15. Bölüm

Kırılma Noktası

Ceyoo
yazan.bayan

Babamın bir şeyler karıştırdığını anlamıştım babamla konuşmak için eve uğradım. Ama o gün, tam olarak neyin peşinde olduğumu bilmeden içeri adım attım. Salonun köşesinden gelen fısıldayan sesler beni durdurdu. Babam ve Özge’nin konuştuğu o anı duydum. Yavaşça ilerleyip gizlice dinlemeye başladım.

Özge:

“Ersin’in benimle evlenmesi gerektiğini biliyorum. Eğer bu işi halletmezseniz, işlerinizin nasıl kötüleşeceğini çok iyi bilirsiniz. Onu ikna edemezseniz, sizin ve ailenizin tüm işlerinizin altını oyarım. Her şey biter.”

Babamın sesini duyduğumda kalbim hızla çarpmaya başladı. Onun sesi her zaman güven vericiydi, ama şu anda bir parça titriyordu.

Babam:

“Benim için bu iş, Ersin’in mutluluğundan daha önemli değil. Ben ona sadece iyi bir hayat sunmak istiyorum, başka bir niyetim yok. Benim tek amacım onun iyiliği.”

Özge:

“İyi niyetli olmanız, sizi korumaz. Biliyorsunuz ki, benim elimde neler var. Bir hamle yapmazsanız, siz ve aileniz her şeyinizi kaybedebilirsiniz. Şirketinizi, işlerinizi… Hepsi biter. Benimle işbirliği yapın, yoksa her şeyin sonu gelir.”

Babam bir an için sustu. Yüzü solmuş, gözlerinde korku vardı. O an, masumiyetinin nasıl bir tehditle yüzleştiğini görebiliyordum. Babam, her zaman doğruyu yapmaya çalışan bir adamdı, ama Özge’nin sözleri, onu köşeye sıkıştırmıştı.

Babam:

“Sen… Sen beni tehdit mi ediyorsun? Benim tek istediğim şey oğlumun mutlu olması, buna zarar vermek istemem. Ama bu kadar ileri gitmek zorunda değilsin.”

Özge:

“Ben sadece fırsatları değerlendirmeyi biliyorum. Eğer doğruyu yapmazsanız, her şey yok olur. Ersin’in hayatı, işiniz ve sizin itibarınız her şey bir arada çöker. Tercih sizin, ama seçenekleriniz az.”

Özge’nin sesi, tam anlamıyla bir tehdit haline gelmişti. Gözlerindeki sinsi gülümseme, her şeyin ne kadar hesaplı olduğunu gösteriyordu.

Özge:

“Unutmayın, iş dünyasında affedilen yoktur. Eğer Ersin’i benimle evlendirmezseniz, sizi bu bataklığa gömerim. Her şey biter, her şey…”

Babam, başını öne eğdi. O kadar masum ve vicdanlıydı ki, Özge’nin söylediği şeylerin gerçek olma ihtimaliyle yüzleşemiyordu. Yavaşça arkasını döndü, fakat korku ve çaresizlik gözlerinden okunuyordu.

Konuşma bittiğinde, bir anlık sessizlik tüm evi sarstı. Babamın söyledikleri, beynimde yankı yapıyordu. “İyi niyetli olmanız, sizi korumaz.” Özge’nin sözleri, hala kulaklarımda çınlıyordu. Babamın öne eğdiği başı, gözlerindeki korku beni içten içe paramparça etti. Ama aynı zamanda derin bir öfke de vardı. Bir yanda babamın masumiyetini görmek, diğer yanda Özge’nin tehdidi altında onun ne hale geldiğini anlamak... Bunu sindirmem zor oluyordu.

O an, bir şey kırıldı. Babamın suskunluğu, bana sadece bir şey söylüyordu: “Her şey bitti.” Kalbim hızla çarpmaya başladı. Her bir kelime, bana doğru geldi. O anki içsel boşluk, duygularımın nasıl parçalandığını anlatmaya yetmiyordu.

Oturduğu yerden kalktı, fakat adımlarını atarken yaşadığı tereddüt, ne yapacağını bilememesi gözlerinden okunuyordu. O kadar masum, o kadar çaresizdi ki... Ama içimdeki öfke, tüm bunları görmeye engel oldu. Neden mi? Çünkü bir oğul olarak ne kadar acı çektiğimi, bana ne kadar yabancılaştığını fark ettim.

Kafamda patlayan her düşünceyle birlikte kendimi kaybetmeye başladım. Bir adım attım.

“Baba, bir düşün. Bu yaptığın ne kadar yanlış?”

Sesim, kendi kulaklarımda yankılandı. Babam duraksadı, ama bir şey söylemedi. Gözlerindeki korkuyu daha da derinden hissettim.

“Ne yapıyorsunuz? Neden, niye?”

Baba, bu kadarına şaşırmış gibiydi. O kadar kolaydı ki, her şeyi kabullenmek. Ama ben, kabullenmek istemiyordum. “Beni nasıl satarsınız?”

Başımı iki yana salladım. Babam hala cevap vermedi.

“Bu kadar ileri gitmenize gerek yoktu. Özge mi seni buna zorladı? Beni gerçekten bu kadar umursamıyorsun, değil mi?”

Babasının o anki hali beni daha da kırıyordu. İyi niyetini savunması, bana yetersiz geldi. O an bir çığlık attım. Ama sadece kendi içimde. O kadar acı doluydum ki, ne söyleyeceğimi bilmeden bir adım daha atıp sert bir şekilde kapıyı çarptım. Babam, gözlerindeki korku ile arkamdan bakarken, ben ona her şeyin bitmiş olduğunu anlattım.

Ve o an... Gerçekten her şey bitti.

Öfkem, damarlarımda yankılanıyordu. Bütün vücudum gerilmişti, yumruklarımı sıkmaktan avuçlarım sızlıyordu. Babamın sessizliği, korkusu, o çaresiz bakışları… İçimdeki nefreti daha da körükledi. Özge’nin bana ve aileme kurduğu tuzağı gördükçe midem bulanıyordu.

Direksiyonun başına geçtiğimde, kafamda tek bir düşünce vardı: Bu iş burada bitmeyecek.

Özge’yi bulmalıydım. Onunla yüzleşmeli, ona bu kadar ileri gidemeyeceğini anlatmalıydım. Ama bunu sakin bir şekilde yapamayacağımı da biliyordum. Çünkü içimde fırtınalar kopuyordu.

Gazı köklediğimde lastikler asfalta yapışıp inledi. Şehir ışıkları hızla yanımdan akıp gidiyordu ama ben hiçbirini görmüyordum. Aklımda sadece Özge’nin babama söyledikleri vardı. “Ersin benimle evlenmek zorunda.”

Beni kendine mecbur bırakacağını sanıyordu. Beni köşeye sıkıştırabileceğini… Beni satın alabileceğini.

Özge’nin evine vardığımda kapıyı yumruklamaya başladım. Ellerim titriyor muydu? Bilmiyordum. Umurumda bile değildi.

Kapı açıldığında karşımda sanki her şeyi önceden biliyormuş gibi duran Özge’yi gördüm. Gözlerinde o sinir bozucu gülümseme vardı.

“Ne oldu?” diye sordu, başını yana eğerek. “Babanla konuştun mu?”

Nefesim hızlandı. “Ne yapmaya çalışıyorsun Özge?”

Omzunu silkti, içeri yürüdü. “Dışarıda konuşmak istemezsin. İçeri gel.”

İçeri girdim ama bu onun davetinden dolayı değil, sinirimi daha fazla bastıramadığımdan oldu. Kapıyı sertçe kapattım.

“Bana bak,” dedim, sesim titremiyordu. Net ve keskindi. “Seninle asla evlenmeyeceğim.”

Özge bir kahkaha attı, ama o kahkahada eğlenceden çok hesaplanmış bir tehdit vardı. “Gerçekten mi? Bundan emin misin?”

İleri atıldım, gözlerimi onunkilere diktim. “Babamı tehdit etmeyi bırak. Ailemi rahat bırak. Bu oyunu oynayamazsın, Özge.”

Yüzündeki o kendinden emin ifade hiç kaybolmadı. “Bak Ersin,” dedi, sanki bana nasihat veriyormuş gibi, “ben sadece neyi nasıl kazanacağımı bilen biriyim. Babanın iyi niyetli olması güzel, ama bu onu kurtarmaz.”

Gözlerimi kıstım. “Bana şunu söyle, gerçekten neyin peşindesin?”

Gözlerindeki kıvılcımı yakaladım. “Sadece olması gerekeni istiyorum.”

Dudaklarımı sıktım. “Bu olması gereken dediğin şey ne biliyor musun?” dedim, bir adım daha yaklaşarak. “Kendi hastalıklı hırsların.”

Özge gözlerini devirip arkasını döndü. “Dram yapma Ersin, bu bana yakışmaz.”

Dayanamadım. “Sen… sen gerçekten korkunç bir insansın.”

Yavaşça yüzüme baktı. “Beni böyle seviyorsun, değil mi?”

Bütün vücudum öfkeyle titredi. Yüzüme soğuk bir gülümseme yerleştirdim. “Beni dinle Özge, seninle savaşacağım. Ve kaybedeceksin.”

Gözlerindeki gülümseme soldu, ama anlık bir şeydi. Çabucak toparlandı, başını yana eğdi. “Göreceğiz Ersin. Göreceğiz.”

Ama ben sonucu çoktan biliyordum. Çünkü bu sefer Özge’nin oyununa düşmeyecektim. Bu kez kuralları ben koyacaktım.

Babamın bir şeyler karıştırdığını anlamıştım babamla konuşmak için eve uğradım. Ama o gün, tam olarak neyin peşinde olduğumu bilmeden içeri adım attım. Salonun köşesinden gelen fısıldayan sesler beni durdurdu. Babam ve Özge’nin konuştuğu o anı duydum. Yavaşça ilerleyip gizlice dinlemeye başladım.

 

Özge:

“Ersin’in benimle evlenmesi gerektiğini biliyorum. Eğer bu işi halletmezseniz, işlerinizin nasıl kötüleşeceğini çok iyi bilirsiniz. Onu ikna edemezseniz, sizin ve ailenizin tüm işlerinizin altını oyarım. Her şey biter.”

 

Babamın sesini duyduğumda kalbim hızla çarpmaya başladı. Onun sesi her zaman güven vericiydi, ama şu anda bir parça titriyordu.

Babam:

“Benim için bu iş, Ersin’in mutluluğundan daha önemli değil. Ben ona sadece iyi bir hayat sunmak istiyorum, başka bir niyetim yok. Benim tek amacım onun iyiliği.”

 

Özge:

“İyi niyetli olmanız, sizi korumaz. Biliyorsunuz ki, benim elimde neler var. Bir hamle yapmazsanız, siz ve aileniz her şeyinizi kaybedebilirsiniz. Şirketinizi, işlerinizi… Hepsi biter. Benimle işbirliği yapın, yoksa her şeyin sonu gelir.”

 

Babam bir an için sustu. Yüzü solmuş, gözlerinde korku vardı. O an, masumiyetinin nasıl bir tehditle yüzleştiğini görebiliyordum. Babam, her zaman doğruyu yapmaya çalışan bir adamdı, ama Özge’nin sözleri, onu köşeye sıkıştırmıştı.

 

Babam:

“Sen… Sen beni tehdit mi ediyorsun? Benim tek istediğim şey oğlumun mutlu olması, buna zarar vermek istemem. Ama bu kadar ileri gitmek zorunda değilsin.”

 

Özge:

“Ben sadece fırsatları değerlendirmeyi biliyorum. Eğer doğruyu yapmazsanız, her şey yok olur. Ersin’in hayatı, işiniz ve sizin itibarınız her şey bir arada çöker. Tercih sizin, ama seçenekleriniz az.”

Özge’nin sesi, tam anlamıyla bir tehdit haline gelmişti. Gözlerindeki sinsi gülümseme, her şeyin ne kadar hesaplı olduğunu gösteriyordu.

Özge:

“Unutmayın, iş dünyasında affedilen yoktur. Eğer Ersin’i benimle evlendirmezseniz, sizi bu bataklığa gömerim. Her şey biter, her şey…”

 

Babam, başını öne eğdi. O kadar masum ve vicdanlıydı ki, Özge’nin söylediği şeylerin gerçek olma ihtimaliyle yüzleşemiyordu. Yavaşça arkasını döndü, fakat korku ve çaresizlik gözlerinden okunuyordu.

Konuşma bittiğinde, bir anlık sessizlik tüm evi sarstı. Babamın söyledikleri, beynimde yankı yapıyordu. “İyi niyetli olmanız, sizi korumaz.” Özge’nin sözleri, hala kulaklarımda çınlıyordu. Babamın öne eğdiği başı, gözlerindeki korku beni içten içe paramparça etti. Ama aynı zamanda derin bir öfke de vardı. Bir yanda babamın masumiyetini görmek, diğer yanda Özge’nin tehdidi altında onun ne hale geldiğini anlamak... Bunu sindirmem zor oluyordu.

 

O an, bir şey kırıldı. Babamın suskunluğu, bana sadece bir şey söylüyordu: “Her şey bitti.” Kalbim hızla çarpmaya başladı. Her bir kelime, bana doğru geldi. O anki içsel boşluk, duygularımın nasıl parçalandığını anlatmaya yetmiyordu.

 

Oturduğu yerden kalktı, fakat adımlarını atarken yaşadığı tereddüt, ne yapacağını bilememesi gözlerinden okunuyordu. O kadar masum, o kadar çaresizdi ki... Ama içimdeki öfke, tüm bunları görmeye engel oldu. Neden mi? Çünkü bir oğul olarak ne kadar acı çektiğimi, bana ne kadar yabancılaştığını fark ettim.

 

Kafamda patlayan her düşünceyle birlikte kendimi kaybetmeye başladım. Bir adım attım.

“Baba, bir düşün. Bu yaptığın ne kadar yanlış?”

Sesim, kendi kulaklarımda yankılandı. Babam duraksadı, ama bir şey söylemedi. Gözlerindeki korkuyu daha da derinden hissettim.

 

“Ne yapıyorsunuz? Neden, niye?”

Baba, bu kadarına şaşırmış gibiydi. O kadar kolaydı ki, her şeyi kabullenmek. Ama ben, kabullenmek istemiyordum. “Beni nasıl satarsınız?”

Başımı iki yana salladım. Babam hala cevap vermedi.

 

“Bu kadar ileri gitmenize gerek yoktu. Özge mi seni buna zorladı? Beni gerçekten bu kadar umursamıyorsun, değil mi?”

 

Babasının o anki hali beni daha da kırıyordu. İyi niyetini savunması, bana yetersiz geldi. O an bir çığlık attım. Ama sadece kendi içimde. O kadar acı doluydum ki, ne söyleyeceğimi bilmeden bir adım daha atıp sert bir şekilde kapıyı çarptım. Babam, gözlerindeki korku ile arkamdan bakarken, ben ona her şeyin bitmiş olduğunu anlattım.

Ve o an... Gerçekten her şey bitti.

Öfkem, damarlarımda yankılanıyordu. Bütün vücudum gerilmişti, yumruklarımı sıkmaktan avuçlarım sızlıyordu. Babamın sessizliği, korkusu, o çaresiz bakışları… İçimdeki nefreti daha da körükledi. Özge’nin bana ve aileme kurduğu tuzağı gördükçe midem bulanıyordu.

Direksiyonun başına geçtiğimde, kafamda tek bir düşünce vardı: Bu iş burada bitmeyecek.

Özge’yi bulmalıydım. Onunla yüzleşmeli, ona bu kadar ileri gidemeyeceğini anlatmalıydım. Ama bunu sakin bir şekilde yapamayacağımı da biliyordum. Çünkü içimde fırtınalar kopuyordu.

Gazı köklediğimde lastikler asfalta yapışıp inledi. Şehir ışıkları hızla yanımdan akıp gidiyordu ama ben hiçbirini görmüyordum. Aklımda sadece Özge’nin babama söyledikleri vardı. “Ersin benimle evlenmek zorunda.”

Beni kendine mecbur bırakacağını sanıyordu. Beni köşeye sıkıştırabileceğini… Beni satın alabileceğini.

Özge’nin evine vardığımda kapıyı yumruklamaya başladım. Ellerim titriyor muydu? Bilmiyordum. Umurumda bile değildi.

Kapı açıldığında karşımda sanki her şeyi önceden biliyormuş gibi duran Özge’yi gördüm. Gözlerinde o sinir bozucu gülümseme vardı.

“Ne oldu?” diye sordu, başını yana eğerek. “Babanla konuştun mu?”

Nefesim hızlandı. “Ne yapmaya çalışıyorsun Özge?”

Omzunu silkti, içeri yürüdü. “Dışarıda konuşmak istemezsin. İçeri gel.”

İçeri girdim ama bu onun davetinden dolayı değil, sinirimi daha fazla bastıramadığımdan oldu. Kapıyı sertçe kapattım.

“Bana bak,” dedim, sesim titremiyordu. Net ve keskindi. “Seninle asla evlenmeyeceğim.”

Özge bir kahkaha attı, ama o kahkahada eğlenceden çok hesaplanmış bir tehdit vardı. “Gerçekten mi? Bundan emin misin?”

İleri atıldım, gözlerimi onunkilere diktim. “Babamı tehdit etmeyi bırak. Ailemi rahat bırak. Bu oyunu oynayamazsın, Özge.”

Yüzündeki o kendinden emin ifade hiç kaybolmadı. “Bak Ersin,” dedi, sanki bana nasihat veriyormuş gibi, “ben sadece neyi nasıl kazanacağımı bilen biriyim. Babanın iyi niyetli olması güzel, ama bu onu kurtarmaz.”

Gözlerimi kıstım. “Bana şunu söyle, gerçekten neyin peşindesin?”

Gözlerindeki kıvılcımı yakaladım. “Sadece olması gerekeni istiyorum.”

Dudaklarımı sıktım. “Bu olması gereken dediğin şey ne biliyor musun?” dedim, bir adım daha yaklaşarak. “Kendi hastalıklı hırsların.”

Özge gözlerini devirip arkasını döndü. “Dram yapma Ersin, bu bana yakışmaz.”

Dayanamadım. “Sen… sen gerçekten korkunç bir insansın.”

Yavaşça yüzüme baktı. “Beni böyle seviyorsun, değil mi?”

Bütün vücudum öfkeyle titredi. Yüzüme soğuk bir gülümseme yerleştirdim. “Beni dinle Özge, seninle savaşacağım. Ve kaybedeceksin.”

Gözlerindeki gülümseme soldu, ama anlık bir şeydi. Çabucak toparlandı, başını yana eğdi. “Göreceğiz Ersin. Göreceğiz.”

Ama ben sonucu çoktan biliyordum. Çünkü bu sefer Özge’nin oyununa düşmeyecektim. Bu kez kuralları ben koyacaktım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 27.03.2025 20:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...