20. Bölüm

Bitmeyen Hikaye

Ceyoo
yazan.bayan

 

Kapının çalmasıyla irkildim. Geceydi. Saate bakmadım. Zaten saatlerdir bir şey düşünemiyordum. Ersin’in o hırkası, koltuğun kenarına bırakılmıştı, sanki beni izliyordu. Her şey onunla başlıyor, onunla bitmiyordu ya…

 

İlk başta çalan kapının rüzgar olduğunu sandım. Ama ısrarla çalmaya devam etti. Ardından boğuk, tanıdık bir ses yankılandı koridorda.

 

“Leyla… Aç ne olur. Sadece bir dakika.”

 

O sesi duyduğum an kalbim göğsümden çıkacak sandım. Titreyen parmaklarımla kapının kilidine uzandım ama çeviremedim. Dizlerim hafifçe çözüldü. Bu kaçıncı yüzleşmeydi bizimki?

 

“Ne olur… Gitme… Artık susma Leyla…” dedi yine. Bu kez sesi çatlamıştı.

 

Kapıyı açtığımda bir hayalet gibi karşımda duruyordu. Saçı dağınık, gözleri kan çanağı… Ama en çok ellerine takıldı gözüm. Titriyordu. Belki de ilk kez bu kadar savunmasızdı.

 

“Sarhoşsun,” dedim. Soğuk bir duvar gibi dikildim karşısında. “Yanlış kapıdasın Ersin.”

 

Gülümsedi. Ama içten değil, acıtan cinsten.

 

“Hep aynı şeyi söylüyorsun. Ama ben o kapıyı hiç yanlış bilmedim.”

 

Sustu. Gözlerini yere indirdi. Ardından birden kafasını kaldırdı ve gözlerimin içine baktı.

 

“Ben seni hâlâ… unutamadım Leyla. Unutmak istedim. Unutmak için her şeyi yaptım. Ama olmadı.”

 

İçimde bir yer acıdı. Ama belli etmedim.

 

“Ben unuttum Ersin,” dedim yalanla örülmüş bir cümleyi dudaklarımdan dökerek.

 

Bir adım attı bana doğru.

 

“Yalan,” dedi. “O hırkayı hâlâ saklayan bir insan unutmuş olamaz.”

 

Yutkundum. Kalbim hızlandı ama ben hâlâ hareketsizdim.

 

“Hırka değil o. Kalanın adı. Gidenin yankısı.”

 

Sonra yüzüme baktı. İlk kez sessizdi. İlk kez, gerçekten yalnız gibiydi.

 

“Leyla… Beni cezalandırma. Affet demiyorum. Ama beni böyle bırakma.”

 

Beni geçmişin eşiğine getiren adam, şimdi kapımın eşiğindeydi. Bir tarafım “git” diye bağırıyordu. Diğer tarafım ise…

 

…onunla birlikte hırkaya sarılmak istiyordu ve sonra sadece gözlerimle konuştum. Çünkü kelimeler eksik kalırdı. Çünkü söyleyecek ne çok şeyim vardı, ama hiçbiri dudaklarımdan dökülmedi. Onu gördüğümde içimde ne varsa, bir yüzüme vurdu.

 

Sustum. Ama gözlerim… Gözlerim ona yılların yükünü fısıldadı. Gidişini, ardından bıraktığı sessizliği, kalbimde hâlâ taşıdığım yarım kalmış sevgiyi. Onun gözlerinde de bir şey vardı. Belki pişmanlık. Belki de geç kalmış bir cesaret. Ama artık kelimelere ihtiyaç yoktu. Çünkü her şey çoktan yaşanmıştı.

 

Sadece karışıklık mı, kızgınlık mı bilmiyorum… İçimde neyin ne olduğunu artık ayırt edemiyorum, Ersin. Kalbim bir yangın yeri gibi; ne söndürmek istiyorum ne de içinde yanmaya devam etmek.

 

Ama şunu biliyorum:

 

Benim için de bittiğini hissediyorum.

 

Seni hâlâ bir yerlerimde taşıyor olsam da…

 

Ben seni sevmekten çok yoruldum.

 

Her sabah yokluğuna uyanmaktan, her gece seni düşünerek uyumaktan, umutla hayal kurup hayal kırıklığına uyanmaktan yoruldum.

 

Seni sevmek bana iyi gelmedi, Ersin.

 

Bu yüzden artık sadece susmak istiyorum. Seni sevmenin ağırlığını yavaş yavaş üzerimden atmak istiyorum.

 

Leyla’nın anlatımıyla:

 

Kapımda durduğunda, gözlerimden kaçmayan her şey vardı. Bir anlık sessizlik, zamanın bir yerinde takılıp kalmış gibi. Ersin, kapımda durmuş, elleri titriyor, gözleri dolmuş. O kadar çok şey var ki söylemesi gereken, ama tek kelime bile edemiyor. Beni gördüğünde gözlerinde bir şeyler geçiyor, ama bu sefer korkutucu bir şey yok. Artık öfke yok. Sadece bir boşluk ve hüzün. Her şeyin bittiğini bilmenin acısı var.

 

Sadece gözlerimle konuştum. Çünkü kelimeler eksik kalırdı. Söylemek istediklerim o kadar ağır ki, ağzımdan çıkmaya cesaret edemedim. O an içimden ne varsa, hepsi bir yüzüme vurdu. Acı, kızgınlık, bir boşluk. Her şey… ve hiçbir şey.

 

Ersin’in gözlerine baktım. O bakışlarında, pişmanlık, belki de geç kalmış bir cesaret vardı. Ama artık konuşmaya gerek yoktu. Her şey çoktan yaşanmıştı. Bizimkisi, belki de en başta bir yanılgıydı. Ne kadar sevmiş olsak da, her şeyin bir sonu vardı. Ve o son, nihayet geldi.

 

Beni görüp, bir şey söylemeden durması… İçimde bir şeylerin kırıldığını hissettim, ama aynı zamanda rahatladım. Çünkü yıllarca bu acıyı hissettim, ama artık taşımak istemiyorum. Gözlerim ona yılların yükünü, onca kaybı, terk edişi, her şeyin sanki yarım kalmış sevgiyi fısıldadı. Benim içimdeki yangın da böyleydi: bir türlü sönmeyen, ama bir şekilde ateşiyle sarhoş eden. Ama artık her şeyin bitmesini istiyorum. Artık ne yeniden başlamak ne de devam etmek istiyorum.

 

Bunu hissettim ve düşündüm.

 

Sadece karışıklık mı, kızgınlık mı?

 

Bilmiyorum.

 

Ama bir şey kesin:

 

Benim için de bitti.

 

Seninle bir yerlerde bir şeyler vardı, ama artık hissetmiyorum.

 

Seni hâlâ bir yerlerimde taşıyor olsam da…

 

Ama seni sevmekten çok yoruldum.

 

Her sabah yokluğuna uyanmak, her gece seni düşünerek uyumak…

 

Hayal kırıklığına uyanmaktan yoruldum, Ersin.

Seni sevmek, bana iyi gelmedi.

Ve bu yüzden…

Artık sadece susmak istiyorum.

Sana bir cevap vermek, belki de seninle son bir konuşma yapmak…

Ama bu gücü kendimde bulamıyorum.

Her şey bitti. Benim için, senin için…

Ve artık sadece geçip gitmeni istiyorum.

Ersin’in anlatımıyla;

Kapısında durdum. Ne yapmam gerektiğini, ne söylemem gerektiğini bilmiyorum. Gözlerim ona takılmıştı. Her şeyin yükünü ondan görmek, aslında hep gözlerimdeydi ama ben onu kaçırmıştım. Yıllarca bu kadar yakındık, ama hiç bu kadar uzaklaşmış gibi hissetmemiştim.

 

Bir saniye, sadece bir saniye göz göze geldik. O kadar çok şey vardı ki, söylediklerimi nasıl ifade edeceğimi bilemedim. Sadece gözlerimle ona ulaştım. Onun bakışlarını inceledim, yüzündeki her çizgiye, her izlere dikkatle baktım. Ve ne yazık ki, onun gözlerinde sadece bir boşluk, bir yorgunluk gördüm. Sanki benimle birlikte yürüdüğü yolu terk etmişti.

 

Hiçbir şey söylemeden durmak zor geldi, ama tek kelime çıkmadı dudaklarımdan. Bir şeyler vardı ama onları anlatacak gücü bulamıyordum. O bakışlar, bana yılların izlerini, hep ertelediğimiz yarım kalmış sevgiyi, kabullenişi, her şeye rağmen hâlâ onu sevdiğimi ama bunu ona söyleyememeyi fısıldıyordu.

 

Gözlerimde karışıklık vardı, çünkü içimdeki duygularla nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum. Benim için her şey karmaşık, belirsizdi. Kızgınlık mı, pişmanlık mı? Bilemiyorum. Sadece içimde bir yerlerde bir şeylerin kırıldığını hissediyorum. Yavaşça, farkında olmadan her şeyin bittiğini anlamaya başladım.

 

Leyla, seninle bir yerlerde umut ettiğimiz o şeyi bulamadık. Hep bir adım eksik kaldık. Ama bu son konuşmada, bu bakışta, senin sesini duymadan sana söylediklerimi anlayabildim. Ben seni sevdim ama bu sevdanın bana yük olduğunu fark ettim.

 

Biraz içtim. Bir bardak, belki iki… Ama ne kadar içsem de, ne kadar sarhoş olsam da, aklımda tek şey var. O bakış, o yorgunluk. Gözlerinde gördüm her şeyi, artık kelimelere gerek yoktu. Bunu anlamak istedim.

 

Leyla, seni sevmenin ne kadar ağır bir yük olduğunu hissettim. Seninle her şey çok güzel başladı ama… çok geç oldu. Geç kaldım, çok geç kaldım. Ve en kötüsü, seni kaybettiğimi hissettikçe, seni sevmekten vazgeçemedim.

 

Ama işte, sonunda. Gözlerimdeki her şeyin sadece seninle ilgili olduğunu fark ettim. Ama sana anlatmaya, kelimelere dökmeye gücüm yoktu. O an, sana bir şey söylemek yerine sadece gitmek istedim. Çünkü benimle bir yere kadar gelmiştin, ama şimdi yavaşça uzaklaşıyordun.

 

Ve artık biliyorum. Her şey bitti.

 

Sabah iç monolog;

 

Gözlerimi açtım. Günün ilk ışıkları pencereye vurmuş, ama ne kadar aydınlık olsa da içimdeki karanlık geçmiyor. Dün geceyi hatırlamıyorum, bir şeyler söylemeye çalıştım, ama sanırım başarılı olamadım. Ne söyledim, ne düşündüm, bilmiyorum. Ama her şeyin bir sonu olduğunu artık anlamam gerek.

 

Leyla...

 

Onun gözleri... O bakışlar... Her şey gözlerinde, bütün her şey o anın içinde sıkışıp kaldı. Bir anlık bir bakışta, yılların yorgunluğunu, kaybolan zamanları, kaçırdığım fırsatları gördüm. Ama bu sabah, o bakışların yankıları hala kulaklarımda çınlıyor. İntikam gibi, acı gibi bir şeyler... Hem içimi acıtıyor hem de bir şekilde rahatlatıyor. Bunu nasıl açıklayabilirim? Bilmiyorum.

 

Belki de bazen, ne kadar uzaklaşırsak, o kadar yakın oluruz birbirimize. Ama Leyla’nın gözlerinde gördüm ki, o uzaklaşmak istemiş. Beni, bu durumu kabul etmiş. Benim ne hissettiğimi anlamıyor. Anlamayacak da. Geç kaldım.

 

Gecenin verdiği sarhoşluk hala vücudumda. Ama alkolün bile, yavaşça sızıp gittiğini hissediyorum. Şimdi tek başımayım. Belki de bunu hak ediyorum. Belki de bunu istediğim için bu kadar derin bir yalnızlık var içimde.

 

Şu an ne yapmalıyım? Ona nasıl yaklaşmalıyım? Kafamda binlerce soru var ama hiçbirine bir cevap bulamıyorum. Son bir kez daha Leyla’yı görmek için onu hayatıma dahil etmem mi gerekiyor, yoksa onun gitmesini mi istemeliyim?

 

Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum.

 

Bir yanda onu hâlâ seviyorum, diğer yanda bu sevda bana her geçen gün daha fazla acı veriyor. Ama tek bir şey biliyorum.

 

Gözlerimle konuştum, ama kelimelerim yetersizdi. Şimdi tek başıma, bu yorgunlukla uyanıyorum. Bir zamanlar elimde olan, ama şimdi kaybettiğim o sevdanın hatıralarıyla.

 

Ve belki de, bir şeyin bitmesi gerektiğini kabullenmeliyim.

 

Çünkü her şey bitti.

 

Ama onu sevmek de bir yandan bitmiyor.

 

Leyla’nın dilinden;

 

Ersin kapımda, gözlerinde bir dünya acı ve pişmanlık. Sadece gözleriyle konuştuk, çünkü kelimelere gerek yoktu. Her şey çoktan söylenmişti, ama hiçbir şey de doğru düzgün söylenmemişti. O an, zaman durmuş gibiydi. Ne geçmişi, ne geleceği, sadece o an vardı.

 

Sustum. Kelimelerim boğazımda düğümlendi. İçimde her şey feryat ediyor, ama hiçbir şey dile gelmiyordu. Gözlerimle ona söyledim, ne hissettiğimi, ne kaybettiğimi, ne kadar kırıldığımı. O gözler… Ne kadar biriktirmişim, kimse bilemezdi. Yıllarımı, umutlarımı, belki de son umudumu onlara fısıldadım. Ama o an, Ersin’in bakışlarında, hiçbir şey yoktu. Yalnızca bir boşluk vardı, bir şeylerin kaybolmuşluğu… Ve bir şey daha: Her şeyin bitmiş olması. Ama bitişin içinde, hala bir şeyler kalmış gibi… bir eksiklik, bir boşluk.

 

İç sesim:

 

“Bitti,” diyorum kendime. “Bitti, Leyla. Her şeyin sonuna geldin. Yine de bir parçamı taşıyor musun, Ersin? Yine de içimde bir yerlerde seni hissediyor muyum? Ama bu artık önemli değil. Çünkü sevdanın yükü, her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Bunu taşıyamıyorum.”

 

Gözlerimden kaçmadı. Ersin’in içindeki karışıklık, pişmanlık… Ama ben bunu hissedemiyorum artık. O anların sonrasında, geçmişteki o sevgiyi hatırlamak, sadece acı veriyor. “Seni sevmek bana iyi gelmedi,” dedim içimden.

 

İçimdeki her şey beni hırlayarak çağırıyor: “Git, Leyla. Bunu bir şekilde sonlandır. Git ve bırak her şeyi geride.” Gözlerimle ona verdiğim cevaplar, sesimle vereceklerimden çok daha derindi. Yıllarca bu suskunluklar arasında kaybolduk.

 

Ersin’in gözlerinde bir anlık pişmanlık, belki de kaybolan zamanı anlamaya çalışırken, ben de hissettim. Ama biz, birbirimize çok geç kaldık. Yine de gözlerim ona yıllarımızı fısıldadı, hem de kelimeler olmadan.

 

İç sesim:

 

“Şimdi, geriye ne kaldı ki? Birbirimize son bir şey söylemeye gerek yok. Çünkü bütün bu karmaşa, bu hayal kırıklığı, ne kadar çok şey yaşasak da, hepsi şimdi bir boşluk. Kapanmış bir kitap gibi...”

 

Sadece gözlerimle konuştum. Çünkü kelimeler eksik kalırdı. Çünkü söyleyecek ne çok şeyim vardı, ama hiçbiri dudaklarımdan dökülmedi. Onu gördüğümde içimde ne varsa, bir yüzüme vurdu.

 

Sustum. Ama gözlerim… Gözlerim ona yılların yükünü fısıldadı. Gidişini, ardından bıraktığı sessizliği, kalbimde hâlâ taşıdığım yarım kalmış sevgiyi. Onun gözlerinde de bir şey vardı. Belki pişmanlık. Belki de geç kalmış bir cesaret. Ama artık kelimelere ihtiyaç yoktu. Çünkü her şey çoktan yaşanmıştı.

 

Sadece karışıklık mı, kızgınlık mı bilmiyorum… İçimde neyin ne olduğunu artık ayırt edemiyorum, Ersin. Kalbim bir yangın yeri gibi; ne söndürmek istiyorum ne de içinde yanmaya devam etmek.

 

Ama şunu biliyorum:

 

Benim için de bittiğini hissediyorum.

 

Seni hâlâ bir yerlerimde taşıyor olsam da…

 

Ben seni sevmekten çok yoruldum.

 

Her sabah yokluğuna uyanmaktan, her gece seni düşünerek uyumaktan, umutla hayal kurup hayal kırıklığına uyanmaktan yoruldum.

 

Seni sevmek bana iyi gelmedi, Ersin.

 

Bu yüzden artık sadece susmak istiyorum. Seni sevmenin ağırlığını yavaş yavaş üzerimden atmak istiyorum.

 

Leyla’nın anlatımıyla:

 

Kapımda durduğunda, gözlerimden kaçmayan her şey vardı. Bir anlık sessizlik, zamanın bir yerinde takılıp kalmış gibi. Ersin, kapımda durmuş, elleri titriyor, gözleri dolmuş. O kadar çok şey var ki söylemesi gereken, ama tek kelime bile edemiyor. Beni gördüğünde gözlerinde bir şeyler geçiyor, ama bu sefer korkutucu bir şey yok. Artık öfke yok. Sadece bir boşluk ve hüzün. Her şeyin bittiğini bilmenin acısı var.

 

Sadece gözlerimle konuştum. Çünkü kelimeler eksik kalırdı. Söylemek istediklerim o kadar ağır ki, ağzımdan çıkmaya cesaret edemedim. O an içimden ne varsa, hepsi bir yüzüme vurdu. Acı, kızgınlık, bir boşluk. Her şey… ve hiçbir şey.

 

Ersin’in gözlerine baktım. O bakışlarında, pişmanlık, belki de geç kalmış bir cesaret vardı. Ama artık konuşmaya gerek yoktu. Her şey çoktan yaşanmıştı. Bizimkisi, belki de en başta bir yanılgıydı. Ne kadar sevmiş olsak da, her şeyin bir sonu vardı. Ve o son, nihayet geldi.

 

Beni görüp, bir şey söylemeden durması… İçimde bir şeylerin kırıldığını hissettim, ama aynı zamanda rahatladım. Çünkü yıllarca bu acıyı hissettim, ama artık taşımak istemiyorum. Gözlerim ona yılların yükünü, onca kaybı, terk edişi, her şeyin sanki yarım kalmış sevgiyi fısıldadı. Benim içimdeki yangın da böyleydi: bir türlü sönmeyen, ama bir şekilde ateşiyle sarhoş eden. Ama artık her şeyin bitmesini istiyorum. Artık ne yeniden başlamak ne de devam etmek istiyorum.

 

Bunu hissettim ve düşündüm.

 

Sadece karışıklık mı, kızgınlık mı?

 

Bilmiyorum.

 

Ama bir şey kesin:

 

Benim için de bitti.

 

Seninle bir yerlerde bir şeyler vardı, ama artık hissetmiyorum.

 

Seni hâlâ bir yerlerimde taşıyor olsam da…

 

Ama seni sevmekten çok yoruldum.

 

Her sabah yokluğuna uyanmak, her gece seni düşünerek uyumak…

 

Hayal kırıklığına uyanmaktan yoruldum, Ersin.

 

Seni sevmek, bana iyi gelmedi.

 

Ve bu yüzden…

 

Artık sadece susmak istiyorum.

 

Sana bir cevap vermek, belki de seninle son bir konuşma yapmak…

 

Ama bu gücü kendimde bulamıyorum.

 

Her şey bitti. Benim için, senin için…

 

Ve artık sadece geçip gitmeni istiyorum.

 

Ersin’in anlatımıyla;

 

Kapısında durdum. Ne yapmam gerektiğini, ne söylemem gerektiğini bilmiyorum. Gözlerim ona takılmıştı. Her şeyin yükünü ondan görmek, aslında hep gözlerimdeydi ama ben onu kaçırmıştım. Yıllarca bu kadar yakındık, ama hiç bu kadar uzaklaşmış gibi hissetmemiştim.

 

Bir saniye, sadece bir saniye göz göze geldik. O kadar çok şey vardı ki, söylediklerimi nasıl ifade edeceğimi bilemedim. Sadece gözlerimle ona ulaştım. Onun bakışlarını inceledim, yüzündeki her çizgiye, her izlere dikkatle baktım. Ve ne yazık ki, onun gözlerinde sadece bir boşluk, bir yorgunluk gördüm. Sanki benimle birlikte yürüdüğü yolu terk etmişti.

 

Hiçbir şey söylemeden durmak zor geldi, ama tek kelime çıkmadı dudaklarımdan. Bir şeyler vardı ama onları anlatacak gücü bulamıyordum. O bakışlar, bana yılların izlerini, hep ertelediğimiz yarım kalmış sevgiyi, kabullenişi, her şeye rağmen hâlâ onu sevdiğimi ama bunu ona söyleyememeyi fısıldıyordu.

 

Gözlerimde karışıklık vardı, çünkü içimdeki duygularla nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum. Benim için her şey karmaşık, belirsizdi. Kızgınlık mı, pişmanlık mı? Bilemiyorum. Sadece içimde bir yerlerde bir şeylerin kırıldığını hissediyorum. Yavaşça, farkında olmadan her şeyin bittiğini anlamaya başladım.

 

Leyla, seninle bir yerlerde umut ettiğimiz o şeyi bulamadık. Hep bir adım eksik kaldık. Ama bu son konuşmada, bu bakışta, senin sesini duymadan sana söylediklerimi anlayabildim. Ben seni sevdim ama bu sevdanın bana yük olduğunu fark ettim.

 

Biraz içtim. Bir bardak, belki iki… Ama ne kadar içsem de, ne kadar sarhoş olsam da, aklımda tek şey var. O bakış, o yorgunluk. Gözlerinde gördüm her şeyi, artık kelimelere gerek yoktu. Bunu anlamak istedim.

 

Leyla, seni sevmenin ne kadar ağır bir yük olduğunu hissettim. Seninle her şey çok güzel başladı ama… çok geç oldu. Geç kaldım, çok geç kaldım. Ve en kötüsü, seni kaybettiğimi hissettikçe, seni sevmekten vazgeçemedim.

 

Ama işte, sonunda. Gözlerimdeki her şeyin sadece seninle ilgili olduğunu fark ettim. Ama sana anlatmaya, kelimelere dökmeye gücüm yoktu. O an, sana bir şey söylemek yerine sadece gitmek istedim. Çünkü benimle bir yere kadar gelmiştin, ama şimdi yavaşça uzaklaşıyordun.

 

Ve artık biliyorum. Her şey bitti.

 

Sabah iç monolog;

 

Gözlerimi açtım. Günün ilk ışıkları pencereye vurmuş, ama ne kadar aydınlık olsa da içimdeki karanlık geçmiyor. Dün geceyi hatırlamıyorum, bir şeyler söylemeye çalıştım, ama sanırım başarılı olamadım. Ne söyledim, ne düşündüm, bilmiyorum. Ama her şeyin bir sonu olduğunu artık anlamam gerek.

 

Leyla...

 

Onun gözleri... O bakışlar... Her şey gözlerinde, bütün her şey o anın içinde sıkışıp kaldı. Bir anlık bir bakışta, yılların yorgunluğunu, kaybolan zamanları, kaçırdığım fırsatları gördüm. Ama bu sabah, o bakışların yankıları hala kulaklarımda çınlıyor. İntikam gibi, acı gibi bir şeyler... Hem içimi acıtıyor hem de bir şekilde rahatlatıyor. Bunu nasıl açıklayabilirim? Bilmiyorum.

 

Belki de bazen, ne kadar uzaklaşırsak, o kadar yakın oluruz birbirimize. Ama Leyla’nın gözlerinde gördüm ki, o uzaklaşmak istemiş. Beni, bu durumu kabul etmiş. Benim ne hissettiğimi anlamıyor. Anlamayacak da. Geç kaldım.

 

Gecenin verdiği sarhoşluk hala vücudumda. Ama alkolün bile, yavaşça sızıp gittiğini hissediyorum. Şimdi tek başımayım. Belki de bunu hak ediyorum. Belki de bunu istediğim için bu kadar derin bir yalnızlık var içimde.

 

Şu an ne yapmalıyım? Ona nasıl yaklaşmalıyım? Kafamda binlerce soru var ama hiçbirine bir cevap bulamıyorum. Son bir kez daha Leyla’yı görmek için onu hayatıma dahil etmem mi gerekiyor, yoksa onun gitmesini mi istemeliyim?

 

Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum.

 

Bir yanda onu hâlâ seviyorum, diğer yanda bu sevda bana her geçen gün daha fazla acı veriyor. Ama tek bir şey biliyorum.

 

Gözlerimle konuştum, ama kelimelerim yetersizdi. Şimdi tek başıma, bu yorgunlukla uyanıyorum. Bir zamanlar elimde olan, ama şimdi kaybettiğim o sevdanın hatıralarıyla.

 

Ve belki de, bir şeyin bitmesi gerektiğini kabullenmeliyim.

 

Çünkü her şey bitti.

 

Ama onu sevmek de bir yandan bitmiyor.

 

Leyla’nın dilinden;

 

Ersin kapımda, gözlerinde bir dünya acı ve pişmanlık. Sadece gözleriyle konuştuk, çünkü kelimelere gerek yoktu. Her şey çoktan söylenmişti, ama hiçbir şey de doğru düzgün söylenmemişti. O an, zaman durmuş gibiydi. Ne geçmişi, ne geleceği, sadece o an vardı.

 

Sustum. Kelimelerim boğazımda düğümlendi. İçimde her şey feryat ediyor, ama hiçbir şey dile gelmiyordu. Gözlerimle ona söyledim, ne hissettiğimi, ne kaybettiğimi, ne kadar kırıldığımı. O gözler… Ne kadar biriktirmişim, kimse bilemezdi. Yıllarımı, umutlarımı, belki de son umudumu onlara fısıldadım. Ama o an, Ersin’in bakışlarında, hiçbir şey yoktu. Yalnızca bir boşluk vardı, bir şeylerin kaybolmuşluğu… Ve bir şey daha: Her şeyin bitmiş olması. Ama bitişin içinde, hala bir şeyler kalmış gibi… bir eksiklik, bir boşluk.

 

İç sesim:

 

“Bitti,” diyorum kendime. “Bitti, Leyla. Her şeyin sonuna geldin. Yine de bir parçamı taşıyor musun, Ersin? Yine de içimde bir yerlerde seni hissediyor muyum? Ama bu artık önemli değil. Çünkü sevdanın yükü, her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Bunu taşıyamıyorum.”

 

Gözlerimden kaçmadı. Ersin’in içindeki karışıklık, pişmanlık… Ama ben bunu hissedemiyorum artık. O anların sonrasında, geçmişteki o sevgiyi hatırlamak, sadece acı veriyor. “Seni sevmek bana iyi gelmedi,” dedim içimden.

 

İçimdeki her şey beni hırlayarak çağırıyor: “Git, Leyla. Bunu bir şekilde sonlandır. Git ve bırak her şeyi geride.” Gözlerimle ona verdiğim cevaplar, sesimle vereceklerimden çok daha derindi. Yıllarca bu suskunluklar arasında kaybolduk.

 

Ersin’in gözlerinde bir anlık pişmanlık, belki de kaybolan zamanı anlamaya çalışırken, ben de hissettim. Ama biz,

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 20.04.2025 15:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...