12. Bölüm

Bölüm Onbir: Polisler

Yazar Çizer
yazaarcizeer

 

 

Merhabalar

 

 

Yeni bölümle karşınızdayız.

 

 

Heyecan var mı heyecan?

 

 

E hadi ne duruyoruz, başlayalım.

 

 

Bakalım Asi neler anlatıyor?

***

İnşaattan çıkmış, karşı binanın dış kapısına doğru ilerliyorduk. Hala elimi tutuyordu ve bu zaman geçtikçe sinirlenmeme sebep oluyordu. Tehlike geçmişti elimi bıraksa olurdu bence. Ben bunun için debelenirken karşımızdaki sokaktan iki üniformalı polisin geldiğini görünce Yiğit beni kendine doğru hafifçe çekti. Hemen önümüzdeki binanın kapısına sırtımı yaslayıp üzerime doğru geldi. Gözlerimi şaşkınlıktan kocaman açarken kalbimin mendili alıp halaya kalktığını hissediyordum. Ama esas soru şu: Sinirden mi kalbim bu kadar ayaklanmıştı yoksa zaten dibimde olan ve nefesi nefesime karışan bu ukaladan etkilendiğim için mi?

 

Dışarıya karşı öpüşüyormuşuz gibi durduğumuzdan olsa gerek önümüzden geçen polisler önce bir boğaz temizliği yapıp beni Yiğit'in esaretinden çekip kurtarmışlardı.

Sesin geldiği tarafa doğru Yiğit kafayı çevirirken ben de kaslı gövdesine sinmiştim görünmemek için.

 

"Gençler bu bölgeden bir ihbar aldık. Birilerini gördünüz mü yada bir ses duydunuz mu?" diye soran polislere oldukça normal biri gibi cevap verdi Yiğit.

"Görmedik abi. Biz de yeni geldik zaten."

Polislerden hiç ses çıkmazken 'kesin yalan söylediğini anladı, yakalandık.' diye düşünüyordum. "İyi bakalım, hayırlı geceler gençler." diyen polisler tüm düşüncelerime su serpip usulca uzaklaşıyorlardı.

 

Polisler uzaklaşıncaya kadar ben Yiğit'e iyice sokulmuştum. Kafam göğsüne dayalı, gözlerim ellerimize odaklıydı. Çünkü hala el eleydik ve düşüncelerime engel olamıyordum. Mesela bir erkeğin eli nasıl bu kadar sıcak ve yumuşak olabiliyordu, çok saçma!

 

Ben aklımdan bunları geçiyorken Yiğit boştaki elini yüzüme doğru hareket ettirmeye başladı. Eli çeneme ulaşınca yüzüne bakmamı sağladı.

 

"Sakinleştiysen gidelim?" Evet, bu bir soruydu. Çünkü dip dibeydik elbette anlayacaktı heyecanımı, elbette duyacaktı kalp atışlarımı... Ama benim bile anlamlandıramadığım duygularıma şu an şu dakika bir anlam katmamalıydı. İşte o yüzden nefesimi düzenleyip "Sakinim ben." dedim.

 

Elini çenemden çekip tereddüt etmeden saçlarıma götürdü. Bir tutam saçımı alıp kulağımın arkasına aldığı sırada sadece onu izliyordum ve yaptıklarına bir anlam vermeye çalışıyordum. Gözlerini tekrar gözlerime kilitlediğinde "Titremen durmuş gibi... Ben yanındayım bir şey olmaz, korkmana gerek yok. Sana bir şey olmasına izin vermem." dedi.

 

Bu kadar yeterdi! Kafamı hafif sola çevirip elini saçımdan çekmesini sağladım ve yavaşça ellerimizi ayırdım. Yüzüne bakmadan "Nereye gideceğiz?" diye sordum.

 

"Sahile inelim, orada buluşuruz. " dedi ve bir adım geri gitti.

 

"Kimden aldınız konumu? Ege ve Batu'dan başkası bilmiyordu. Bizimkilerde ötmeyeceğine göre? " Soruyu sorarken sesi gayet resmiydi. Az önceki korumacı naif sesinden eser yoktu. Ama ona gerçeği söylemeyecektim.

 

"Çok önemli değil bence. İstihbarat sağlam bizde, karıştırma orasını. İdil'in peşinden sürüklendim işte. Yoksa seni özlediğimden değil!"

 

"Saat kaç farkındasınız değil mi? Ya başınıza bir şey gelseydi ya polisler erken gelseydi?" derken yine korumacı naif sesi kulaklarıma doluyordu. Gözlerimi yüzüne çevirmiş incelerken farkettiğim şey ile istemsiz elimi yüzüne uzatmıştım.

 

"Dudağının kenarı kanıyor." Parmaklarım kirli sakallarına değiyordu ve kendi yaptığım harekete şok olmuştum. Ne elimi geri çekebiliyordum ne de aklımdaki ilk şeyi yapıp dudaklarına dokunabiliyordum.

 

"Sen beni özlemediğine emin misin? Dudağıma kadar süzdüysen..." derken muzipçe gülüyordu. Gülmesi beni şoktan çıkartmıştı ama yerini sinire bırakmıştı.

"Alay etme de dur! Şunu temizleyeyim." deyip aklımdaki şeyi uygulamaya geçtim. Tam baş parmağımla akan kanı alıcakken elimi tuttu. Gözlerimi gözlerine çevirdim. Tarif edemediğim bir şey vardı gözlerinde. Hem istiyormuş gibi hem de istemiyormuş gibi...

 

"Dokunursan bırakmam." dedi tehdit eder gibi. Kaşlarımı çattım.

 

"Fazla masumsun, bu akşam şansını da beni de daha fazla zorlama güzellik. Kızamıyorum bile..." deyip güldü. Mümkünmüş gibi kaşlarımı daha da çattım. Ne dediğini idrak ettiğim zaman elimi çekip onu ittirdim.

 

Sahile doğru yol alırken Yiğit'in arkamdan geldiğini biliyordum. Ama ne yapmaya çalıştığını bilmiyordum.

Kızlarla eğlenmeyi seven yakışıklı ukalanın tekiydi! Ama sanki bugün farklıydı... Önemsedi, korudu, uyardı, hareketlerini tarttı. Bana kıyamadı.

Yapma Asi! Farklı falan değildi. Sadece olayın etkisiyle sen ortamı kendi kafanda romantikleştirdin. Yoksa Yiğit aynı Yiğit! Ve tam bir duygusuz, her kuşun etini yiyebileceğini sanan bir serseri!

 

İç sesim bana haddimi bildirirken çoktan sahile gelmiştim. En yakın banka oturdum ve yanıma oturan Yiğit'i düşünmemeye çalıştım.

 

Aklım ve kalbim birbirine savaş açmıştı resmen. Ben bu durumdan nasıl çıkacağım!

 

***

 

Ali'den...

 

Polis siren sesleri...

 

Caner adamlarıyla birlikte "Biz kaçtık, gerisi sizde." deyip giderken ona ufaktan kafamı salladım. Gözlerim, İdil'i karşımda görmeye hala alışamamıştı. Şaşkındım ama tahmin etmeliydim. Kavga sırasında sesini duymuştum çünkü. Ama bunu beynimin bana bir oyunu olduğunu sanmıştım ve üstelememiştim.

 

"Sen benimle geliyorsun Baş Belası. Maraz sizle sahilde buluşuruz sonra. Hüseyin siz de topuklayın gerisi bizde." diyen Yiğit'i duymamla düşüncelerime kısa bir ara verdim.

 

"Hop hop nereye? Birde elini tutuyor bak. Sen kim ol..." Lafını bitirmesine izin vermedim. Yoksa bir kavga da burada çıkar, İdil bizim belalıyı dövmeye kalkar, polis de bizi enselerdi. Bunun olmasına müsaade edemeyeceğim için İdil'in elini tutarak inşaatın içine girip bodrum katı merdivenlerine doğru yol aldım.

 

Halimi düşünüyordum. Şu an İdil'in elini tutmuş ve polislerden kaçıyordum. Ne ara bu duruma düştüm. En son biz inşaatta çocuklarla Ege'ler nerede diye tartışıyorduk ve birden on kişi ile birlikte gelmişlerdi. Tam eğlence başlıyor demiştik ki bu defa da öğle molası biten inşaat ustalarının alana girmesiyle kavgayı akşama ertelemiştik.

Ve sözleştiğimiz gibi gece yarısı saat tam sıfır sıfırı gösterirken inşaat alanındaydık. Ben, Yiğit, Caner, Asım, Yusuf, Fatih, Hasan ve Hüseyin. Zibidiler kendilerine on tane koruma alınca biz de bizim ekibe takviyede bulunmuştuk. Ne kadar iyi dövüşürsek dövüşelim on kişiye dört kişi kaybedebilirdik. Gerçekçi olmak lazım değil mi?

Ege ve Batu peşine taktığı on köpeğiyle birlikte alana girmiş eğlencenin başlamasına sebep olmuşlardı.

 

"Ya bıraksana beni! Eşkıya mısın! Nereye gidiyoruz! Hey kime diyorum ben!"

 

Düşüncelerimden kopup İdil'in sesine kulak verdiğimde başka şeyler duymayı beklemiyordum. Polisler...

 

Polislerin inşaata girdiğini anladığım için İdil'e cevap vermeden indiğimiz bodrum katının merdiven altına doğru sürükledim. Ani bir hareketle İdil'i duvarla arama alıp sağ elimle ağzını kapattım. Susmazsa yakalanmamız an meselesi idi. Gözlerim vücutlarımızın yanında duran ellerime indi. Hala elini tutuyordum, bu hoşuma gitmişti.1

Olduğu yerde kıpırdanmaya başlayan İdil'e gözlerimi çevirdiğimde göz göze geldik. Gözleri "Konuşmayacağım söz veriyorum. " der gibiydi. Yavaşça elimi çektim. İşaret parmağımı dudaklarıma götürüp sus işareti yaptım. Polis memuru bulunduğumuz bölgeye kadar gelip bir süre etrafı inceledi ama bizi görmedi.1

 

"Amirim burada kimse yok! " diyerek üst kata çıkan polis memuruyla ben de derin bir nefes aldım.

 

"Biraz daha uzaklaşmazsan sigara kokundan dolayı fosilleşeceğim burada!" Kısık ve isyankar ses tonunu duyunca tekrar gözlerimizi birleştirdim. Bu kızda ne vardı böyle? Nasıl, nasıl gelmişti buraya? Düşündükçe sinirlenmem gerekiyor aslında ama ben merak ediyorum.

"Ne işin var senin burada?" diye sordum vereceği cevabın beni sinir edeceğini bile bile. Çünkü bu kız her konuştuğunda ben sinirleniyorum.

" Elimi bırakacak mısın artık ?" dediğinde sinirden gülüyordum.

" Onca şeyin arasında elini tutuyor olmam önemli yani öylemi?"

 

"Önemli çünkü..." Çünkü ne? Ne olabilirdi? Bana dokunmaktan iğreniyor muydu? İç sesimi susturup İdil'in cevap vermeyeceğinden emin olduğum için yüzünü incelemeye karar verdim. Belki yüzünden anlarım diye umut ettim fakat karanlık olduğundan yüzünü tam algılayamıyordum. Yerinde kımıldayıp bakışlarını yere çevirdi. Utanmış mıydı o?

 

"Ne kadar daha duracağız? Ayrıca o zibidi Yiğit kardeşimi nereye götürdü?"

 

İdil isyanına devam ederken ben hala elini bırakmamıştım. Güvenli bir yere gitmeden de bırakmayı düşünmüyordum. O ise elini kurtarmanın peşindeydi. Boşa uğraşıyordu farkında değildi.

 

Polislerin gittiğinden emin olunca inşaattan çıktık. Nereye gittiğimizi bilmeden öylece yürüyorduk sokakta. Aklımda bir sürü soru vardı, artık İdil'in cevaplaması gerekiyordu. Daha fazla susamazdım ve susmadım.

 

" Ne işin var bu saatte burada? Ya polisler erken gelseydi ? Hadi biz.." diye soru yağmuruna devam ediyordum ki adımlarını durdurarak sesini yükseltti.

 

"Sana ne! Başıma ne gelirse gelsin sana ne! Şu elimi de bırak artık. Çok sevdin heralde."1

 

Sözlerini tamamlarken bile çırpınıyordu. Asla ama asla beni dinlemiyordu ve bu benim daha çok sinirlenmeme sebep oluyordu. O, elini kurtarmaya uğraşırken birden bire dönüp hala bırakmadığım elinden kendime doğru çektim. Gözlerimden ateş çıkıyordu, hissediyordum. Aynı onun gibi bende oldukça sesimi yükselterek "Sana ne işin vardı burada diyorum?" dedim.

 

Ses tonumdan olsa gerek İdil biraz geri adım attı. Bakışlarını yere, sesini de normal seviyesinin bir tık aşağısına indirerek masumca " O şerefsizlerin kim olduğunu öğrenmek istedim." dedi. Sonra bakışlarını kaldırıp ses tonunu hafifçe yükselti.

" Numaranı da olduğun yeri de bir yerden buldum ne önemi var? Ayrıca benim kardeşimin meselesi sen neden çözüyorsun ki!" Konuşmasının sonuna doğru kaşları çatılmıştı. Şu an oldukça etkileyici gözüküyordu ama bu benim sinirlerimde bir yumuşamaya sebep olmadı tabiki.1

 

"Ne yapacaktın kız başına, sopalı gelen adamları mı dövecektin?" dediğim zaman sinir kat seviyem giderek artıyordu. Elini bir hışımla bıraktım ve sözlerime devam ettim.1

 

"Bak bundan sonra başının çaresine o zaman. İyilikte yaramıyor!"

 

Ben tam geri dönüp adım atacakken İdil az önce bırakmak için çabaladığı elimi yeniden tuttu. Ne yapmaya çalıştığını anlamak için durdum. Önce elimi bıraktı eline bulaşan kan izine baktı. Sonra tekrar elime uzanıp gözlerimin içine bakarak " Elin kanıyor." dedi. Tepki vermedim. Cebimdeki telefondan yükselen sese kulak verip, Yiğit'in aradığından emin olduğum için, İdil'den gözlerimi ayırmadan açtım telefonu. Ben telefonla konuştuğum sıra kafasındaki kırmızı bandanayı çıkarmış kanlı elimi sarmakla uğraşıyordu. Bu kız neden bu kadar dengesizdi ki?

 

Telefonu kapattığımda İdil'in de elimle işi bitmişti. Bir şey dememi bekliyormuş gibi gözlerimin içine bakıyordu. Kardeşini merak ediyor olduğunu düşünerek " Sahilde oturmuşlar. Yanlarına gidelim sonra sizi evinize bırakırız." dedim.

Ve boş sokakta sessizce yürümeye başladık. Ağzını açıp hiçbir şey söylemedi, şaşılacak durum.

Yaklaşık 10 dakikanın sonunda sahile varmıştık. Yiğit ile Asi bir bankta birbirlerine bakmadan sessizce oturuyordu. Yanlarına yaklaştığımızda Asi hemen ayaklanıp İdil'i yanına çekerken Yiğit'te sessizce konuşmaya başladı.

 

"Cengiz abi aradı. Kızları bırakıp gitmemiz lazım. Nasıl yapalım?"

 

Gecenin bir yarısı sahil boş olunca sessizde söylese duyuluyordu işte. Kızlar Yiğit'i duyunca aynı anda açtılar ağızlarını 'Cengiz kim?' diye.

Ama soruları yanıtsız kalacaktı. Çünkü Cengiz'den onlara ne!

 

"Sizi ilgilendiren bir durum yok." dedim sakin olmaya çalışarak. Ama bu kız benim sinirlerimle çok oynuyordu. Söylediği şeye bakar mısınız!

 

"Sizi de ilgilendirmeyen durum çok ama maşallahınız var." Bak bak kırmızı bandanalı kızın ettiği laflara bak sen! Ali nasıl sakin kalsın şimdi.

 

İç sesimi bir an önce susturup İdil'i yoksaysam iyi olacaktı. Yoksa şeytana uyup bu karamele ne yapardım bilmem.

 

"Eviniz ne tarafta?" diyen Yiğit, sormak istediğim soruyu yöneltince kızlardan gelecek cevabı bekledim susarak.

 

Saniyeler içinde cevap Asi'den geldi. "Şu saatten sonra eve giremeyiz korumalar var."

 

"İyi bizim eve götürelim sizi kapıyı içerden kitlersiniz sabaha kadar gelmeyiz zaten." dedim. Başka bir seçenek yoktu. Konuşacak bir şeyde yoktu. Yavaşça eve doğru yürümeye başladık. Bir iki dakika sessizliğin ardından Karamel'in sesini duydum.

 

"Nereye gidiyorsan ben de geleceğim."

 

"Saçmalama idil." diyen Asi, muhtemelen kardeşini durdurmuş şaşkınca yüzüne bakıyordu. Ama ben arkama bakmadan yürümeye devam ediyordum.

 

"Ben gidiyorum istersen gelme Asi."

 

"En son bunu dediğinde kendimi inşaatta buldum. Şimdi nereye sürükleyeceksin merak ediyorum. Tehlikeliler işte neden macera arıyorsun anlamıyorum!"

Haklı bir isyandı Asi'ninki. Gel bu durumu inatçı Karamel'e anlat. Ama bu sefer istediği olmayacaktı. Olamazdı.

 

"Maraz kızları oraya götüremeyiz." Yiğit'in endişeli sesiyle durup ona baktım. Gerçekten bunu söylemiş miydi? Kızları götüreceğimizi düşünmüştü öyle mi?

 

Ben şaşkınlıkla iç sesimle oyalanırken kızlar da yanımıza gelmişti. Yiğit'le sessizce bakışmamızı saniyeler içinde bölen ses İdil'e aitti tabiki de.

"Mafya mısınız siz?"

 

Sorusuyla kısa bir an İdil'e baktım ve Yiğit'e dönüp "Bizle gelmeyecekler zaten. Üstüne konuşmaya bile gerek yok." dedim.

Sonra konu değiştirerek "Evde yiyecek bir şey var mıydı Yiğit? Yoksa ben bir şeyler alayım gece kızlar acıkırsa yerler. Siz de eve geçin." dedim. Evin olduğu sokağa gelmiştik zaten. Köşedeki markete gidecektim.

 

"Abi domates biber atıştırmalık al bir şeyler işte." Yiğit'in sözü bittiğinde adımlarımı markete doğru yönelttim.

 

Markete girip alacaklarımı tamamladıktan sonra kasaya yöneldim. Mustafa aldıklarımı tartıp hesaplarken elim sigara paketlerine gitti. İdil'in sigara kokmamdan rahatsız oluşu geldi aklıma. İstemsiz üstümü kokladım. Bugün de hiç sigara içmemiştim halbuki.

 

"Sigarayı da sayıyor muyum Ali abi?"

 

"Yok kalsın koçum."

 

Hesabı ödeyip marketten çıktım. Elimdeki poşetlerle eve yöneldim. Bahçe kapısından içeri girdiğimde adımlarım yavaşlamış düşüncelerim çoğalmıştı. Birkaç adım atıp durdum ve öylece oturduğumuz eve baktım.

Alt katı odunluk olarak kullanılan bir depo, üst katı iki oda bir salon ufak bir evdi yaşadığımız yer. Daha düne kadar yıllardır değişmeyen sadelikte bir yaşantımız vardı Yiğit'le. Okul ve Cengiz'in işleriyle dolu bir yaşantımız... Şimdi ise damdan düşer gibi yaşantıma ortak olan, ortak olmaya çalışan bir Karamel var. İnatçı, meraklı, depresif, ailesiyle sorunlu bir Karamel. Başına bela almakta ısrarcı bir Karamel.

Düşün Ali düşün! Şimdi sen bu inatçı Karamel'le ne yapacaksın?

***

 

 

Bir bölümün daha sonuna geldik.

 

 

Nasıldı?

 

 

Düşüncelerinizi okumak için sabırsızlanıyoruz.

 

 

Hadi bakalım, yorumlarda buluşalım.

🤍

Bölüm : 30.01.2025 07:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...