Merhabalar
Biraz geç oldu fakat güç olmasın değil mi?
Yeni bölümde yoğunluk olarak İdil ve iç dünyasını işleyeceğiz. Bazı soruların yanıtlarını beraber arayacağız.
Babasıyla olan probleminin sebeplerine bir göz atacağız.
Ama öncelik Ali'den kısa bir girişimiz var. Hadi sözü Ali'ye bırakalım.
***
Telefonuma gelen aramaya baktığımda Cengiz yazıyordu. Haftasonu olan davette yapacaklarımızı konuşmak için arıyordu büyük ihtimal . Partide kalmamı gerektiren bir durum olmadığına göre gidebilirdim buradan. Zaten bütün erkeklerin katil olduğu için mi yoksa güzel olduğu için mi İdil'e bakmalarından rahatsız olmaya başlamıştım. Sana ne Ali sana ne?
Ne zaman soracak diye beklerken merakına yenik düşmesi artık hoşuma gidiyordu. Birbirimizle bu kadar ilgili olmayı ne zaman başlattık nasıl bitireceğiz bilmiyorum. Batuhan 'ın gereksiz nidalarına gereken cevabı verip Yiğit ile mekandan çıktım. Yiğit 'in aklının Asi de kaldığı kesindi . Çünkü Asi'ye ayak üstü dans teklifleri , çıkma teklifleri geliyordu . Kız hepsini reddetse de rahatsız olduğu belliydi. Aynı şeyi İdil içinde yaparlardı mutlaka ama katil damgası onu bu gibi erkek avlarından kurtarmış oluyordu. Güzelliği , duruluğu, karamel saçları ile ne kadar dikkat çektiğinin farkında mıydı acaba ? Aman olmasın farkında..
Eski binaya vardığımızda çocukların yer yatakları boyunca uyuduğu odadan geçerken içim sızlamıştı. 15 sene önce buralarda beş kuruş için süründüğümüz günler geliyordu aklıma. Hoş hala değişen bir şey yoktu hala sürünüyorduk. Cengiz geldiğimizi görünce sert bir sesle
" Veletlerle vedalaşıp odama gelin " dedi.
Odasına geldiğimizde içerde beyaz sakallı ,takım elbise giyinmiş, gözlüklü bir adam vardı . Kim olduğunu bilmediğimiz için baş selamı verdik.1
" Ali ve Yiğit. Mal tesliminde gözetmenlik yapanlar bu çocuklar ."
Cengiz'in işaret ederek bizi tanıtmasıyla adam hiç sesini çıkarmadan uzun uzun bize baktı.
" Demek bizim malları yurt dışına götüren sizlersiniz . Kendimi tanıtmaya gerek yok . Davet yemeğinde öğrenmiş olacaksınız . Bana müsade Cengiz . Daha çok işimiz olacak ."
" Müsade senin müdürüm , tekrar bekleriz mutlaka "
Adamı dış kapıya kadar uğurlarken Yiğit ile bu adamın kim olduğunu tahmin etmeye çalışıyorduk. Birbirimize bakıp yorum yapacakken Cengiz'den gelen sesle şaşkınca ona döndük.
Bizi görmesi iyi bir şey miydi bilmiyorum. Çünkü yaptığımız sevkiyattan yakalansak ilk gidecek kişi emniyet müdürü sonra Cengiz ve sonrasında biz geliyorduk. Adamı ilk kez görmek tuhaf hissettirmişti . Çünkü bizler yaklaşık 10 senedir bu işi yapıyorduk ve hiç görmemiştik. Neden kendini şimdi gösteriyordu. Onun içinde riskli değil miydi ?
Kafamdaki soru işaretleri artıkça stres olmaya başlıyordum . Hafta sonu burada buluşup korumaları olarak Cengiz 'in yanında gidecektik . Arabasının kapısını açmak , İngiliz müşterilerle hasbihalleri tercüme etmek gibi görevlerimiz vardı. Cengiz bir şeyler zırvalarken bende elimdeki sigarayı içime çeke çeke içiyordum .1
Görev tanımlaması bitince odadan çıkıp çocukların olduğu yere geldik . Burası içimi sızlatsa da yine en huzur aldığım yerdi. Çocukluğum burada geçmiş ,acının bütün haline burada şahit olmuştum . Soğuktan zatürre olan ve hayatını kaybeden küçük Serhat'ı unutamıyordum. O günden sonra odaları metrukta olsa bir soba koydurmuş bizden sonraki kimsesiz çocuklar bu yüzden ölsün istememiştik.
Binadan çıktık. Havanın serinliği yüzümüze vuruyordu. Sahil yoluna çıktığımızda İdil ve Asi ile karşılaşacağımızı düşünmemiştik . Parti mekanı ile bu yol tamamen alakasızdı nasıl buraya gelmişlerdi? Hiç kimsenin ağzı bıçak açmıyordu. Öylece bakışıyorduk. Ama bir şeyleri anlamamız için birinin ses etmesi gerekiyordu.
" Saat geç olmuş taksi ile gitmeniz daha mı iyi olurdu sizin için ?" Dedi Yiğit, şaşkın, meraklı ama bir o kadar umursamaz bir tonda.
İdil şaşkınlıkla bize bakıyordu . Edecek kelama hali yok gibiydi. Yüzünde bir şeylerin hayal kırıklığı vardı ama ne ?
" Biraz hava almalı yürüyüş bize iyi gelir biz gideriz .İyi akşamlar "
Asi 'nin cevap vermesiyle uzaklaştılar. İdil ikidebir arkasına bakıyordu. Yiğit ile olana anlam verememiştik .
Idil'den
Burası eski, pis kokan metruk bir binaydı. Nasıl bunun içine girmişlerdi. Bunlar kimdi ve ne karıştırıyorlardı?Asi'nin tedirginliği beni ayrı geriyordu. İçeride gördüklerimle kalakaldım. Yer yatağı boyunca çocuklar dizi dizi uyuyordu. Yaşları 5-10 arasında hepsi küçücüktü. Bu nasıl bir vicdansızlıktı? Bunlar çocuk pazarlığı mı yapıyorlardı ? Yoksa organ mafyası mıydı? Ah hayır bu kadar vicdanlı adam bunları yapamazdı. Bir çocuğun başını okşadıktan sonra Ali ilerdeki odaya giriş yaptı .
Olan biteni öğrenmek için bende çocuklara basmamaya çalışarak odanın kapısına doğru ilerledim. Asi peşimden geliyordu. Gözleri dolmuştu çocukları görünce . İçeriden gelen sesle donakaldık.
Asi'nin söylemeye korkar tondaki sesini duydum, belli belirsiz.
Evet benziyordu ... Üvey dedemize benziyordu ama olamazdı. Olmamalıydı. O bir polisti. Üstelik annemizin amiriydi. Yıllardır tanıyorduk. Polisler yanlış iş yapmazlardı. Belki de bunları yakalamak için role girmişti. Gizli görevdeydi. Ah neler oluyor böyle? Kafamda deli sorularla kalakalmıştım. Muhtemelen Asi de benim gibiydi.
Üvey dedemize benzeyen adamın 'bana müsade' demesini duymamızla Asi beni çekiştirdi. Çocukları ezmeden geçmeye çalışarak bina dışına çıktık. Hatta koşarak sahile doğru indik . Uzun bir süre kendimize gelmeye çalıştık. Asla birbirimizle konuşmadık, bakışmadık. Sanki Asi'ye bakmazsam duyduklarım gerçek olmayacakmış gibiydi.
Ama duyduğumuz şeyler hiç de sahteymiş gibi değildi. Üstelik doğru da gelmiyordu. Yurt dışı mal teslimat işleri..
Duyduklarımı düşünmeden edemiyordum. Bir davetten bahsetmişlerdi. İçerde Ali ile Yiğit'in sesi yoktu, sadece tok sesli bir adamla üvey dedemize benzeyen adamın sesi geliyordu. Ama görmüştük işte. Takip edip içeri girdiklerini görmüştük. İçerdelerdi. Bu iş her neyse o işin içindelerdi. Kötü olduklarını bile bile arkadaşlık kurmuştuk. Belki duygusal bağlar bile vardı aramızda. Belki mi var gerçekten İdil! diye beynimin bir tarafını yiyen iç sesimin şuan susması gerekiyordu.
Ne olduğunu öğrenmeden içim rahat etmeyecekti. Eve doğru giderken önümüze çıkmışlardı. Hayal kırıklığı ile bakıyordum Ali'nin yüzüne. Aklımda kalbimde kabul etmiyordu kötü olduğunu. Ama çok açıktı gördüklerim. Duyduklarım.. Benim tanıdığım, beni koruyan kollayan, gözlerime şevkatle bakan vicdanlı adam, Ali bu değildi. Yine bizi düşünen cümleler kurmaları duyduklarımız karşısındaki zihnimizde oluşan o kötü adamlarla eşleşmiyordu asla. Ben ağzımı açamazken Asi'nin verdiği cevap üzerine yola devam ettik. Giderken bile arkama dönüp Ali'ye bakma isteği hissettim. İnanmıyordum. İnanmak istemiyordum kötü olduklarına..
Kafamın içi kazan gibiydi. Hafta sonu üvey dedemin verdiği davet vardı. Bu davet o muydu ? Yüzünü görmeden sadece sesini duymuştuk. Ya o değilse ? Eğer gizli görevde ise davet zamanı mı yakalayacaktı? Diğer adamla birlikte Ali'lerde o zaman... Düşünmek bile istemiyorum bunları. Asi adımlarını yavaşlatıp denize doğru döndü. İyice durgunlaşmış öylece denizi izliyordu.
" O kadar kötü olabilirler mi? Yani polislerin ensesinde olacak kadar ? " Dedim yanına yaklaşıp, onunda aklında olan soruyu ona yönelterek.
" Hayatımda ilk kez bir erkeğe karşı kendimi yakın hissettim İdil ve şuan yaptıkları işin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Anlayacaklarımdan korkarak..."
Benden bir farkı olmayan Asi'yi daha fazla zorlamak istemedim. Yarın cumartesi olduğu için biraz rahatladım. Aynı sırada oturduğum insanın kötü işler yaptığı kesindi . Pazar günü de davet vardı. Eğer bütün düşündüğümüz taşlar yerine oturursa davette hepsini görecektik zaten.
Asi ile birlikte eve geldiğimizde babamlar çoktan gelmişti . Tülin Asi'ye Tuğçe'yi sormuştu.
" Kızınız biraz daha kalmak istediğini söyledi bize." Halbuki hadi gidelim dememiştik ona . Allah'tan dememiştik dedesi ve Ali 'nin ne işler karıştırdığına onu da dahil etmiş olurduk. Odamıza çıkmak için müsade istedik. O sırada telefonuma gelen mesaja baktığımda ne hissedeceğimi bilmiyordum. Telefondaki bildirimde Maraz Ali yazıyordu.
Odama girip kendimi yatağa attım. Ali'nin attığı mesaja bakmam gerekiyordu. Hem onunla konuşmak istiyordum hem de deli gibi korkuyordum. Onunla yüzleşmek şuan isteyeceğim son şeydi. Ama ne yazdığını da deli gibi merak ediyordum. Bu merakımın bir gün beni öldüreceğini söylemişmiydim.1
"İyi misin ? Partide bir şey olmadı değil mi ? "
Okuduğum mesajla kafamın içinde bastırdığım sesler yeniden su üstüne çıkmıştı. Üzgün olduğumu görüp, düşünüp, mesaj atan adam çocuk mu pazarlıyor, organ mafyası mı acaba deyip deyip kafayı yiyecektim. Mesaj yazmasam bu sefer arayacaktı. Hiç onunla konuşmaya niyetim olmadığı için cevap yazmaya başladım.
" İyiyim, soğuk hava çarptı sadece halsizim biraz , sorun yok "
" Gözlerinde bir şeylerin hayal kırıklığı vardı"
Cevabı gecikmemişti. Duygularımı belli ediyorum da bu kadar ettiğimi bilmiyordum. Nasıl anlamıştı?
" Yorgunum sadece, sana öyle gelmiş "
Tabiki inkar edecektim. Ne diyecektim ki zaten. Hem mesaj atmasını hem de atmamasını istiyordum. Sorgularsa konu bir şekilde açılacaktı çünkü. Ve ben konu açılsın istemiyordum. Neyse ki devam ettirmedi. Benim için oldukça yorucu bir gündü. Kendimi pazar gününün psikolojisine hazırlamam gerekiyordu. Nelere şahit olup, nelerle yüzleşecektim. Kim bilir? Belki de Pazartesi gününden itibaren hayatımda Ali diye biri olmayacaktı ve ben bunu içten içe kabul edemiyordum.
Elime istemsizce aldığım çizim defterime bu gece gitmiş olduğumuz binayı çizmeye başladım...
Gözlerimi açtığımda etrafımı incelemeye başladım. Çizim defterim bir tarafta, kalemler yere düşmüş , saçım başım dağılmış bir şekildeydim. Dün kafa dağıtmaya çalışırken uyuyakalmışım. Yattığım yerden defterime baktım. Çizdiğim resmi görünce dünün bir rüya olma ihtimali olmadığı tokat gibi çarptı suratıma. Her şey gerçekti. Yataktan hızlıca kalktım. Fatoş teyze odama damlamadan çizim defterimi kaldırıp komidin çekmecesine koydum. Tam yatağımı düzeltirken odama gelen Fatma teyze değil Tuğçe olmuştu. Acaba derdi neydi ?
"Hayırdır ? " derken gerçekten merak ediyordum. Ne yapmış olabilirim ki alarmımda çalmadı bugün, beni rüyasında mı görmüştü.
" Sana hayırdır ? Ali ile aranda ne var ?" Baştan aşağı beni süzüyordu. Kollarını çiçek yapmış bir ayağını öne alıp ritim tutuyordu. Ali ne alakaydı şimdi.
" Sıra arkadaşımla olan ilişkim seni neden ilgilendirsin?" Ali gibi mi konuşmaya başladım sanki ne.
" Ne sıra arkadaşıymış Ali'nin de senin de ağzınıza yapıştı. Düzgünce cevap bekliyorum sevgili misiniz ?"
Sana ne be ! Şu beni sorguya alana da bakın hele. Gel de sinirlenme. Sanki Ali onundu da elinden almışım gibi bir tavırlar.
" Diyelim ki öyle ne yapacaksın?" dedim umursamıyormuş gibi yapmaya çalışıyordum. Ama tavrı çok sinir bozucuydu. Merak ediyordum ne yapmayı düşünüyordu acaba.
" Ben bana ait olan şeyleri paylaşmayı sevmem katil çocuk. Ali'me de zarar vermene izin vermem bunu bil!"1
Bir saniye bir saniye ne dedi o. Kahkaha attım. ALİ'ME mi dedi o! Birde tehdit eder gibi bir elini beline koymuş öteki eliyle parmak sallıyor haspam.1
" Peki Ali'nin sana ait olduğundan haberi var mı Tuğçe? " diyerek girdi Asi odama. Tek kaşı yukarı kalkmış, alaycı bir ifade vardı suratında.
" Yakın zamanda olur Asi'ciğim, hem gözümden kaçmadı sen de Yiğit'le baya samimisin." dedi Süslü Asi'nin açığını yakalamış gibi.
" Biz senin okulun genel erkekleri ile samimiyetini sorgulamıyoruz incinme diye, kaşınma o yüzden. "
Tuğçe hiçbir şey demeden odadan çıktı. İkizime laf yetiştiren adam daha anasının karnından doğmamıştı tabi. Tuhaf bir şekilde Tuğçe'nin Asi'ye karşı bir çekingenliği vardı. Nedenini hiçbir zaman anlamamıştım ama genel olarak Asi sert ve hiçbir lafın altında kalmayan, karşıya koz vermeyen biriydi. Bu yüzden benimle katil çocuk adı altında uğraşıyordu. Elindeki koz benim annemi öldürmemdi.
" Hey sana diyorum ne giyineceğiz yarın ? " derken, eş zamanlı ellerini gözümün önünde şıklatınca kendime geldim.
" Ne bileyim ne giyineceğimden çok Ali'lerle karşılaşıp ne halt yiyeceğimizi düşünüyorum." dedim. Dünden beri başka bir şey düşünemiyordum.
" Üvey dedemiz emekli partisini neden bunların adamıyla yapar ? Şu Cengiz dedikleri adam acaba dün sesini duyduğumuz adam mıydı? "
Asi de benle konuşuyormuş gibi değildi. Aklından ne geçiyorsa o direk dilinden dökülüyor gibiydi. Haklı olabilirdi. Başımı olabilir anlamında salladım. Bana bakıyor muydu bilmiyordum. Fatoş teyzenin sesi ile kendimize gelip aşağıya indik. Klasik çok mutlu bir aileymişiz gibi kahvaltımızı yaptık. Tülin hanımın babamdan istekleri bitmiyordu. Babasının emekli partisi için 10k elbise almıştı. Gelen elbise kendi vücuduna dar olduğu için terziyi suçluyordu. Kilo almışsın işte bir büyük bedenini alıver sabah sabah bunun gereksiz sohbeti beni germişti.
Kahvaltı sonunda Fatoş teyzeye yardım etme bahanesiyle mutfağa doğru yol aldım. Kirli tabakları sudan geçirirken dalmış olacağım ki Fatoş teyzenin söylenmesi ile kendime geldim.
" Eh be kızım su bu kadar açık bırakılır mı ? Aklın yine nerelerde? "
" Haklısın Fatoş'um dalgınım biraz kusura bakma " deyip suyu biraz kıstım.
Kafamın içinde sürekli dönen düşüncelerden nasıl uzaklaşacağım bilmiyorum. O esnada benimle uğraşmaktan vazgeçmeyen üvey kardeşim kapı ağzından " Platonik aşkını düşünüyordur Fatoş , katil kız aşık oldu " diyip gülerek mutfaktan çıktı. Dalga geçiyordu aklınca işte. Ama Fatoş teyzemin bakışları çok ciddiydi. Bana 'doğruluk payı var mı' der gibi gözlerini pörtlemiş bakıyordu.
Ben de onun gibi gözlerimi pörtletip " Ah Fatoş saçmalama! Yeni okulda namım katil olarak yürürken kimden hoşlanabilirim veya beni kim sever ?" dedim.
Yüzü düşmüştü. Katil dendiğinde sürekli üzülen bir tek Fatoş teyzem vardı zaten. Beni kollarının arasına çekip saçlarımdan öptü.
"Çocuklardan katil olmaz. Senin hatan değildi ."
Olurdu işte Fatoş, ben annemi öldürdüm. Bu gerçek hiçbir zaman değişmeyecekti . Gözlerim dolu dolu sevgiyle yaklaşan kollarından uzaklaşıp geri kalan bulaşığı makineye dizmeye başladım . İşler bitince evin bahçesine çıkıp kendimi çimenlere doğru attım. Gökyüzü koyu bulutlarla kaplıydı. Güneş çıkmak istiyor da çıkamıyor gibiydi. İçimdeki Ali gibi. Vaaoov! Ne metafor ama. Kes sesini iç ses kes artık.
Yanıma babamın uzanacağını aklımın ucundan geçirmiyordum. Dünyadaki son ihtimal bile değildi benim için. Şaşkınlık içindeydim. Kafamı bulutlara çevirirsem tekrar sağıma baktığımda babam orada olmayacak gibiydi. Ben hayalle gerçeğin arasında gelip giderken bana gök yüzünü işaret ederek
" Küçükken Asi ile bu kara bulutları ejderhaya benzetirdiniz." dedi.
"Sonra o bitmek bilmeyen fobi başladı" diye devam ettim, göz temasını hiç kaybetmeden. Çünkü annemi de kara bulutların olduğu o gün elime almış olduğum silahla öldürmüştüm. Ardından başlayan yağmur, şimşek sesleri, annemin yere yığılıp kanlar içinde uzanması, babamın koşarak yanımıza gelip diz çökerek feryat figan ağlaması. Asi'de de bende de o günden sonra kara bulutlara, yağmur seslerine hassasiyet başlamıştı. Geçen akşam Ali'lerin evindeki halimiz de bu yüzdendi işte.
" Beş yaşından beri yanında olamadığım için üzgünüm. Ben annen öldükten sonra kendimi yaşıyor gibi görmüyorum." derken gözleri dolmuş gibiydi. Yüzüme bakmıyordu, gözleri hep kara bulutlardaydı. Donmuş gibiydi. Gözlerini bir saniye kırpsa yaşları akacak gibiydi. Onunda bizim gibi o günü tekrar tekrar yaşadığına emindim. O günden sonra benimle birebir hiç konuşmamıştı babam. Ve ben şu an babamla sohbet ettiğime inanamıyorum. Kendimi hem suçlu hem masum hissediyorum.
"5 yaşından beri hem annesiz hem babasızım. Benim yüzümden annesiz, senin yüzünden de babasız kaldım." dedim düşüncelerimi istemsiz dışa vurup. Babam o an kafasını çevirip bana baktı. Tam gözlerimin içine. Kızgın mı, üzgün mü anlayamadım. Ama bir şeyler demek istediği çok açıktı. Bir an bile gözlerimi kaçırmadım ondan. Sevgiye aç bir çocuktum babama bakarken. 'Kızım' dese özür dilemesini beklemeden affederdim. Başka bir söze gerek yoktu. İki heceydi beklediğim. Babamın da hala beni sevdiğine, affettiğine inanmam için gerekli iki hece. Anlıyor muydu acaba gözlerimden. Ona aç olduğumu.
Tam bir şey diyecekti babam, Tülin hanımın çıngıraklı sesi doldurdu kulaklarımı. Ve bitti masal. Belki bir daha böyle bir an hiç yaşanmayacaktı. Ben asla affedilmeyecektim.
"Hayatım bir ba... Bakar mısın ?" Hecelemesine şaşmamalı. Bizi görünce şaşırdı oda.1
"Tabi ne oldu canım? "derken çoktan kalkmıştı babam yanımdan.
Sensiz tuvalete gidemez o yüzden çağırmıştır diyen iç sesimle içeriye doğru gittiler. Kara bulutlar da yavaş yavaş göz yaşlarını üzerime damlatmaya başladı. Ağlıyorlardı halime bulutlar bile.. Ben de odama doğru yol aldım.2
***
Evet evet bir bölümün daha sonuna geldik.
Yorumlarını almayı o kadar istiyoruz ki.
Ali ve Yiğit'in , kızların dedesiyle olan ilişkileri sizce hikayeyi nasıl etkilemiş.
Bakalim kızlar Haluk dedenin davetinde bir şeyler öğrenebilecekler mi?
Haydi yorumlarda buluşalım.
🤍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
1.97k Okunma |
192 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |