54. Bölüm

38. Bölüm- Dillere Düşeceğiz Seninle

Alfa`nın Kelebeği
yasminiesa

DUYURU 📢


KİT Serisi bundan sonra ROMANİKA adlı kitap uygulamasında yayınlanacaktır

Kitaplar Wattpad üzerinden kaldırılmayacaktır fakat VPN kullanmak istemeyen okuyucularımı ROMANİKA UYGULAMASINA bekliyorum 😍

Ek Not; KitapPad'den okuyanlar varsa kısa süre sonra kitaplarımı oradan kaldıracağım

Bilgilerinize sunar,
İyi Okumalar Dilerim 🦋

🌙

Geçen haftanın aksine bu pazar kahvaltısında herkes tamdı.

Burak ve Emre'nin görevden dönmesi, masadakilerin gözlerinin içinin mutlulukla parlamasına neden olmuştu.

Kahvaltının bitimine yakın masada Eftalya'nın sesi yankılandı.

"Biz oyun oynamaya gidebilir miyiz?"

Soruyu soran küçük kız hevesle arkadaşı Ömer'e bakıyordu.

"Tabaklarınız bitti mi bakalım?" diye sordu Sevda boş tabaklara bakarken.

İki çocuk gururla aynı anda başlarını salladılar.

"Evet Sevda teyze. Hepsini hepsini bitirdik. Eftalya da bitirdi." dedi Ömer az önce Eftalya'nın yarım kalan böreğini kendisi yememiş gibi.

Çocukların masa altındaki yiyecek alışverişlerinin gayet de farkında olan yetişkinler yapılan bu artı bilgilendirmeyle tebessüm etmişlerdi.

Eftalya kurtarıcısına bakarken sırıttı.
Ömer olmasaydı böreği bitmeyecek ve oyun oynamaya gidemeyeceklerdi. Bunu kulağına fısıldadığında canı arkadaşı hemen 'Ben yerim böreğini.' diye atılmıştı.

Sıla'ya bakan Sevda gülerek başını salladı.

"Hadi gidin bakalım. Usluca oynayın ama tamam mı?"

"Tamam anneee. Hadi Ömer gel." diyen Eftalya sandalyesinden inerek Ömer'in elini tuttu. Öyle sabırsızdı ki çocuğu sandalyesinden resmen çekiştirerek indirmişti.

Minik cadı odasına doğru giderlerken her zamanki bıcırlığı ile nefessiz bir şeyler anlatmaya başlamıştı.

"İyi dayandılar yine. Fena ikili oldular." dedi Sıla gülerek peşlerinden bakarken.

Ömer geçmiş günlerde köklü bir değişiklik geçirmişti.

Okulda ve insan içinde hâlâ daha biraz çekingen davransa da şu an odada bulunan aile dostlarını çok benimsemiş, onların yanında doğal davranmaya başlamıştı.

Bunun en büyük sebebi elbette ki Eftalya olmuştu. Düğün gününden beri neredeyse her gün görüşen ikili birbirlerini olumlu yönde çok güzel etkilemişlerdi.

Gelişen arkadaşlıkla birlikte haylazlık düzeylerinde de bolca artış yaşanmıştı elbet ama olsundu o kadar.

Çocukların gittiği yöne bakan Sevda başı ile arkadaşını onayladı.

"Kesinlikle. Eftalya'ya sık sık tabak bitmeden sofradan kalkılmayacak dediğim için tabağını bitirmesi için Ömer'den yardım bile aldı."

"Nedense tam tersini gördüm ben. Ömer 'Ben yerim' diye atıldı." homurtusunun sahibi Burak Kılıç'ın ta kendisiydi.

Kocasının kıskançlık kokan homurtusunu duyan Hilal neşeyle güldü.

"Ne güzel işte kahramanlık yaptı çocuk."

Karısının aklından geçenleri parıldayan elalardan okuyan Burak göz devirdi.

Kardeşini bu kadar erken paylaşmak kesinlikle takviminde yer almıyordu. Bu yüzden gelecekte büyük potansiyeli olabilecek bu arkadaşlık(!) ilişkisine tavrı uzun bir süre değişmeyecekti.

"Surata bak sirke satıyor resmen. Rahat bırak oğlumu Burak."

Dayısının cümlesini duyan Burak isyan dolu bir nefes aldı.

"Benim pabucum niye her yönden dama atıldı yaa. Biri oğlum der..." diyen adam dedesi ve ninesine bir bakış attı.

"Diğerleri torunum da torunum diye sayıklar."

Aklına gelenle ters bakışlarını Salih babasına çevirdi.

"Şunu hiç saymıyorum zaten. Kızı oldu oğlunu unuttu."

"Seni bir 'Şu' yaparım hergele neye uğradığını şaşırırsın." dedi Salih aksi bir sesle.

Onların bu atışması Hilal ve Melek'in sahte bir iç geçirerek bakışmasına neden olmuştu.

Bu ilk değildi, son ise hiç olmayacaktı.

"Hadi yaa! Nasıl yapacaksın onu?" diye sordu Burak meydan okuyan bir sesle.

Salih yanıt vermek için dudaklarını aralamıştı ki Sultan Ninenin sesi duyuldu.

"Torunum daha yeni görevden geldi. Rahat bırak onu Salih Aslan."

32 diş sırıtmaya başlayan Burak anında mağdur rolüne bürünerek ninesine döndü.

"Koru beni Sultanım. Bu herif, kızını aldım diye bana çok kötü davranıyor. Üzüyor beni."

Elini ağzına götüren Salih, Burak'ın göreceği şekilde şekilde dudaklarını oynatarak "Ajitasyonunu s*ktiğim." dedikten sonra sesli bir şekilde konuştu.

"Nereye almışsın kızımı? Ben verdiğimi hatırlamıyorum. Böyle devam edersen de nah alırsın."

Nah kısmını yalancı bir öksürükle gizleyen Salih Ege Aslan oldukça ciddi görünüyordu.

Onun tavrını gören Burak ukala bir şekilde güldü.

"Hadi yaa. Ben zaten..."

"Yaa babacığım gerçekten de görevden yeni geldiler. Bu şakalarını niye şimdi yapıyorsun ki? Sonra takılırsın."

Hilal'in sesindeki telaşı yalnızca karşısındaki Burak ve yanındaki Aslı fark etmişti.

Aslı arkadaşının neden endişelendiğini merak ederken Hilal'in elalarındaki yüksek uyarılı voltaja maruz kalan Burak umursamaz bir şekilde arkasına yaslandı.

Salih Aslan biraz daha 'Gıcık Korumacı Baba' tavrına devam ederse Burak büyük bir zevkle 'Kızınla çoktan evlendim ben.' bombasını patlatacaktı.

Aslı ruh hali değişen arkadaşına kuşku dolu bakışlar atarken Hilal konuyu değiştirme isteğiyle Sinan'a döndü.

"Bu arada sizin ev işi ne oldu Dayıcım?"

Hilal'in kendisine samimi bir şekilde dayıcım diye hitap etmesi Sinan Kor'un oldukça hoşuna giderken tebessüm etti.

"Bakıyoruz hâlâ güzel kızım. Tam olarak hangi çevreden alacağımızı bir türlü kararlaştıramadık."

Bunu duyan Sevda 1 haftadır içinde tuttuğu isteği dile getirmeye karar verdi.

"Bizim buralardan tutsanıza."

Teklifi duyan Sıla istemsizce mırıldanmıştı.

"Çocuklar da yakın olur."

Hevesle onu onaylayan Sevda ilave yaptı.

"Ömer'i Eftalya'nın okuluna yazdırırız. Sınıfları farklı olur ama aynı okulda olmuş olurlar."

Onların hevesini gören Sultan Nine çayından bir yudum aldıktan sonra araya girdi.

"Eftalya'yı okuldan sonra kafeye götürmek yerine bize bırakırsın Sevda. Biz bakarız."

Bunu beklemeyen Sevda kısa süreli duraksama ardından "Zahmet vermeyelim Sultan anne." diye mırıldandı.

"Yok canım ne zahmeti. Öyle yoran çocuklar değiller ki, söz dinliyorlar. Ayrıca Ömer evde tek sıkılabilir. Arkadaşıyla olması onu mutlu eder. O mutlu olunca biz de mutlu oluruz."

Olasılıkları değerlendiren Sinan karısına baktı. Sıla'nın gözlerindeki parıltı cevap niteliğindeydi.

"O zaman bu çevreye bakalım."

"Bizim bir arkadaş var emlakçı. Bu civarla ilgileniyor. Müsait olduğunda ona gidelim Sinan. Yardımcı olacaktır." dedi Enver olaya son noktayı koyarak.

Onları sessizce dinleyen Seher Nine kararlı bir sesle konuştu.

"Giderken beni de alırsınız."

Onu duyan Melek kaşlarını çatarak kadına döndü.

"Anne? Bu da nereden çıktı şimdi?"

"Nereden mi çıktı? Sence? Evleneli daha kaç gün oldu ama şimdiden başladın. 'Aklım sende kalıyor anne tek kaldın oralarda.' diye. Bunun devamı 'Bize taşınsana' olacak. Yalan mı?"

Niyeti tam da bu olan Melek, birkaç gün önce bu konuyu konuştuğu kocasına doğru kaçamak bir bakış attı.

"Tüm tanıdıklarım bu tarafta. Bu yaştan sonra karşıya geçip ne yapacağım? Çok yol gözüm almaz. Hem sen iş için her gün bu tarafa geleceksin. Yine bir başıma kalacağım orada." diye serzenişte bulunan Seher yüzü düşen kızına tebessüm etti.

"Düzenimi hiç değiştirmek istemiyordum aslında ama benim ev küçük, ailemiz ise güzelce büyüdü. Büyük güzel bir eve çıkarsam hepinizin odası olur. Arada Hilal gelir, siz geç saat olursa karşıya geçmek yerine Ege oğlum ile bende kalıırsınız. Bana da ses olursunuz hem. Bir süredir böyle düşünüyordum zaten. Dün de Sultan ile telefonda dertleşirken 'Yakın taşınalım birbirimize arkadaş oluruz.' dedi. Mantıklı buldum. Bu yüzden emlakçıya çocuklarla birlikte gitmek istiyorum."

Tamamen konudan bağımsız bir noktaya takılan Burak memnun bir sesle sordu.

"Siz numaralaştınız üstüne bir de dertleşiyor musunuz?"

Gözlerinde tatlı bir bir ifade beliren Sultan azarlarcasına konuştu.

"Yaşlıyız diye telefonda hasbihal edemeyecek miyiz torun?"

"Aaa Sultanım benim torunu olduğumu hatırladı. Çok duygulandım."

Onun sahte duygu sömürüsü karşısında Ferdi iç geçirdi.

"Küçücük çocuğu kıskandığını düşünmeye başlayacağım."

Masadaki kişilerin ailesi olmasının rahatlığındaki Burak muzip bir sesle konuştu.

"Cık cık cık. Olur mu öyle şey şey dede? Ayıp ediyorsun ama. Benim sorunum, ilginin benden başkasına kayması. Yoksa niye kıskanayım el kadar veledi."

Burak'ın cümlesini duyan Emre alayla güldü.

"O dediğin kıskanmanın halk arasındaki anlamı yalnız?"

Sevgilisine doğru bakan Hilal keyifle sırıttı.

"Sözlük anlamı da çok farklı değil."

En yakınlarından darbe yiyen Burak elini şakacı bir şekilde kalbine götürdü.

"Paramparçayım şu an."

Oğlunun haylaz mimikleri, Salih'in mutlu bir şekilde gülümsemesine neden olmuştu.

Burak'ın bu şebek hallerini daha çok Kor ailesinin anlatmasıyla biliyordu. Yanında geçirdiği süre boyunca arada bu küçük çocuk kendini gösterse de genelde olgun, soğuk ve ciddiydi Burak.

Şimdi ise özüne geri dönmüştü.

'Senin gibi.' diye fısıldadı iç sesi usulca.

Masadaki insanlara, ailesine, bakan Salih huzur dolu bir nefes aldı.

Değişim yalnızca Burak'ı vurmamıştı.

İhtilal, herkes için can bulmuştu.

Bu düşünceler içerisindeki adam elinde bir el, kulağında da bir fısıltı hissetti.

"Nerelere daldın Ege'm?"

Karısının sevgi dolu sesiyle ela gözlerini ona çeviren Salih, elindeki eli tuttuktan sonra kahve gözlerdeki endişeyi silmek istercesine gülümsedi.

"Huzura daldım Gül Kokulum."

Bakışlarını kendi aralarında konuşup gülüşen masadakilere çeviren Melek'in de dudaklarında mutlu bir gülümseme belirmişti.

"Kocaman bir ailemiz oldu değil mi?"

"Hep hayal ettiğin gibi." diye fısıldadı Ege kadının gözlerinde kaybolurken.

"Hep hayal ettiğin gibi." diye tekrarladı onu Melek.

İkili birbirlerine gülümserken kalbinde ince bir sızı hisseden kadın bunu zorlukla gizledi.

Bu büyük ailede küçük bir eksik vardı.
Bedeni küçük ama yankısı büyük...

Melek bu düşünce içinde kaybolurken Sinan onlara laf attı.

"Yeni evli çiftimiz dünyadan soyutlandı bakıyorum. Hayırdır sıkıldınız mı toplulukla durmaktan?"

Kaşları çatılan Salih hızla arkadaşına dönerken odak noktasında olmadığının bilincindeki Burak karısının gözlerindeyken başını evet anlamında salladı.

Gözleri kocaman açılan Hilal sakin kalmaya çalışarak çevresine baktı. Burak'ın baş hareketini kimse görmemişti.

'Görseler ne olacak sanki? Evlendiğinizi tahmin dahi edemezler.' diyen iç sesi durumun daha da vahim olduğunu düşündürürken telefonuna bir mesaj geldi.

Bildirim sesine bakılırsa mesajı atan karşısındaki yeşil gözlü adamdan başkası değildi.

Telefonu cebinden çıkartıp mesajı açtığında garip bir istekle karşılamış

Alfa'm 🐺: Tuvaletin gelmedi mi? Hadi tuvalete git!'

Niyetini çok iyi bildiği adama bir bakış atan genç kız hızlıca tek bir cümle yazdı.

~ Tuvaletim yok.'

Alfa'm 🐺: Kelebeğim Asena olma sırası değil. Çok özledim seni. Hadi git.'

~ Peşimden gelince dikkat çekeceğiz. Alamam bu riski.'

Alfa'm 🐺: Yukarıdakine çıkarsan risk olmaz. Yakalayamazlar. Ben başka bahane bulurum. Anlamazlar.'

Tek kaşını alayla kaldıran kız, adamla göz göze geldi.

Alfa'm 🐺: Mimiklerinle 'Nah anlamazlar!' demeyi nasıl başardın anlatsana biraz.'

Alfa'm 🐺: Neyse ki anlayıp anlamamaları umrumda değil. Neyi ne kadar anlayabilirler ki sanki? Hadi çık yukarı!'

~ Alfa'm, canım, bitanem... Yukarıda çocuklar var. Onlara yakalanırsak yedi sülalemiz duyar evlendiğimizi.'

Alfa'm 🐺: Senin canım, bitanem diyen dillerini yerim ben.'

Alfa'm 🐺: Ah zaten mesela tam da buydu değil mi?'

Burak'ın çapkın ve vaat dolu bakışlarını hisseden Hilal başını telefondan kaldırmadı. Onu reddetmek çok zor olsa da mantıklı davranması gerekiyordu.

Yakalanırlarsa izahı kolay olmaz, hatta hiç olmazdı.

Şu an için başına dert açmaya pek niyeti yoktu.

'11 gün sonra evleneceğiz.' dediklerinde zaten yeterince tepki görüp başları ağrıyacaktı.

Bir de çoktan evlenmiş olduklarını söylemek...

Vücudundan bir ürperti geçen Hilal yeni gelen mesajı gördüğünde iç geçirdi.

Alfa'm 🐺: Dayım yeni evli çift dedi. Masadaki en yeni evli çift biziz. Mahremiyet hakkımız. Alamıyoruz madem kendimiz oluşturalım.'

~ Biraz sabır Alfa'm. Biraz sabır. Ortalık sakinleşsin o zaman bakarız.'

Alfa'm 🐺: Prematüre bana sabır deyip durman komiğime gidiyor. Hele ki söz konusu sen olunca.

"Ne yapıyorsun?"

Yanındaki Aslı'nın bir anda dibinde belirmesiyle zıplayan Hilal refleksle telefonunun açık ekranını kıyafetine yasladı. Bu hareketi Aslı'nın gözlerini kısmasına neden olurken Hilal'in yanakları hafifçe kızarmıştı.

"Sakin ol şampiyon. Mesajlarını okumayacağım." diyen genç kız, arkadaşına daha bir şüpheyle bakmaya başlamıştı.

"Var sende bir şeyler."

"Yok bende bir şeyler. Dibime kadar girince korktum haliyle." dedi Hilal sitem ederek.

Ona inanmayan Aslı "Emin misin?" diye sordu.

Tam o sırada Sevda bilmeden Hilal'in imdadına yetişmişti.

"Kahvaltı bittiyse koltuklara geçelim. Daha rahat ederiz."

Masadakiler bu teklifle ayaklanırken börek ve salata tabağını eline alan Hilal vakit kaybetmeden mutfağa doğru yollandı.

Sonuçta yardım etmek mühim meseleydi(!).

Kaçan arkadaşının arkasından bakan Aslı bakışlarını yeni hedefine çevirdi.

"Neler çeviriyorsunuz siz?"

Genç kızın bu soruyu diğerlerinin duyamayacağı bir sessizlikle sormasını takdir eden Burak omuz silkerek cevap verdi.

"Ne iş çevireceğiz kuzen? Sevgilimle konuşmak da mı suç oldu anlamadım ki?"

Burak'ın manipülasyonuna kanan Aslı onun bir an için haklı olduğunu düşünmüştü ki Emre soru dolu gözlerle kardeşine baktı.

"Kuzen mi? Kesin var bir şey."

"Off k... Kız arkadaşımı özledim. Yalnız kalamıyoruz diye isyan ediyorum. Var mı başka soru?" diyen Burak'ın dikkatini bir şey çekti.

Melek, Sevda'ya bir şey söylüyordu.
Sıla onları dinliyordu. Aslı zaten yanındaydı. Ninesi ve Seher nine de koyu bir sohbete dalmışlardı.

Bu da demek oluyordu ki MUTFAK BOŞTU.
Hilal'den başka kimse yoktu.

Aslı'nın cevabını önemsemeden masanın üstündeki sürahiyi alan adam hızlıca mutfağa doğru yürümeye başladı.

Arkasından bakan Aslı "Kesin var bir şey." diye mırıldandı.

Başını sallayan Emre "Çıkar yakında kokusu." demişti.

Onlar düşünedursun dudaklarındaki sırıtış genişleyen Burak adımlarını hızlandırarak hedefine doğru tabiri caizse koşmaya başladı.

Mutfağa girerken keyifle şakımıştı.

"Ben geldiiim."

Mutfağa baktığında hayatının şoku ile karşılaştı.

Hayaller, 'Hoş geldin Kocam.' diyerek dudaklarına yapışan karısıydı.

Hayatlar ise "Gerek yoktu. Niye geldin?" diyen suratsız Salih Aslan olmuştu.

Birkaç kez gözünü kırpıştıran Burak 'Senin ne işin var burada?' diye homurdanacaktı ki Hilal araya girdi.

"Ah alayım sürahiyi. Babam da su içmeye gelmişti. Bundan vereyim."

"Ben bunu zaten masadan getirdim." dedi Burak memnuniyetsiz bir sesle.

"Yani?" diye sordu Salih sorgulayıcı tavrıyla.

Burak'ın gelme niyetini ve suya düşen hayallerinin gayet net farkında olan Hilal sürahiyi alarak su koydu.

"Babacığım benim elimden içmek istemiş suyunu. Buyur babam."

Hilal'in cümleleriyle yumuşayan Salih Ege "Teşekkürler güzel kızım." diyerek suyu aldı.

Derin bir nefes alan Burak karısına bir bakış attı.

Onu bir an önce öpmezse olacaklardan kesinlikle sorumlu değildi!

Mutfağa bir anda Sevda, Melek ve Sıla'nın girmesiyle tüm ihtimalleri yiten adam sinirle bacağını sallamaya başlamıştı.

'Hay ben böyle şansın içine...'

Burak çıldıradursun elindeki tabakları masanın üstüne bırakan Sevda, Hilal'e dönerek gülümsedi.

"Kızım Aslı'ya da dedim. Siz içeride takılın biz buraları hallederiz."

"Ama..." diye itiraz eden Hilal'i susturdu kadın.

"Şuncacık iş için günlerdir yolunu gözlediklerinizden ayrı kalmayın."

Sevda'nın bu ince düşüncesi karşısında tebessüm eden Hilal, itirazı bırakarak kocası ve babası ile salona doğru yürümeye başladı.

Yanındaki Burak istediğini almadığı için surat asıyordu.

Onu teselli etmek isteyen Hilal neşeli bir gülmeyle adımlarını yavaşlatarak babasının gerisinde kalmalarını sağladı.

"Küsme küsme. Şimdi olmasa bi..."

Dudaklarında hissettiği dudaklarla cümlesi yarıda kesilen genç kız kocaman açılmış gözlerle geriye çekildi. Korku içinde etrafına bakarken amacına ulaşmanın keyfindeki Burak sırıtıyordu.

Kocasının koluna sert bir darbe indiren Hilal onun rahatlığı karşısında çıldırdığını hissederken resmen tısladı.

"Sırıtma! Biri bizi gördüyse..."

"Ayna ya da kişi yok. Hem biri bizi görseydi şu ana kendini çoktan belli etmişti zaten. Rahat ol. Asayiş Berkemal."

Kızgın bir nefes alan Hilal, adamın gözlerindeki muziplik karşısında yumuşayacağını anladığında salona doğru yürümeye başladı.

"Hilaaal. Kızma bana." diye peşinden koşan Burak ile istemsiz gülen kız yüzündeki ifadeyi ciddi tutmaya çalışarak kocasına döndü.

"Bunu yaptığına inanamıyorum."

Azar geleceğini hisseden Burak hemen savunma moduna geçti.

"Ya tamam da..."

"İnsan bir haber verir. Ben hiçbir şey anlamadım."

"Ha?" diye mırıldanan adam şaşkınlıkla karısına baktı.

"Ne dediysem o. Geniş bir zamanda rövanşını isterim." diyen kız adamın afallamış haline gülerek salona geçti.

Bu ters köşeyi ve teklifi sindiremeyen Burak birkaç saniye olduğu yerde kaldıktan sonra küçük bir kahkahayla karısını takip etti.

🦋

Mini gruplar halinde kümelenmiş insanların hararetli konuşmaları, geniş salona adeta can katmıştı.

Masanın yanındaki sandalyelere oturan gençler de hallerinden oldukça memnun bir şekilde muhabbet ediyorlardı. Dün bu saatlerde başka bir ülkedeyken şimdi sevgililerinin dizleri dibindeydiler.

Bundan daha güzel ne olabilirdi ki?

Aslı'nın Emre'ye telefonundan bir şey göstermesini fırsat bilen Hilal, Burak'a yaklaşarak fısıldadı.

"Düğün muhabbetini ne zaman söyleyeceğiz?"

"O iş bende karıcığım. Endişelenme." diye fısıldadı Burak büyük bir özgüvenle.

Bu durumu açıklayan kişi olmak istemeyen Hilal düşünmeden kafasını salladı.

"Bana uyar."

Tam o sırada Emre'nin neşeli sesi aralarında yankılandı.

"Yeni kankilere bak sen. Fısır fısır konuşuyorlar."

İlk başta üzerlerine alınan çift arkadaşlarının başka yöne baktığını görünce aynı anda o tarafa döndüler.

Sultan Nine ve Seher Nine heyecanlı bir şekilde bir şeyler anlatıyorlardı.

"Bence tehlikeli bir ikili oldular." dedi Burak sesindeki sevgiyi gizleyemeyerek.

"Eftalya ve Ömer'den ne kadar korkuyorsam onlardan da o kadar korkuyorum." dedi Aslı sesindeki muzip tınıyla.

"Ama çok da güzel olmadılar mı?" diye sordu Hilal.

Soruyu duyan gençler aynı anda kafalarını sallamışlardı.

İkilinin dost olup bu kadar iyi anlaşması hepsinin de çok hoşuna gitmişti.

"Sultan Nine burada kalmaya karar verdiğinde memleketi düşünür sürekli diyordum ama Seher Nine sayesinde hızlı alışacak gibi."

"Bir de komşu olurlarsa ohoo. Hemen alışır." dedi Aslı bu ihtimalin gerçekleşmesini dilerken.

Kocasına bakan Hilal büyük bir zevkle gıcıklık yaptı.

"Çok endişelenmişsin Emre. Torunu Ömer var zaten. Şimdiden alıştırdı Sultan Ninemi."

Gözlerini kısan Burak "Hilaaal!" diye çıkıştı kız arkadaşına.

"Efendim canım? Aa-aa bakışlara bak. Gerçekler ağrına mı gitti?"

İyice Burak'a çeken kızın durmak yerine daha da yarasına basmasını aşırı çekici bulan adamın yeşilleri karısının dudaklarını buldu.

"Ağrıma gidenler var tabii." diye mırıldanırken imalı bakışlarını kızın elalarına çıkarmıştı.

Adamın yeni bir azgınlık dalgasına kapıldığını fark eden Hilal endişeyle çevresine bakındıktan sonra sessiz kaldı.

Bu deli herkesin içinde onu öpmeye kalkmazdı değil mi?

'Ben güvenemiyorum.'

İç sesini duyan genç kız 'Ben de.' diye karşılık verdi.

Burak'ın o kadar ileri gideceğine ihtimal vermese de elinden tutup götürmesi kaçınılmazdı.

Koltuklarda konuşan büyüklere baktığında kocasına dönerek kaş göz yaptı.

Onu gören adam büyük bir alayla konuştu.

"Aytül olsa 'Eyvah baksana kaş spazmı geçiriyor sanırım' derdi. Hayırdır kaşın gözün ayrı oynuyor Sevgilim?"

"Burak!"

"Cık cık. Sana da hiç şaka yapılmıyor ama k... Kelebeğim."

İkidir direkten dönen Burak üçüncüde patlamazsa çok iyi olacaktı.

Aslı yaşanan bu duraksamalardan bir şey anlamasa da Emre kaşlarını çatarak kardeşine baktı.

'Pek Buraklık hareket değil ama neyse.'

Bir kez daha aynı hataya yaparsa Emre'nin kelimelerini irdelemeye başlayacağını bilen Burak bilinçli bir şekilde süt kardeşine bakmadı.

'Patlatacağım bomba Emre'ye bu olayı kesinlikle unutturacak.' diye düşünen adam, Hilal'in kaş göz yaptığı olayı açıklamak için salondakilere seslendi.

"Ey Ahali! Duyduk duymadık demeyin. Düğünümüz var."

Beklenmedik cümlesiyle salon aniden sessizleşmişti.

"A-a bu şaşkın bakışlar da ne böyle? Şaşırmayın canım. 11 gün sonra Hilal ile evleniyoruz. Hepinizi de düğünümüze bekleriz. Ha bir de tüm aile büyükleri buradayken isteme işini halletsek de aradan çıksa? Tekrar toplan et çok uzun iş. Malum zamanımız kısa, yapılacaklar çok."

Sessizlik uzarken Hilal dahil herkes şok olmuş bir şekilde Burak'a bakıyordu.

Gamsızlık damarlarında kol gez adam ise arkasına yaslanarak son cümlelerini tekrarladı.

"Düşünün hak vereceksiniz. Hilal kahveleri yapar biz de iste..."

"Silahım nerede?"

Cümle, elbette Salih Ege Aslan'a aitti.

"Portmantodadır. Getireyim mi?" dedi Burak umursuz bir sesle.

Onun bu davranışları normal bir insanı bile gıcık edebilecekken babasının iyice köpürdüğünü fark eden Hilal araya girdi.

"Sakin ol babacığım. Burak sizden 11 gün sonra evlenmek için izin istemeye çalışmıştı aslında."

"Yoo. Ne dediyse... Ahh!"

Bacağına yediği sert tekme yüzünden Burak'ın cümlesi yarıda kesilmişti.

Yanındaki Ege'nin barut gibi olduğunu hisseden Melek kızına bakarak konuştu.

"Fazla âni olmadı mı bu?"

Hilal cevap vermek için dudaklarını aralamıştı ki Seher ninenin tatlı kahkahası duyuldu.

"Bir lafa bak, bir de söyleyene."

Annesinin cümlesi Melek'i kızartırken odadakiler gülmemek için kendilerini zor duruyorlardı.

Yürek yemiş Burak Kılıç hariç.
O gayet rahat bir tavırla gülmeye başlamıştı.

Bu sefer de kocasının koluna çimdik atan Hilal, ona uyarı dolu bir bakış attıktan sonra umut dolu gözlerle anneannesine baktı.

Mesajı alan Seher Gökmen, Melek ve Salih Ege'ye doğru baktıktan sonra torununa döndü.

"Benim rızam var."

"Benim de." diye onu onayladı Ferdi hiç beklemeden.

Torununun evlenme fikri adamı öylesine memnun etmişti ki düğün akşama deseler 'Oturun da imam nikahınızı kıyayım.' derdi.

Sultan Kor, diğer bir büyük olarak çocuklara baktı.

"Benim de rızam var. Fakat hazırlık kısmı çok zorlayacak. Buna hazır mısınız?"

"Hazırız Sultan Nine. Yoğun bir tempo olacak farkındayız."

"Eviniz bile yok. Eşya işi, düğün hazırlığı derken nasıl yetişecek her şey?" diye sordu Melek gerçek bir endişeyle.

"Evimiz var, eşyaları da hazır. Haftaya evi yerleştirecekler."

Bu yeni bilgi odadakilerin şaşkınlığına sebep olmuştu.

Yetişkinler biraz kendilerinden habersiz iş yapılmasına biraz da bebekliğini bildikleri çocukların büyüyüp kendi işlerini tek başına yapabilmesinin şaşkınlığını yaşıyorlardı.

"Şah'larınki mi?" diye sordu Emre meraklı bir sesle.

Dudaklarında heyecanlı bir gülümseme beliren Burak "Evet." dedi kardeşine bakarak.

"Komşu oluyoruz yani?" diyen Emre de gayet halinden memnundu.

"Şah işi ne?" diye sordu Sevda, Melek'ten önce.

"Gürkan Şah yaptığı bir site projesini bizim ekibe hediye etti. Bir nevi lojman niyetine."

"Bunu sevdim." dedi Sıla gözleri kızındayken.

Gelecekte Emre göreve gittiğinde aklı kızında kalmayacaktı.

Arkadaşıyla aynı duyguları hisseden Melek sessiz kalan kocasına döndü.

Salih Ege Aslan konuşursa çocukları kıracağını bildiği için sessiz kalıyordu fakat daha fazla dayanamayarak konuştu.

"Böyle bir düşünceniz olduğunu hiç paylaşmadınız. Yani tamam evlilik teklifi edildi ama 2 hafta bile olmadan düğün yapacağız diyorsunuz. Her şey olup bitmiş de haber vermeye gelmişsiniz. Bu saatten sonra biz erken desek de umurunuzda olacak gibi değil."

"Kız babası damarları tuttu yine." diye mırıldandı Burak sadece arkadaşlarının duyacağı bir şekilde.

"Sakin ol. Gerçekten çok âni oldu ve açıklaman da normal değildi. Sitemi doğal." diye fısıldadı Emre eliyle ağzını kapatarak.

Burak ağzının içinde homurdanırken Hilal ikna edici bir sesle konuşmaya başladı.

"Ama öyle deme babacığım. 18 Şubat olsun istedim ben. Ertesi gün de doğum günüm malum. 2 özel günüm peş peşe gelsin dedim. Bu yüzden biraz acele gibi oldu."

Hilal'in savunması Salih Ege hariç herkese geçmişti.

"Hafta ortası olmuyor mu 18 Şubat? Hem bu nasıl iş? Doğum günün olsa anlarım da neden bir gün önce?"

Hilal cevap verecekkebn Burak'ın keskin sesi duyuldu.

"Ben öyle uygun gördüm."

Odadakiler tek kaşı havada meydan okuyan gence bariz bir korkuyla döndüler.

Burak'ın gözlerinde, yüz ifadesindeki ciddiyet ve cümlesindeki sertliğe tezat muzip parıltılar dolaşıyordu.

Duyduğu cümle Salih Aslan'ı yıllar öncesine götürmüştü.

💫

Burak, Salih'in yanında yaşamaya başlayalı 1 yıl olmuştu.

Bu süreç içerisinde Salih kısa süreli operasyonlar çıksa da boş bulduğu her ânı oğluyla geçiriyordu.

İkili gevşeyen mutfak dolabı menteşelerini tamir ederken, tamir çantasını tutan Burak kızgınlıkla okulda yaşadığı hadiseyi anlatıyordu.

"Yeni gelen hoca gerçekten çok sinirimi bozuyor. Yapmak istemediklerime zorluyor, yalnızca beni ilgilendiren şeylere karışıp duruyor."

"Mesela?"

"Ödev yaparken sınıfa bireysel ya da grup yapma imkanı tanıdı. Ben bireysel yapmak istediğimi söyledim. Beni ve sessizliğimi düzeltmeye(!) kararlı olduğu için 'Hayır sen grupla yapacaksın.' diye zorladı beni. Ama diğer arkadaşlardan bireysel isteyenleri sorgusuz kabul etti."

"İtiraz etmedin mi?"

"Edebilir miydim ki?" diye sordu Burak masumca.

Küçük çocuk o olaydan sonra yaşadıklarını bilenlere ne kadar hırçın ve ters davranırsa davransın, her şeyden bihaber başkalarına yalnızca sessizliğiyle cevap veriyordu.

"Edebilirdin elbet. Bu senin hakkın. En azından kendini ifade ederdin. Tabii saygı çerçevesi içinde. Sonuçta ne olursa olsun karşısındaki öğretmenin. Peki karıştığı olay ne?

Soruyu duyan Burak sessizliğe bürünmüştü.

Olayın ciddi olduğunu anlayan Salih elindeki menteşeyi tezgaha bırakarak ona döndü.

"Oğlum?"

Boğazında bir düğüm beliren küçük çocuk sessizce mırıldandı.

"Niye bu saç ile okula gidiyormuşum? Normale bakış uzunmuş saçlarım. Erkek dediğin saçını böyle uzatır mıymış? Neden kestirmiyormuşum?"

Sorunu anlayan Salih hüzünle tebessüm etti. Aylar önce berbere gitmeyi teklif ettiğinde Burak kızmış odasına kapanmıştı. Ne olduğunu anlamayan Salih, yol göstermesi için Sultan Nine'yi aramış ve o hüzünlü cümleyle karşılaşmıştı.

'En son babası kesmişti saçlarını.'

Berbere gitmeyi hiç sevmeyen Küçük Burak'ın saçlarını kesmenin yolunu evi berbere çevirmekte bulmuştu Dilek Kılıç.

Annesi saçlarını yıkar, babası da saçlarını keserdi.

Onlardan sonra saçını kestirmek istememe sebebi de buydu.

Oğlunu üzgün görmeyi hiç sevmeyen Salih çocuğun omuzlarını tutarak dolu yeşillere baktı.

"Bak şimdi. Sana hayatının dersini veriyorum. Hazır mısın?"

Konuşursa sesinin çatallı çıkacağını bilen Burak başını sallamakla yetini.

"Bundan sonra sana istemediğin bir şeyi yaptırmak isteyen olursa ya da aldığın kararı sorgulayan birisi olursa 'Ben öyle uygun gördüm.' deyip istediğin her neyse onu yapıyorsun."

Böyle bir cümleyi beklemeyen küçük çocuk şaşkınlıkla sordu.

"Sana bile mi?"

"Evet. Bana bile." diyen Salih derin bir nefes aldı.

Küçük bir çocuğa bu düşünceyi aşılamanın normal olmadığını biliyordu fakat Burak normal bir çocuk değildi. Yaşadıklarını bilmeyen insanların onu incitmemesinin tek yolu aldığı karara güvenmesiydi. Başkaları yüzünden oradan oraya sürüklenmesindense burnunun dikine gitmesini tercih ederdi.

Hem bu küçük, kimseyi bile isteye incitmeyecek ahlaki değerlere sahipti.

Bu hisler içindeki adam, kararlı bir şekilde devam etti.

"Kim olduğu fark etmez. Eğer o olayda haklı olduğunu düşünüyorsan ve kimseye de bir zararı olmayacaksa istediğin neyse onu yapabilirsin. Anlaştık mı?"

Bir süre durup durum değerlendirmesi yapan Burak kendi kendine "Ben öyle uygun gördüm." diye mırıldandı.

Bu cümle sürekli olarak kendisini ve kararlarını korumasını öğütleyen babasının söyleyeceği bir cümleye benziyordu.

Bu yüzden de hevesle başını salladı.

"Anlaştık."

"Sevindim." diyen Salih menteşeyi eline geri almıştı ki Burak inançlı bir sesle duygulandıran o cümleleri söyledi.

"Ama sana bunu söylemeyeceğim. Çünkü sen öğretmenimin yaptığı gibi yapmazsın bana. Benim düşüncelerime en çok da hislerime saygı duyarsın. Beni hep haklı bulursun, sorgulamazsın. Değil mi baba?"

Kendisine hep önemli anlarda Baba diyen küçüğünün uzun saçlarını içten bir tebessümle okşadı adam.

"Elbette oğlum. Elbette."

💫

Salih'in ela gözlerini Burak'ın yeşillerine diktiğini gören Melek, kocası sakinleşsin diye elini dizine koydu.

Bu sırada odadakiler de gergin bir şekilde ikiliyi izliyorlardı. Burak'ın garip tavrından sonra Salih haklı olarak tepki gösterecekti. Farkındalardı.

Fakat Salih Aslan beklenmedik bir tepki vererek gülmeye başlamıştı.

Onu gören Sinan "Sinirden kayışı oynattı." diye mırıldanırken Burak yumuşak bakışlarla babasına bakıyordu.

Onun bakışlarına karşılık veren adam hafif bir suçlulukla mırıldandı.

"Yine bir 'Hatırla Baba.' seansı yapıyorsun ha?"

"Evet. Anlayışlı olmaya çalışıyorum ama ne zamana kadar devam edecek bilmiyorum."

Burak'ın ciddi sesini duyan Salih arkasına yaslanarak oğluna baktı.

"Tamam da alışmam için zaman vermeden yeni bir bomba patlatıp duruyorsun Hergele . Önce evlenme teklifi ettin hadi tamam dedim şimdi de 11 güne evleniyoruz diyorsun. Kızımla evimde birlikte yaşama hayalimi bir anda elimden aldın."

"Şimdi herkesin içinde ağzımı açtırma benim İhtiyar." diyen Burak aklındakini yutarak başını iki yana salladı.

Merak duygusu ağır basan adam "Aç aç." diye cevap verdi.

Kısa bir an odadakilere bir bakış atan Burak kendin kaşındın bakışlarıyla konuştu.

"Siz de yeni evlisiniz ya hani, hangi kızınla birlikte yaşamak acaba?"

Hiç utanması arlanması olmayan oğluna bakan Salih "Düğününüzü gelecek sene yaparsanız kızımla gayet de yaşayabilirim." diye yanıt verdi.

"Şansını gereksiz yere zorluyorsun İhtiyar. Ben beni büyüten babamın ve dayımın izinden gitmeye karar verdim. Sizi örnek alıyorum işte ne güzel. Sevineceğinize eleştiriyorsunuz."

Torununu duyan Ferdi gür bir kahkaha atmıştı.

"Çocuk haklı. Onu eleştirecek son insanlarsınız."

Dedesinin kendisini koruması karşısında sırıtan Burak, Salih Aslan'ı boşverip Melek'e döndü.

Onu ikna edebilirse o da kocasını ikna ederdi.

"Sen ne diyorsun Melek abla? Aklıma takılan tek şey ev mi farklı sorunlar var mı?"

"Hiçbir şey hazır değil. Takıldığım tek nokta bu ama..." diyen kadın hevesle kendisine bakan kızına çevirdi bakışlarını.

"Biz de çok aceleyle düğün yaptık. Yapılabiliyormuş yani. Bu yüzden benim açımdan sorun değil. Biraz fazla tempo yaparız çok çok."

Dudaklarında zafer gülümsemesi beliren Burak babasına dönerken Melek aklına gelen şeyle devam etti.

"Ama her şey tam olacak. Eksik hiçbir şey olmayacak. İsteme de hakkıyla olacak."

"Elbette Melek abla. Az önceki isteme olayında ciddi değildim." diyen Burak gülümseyerek sevgilisinin elini tuttu.

"İsteme sonrası nişan yüzüklerini takarız. O aşama hızlı geçecek sadece. Haricen kına gecesi de diğer her şey de yapılacak. Söz veriyorum sana."

Burak'ın, Hilal'e olan sevgisi de saygısı da herkes tarafından çokça bilindiğinden bu sözün gerçekliğinden kimse şüphe duymamıştı.

İlerleyen saatlerde çay yerini kahveye almış, muhabbet ise yaklaşmakta olan düğüne kaymıştı.

Karısının yüksek sesli kahkahasını duyan Burak bakışlarını ona çevirdi.

E bu kadar yeterdi ama değil mi?

Aslı'ya bir şey anlatan karısının yanına yaklaşan genç adam fazla yüksek sesle konuştu.

"Aa ben sana kitabı gösterecektim."

Anlamsız bakışlara adama dönen Hilal 'Ne kitabı?' diye soramadan adam devam etti.

"Gitmeden alalım hadi. Unuturuz sonra"

Ayağa kalkan Burak odadakilere bir bakış attıktan sonra kızın kalkmasını bekledi

"Doğru. Gitmeden bakalım." diye onu onaylayan Hilal yürümeye başlayan sevgilisinin arkasından gitti.

Güya kendi aralarında konuşan yetişkinler, sıvışan gençlerin arkasından bakarken bıyık altından gülmüşlerdi.

Çok başarısız bir girişimdi.
Eftalya ve Ömer bile dertlerinin kitap değil de başbaşa kalmak olduğunu anlardı.

Peşlerinden bakan Salih onaylamaz bir hareketle başını iki yana salladıktan sonra asabi sesle mırıldandı.

"Ben de mi baksaydım şu kitaba(!)?"

Dediğini yalnızca yanındaki Melek duymuştu.

Gülerek kocasının elini tutan kadının sesinde tatlı bir ikaz vardı.

"Saçmalama Ege'm. Rahat bırak çocukları. Günlerdir birbirlerini görmüyorlar zaten."

"Tutmuş 11 gün sonra evleneceğiz diyor. Neyine rahat bırakayım?" diyen adam kaşlarını çattı.

"Sakin ol Huysuz İhtiyar."

Karısının cümlesi karşısında elaları alev alan adam tehlikeli bir şekilde gülümsedi.

"Huysuz İhtiyar? Göstereceğim sana ihtiyarı Melek Aslan."

Dudaklarının arasından küçük bir kıkırtı kaçan kadın cilveli bir sesle fısıldadı.

"Akşamı bekliyorum o zaman Salih Ege Aslan."

Tam ismini kullanarak onu iyice kışkırtan güzel gülüşlü karısını alıp kaçırmak isteyen Ege; Ferdi baba, Sultan nine ve annesine olan saygısından sakin kaldı.

Burak'tan farklı olarak onun büyüklerine saygısı vardı!

Bu sırada Sinan'ın sesi odada yükselmişti.

"Teklifime ne zaman cevap vereceksin Salih?"

Ege arkadaşına dönerken Melek sessizce gülümsedi.

Bugün de kızı, babasının tatlı kıskançlığından kurtarılmıştı.

Bu kıskanç adamın kızı evlense bile huysuzluğunu sürdürmeye devam edeceğini bilen Melek kahkahasını zorlukla yuttu. Bu tavrı tek Hilal'den sebep değil çokça da Burak'tan sebepti, bundan emindi.

Oğluyla uğraşmayı sevdiği için sürdürüyordu bu tavırlarını.

Yanındaki bedenin gerildiğini hissedince dikkatini Sinan'a ölümcül bakışlar atan kocasına verdi.

Sinan'ın sorusu odadakilerin soru dolu gözlerle onlara bakmasına neden olmuştu. Salih Ege'nin sitemi de tam olarak bunaydı.

Birkaç saniye sonra dayanamayan Emre meraklı bir sesle sordu.

"Ne teklifi dayı?"

"Öğrenirsiniz yakında. Sonuçta istediğim cevabı bir an önce almazsam ya da istemediğim bir cevap alırsam sizi salacağım üstüne."

Anlamadığı diyalogla kafası karışan Emre, Salih amcasının tepkisinin farkındalığıyla gülerek konuyu rafa kaldırdı.

"Hadi bakalım şimdilik böyle olsun. Ama yakında öğrenmezsem ben de sizin üzerinize Hilal ve Burak'ı salarım. Ona göre."

Salih iç geçirerek Sinan'a baktı.
Gençler öğrendiği an işler kesinlikle hızlanırdı.

'Belki de böylesi daha iyi olur. Karar vermeni kolaylaştırır.' diye fısıldadı iç sesi.

Karısına bir bakış atan Ege bu konuyu onunla detaylıca konuşsa karar vereceğini biliyordu aslında fakat bir türlü buna cesaret edememişti.

'Sinan, KİT'e girmemi istiyor.' cümlesi dudaklarından dökülememişti bir türlü.

'Ömrünün sonuna kadar kukumav kuşu gibi evde mi oturacaksın. Dikiş, satış falan öğren istersen. Karının yanına çalışmaya gidersin.'

İç sesinin alaylı tavrına sinir olan adam öfkeli bir nefes alırken kendisine yaklaşan Melek fısıldadı.

"Çok gerginsin. Eve gidince konuşmamız gerekenler var sanırım?"

Bu konuşmadan kaçamayacağını anlayan Salih Ege kabullenmişlikle başını salladı.

"Evet. Eve gidince konuşalım. Söylemem gereken önemli şeyler var."

🐺

Odaya ulaşan Burak, karısı içeriye girer girmez kapıyı ittirip bedenin duvara yasladığı kızın dudaklarına yapışmıştı.

Bu öpüşmeyi beklese de bir anda kıtlıktan çıkmış gibi olmasını beklemeyen Hilal anlık afallasa da tatlı bir kıkırtıyla kocasına karşılık vermeye başladı.

Duyduğu kıkırtı karısına hasret adamı daha da azdırmış, öpüşünü derinleştirmişti. Hararetli bir şekilde öpüşen çift nefes almak için geri çekildiklerinde dudaklarında tadı kalmış şeftaliyi yalayan adam tek kaşını kaldırdı.

"Lip Balm mı sürdün sen?"

Dudaklarında hain bir gülümseme beliren Hilal cevap vermek yerine sırıttı.

"Gerçekten mi Asena'm? Buraya gelirken mi?" diyen adamın sesinde büyük bir isyan vardı.

"Bitirmem gereken 43 lip balm var Alfa'm. Ne yapayım? Her zaman, her yerde." dedi Hilal dudaklarındaki sırıtışı büyüterek.

Bu bahaneye kanmayan Burak kapıya doğru hareketlendi.

Onu gören Hilal telaşlanarak kolunu tuttu.

"Noldu? Nereye?"

"Eve! Bitirmemiz gereken lip balmların var."

Derin bir nefes alan genç kız başını iki yana sallayarak reddetti.

"Olmaz! Daha yeni geldik."

"Yeni mi?" diyen Burak kaşlarını çattı.

"Neredeyse 3 saat olacak ve ben koskoca 3 saattir dudaklarına hasretim. Boş ver. Gidelim eve."

"Alfaaaaa'm." dedi kız ikaz eden bir sesle.

Gitme fikrinin imkansız olduğunu kabullenen Burak karısının elini tutarak odanın içine doğru geçti.

"İyi o zaman doyasıya öpeyim seni, öyle inelim aşağı."

"Doyasıya(!) öpecekmiş. Yersen!" diye söylenen kız neşeyle gülmüştü.

"Yicem işte kızım, gel nazlanma." diyen Burak kurduğu cümleden dolayı pençelerini çıkarmaya hazırlanan kıza izin vermeyerek belinden tuttu.

Kendini Burak'ın bedenine yaslı halde bulan Hilal adamın her zerresini hissederken ne duyduğu cümleyi ne de söyleyeceği şeyi hatırlıyordu.

Aralarındaki cinsel gerilim yükselirken adamdan önce harekete geçerek kocasının dudaklarına yapıştı.

Odaya bariz bir statik enerji hakimken birbirlerine doyamayan ikili şeftali tadı eşliğinde yine yeni yeniden öpüşmeye başlamışlardı.

Karısının alt dudağını hafifçe dişleyen adam karşılık olarak aldığı inlemeyle kızın belindeki elini biraz daha aşağıya kaydırdı.

Bu hareket, Hilal'in nefes alışverişlerini iyiden iyiye düzensizleştirmişti.

Başı dönmeye başlayan kız elini adamın göğsünün üstüne yaslayarak öpüşmeyi sonlandırmak zorunda kaldı.

Hissettiği heyecan ve gerilimden dolayı öpüşürken kalp krizi geçiren ilk insan olmak istemiyordu.

Karısının bacaklarının zor tuttuğunu fark eden Burak geri çekilerek güldü.

Onun kendisine güldüğünü bilen Hilal kızamayacak kadar fena bir haldeydi.

Sevgilisine sarılarak sakinleşmesini bekleyen Burak, kızın kızarmış yanağına bir öpücük kondurduktan sonra sevgiyle mırıldandı.

"İyi misin karıcığım?"

"İyiyim kocacığım iyiyim." diyen Hilal derin bir nefes daha aldı.

Tam o an odadaki davetsiz misafirlerin sesi duyuldu.

"Karıcığım derken?"

"Kocacığım derken?"

Gözleri kocaman açılan ikili hızla kapıya döndüler.

Emre ve Aslı şok içinde onlara bakıyorlardı.

Usulca yutkunan çift tekrardan birbirlerine baktı.

İkisinin de aklında aynı soru vardı.

'Ne kadar zamandır oradalar? Öpüştüğümüzü gördüler mi?'

Nefesini tutarak arkadaşına dönen Hilal, öpüştüklerini görse Aslı'nın bu kadar sakin kalmayacağının bilinciyle Burak'ın kolunu sıktı.

Mesajı alan Burak hızlı bir inkara girişmişti.

"Eh 11 gün sonra evleniyoruz diye ağız alıştırması yapıyorduk. Değil mi Müstakbel Karıcığım?"

"Aynen aynen. Burak da benim Müstakbel Kocacığım sonuçta. Konuşuyorduk kendi aramızda. Bundan doğal ne var ki?"

Hilal'in saklamaya çalıştığı telaşı, Burak'ın normale göre tedirgin halini gören ikili birbirlerine bir bakış attıktan sonra arkadaşlarına döndüler.

"Bir şey saklıyorsun sen Hilal. Tanıyorum seni. Çabuk konuşsan iyi olur." dedi Aslı gözlerini kısarak.

"Yine mi aynı konu?" diyen Hilal bıkkın bir nefes almaya çalıştı.

"Ötüyor musunuz Burak?" diye karşılık verdi Emre de.

"Kuş muyum ben niye öteceğim?" diyen Burak'ın sesinde zoraki bir alay vardı.

Onun tavrını gören Emre "Salih amcaaa!" diye yüksek sesle bağırarak kapıya doğru yöneldi.

Onu takip eden Aslı da "Melek teyzeee!" diye seslenmeyi ihmal etmemişti.

Durumun vehametini fark eden Hilal ve Burak aynı anda atıldı.

Hilal, Aslı'nın kolunu tutarak "Lütfen sus." derken Burak da eliyle Emre'nin ağzını, ayağıyla da kapıyı kapatmıştı.

Olaylar çoktan kendi kontrolünden çıkan Burak "Sakin olun!" diye emretti.

Kavgaya girmeye üşenen Emre başıyla onaylayarak sessiz olacağını ifade ettiğinde serbest kalmıştı.

Sevgilisi Aslı'yı elinden tutarak yanına çeken genç adam karşısındaki çifte baktı.

"Dökülün hemen!"

Hilal ve Burak 'Ne söyleyeceğiz?' diye birbirilerine bakarlarken Emre alayla devam etti.

"Tabii Burak Bey 'Süt müyüm ben niye döküleceğim?' demeyecekse!"

Derin bir nefes alan Burak "Ne anladıysanız o." diyerek üstü kapalı cevap verdi.

"Biz bir şey anlamadık. Aşağıdakilere anlatalım belki onlar anlar."

Emre'nin ciddi tehdit içeren sesi Hilal'in mecburi itirafına neden oldu.

"Biz evlendik. İmam nikahı."

Aslı ve Emre alacakları bu cevabı tahmin etseler de işler gerçeğe döndüğünde hissettikleri şok eşliğinde sessiz kalmışlardı.

Onların sessizliği Hilal ve Burak'ı daha da germişti. En yakın arkadaşları bile böyle tepki veriyorlarsa olur da büyükler öğrenirse yaşanacak kaosu düşünemiyorlardı.

Sonunda Emre sessizliği bozdu. Tabii pek de düşündükleri soruyla değil.

"Beni nikahına çağırmadın öyle mi?"

Süt kardeşinin sesindeki keskin tını başının oldukça dertte olduğunu belirtirken Emre can alıcı bir diğer soruyu sordu.

"Şahidin kimdi?"

Sorular, Burak indinde akla tek bir cevabı getirmişti.

"Nikâhına beni çağır, sevgilim
İstersen şahidin olurum senin."

Kocasının melodili cevabını duyan Hilal eliyle alnına vurarken Burak'ın yakasına yapışan Emre de arapça küfretmeye başlamıştı.

Burak mimiksiz ve umursamaz şekilde küfürleri dinlerken erkeklere doğru bir bakış atan Aslı arkadaşının yanına yanaştı.

"Siz ikiniz..." diye cümleye başlayan kız nasıl devam edeceğini bilemeyerek sessiz kaldı.

Bir yandan çiftin özeline girmek istemiyor diğer yandan ise delicesine merak ediyordu.

Onun diyeceği şeyi anlayan Hilal'in yanakları hafifçe pembeleşmişti.

Arkadaşının bir cevap istediğini fark ettiğinde başını hafifçe iki yana sallayarak "Düğüne 11 gün var." demekle yetindi.

İstediği cevap alan Aslı soru dolu gözlerle arkadaşına baktı.

"E niye imam nikahı kıyma ihtiyacı duydunuz o zaman? Birbirinize rahat rahat karıcım kocacım diyebilmek için mi?"

Usulca yutkunan Hilal yanaklarının daha da çok kızardığını hissetti.

Buna cevap veremeyecekti işte.

Arkadaşının al mor olması Aslı'nın içine yeni bir kuşku düşürürken aklına gelen şeyle kızın kolunu tutarak kendisine bakmasını sağladı.

"Öpüştünüz mü?"

Dudaklarını ısıran Hilal utanarak gözlerini kaçırdı.

Bunu gören Aslı "ÖPÜŞMÜŞSÜNÜZ!" diye çığırdı.

Duydukları bağırış adamların durmasına neden olurken Burak sitemli bir şekilde kıza baktı.

"Biraz daha bağırsaydın kuzen. Karşıki Mahalle net duyamadı. Olmaz böyle."

"Laf sokma kız arkadaşıma. Karşıki mahalleyi bilemem ama bize mantıklı bir açıklama yapmazsanız aşağıdakiler duyacaklar. Ondan eminim."

"Hay sizin dilinize düşeceğimize..." diyerek söylenen Burak, Emre'nin kendisini dikkatli incelediğini görünce tersledi.

"Ne?"

"Odaya ilk geldiğimizde niye o halde olduğunuzu çözdüm de."

Utançla inleyen Hilal elleriyle yüzünü kapatırken sevgilisine bakan Burak ciddi olmaya çalışarak iç geçirdi.

"Keşke salisesinde ele vermeseydin Karıcığım. Halbuki senin için sonuna kadar inkar edecektim ben."

Bu takılışı boş geçiremeyen Hilal eliyle yanan yüzünü yelpazelerken konuştu.

"Buradan dönüş yok ne inkarı?"

"Cık cık cık. İtiraf edene kadar herkes masumdur Kelebeğim."

"KİT'te değil. Suçunuz tespit edildi, yakalandınız. Avukat tutma hakkınız da yok. Konuşun hemen."

Emre'nin tavrı Burak'ın göz devirmesine neden oldu.

"Sorguda mıyız?"

"Kesinlikle. Anlatın bakalım. Ne, nerede, ne zaman, nasıl, niçin, kim?" dedi Aslı, her an haber entry'sini girmeye hazırlanan bir gazeteci edasıyla.

Hilal ve Burak bakıştılar.

"En yanlış kişilere yakalandık." diye mırıldandı Hilal.

"Kesinlikle katılıyorum." diye homurdandı Burak.

"Şanslısınız ki bizi tatmin ederseniz sırrınız bizimle güvende kalacak." dedi Emre ikiliye bakarken.

Genç çift bakışmayı kesip arkadaşlarına döndüler.

"Evet? Başlayın!" diye emretti Emre.

Onun bu tavrı Burak'ın göz devirmesine neden olurken Hilal "Yani... Nereden başlayacağımızı bilmiyoruz ki." diye mırıldanmıştı.

Kendini ifşa etmeden en az hasarla nasıl kurtulurdu onu hesaplamaya çalışıyordu genç kız.

"En baştan. Ne zaman oldu bu nikah işi?" diyen Aslı'ya Emre eşlik etti.

"Ayrıca niye böyle bir karar alma ihtiyacı duydunuz? Neden herkesten gizli kıydınız nikahı? Bizi bile çağırmadın!"

"Senin tek derdin bu zaten." diye söylendi Burak.

"Tabii ki bu. Sen değil miydin Salih amcama o kadar laf söyleyen. Niye aynısını yaptın?"

Emre'nin kocasını kıstırdığını gören Hilal hesabı kitabı boş verip suçu üstlendi.

"Ben dedim."

"Ya Hilal bırak şimdi sevgilini, pardon(!) kocanı korumayı." diye çıkıştı Emre. Gözleri hâlâ kardeşindeydi.

"Ona bir sözüm vardı. Onu tuttum." diye devam eden Hilal, Burak'ın sinirli sesini duydu.

"Buna hiçbir açıklama yapmana gerek yok. Konuşur konuşur susmak zorunda kalır."

Emre'nin de öfkelendiğini hisseden Hilal ortamın yok yere gerginleşmesini istemediği için Emre'nin kolunu tuttu.

"Kızgınsın biliyorum ama gerçekten onun dahli yok. Ben istedim."

"Kızgın değil kırgınım Psikolog Hanım. Aynı şeyi yapmış olsam o da benim ağzıma ederdi ama bana gelmiş 'Ben öyle uygun gördüm.' tavırları çekiyor."

Burak'ın da yaşanan durumdan hoşlanmadığının bilincinde olan Hilal saniyelik Aslı'ya baktıktan sonra bir sakınca görmeyerek itiraf etti.

"Kabus görmesin diyeydi."

Böyle bir şeyi beklemeyen Emre "Ne?" diyerek Hilal'e dönerken bakışlarını kocasına çevirerek tebessüm eden genç kız abisine geri döndü.

"Operasyonda kabus görmesin diyeydi abi."

Çok büyük bir aydınlanma yaşayan Emre hayretle kardeşine bakarken Hilal devam etti.

"Elimden gelebilecek tek şey buydu. Şah'ta aramızda bir diyalog geçmişti o geldi aklıma. Evlenelim dedim ben de. Annemlerin düğününün olduğu geceydi. Operasyona gitmenize 40 saatten daha az vardı ve Burak gecelerdir gözünü kırpmıyordu. Aklıma başka hiçbir şey gelmedi. Bunun mümkün olması fazla ütopikti belki ama... Şansımı denemek istemiştim."

"İşe yaradı." diye mırıldanan Emre'nin şaşkınlığı geçmemişti.

"Biliyorum. 'Bir şeyi gerçekten istersen, onu gerçekleştirmek için bütün evren seninle iş birliği yapar.' demiş Paulo Coelho."

Onun cümlesiyle gülen Burak işaret parmağını başına götürdü.

"Nazik karım benim. 'Her şey burada bitiyor orayı susturdum, manipüle ettim.' demiyor da."

"Sen realist bak dünyaya. Ben hayalperestliğimle memnunum." diye takıldı Hilal.

İkili birbirlerine gülerken Emre tek kaşını kaldırdı.

"Nedeni ne olursa olsun sorgudan kaçamayacağınızı biliyorsunuz değil mi?"

"Gıcıklığı bu seferlik kenara bırakırsın diye ummuştum." diye homurdandı Burak.

"Beni arayıp böyle böyle şahit lazım deseniz sorgulamazdım." diyen Emre kendi kendini düzeltti.

"Yani tamam sorgular, garipserdim ama nedenini öğrenince de anlayışlı olurdum. Arayabilirdin yani!"

"He he. O saatte arayıp 'Bizim Hilal'le öpüşmemiz gereken birkaç mevzu var nikah kıyacağız. Gel şahidim ol.' derdim."

Burak'ın cümlesiyle kal gelen Hilal en olmuşundan domates kırmızısına dönerken oda sessizliğe bürünmüştü.

Anlık gazla konuşan Burak, Hilal'in yanında olduğunu idrak ettiğinde usulca yutkundu.

'Ölümü bir anda ve kolay mı olurdu yoksa uzun ve acılı mı?' korkusuyla karısına döndüğünde önce kıpkırmızı suratla sonra da çakmak çakmak elalarla karşılaştı.

Ve o an anladı.
Elbette ölmeyecekti.
Çok çok daha kötüsü olacaktı.

"'Canım karıcığım..."

"Kapa çeneni!" diye tıslayan Hilal utancını kenara bırakıp Emre'ye döndü.

"Nikahımızı kim kıydı biliyor musun?"

"Ferdi dede de de şuraya bayılayım." dedi Emre ciddi bir sesle.

Burak kaş göz işareti yaparken ona umursamaz bir bakış atan Hilal acımasız bir şekilde kocasını panterin önüne attı

"Himmet."

Kaşları çatılan Emre isim arşivini karıştırmaya başladı.

"Himmet mi? O kim?"

Odadakiler, gerçeği anladığı ânı yüzünden okumuşlardı.

Şok içinde süt kardeşine dönen adam hayretle sordu.

"İlkokuldaki en yakın arkadaşın mı?"

Burak kaçacak delik ararken Hilal zevkle ateşi harladı.

"Evet o. Seni çağırmadı ama onu çağırdı hem de başrollerden biri olarak. İmam olması, şahit olmasından daha fena bence."

Burak karısına sitem dolu bir bakış atarken Emre teyit etme isteğiyle tekrarladı.

"Gerçekten imam olarak onu mu çağırdın?"

Birkaç saniye duraksayan adam gelişine aklındakini söyledi.

"Seni imam olarak çağıramayacağıma göre..."

"S*ktir git!" diyen Emre süt kardeşinin burnuna bir yumruk çaktı.

Bunu beklemeyen Aslı küçük bir çığlıkla sevgilisinin yanına giderken 'Oh olsun.' modunda olan Hilal arkasındaki yatağa oturarak bacak bacak üstüne attı.

"Yuh ama artık yaa. Burada dövülsem kurtarmak için bir şey yapmayı geçtim bir de izleyecek misin?"

"Dua et eşlik edip dövmüyorum."

"Hadi yaa bir de yapsaydın!" diye çıkıştı Burak.

Sinirle ayağa kalkan Hilal kocasının yanına gelerek işaret parmağını adama doğrulttu.

"Şu dilinin bir ayarı olsun Burak Kılıç!"

Cümleyi duyan adamın dudaklarında imalı bir gülümseme belirdi. Yeşillerindeki arsızlığı da gören genç kız konuşmak üzere olan adamın ağzını kapattı.

"Sakın! Mahvederim seni."

Karısı yüzünden yaşadıklarına daha fazla tepkisiz kalamayan Alfa 'Öyle mi?' dercesine tek kaşını kaldırdı.

Genç kız 'Acaba ne gelecek?' diye düşünürken elinin iç yüzeyinde ağır ağır gezinen dili hissederek nefesini tuttu.

Kocaman açtığı gözleri ve hızlanan solukları, Burak'ın istediği intikamı alması için şimdilik yeterliydi.

Kocası omuzları sarsılarak sessiz bir gülüş sergilerken yutkunurarak kendine gelmeye çalışan kız avucundaki dil gittiği gibi elini çekti.

Bunun karşılığı çok kötü olacaktı!

'Hmm sen de karşılık olarak avucunun içini yalayacaksın yani? Olur varım. Gerçi başka yerler de...'

"Öhö öhö öhö!" diyerek kendi düşüncelerine sansür getiren Hilal, kocasının kahkaha atarak yanına gelmesiyle gözlerini devirdi.

"Helal karıcığım helal." diyen adam, kızın sırtına hafifçe vururken fısıldamayı ihmal etmemişti.

"Bana yapacağın müstehcen şeyleri yalnızken düşün. Çok belli ediyorsun."

Yumruk yaptığı elini yanındaki adamın omuzuna geçiren kız, sakin kalmaya çalışarak derin bir nefes aldıktan sonra odadakilere döndü.

Arkadaşları bir şeyler döndüğünü anlasa da sormayacak kadar saygılılardı Allah'tan.

"Evet anlatın. Sizi dinliyoruz."

Aslı'nın meraklı sesi Hilal'in sözlerini geri almasına neden olmuştu.

Saygı falan yoktu bunlarda!

Emre'nin ölümcül bakışlarından kurtulamayacağını anlayan Burak eliyle odanın içini gösterdi.

"Oturalım bari. Kaldık ayakta."

Onun komutluyla Aslı tekli koltuğa Emre de çalışma masasının sandalyesine oturmuştu.

Hilal ile Burak da yan yana yatağın üstüne oturduğunda genç kız endişeyle mırıldandı.

"Aşağıya niye inmediğinizi sorguladıklarında ne diyeceğiz? Ağız birliği yapmamız lazım."

"Bizi buraya Salih amca göndermişken mi?" diye sordu Aslı iç geçirerek.

"Niye eksik bilgi veriyorsun Sevgilim. 'Salih amcanın gelmesini engellemek için yanınıza gelmişken mi?' demen lazımdı."

Gözlerini kırpıştıran Hilal kocasına kısa bir bakış attı.

"Babam mı gelecekti?"

"He yaa. Siz rahat edin diye Melek abla onu durdurmaya çalıştı o sırada Biz gideriz diye atladık da geldik. Yani az daya kapıyı tam kapatmadan karıcığım kocacığım diye flörtleşmenizi basan kişi biz değil de Salih amcam oluyordu."

"Kapı kapalı değil miydi?" diye sordu Burak sesindeki afallamayla. Kapıyı kapattığından emindi oysa ki.

Onun halini gören Emre alayla güldü.

"Bir gün bu şekilde asalaklaşacağını asla tahmin edemezdim."

Dişlerini gıcırdatan Burak karşılık verecekti ki Hilal araya girdi.

"Başlamayın yine. Dediklerine bakılırsa hayatımızı kurtarmışlar Alfa'm. Sen de sabret biraz."

"Yine bir sabır! Bu kelimeden gerçekten nefret ediyorum." diye homurdanan Burak karşısındakilere minnet duyması gerektiğinin bilinciyle anlatmaya başladı.

"Tamam siz kazandınız. Evlenmeye nasıl karar verdiğimizi söyledik zaten. İmam için kişi düşünmeye başladım ben de. Sonuçta dedeme gidemezdim."

"Tepkisini merak ederdim." dedi Emre araya girerek.

Dudaklarında içten bir gülüş beliren Burak "Zil takıp oynar sonra da nikahımızı kıyardı bence." dedi.

"Potansiyeli var ama herkese de bildirmeniz gerektiğini söylerdi."

"Öyle. Bu yüzden onu arayamazdım. Babamlar gibi elalemin evini basmaktansa tanışları düşünmeye başladım. Sonra aklıma geldi. Himmet Hayalet Mahalle olayı halka açıklandığında benimle iletişime geçmişti. İstanbuldayım ve imamım dediğini hatırladım. Onu aradık."

Küçük Emre bu hikayeyi büyük bir kıskançlıkla dinlerken Yetişkin Emre, Himmet'i takdir ediyordu. Burak'ın yıllar önceki o tavırlarına rağmen yeniden onunla iletişim kurmak gerçek bir cesaret isterdi.

"Şahit muhabbeti açılınca amca oğullarının yakın olduğunu söyledi. Himmet'in imam olduğu camiide buluştuk. Amca oğulları da hanımlarıyla birlikte geldiler bizim şahidimiz oldular."

"Mehir olarak ne istedin?" diye sordu Aslı merakla arkadaşına bakarken.

Soruyu duyan genç kız dudaklarını ısırarak kocasına baktı. Buna yalan söylemek istemiyordu ama gerçeği söylemek de...

"Benim şirketin büyük hissedarı olmayı istedi."

Kaşlarını çatan Emre "Neyinin neyinin?" diye sordu.

"Benim küçük yatırımlardan haberdarsın. Zamanında pek küçük olmayan bir yatırım da yapmıştım. Doğu'yla birlikte."

Kastedileni sindirmeye çalışan Emre bugün daha ne kadar şaşıracağını merak ederken "Ve bir şirket mi satın aldın?" diye sordu.

"Satın alma demeyelim de... Ortak oldum diyelim."

"Gerçekten İstanbul'da bir yerde kanlı canlı şirketin mi var senin? Holding Ceo'su musun yani?"

"İstanbul'da değil." diye mırıldandı Burak.

Geliyordu gelmekte olan...

"Bir de yurt dışı yatırımı mı yaptın? Deli misin oğlum sen? Ne zaman oldu bu?"

"Mağarada esir düştükten sonra bir süre beni göreve vermediklerinde. Evde sıkıldım. Bir şeyler aranırken de Aurora çıktı karşıma. Ben de yatırım yaptım."

"Ya her karşına çıkana ne di..."

Duyduğu ismi yeni anlamlandıran Emre sevgilisine döndü.

"Aurora mı dedi o?"

Ağzı beş karış açık bir şekilde Burak'a bakan Aslı soruyu duymadı bile.

"Bildiğimiz Aurora mı? Şu an dünyaca ünlü olan Aurora mı?"

Emre'nin sesindeki hayret aydan bile hissedilecek düzeydeydi.

"Evet. O Aurora." diyen Burak kardeşinim ayağa fırlamasını sakince izledi.

"Sen ne dediğinin farkında mısın?"

"Oldukça!"

Elini saçlarının arasında geçiren Emre "Şu olayı anlat hemen! Hiçbir şeyi atlamadan." diye tısladı.

Konunun değişmesinden oldukça memnun kalan Burak bir şoku diğeriyle kapatmanın tatmin edici zevkiyle yaşananları anlatmaya başladı.

🦋

"Aurora'yı açıklamanı beklemiyordum." dedi Hilal araba süren kocasına bakarak.

"Ben de basılmamızı beklemiyordum." dedi Burak memnuniyetsiz bir şekilde.

Emre ve Aslı kimseye tek kelime etmeyeceklerine dair söz vermişlerdi. İkili arkadaşlarına güvense de en büyük sırlarının başka insanlar tarafından öğrenilmesi çok da hoşlarına gitmemişti.

"Biraz daha önce gelselerdi..." diyen Hilal utançla gözlerini kapattı.

Öpüşürken basılsalardı yeri yarıp içine girmek zorunda kalırdı.

Kızın kızaran yüzüne bakan Burak keyifle güldü.

"Öperken gayet de cesur davranıyordun Asena'm. Niye utanıyorsun?"

Gözlerini deviren Hilal elinin tersini sıcak yanağına koyarak serinletmeye çalıştı.

"Aynı şey mi?"

"Farkı ne? Ya da şöyle sorayım. Yanlışı ne? Karımı öpüyordum sonuçta değil mi?"

İç geçirerek başını iki yana sallayan Hilal ona laf anlatmakla uğraşmadı. Bu konuya çok farklı noktalardan bakıyorlardı ve ne söylerse söylesin Burak'ın kendine göre bir savunması olacaktı.

Hilal bunları düşünürken telefonunu arabaya bağlayan Burak o şarkıyı açmıştı.

Melodiyi duyan kız sahte bir esefle kocasına döndü.

"Çok kötüsüüün."

"Bence şu an bizi anlatan en iyi şarkı." diyen adam sırıttı.

Bu sırada şarkının sözleri de arabayı doldurmuştu.

"🎶 Dillere düşeceğiz seninle
İlle de biz düşecek
Taze bahar dalları gibi çiçeklenecek."

"Dua et de yalnız arkadaşlarımızın dişine düştük."

"Hee sen öyle san. 11 gün sonra evleniyoruz dedik. Arkamızdan iyi goy goy yapmışlardır."

Yüzünü buruşturan Hilal "Rezil beni." diye mırıldandı.

"Tabii ya. Evlenelim, öpüşelim diye tutturan bendim zaten." diyen Burak şarkının devamını duyarak güldü.

"🎶 Tadım tuzum olacaksın benim
Tadım tuzum olacak
Yatağıma gireceksin benim
İlle de sen yatacak"

"Hmm duydun mu yatağıma gireceksin diyor. Bunu ben diyor sayabiliriz."

 

"Sen iyice edepsizleştin." diyen Hilal gözlerini devirirken sırtışını gizlemeye çalıştı.

 

Bir süre şarkıyı dinleyen ikili başka bir şarkıya geçiş yaparken yoldan bakışlarını çeken Burak karısına döndü.


"Bu arada düşündüm de... Bence Emre ve Aslı'nın öğrenmeleri iyi oldu. Bizi idare ederler."

"Hangi konuda?" diye sordu Hilal kaşlarını çatarak.

"E benim evimde kalıyorsun. Emre kalmaya gelse durumu açıklayamayacağız. Şimdi gelmez annesinde kalır. Ayrıca Aslı da sorgulardı. Ben yokken kalman ile birlikte kalmamız aynı şey değil sonuçta."

Bu yönden bakıldığında arkadaşlarının öğrenmesi gerçekten de oldukça iyi olmuştu.

"Nisa sorgular mı senin bende kalmanı?"

"Benim sende kalacağıma çok eminsin bakıyorum?" diye takıldı Hilal kocasına.

"Başka ihtimal yok karıcığım. Ha diyorsan ki Ben zoru oynayacağım o zaman şimdiden söyle de direkt annenlere geçelim. Evlendiğimizi ve karımı yanımda istediğime dair babanı bilgilendireyim."

"Yapamazsın diyemiyorum da." diye söylenen Hilal, Nisa konusuna geri döndü.

"Nisa bu aralar çok yoğun. Eve yalnızca yatmaya geliyormuş desem yalan olmaz. Ayrıca beni sorgulayacak son insan."

"Tam tersi olmasın o. Nisa ile bu konuda atışmışlığımız var hatırlarsan."

"Eh orası öyle de... Bazı günler kendisi Ulaş'ta kalıyorken beni sorgulayamaz."

"OHA! Bu bilgi çok kıymetli."

Burak'ın tepkisini gören Hilal telaşla adamın kolunu tuttu.

"Sakın bak! Çok fena misilleme yapar. Herkese karşı patlatır bizi."

"Sakin ol Kelebeğim. Düğünden sonra patlatacağım. Balayına çıkmadan gerekli yerlere bildirir teli kapatırım. Ohh mis."

Adamın keyifle gülüşü genç kızın iç geçirmesine neden olmuştu.

"Çok kötüsün. Ulaş'a itlik yapacağım diye arkadaşımı yakma."

"Nisa benim de arkadaşım. Hatta senden önce ben vardım. Sonuçlarıyla yüzleşirim merak etme. Hem onları da düğün konvoyuna sokmuş olurum işte ne güzel. Bana dua eder bence." dedi Burak emin bir sesle.

Düşününce Burak'ın söyledikleri yalan değildi. Son günlerde Nisa'nın içten içe Ulaş'tan bir hareket beklediğini hissediyordu Hilal. Burak'ın itiklemesi Ulaş'ta bir aydınlanmaya neden olabilirdi.

"Tamam o zaman. Sen bilirsin." dedi genç kız kabullenmişlikle.

Bakışlarını yola çevirdiğinde Burak'ın evine gitmediklerini fark ederek soru dolu bakışlarını kocasına geri çevirdi.

"Nereye gidiyoruz?"

Dudaklarında şahane bir gülümseme beliren adam mutlu bir sesle cevap verdi.

"Evimize."

Algılamak için gözlerini birkaç kez kırpıştıran Hilal onu tekrarladı.

"Evimize?"

"Evet. Evimize gidiyoruz. Görmediğin 2 odayı görmeye. Yarın evi hazırlanmaya başlıyorlar malum. Kalan odaları da seçelim de hızlıca bitsin işler."

İçinde garip bir heyecan beliren Hilal parlayan gözleriyle kocasına baktı.

"Bu güzel bir sürpriz."

"Asıl sürprizi gidince göreceksin. Şahlar tüm detayları gerçekten hakkıyla yapmışlar. Apartman ve çevresi için istediğim ekstra önlemler de tamamlanmak üzere. Evimize her şeyi tam bir şekilde giriş yapacağız." diyen Burak karısının ela gözlerine bakarak mini bir itirafta bulundu.

"Bu arada ben de ilk kez göreceğim."

"Ne? Nasıl?" diye sordu Hilal şok içinde.

Kontrol manyağı Burak Kılıç'ın bin kez gidip bizzat kontrol etmesi gerekmiyor muydu?

"Projeyle resimlerden gördüm sadece. Eksikler için de video ve resimle iletişime geçtiler."

"Bir dakika doğru mu anlıyorum ben şimdi? Sabırsız sen evi görmeye hiç gitmedin mi?" diyen Hilal aklına gelen şeyle kendi kendine güldü.

"Gerçi niye şaşırıyorsam? Vaktin olmadı ki."

"Vakit meselesi değildi Kelebeğim. Normal şartlarda Gürkan Şah teklifi sunduğu gün hiç olmadı ertesi gün gidip eve bakmam lazımdı."

"Yaani. Senden beklenen de bu olurdu. Neden gitmedin?"

Burak soruya cevap vermedi. Yaşanan sessizlik Hilal'in kaşlarının çatılmasına neden olurken cevap almak için kocasına döndü.

"Eee?"

Ona bir bakış atan adam bilerek hızını düşürdü. Trafik lambaları kırmızı yandığında arabayı durdurarak cevap bekleyen kıza döndü ve en güzel cevabı verdi.

Dudaklarında hissettiği dudaklarla gözlerini kapatan genç kız kıkırdadı.

Emniyet kemerini çekerek kocasına biraz daha yaklaşan kız öpüşmeye karşılık vermeye başlamıştı ki duydukları korna sesiyle ayrılmak zorunda kaldılar.

Yola dönen Burak yeşil yandığını görünce arabayı hareket ettirdi.

"Normalde dakikalarca bizi bekletir en güzel zamanda yanası tuttu. Bir basılırız, bir yeşil yanar... Ben ne zaman karımı öpeceğim?"

"Evimize gidince." diye yanıt verdi Hilal cesur bir şekilde.

Önce sevgilisinin gözlerine sonra da dudaklarına bakan Burak çapkın bir şekilde sırıttı.

"Hatırlatırım."

"Unutmam. Merak etme."

🦋

Yalnızca parmak iziyle açılan asansöre bindiklerinde köşedeki kameralara baktı Hilal.

"Çalışıyorlar mı şu an?"

Karısının kulağına yanaşan Burak arsız bir şekilde mırıldandı.

"Ne oldu eve kadar dayanamayacak mısın?"

"Pislik!" diyen Hilal dirseğini kocasının karnına geçirdi.

"Cık cık cık. Bu şiddet yanlısı hallerinle ne yapacağız biz Asena?" diye söylenen Burak soruya cevap verdi.

"Kameralar aktif. Uzun süredir aktif hatta. Tadilat adı altında farklı bir şey yapılmaması adına ilk onları bağlattırdık."

"Mantıklı." diye yanıt veren Hilal asansörün kata gelmesi ile açılır kapıdan dışarı çıktı.

Evin girişinde de kamera olması kendisini hiç şaşırtmamıştı.

"Burada da var." diye belirtti eliyle.

"Elbette. Hatta bir sır vereyim." diyen adam karısına yaklaşarak arkadan sarıldı.

Dudaklarını kızın kulağına yanaştırdığında kameralardan izlendiği düşüncesindeki Hilal geri çekilmek istese de yapamamıştı.

"Kameralarda ses de var. Özel durum ya da farklı kişiler olmadığı sürece ses kapalı kayıtları takip ediyorlar. Yabancı kişilerde ise ses açık. Ha bir de... Tüm ortak alanlardaki ışıklarda gizli kamera var. Asansör ve apartman merdivenleri dahil."

Eskiden olsa bu kadar paranoya Hilal'i rahatsız edecekken şu an bu durum güven vermişti. Ne kadar tehlikeli bir işte çalıştıklarının farkındaydı çünkü.

Bazı önlemler alınmalı, bazı küçük fedakarlıklar da yapılmalıydı.

"Gayet iyi." diye mırıldanan Hilal bakışlarını kocasına çevirdi.

"Hadi kapıyı aç." derken heyecanı sesinden okunuyordu.

Karısına sarılmayı bırakmadan cebinden çıkardığı anahtarı onun önüne doğru tutan Burak gülümsedi.

"Bu şeref size ait Dişi Kurt."

"Hmm. Dişi Kurt daha yuvayı yapmamış ama. Şimdi sen aç tamamlanınca ben açarım." diye ona da şans tanıdı Hilal.

Karısının boynuna sıcak bir öpücük bırakan adam fısıldadı.

"Her şey tam. Yuva sensin."

Huzurun kucağında olan genç kız arkasındaki sıcak bedene yaslanarak gözlerini kapattı.

"Bak bunda hemfikiriz. Yuva tam olarak burası."

Sarılışını sıkılaştıran adam, papatya kokusunu ciğerlerine çektikten sonra isteksizce ayrıldı.

"Şu an sana sarılıp uyuyasım geldi. İçeride yatak hiç olmadı yorgan falan olsaydı keşke."

Kocasına yandan bir bakış atan genç kız 'Bence olmaması daha hayırlı.' diye düşünse de bunu dile getirmekten kaçındı.

Kurdun aklına durduk yere müstehcen içerikler sokmaya gerek yoktu.

Düşündüklerinin yüzüne yansımaması için olağanüstü bir çaba harcayan Hilal kocasına bakarak sırıttı.

"Hadi şimdilik kapıyı sen aç. Bir dahakine ben açarım. Ömür boyu da 'Sen boş evi açtın ama ben dolusunu açtım. Hıh.' diyerek başına kakarım."

Karısının yüksek enerjisi kızın dudaklarından mini bir buse çalma isteğine neden olmuştu.

Kamera kayıtlarını silmekle uğraşmak istemediği için bu isteği bir süreliğine erteleyen adama arkasından sarıldığı kızı bırakarak kapıya yöneldi.

İçinde, kendi evini açıyor olmanın tatlı heyecanı vardı.

İkili boş eve girdiklerinde önce alt katı gezmeye başladılar.

Odalar, mimarlık ofisinin sitesinde gördükleriyle birebir olduğu için Hilal'de daha önce gezmiş hissi uyandırmıştı.

Kapalı balkona çıktıklarında karşısındaki İstanbul manzarasıyla mest olan Hilal hevesli bir şekilde "Burada fazlaca vakit geçireceğimizi hissediyorum." dedi.

"Sen bir de üst kattaki terası gör." diyen Burak karısının yanağına bir öpücük bırakmıştı.

Kocasının elini tutan genç kız sırıtarak ona baktı.

"O zaman hadi yukarı çıkalım. Burası bitti."

Onun haline gülümseyen Burak başını aşağı yukarı salladı.

Merdivenlere yönelen Hilal gördüğü 2 kapıyla kaşlarını çatarak durdu.

"Planda bu 2 oda yoktu?"

Beklediği bu soru Burak'ın birkaç saniye sessiz kalmasına neden olmuştu.

Bu sessizlik kızın kafa karışıklığı ile ona dönmesine neden olmuştu ki adam sessizce konuştu.

"Şu anlık boş kalacak o odalar. Gelecekte..."

Olayı anlamaya başlayan Hilal sormadan duramadı.

"Gelecekte?"

"Nasip." dedi Burak içten bir şekilde.

Başkasına göre oldukça basit olan bu ifade Hilal için paha biçilemez bir vaatti.

Gözlerindeki parıltıyı saklayamayan genç kız enfes bir gülümsemeyle "Nasip." diye tekrarladı.

Burak Kılıç karısının bu gülüşünü boş çevirecek bir adam değildi, asla da olmayacaktı.

Kelebeğinin belini kavrayarak kendisine çeken adam dudaklarını kızın dudaklarına bastırdı.

Beklenmedik öpücük ile birkaç saniye duraksayan Hilal dudaklarını aralayarak büyük bir istekle öpüşmeye karşılık vermişti.

Karısının istekli haliyle nefes alışları hızlanan Burak, Hilal'in allt dudağını hafifçe ısırdı.

Bu hareketi mini bir inlemeyle ödüllendirilmişti.

Hilal'in öpüşmeyi derinleştireceğini fark eden adam gönülsüzce geriye çekildi.

"Duralım. Durmazsak ben duramayacağım."

İç geçiren genç kız kendine gelmeye çalışarak arkasındaki duvara yaslandı.

"Düğüne kadar yalnız kalmama olayını gerçekten düşünsek mi?"

"Senden ayrılmayacağım Kelebeğim." diyen adamın sesi oldukça ciddi çıkmıştı.

"Birleşmiyorsun da." cümlesi Hilal'in ağzından tamamen yanlışlıkla kaçmıştı.

Bir süre duyduğu cümleyi sindirmeye çalışan Burak sindiremediğini fark ettiğinde sitemle karısına baktı.

"Asıl senin dilinin ayarı yok Hilal Aslan."

Yanakları hafifçe kızaran Hilal cesurca omzunu silkti.

"Senden öğrenmişim."

"Çok güzel. Çok da hoşuma gidiyor aslında ama... Bu Dirty Talk işini 11 gün sonra seninle birleştiğimde yapman ikimizin de hayrına. Bedeninle beni zaten delirtiyorsun bir de sözlerinle kışkırtınca hiç duramıyorum."

"Emin miyiz? Gayet de duruyorsun?" diyen kız kocasının bakışlarını görünce dudaklarını birbirine bastırdı.

Anlaşılan bu hazırcevaplılığı bugün başına dert olacaktı.

Yüzündeki ifadeden de beden dilinden de sınırda olduğu anlaşılan adam, birkaç adımda kızın yanına ulaşarak onu yaslandığı duvara kıstırdı.

"Ne istiyorsun benden karıcığım?"

Ne cevap vereceğini bilemeyen Hilal sessiz kalırken Burak tüm edepsizliğiyle devam etti.

"Seni s*kmemi mi?"

Cümleyi duyan kızın dudakları şokla aralanmıştı.

"Bu yüzünün hali ne Asena'm? Biraz önce bunun daha naziğini söyleyip beni çıldırtan sen değil miydin?"

Tüm bedeni cayır cayır yanan genç kız yandığı ateşi söndürmek(!) için mırıldandı.

"Tamam sakin ol. Hem... Ev bomboş."

Yüksek sesle inleyen Burak kaçarcasına geri çekildi.

"İnadına mı yapıyorsun? Söylediğin cümlenin anlamını çıkaramayacak biri değilsin. Kesinlikle inadına yapıyorsun!"

"Aklımı başımdan aldın. Sansürsüz konuşuyorum fark etmeden."

"Sus Hilal'im sus. Savunma yapacağım derken beni daha da azdırıyorsun. Evde herhangi bir yatak, koltuk ya da halı olsaydı ne olurdu sorusuna cevap veriyorsun şu an. Sus!"

Asena bu emir dili karşısında pençelerini çıkartacakken iç sesi araya girdi.

'Anlaşıldı. Sen gerçekten s*kilmek istiyorsun. De bari adama 'Evin boş olması önemli değil. Başımızda dam, altımızda yer var sonuçta.' diye de... Ne olacaksa olsun artık!'

İlk sekslerini tamamen dürtülerle, özensiz bir şekilde yapmak istemeyen kız akıllılık ederek çenesini kapattı.

Bakışlarını okuduğu kızın karşı saldırıya geçmeyeceğinden emin olan Burak eli ile merdiveni işaret etti.

"Tansiyon düştüyse sizi böyle alalım Hanımefendi."

"Seninki düştü mü ondan haber et." diyerek gülen Hilal, kocasının elini tuttu.

"İyiyim iyi. Ayrıca... Teşekkür ederim."

"Niçin?" diye sordu Hilal şaşkınca.

"Bu sahne yatak odasında da yaşanabilirdi." dedi Burak merdivenleri çıkarken.

"Hmm. Bu alttan alta 'Yatak odasında uslu dur Asena.' mesajı mı oluyor?"

Ufak bir kahkaha atan Burak başıyla onayladı.

"Kesinlikle."

"İyi o zaman öpme beni. Sen öpünce duramıyorum."

"Buna hep şaşıracağım sanırım." dedi Burak gözlerindeki muzip parıltılarla ona bakarken.

"Neye?"

"Mini bir ima ile kızaran kızın Azgın Asena'ya dönüşmesine."

Boğazını temizleyen kız favori savunmasını yaptı.

"Senin yüzünden! Seninle baş edebilmek için bu hale geldim."

"İçimde vardı ortaya çıkarttın demiyor da."

Adamın haklı olduğunu bilen kız keyifle kıkırdadı.

"Bunu kabul etmeyeceğim."

"Eh! Ettiririz sorun yok." diyen Burak karısının elini sıktıktan sonra terasa doğru yöneldi.

Teras manzarası ve genişliği Burak'ın dediği kadar vardı.

Ayrıca terasın camla kaplı bir bölümünde evin içinden de girişi olan mini bir mutfak yer alıyordu.

Musluğu, mini buzdolabı hatta ocak ve fırını olan mutfak, kızın oldukça hoşuna gitmişti.

Aklımda birçok hayal beliren Hilal burayı hakkıyla kullanacaklarından emin kattaki diğer yerleri gezmeye başladı.

Önce sinema odasına çevirecekleri odayı sonra da kattaki küçük oturma odasını dolaşmışlardı.

Kütüphane için planlanan odaya girdiklerinde elini ağzına götüren Hilal mini bir çığlık attı.

"Bayıldım bayıldım bayıldım." derken yerinde zıplıyordu.

Oda, kapıdan ilk girdiklerinde sıradan gibi gözükse de gerçek öyle değildi.

Sol duvar boydan boya açılır cam panellerden ibaretti.

Tavan ise diğer odaların aksine düz tasarlanmamış, çatı katı olduğunu belirtircesine cama doğru eğimli inmişti.

En önemli detay ise cam panellerin ve tavanın ahşapla çerçevelenmiş olmasıydı.

"Bu senin işin mi?" diye sordu Hilal şaşkınlıkla odaya bakarken.

"Biraz müdahalem olabilir tabii." diye cevap verdi Burak Kılıç.

"Böyle bir oda her kitap kurdunun hayali. Burasını mükemmel bir kütüphaneye dönüştürürüz biz." diyen kızın gözlerinden resmen kalpler fışkırıyordu.

"Ahh. Şu an çok öpülesi duruyorsun." diye isyan eden adam bakışlarını boş odada gezdirdi.

"Bana söz ver. Odanın dizaynını ayarlarken buraya rahat ve geniş bir okuma(!) koltuğu seçeceğiz."

"Aklından neler geçtiğini sormalı mıyım?" diye sordu Hilal neler geçtiğinin gayet de bilincindeyken.

"Şu an değil. Ama merak etme karıcığım. 1 ay içinde öğrenmiş olursun."

"Bekliyorum." diyen genç kız adamın dudaklarına mini bir öpücük kondurarak odadan kaçtı.

Onun bu hareketi karşısında Burak yarı muzip yarı sitemli bir sesle isyan etmişti.

"Hilaaaal!"

Holdeki Hilal en iyi yaptığı şeyi yaparak savunmaya geçti.

"Yatak odasında değildik kiii."

Başını iki yana sallayarak gülümseyen adam, haylaz karısının peşinden gitti. Kocasının geldiğini hisseden genç kız adımlarını yavaşlatarak yetişmesini sağladı.

Ve böylece genç çift ilk kez birlikte yatak odalarına girdiler.

Yatak odasının duvarlarından biri tavana kadar karartmalı camdı. İstanbul'un muhteşem gece manzarasını sunan cam panele hayranlıkla bakan genç kız bir diğer duvardaki kapıları fark ederek merakla oraya yöneldi.

İlk kapı giyinme odasına açılıyordu.

Boş rafların dizaynını beğenen Hilal yanındaki adama baktı.

"Gerçekten her şey ince düşünülmüş. Çok sevdim."

"Ben de sevdim." diyen adamın gözleri kızın elalarındaydı.

Cümlenin kendisine olduğunu bilen Hilal şımarıkça sırıttı.

"Öyle sırıtma." diye homurdanan Burak kaçarcasına odadan çıktı.

"Ama sen de çiseden nem kapıyorsun." diye kendi kendine mırıldanan Hilal yatak odasına geçtiğinde tek kaşını kaldırmış adamla karşılaşmıştı.

"Nem oranını %99 yapıp çiseden nem kaptığımı söyleyemezsin!"

"Ben hiçbir şey yapmıyorum." diyen Hilal daha fazla laf yemek istemediği için diğer kapıya gitti.

Tam da tahmin ettiği gibi ebeveyn banyosuydu.

"Banyo ve giyinme odası beklediğimden daha büyük."

"Projeyi ilk gördüğümde ben de aynı tepkiyi vermiştim. Tüm katlarda bu şekilde. Şahlar bu işi biliyor."

Kendi etrafında bir tur dönen kız olayın gerçekliğine inanamayarak adama baktı.

"Burası bizim evimiz mi şimdi?"

Onun duygu dolu sesini duyan Burak muzip bir sesle karşılık verdi.

"Evet. Yatak odamızdasın şu an. Ama maalesef en önemli ikinci özne yok."

"Yatağın yokluğu hissediliyor haklısın. İlki de sen oluyorsun galiba?" dedi Hilal rol çalarak.

"Cık cık cık. Bir eve bir arsız kurt yeterdi bence."

"Tek başına arsız olmak sıkıcı olmaz mıydı? Hem zaten 2 evimiz var. Çakışırsak seni aşağı kata yollarım."

"Hee. Sonra da peşimden gelirsin." diyen Burak anne ve babasının arasında da defalarca aynı diyaloğun geçtiğinden habersizdi.

"Hiç sanmıyorum." diye rollenen kız iç geçirerek mırıldandı.

"Yatak odasından çıkalım."

"Yok çıkmak falan. Yine beni öpüp kaçacaksın değil mi?"

Yakalandığını anlayan Hilal sıkkın bir şekilde dudaklarını büzdü.

"Ama..."

"Yok ama falan. Her şeyin üstüne bir de kovalama dürtümü harekete geçiriyorsun. Yakalarsam yapacaklarımı kestiremiyorum şu an. Bu yüzden öpmek yok."

"Düğüne kadar mı?" diye sordu Hilal dehşet içinde.

"Yuh! Tabii ki de hayır." diyen Burak'ın da yüzünde dehşet ifadesi belirmişti.

"Evimizden çıkalım sonrasına bakarız." dedi sakince.

"Sanki sonrasında bir şey değişecek." diye söylenen kız ciddileşerek devam etti.

"Odaların resimleri mevcut değil mi? Bir an önce mobilyalarımızı seçmek istiyorum."

"Mevcut. Sistemdedir. Eve gidince bakarız Kelebeğim. Ama önce..."

"Ama önce?"

Ellerini 2 kere çırpan adam ışığın kapanmasını sağladı.

Kendisini uslu durması konusunda uyarıp duran kocasının karanlığı çağırmasıyla ne olduğunu anlamayan Hilal, merakla etrafına bakındı.

Tam o sırada telefondan bir şarkı çalmaya başladı.

"🎶 İsmini söyleyince
Kuşlar cıvıldıyor
Ne işimiz var hüzünle
Hayat yeni başlıyor (x2)"

Şarkının yaşadıkları an ile uyumu karşısında tebessüm eden genç kız, başının üstündeki tavanın kayarak açıldığını fark ettiğinde şaşkın bakışlarını oraya çevirdi.

Gökyüzü tam karşısında duruyordu.

Cam tavandan yansıyan ay ışığı odaya loş bir ışık sağlarken şaşkınlığı atamayan kız "Nasıl?" diye mırıldanarak kocasına döndü.

"İkimiz de gökyüzüne aşıkken ve en önemlisi de sen oradayken görmemek ayıp olur diye düşündüm."

Hilal karşısındaki adama bir kez daha aşık olurken Burak kıza elini uzattı.

"Bu dansı bana lütfeder misiniz Hanımefendi?"

Şarkı devam ederken uzatılan eli tutan Hilal dans pozisyonunu aldı.

"Büyük bir zevkle Beyefendi."

İkili yavaş hareketlerle dans etmeye başladılar.

"🎶 Bir tuğla bir tuğla üstüne
Evimizi görebiliyorum
Ağla ağla sevinçten
Ben de kendimi zor tutuyorum (x2)"

"Bizi, bu ânı bu kadar anlatan bir şarkı seçmen..." diyen genç kız alnını kocasının göğsüne yasladı.

"Bilirsin şarkı repertuarım iyidir." diye karşılık verdi adam ukala bir sesle.

En romantik anda bile yapılan ukalalık başkasının üstünde absürt kaçardı. Fakat söz konusu Burak Kılıç olunca yakışıyordu.

"🎶 Sabrın sonu selamet
Çok çektim de oradan biliyorum
Sallanırsam idare et
İlk kez böylesini yaşıyorum."

"Sabır demişken..." diyerek başını kaldıran Hilal karakterine zıt bir sabırsızlıkla mırıldandı.

"Öpüşmeyecek miyiz?"

Dudaklarının arasından küçük bir kahkaha kaçan adam sevgiyle kıza baktı.

"Az önce aşağıda ne konuştuk sabırsız karıcığım?"

"Ya küçük masum bir öpücük. Tam da öyle bir andayız şu an. Öpüşmezsek içimde kalır." diye ısrar etti Hilal.

Kızla birebir aynı duyguları paylaşan Burak bilerek işi yokuşa sürdü.

"Öyle de Kelebeğim... Durumlar belli."

"Off Burak. Sadece öpüşeceğiz!"

Daha fazla dayanamayan adam, kızı öpmek için eğilirken mırıldandı.

"Yatak yok zaten. Mecbur sadece öpüşeceğiz."

İkili her ne kadar işi şakaya vurmaya çalışsalar da eğer o gün evlerinde herhangi bir eşya olsaydı... Yaşanacaklar çok daha farklı olurdu.

🌹 BONUS SAHNE 🌹

Sinan'ın bahsettiği olayı merak eden Melek arabada Ege'den laf almaya çalışsa da başarısız olmuştu.

Bu yüzden de eve girer girmez kocasına döndü.

"Seni dinliyorum."

"Bir otursak mıydık Meleğim? Elimizi yıkasaydık, üstümüzü falan çıkarsaydı hani."

"Tamam hızlı olacağız ama. Meyve de getiririm." diyen kadın jet hızıyla lavaboya giderek elini yıkadıktan sonra üstünü değiştirmeye geçti.

Dakikalar sonra koltukta oturmuş merakla kocasına bakıyordu.

"Öncelikle... Sen ne dersen ona göre hareket edeceğimi bilmeni istiyorum."

Salih Ege'nin ciddi bir sesle konuşmaya başlamasıyla yerinde dikleşen Melek ne geleceğini bilmek isteyerek konuştu.

"Girizgahı geçip direkt sonuca gelir misin? Sonrasına sonra bakarız."

Melek'in net bir cevap beklemesine şaşırmayan Ege tek nefeste konuştu.

"Sinan KİT'e girmemi istiyor."

Beklemediği cümleyle kesik bir nefes alan kadın ne diyeceğini bilemeyerek sustu.

"Kabul etmedim ama 'Düşün' diye ısrar ediyor." diye devam etti Salih Ege.

"Sen..." diye cümleye başlayan Melek sesi çatallı çıkınca boğazını temizleyerek devam etti.

"Düşündün mü? Aklına yatıyor mu? Aktif... Aktif görevlere mi gideceksin? Burak gibi uzun süreli."

Son sorularda içindeki Küçük Melek'in korkusu yatıyordu.

Bunu fark eden Ege buruk bir nefes aldı.

"Uzun süreli görevlere çıkamam. Pozisyon bakımından Sinan'ın konumunu alacağım çünkü. Ancak çatışmalara çıkmam olası."

"Nasıl Sinan'ın pozisyonu? O ne olacak?" diye sordu kafası karışan Melek.

Sinan'ın K.İ.T. için Anadolu Yakasında 2. bir ekip kurma planı vardı.
Ekipleri eş zamanlı takip edebilmek için birer komutan atayıp 2 ekibi de daha üst bir konumdan yönetme niyetindeydi.

Melek'e bu bilgiyi bu şekilde vermesi yasak olduğundan basitçe cevapladı.

"Sinan'ın konumu yükselecekmiş yerine birini arıyor. İlk bana geldi. 'Hilal ve Burak gözlerinin önünde olur gelirsen.' diyerek beni çocuklardan vuruyor."

Teklifin bu kısmı yabana atılamayacak kadar cazibeliydi.

Babasının kızına göz kulak olması Melek'in aylar sonra rahat nefes almasını sağlardı. Ancak bu esnada kocasını tehlikenin göbeğine gönderme fikri...

"Bunu düşünmem lazım." dedi kadın kararsız bir şekilde

"Elbette Meleğim. Biraz düşün istediğin zaman bu konu hakkında tekrar konuşabiliriz. Tek bir şeyi bilmen yeterli. Her şey sen nasıl istersen öyle olacak."

Bu sözün kesinliğinden emin olan Melek gülümsedikten sonra kocasının yanağına bir öpücük kondurdu.

"Akşam yemeğe ne istersin?" diye sorarken mutfağa doğru yollanmıştı.

Öpücüğün yalnızca yanak ile sınırlı kalmasından memnun olmayan Salih Ege homurdanarak karısını takip etti.

"Akşamı boş ver. Nerede benim öpücüğüm?"

🌹 

Ege'nin de yardımıyla masayı toplayan Melek tabakaları makineye yerleştirirken düşünceli bir şekilde kocasına döndü.

"Çocuklara gerçekten kızdın mı?"

Karısının cümlesi Ege'nin derin bir nefes almasına neden olmuştu.

"Kızmadım da... Garip bir şekilde bir yanım kıskançlık yapıyor. Kızımın evlilik çağında genç bir kadın olmasını kabullenemem de işi zorlaştırıyor galiba."

Klasik baba kıskançlığı yaşayan kocasına gülümseyen kadın buruk bir sesle konuştu.

"Büyüdüğünü görememen de etkili bence bunda."

Dürüstçe "Belki..." diye mırıldanan adam karısına tebessüm etti.

"Fakat en önemli anlarında yanındayım, yanındaydım. Aşık olduğunda da, evleneceği zaman da. Öz kızım olduğunu bilmeden Burak'ı sevdiğini bana anlattı hatta. Bu yüzden mantıklı davranıp kıskançlığı bırakmam gerek. Hele de işin diğer ucunda oğlum varken."

"Bence sen biraz da Burak'a takılmak için böyle davranıyorsun." diye gözlemini dile getirdi Melek.

Karısını duyan Salih Ege yakalanmanın suçluluyla bir bakış attı.

"Bu da büyük etken, inkar edemem. Onu çıldırtmaya bayılıyorum. Sınırı aşarsam anında durduruyor. Bir de velet benim cümlelerimle, geçmişe atıflarda bulunarak had bildiriyor."

Son cümle söylentiden çok hoşlantı içeriyordu.

Neşeli bir kahkaha atan Melek bulaşık makinesinin kapağını kapattıktan sonra ellerini yıkadı.

"Takılın o zaman siz böyle. Aşırıya kaçmadan tabii. Neyse ben namaz kılmadım, abdestim vardı. Kılıp geliyorum."

"Tamamdır Gül Kokulum. Ben çay suyunu koyarım."

Cümle kadının dudaklarında mükemmel bir gülümsemeye neden olurken kocasını onaylayarak yatak odasına geçti. Her zaman koltukta duran namaz kıyafetlerini yerinde görmediğinde birkaç saniye duraksasa da sabah yıkamak için kirli sepetine attığını hatırlayarak kendi kendine mırıldandı.

"Bu sıralar iyice unutkan oldum. Yaş gidiyor tabii."

Kıyafetlerini almak için dolabı açan kadın ihtiyacı olanları ararken siyah bir poşetle göz göze gelmişti.

Dudakları arasından istemsiz bir "Ah!" nidası dökülürken eliyle alnına vurdu.

'Hadi rutin şeyleri unuttun da bunu nasıl unuttun be kızım?' diye düşünen kadın poşeti yatağın üstüne koyduktan sonra namazını kıldı.

Namazdan sonra poşeti de eline alıp kocasının yanına giderken içinde çok değişik hisler vardı.

İçinden ne çıkacağını bilmemek ayrı, Ege'sinin tepkisini ayrı merak ediyordu.

Karısının çekingen bir tavırla yanına geldiğini gören adam hafifçe kaşlarını çattı.

"Bir şey mi oldu Meleğim?"

"Ben... Şey..." diyen kadın, adamın yanına oturduktan sonra poşeti sıkıca tuttu.

"Annemde toplandığımız, evlendiğimizi açıkladığımız gün, annem bana bir şey söyledi."

İlgiyle karısına dönen Ege durumun hassas olduğunu hissederek kadının elini tuttu.

Bu hareketten cesaret alan Melek sessizce devam etti.

"Amcam, anneme vasiyet bırakmış. Bir de bir emanet."

Bu beklenmedik bilgi Salih Ege'yi oldukça şaşırtırken bakışları kadının elindeki siyah poşeti bulmuştu.

"Emanet bu sanırım. Açtın mı?"

"Hayır... Annem de açmamış. Daha doğrusu açamamış. Amcam ondan yemin istemiş. Emanetten kimseye özellikle bana bahsetmemesini ve bir gün sen gelirsen o zaman bu emaneti bize vermesini söylemiş. Yalnızca ikimize."

Öğrendiklerini sindirmeye çalışan Ege derin bir nefes aldı. Vasiyetin diğer şartını söylemek istemese de kocasının bunu bilmesi gerektiğini düşünerek devam etti.

"Bir de... Bir de benim evlenmemi istemiş. Yaşı daha çok küçük demiş. Başkasını sevemesem de önüme bana değer verecek biri çıktığında annemin beni ikna etmesini ve evlenmemi istemiş. Annem tabii hiçbir şey anlamamış. Özellikle emaneti ancak sen gelirsen vermesini söylediğinde. Amcam da 'Sorgulama' demiş. 'Olur da bir gün dediklerim gerçekleşirse anlarsın neden böyle dediğimi' gibi cümleler kurmuş."

Boğazında kocaman bir düğüm beliren Salih Ege gözlerinin dolduğunu hissederken fısıldadı.

"Biz günün birinde kavuşabilelim diye hulle olsun diye senin evlenmeni mi sağlamış?"

Ağlamak istemeyen ama çoktan gözlerinden birkaç damla yaş düşen Melek çatlak çıkan sesiyle "Evet." diye cevap verdi.

Sevdiğinin vicdanen yine sorguya kapılacağını hissettiğinde elinin üstündeki eli sıkıca tuttuk.

"Bunu konuştuk. Seni affettiğimi söyledim. Bunu aşacağına dair bana söz verdin. Lütfen... Lütfen Ege'm. Sırf bu ânı yaşamamak için senden önce poşeti açtım. İçinde bir kutu var. Tek açmak yanlış geldi bu yüzden de açamadım. Amcam ikimize bırakmış diye sana söyledim. Lütfen beni söylediğime pişman etme."

Karısını onaylayan adam titreyen elleriyle kadının elindeki poşeti aldı.

Poşeti açtığında kendisini eski ahşap bir kutu karşılaşmıştı.

Eli kutunun üzerinde dolanan adam gözlerini kapatarak tek bir hamlede açtı kutuyu.

İçinde bir mektup zarfı vardı.

"Me-mektup mu yazmış?" diyen Melek'in gözyaşları peşi sıra düşmeye başlamıştı.

Titreyen elleriyle mektubu alan adam mektubun altında kalan siyah poşete bakmadı bile.

Kutunun dibindeki poşete uzanan Melek içindekileri çıkarttığında donakaladı.

"Bu... Bu... Bu... Nasıl?"

Gözleri elindeki mektupta kilitli kalan adam karısının tepkisiyle bakışlarını ona çevirdi.

Kadının yüzündeki şok ifadesini fark ederek bakışlarını takip etti.

Karşılaştığı manzara mektubun kutunun içine düşmesine neden olmuştu.

Meleğinin elinde fotoğraflar vardı.
İkisinin resimleri...

19 yaşındaki Melek ve 25 Yaşındaki Ege'nin mutlu resimleri.

"Nasıl..." diye fısıldayan adamın da gözlerinden yaşlar düşmeye başlamıştı.

💫

Melek tek katlı evin camında, Ege ise evin dışında duruyordu.

Buna rağmen ikili, sanki yan yanalarmış gibi fısıldayarak konuşuyorlardı.

Evlilik arefesindeki çiftin neşeli haline bakan Emmi çantasındaki fotoğraf makinesini alarak onlara yaklaştı.

Önce habersiz fotoğraflarını çeken adam sonrasında "Gülümseyiin." diye seslenmişti.

Artık bu duruma alışkın olan ikili gülerek ona döndüler. Melek'in yüzünde yakalandıkları için oluşan küçük bir utanç vardı. Bu durum resmin güzelliğini bozmak yerine renk katmıştı.

Gitmek için dönen adam takılmayı ihmal etmemişti.

"İkindiye kadar elindeki iş bitecek Ege Koral. Ona göre lak lak yap."

Dudaklarında mahçup bir gülüş beliren genç adam, sevdiği kıza bir bakış attıktan sonra tırpan ile otları biçme işine geri döndü.

Evden biraz uzaklaşan Emmi elindeki fotoğraf makinesini çok büyük bir hazineymişçesine sıkıca tuttu.

Yıllardır bozuk olan makine küçük oğluna aitti.

Oğlu vefat edene kadar her yerde 'Gülümseyin.' diyerek fotoğraf çekmiş onun vefatından bir süre sonra da makine sahibinin gittiğini hissetmişçesine yere düşerek bozulmuştu.

Melekler evine gelmeden önce ara ara oğlunu yad etme isteğiyle kamerayı ağaçlara, gökyüzüne tutarak fotoğraf çekiyormuş gibi yapan adam küçük yeğeni yanına geldiğinde bu sefer de onu çekiyormuş gibi yapmaya başlamıştı.

Makinenin bozuk olduğunu bilmeyen Ege fotoğrafının çekildiği(!) ilk gün yanına gelmiş 'Bu tehlikeli Emmi. Fotoğrafımın olmaması sizi güvende tutacaktır. Lütfen onu sil, bir daha da çekme.' demişti.

Bozuk olduğunu söyleyen Emmi incelemesi için ona vererek kısaca hikayesinden bahsetmişti.

Makinenin oğlundan yadigar olduğunu öğrenen Ege, Emmi'ye bir daha benzer bir söylemde bulunmamış hatta 'Gülümseyin.' konumunu duyduğunda içten gülümsemeler sunmuştu.

Bir süre sahte resimler çeken Emmi, Ege ile Melek'in birbirlerine bakışlarının ve bu güzel anlarının ölümsüzleşmeye ihtiyacı olduğunu düşünerek herkesten gizli fotoğraf makinesini tamir ettirmişti ve biraz önce çocukların ilk gerçek fotoğraflarını çekmişti.

Resmin güzelliğine bakarken ne kadar doğru bir karar verdiğinden emin oldu.

Sonraki süreçte herkes yine sahte fotoğraflar çektiğini zannederek kameraya gülümsese de Emmi o ânı yaşatıyordu aslında.

Bu gerçek 26 yıl sonra şok, gözyaşları ve delicesine mutluluk ile gün yüzüne çıkacaktı.

💫

14 farklı an olmak üzere toplam 27 fotoğraf vardı.

Titreyen eliyle fotoğraflardan birini eline alan Ege'nin ağzından bir hıçkırık kaçtı.

Yeni evlendikleri günlerde Meleğini salıncakta salladığı bir kareye bakıyordu.

Karısı başını kendisine doğru çevirmiş gülerek ona bakarken Ege de aynı gülümseme ile karşılık veriyordu.

Melek aynı fotoğrafın kameraya bakarak güldükleri halini eline aldı.

Birçok anda Emmi önce habersiz fotoğraflarını çekmiş ardından da varlığını belli ederek kameraya gülümsemelerini sağlamıştı.

Ve yaptıkları bununla da sınırlı değildi. Fotoğrafların geçen yıllar içinde yıpranmaması için hepsine laminasyon* yaptırmıştı.

[*Laminasyon (Lamine Kaplama):
Fotoğrafın üzerine ince, şeffaf bir plastik tabaka (film) ısı ve basınçla yapıştırılır. Bu sayede fotoğraf nemden, tozdan, çizilmelerden korunur.]

"Kamerayı yaptırmış. Bizim için..." diye fısıldadı kadın tüm fotoğrafları eline alırken.

📷 Melek pencerede Ege dışarıda konuşurken

📷 Ege, Melek'i sallarken

📷 Hoca imam nikahlarını kıyarken

📷 Eve yakın olan koruda piknik yaparlarken

📷 Ege topladığı gülleri Meleğine verirken

📷 Köy çeşmesinden evleri için su doldururken

📷 Kapının önünde çocuklar gibi koştururken

📷 Harman zamanı saman balyalarının üstünde oturup konuşurken

📷 Gün batımında tepeden köyün manzarasını izlerken

📷 Evlerinin önünde birlikte çamaşır asarlarken

📷 Odun kıran kocasına içecek götürürken

📷 Akşam vakti küçük bir ateş eşliğinde dışarıda muhabbet ederken

📷 Seher nine ile birlikte akşam yemeği yerlerken

📷 Emmi ile kahve içerlerken...

Fotoğraf karesinde Emmi'yi görmek Ege'nin gözlerini sıkıca yummasına neden olmuştu.

Dudaklarında hüzünlü bir tebessüm beliren Melek, amcasıyla olan tek ve son resmine baktı.

Annesinin 'Fotoğrafları hep sen çekiyorsun bu sefer ben çekeceğim.' demesi üzerine çekilmiş bir fotoğraftı.

Yönlendirmelerle fotoğraf makinesinin tuşuna basan kadın fotoğrafın gerçekten çekildiğinden bihaberdi.

Diğerleri gibi...

Yaşananların anısının yalnızca zihinlerinde var olduğunu zannederken beklenmedik anda bir sürü anıya kavuşan Melek başını kocasının omzuna yasladı.

"Amcam bize hatıralarımızı bırakmış."

Gözlerini açan Ege resimleri incelerken bundan daha değerli bir hediye olamayacağını düşünüyordu.

Eğer Emmi'nin sonu kendi elinden olmasaydı bu fotoğrafları gördüğü an mutluluk ve şükür kahkahaları atardı.

Şimdi ise... Ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu.

Kocasındaki kaybolmuşluğu fark eden Melek yumuşak bir sesle sordu.

"Mektubu okuyayım mı?"

'Okuma... Yazılanlardan korkuyorum.' diye düşünen adam karısını üzmek istemediği için hafifçe başını salladı.

Titreyen eliyle zarfı alan Melek zarfı açarak içindeki kağıdı çıkardı.

"Okurken ağlayabilirim." bildirisini fısıldayarak yapmıştı.

Adam da aynı fısıltıyla karşılık verdi.

"Biliyorum."

Derin bir nefes alan kadın mektubu okumaya başladı.

'Eğer bu mektubu okuyorsanız dünyanın en mutlu adamıyım demektir.

Çünkü sonunda dualarım kabul olmuş ve evlatlarım birbirine kavuşmuştur.

Kavuştuğunuzda yanınızda olup bu mutlu ânı görmeyi çok isterdim fakat bu mümkün değil.

Öldüm değil mi?
İsteğime ulaştım ve aileme kavuştum.

O pislik teröristlerin elinden ölmek istemesem de başka şansım yok. Yılların hasretinin bitmesine odaklanıyorum ve bu kötü detayı es geçiyorum.

Sonundaki Vuslat için değer.

Meleğim güzel kızım. Bunları yazdığım için bana kızıyorsun değil mi? Kızma güzel yüzlüm. Gerçekten çok ama çok uzun bir süre dayandım.

Artık yoruldum, yorgunum.

Yaşama sebeplerim var yok değil. En başında da sen varsın ama hasretliğini çektiğim aileme kavuşma isteğim daha ağır basıyor. Nefeslerim kesiliyor, rüyalarıma girip duruyorlar.

Vakit geldi, hissediyorum.
Sonunda yolunu gözlediğim o vakit geldi.

Vaktin gelmesi için hile yapacağımı kabul ediyorum. Sizi güvenli bir yere gönderdikten bir süre sonra kendimi ifşalayacağım.

Ege oğlum o itin hakkından geldiğinde bilerek ortaya çıkacağım. Birisi olmazsa diğeri bulur beni.

Sonuç Vuslat.

Fazla acımasız bir mektup oldu değil mi? Mektubu açarken daha güzel şeyler söyleyeceğimi düşünmüşsünüzdür. Ne yazacağımı çok düşündüm ve gerçeklerle başlamanın en doğrusu olduğuna karar verdim.

En başında niyetimin ölmek olduğunu bilirse Ege oğlum kendini suçlamaz diye düşündüm.

Evet evet kesin suçlamıştır biliyorum. Doğru olmadığı halde koruyamadım, benim yüzümden oldu gibi cümleler kurar o şimdi. Halbuki en başından beri niyetim zaten şehadetti benim.

Bu yüzden ölümümün tek suçlusu kendimim. Bu böyle biline.

Bunda hemfikir olduğumuza göre
Gelelim güzel şeylere.

İkinizin birbirine utangaç ve kaçamak bakışlar attığınız bir gün bu ânın ölümsüzleşmesi gerektiğini düşündüm. Şehirde işim var diye gittim oğlumun fotoğraf makinesini yaptırdım. Sonrasını resimlerden anlamışsınızdır zaten.

Çoğunda önce doğal haliniz ile çektim sizi
Sonra da Gülümseterek.

Bu dünyadan gitmemin özrü olarak bu fotoğrafları hediye ediyorum size.

Onlara baktığınız her an mutlu olduğunuz zamanları hatırlayın.

Aradan geçen yıllarınızın acısını silsin bu resimler.

Benim kaybımın üstüne ışık düşürsün, beni hep kahve içtiğimiz günkü mutlu kahkahalarla hatırlamanızı sağlasın.

Siz kavuştunuz ya gözüm arkada gitmeyeceğim artık.

Ege oğlum. Nasılsın şu an? Sevdiğin yanında diye huzurlusun değil mi? Çok çektin çok üzüldün sen de. O gece yanıma geldiğindeki bakışlarını unutamıyorum.

Vatan uğruna her şeyinden vazgeçtiğin için gerçek bir vatanseversin.
Kızım böyle cesur bir adamı sevdiği için çok mutluyum. İyi ki girdin hayatımıza.

Geldiğin gün için her gün Allah'a şükrettim ben. Bundan hiç kuşkun olmasın e mi?

Kızımı ne denli sevdiğini, beni baba bildiğini, bacımı annen gibi koruduğunu bilmek gözümün arkada kalmamasını sağlayacak.

Bu mektup ne zaman elinize ulaşacak bilmiyorum.

Belki sonuçları çok ağır oldu, belki yıllar sonra açtınız bu mektubu, belki de çok acılar çektiniz ama yine de berabersiniz.

Önemli olan tek gerçek bu. Bunu unutmayın.

Kızım sana emanet oğlum. Ona gözün gibi bakacağından hiç şüphem yok.

Hep mutlu olun. Anılarınızdaki gibi neşeli kahkahalarınız daim olsun.

Sizi çok seven Babanız...'

Mektup sonlandığında ne Melek konuşabilmişti ne de Ege.

Gözlerinden usul usul gözyaşları akan kadın kocasının elini sıkıca tuttu. Bir şey demesine gerek yoktu.

Amcası olacakları hissetmiş gibi geçmişten gelerek sevdiğini teselli etmişti.

Gözyaşları sakallarını ıslatmış olan adam derin bir nefes alarak mırıldandı.

"O itlerin elinden ölmedi."

Cümledeki suçluluğun minimum derecede olması nefes almasına neden olurken ekleme yaptı kadın.

"Sadece ailesine kavuşmadı, kızımızı da kurtardı."

Emmi'nin olduğu fotoğrafı eline alan Salih Ege kalbindeki sancı hafiflerken tebessüm etti.

"Teşekkür ederim baba. Hediyelerin gerçekten de çok değerli. Emanetlerin artık benimle, güvendeler. Ve zor oldu ama sonunda kavuştuk, mutluyuz. Rahat uyu artık."

🌙

Selamlaaar. Ben geldim 😍

Yine biraz rötarlıyım biliyorum ama ufaklık ancak bu kadarına izin verdi 🤭

Bölümü nasıl buldunuz?

HilBur'u yazarken çokça eğlendim 🔥

Ama bir türlü kavuşamadılar bee 😅

Neyse az kaldı. Az ❤️‍🔥

EgMel cephesi de duygu yüklüydü. Emmi'nin sonundan dolayı biraz buruk tepki verseler de fotoğraflar gerçekten de çok ama çok değerli ❤️‍🩹

Bu arada
Yeni uygulamamıza geçen var mı?
Nasıl buldunuz?

Açıkçası Romanika konusunda hayallerim ve umutlarım çok.

Yetkili kişiler gerçekten ilgili ve amaçları Yazar ve Okurlar için en güzelinin olması.

Umarım çok güzel bir Başlangıç olur 😍

Siz nasılsınız?
Nasıl gidiyor hayat?

Umarım iyisinizdir.
Hep iyi olun 🤲🏻

Sizi Seven Yazarınız 🦋

B.K.S.
12.515

 

Bölüm : 03.08.2025 16:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Alfa`nın Kelebeği / K.i̇.t. Il (İhtilal) / 38. Bölüm- Dillere Düşeceğiz Seninle
Alfa`nın Kelebeği
K.i̇.t. Il (İhtilal)

30.83k Okunma

3.2k Oy

0 Takip
51
Bölümlü Kitap
1. Bölüm- Şah Ailesi2. Bölüm- Deli Youtuber3. Bölüm- Kurtar Beni Alfa!4. Bölüm- Aç Gözlerini Güzelim5. Bölüm- Görmek Vs Görmemek6. Bölüm- Zehr-I Aşk7. Bölüm- Nefret-I Aşk8. Bölüm- İhtilal'in Miladı9. Bölüm- Kızlar, Babalarının Şımarık Prensesleridir10. Bölüm- Bize Benzeyenimiz11. Bölüm- 12 Dilek12. Bölüm- Berceste'm13. Bölüm- Devlerin Aşkı14. Bölüm- Özlenen Neşeli Gülüşler15. Bölüm- İkinci Dilek16. Bölüm- Kadınlar Susarak Gider17. Bölüm- Hayalet Mahalle18. Bölüm- Görünenin Ötesinde19. Bölüm- Kiler Faresi | Part 119. Bölüm- Kiler Faresi | Part 220. Bölüm- Paralel Evren, Sen Ve Ben | Part 120. Bölüm- Paralel Evren, Sen Ve Ben | Part 221. Bölüm- Küçük Kelebek | Part 121. Bölüm- Küçük Kelebek | Part 222. Bölüm- Kaybolan Yıllar | Part 122. Bölüm- Kaybolan Yıllar | Part 223. Bölüm- Adaletsiz Seçim | Part 123. Bölüm- Adaletsiz Seçim | Part 224. Bölüm- Sil Baştan | Part 124. Bölüm- Sil Baştan | Part 224. Bölüm- Sil Baştan | Part 325. Bölüm- Seninle, Kahkahalarla | Part 125. Bölüm- Seninle, Kahkahalarla | Part 226. Bölüm- 5 Saniye Kuralı | Part 126. Bölüm- 5 Saniye Kuralı | Part 227. Bölüm- Beni Sana Getiren O Karar28. Bölüm- Süvari | Part 128. Bölüm- Süvari | Part 228. Bölüm- Süvari | Part 329. Bölüm- Geçmiş Yeniden30. Bölüm- Aile | Part 130. Bölüm- Aile | Part 231. Bölüm- Kötü Kalpli Kurt & Masum Kelebek32. Bölüm- Hoş Geldin | Part 132. Bölüm- Hoş Geldin | Part 233. Bölüm- BalAyı Mı KurtAyı Mı?34. Bölüm- Bond Touch35. Bölüm- Öptün... Geçti36. Bölüm- Sensiz Ama Seninle37. Bölüm- Şafak 1238. Bölüm- Dillere Düşeceğiz Seninle
Hikayeyi Paylaş
Loading...