11. Bölüm

Bölüm On: Ajanlık mood on!

Yazar Çizer
yazaarcizeer

 

 

Merhabalar

 

 

Biz geldik ve çok iddialı geldik.

 

 

Yeni bölümde heyecan dorukta.

 

 

Bu bölüm İdil rahat durmuyor arkadaşlar.

 

 

Hadi bakalım İdil'in anlatımıyla devam ediyoruz.

 

***

Hani derler ya 'elindekinin kıymetini kaybetmeden anlamazsın' diye... Öyle gerizekalı insanoğlu! Akıl edip de değer bilmekten aciz! Başımıza bir musibet geliyor. Biz orada takılı kalıyoruz. Kalmasak her şey yoluna girecek aslında.1

Bir parmağımız kesilse dokuz parmağım var diye sevinmeyiz. Aklımız giden bir parmakta kalmış çünkü. Ancak kalan parmaklar tehlikeye girerse aklımıza gelir değerleri...

 

Bugün bana olan da buydu sanırım. Annemi kaybettik ve herkes orada takılı kaldı. Herkes gibi sürekli kendimi suçlayıp durdum. Bazı zamanlar kendi kendimi dışladığım bile oldu. Yok olmak istediğim, ölmek istediğim zamanlar çok oldu. Kendi derdime düşmüş bir halde günler geçip giderken annemden kalanların değerini bilemedim. Babam ve kardeşim... Her ne kadar benden nefret etseler de, babamın beni istememesi, Asi'nın bana acıması sinirime dokunsa da, onlar benim bu hayattaki tek gerçeklerim.

Asi'yi öyle baygın görünce bunu anladım. Başka hiçbir şeyin önemi yoktu benim için. Yiğit 'uyanmıyor' dediği an ömrümden ömür gitmişti resmen.1

 

"Gelebilir miyim?"

 

"Tabi ki!" Düşüncelerimi kenara atıp yatakta doğruldum ve ikizimin içeri girmesini izledim. Yanı başıma kadar gelip küçük çocuk gibi kollarını arkada birleştirmiş hafif hafif sağa sola sallanıyordu. Haline gülmemek için büyük çaba sarfediyordum.

" Hala sinirli misin? "

" Hayır, ama bu demek değil ki o itleri görünce kendime hakim olacağım." Aslında yalandı söylediğim. Düşündükçe sinirlerim tepeme çıkıyordu. Nasıl! Nasıl olur da benim kardeşimi bayıltarak kaçırırlardı!1

 

"Hadi ama İdil! Çocuklar halledecekler işte sen dikkati üzerine çekme şimdi."

 

Evet, bir de bu olay vardı. Ben kız başıma halledemezmişim! Yarın öbür gün beni de bodruma indirirlermiş. Kolaydı sanki öyle bayıltıp indirmek. Aslında Asi'de kurtulurdu o bayıltma olayından ama...

 

"Sahi Asi sen nasıl duymadın arkandan gelen ayak seslerini? Uçarak gelmediler ya bunlar? Yoksa gene kulaklıkla mıydın?" Bu kızın kulaklıklarıyla olan ilişkisini bozmak lazım. En azından kısıtlama getirilsin, belli alanlarda kullanılabilir diye. Tabi benim de bu kurallara uymam gerekir yoksa ikimizden biri will go to the donkey paradise's.

 

" Aslına bakarsan ayak seslerini duydum." Ayakta sallanmaya son verip düşünceli bir şekilde tam karşıma oturmuştu. Söylemekle söylememek arasında gidip geliyordu sanki. Merakıma yenik düşüp konuşması için elimi dizine koyup tam gözlerinin içine baktığımda cesaret almış gibi " Babam geliyor sandım." dedi. Babam... Bu cevabı söylemek için bu kadar düşündüyse altında kesin başka bir şey yatıyor olmalı. Ama sorgulamayacaktım. Anlatmak istese anlatırdı değil mi?1

Elimi dizinden çekip kollarımı ilkokulda yaptığımız gibi çiçek modeli bağladım ve geriye yaslandım. Acaba o itlere ne oldu? Hastanelik olmadan bir iki yumruk da ben çakmak istiyorum. Bu benim de hakkım değil mi ama!1

 

" Sen de çocuklardan birinin numarası var mı?" Soruyu sorduğum an yüzünde pis bir sırıtma oluştu Sevgili ikizimin. Nedenini anlayamamam kaşımı çatmama sebep olurken Asi'nin cevabı gecikmedi.

 

"Bu numara sorgulama işi beni kaçıran çocuklara ulaşmak için mi yoksa bu gün öpüşmeye aranızda santimler kalan çocuğu deli gibi merak ettiğin için mi?"1

 

"Tabiki de seni kaçıranlara ulaşmak için Asi" dediğimde zaten çatılmış olan kaşlarımla birlikte olabildiğince sert bakıyordum. Ne dediğinin farkında mıydı acaba!

Tepkime karşılık işaret parmağını dudaklarına koydu, "Şii... Sakin ol şampiyon. Sadece takıldım." dedi ve güldü. Benim çatık olan kaşlarımda ise tek bir yumuşama belirtisi yoktu. Sululuğu bırakıp sorumu cevaplaması gerektiğini anlamalıydı artık. Yüzündeki sırıtık ifadeyi toparladıktan sonra olduğu yerde dikleşti.

"Maalesef istediğin şey bende yok Cadı."1

 

Saatler geçmişti. Asi bilmem kaçıncıya odamdan çıkmış ve sonra geri gelip benimle konuşmaya çalışmıştı. Ben ise ikizime cevap vermek yerine ne yapmam gerektiğine odaklanmıştım. Bu akşam onları bulup o iki zibidiye hadlerini bildirmem lazım...

 

"Buldum!"

 

Odamdan çıkmak üzere olan ikizim yataktan zıplayarak attığım nidayla birlikte gerisin geri içeri dönmüştü. Gözlerini olabildiğince açarken " ne buldun, söyle çabuk " diyordu.

 

" Tuğçe'nin telefonundan önce boyalı kafaya ulaşacağız, sonra da o çocuklardan birine işte. Sonuçta sınıf arkadaşları değil mi illaki vardır numaraları? "

 

" İyi de Tuğçe'den telefonu nasıl isteyeceğiz? " Ah benim saf ikizim nasılda koca gözlerini açmış masum masum bakıyor. Ben ise Asi'nin masumiyetiyle zıtlaşır gibi " isteyeceğimizi kim söyledi ki " derken sinsice tebessüm ediyordum. Yaklaşık bir buçuk saat sonra, herkesin uyuduğundan emin olduğumuzda, Tuğçe'nin odasına doğru sessizce yol alıyorduk.

 

"Ya yakalanırsak İdil. Tuğçe bize yapmadığını bırakmaz, zaten seninle uğraşmaya yer arıyor."1

 

" Ondan korkan onun gibi olsun. Ayrıca sessiz olursan kimseye yakalanmayız. Etrafı gözetle yeter, girip çıkacağım." Zaten Süslü uyusun diye yeterince beklemiştim. Saat gece yarısına geliyordu. Bir an önce birilerine ulaşmam lazım, belki bu saatten sonra bir şey yapamam ama bendeki de böyle bir inat işte.

 

Asi dışarıyı gözetlerken ben de yavaşça odanın kapısını açıp içeri süzüldüm. Süslü her zamanki gibi göz bandını takmış, bir bacağıyla yorganı altına almış, tabiri yerindeyse kıçı başı açmış fosur fosur uyuyordu. Top atsam uyanmazdı heralde. Neyse Süslü uyuyadursun ben de yarı açık olan kapıdan sızan ışıkla odanın içinde telefonu aramaya başlayayım hemen.

 

Başucundaki çalışma masasının üzerini yokladığımda Süslü'nün telefonunu düşündüğüm kadar kolay bulamayacağımı anlamıştım.

 

" Nerede bu? "

 

" Bir şey mi dedin? Ne olmuş buldun mu?"

Ben kendi kendime konuştuğumu sanarken sesimi duyan ikizimin kapıdan kafasını uzatmasıyla ona dönüp olabildiğince sinirli bakmaya çalıştım. Tabi karanlıkta beni nasıl görüyordu bilmiyorum ama ben Asi'ye gülmemek için zor duruyordum. O kadar heyecan yapmıştı ki sanırsın FBI ajanıyız ve bir suçlunun evine girmişiz. Ona verilen görevi o derece ciddiye alıp heyecanlanıyor, sakin kalamıyor gibiydi. Sanırım bu iş olmazsa dünya başımıza yıkılacaktı.

Hemen şu Süslü'nün telefonunu bulup çıksam iyi olacaktı.

 

" İdil cevap versene ne bakıyorsun zaten çok gerginim!"

 

"Sussana! Beni de geriyorsun." dediğim sırada Tuğçe kıpırdanmaya başlamıştı. Hemen yatağın yanına 1.65 uzandığım sırada elimi ağzıma kapatmıştım. Asi ise kapayı kapatıp dışarı çıkmış koridordan gelen tüm ışığımı kesmişti.

Tuğçe'den ses gelmeyince kafamı kaldırıp durumuna bakmaya çalıştım. O sırada yataktan tavana doğru bir ışık süzüldü. Meğer bizim Süslü telefonu koynuna alıp uyumuş ondan iki saat bulamadım adı batasıca telefonu.

 

Ayaklanıp usulca telefona uzandım. Nevinden mesaj gelmişti. Telefonu Süslü'nün yataktan sarkan eline doğru uzatıp baş parmağını orta tuşa doğru değdirdim. Tuş kilidi açılınca içimden kahkahalar atarak gelen mesajı açtım.

Şans gerçekten yüzüme gülüyordu sanırım. Gelen mesajı kendi telefonuma attım, ortadan kanıtları kaldırdım ve telefonu aldığım yere koyup odadan çıktım.1

 

Asi'nin elini tutup hızlı bir şekilde odama girdirdiğim anda sevincim gözlerimden okunurken gözlerinden başka şeyler okunan biri daha vardı. Canım ikizim ve meraklı gözleri.

 

"Ee! Ne öğrendin söylemeyecek misin İdil? Suratıma bakıyorsun, gözlerin olmuş çipil çipil, ağzın utanmasa kulaklarında."

 

Suratımdaki ifadeyi whatsapptaki yan ağızlı, çok bilmiş, artist emoji haline getirirken Asi'nin her hareketime sinir olduğunu gözlerini devirmesinden anlayabiliyordum. Ve nedensiz çok eğleniyordum. Yavaş hareketlerle telefonumun ekranını açıp Süslü'den kendime attığım mesajı açıp telefonumu Asi'ye çevirdim.

Mesajı okuduktan sonra kocaman açtığı gözlerini benimle buluşturup "Düşündüğüm şeyi yapmak istemediğini söyle." dedi. Saatlerdir aklımdan geçen şeyi bilmiyormuş gibi.

 

"Hazırlan gidiyoruz." dediğimde adımlarımı dolabıma doğru atmıştım bile.

 

"Oraya gitmek istemiyorum İdil."

 

Sesi gerçekten söylediği şeyi doğrular nitelikteydi. Benimle gelmek istemiyorsa onu zorlayamazdım. Ama ben kesinlikle onunla aynı fikirde değildim. Üzerime bir çırpıda geçirdiğim eşofman altımın kapüşonlusunun üzerine dolaptan çıkarttığım siyah deri ceketimi giydim.

 

"O zaman ben giderim."

 

***

 

Asi'den...

 

Neden bu kadar inatçı bir ikizim vardı ki? Hayır bu saatte başına ne gelecek belli değil. Aklımdan türlü türlü kaçırma ve cinayet senaryoları geçerken sağ elimi alnıma vurdum. Onu asla tek gönderemezdim.1

 

"Bekle ben de geliyorum."

 

Hızla odamdan ceketimi alıp üzerime geçirirken merdivenlerden aşağı inmeye başlamıştık. Allah'tan pijamalarımızı daha giymemiştik ve eşofmanlarımız oldukça dışarıya müsaitti. Yoksa bu kısıtlı zamanda İdil'in ne kendinin ne de benim üzerimi değiştirmemi bekleyeceğini hiç sanmıyordum.

 

Mutfak kapısına anca gelmiştik ki birden babamın çalışma odasının kapısı açıldı ve koridordaki ışık yandı. İdil ile birlikte olduğumuz yerde duvara yapışmış gözlerimizi kapatmıştık. Sanki beş yaşında çocuğuz, gözlerimizi kapatınca kimse görmeyecekti bizi. Allah'ım sen bize akıl verdin kullanmayı nasip et!1

Bu saçmalığa hemen bir son vermemiz gerektiğine karar verdim. Kendi ceketimi ve İdil'in üstündeki ceketi en hızlı şekilde çıkartıp mutfak kapısının yanında duran büyük saksının arkasına attım. İkizim bana ne yaptığım konusunda şaşkın şaşkın bakarken onu mutfağa sokup hızla ışığı açtıktan sonra kapıyı biraz iteledim. İdil mutfaktaki küçük dört kişilik masanın önünde dururken ben camlı küçük dolaba uzandım ve üst raftan bir fincan çıkardım.

 

Yarı kapalı olan mutfak kapısı açıldığında "İdil kahveyi verir misin? Geçen Fatma Teyze sütlü yapmıştı." diye kurduğum cümle İdil'i afallatmıştı. Ama yine de bozuntuya vermedi.

 

"Kahve... Evet, buz dolabına bakıyorum hemen." dediğinde dolaba yönelmiş fakat babamı görmesiyle olduğu yerde durmuştu.

Babamın kehribar gözleri ikiz kızları arasında mekik dokurken şaşkınlığı her hareketinden okunuyordu.

 

Kafasında dönen düşünceler dilinde hayat bulduğunda bir kaşını kaldırıp " Ne oluyor gecenin bu saatinde?" dedi. Haklıydı adam. Bunca sene sonra ben, İdil ve kahve ne alaka?

 

"Canım kahve çekti. İdil de su içmeye kalkmış. Biz de burada karşılaştık. Bir şey mi istemiştin baba?"

 

"Yo... Yok. Öyle ses duyunca bir bakayım demiştim. Neyse fazla oturmadan uyuyun." deyip çıktı babam. Biz de derin bir nefes aldık. İkizim bana muzipçe bakarken " Tam on beş dakika sonra çıkacağız evden. İtiraz istemiyorum. Mutfak kapısından çıkalım. Bahçenin arka duvarından dışarıya atlarız." dedim. Tabi ben bunları söylerken cümlelerin uzunluğuna dayanamayan ikizim buz dolabını açmış havuç kemiriyordu. Bazen düşünüyordum da İdil bir hayvan olsa minnoş yaramaz bir tavşan olurdu. Onun kemirgen haline gülüp tezgaha dayandım ve dakikaların geçmesini bekledim.1

 

Sol bileğimdeki saate bakınca beklediğimiz sürenin geçtiğini fark ettim. Mutfak kapısından kafamı uzatıp etrafı kontrol ettikten sonra saksının arkasında kıvırıp attığım ceketlerimizi alıp mutfak kapısından bahçeye çıktık. Sessizce arka bahçeye ilerlerken korumalardan biri bulunduğumuz yöne doğru gelmeye başladı. İdil beni meyve ağaçlarının arasına çekti ve yere çömeldik. Gece gece bu kadar gerilim bana fazlaydı.

 

"Başımıza neler açtığının farkındasın değil mi? Hayır yani o çocukları dövsen ne dövmesen ne? Yoksa sıra arkadaşını mı özledin?"

 

"Vedat abi bu tarafa geliyor susacak mısın Asi?"

 

"İşine gelince biri geliyor sus tabi."

 

Vedat abi uzaklaşınca yavaş adımlarla ufak meyve bahçemizi geçip duvara doğru yöneldik. Elimi birleştirip "hadi bas ve zıpla." dedim. İdil duvarı tırmandıktan sonra elini uzatıp beni de yukarı çekti. Aşağı doğru atladığımızda köpek havlama sesiyle İdil'in kaskatı kesilmesi bir oldu. Şimdi bu kızı nasıl sakinleştirecektim?1

 

"Ya Tatlı Cadı'm bak hayvan bu, biz nasıl konuşuyorsak oda havlıyor işte. Hem bak tatlı sevmiyor köpekler. Söz veriyorum önümüze çıkarlarsa ilk beni yiyecekler. " dedim sevecenlikle. Şebeklik yapmam ne derece İdil'i sakinleştirirdi bilmiyorum.

İdil "Korkuyorum ama." derken sesi gerçekten olabildiğince kısık çıkmıştı.2

 

Şaka gibiydi. Sabrımın taştığını hissederken sesimi biraz yükseltip "Maşallah İdilciğim, gecenin bu saatinde iki ayaklılardan değil ama dört ayaklılardan korkuyorsun." dedim. Haklı bir isyandı bence.

 

İdil hızla elimi tutup beni de kendi ile birlikte koştururken "Fobim var işte bilmiyorsun sanki, hadi koş." dedi. Altı üstü bir ses duymuştu ve peşimizde köpek var muamelesi yapıyordu. Hayır yani peşimizde köpek olsa biz koşarken o bakacaktı sanki. İdil'in anlamsız koşuşturmasına aldırmamaya çalıştım. Anayola çıktığımızda bir taksi çevirip Nevin'in Tuğçe'ye attığı konuma doğru yol aldık. İçim hala rahat değildi. Ama uymuştuk bu Cadı'nın aklına işte.1

Yaklaşık on beş dakika sonra taksi henüz inşaatı bitmemiş bir binanın önünde durmuştu. Bir hayli ıssız olan inşaata baktıktan sonra taksici amca bize döndü.

"Kızlar emin misiniz adresin burası olduğuna?" Adam haklıydı! Bizim burada ne işimiz vardı Allah aşkına!

İnatçı Cadı! Taksici amcayı ikna edip parasını verdi ve kendimizi taksiden dışarı attık. Tekrardan şöyle bir etrafa bakıp İdil'e döndüm. Tam gözlerinin içine bakarken "Kızım nereye geldik. Bak dönelim ben korkuyorum." dedim. Gerçekten korktuğumu anlamalıydı. Ama umrunda değildi sanki.

 

"Dönmek yok. Bu kadar geldik. Şş... Birileri geliyor." derken sesi kararlıydı ve yine bir aksiyonun içine bir anda dalmıştık. Duvarın arkasına saklandık. Elinde sopalı on adam, önlerinde Ege ve Batu denen zibidiler vardı.

 

"İçerdekilere ben bitti diyene kadar şiddete devam edeceksiniz. Duydunuz mu beni!"

 

"Anlaşıldı Ege Bey."

 

On izbanduta benzeyen adam ve iki ibne inşaata girerken bizim Cadı sesini bulup benimle iletişime geçti.

 

"Sence içeride kimler var? Aliler kaç kişi? Kalabalık bunlar baya."

 

"Bilmiyorum. Tek bildiğim yakalanırsak sıçtığımızın resmi." dedim. Gerçekten korkuyordum, İdil bunu neden anlamıyordu.1

İkizim bir ajan edasıyla "gel benimle" derken benim başka şansımın olmadığını biliyor muydu acaba? Adamları takip etmeye başlamıştık. Bir tanesi arkasına dönse yakalanmamız an meselesiydi. İnşaatın içine girdiğimizde oldukça dar bir koridordan geçip daha geniş bir alana geldik. Biz tuğlaların arkasına saklanırken adamlar oldukça ileri gittiler. Bizim için iyi bir durumdu bu, görünme olasılığımızı azaltırdı. Adamların ilerlediği yöne dikkatlice baktık. İşte oradaydılar. Ali, Yiğit, Hüseyin, Hasan ve daha önce hiç görmediğim üç kişi daha. Yanlarına adam almışlar ama yine sayıca zibidiler üstündü.

 

"Sayıca azlar Asi. Biz de yardım edelim." deyip cevap beklemeden bir adım atan İdil'i son anda kolundan yakadım.

 

"Sen hayırdır bacım, otur oturduğun yerde. Durumu kontrol edelim uzaktan. İhtiyaç olursa gireriz devreye." dedim. İdil'in tekrar konuşmasına izin vermeden cümlelerimi hızlı hızlı sıralamıştım.

 

Kavga başlamıştı. Hasan adeta can çekişiyor, Hüseyin kendini savunmaktan beş bilemedin altı dakikada yorulmuştu. Kondisyon oldukça zayıf. Öte yandan diğerleri fazla profesyonel bir şekilde dövüşüyorlardı. İkizimin ağzı açık kalmıştı tabiki. Aynı ben...

 

"Ağzına diyorum sinek kaçacak kapat." dedim, biraz İdil ile uğraşsam bence iyi olurdu.

"Benim gördüklerimi sen de gördün mü? Film izliyor gibiyim. Sağa vur sağa oğlum. Ana(!) arkandan geliyor. Aferin be! Üç kişiyi birden yere serdi. Gördün mü Asi bak bak."2

 

İdil'e inanamıyormuş gibi bakıp "İzliyorum ben de senin gibi canlı. Keşke spikerlik yapmasan." dedim. Şaka mıydı bu! Bu tepkisi kimeydi acaba? Bana sorarsanız sadece Ali'yi izliyordu.1

 

"Ben de gidiyorum şu itlere bir de ben çakmazsam içimde kalır." diyen ikizim tekrar hareketlenirken kolundan tutup "Bitti dur. Bak bütün adamlar yerde zaten, korkuyorum. Hadi gidelim göreceğini gördün. Ellerine sağlık güzel de dövdüler." dedim.1

 

İdil'in söylediklerime kulak kesildiğini sanarken aslında beni dinlemediğini adımı oldukça sesli söyleyince anlamam salak olduğumu gösterir mi sizce?

Adımı bağırdıktan sonra ağzını kapatan ikizim elini ağzından çekip sessizce ve oldukça hızlı bir şekilde" Asi, biri geliyor koş! Bu taraftan." dedi.

 

Yakanlanma düşüncesi bende kalp çarpıntısı yapmıştı. Hiçbir şey düşünemiyordum. Sadece İdil'in söylediği tarafa doğru koşuyordum.

Nefes almak için durduğumuzda bir yandan etrafı kolaçan ediyorduk. Kendi kendimi avuturken içimden 'Şu köşeyi dönünce her şeyin bitmesini umut e...' dememe kalmadan köşeyi dönmemle kas yığınına çarpmam bir oldu. Ellerimi yüzüme götürüp kapattım.

 

"Biz hiçbir şey yapmadık. Hiçbir şey görmedik!"

 

Yüzümü kapatan parmaklarımı hafif aralayıp gözlerimi açınca alaycı gülümsemeyle bana bakan Yiğit'i görmeyi hiç beklemiyordum. Boyu neden bu kadar uzundu ki? 'Sakın sen kısa olmayasın Asi.' diyerek bana haddimi bildiren iç sesimi susturup bana doğru eğilen Yiğit'e dikkatimi verdim. Eli ile ellerimi yüzümden çekti. Yüzüme iyice yaklaşıp "Ne işiniz var burada?" diye sordu. Bunun derdi neydi! Niye dibime giriyor şimdi! Neyse sakinim...

 

"Sen Ali'nin peşine ben de bu Cadı'nın. Kader ortaklığı diyelim." derken bir adım geri atıp Yiğit'ten uzaklaşmayı tercih ettim.1

 

Polis arabasının sesini duyunca bir anda panikleyip sağ tarafıma, ikizimin olduğu yöne, baktım. Ali ile İdil'in sessizce bakışmalarının arkasından romantik bir fon müziği çalmak isterdim ama polis arabasının sesi yeterli olur diye düşünüyorum. Stresten sinir kat seviyem gittikçe artıyordu. Ses ayarımı yapamayıp

" Türk filmi çekimi bittiyse yakalanmadan gidebilir miyiz?" diye bağırmamla elimde bir sıcaklık hissettim. Gözlerimi ellerime indirdiğimde Yiğit'in elimden tuttuğunu anlamam zor olmadı. Evet bu heyecanlı geceye bu el tutuşma sahnesi çok hoş olmuştu gerçekten! Kalpten gideceğim...1

 

Yiğit, Ali'ye ve diğer çocuklara direktif verip ikimizi inşaattan dışarı çıkarttığı sırada aklıma gelen şey ile panik oldum. Sanki daha çok panik olabilirmişim gibi...

"İdil ve Ali ne olacak? İçeride kaldılar. Polisler geliyor!" dediğim sırada Yiğit'in sakince "Ali'ye güven." dediğini işitmem asla sakinleşmemi sağlamamıştı.

 

"Sorun zaten İdil'e güvenemiyor olmam." dedim. Yavaşlattığımız adımlarımızla birlikte yere inen gözlerim tekrar tutuşan ellerimizi buldu ve yeni bir sinir dalgası vücuduma nüfuz etti. Yiğit'in omuzuna kapı tıklatır gibi yapıp bana dönmesini sağlarken "Ayrıca elimi tutmak da ne demek? Bu polisleri atlatalım benden bir tokat İdil'den de temiz bir dayak yiyeceksin bil diye söylüyorum!" dedim.1

 

Beni dikkatlice dinledikten sonra gülümseyerek "Sinirlenince çok daha güzel oluyorsun, biliyor musun." deyip göz kırptı. Ne de güzel gülümsüyor, Rabbim özene bezene yaratmış maşallah! Bir de göz kırptı değil mi o?1

 

Allah'ım aklım da kalbim de sana emanet! Sen mukayyet ol!3

 

***

 

 

Ay ay ay neler oldu neler.

 

 

Biz yazarken bile o kadar heyecanlandık ki, sahneleri yaşadık desek yalan olmaz .

 

 

Sizler nasıl buldunuz?

 

 

Yorumlarda buluşalım.

🤍

 

Bölüm : 26.01.2025 14:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...