7. Bölüm
Ceyoo / Hırka / İlk terapi ve yüzleşme

İlk terapi ve yüzleşme

Ceyoo
yazan.bayan

Selin’in anlatımıyla;

Balkonda bir süre sessiz kaldık, sadece geceyi dinliyorduk. Eren’in yüzüne bakarak söyledim: “Ama gerçekten işe yarar mı? Yani, psikoterapi... Leyla kabul eder mi ki?”

Eren derin bir nefes aldı, sonra sakin bir şekilde cevap verdi: “Bazen, en zor anlarda bile birinin yardım alması gerekiyor. Leyla, kendi başına aşamaz bu kadar büyük yükü. Ama buna karar vermek ona bağlı.”

Eren’in sözleri içimde bir şeyleri kıpırdattı. Bir yanda Leyla’nın iyileşmesi için ne yapabileceğimi düşündüm, diğer yanda da onun ne kadar güçlü olduğunu bildiğim için endişeleniyordum.

Gerçekten psikoterapi onun için doğru yol olabilir miydi?

Ama bir şeyler yapmalıyım. Leyla’ya, her şeyin zamanla düzeldiğini ve en karanlık anların bile geçebileceğini gösterebilmeliyim.

Zorla da olsa onu ikna edebildim psikoterapist Nur hanımdan randevu aldım.

Leyla’nın anlatımıyla;

İlk defa bir terapiste gitmek, sanki hayatımın en büyük sınavını vermek gibiydi.

Kapıyı araladım ve içeri girmeye başladım.

Her şey o kadar soğuk ve yabancıydı ki… Odamın duvarları, çok fazla his taşıyor gibiydi. Kalbim karnımda çırpınan bir kuş gibi atıyordu.

Terapi, normalde hep başkalarının hayatına dair duyduğum bir şeydi, ama şimdi bana gelmişti, her şeyin merkezine.

Bir köşede oturan terapist, bana gülümsedi. Benimkisi, kaybolmuş bir gülümseme olmalıydı ama o hiç bozmadı. "Merhaba, Leyla. Gel, lütfen otur," dedi. Koltuğa oturduğumda, sanki bedenim başka bir dünyada gibiydi. Gözlerim odanın her köşesine kayıyordu ama bir türlü odaklanamıyordum. Her şey bulandı, sararmış gibi…

Kadın, bana bakarken çok dikkatliydi, hiçbir şey kaçmıyordu. Ama bir yandan, o kadar da sıradan görünüyordu. “İlk seans her zaman zordur,” dedi. “Ama burada istediğin gibi olabilirsin. Benim amacım seni yargılamak değil. Sadece seni anlamak.”

Bunu düşündükçe boğazımda düğüm oluyordu. Benim için tek anlamı olan kelimeleri, cümleleri söylemeye başladım: “Bilmiyorum,” dedim, sesim o kadar titriyordu ki, belki de ilk defa dışarıda hissettiklerimi dile getiriyordum. “Ne söyleyeceğimi, nereden başlayacağımı bilmiyorum.”1

Beni hiç yargılamadığını söylese de, içimdeki acıyı kimse anlamaz diyordum. Kendi içimde kaybolmuşken bir başkasının ne kadar anlayabileceğini…

Ama bana gülümsedi, o sakin gülümseme bir yandan güven veriyordu. “Bir yerden başlamak zorunda değilsin, Leyla. Sen buraya gelerek zaten büyük bir adım attın. Bunu bilmelisin.”

Ve sonra bir soru sordu: “Geçmişinde seni en çok etkileyen şey nedir?”

Bunu duyduğum an, içinde bulunduğum odanın karanlığına çekildim. Düşüncelerim, anılarım, kayıplarım bir anda üzerime çullandı. Özge, Ersin, kaybolan zamanlar… Her şey, yeniden yaşanmış gibi vardı. Ve sonra… sonra bir şekilde, başımda en büyük korku: Kaybetmek.

"Beni en çok etkileyen şey…” diye başladım, sesim boğazımda kırılgan bir hal aldı. “Beni sevdiğini sandığım kişilerin beni terk etmesi. Kaybetmek, her şeyin bitmesi. Ama bir şekilde devam etmek zorunda kaldım."1

Terapist başını hafifçe sallayarak bana baktı. Bir şeyler bekliyormuş gibiydi. Ama şu an ne söyleyebilirdim ki? Söylediklerimin bir anlamı var mıydı? Gözlerim tekrar yaşlarla doldu, ama bu sefer utanç hissetmedim. Belki de gerçekten boşuna ağlamıyordum.

Terapist, bana bir şeyler söyledi: “Bazen kaybettiklerimiz bize neyi kaybettiğimizi öğretir, Leyla. Ama unutma, sen bu yolculuğa yalnız çıkmadın. Adım adım buradayım.”

Evet, belki de yalnız değildim. Bu ilk adım, belki de başlamak için gereken tek şeydi. Kimse bana söylediklerimi duymazsa da, artık dinlemeye başlamışlardı.

Terapiden çıktığımda, ilk önce bir güzel ağladım. Gözlerimden akan yaşlar, sanki içimde birikmiş tüm acıyı, korkuyu ve kırıklığı boşaltıyordu. Ağlamanın bir yeri vardı; sanki o an her şeyin daha hafif olacağını hissediyordum. Kendimi boşlukta hissettim ama aynı zamanda bir rahatlama vardı. Ağladım, çünkü sonunda bir şeyleri bırakabilmiştim.

Sonra aklıma annemi aramak geldi. Telefonumu elimde sıkıca tuttum. Onun sesi, her zaman beni rahatlatan tek şeydi. Derin bir nefes alıp, numarayı tuşladım. Birkaç saniye geçti, ardından telefonun diğer ucunda annemin sesi yankılandı.

“Merhaba, kızım,” dedi annem, sesi her zamanki gibi yumuşak ve sakin. “Nasılsın?”

O an, ne kadar uzun zamandır annemin sesini duymadığımı fark ettim. Ve hemen, hiç düşünmeden, içimi dökmek istedim. “Anne,” dedim, ağlamaktan zorlanarak, “bugün terapide… çok şey konuştuk. Ama içimde bir boşluk var, bir şey eksik gibi hissediyorum. Hala çoğu şeyi kabul edemedim. Her şey bir anda çok karışık.”

Anneme anlatmak, her zamankinden farklıydı. Kendimi, hem çok kırılmış hem de bir şekilde biraz daha güçlü hissediyordum. O an, annemin sessizliğini hissedebildim. Gerçekten beni duyduğunu, anladığını hissettim.

“Tamam, kızım,” dedi annem, sesinde bir güven vardı. “Bir adım daha attın, bu önemli. Bazen iyileşmek zaman alır. Ama unutma, biz hep yanındayız. Sadece kendine güven ve yavaşça ilerle.”

Bir an, o kadar rahatladım ki, telefonun ucunda sadece annemin varlığı yeterli oldu. Ağladım ama bir anlamda da iyileşmeye başladım. Bunu yapabileceğimi hissediyordum.

Ersin’in anlatımıyla;

Hastane odasında her zamanki gibi derin bir boşlukta kaybolmuş gibiydi. Bir haftadır burada, bu beyaz duvarların ve cansız ışıkların arasında, adeta zaman durmuş gibiydi. Hatırlamıyordum.

Gözlerini açtığında bile, gerçekliği hissedemiyor, kim olduğunu, ne yaşadığını, nereye ait olduğunu sorguluyordum.

Yavaşça, doktorlar bana “iyi” olduğumu söylediklerinde, içindeki boşluk daha da büyümüştü.

Ona söylenen her şey, daha önce yaşadığı bir hayatı anlatan birer hikaye gibiydim.

Ama hiçbirini hatırlamıyordum.

Birden, bekleme salonunun kapısı açıldı ve o tanıdık yüz—Leyla—odanın içine girdim.

Onu görünce, bir anlık bir şok yaşadım.

Gözleri Leyla’ya kayarken, bu kadını neden tanımadığını anlayamıyordum.

Her şey bulanıktı. Onunla ilgili tek bir anı yoktu, sadece bir boşluk.

“Sen… Leyla?” dedim, sesi kırılgan ve belirsizdi. Ama Leyla’dan beklediği tepkiyi alamadığında, kalbinde bir yerlerde bir şeyler düştü.

Yüzünde tanıma ya da herhangi bir yakınlık belirtisi yoktu. Bu kadın ona yabancı gibiydi.

Leyla bana öfkeyle bakarken, o an içindeki boşluk daha da derinleşmişti sanki Kafamda yankı yapan sorular vardı ama cevabı yoktu. Ne geçmişi ne de Leyla’yla paylaştığı her şeyin bir anlamı kalmış gibiydi.

“Leyla, ben…” dedim ve durakladım. O an ne diyeceğini bilmiyordu. “Hatırlamıyorum, gerçekten hatırlamıyorum... Ne oldu, ne bitti… Hiçbir şey yok. Her şey silindi.”

Leyla, gözlerinde biriken öfkeyi bariz şekilde hissetti. Ben, bu kadının acısını görmek istemediğini hissettim. Ama o acıyı nasıl dile getireceğimi, nasıl düzelteceğini de bilmiyordum. Ne yapması gerektiğini anlamıyordum. Her şey… her şey çok bulanıktı.

“Hatırlamıyorsan, o zaman belki de senin için en iyisi bu,” dedi Leyla, sesi öfke ve kırgınlıkla doluydu. Ben bu sözlerden sonra kalbimde bir ağırlık hissettim. Onu kaybettiğimi, onu öfkelendirdiğimi fark ettim ama nasıl düzelteceğini bilmiyordum.

Leyla’dan aldığını düşündüğü tepki, beni derin bir umutsuzluğa itti. Ama içinde bir umut vardı. “Leyla, çok özür dilerim,” dedim.

“Ama gerçekten her şeyin farkında değilim. Hatırlayamıyorum ama... belki bir gün hatırlayabilirim. Ama şunu bilmelisin, seni kaybetmek istemiyorum.”

Leyla, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. İçindeki öfke biraz da olsa azalmış gibi hissetti. Ersin’in gözlerindeki belirsizliği ve pişmanlığı görmüş, ona duyduğu öfkenin yerini bir anlamda… anlayış almıştı.

Ama yine de, içinde bir eksiklik vardı.

Bir kaybolmuşluk hissi… Gözleri yeniden doldu, ama bu kez utanmadan, sadece hissettiği acıyı olduğu gibi kabul ederek. Ben Leyla’nın suskunluğunda, gerçekte onu kaybettiğimi fark ettim. Ama belki de, bu kaybın bir yolculuğun başlangıcı olduğunu düşünmeye başladım. Kim bilir… belki bir gün her şey yerine oturur.

Ersin’in anlatımıyla:

Özge’ye bakarak sordum: “Sen bana yalan mı söylüyorsun? Çünkü ben sanki Leyla’yı tanıyorum...”

Özge, gözlerinde öfke ve şaşkınlıkla cevap verdi: “Ne demek istiyorsun? Leyla’yı mı tanıyorsun?”

“Evet,” dedim, içimdeki karışıklık büyürken. “Bir şeyler var, hatırlamıyorum ama hissettiğim bir şeyler var.”

Özge’nin yüzü sertleşti: “Ersin, neden hâlâ onu düşünüyorsun? Leyla, seni yıkacak biri.”

“Sadece bir şeyler hissediyorum,” dedim. “Ama senin tepkilerin... neden böyle?”

Özge, öfkesini bastırarak cevap verdi: “Çünkü seni kaybetmek istemiyorum, Ersin. Ama hâlâ ona takılıyorsun.”

Bana yalan söyleme Özgeeee.2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 09.03.2025 15:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş