16. Bölüm

Boşluk ve dönüşüm

Ceyoo
yazan.bayan

Ersin’in Anlatımıyla:

O gün sabahından beri içimde bir ağırlık vardı. Hava griydi, rüzgârın soğukluğu ruhumu da sarmıştı. Terapi odasından çıktım ama sanki kendimi hâlâ içimdeki boşlukta kaybolmuş gibi hissediyordum. Ayaklarım, beni nereye götüreceğini biliyor gibiydi. Bir şekilde bu kafenin önünde durdum. İçeri girmeyi düşündüm, ama kararsızdım. Hangi adımı atacağımı, nasıl başlayacağımı bilemiyordum.

Kapıyı ittim.

Gözlerim hemen onu aradı, sonra Derya’nın sesi duyuldu.

“Buralarda görmek ne güzel,” dedi yumuşak bir tonda.

Ben sadece başımı salladım. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Ama en önemli soruyu sordum:

“Leyla burada mı?”

“Arka bahçede, papatya çayı içiyor. Yanına gitmek ister misin?” dedi Derya.

Cevap vermedim. Sadece yavaşça yürüdüm.

Bahçeye adım attım. Leyla, yine o hep sakin bakışlarıyla bana döndü. Gözlerindeki boşluğu görebiliyordum. Ama yine de o bakışlarda bir şey vardı. Sessizce konuşuyordu, ama kelimeleri gözlerinde yazılıydı.

“Gelmeni bekliyordum,” dedi. Sesinde öyle bir huzur vardı ki, sanki yıllardır beklediği, ama benim fark edemediğim bir soruyu sonunda duyuyormuş gibiydi.

Leyla’yı izledim bir süre. Kafamda milyonlarca soru vardı ama kelimelerim tıkanıp kalmıştı. “Bunu nasıl anlatırım?” diye düşündüm.

“Çünkü içindekiler sana zarar verirken, bir başkasına iyilik yapamazsın,” dedi.

Gözlerimdeki suçluluk bir an daha ağırlaştı. Sandalyeye oturdum, ellerim titriyordu. “Haklısın. Ama ne yapacağımı bilmiyorum.”

Leyla sessizce başını salladı.

“Özür dile. Gerçek bir özür. Kendinden başla. Sonra Leyla’dan.”

Yine adını duyunca içimde bir acı hissettim. “Leyla…” dedim zorlanarak. “Onu hak etmiyorum.”

Leyla’nın gözleri bir an daha da derinleşti. “Hiçbirimiz bir başkasını ‘hak etmiyoruz’. Ama bazen kalp, adaletli değil. Sadece sever.”

Bir süre sessizlik oldu. Leyla, derin bir nefes aldı. Sonra cebinden bir zarf çıkarıp bana uzattı.

“Bu Leyla’dan. Sana göndermek istemiş ama cesaret edememiş.”

Zarfı titreyen ellerimle aldım. İçinden bir fotoğraf çıktı. Hırkamın üzerine yerleştirilmiş, sabah çekilmiş bir fotoğraf. Gözlerim fotoğrafın üzerine yoğunlaştı. Arkasındaki yazı, sanki zamanın derinliklerinden çıkıp gelmiş gibi yankı yaptı içimde:

 “Unuttuğunu sandım. Ama ben hep bekledim.”

Gözlerim doldu. İçimdeki bu kırılma, sanki bir çığ gibi büyüyordu. Artık hiçbir şey aynı olmayacaktı.

Fotoğrafı uzun uzun inceledim. O sabah… Leyla’nın gülümsemesi, hırkanın omzuna kayışı, aramızdaki mesafe… Ama bu mesafe, zamanla daha da büyümüştü. O an, o boşluğu nasıl dolduracağımı ilk kez net bir şekilde gördüm.

Gözlerimi Leyla’ya çevirdim. “Sana ulaşmam gerek.”

Leyla hafifçe başını salladı. “Henüz hazır değilsen, bir mektup yaz. Ama bu sefer yazdıkların korkudan değil, cesaretten gelsin.”

Bir an durdum. “Ya affetmezsen?” diye sordum.

Leyla gülümsedi ama bu gülümseme, bir umut taşıyordu. “Zaten affetmesini bekleme. Sadece dürüst ol. Kalbimde hâlâ cevapsız çok şey var. Ve belki en çok da, senin değiştiğini görmeye ihtiyacım var.”

Ayağa kalktım. Hava hâlâ griydi ama ilk defa içimde bir yön vardı. Ne yapmam gerektiğini tam olarak bilmiyorum ama bir adım atmam gerektiğini biliyordum. Leyla’nın elini nazikçe sıktım ve oradan ayrıldım.

O akşam, eski bir defterin sayfasına yazdım:

“Sana söyleyemediklerim, içimde bir yük gibi büyüdü. Kendimi affetmeden senden bir şey isteyemem. Ama bilmeni isterim: O sabah, gülümsemene tutunmuştum. Ve hâlâ, hâlâ seni gülümserken hayal ediyorum.

Ersin”

Ve defteri kapattım.

Bu, ilk adımdı. Geri kalan, Leyla’nın kalbindeydi.

Leyla’nın Anlatımıyla:

Ersin’in gidişi, içimde bir boşluk bıraktı. O kadar uzun zaman geçti ki, aramızdaki mesafe o kadar büyük olmuştu ki, bir zamanlar yakın olan her şey şimdi sanki uzak bir anıydı. O fotoğrafı tuttuğumda, kalbimde eski anıların yankıları çınladı. Ersin’in adı, o kadar uzun zaman sonra yeniden bir şekilde duyulmuştu. Bunu istemiş miydim? Belki de. Ama hala ona dair bir şeylere tutunmayı, bir yerde hala eski kendisini görmek istiyordum.

Gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım. Dalgaların sesi hala kulaklarımda çınlıyordu, o sabah gibi… Hırkayı denize savurduğum o an, sanki içimdeki acıyı da birlikte götürecekmişim gibi hissetmiştim. Her şey, o an bir noktada kesilmişti. Ama şimdi… Bu fotoğraf ve onun yazdığı sözlerle o eski yara yeniden açılmıştı.

Bunu gerçekten istiyor muyum?

“Ben… senin hırkanı denize attım,” diye mırıldandım, kimseye değil, sanki sadece kendi içimdeki boşluğa. Belki de onun duymasını istiyordum, belki de hâlâ bir şekilde ona bir şey anlatabilmeyi. O hırka, sadece bir kıyafet değildi. İçinde çok şey saklıydı. Belki de içimdeki en büyük kaybı simgeliyordu.

O sabah, dalgalar hızlıydı, hayat da öyleydi. Her şey, kontrolsüz bir şekilde sürüklendi. O an, her şeyi bırakıp gitmek istedim. O hırka ile birlikte, her şeyi geride bırakmayı. Ama deniz geri vermedi, hiçbir şey geriye gitmedi. Her şey olduğu gibi kaldı, geçmiş hep yerinde durdu.

Bir süre öyle kaldım, gözlerim uzaklara dalmış, parmaklarım sanki hala hırkanın dokusunu hissediyordu. Ama artık o yoktu. Ne kadar güçlü bir şekilde savurursam savurayım, o anların ağırlığı sanki geri dönmeye devam ediyordu.

Ve sonra, ona yazdığı o mektubu düşündüm. O yazdığı sözler, içimde bir kapı aralıyordu. Belki de bu kadar uzun süre sürüncemede kalmamın tek sebebi, kendimi affedememiş olmamdı. İçimde o kadar çok kırık vardı ki… Her şeyden önce, kendime olan kırgınlığımı unutmam gerekecekti.

Gözlerimi kapadım, derin bir nefes aldım. “Bunu sana anlatabilmem için önce kendimi affetmem gerekiyor,” diye düşündüm. Belki de bu adım, sadece ona ulaşmak için değil, aynı zamanda kendi içimdeki o boşluğu doldurabilmek içindi.

Ama affetmek… Bunu gerçekten yapabilir miydim? Ersin, kalbimde hep bir yara bıraktı. Ama belki de o yaraya rağmen, onu affetmek gerekiyordu. Çünkü affetmek, kendimi özgürleştirmek anlamına gelecekti.

Yavaşça ayağa kalktım, o anın içimdeki yankılarını hissettim. Gözlerimi tekrar açtım ve bir an için kendimi, o eski zamanda, o eski Leyla olarak hayal ettim. Ama biliyordum ki, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Zamanla değişmiştik, ve belki de o değişimle birlikte, bazı şeylerin yeniden başlaması gerekiyordu.

O gece, geceye yazdığım tek şey, şuydu:

“Ersin, belki de seni affetmek, geçmişin yükünden kurtulmak demektir. Ama bunu yapabilmem için önce kendimi affetmem gerekiyor. Geçmişi bırakabilmek… O sabah, gülümsemeni hatırladım. Belki de seni gülümserken hayal etmek, en çok ihtiyacım olan şeydi.

Leyla”

Ve defteri kapattım.

Bu, bir adım. Ama bu kez sadece kendim için attığım bir adımdı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 07.04.2025 21:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş