
Özge verandadaki sallanan sandalyede oturmuş, omzuna aldığı hırkayla denizi izliyordu. Gece boyunca dalgaların ritmiyle düşünmüş, sabahın ilk ışıklarını beklemişti. Kalbi, mektupları postaya verdiği günden beri hem hafiflemiş hem de hızla çarpıyordu.
O sırada, toprak yolda yaklaşan bir arabanın sesi duyuldu. İçinde tuhaf bir kıpırtı hissetti, ama bakmaya cesaret edemedi. Adımlar yaklaştığında kalbi göğsünden fırlayacak gibi oldu.
“Özge…”
Baran’ın sesi, yılların ardından ilk kez bu kadar yakındı. Özge yavaşça başını çevirdi. Karşısında duruyordu; gözleri pişmanlık ve umutla ışıldıyordu.
Özge’nin gözlerinden yaşlar süzüldü, ama bu kez acıdan değil. Gülümsedi.
“Baran… sonunda geldin.”
Baran birkaç adım attı, verandaya çıktı. Özge’nin omuzlarındaki hırkayı hafifçe düzeltti.
“Bunu hatırlıyor musun? Sen üşümeyesin diye hep ben getirirdim.”
Özge hırkayı sıkıca sardı kendine, derin bir nefes aldı.
“Hatırlıyorum… Ama galiba artık üşümüyorum.”
Sessizlik oldu; sadece dalgalar konuşuyordu. Baran ellerini uzattı, ama tereddüt etti. O an Özge onun ellerini tuttu. Sıcaklık ikisini de sarınca yılların soğuğu eridi.
“Beni kırdın, Baran,” dedi Özge. “Ama hâlâ kalbimde yerin var. Mektubu gönderdim çünkü artık susmak istemedim. Ve sen geldin…”
Baran’ın gözlerinden yaşlar aktı.
“Geçmişi geri getiremeyiz. Ama belki yeniden başlayabiliriz. Bu sefer korkmadan.”
Özge gülümsedi, gözleri ufka takıldı.
“Mutluluk belki de budur… Geçmişi affedip, geleceğe cesaretle yürümek.”
Baran onu kollarına aldı. Hırkanın üzerine düşen gözyaşları, bu kez acının değil, umut ve sevincin damlalarıydı.
O anda gökyüzünde eşsiz bir manzara belirdi: ufukta güneş doğuyordu, ama ay da hâlâ gökyüzündeydi. Gümüş ve altın ışıklar yan yana, denizin üzerinde birleşmişti.
Özge gökyüzünü işaret etti.
“Bak… Ay hâlâ gitmemiş. Güneş doğarken bile bizimle kalmış gibi.”
Baran elini sıktı.
“Belki de bu, biziz. Geçmişin izleri silinmiyor, ama yeni günle birlikte ışığımız daha da güzelleşiyor.”
Uzaktan hafif bir şarkı sesi duyuldu: “Kelepçeliyim ben sana…”
Özge hafifçe mırıldandı, gözleri hâlâ kapalı, uykuda. Baran onu omzunda veya yanına yaslamış şekilde izledi. Saçları dalgalanıyor, hırka onu sımsıkı sarıyordu.
Baran içinden sessizce fısıldadı:
“Peri kızı… hâlâ en güzel anım sensin.”
Ay hâlâ gökyüzünde parlıyor, güneş ise ufuktan yumuşak ışıklarını gönderiyordu. Dalgaların kıyıya vuran sesi, verandadaki rüzgâr gülünün hafif tıkırtısı ve deniz kabuklarının melodisi ile birleşti.
Özge, başını hafifçe kaldırıp gözlerini açtığında, Baran hâlâ yanında, omzunda hırkayla uyuyordu. Hafif nefesleri ve saçlarının dalgalarıyla birlikte masalsı bir tablo oluşmuştu.
Güneş yavaşça yükseliyor, rüzgâr hırkayı ve saçlarını nazikçe sallıyordu. İkisi de yılların acısını geride bırakmıştı. Artık sadece bu an vardı: sıcak bir sabah, deniz kokusu, hafif bir rüzgâr ve omuzda uyuyan peri kızı. Geçmişin izleri artık sadece onları güçlendiren hatıralardı. Ve dünya, yeni bir güne doğarken, Özge ve Baran da kendi hikâyelerine yeniden başlıyordu.
Kahvaltı için verandadaki küçük tahta masaya yöneldiler. İki fincan kahve, taze ekmek, peynir ve reçel… Basit ama samimi bir sofra, yeni güne başlamaları için idealdi. Sessizlikleri uyum doluydu; dalgaların ritmi, kuş cıvıltıları ve rüzgâr gülünün hafif tıkırtısı eşlik ediyordu.
Yemekten sonra sahile doğru yürüdüler. Baran, Özge’nin elini sıkıca tuttu. Kumların üzerinde çıplak ayaklarıyla yürürken, dalgaların soğuğu ayaklarına değiyor, onları canlandırıyordu.
Özge bir an durdu ve küçük bir rüzgâr gülüne işaret etti; birlikte yaptıkları deniz kabuklarından oluşan rüzgâr gülü hâlâ hafifçe dönüyordu.
“Bunu hatırlıyor musun?” dedi Özge.
Baran gülümsedi, parmaklarıyla rüzgâr gülünün nazikçe dönmesini sağladı.
“Evet… seninle birlikte yaptığımız ilk mutluluklardan biri.”
Denizin tuzlu kokusu, güneşin sıcak ışığı ve rüzgâr gülünün hafif sesi arasında, ikisi de uzun yıllardan sonra ilk kez tamamen özgür ve huzurluydu.
Baran durdu, Özge’ye döndü ve gözlerinin içine baktı.
“Özge, geçmişi silemeyiz ama bundan sonra her günü seninle yazmak istiyorum. Korkmadan, susmadan, birlikte.”
Özge dudaklarında hafif bir gülümsemeyle başını salladı.
“Ben de… her şeyi seninle paylaşmak istiyorum. Artık saklanmayacağız.”
Ve o an, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, iki kalp yılların acısını geride bırakıp, kendi hikâyelerinde yepyeni bir sayfa açtı. Dalgalardan gelen hafif melodi, rüzgâr gülünün dönmesi ve güneşin yumuşak ışığı, onların bu yeni başlangıcına eşlik ediyordu.
Yemekten sonra sahil boyunca yürüdüler. Kumların üzerinde çıplak ayaklarıyla yürürken, dalgaların soğuğu ayaklarına değiyor, ikisi de gülerek kaçıyordu. Özge bir an durdu ve deniz kabuklarından yapılmış küçük bir rüzgâr gülüne işaret etti.
“Bunu hatırlıyor musun?”
Baran eğildi, parmaklarıyla rüzgâr gülünü nazikçe döndürdü.
“Evet… seninle birlikte yaptığımız ilk mutluluklardan biri. Ve hâlâ bizimle.”
Özge başını Baran’a yasladı, gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı.
“Her şey… o kadar güzel ki. Sanki yılların acısı burada tamamen erimiş.”
Baran saçlarını okşadı, dudaklarını Özge’nin alnına değdirdi.
“Bundan sonra her günümüz böyle olacak. Küçük anlarla dolu, sessiz ama derin mutluluklarla.”
Gece çökmeye başladığında, verandada küçük fenerler yanıyordu; altın sarısı ışıklarıyla etrafı aydınlatıyor, gölgeler dans ediyordu. Hafif rüzgâr, deniz kabuklarından yapılmış rüzgâr gülünü nazikçe döndürüyordu. Özge, fenerin sıcak ışığında Baran’ın gözlerine baktı.
Baran, Özge’nin elini tuttu ve sessizce fısıldadı:
“İşte burası… sadece bizim anımız. Geçmişin gölgeleri artık yok. Sadece biz varız.”
Özge başını hafifçe yana eğdi, saçları fener ışığında parlıyordu.
“Bazen mutluluğun en güzel anı, sessizliğin içinde saklıdır,” dedi.
Baran Özge’yi omzuna yasladı; hafif bir rüzgâr saçlarını oynatıyor, denizin tuzlu kokusu ikisini de sarmalıyordu. Hafif bir şarkı hâlâ kulaklarında çalıyordu.
“Peri kızı… şimdi gerçekten özgürüz. Artık sadece sen ve ben varız.”
Özge gülümsedi, başını onun omzuna yasladı.
“Artık susmak yok, artık saklanmak yok… sadece sen ve ben.”
Ay, ufukta güneşin ışıklarıyla birleşerek gökyüzünde gümüş ve altın bir tablo oluşturuyordu. Dalga sesleri, fenerlerin hafif tıkırtısı ve rüzgâr gülünün nazik melodisi eşliğinde, ikisi de yılların acısını geride bırakmış, sadece bu anın tadını çıkarıyordu.
Ve o an, iki kalp yeniden birleşmiş, geçmişin yüklerinden arınmış ve kendi hikâyelerine cesaretle başlamıştı.
Güneş ufukta yükseliyor, deniz ışıl ışıl parlıyordu. Özge ve Baran, sahilde el ele yürüyordu. Kumların üzerinde bıraktıkları izler, birlikte atacakları adımların sembolü gibiydi.
Özge, başını Baran’ın omzuna yasladı.
“Artık geçmişin yükü yok… sadece biz varız.”
Baran, gözlerini denize dikti.
“Ve bundan sonra her anı birlikte yazacağız. Korkmadan, susmadan, sadece birbirimiz için.”
Rüzgâr hafifçe esiyor, deniz kabukları ve rüzgâr gülü nazikçe dönüyordu. Ufukta güneşle ay yan yana, altın ve gümüş ışıklarını denize yansıtıyordu.
Özge gülümsedi, gözlerinde hem huzur hem de mutluluk vardı.
“İşte bu… gerçek özgürlük.”
Baran başını onun alnına değdirdi.
“Peri kızı… şimdi her şey tam ve eksiksiz.”
Ve o an, iki kalp yeniden birleşmiş, geçmişin gölgeleri ardında kalmış, birlikte hayatın yeni sayfasına adım atmıştı. Dalgalardan gelen hafif melodi, rüzgâr gülünün dönüşü ve güneşin sıcak ışıkları onların yanında dans ediyordu.
Tam o sırada Özge’nin telefonu çaldı. Hafifçe irkildi, ama ekrana baktığında yüzünde şaşkınlık ve merak dolu bir gülümseme belirdi.
Hayat, yeniden başlamıştı. 🌊🌅✨
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 779 Okunma |
410 Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |