12. Bölüm

"Sabır ve İntikam"

Ceyoo
yazan.bayan

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum♥️♥️♥️

Leyla’nın Anlatımıyla:

Babamın sesi telefonda yankılandığında, içimde bir şeyler yerinden oynamıştı. Sadece sesini duymak bile bana güç veriyordu.

“Canım, iyi haberlerim var. Dava sonuçlandı, kazandık. Tüm emeğin ve mücadelenin karşılığını aldık.”2

Sanki dünya bir anda durdu. Gözlerim bulanıklaşmıştı, ama kulağımda tek bir cümle çınlıyordu: Kazandık. Kazandık.

“Baba, gerçekten mi?” derken sesim titremişti. Gerçekten inanamıyordum.

“Gerçekten. Senin için ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Bu, sadece bir zafer değil, aynı zamanda senin yeniden güçlü olman için bir adım. Şimdi rahatlayabilirsin, her şey yolunda.”

Telefonu kapattım ve bir süre hareketsiz kaldım. Kazanmıştım, ama kazandığım şeyin ne kadar ağır olduğunu da hissediyordum. Şimdi bir adım geri atıp durup düşünme zamanıydı. Ama bir şeyler değişmişti içimde. Bir umut doğmuştu.

Özge’nin Anlatımıyla:

Derya’nın sesini telefonda duyduğumda, her şeyin farkına varmam bir saniye sürdü. Sadece bir nefes alıp, derin bir şekilde içimden geçenleri toparlamaya çalıştım. Sesim titremese de, karşımda bir kaybın farkında olan birinin olduğunu hissedebiliyordum.

“Özge, maalesef kaybettik. Leyla kazandı,” dedim soğukkanlı bir şekilde.

Bir an sessizlik oldu. Sonra, Özge’nin sesindeki hüzün ve kızgınlık bir anda ortaya çıktı.

“Ne demek kaybettik? Nasıl? Her şeyi doğru yapmıştık!” dedi, öfkesini kontrol etmeye çalışarak.

“Bunu kabul etmek zor, ama gerçek bu. Leyla’nın tarafı kazanmış. Artık yapılacak bir şey yok,” diye devam ettim, durumu kabullenmesi için ona fırsat tanıdım.

Telefonu kapatmadan önce, Özge’nin biraz daha sakinleşmesini bekledim. Ama o an, Derya’nın yüzündeki sevinci fark ettim. Yavaşça gülümsemesinin nedenini anlamak için derin bir nefes aldım.

“Özge, kaybetmiş olsak da bu sadece bir başlangıç. Leyla kazanabilir, ama bu savaş bitmedi,” dedim. İçimdeki sevinci bastırarak, Derya’nın bu zaferin onun için anlamlı olduğunu hissediyordum. O anda, Derya’nın sevincini saklaması giderek daha zor hale geliyordu. İçsel mutluluğu, ona bir özgürlük duygusu vermişti.

“Bazen kaybetmek, doğruyu bulmak için bir adım olabilir,” diye ekledim, anlam yükleyerek ve Derya’nın içindeki hafif gülümsemeyi hissetmeye çalışarak.

Sinirden kül vazoyu kapıya fırlattım.

Ersin’in anlatımıyla:

Özge’nin odasına girdiğimde içimde bir huzursuzluk vardı. Her zamanki gibi bunu görmezden gelmeye çalıştım ama bu sefer farklıydı. Özge’nin bakışları, sanki bir şeyleri anlamam için beni bekliyordu. O soğuk, bir adım daha atıldığında her şeyin değişeceğini hissettiren bakışlar… Bir an duraksadım, sonra derin bir nefes alarak konuşmaya başladım.

“Bunu daha fazla kaldıramıyorum, Özge,” dedim, sesimi kasıtlı olarak sertleştirerek. “Sürekli manipüle etmene ve insanları oyunlarına alet etmene artık dayanamıyorum. Her şeyin mükemmel olması gerektiğini düşünüyorsun, ama bazen insanlar bir kenara bırakılmalı.”

Özge bir süre sessiz kaldı, gözleri sabit bir noktaya odaklanmıştı. Bunu alışkanlık haline getirdiğini çok iyi biliyordum. Yavaşça gözlerini bana çevirdi ve sesindeki ilk kırılmalar duyulmaya başladı. “Sen de bana akıl vermeye kalkma, Ersin!” diye bağırdı, ama bu bağırış, başlangıçta söylenenlerden daha farklıydı. İçindeki öfke, sanki daha derin bir hayal kırıklığından doğuyordu. “Senin gibi biri bile bana kendi yolumu gösterecek! Senin söylediklerinle neyi savunuyorsun, hala anlamadım! Bir tek senin çıkarların önemli, değil mi?”

Özge’nin gözlerindeki alev yükselirken, içimde bir şeyler zorla yerinden kıpırdamaya başladı. O an, sabrımı zor tutmaya başladığımı hissettim. Onun öfkesi sadece kelimelerle değil, her hareketiyle de derinleşiyordu. Ama ben, sakin olmam gerektiğini biliyordum.

“Benim çıkarlarım falan değil, Özge!” dedim, sesimi bastırarak. “Bu yaptığın şeylerin hiçbir mantığı yok! Herkesin hayatını, duygularını ve geleceğini sadece kendi egon için harcayamam!”

Özge’nin alnındaki damarlar şişmişti, alaycı bir gülümseme takındı. Ama o gülüş, içindeki hırçınlığın sadece bir yansımasıydı. “Bunu bana söylemeye ne hakla geliyorsun? Birileri böyle düşünmüyor ve seni de buna katılmaya zorluyor. Ama sen hep ‘ama ben haklıyım’ diyorsun! Her şey senin istediğin gibi olmalı, ha?”

İçimde biriken öfke, her kelimede biraz daha fazla gün yüzüne çıkıyordu. “Hayır!” dedim, gözlerim sabit Özge’nin gözlerinde. “Her şeyin doğru ve adil olması gerek! O kadar ileri gitmenin anlamı yok! Bir noktada bu çılgınlık son bulmalı, Özge!”

Özge’nin bana olan öfkesini görmek, sinirimi bir kat daha arttırıyordu. Her şey, onun her defasında daha fazlasını istemesiyle şiddetleniyordu. Sadece kendi isteklerini göz ardı etme konusunda ne kadar ısrarcı olduğunu görmemek imkansızdı. Ama artık bu kadarını daha fazla sürdüremeyeceğimi biliyordum.

O an bir nefes aldım, sakinleşmeye çalışarak. Ama sadece sakinleşmek yetmeyecekti. Özge’nin sınırlarını geçtikçe, içimdeki kırılganlık da büyümeye başlamıştı.

Sonunda, sertçe kapıyı çarparak odadan çıktım. Ne kadar sinirli olsam da, bir şeylerin değiştiğini hissediyordum. Bu çatışma sadece bir başlangıçtı. Bu kadar ileri gitmişken geri adım atmak yoktu.

“Yeter artık, Özge! Sana dayanamıyorum! Ne zamandır sabrediyorum, ama artık bu kadarına da katlanamayacağım!” diyerek odadan dışarı fırladım. Gözlerim öfke ve hayal kırıklığıyla doluydu. Özge’nin tavırları artık beni bir noktada delirtiyordu. Bunu daha fazla gizleyemezdim.

“Bunu daha ne kadar sürdüreceğiz?” dedim, sesim titreyerek. “Her seferinde daha fazla manipülasyon, daha fazla kontrol… Bunu yaparak neyi başardığını sanıyorsun? İnsanları yönetmekle her şeyi kontrol ettiğini mi düşünüyorsun?”

Özge’nin gözlerindeki alaycı bakışları görmemek imkansızdı. Hâlâ sanki her şeyin onu ve çıkarlarını savunmak için döndüğünü düşünüyor gibiydi. Ama bu sefer, o eski Özge değilim. Daha fazla dayanamayacak kadar bıktım.

“Senin oyunların artık son bulmalı,” dedim, her kelimesinde kararlı bir şekilde. “Bu kadarını sana yapmayı hak etmedim, Özge. Ama yapacağım… Her şeyin bir bedeli olacak ve bu kez senin istediğin gibi olmayacak!”

Bunu söyledikten sonra, geriye dönüp bir kez daha bakmadan yürüdüm. Çünkü ne kadar kötü hissettirse de, bu sondu.

Ertesi sabah hiç uyuyamamıştım, yürüyüşe çıkmaya karar verdim. Göztepe’deki park, sabahın ilk ışıklarıyla huzur doluydu. Yavaşça yürüyerek parkın içinde ilerledim, birden çalınan bir melodi dikkatimi çekti. “Toprak yağmura...” diye mırıldanan bir sokak sanatçısı vardı. Bir çift, şarkının melodisi eşliğinde dans ediyordu. Kadın çiçekli bir elbise giymiş, adam ise beyaz bir gömlekle ona eşlik ediyordu. Gözlerinde bir sevda var, her adımda bir anlam derinleşiyordu.

Bir an durakladım. Gözlerim, dans eden çiftin üzerine takıldı. Kadın, adamın elindeki papatya buketini kabul ederken, aklımda aniden bir görüntü canlandı: O an, Leyla ile ilk buluştukları, papatya buketini ona verdiği ve o özel anın yaşandığı o anlar… “Her papatya falında seni seviyorum çıkacak,” demişti Leyla. O anın anlamını, duygularını bir kez daha hatırladım.

Kadın ve adam dans etmeye devam ederken derin bir nefes aldım. Onların da bir zamanlar aynı duyguları hissettiklerini düşündüm. Ama bu sözler yalnızca Leyla ve ona aitti. O, geçmişin anılarını silmek yerine, onları kalbinde birer hazine gibi saklıyordu.

Dans eden çifte gülümsedim, ama bir süre sonra döndüm ve uzaklaştım. Onlar için o söz her anı özel kılarken, içimde geçmişin sevgisini hatırlatan bir simge olmaya devam edecekti.

Özge’nin anlatımıyla;

Ersin’in sözleri beni iyice sinirlendirdi. Her zaman olduğu gibi, yine ego oyunları oynuyordu. “Herkesin hayatını sadece kendi çıkarın için harcayamam!” dedi. Ama ben bir adım bile atmayacaktım. Bu oyunları oynayacak kadar kolay değilim. Bütün bu yıllar boşunaydı, kimse beni anlamadı. Ersin de anlamıyor.

“Her şey senin istediğin gibi olmalı, ha?” diye bağırdım. O kadar birikmişti ki, artık içimdekileri tutamıyordum. “Bunu bana söylemeye ne hakla geliyorsun?” diyerek onu terk ettim. Artık kimse, ne Ersin ne de başka biri, benim gücümü sorgulayamayacak.1

“Bağırarak, intikamımın acısını çekecekleri o günü sabırla bekleyeceğim an geldiğinde beni kimse durdurmayacak”1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 19.03.2025 12:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...