Uçaktan indikten sonra Emre beni eve bıraktı. Kapıya vardığımızda, hafifçe yankılanan bir köpek ağlama sesi duydum. O an, içimde bir şey kıpırdadı — hem şaşkınlık hem merak karışımı.
“Duyuyor musun bunu?” diye sordum Emre’ye. O sadece başını salladı, sessizdi.
Kapıyı açtım, sessizliği bölen o küçük, titrek ses daha da belirginleşti. Sanki yardıma muhtaç, küçük bir can vardı orada. Kalbim istemsizce hızlandı.
“Merhaba küçük,” dedim fısıldar gibi. Karanlık köşeden çıkmaya çalışan o karamel rengi olan minik poodle gördüm. Uslu ve ürkekti, ama gözlerindeki o masumluk hemen beni teslim etti.
Kendimi bir anda onun koruyucusu gibi hissettim; yorgunluğum, acım, tüm geçmişim bir anlık unutulmuştu. Bu küçük varlık, bana bir umut gibi gelmişti.
İsim bulmam gerekiyordu şimdi ona.
“Krokan,” dedim, “ismi Krokan olacak.”
Emre gülümsedi. “Krokan mı? Güzel isim.”
O an, Emre'nin bu küçük canlıya gösterdiği ilgi, içimde bir şeyleri daha da yumuşattı. Birlikte yukarı çıktık. Selin kapıyı açtı ve şaşkınlıkla baktı.
“Krokan,” dedim, “yeni dostumuz.”
Selin gülümsedi ve Krokan'ı kucakladı. "Hoş geldin Krokan," dedi.
Akşam oldu, çatıya çıktık. Emre, Selin ve ben, Krokan yanımızda, projeksiyon cihazını kurduk. Gecenin karanlığında, eski bir film izlemeye başladık. Krokan, ayaklarımızın etrafında dolaşıyor, zaman zaman kucağımıza çıkıyordu.
Bir ara, Krokan Selin'in terliğini kaptı ve hızla kaçmaya başladı. Selin şaşkınlıkla bağırdı: “O terliği geri ver!”
Hepimiz kahkahalara boğulduk. Krokan, terlik ağzında, mutlu bir şekilde koşuyordu. Selin peşinden koştu, ama Krokan o kadar hızlıydı ki, yakalayamıyordu.
Emre gülerek, “Sanırım Krokan, Leyla'yı etkilemek için bir strateji geliştirdi,” dedi.
Selin, “Evet, kesinlikle,” diyerek gülümsedi.
Film devam ederken, Krokan sonunda terliği Selin'e geri getirdi ve yorgun bir şekilde yanımıza oturdu. O an, hayatın ne kadar basit ve güzel olduğunu düşündüm. Yeni bir başlangıç, yeni bir dost, yeni bir mutluluk.
Gece kulaklıklarını takmış, kucağında mışıl mışıl uyuyan Krokan’la pencere kenarında oturuyordu. Dışarıda sokağı süsleyen sarı lambalar titrek gölgeler oluşturuyordu. Gözleri yorgundu ama içinde bir şey uyanmış gibiydi.
Tam o sırada, radyoda tanıdık bir ses duyuldu.
Sesi, önce tereddütlü, sonra gitgide derinleşen bir teslimiyetle yankılandı:
> “Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Ben sana mecburum, bilemezsin…”
İlk defa, Ersin’in sesinde gurur yoktu.
Yaralı bir teslimiyet, boyun eğmiş bir sevda vardı.
Ben sana mecburum, sen yoksun.”
Gözünden bir damla yaş süzüldü.
Krokan kıpırdadı, başını Leyla'nın dizine daha da soktu.
Sanki her şeyi anlamış gibiydi.
Leyla, kulaklıklarını usulca çıkardı.
Ve sonunda birkaç sade kelimeyle gönderdi:
“Duymamı istediğin her şeyi duydum. Uyuyamam bu gece.”
Sanki her şey biraz olsun yoluna girecekmiş gibi.
Sanki, gecenin derinliğinde bir şiir, bir köpek ve bir kadın…
Yavaş yavaş yeniden doğuyordu.
“Duymamı istediğin her şeyi duydum. Uyuyamam bu gece.”
Parmaklarım, bir süre hareketsiz kaldı. Kalbimden geçen çok şey vardı ama cümlelere dökmek… kolay değildi.
Geceleri kendimi avutmak için kelimelere sığındım, senin adını içimden eksiltmeden.
Keşke gururumu değil de, seni savunsaydım Leyla.
Bazı şeyler geç kaldığında değil, sessiz kalındığında kaybedilir.”
> “Senin kalbinle konuşmaya yeniden başlamayı isterim.
Tüm gecenin ağırlığı parmak uçlarımdaydı.
Şiir gibi bir sessizlik çöktü odaya.
Ve ben… ilk kez Leyla’ya gerçekten ulaştım sanırım.
Sabahın erken serinliğinde, Krokan’ı yanıma alıp sessiz sokaklarda yürüyordum. İçinde binbir duygu vardı; umut, korku, özlem ve kırgınlık hepsi bir arada dans ediyordu. Telefonundaki mesajdaki kelimeler hâlâ kalbinde çarpıyordu.
Köşeyi dönerken aniden karşısında Ersin’i gördü. Göz göze geldiler. Her ikisi de yılların ağırlığını taşıyan bakışlarla birbirine baktı.
Ersin’in sesi kısık ve titrek çıktı:
Leyla’nın kalbi hızla çarptı ama yavaşça, kararlı bir sesle yanıtladı:
Aralarında uzun bir sessizlik oldu. Sonra gözlerime dolan yaşları zor tutarak devam ettim:
“Bu kadar zaman sonra seni görmek... kolay değil. Ama… hala konuşmaya ihtiyacımız var.”
Ersin hafifçe başını salladı, gözlerinde pişmanlık ve özlem vardı:
“Biliyorum. Ben de aynı şeyi hissediyorum. Belki de başlamamız gereken yer burasıdır. Gerçekten, dürüstçe.”
Krokan hafifçe havladı, sanki iki insanın kalplerini biraz olsun yumuşatmaya çalışıyordu. Leyla küçük köpeğe baktı, sonra Ersin’e.
“Belki de…” dedi Leyla, “Belki de yeniden başlamalıyız.”
Gözlerindeki yaşlar parıldadı. Ersin uzandı, Leyla’nın elini nazikçe tuttu.
İşte o an, geçmişin gölgesinde bile umut filizlenmeye başlamıştı.
İleride bir kafe var oturup konuşalım mı? Ne dersin Leyla .
Leyla ve Ersin, sıcak kahve kokusunun yayıldığı küçük kafeye doğru yürüyorduk. Krokan, bizim yanımızda mutlu ve huzurluydu.
Kafenin kapısını açtıklarında, içerde sadece birkaç kişi vardı. Güneşin ilk ışıkları pencereden içeri süzülüyordu, ortam sıcacık ve samimiydi.
Masaya oturup kahvelerini beklerken Leyla derin bir nefes aldı.
“Sabahın bu saatinde buluşmak iyi geldi bana,” dedi yumuşak bir sesle.
Ersin gülümsedi, “Bence de. Yeni bir başlangıç için en güzel zaman.”
Krokan, masanın altında mışıl mışıl uyurken, onlar da geçmişi konuşmaya başladı. Bu kez sözler daha yumuşak, kalpler daha açık ve umut doluydu.
Sabahın erken saatlerinde kafenin sıcak ortamına sığındılar. Krokan, Leyla’nın ayaklarının dibinde uykuya dalmıştı. Kahveler masada, hafif bir kahve buharı yükseliyordu.
“Biliyor musun, Krokan’ı Emre ile birlikte bulduk. O an… inanılmazdı. O küçük cana karşı ikimizin de kalbi aynı anda erimişti.”
Ersin hafifçe kaşlarını çattı ama tebessüm etti:
“Emre, yani? Öyle mi? Demek senin hayatında hala o var.”
Leyla, biraz şaşırmış ama sakin:
“Ersin, Emre bizim için önemli biri. Ve evet, Krokan’ı onun sayesinde sahiplendim. Ama bu, onunla aramızda başka bir şey olduğu anlamına gelmez.”
Ersin hafifçe sırıttı, gözlerinde kıskançlık ve anlayış karışımı bir ifade vardı:
“Anlıyorum. Sadece… bazen insan kendini geride kalmış hissediyor, bilirsin. Ama iyi ki o küçük Krokan var, yoksa belki seni bu kadar rahat göremezdim.”
Leyla, Ersin’in sözlerine hafifçe dokunan bir bakışla karşılık verdi:
“Krokan, hayatımıza bir umut getirdi. Belki de hepimizin ihtiyacı olan bir köprü.”
Ersin, kahvesinden bir yudum aldı ve ekledi:
“O zaman bu köprü sayesinde yeniden başlayabiliriz demek ki.”
Leyla başını hafifçe salladı. Krokan küçük bir uyku mırıltısı çıkararak uyandığında, üçü arasında o an sanki her şey biraz daha kolaylaşmıştı.
Uçaktan indikten sonra Emre beni eve bıraktı. Kapıya vardığımızda, hafifçe yankılanan bir köpek ağlama sesi duydum. O an, içimde bir şey kıpırdadı — hem şaşkınlık hem merak karışımı.
“Duyuyor musun bunu?” diye sordum Emre’ye. O sadece başını salladı, sessizdi.
Kapıyı açtım, sessizliği bölen o küçük, titrek ses daha da belirginleşti. Sanki yardıma muhtaç, küçük bir can vardı orada. Kalbim istemsizce hızlandı.
“Merhaba küçük,” dedim fısıldar gibi. Karanlık köşeden çıkmaya çalışan o karamel rengi olan minik poodle gördüm. Uslu ve ürkekti, ama gözlerindeki o masumluk hemen beni teslim etti.
Kendimi bir anda onun koruyucusu gibi hissettim; yorgunluğum, acım, tüm geçmişim bir anlık unutulmuştu. Bu küçük varlık, bana bir umut gibi gelmişti.
İsim bulmam gerekiyordu şimdi ona.
“Krokan,” dedim, “ismi Krokan olacak.”
Emre gülümsedi. “Krokan mı? Güzel isim.”
O an, Emre'nin bu küçük canlıya gösterdiği ilgi, içimde bir şeyleri daha da yumuşattı. Birlikte yukarı çıktık. Selin kapıyı açtı ve şaşkınlıkla baktı.
“Krokan,” dedim, “yeni dostumuz.”
Selin gülümsedi ve Krokan'ı kucakladı. "Hoş geldin Krokan," dedi.
Akşam oldu, çatıya çıktık. Emre, Selin ve ben, Krokan yanımızda, projeksiyon cihazını kurduk. Gecenin karanlığında, eski bir film izlemeye başladık. Krokan, ayaklarımızın etrafında dolaşıyor, zaman zaman kucağımıza çıkıyordu.
Bir ara, Krokan Selin'in terliğini kaptı ve hızla kaçmaya başladı. Selin şaşkınlıkla bağırdı: “O terliği geri ver!”
Hepimiz kahkahalara boğulduk. Krokan, terlik ağzında, mutlu bir şekilde koşuyordu. Selin peşinden koştu, ama Krokan o kadar hızlıydı ki, yakalayamıyordu.
Emre gülerek, “Sanırım Krokan, Leyla'yı etkilemek için bir strateji geliştirdi,” dedi.
Selin, “Evet, kesinlikle,” diyerek gülümsedi.
Film devam ederken, Krokan sonunda terliği Selin'e geri getirdi ve yorgun bir şekilde yanımıza oturdu. O an, hayatın ne kadar basit ve güzel olduğunu düşündüm. Yeni bir başlangıç, yeni bir dost, yeni bir mutluluk.
Gece kulaklıklarını takmış, kucağında mışıl mışıl uyuyan Krokan’la pencere kenarında oturuyordu. Dışarıda sokağı süsleyen sarı lambalar titrek gölgeler oluşturuyordu. Gözleri yorgundu ama içinde bir şey uyanmış gibiydi.
Tam o sırada, radyoda tanıdık bir ses duyuldu.
Sesi, önce tereddütlü, sonra gitgide derinleşen bir teslimiyetle yankılandı:
> “Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Ben sana mecburum, bilemezsin…”
İlk defa, Ersin’in sesinde gurur yoktu.
Yaralı bir teslimiyet, boyun eğmiş bir sevda vardı.
Ben sana mecburum, sen yoksun.”
Gözünden bir damla yaş süzüldü.
Krokan kıpırdadı, başını Leyla'nın dizine daha da soktu.
Sanki her şeyi anlamış gibiydi.
Leyla, kulaklıklarını usulca çıkardı.
Ve sonunda birkaç sade kelimeyle gönderdi:
“Duymamı istediğin her şeyi duydum. Uyuyamam bu gece.”
Sanki her şey biraz olsun yoluna girecekmiş gibi.
Sanki, gecenin derinliğinde bir şiir, bir köpek ve bir kadın…
Yavaş yavaş yeniden doğuyordu.
“Duymamı istediğin her şeyi duydum. Uyuyamam bu gece.”
Parmaklarım, bir süre hareketsiz kaldı. Kalbimden geçen çok şey vardı ama cümlelere dökmek… kolay değildi.
Geceleri kendimi avutmak için kelimelere sığındım, senin adını içimden eksiltmeden.
Keşke gururumu değil de, seni savunsaydım Leyla.
Bazı şeyler geç kaldığında değil, sessiz kalındığında kaybedilir.”
> “Senin kalbinle konuşmaya yeniden başlamayı isterim.
Tüm gecenin ağırlığı parmak uçlarımdaydı.
Şiir gibi bir sessizlik çöktü odaya.
Ve ben… ilk kez Leyla’ya gerçekten ulaştım sanırım.
Sabahın erken serinliğinde, Krokan’ı yanıma alıp sessiz sokaklarda yürüyordum. İçinde binbir duygu vardı; umut, korku, özlem ve kırgınlık hepsi bir arada dans ediyordu. Telefonundaki mesajdaki kelimeler hâlâ kalbinde çarpıyordu.
Köşeyi dönerken aniden karşısında Ersin’i gördü. Göz göze geldiler. Her ikisi de yılların ağırlığını taşıyan bakışlarla birbirine baktı.
Ersin’in sesi kısık ve titrek çıktı:
Leyla’nın kalbi hızla çarptı ama yavaşça, kararlı bir sesle yanıtladı:
Aralarında uzun bir sessizlik oldu. Sonra gözlerime dolan yaşları zor tutarak devam ettim:
“Bu kadar zaman sonra seni görmek... kolay değil. Ama… hala konuşmaya ihtiyacımız var.”
Ersin hafifçe başını salladı, gözlerinde pişmanlık ve özlem vardı:
“Biliyorum. Ben de aynı şeyi hissediyorum. Belki de başlamamız gereken yer burasıdır. Gerçekten, dürüstçe.”
Krokan hafifçe havladı, sanki iki insanın kalplerini biraz olsun yumuşatmaya çalışıyordu. Leyla küçük köpeğe baktı, sonra Ersin’e.
“Belki de…” dedi Leyla, “Belki de yeniden başlamalıyız.”
Gözlerindeki yaşlar parıldadı. Ersin uzandı, Leyla’nın elini nazikçe tuttu.
İşte o an, geçmişin gölgesinde bile umut filizlenmeye başlamıştı.
İleride bir kafe var oturup konuşalım mı? Ne dersin Leyla .
Leyla ve Ersin, sıcak kahve kokusunun yayıldığı küçük kafeye doğru yürüyorduk. Krokan, bizim yanımızda mutlu ve huzurluydu.
Kafenin kapısını açtıklarında, içerde sadece birkaç kişi vardı. Güneşin ilk ışıkları pencereden içeri süzülüyordu, ortam sıcacık ve samimiydi.
Masaya oturup kahvelerini beklerken Leyla derin bir nefes aldı.
“Sabahın bu saatinde buluşmak iyi geldi bana,” dedi yumuşak bir sesle.
Ersin gülümsedi, “Bence de. Yeni bir başlangıç için en güzel zaman.”
Krokan, masanın altında mışıl mışıl uyurken, onlar da geçmişi konuşmaya başladı. Bu kez sözler daha yumuşak, kalpler daha açık ve umut doluydu.
Ertesi gün veteriner kliniğine adım attığımızda, Ersin de yanımdaydı. Krokan biraz tedirgin görünüyordu, ama Ersin’in varlığı ona güven veriyordu. Üçümüz birlikte küçük bekleme salonunda otururken, veteriner içeri girdi ve Krokan’ı muayene etmeye başladı.
“Küçük dostunuz sağlıklı görünüyor,” dedi gülümseyerek. “Ama aşıları eksik, onları tamamlamamız lazım.”
Ersin, “Ona en uygun tasma nasıl seçilir acaba?” diye sordu, gözleri Krokan’ın üzerindeydi.
Veteriner, “Tasma seçerken köpeğinizin boyutuna ve hareket kabiliyetine uygun, rahat ama sağlam bir tasma olmasına dikkat edin,” dedi. “Özellikle aktif köpekler için nefes alan materyaller tercih etmek iyi olur.”
Biz de biraz göz gezdirip Krokan’a uygun birkaç tasma seçtik. Krokan, en renkli ve hafif olanını sevdiğini belli edercesine kuyruk salladı.
Veteriner, ardından hazırladığı aşıyı nazikçe yaptı. “Bu aşı onun bağışıklık sistemini güçlendirecek,” dedi. “Aşıdan sonra hafif ateş veya yorgunluk olabilir ama kısa sürede geçer.”
Ersin, Krokan’ı severken, “Bak bakalım, artık seni daha güçlü ve sağlıklı yapacak bir kahramansın,” dedi.
Ben de içimden “Krokan, sen artık sadece benim değil, bizim küçük koruyucumuzsun,” diye düşündüm.
Veterinerden aldığımız bilgilerle birlikte, Krokan’ı eve götürürken, içimde yeni bir sorumluluk ve umut vardı. Biliyorum, birlikte daha güzel günler bizi bekliyor.
Veteriner kliniğindeki odaya tasmalarla birlikte geçtik. Ben, Krokan’ın minik başını okşarken, etraftaki renkli tasmalara baktım.
“Lila, gri, mavi… Hepsi güzel ama bence lila biraz daha özel,” dedim, gözlerim parlayarak.
Ersin yanıt verdi: “Krokan’ın da tercihi bu gibi görünüyor. Hem sakin, hem şık.”
Tam o sırada Krokan yanıma lila rengi olan tasmayı ağzına alarak geldi.
Gülümsedim ve fısıldadım: “Demek ki sen de bunu seçiyorsun, küçük dostum.”
Krokan ise sanki anlıyormuş gibi minik patiyle elimi hafifçe tuttu.
Eve dönerken veteriner, Krokan’ın yeni aşı kartını bana uzattı. Kartta küçük köpeğin adı “Krokan” yazılıydı. Altında ise “Anne: Leyla” ve “Baba: Ersin” notları vardı. Gözlerim doldu; bu küçük canın artık bizim ailemizden biri olduğunu bir kez daha hissettim.
“Krokan’ın kimliğini oluşturduk,” dedi veteriner gülümseyerek. “Artık düzenli kontrolleri ve aşılarıyla sağlıklı büyüyecek.”
Kartı dikkatle incelerken, kalbimde tarif edilemez bir sıcaklık vardı. “Anne ve baba olmak,” diye düşündüm, “bazen sadece insanlardan ibaret değilmiş.”
Krokan, kartı fark etmiş gibi başını kaldırdı ve hafifçe mırıldandı. Sanki, “Artık benim de ailem var,” diyordu.
O an, bir köpeğin hayatına dokunmanın, bazen insan kalbine en derin izleri bıraktığını anladım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
695 Okunma |
395 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |