9. Bölüm

Kayıp zamanın ardından

Ceyoo
yazan.bayan

Deniz hırkayı alıp götürürken, ben de kendimi serbest bırakıyordum.

Ayaklarım ıslak kumun içine hafifçe gömülürken, rüzgâr tenimi okşuyordu. Deniz, usulca kıyıya vurup geri çekilirken, elimde tuttuğum hırkaya son bir kez baktım.

Onun kokusu hâlâ üstündeydi.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama bu hırka hep benimleydi. Kollarımı saran, yokluğunda bana onu hatırlatan tek şeydi. Soğuk gecelerde içimi ısıtan, ama bir yandan da beni geçmişin içinde hapseden bir ağırlık…

Artık taşıyamıyordum.

Ellerimi yavaşça açtım. Kuma düşmesini bekledim, ama rüzgâr onu önce usulca havalandırdı, sonra denize bıraktı.

Dalgalar hırkayı alıp sürüklemeye başladığında, içimde bir şeyin çözülüp gittiğini hissettim.

Gözlerimi kapattım. Geçmişin tüm anıları, sesleri, acıları, o kazanın yankıları—hepsi birer birer zihnimden akıp gidiyordu. O gün donup kalmıştım. O günden beri de hep oradaydım. Ama şimdi… Şimdi, dalgalar bana başka bir şey söylüyordu.

Devam et.

Nefesimi tuttum, sonra yavaşça bıraktım.

Gözlerimi açtığımda, hırka çoktan gözden kaybolmuştu.

İlk defa gerçekten hafif hissediyordum.

Kafede, oturmuş sıcak çikolatamı yudumlarken huzur buldum. Geçmişin yükünü bırakmanın cesaretini bulmuştum. Yağmurun altında, içimdeki hafiflik bana yeni bir başlangıç hissettiriyordu.

Bir anda, eski sevgilim Ersin’i gördüm. Gözlerimiz buluştu, aramızda eski bir mesafe yoktu. O an, geçmişin ağırlığı kayboldu. Hırkayı bıraktığım gibi, artık geçmişi de bırakıyordum.

Ersin gülümsedi, “Yolun sonunda bir şeyler değişmiş gibi hissediyor musun?” dedi. Ben de, “Evet, değişmiş gibi hissediyorum,” diye yanıtladım. Artık her şey daha hafifti.

Birlikte yürüdük, geçmişin yüklerinden kurtulmuş, yeni bir yola doğru adım atıyorduk. “Her şeyi hatırlıyor musun?” diye sordum. O da, “Bazen hatırlıyorum, bazen unutuyorum,” dedi. “Ama o hırka... Hala burada.”

Geçmişi bırakmak gerektiğini hissettik.

Telefonu açtım ve psikoterapistimi aradım. Birkaç saniye bekledikten sonra, sesi duyduğumda içimdeki kaygı bir nebze azaldı.

“Merhaba, Leyla. Nasılsın?” dedi.

Bir an duraksadım, sonra derin bir nefes aldım. “İyi hissediyorum, aslında. Ama… bir şeyler değişti. Geçmişi geride bırakmak kolay olmadı. O hırkayı bırakmak… Ama şimdi içimde bir eksiklik var gibi hissediyorum.”

Bir süre sessiz kaldı. “Bu, çok normal. Geçmişle vedalaşmak, içsel bir boşluk yaratabilir. Ama bu boşluk, iyileşmenin ilk adımıdır. Şimdi, ne hissettiğini daha net anlayabiliyor musun?”

Telefonu kulağıma yapıştırıp gözlerimi kapadım. Dışarıdaki yağmurun sesini duydum. Bir an için, geçmişin duvarlarından sıyrılıp yeni bir yola girmem gerektiğini hissettim.

“Bilmiyorum… Ama bir şeyler değişiyor,” dedim. “Hırkayı bırakmak, aslında bir dönüm noktası gibi. Ama sonra… Geride bırakmam gereken başka şeyler olduğunu fark ettim. Sanki her şeyden daha fazla bir şey kaybetmişim gibi.”

Psikoterapistim sakin bir şekilde yanıtladı. “Geçmişin seni şekillendirdi, Leyla. Ama geçmişin, senin şu anın ve geleceğin üzerinde hâkimiyet kurmasına izin verme. Senin iyileşmen, geçmişin izlerinden bağımsız olarak devam etme cesaretini bulmanla ilgili. Şu anda ne hissettiğini anlaman önemli.”

Gözlerimi açtım, kalbim biraz hızlandı. Yavaşça telefonumu masanın üzerine koydum, ama hâlâ terapi sürecini düşünüyordum. Geçmişimle yüzleşmek, acı veren her şeyle barışmak, yeni bir başlangıç yapmak… Hepsi, içimdeki bu boşlukla birlikte geliyordu.

Telefonu kapatıp, bir süre sessizce düşündüm. Terapistin söylediklerinden sonra, biraz daha huzurlu hissediyordum ama aynı zamanda bir tür yalnızlık vardı. Bu iyileşme süreci, benimle, sadece benimle ilgili bir şeydi. Yavaşça pencereye doğru yürüdüm, yağmurun altında dışarıya bakarken, bir şeylerin değişmeye başladığını fark ettim.

Yeni bir başlangıç. Bu kez geriye bakmamaya kararlıydım.

Ersin’in anlatımıyla;

Yağmurun sesi, içimdeki boşluğu daha da derinleştiriyordu. Sanki her damla, beni geçmişe doğru sürüklüyordu. Leyla… O’nu kaybettim. Ama bir şekilde, hala burada hissediyorum. Sanki, bir yerlerde, bir zaman diliminde, hala bana aitmiş gibi. Oysa… O gitmişti.

Bazen, her şeyin nasıl bu kadar değiştiğini anlayamıyorum. Bir zamanlar birlikte olduğumuz o anlar, ne kadar gerçekti? Yoksa bir hayaldi mi? Hırkayı hatırlıyorum, o geceyi. O anı, her şeyin sonunu hissettiğim anı. O hırka, Leyla’nın kokusunu taşıyan bir yük gibiydi. Beni ona bağlayan tek şeydi, ama artık… O da yok.

Bunu kabul etmek o kadar zor ki… Onun beni terk ettiğini fark ettiğimde, sanki dünya bir anda durdu. Ama Leyla her şeyin farkındaydı. Hırkayı denize bırakırken, belki de kendi geçmişini geride bırakıyordu. Ve ben, geride kalan her şeyle kalıyordum. O geceyi hatırlıyorum; hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı o anı.

Şimdi, bir boşluk var. İçimde bir eksiklik, bir yitik his. Geçmişin ağırlığı, bir şekilde yakamı bırakmadı. Ama belki de, Leyla’nın geride bıraktığı hırka, onun geçmişini geride bırakma cesaretiydi. Belki de bir gün ben de bu cesareti bulurum.

Bunu hissetmek, anlamak kolay değil. Ama bir şey kesin: O hırka, bir zamanlar bize ait olan her şey gibi, artık suya karıştı. O anı, o yükü taşımak artık bana ait değil. Bunu bilerek, biraz daha hafiflemiş hissediyorum. Ama yine de, ona ait o anılarla baş başa kaldım.

Leyla artık yok, ben de bu gerçeği kabul etmek zorundayım. Hırkayı bıraktı, geçmişi bıraktı. Belki ben de bunu yapmalıyım. Ama bu kadar kolay olacağını düşünmüyorum. Zihnimde ona dair anılarla, her adımda biraz daha yerleşen bir boşlukla yürüyorum.

Evet… Belki de geçmişi bırakmalıyım. Ama o zaman, her şey bittiğinde, geriye ne kalacak?

Leyla’nın hırkayı denize bırakması, içimde bir şeylerin çözülmesine neden oldu. Geçmişin yükü hâlâ üzerimdeydi ama bir eksiklik hissi vardı. O hırka, sadece Leyla’yı hatırlatmakla kalmıyor, bir şeyleri de benden alıyordu. Geçmişin yankıları hâlâ beynimde çalkalanıyordu.

Bir an için hatırladım, o geceyi, Leyla’nın beni terk ettiği anı... O hırka, bir dönüm noktasıydı. Şimdi, içimde bir boşluk vardı. Geçmişin izleri takip eder mi insanı? Bunu kabul edebilecek miydim?

Hafızamda boşluk, ama bir şeyler yeniden belirmeye başladı. Leyla… O an… Belki de tüm bunları bırakmalıyım.

Özge’nin gözlerine bakarken, biriken öfkesini içinden atma ihtiyacı duyuyordu. Adımlarını sert bir şekilde attı, sanki her adımda geçmişi biraz daha yok etmeye çalışıyordu.

“Özge,” dedi, sesi kararlı ve donuk. “Bana her şeyin bittiğini söyledin. Ama hâlâ anlamadım. Gerçekten anlamadım. Ne oldu da her şey bu kadar hızlı bir şekilde değişti?”

Özge, ne söyleyeceğini bilemedi. Gözleri kaçtı, ama Ersin durmak bilmedi. “Beni terk ettin, ama neden? Ne yaptım da beni bu kadar kolay bir şekilde sildin hayatından?”

Özge, sesindeki kırılganlıkla gözlerini kaçırdı. Ama Ersin durmaksızın konuşmaya devam etti, her kelimeyle içindeki öfkeyi dışarı atıyordu.

“Ne oldu, Özge? Benimle olmanın, her şeyin anlamı yok muydu? Gerçekten mi? Yıllarca beraber olduk, ama bir gün bir şeyler değişti ve ben sana yabancı oldum. Sadece böyle mi olacak?”

Özge, içindeki karmaşa ve pişmanlıkla baş başa kalırken, Ersin’in sesi daha da sertleşti. “Bir açıklama bile yapmadın. Bana hak ettiğim şekilde veda bile etmedin. Hani ‘biz’ olacaktık? Hani her şey yolunda gidecekti?”

Ersin, bir adım daha attı, Özge’ye daha da yakınlaştı. “Bunları konuşmam gerektiğini düşündüm. Çünkü beni terk ettin ama ben hâlâ burada, seni anlamaya çalışıyorum. O hırka… O da bana seni hatırlatıyordu, ama o da gitti. Her şey gitti, Özge. Bunu nasıl açıklayacaksın?”

Özge, dudaklarını ısırarak ona karşı koymaya çalıştı, ama Ersin’in bakışları onu delip geçiyordu. Gözlerinde kırgınlık vardı, ama aynı zamanda bir tür hüsran da... “Gerçekten anlamıyorum,” dedi Ersin, gözlerini kapatıp bir an durdu. “Neden?”

Özge, gözleri dolarak yavaşça başını salladı. “Bilmiyorum, Ersin. Gerçekten bilmiyorum. Ama seni kaybetmek… Sadece… Çok zor bir şeydi. O hırkayı bırakmak… belki de geçmişi geride bırakma cesaretimdi, ama ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum.”

Ersin, o anın ağırlığını hissetti. Her şeyin değiştiği anı, o hırkayı bıraktığı günü hatırladı. “Geçmişi geride bırakmak ne demek? Ben sana bir açıklama yapmadan, bir şey söylemeden... sadece gitmeye mi karar verdim? Bu kadar kolay mıydı?”

Özge’nin gözlerinde pişmanlık vardı, ama bu pişmanlık, Ersin’in öfkesini dindirmiyordu. “Bunu sana açıklamak kolay değil. Ama ben… ben de kendi içimde bir şeyler kaybettim, Ersin,” dedi, sesi titrek bir şekilde. “Ama her şeyin bittiğini düşündüm, her şey sona erdi. O kadar çok şey birikti ki, artık taşıyamadım.”

Ersin, derin bir nefes alarak ona doğru bir adım daha attı. “Peki, o zaman beni niye tek başıma bıraktın? Beni niye paramparça ettin?”

Özge, bir süre sessiz kaldı. “Bunu sana açıklamak… belki de bir ömür boyu yapamayacağım. Ama bilmeni istiyorum… Gerçekten çok pişmanım.”

Ersin, gözlerini yumdu. Ne söyleyeceğini bilmeden, Özge’ye son bir kez baktı. Ama bu bakış, her şeyin bittiğini anlamasına yetti. “Gerçekten pişman mısın? O zaman niye beni terk ettin? Niye tek başıma kaldım?”

Özge, sesini zorla çıkarttı. “Çünkü, ben de seni kaybetmekten korktum. Ama seni kaybettim, Ersin. Ve şimdi her şeyin… boş olduğunu hissediyorum.”

Ersin, başını iki yana sallayarak, son bir kez gözlerinde ne olduğunu anlamaya çalıştı. “Bunu kabul etmek zor. Ama belki de… belki de senin kaybettiğin şey ben değilim. Belki de biz birbirimizi kaybettik. Ama senin bıraktığın hırka… Her şeyi hatırlatan o hırka… Şimdi suya karıştı ve geriye sadece… boşluk kaldı.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 14.03.2025 14:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...