Evet işte bomba gibi bir yeni bölümle karşınızdayız. Umarım beklediğinize değer bir bölüm olur. Yeterince beklettigimiz için dahası olmadan İdil'le başlıyoruz. Hadi keyifli okumalar..
***
'Düşünsenize, evinizin çatısı yok. Evinizin duvarı yok. Eviniz yok... Her gün üşüyorsunuz. Her gün üstünüze yağmur, kar yağıyor. Güneş yakıyor sizi. Sığınağınızı kaybetmişsiniz. Size sormadan çocukluğunuzu çalmışlar. Düşünsenize, evsiz kalmışsınız...'
Okuduğum satırlardan kafamı kaldırıp yaşlı gözlerimle pencereye baktım. Gökyüzündeki bulutlardan ne farkım vardı benim şimdi. Onlar gibi karanlık, onlar gibi soğuk ve onlar gibi gözü yaşlı. Kafa dağıtmak için rastgele seçtiğim bir kitap, içime işliyordu. Yüreğimin tam da kanayan yerini kızdırılmış bir hançerle dağlıyordu.
Ne kadar da beni anlatmış yazar. Evsiz, annesiz, babasız...
Anne-baba demek, bir çocuk için ev demek. Sığınak demek. Eğer bir çocuğun annesi yoksa yuvası yoktur, bir çocuğun babası yoksa çocukluğu yoktur. Seni koruyan biri yoksa hayatında kendin yapmak zorundasın. Kimseye naz edemezsin. Bir yuvan yoksa eğer kendini dünyanın hiç bir yerine ait hissedemezsin. İşte bu yüzden bu satırlar benim. Evsiz ve kimsesiz.
Bulutların çimenleri ıslatmayı bırakmaya niyeti yoktu. Ama benim artık gözlerim acıyordu. Kitabın ıslanan sayfasını kuruması için açık bir şekilde ters çevirerek çalışma masama bıraktım ve banyoya doğru adımladım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra havlu peçete ile kuruladım. Ellerimi lavabonun üzerine dayayıp kendime baktım.
Aynanın karşısındaki beni görünce acıyarak gülümsedim. Kendime eziyet etmeyi seviyorum sanırım.
Banyodan çıkıp komodinin üzerindeki saate göz attım. Yemeğe yarım saat vardı. Göz ve burun kızarıklığım geçene kadar biraz odamda müzik dinlesem iyi olacaktı. Resmen bütün günü odamda kitapların arasında geçirmiştim. Yemekten sonra biraz konu çalışıp soru çözümü yapacağım. Yoksa bu gidişle üniversiteyi rüyamda görürüm.
Keyfimi yerine getirmek için hareketli müzik dinlerken sosyal medyada dolaştığım 25 dakikanın sonunda mutfağa inerek Fatoş'a sofra kurmasında yardımcı olmak istedim. Ama Fatoş her şeyi yapmıştı. Bana gerek kalmadı.
Herkes sofraya geçince standart bir akşam yemeği yedik. Kimse ile muhatap olmadan yemeğim bitince müsaade isteyip tabağımla birlikte kalktım. Tabağımı makineye yerleştirip bir sürahi su ile bardak alıp odama çıktım.
Saatler sonra hedeflediğim 100.soruyu da çözüp kalemi masaya bırakmıştım. Artık güzel bir uykuya geçebilirdim.
Gözlerimi açtığımda penceremden belli belirsiz bir güneş sızıntısı görmeyi beklemiyordum. Dün ki yağmura bugünkü güneş.. İlkbahar tadında bir sonbahardı. Mevsimler mi değişiyordu acaba diye sorgularken yataktan kalktım. Perdeyi çekip camı açtım ve ıslak toprak kokusunu içime çektim. 'İşte beklenen davet günü' diye geçirdim içimden. Odamın havalanması için camı açık bırakarak önce banyoya elimi yüzümü yıkamaya gittim, sonra da mutfağın yolunu tuttum.
Klasik bir sabah kahvaltısı sonrası odalarına çekilmiş ev ahalisi. Ne mükemmel bir aile tablosu ama..
Bütün bir günü odamda geçirdikten sonra gardırobun önünde durdum. Artık bunu yapmam gerekiyordu.
Haluk dedemin davet saati yaklaşıyordu.
Gardırobun kapaklarını açtım. Şöyle bir göz gezdirdim ve evet. Bu olur. Ne çok spor ne çok şık. İdil senin zaten çok şık bir elbisen yok ki' diyen iç sesime hak verip giyeceklerimi dolaptan çıkardım. Genel olarak rahatına düşkün olduğumdan spor takılıyorum ne yapayım. İş kadını olursam bir gün o zaman belki gardırobumu baştan aşağı yenilerim. Oda belki. Mesleğime bağlı yani. Neyse hızlıca yeşil mini etek ve ceket kombinimi üzerime giyindim. Aynanın karşısına geçip şöyle bir kendimi süzdüm. Oldu işte daha ne olsun. Saçlarımı da tarayıp önceden prize taktığım maşayla biraz dalgalandırdım. İşim bitince maşayı prizden çektim. Biraz eyeliner biraz rimel biraz nemlendirici ve ruj tamam işte. Siyah baget çantamı da alıp aşağıya indim. Ne kadar çantamla takım simsiyah giymek istesem de Tülin hanımın akşam yemeğinde "Kendinizi renklendirin cenazeye değil eğlenmeye gidiyoruz. Kıyafetlerinizi ona göre seçin." demesi siyah giyinme fikrimden uzaklaştırmıştı beni. Çünkü Tülin hanımın bakışlarını gece boyu üzerimde istemiyordum. Asi de sırf bu sebepten mor renkli saten bir elbise tercih etmişti. Su perisi gibi olmuştu. Ne giyerse giysin peri gibi olacağından şüphem yoktu zaten. Tuğçe ise siyah mini saten, renk katmak içinde pembe kurdeleli bir elbise tercih etmiş. Hoş anasına nazı geçerdi hediye paketi gibi kurdele takmasa olurdu. Neyse Süslü değil mi işte tam kendini yansıtmış.
Hepimiz arabaya binmiştik. İlk kez gerçek bir aile gibi bir yere gidiyorduk. İçimdeki 'acaba neler olacak' hissi geçmiyordu. Gerginlikten kramp girmese mideme iyiydi. Asi de oldukça gergin gözüküyordu. Dudaklarını ısırmaya başlamasından anlıyordum. Hiçbir şeyden haberi olmayan Tuğçe'nin Ali'sini görünce ne tepki vereceğini merak ediyordum birde.
Davet Haluk dedenin villasında olacaktı. Açık olan demir kapıdan girince geniş bir yeşillik karşıladı bizi. Sağlı sollu meyve ağaçları vardı. Nihayet görkemli villanın otoparkına gelmiştik. Arabadan inerken gözlerim Ali'yi arıyordu. Evin çalışanları bizi 'hoş geldiniz' nidalarıyla karşıladıktan sonra arka bahçeye geçmemize eşlik ettiler. Erken mi geldik hissine kapılmıştım. Çünkü tek tük kişiler havuz başını doldurmuştu. Üvey dedem kollarını açmış Tülin'i sevgiyle kucaklıyordu. Baba sevgisi bu olsa gerek işte, Tülin'i bile sevebiliyor.
Bizlerde selamlaştıktan sonra masamıza doğru ilerledik. Yine ayakta beklediğimiz ters kadeh bardağı şeklindeki masalar dizilmişti. İnsanlar yavaş yavaş gelmeye başlıyordu. Kafamı anlık bahçeye çıkan kapıya çevirdiğimde önde kır saçlı, kirli sakallı yapılı bir adam, arkasında Ali ve Yiğit'i görmüştüm. Takım elbise mi giymişti o. Bu kadar iyi görüneceğini düşünmüyordum. Benimle ne zaman göz teması kuracak diye bekliyordum sabırsızlıkla. Çünkü öndeki adam üvey dedeme yani bizim yan masaya doğru ilerliyordu. Bizi görmemesi imkansızdı.
Ali beni fark ettiğinde hiç duraklamadan gözlerini yere indirdi. Bu kadar profesyonel davranacağını hiç düşünmemiştim. Bir tepki ver be adam! Derin bir nefes alıp üvey dedemin nasıl karşılayacağına kulak kesildim.
Tuğçe Ali'yi görür görmez şok geçirmişti. Yüzü sinsi gülüşünü almıştı. Kulağım oradaydı ama Tuğçe tam karşımda olunca o sinsi suratını görmemek imkansızdı. Omuzlarını dikleştirip elbisesini düzeltti ve ona doğru ilerledi. Ben ise bakmadan yan masayı dinlemeye çalışıyordum. Hadi ama İdil deli gibi merak ediyorsun, çevir kafayı bak işte Ali sana bakmıyor zaten. Diyen iç sesimi bu defa dinleyeceğim sanırım.
"Ah Ali seni burada görmeyi planlamıyordum. Ne iş hayırdır? Yoksa dedemin arkadaşı sizin akrabanız mı?" Ali Tuğçe'nin omzundan bana doğru kısa bir bakış attıktan sonra gözlerini Tuğçe'ye yöneltti.
"Part-time iş diyelim. Ne kadar az muhatap olursak o kadar iyi." Neyin part-time işiydi acaba? Çocuk pazarlamanın mı organ mafyacılığının mı? Bunları düşündükçe mideme kramplar giriyordu. Kafamı hemen çevirdim, bu düşüncelerle tekrar göz göze gelmek istemiyordum. Ama dinlemeye devam edecektim.
"Siz tanışıyor musunuz çocuklar?" dedi Ali'ler ile gelen adam. Çünkü yabancı bir sesti, üvey dedemin sesini tanırdım.
"Sahi Tuğçe'ciğim güzel torunum nereden tanışıyorsunuz?" Konuştuklarını duymak için kulağımı feda etmiştim. Ama yeterli gelmiyordu aramızdaki mesafe. Sanki yuvarlak masayı bırakıp daha yakın bir çember oluşturmuşlar gibi daha kısık konuşuyorlardı. Asi karşımdaydı ve gözü hep yan masadaydı. Muhtemelen Yiğit ile sadece birbirlerine bakıp gözleriyle konuşuyorlardı.. Bende Ali ile bunu yapmak istesem de Ali o kadar ciddi duruyordu ki selam versem sen kimsin derdi belki de. Zaten sırtım dönük duruyordum ben. Bakışamazdık.
"Ah dedeciğim kendisi bizim sınıfta öğrenci. Çok zekidir. Okulumuzun basketbol takım kaptanı ayrıca matematik olimpiyatlarında birinciliği var." Duyduklarım karşısında gözlerim pörtledi sanırım. Onun hakkında bu kadar bilgiyi nasıl biliyordu. Birde sadece Ali sınıf arkadaşın değil mi süslü. Yiğit'i tanıştırma tenezzülünde bulunmamıştı bile.
"Öyle mi? Ne güzel maşallah. İsminiz neydi oğlum sizin? "
"Yanındaki delikanlıda aynı sınıfta o zaman ?"
Haluk dedemin hızlı tanışma faslından sonra kim lafa atlayacak diye hiç düşünmemiştim, çünkü tahmin etmek zor değildi.
"Sahi amcacım Aliler sizin yanınızda nasıl bir part-time iş yapıyorlar ki?" Aferin kız kedi olalı bir fare tuttun. Böyle sorulara devamke sevgili üvey kardeşim.
"Ali'nin matematiğinin yanında İngilizcesi de çok iyidir. Bana tercümanlık yapıyor." dedi adının Cengiz olduğunu varsaydığım adam.
"Peki Yiğit'in vasfı ne amcacım ?" Tuğçe'çiğim gözüme giriyorsun, merakın merakıma ışık tutuyor süslüm.
"Tuğçe bu ne sorgu sual kızım. Demek ki arkadaşlar senin gibi şanslı değiller. Ekmek parası kazanmak bu devirde zor. " diyen Haluk dedem yolumuza taş koydu.
Ya ya ne demezsin ekmek parası dediği şey kara para aklamak? Organ mafyacılığı? Çocuk pazarlama? Hangisi acaba.. İç sesimi hızla susturup tekrar güzel bir soru sorsun diye kulaklarımı Tuğçe'ye kabarttım.
" Bizim okulda okumak için biraz para gerekiyor ya hani? Bu parayı bu işle mi karşılıyorlar merak ettim de?" Patavatsız bu kız yeminle. Patavatsız ve cahil. Bu defa işime yaramadın Süslü.
" Burs denen bir şey var senin hiçbir zaman bilemeyeceğin." Sessizliğini bozan Yiğit lafı gediğine iletmişti.
"Bütün gün sırada uyuyup nasıl dersleriniz iyi oluyor anlamıyorum açıkçası. Neyse adınızı bilmiyorum ama muhterem amcacım Aliler işlerini bitirdikten sonra bizle takılsınlar bari olur mu?" Bu kadar soru sorması da garipti Tuğçe'nin. Bir şeylerden şüpheleniyor mu acaba diye düşünmeye başlamıştım. Hoş sorduklarında benimde merak ettiğim şeyler yok değil. Adamın ne cevap vereceğini o kadar merak etmiştim ki kafamı çevirip bakma ihtiyacı hissettim.
" Adım Cengiz güzel kız, tabi işleri bitince keyiflerine bakarlar. Hadi çocuklar gidelim şu masada arkadaşlarım gelmiş selam verelim. Sonra yine görüşürüz müdürüm. " Dedi sinsi gülümsemesiyle ve diğer masaya doğru yürümeye başladılar. Ali dönüp dönüp bana bakmak yerine Tülin'e bakıyordu. Ah hayır babam yetmiyor birde sen mi bu kadından etkilendin. Hayatımdaki erkekler neden doğru kararlar veremezler ki. Doğru karar sen misin İdil. Tamam iç ses sen sus.
Çok anlamasam da Ali'nin diğer kişilerle İngilizce konuşmasını duyabiliyordum. Arada göz göze gelsek de hemen kendini ciddiyete vurup kafasını çeviriyordu. Asi bu süre zarfında lavaboya kadar gitmişti. Yiğit'i de göremiyordum. Üvey dede evinde date buluşması yapmış olamazlar diye düşünüyorum. Belki de Asi birkaç bir şey öğrenir gelirdi. Yanlarına gidip dikkat çekmeye gerek yoktu.
İki saate yakın çoğu kişi dağılmıştı. Ali ile Yiğit bir masanın etrafında duruyordu. Cengiz denen adam Haluk dedemle ve başka arkadaşları ile konuşuyordu. Bizim için oldukça sıkıcı geçse de Tuğçe diğer davetlilerin zengin çocukları ile flörtleşmeyi de ihmal etmiyordu. Asi'yi kolundan çekip Alilerin masasına doğru ilerledim. Artık yeterdi uzaktan bakışma ve kaçma faslı. Konuşma zamanı gelmişti.
" Ne kadar daha sessiz sinema oynamayı düşünüyorsunuz?" Dilimi yine tutamamıştım. Daha masaya henüz ulaşmıştık üstelik.
" Sende Tuğçe gibi soru sormaya mı yoksa yermeye mi geldin acaba ? " dedi Ali. Hayır ne zaman suç üstü yapacaklar sizi merak ettiğimden geldim.
" Açıklama yapmak zorunda değilsiniz elbette ama yani neden Cengiz denen patronunuzla üvey dedem? Kötü işler yaptığınızı kendiniz söylemiştiniz. Neden bir polisle bu kadar yakınsınız?"
Soruyu pardon soruları soran sevgili ikizimle gurur duyuyorum. Hadi cevaplayın bakalım, der gibi Ali'ye bakıp gözlerimi kaçırmıyordum. Ali ise gözlerimle teması kesip Asi'ye döndü, cevap vermek için. Tam bir şey söyleyecekken Yiğit atıldı bu sefer.
" Açıklama yapmayalım o zaman "
" Siz bilirsiniz, bir gün haberlerde yüzünüzü görürsek bize karşı iyi adamlardı deriz ." Lafı gediğine oturtmuştu yine. Ne düşünüyorsak oydu. Onlar kötüydü ve elbet cezalarını çekeceklerdi.
Asi giderken beni de götürürdü diye düşünüyordum, benim getirirken yaptığım gibi ama tek başına uzaklaşmayı tercih etmişti. Yiğit ise Asi'nin sözlerinden sonra yumruğunu sıkmış bir ayağını yere vuruyordu stresten. Ali'ye dönüp baktığımda sadece bana bakıyordu. Bir şeyler düşünüyor gibiydi. Ne olduğunu sorsam da söylemeyeceğine emindim. En iyisi gitmekti. Yine de " Şartlar bizi de kötü insan yapmadığı sürece yardıma ihtiyacınız olduğunuzda bizi aramanız yeterli , işinizde bol şans." dedim. Ne yapayım ruhum aksiyon istiyor. Ya da ruhun Ali'den kopmak istemiyor.
Ben uzaklaşırken Tuğçe'nin masalarına doğru geldiğini gördüm. Geç bile kalmıştı. Ali ise peşimden geliyordu, hissediyordum. Derdi neydi acaba. Hafifçe koluma dokunup bıraktı. Gözleriyle beni takip et diyordu. Adımlarını hızlandırdı. E tabi bende hızlandırdım. Villanın içinden geçip ön bahçesine doğru yol aldık. Beni rehin almayı düşünmüyordu umarım. Gerçi böyle istekli rehine de bulamazdı. Düşünedebilirdi. Kurbanına aşık olan kız listesine adım atmış olurdun İdil...
"Babam burada bilmem farkında mısın ?" Dedim aklım başıma gelince, çünkü her an biri görebilirdi.
" Tek bir soru soracağım, Baban ne iş yapıyor o da polis mi?"
Sorduğu soruya biraz şaşırsam da bu konu nereye gidiyordu merak etmiştim.
"Hayır avukat " derken kaşlarımı çattığıma emindim. Ali küfürünü yarıda kesip bilinmezlik içinde olan bana bilmediğim bir şey daha sordu.
" Has s... Peki baban da bu işlerin içinde mi?"
" Hangi işlerin Ali ? Ben ne iş yaptığınızı bile bilmiyorum."
Dedim sitem eder gibi. Üstelik baban da derken ne demekti. Haluk dede bu işlerin içinde miydi!
"Güvenebilir miyim peki sana ?" Derken bana bir adım daha yaklaşmıştı. Gözleri de aynı soruyu soruyordu. Evet sen kötü işler yapıyor olabilirsin. Ben de katilim ama yine de sen bilirsin Ali.
" Sence annesini öldürmüş biri olarak yeterince kötü biri gibi durmuyor muyum? Kötüysen kötüye güvenmelisin."
Gayet kendimden emindim. İstemeyerek katil olmuş olabilirdim ama bence bana güvenebilirdi.
" Bu konuya çocukluğumdan başlayarak anlatmam gerekiyor. " Derken sanki bana değil de kendine söylüyor gibiydi. Sonra gözlerimin içine bakıp büyük bir sır veriyormuş gibi " İdil bak belki kafanda üvey dedenin bizi suç üstü yapacağına inanıyorsun ama deden de bu işte hatta..." dedi ve sustu. Konuşmasına teşvik olsun diye sakinliğimi koruyup eline dokundum belli belirsiz.
Kurduğu cümleyle ağzım açık kalmıştı. Bu nasıl olurdu.
" Nasıl ya nasıl olabilir bu? Siz ne iş yapıyorsunuz peki ? " Sesim titriyordu sorarken. Alacağım cevaptan öylesine korkuyordum ki. İşin içinde Ali'ler dışında Tülin de vardı çünkü. Bu olayın ucu babama bile dokunabilirdi.
" Yurt dışına kaçak mal taşıyoruz. Yolumuzu açan üvey deden ve avukat kızı Tülin. 10 yaşımdan beri ilk kez görüyorum Cengiz'in iş yaptığı adamları. Kader nasıl bir şey ki sana kadar sıçrıyor battığım bu iş. " dedi.
Ali'nin gözlerinin dolması içimi sızlatmıştı. Battığım derken zorla mı yapıyordu. O kadar merak ediyordum ki hayatını.
" Hikayemizin devamını ne zaman konuşalım? Birbirimize anlatmamız gereken çok şey var gibi. "
diyerek gülümsedim. Çünkü çocuk pazarlamıyordu. Yaptığı şey kara para aklamaktı. Evet yine kötüydü ama bunu neden yaptığıyla ilgili en azından nedenleri var gibiydi.
" Müsait bir zamanda konuşuruz."
" Neyi konuşursunuz tam olarak ? "
Gelen sesle birlikte kafamızı döndürdüğümüzde gördüğümüz kişi ile kalakaldık. Çünkü konuştuklarımızı duymamış olmasını diliyorduk .
****
İşte bölüm sonu.
Neler düşünüyorsunuz?
Sizce gelen kim?
Ali'nin tahmini doğru olabilir mi?
Neler olacak hadi yorumlarda buluşalım 🤍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |