"Hayat bazen, seni kırmak için değil, seni daha güçlü kılmak için zorlar. Ama bazen, kırılmak da gerekir."1
Hazırdım ama ilk önce babamdan yardım istemek için babamı aramam gerekiyordu. Telefonumu babamı aramak için elime aldım. Telefon çalmaya başladığında içimdeki öfke, kararlılık ve hüsranı susturmak neredeyse imkansızdı. Bu kadar zaman sonra, ondan gizlediğim her şeyin artık ortaya çıkma zamanıydı.
Babam, avukatım sessizce arkamda duruyordu. “Alo, güzel kızım, annen durumunu anlattı, sen iyi misin?” dedi. “Evet,” dedim. “Ama Baba, sana söylemem gereken bir şey var. Özge’nin tasarımlarını çaldığını öğrendim,” dedim, nefesimi tutarak. Sözlerim, odada yankılandı gibi geldi.
Babamın sesi, her zamanki gibi sakin ama endişeliydi. “Ne demek çaldığını? Tam olarak ne oldu, Leyla?”1
Baba, telefonun diğer ucunda sessizdi. Birkaç saniye boyunca hiçbir şey söylemedi. O an, onun düşüncelerini bilmek istedim. “Baba, bana bu konuda yardımcı ol. Artık hiçbir şekilde susamayacağım. Özge’nin bu hırsı, adaletin önünde bedelini ödeyecek.”
Babasının sesi, sonunda soğukkanlı bir tavır aldı. “Leyla, senin için her zaman en iyisini istiyorum. Bu kadar büyük bir durumu kendi başına çözmeye çalışmanın tehlikeli olduğunu biliyorum. Ama senin haklı olduğunu biliyorum. Bu işin peşini bırakma. Oraya geliyorum, seni yalnız değilsin, yanında olacağım.”
Bir kaç gün sonra babam yanıma geldi, şirketin önünde babamla buluştum, ona sarıldım. Ben ve babam şirketin kapısından içeri girdik, yukarı toplantı odasına geçtik. Kapı aniden açıldığında içeri girdim. Odanın havası bir anda değişti. Herkesin gözleri üzerimdeydi, ama benim gözlerim Özge’nin üzerindeydi. Kafamda milyonlarca düşünce vardı ama bir tek şey netti: Benim emeğimi, benim tasarımlarımı çalmıştı.1
Babam, avukatım sessizce arkamda duruyordu. Bu savaşta yalnız değildim. Özge’nin tasarımlarına dikkatle baktım, ne kadar tanıdık olduklarını fark ettim. Gözlerim, ceketlerin etek kısmındaki detaylara takıldı. O detaylar… “L.A.” Harfleri… Bu harfler benim ismimle eşleşiyordu. Bu tasarımlar, benim yıllarca çalışarak ortaya koyduğum, her biri bir parçam olan kıyafetlerimdi. Özge, bunları benimle ilgili hiçbir izin almadan, kendi ismiyle sunmuştu.
“Bu kıyafetler...” derken, sesim titredi ama içimdeki öfke o kadar büyüktü ki, devam ettim: “Bu kıyafetlerdeki her detayda, ismimin baş harflerini işledin. Bunu sen tasarladın, değil mi Özge?”
Özge’nin yüzü aniden soldu. Bir saniye için gözleri küçüldü, dudaklarını ısırarak ne söyleyeceğini düşündü. Sonra, bir anlık bir şaşkınlık ifadesi takındı, ama gözlerindeki korku hemen belli oluyordu.
“A—Ama… Leyla, ben gerçekten… Şok oldum! Gerçekten böyle düşündüğünü bilmiyordum. Ben sadece…” dedi, sesi titriyordu, ama söylediklerinin samimi olmadığı belliydi. Sesindeki yapmacıklık, herkesin dikkatinden kaçmadı. Şaşkınlık maskesinin altındaki korku, onun ne kadar zor durumda olduğunu gösteriyordu.
Onun bu yapmacık şaşkınlık gösterisi, içimdeki öfkeyi daha da alevlendirdi. “Sahte şaşkınlık mı? Gerçekten mi Özge? Bunu duyduğumda içimden bir şeyler koptu.” Dedim, sesim alçalmıştı ama öfkem her kelimemde daha belirginleşiyordu.
Gözlerimle onu delip geçiyordum. O bakışlarda, kırık bir güven ve hüsran vardı. Bu kadar yıllık dostluğun sonrasında, onun böyle bir şey yapması... Güvenimi nasıl bu kadar kolayca sarsabildiğini anlamak istiyordum.
Özge bir adım geriye gitti. “Ben sadece…” dedi ama sözleri havada kaldı. Söyleyecek hiçbir şeyi kalmamıştı. Zihnimdeki fırtına, başımı döndürüyor, ne yapacağımı bilemiyordum. Ama bir yanda, içimde başka bir ses yükseldi. Bu kadar sabırlı olmama gerek yoktu.
“Senin bu hırsla, her şeyi manipüle etme tarzını biliyorum. Ama artık bunun hesabını vereceksin. Bu tasarımlar benim ve sen bunları benden çaldın.” Derken, gözlerim hiç ayrılmadı ondan. Yavaşça, ama kesin bir ifadeyle, “Adalet önünde cezanı çekeceksin,” dedim.
Özge ne diyeceğini, ne yapacağını bilemedi. Her şeyin üzerine gitmek, her şeyin derinine inmeyi istiyordum, ama o anda içimde bir sessizlik vardı. Bu mücadeleyi kazanacağımı biliyordum; artık her şey çok netti.
Özge, Leyla’nın gözlerindeki öfkenin tadını çıkararak, sakin bir şekilde devam ettim. Ona Bir adım daha atarak, sesi hala soğukkanlı ama bir o kadar kesinleşmişti:
“Tasarımlarını alabilirsin,” dedi, gülümsedi. “Her şey sende kalsın. Ama Ersin... Ersin artık benim.”
Kapıda duyduklarıma hala daha inanamıyordum kapıdan içeri girdim “Sen ne diyorsun Özge “ Sen benden bir şey mi saklıyorsun.
Sözlerim havada yankılandı, kalbim hızla atıyordu. Özge’nin yüzü solmuştu, o an, her şeyin döküleceği an gibiydi. Ama o hala bir şeyler saklıyor gibiydi, neyse ki gözlerinden her şey okunuyordu.
Leyla’nın söyledikleri hala kulaklarımda çınlıyordu ve içinde bulunduğum bu karmaşada, gerçekleri öğrenme isteğim her geçen saniye arttı. Beni bu kadar karıştıran, yanıltan neydi? O an, sadece cevabını bulmak istiyordum.
Özge’nin gözlerindeki korkuyu gördüm, ama bir şekilde kendini toparlamayı başardı. Hızla başını çevirip, “Yok sevgilim, bir şey demedim. Leyla da çıkıyordu,” dedi, sesindeki titreşimden, söylediklerinin pek inandırıcı olmadığı belliydi.
O an, Özge’nin söylediği her kelimeyi dikkatle dinledim ama hala kafam karışıktı. Leyla’nın çıkıyor olması, her şeyin bir anda daha da karmaşık hale gelmesine sebep olmuştu.
Bundan sonra ne olacak, ne söyleyecektim? O kadar çok soru vardı ki kafamda, ama Özge’nin tavırları, Leyla’nın çıkışı, hepsi birbiriyle bağlantılı gibiydi. Yavaşça, biraz da sinirli bir şekilde, “Leyla nereye gidiyor? Ne oluyor burada?” diye sordum.
Hep bir şeyler eksikti, hep bir şeyler gizleniyordu ve ben de bu gizemi çözmeye kararlıydım.
Leyla’nın babasının anlatımıyla;
Soğukkanlı bir şekilde konuşmaya başladım. Özge’ye doğru ilerledim.
“Biliyorum, hiç tanışmadık, ben avukat Mehmet Adalı,” dedi, sesi sert ve netti. “Ancak, burada olan her şeyin sorumluluğunu alırım. Kızım için her zaman en iyisini istemek, onu korumak, hakkını savunmak benim görevim. Yüksek dereceli bir avukat olarak, her zaman adaletin peşinden gidiyorum. Ve Leyla’nın bu durumda haklı olduğunu biliyorum. Bu işin peşini bırakmayacağım. Kimse, kızımın emeğine ve haklarına zarar veremez.”
Camın önünde duruyorum, gözlerim Leyla ve Eren’in arasında gidip geliyor. Ne olduğunu, nasıl hissettiğimi tarif etmek zor. İçimde bir şeyler paramparça, her geçen saniye daha da büyüyor. Onların arasındaki rahatlık, samimiyet, bana bir darbe gibi geliyor. Leyla, o kadar zamandır içimde, düşüncelerimde var ki... Ama şimdi başkasıyla gülüp eğleniyor. Bu bana acı veriyor, hem de çok.
Eren’in hareketlerine dikkatle bakıyorum. Her adımı, her gülüşü, her bakışı bana batıyor. Gözlerimdeki öfke, kıskanmak, hüsran... Hepsi birbirine karışıyor. Ne oldu bana? Neden böyle hissediyorum? O kadar uzun zaman bekledim, umut ettim... Ama şu an her şey kaybolmuş gibi. Leyla’nın gülüşü, beni en çok yaralayan şey. Sanki o gülüş artık bana ait değil, başka birine ait.
Bir an camın soğuk yüzeyine elimle dokundum. Bir an orada, donmuş gibi kaldım. “Leyla... Ne oldu sana?” diye mırıldandım kendi kendime. Onları izlerken içimdeki boşluğu hissediyorum. Ne kadar uzak, ne kadar yakın… O kadar yakın, ama o kadar uzak. Neyi yanlış yaptım? Neden bu kadar acı veriyor?
Gözlerim, Leyla ve Eren’in arasındaki sessiz ama güçlü bağa odaklanmışken, bir an için dünyadan kopuyorum. Leyla, Eren’in arabasına doğru ilerliyor, adımlarını hızlandırıyor. O kadar tanıdık, o kadar doğal... Her şey, gözlerimin önünde çözülürken, ona yaklaşan Eren’in gülümsemesi, Leyla’ya olan ilgisini gösteriyor. Onların arasındaki rahatlık, içimdeki huzursuzluğu daha da artırıyor.
Leyla arabaya binerken, Eren kapıyı açıyor, nazik bir şekilde. İçim burkuluyor. İkisi birbirlerine doğru eğilirken, sanki hiçbir şey olmamış gibi bir bağ kuruyorlar. Leyla’nın gözlerindeki değişimi fark ediyorum. Eskisi gibi değil, başka biri gibi... Eren’in yanında bir şeyler daha farklı.
Eren’in arabanın kapısını kapatmasıyla birlikte, bir an için her şey sessizleşiyor. O an, içimdeki karışıklık ve çözülmemiş sorular adeta beni boğuyor. Onlar arabalarına binerken, ben camdan bakıyorum, gözlerim onlardan bir an olsun ayrılmıyor. Eren’in gülümsemesi, Leyla’yı içten bir şekilde selamlayışı, bana sanki her şeyin yolunda olduğu mesajını veriyor. Ama içimdeki his, tam tersi bir şey söylüyor.
Leyla’yı yıllardır tanıyorum, ona her şeyi öğretecek kadar yakın hissettim kendimi. Ama şimdi… şimdi, başka biriyle bir araya geldiğinde, bir şeylerin değiştiğini fark ediyorum. Bunu anlamak, kabullenmek bu kadar zor olmalıydı. Eren’in ona gösterdiği ilgiyi ve bakışlarını gördüğümde, içimdeki haset ve kaybolmuş his, büyüyerek katlanıyor.
Araba yavaşça hareket etmeye başladığında, onlardan uzaklaşırken, içimdeki kararsızlık büyüyor. Neden bu kadar huzursuzum? Neden hala bu kadar çekiliyorum? Bir yanda Leyla’nın bana duyduğu hisleri sorgularken, diğer yanda bu yeni adam, Eren, aralarındaki bağı güçlendiriyor gibi görünüyor. Sadece birkaç saniye önce, gözlerimle onları birlikte gördüm ama o anda içimde, bir şeylerin kaybolduğuna dair bir his vardı.
Ve arabaları gözden kaybolurken, içimdeki öfke ve kıskançlık, neredeyse yutulamayacak kadar büyüyor. Neden?1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![]() | @kurgubagimlisi 2a önce |
![]() | @kurgubagimlisi 2a önce |
![]() | @kurgubagimlisi 2a önce |
![]() | @kurgubagimlisi 2a önce |
![]() | @kurgubagimlisi 2a önce |
569 Okunma |
356 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |