunuz 😘3

Bölüm : 25.03.2025 07:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Alfa`nın Kelebeği / K.i̇.t. Il (İhtilal) / 36. Bölüm- Sensiz Ama Seninle
Alfa`nın Kelebeği
K.i̇.t. Il (İhtilal)

23.95k Okunma

2.71k Oy

0 Takip
49
Bölümlü Kitap
1. Bölüm- Şah Ailesi2. Bölüm- Deli Youtuber3. Bölüm- Kurtar Beni Alfa!4. Bölüm- Aç Gözlerini Güzelim5. Bölüm- Görmek Vs Görmemek6. Bölüm- Zehr-I Aşk7. Bölüm- Nefret-I Aşk8. Bölüm- İhtilal'in Miladı9. Bölüm- Kızlar, Babalarının Şımarık Prensesleridir10. Bölüm- Bize Benzeyenimiz11. Bölüm- 12 Dilek12. Bölüm- Berceste'm13. Bölüm- Devlerin Aşkı14. Bölüm- Özlenen Neşeli Gülüşler15. Bölüm- İkinci Dilek16. Bölüm- Kadınlar Susarak Gider17. Bölüm- Hayalet Mahalle18. Bölüm- Görünenin Ötesinde19. Bölüm- Kiler Faresi | Part 119. Bölüm- Kiler Faresi | Part 220. Bölüm- Paralel Evren, Sen Ve Ben | Part 120. Bölüm- Paralel Evren, Sen Ve Ben | Part 221. Bölüm- Küçük Kelebek | Part 121. Bölüm- Küçük Kelebek | Part 222. Bölüm- Kaybolan Yıllar | Part 122. Bölüm- Kaybolan Yıllar | Part 223. Bölüm- Adaletsiz Seçim | Part 123. Bölüm- Adaletsiz Seçim | Part 224. Bölüm- Sil Baştan | Part 124. Bölüm- Sil Baştan | Part 224. Bölüm- Sil Baştan | Part 325. Bölüm- Seninle, Kahkahalarla | Part 125. Bölüm- Seninle, Kahkahalarla | Part 226. Bölüm- 5 Saniye Kuralı | Part 126. Bölüm- 5 Saniye Kuralı | Part 227. Bölüm- Beni Sana Getiren O Karar28. Bölüm- Süvari | Part 128. Bölüm- Süvari | Part 228. Bölüm- Süvari | Part 329. Bölüm- Geçmiş Yeniden30. Bölüm- Aile | Part 130. Bölüm- Aile | Part 231. Bölüm- Kötü Kalpli Kurt & Masum Kelebek32. Bölüm- Hoş Geldin | Part 132. Bölüm- Hoş Geldin | Part 233. Bölüm- BalAyı Mı KurtAyı Mı?34. Bölüm- Bond Touch35. Bölüm- Öptün... Geçti36. Bölüm- Sensiz Ama Seninle
Hikayeyi Paylaş
Loading...