

Kapı hafifçe aralandı.
Sessiz ama etkili bir şekilde.
Sanki içeriye sadece biri değil, geçmişin bütün yükü girdi.
Leyla.
Uzun zamandır görmediğim ama varlığını hep hissettiğim o kadın...
Göz göze geldik.
Gözlerinde nefret aradım önce.
Ama yoktu.
Orada sadece yorgunluk vardı. Ve buruk bir güç.
Yatağıma birkaç adım kala durdu.
Konuşmadı hemen.
O an, zaman durmuş gibiydi.
İkimiz de ne diyeceğimizi bilmiyorduk.
Ama susarak da çok şey söyledik sanki.
“Nasıl hissettiğini bilmiyorum,” dedi sonunda. Sesi ne sertti ne de yumuşak. Karışıktı. Tıpkı bizim gibi.
“Ben de bilmiyorum,” dedim.
Gerçekten de hissettiklerimi adlandıramıyordum.
Suçluluk, pişmanlık, öfke, korku...
Ama bir yandan garip bir rahatlama da vardı içimde. Onun gelmesi, tüm acıları gerçek kılmıştı. Artık kaçacak bir şey yoktu.
“Bana savaş açtın,” dedi. “Ama en çok kendine zarar verdin.”
Sustu.
Bir nefes aldı.
“Bunu hak ettiğini düşünme. Çünkü senin iyileşmen, benim de iyileşmem demek.”
Gözlerim doldu.
Onunla kavga etmiştim, onun yerine geçmek istemiştim... ama belki de en çok onun gibi olmak istemiştim.
Leyla arkasını dönmeden önce şunu söyledi:
“Her şey bitti sanıyorsun ama bazen en büyük değişim, yıkıntıların arasından doğar.”
Sonra gitti.
Ama o kapıdan çıkarken ben ilk defa iyileşmeye başladım.
Ardından Baran geldi başta onun olduğuna inanmadım.
Baran’ın sesi, geçmişin tozlu raflarından çıkıp gelen bir fısıltı gibi dolaştı kulaklarımda.
"Özge…"
Yıllar sonra, ilk kez bu kadar gerçek, bu kadar çıplak söyledi adımı.
Aramızda bin kelimelik bir sessizlik vardı. Ama ben onun gözlerine bakınca, ne demek istediğini anladım.
Seviyordu.
Beni.
İlk kez değil belki ama… ilk kez farkındaydı.
"Çok geç kaldın," dedim.
Sadece bu cümleyi kurabildim.
Çünkü içimde hâlâ yanan o eski yangının küllerini savurmak kolay değildi.
Baran bir adım attı.
"Ben Leyla’nın gölgesinde kaldım. Ama kendimi ne zaman kaybetsem, senin sesin çınladı içimde."
Gözlerim doldu.
Ona inanmak istedim.
Ama kalbimin duvarları öyle kolay yıkılacak gibi değildi.
“Beni sevdiğini söylüyorsun ama zamanında onun peşinden gittin.”
“Evet,” dedi içtenlikle.
“Çünkü o zamanlar acıdan kaçıyordum. Ama şimdi seni sevdiğim için buradayım, kaçmak için değil... kalmak için.”
Yutkundum.
Bir yanım ‘koş’ diyordu.
Diğer yanım ‘kal’...
Ve ilk defa, ben karar verecektim.
“Ben sana gelmeye çalıştım Özge…”
Sesi titrekti. Ama gözleri kararlıydı.
“Gerçekten. Defalarca.”
Bir adım daha yaklaştı.
“Ama baban beni tehdit etti.”
Gözlerim büyüdü.
Beklemediğim bir cümleydi bu.
Kalbim önce hızlandı, sonra yavaşladı.
İnanmak istemedim.
Ama onun gözlerine baktığımda, saklayacak bir şey olmadığını gördüm.
“Ne diyorsun sen?”
Sadece bu kelimeler dökülebildi dudaklarımdan.
“Beni işimle, ailemle tehdit etti. Hakkımda saçma sapan şeyler uydurup kariyerimi bitireceğini söyledi. Ve… ben korktum Özge. Çünkü zaten darmadağındım. O zamanlar seni hak edecek bir hâlim yoktu. Ama seni sevmekten de hiç vazgeçmedim.”
Yutkundum.
İçimde hem öfke hem de bir tür rahatlama yükseliyordu.
Olanlar için babama duyduğum öfke, Baran’a duyduğum öfkeyi bastırmaya başlamıştı.
Baran, cebinden eski bir zarf çıkardı.
Kıvrılmıştı. Eskimişti.
Ama benim el yazımla yazılmıştı.
“Bunu yıllar önce buldum. Gizlice atölyene girmiştim. Zarfın üzerinde adım vardı ama açmaya cesaret edemedim. Ta ki geçen aya kadar...”
Zarfa baktım.
Bu mektubu hiç göndermemiştim.
Babam engel olmuştu.
Şimdi ise yıllar sonra, olması gerektiği kişideydi.
“Yani… biliyorsun?”
“Evet,” dedi.
“Sadece seni değil, yaşadığın savaşı da biliyorum artık.”
Gözyaşlarım süzüldü.
Saklamadım.
Çünkü ilk defa biri beni tüm yaralarımla görmüştü. Ve kalmaya karar vermişti.
Baran elimi tuttu.
“Sana bir söz veremem Özge. Geçmişi silemem. Ama sana yalan da söylemem. Buradayım. Hazırsan, yarınını birlikte kurabiliriz.”
İşte o anda...
İçimde bir şey hafifledi.
İyileşme, tam da böyle başlıyordu galiba:
Gerçekle.
Cesaretle.
Ve sevgiyle.
Geçmişten Bir Sahne: İlk Görüşme (Baran’la Yüzleşme)
Kapının önünde öylece durdum. Kalbim deli gibi atıyordu. İçimde boğazıma oturmuş bir düğüm, ellerimde ter, gözlerimde ise tutamadığım bir buğu... Zile bastım. Geri dönmek istedim bir an. Ama çok geçtim o yoldan.
Kapı açıldı. Gökhan’ın gözleriyle göz göze gelince içimde bir şey kırıldı. Bir yerim çoktan ağlamaya başlamıştı.
“Hoş geldin Özge,” dedi. “Geç, otur istersen.”
Adımlarım çekingen ama isteksiz değildi. Koltuğa oturduğumda içimdeki yük de oturdu sanki. Sessizdim. Sadece bakıyordum. O ise acele etmedi. Sustuk. Sustum. İçimden gelen ilk cümle ise bambaşkaydı.
“Baran…” dedim sadece.
Ve o an gözyaşlarım kendiliğinden aktı. O ismi yıllarca içimde hapsetmiştim. O adam... Beni parçalara ayıran, sonra hiçbirini toplamayan adam.
“Baran hayatıma bir fırtına gibi girdi,” dedim kısık sesle. “İlk başta sıcak bir rüzgâr gibiydi. Güvendim. İnandım. Herkesden çok, kendimden bile çok inandım ona... Sonra bir gün, her şeyi alıp gitti. Sevildiğime değil, kullanıldığıma inandığım gün uyuyamadım bir daha.”
Gökhan sessizce dinliyordu. Anlamaya çalışan o bakışları beni rahatlatıyordu. İlk defa biri sustuklarımı da duyuyordu sanki.
“Ona öyle çok benzememek için uğraştım ki... Sonunda kendime hiç benzemeyen biri oldum,” dedim ve ellerimle yüzümü kapattım. “Ben kayboldum. Bunu şimdi anlıyorum. Ve o yüzden buradayım.”
Gökhan başını eğdi. “Kendini yeniden bulmak mümkün Özge. Ama önce kendini affetmen gerek. Baran için değil… senin için.”
O an sanki içimde küçük bir kapı aralandı. Yıkılmış duvarların ardında hâlâ bir Özge vardı. Belki de hâlâ iyileşmeye değerdi.
Bir kaç gün sonra, kendi isteğimle eski terapistim Gökhan ile görüşmeye başladım. Daha önce Baran yüzünden, yaşadığım kırgınlıklarla ve korkularımla oradan uzaklaşmıştım. Ama şimdi başka bir amaçla, kendimi iyileştirmek için geri dönüyordum.
Gökhan’ın kapısını tıklayıp içeri adım attığımda, yüzünde hafif bir tebessüm belirdi.
“Hoş geldin Özge,” dedi sakin ve güven veren sesiyle. “Yeniden başlamak cesaret ister.”
Oturdum, derin bir nefes aldım ve söyledim:
“Biliyor musun? Baran geldi… İlk seninle onun yüzünden tanışmıştık.”
Gökhan hafifçe başını salladı, anlayışla baktı.
“Evet, o dönemi hatırlıyorum. Onun gelişi seni derinden sarsmıştı.”
“Evet,” dedim, gözlerimi kaçırarak. “Onun gelişi beni çok korkuttu. O zamanlar yaşadığım acılar, babamın baskıları… Tüm o karmaşa içinde terapiste ihtiyaç duydum ama bir türlü doğru yolu bulamadım.”
Gökhan yumuşak bir sesle karşılık verdi:
“İşte tam da bu yüzden buradasın şimdi. Geçmişin gölgelerini aydınlatmak için.”
“Belki de en çok da bu yüzden gelmek zorundaydım. Baran yüzünden…”
Gökhan onayladı:
“Her iyileşme hikayesi önce cesaretle başlar. Sen o cesareti gösterdin.”
Derin bir nefes aldım ve içimdeki hafif rahatlamayı hissettim.
“Artık geçmişin yükünü taşımak istemiyorum. Kendimle barışmak istiyorum.”
Gökhan gülümsedi:
“O zaman başlayalım. Bu yolculuk senin.”
Gökhan:
“Özge, geçmişin yükünü biraz hafifletmek için bir egzersiz öneriyorum. Babana ve Baran’a mektup yazmanı istiyorum.”
Özge (şaşkın, tereddütlü):
“Mektup mu? Onlara mı? Yani… gerçekten böyle bir şey yapmam mı gerekiyor? Onlara içimde olanları, yıllardır sakladıklarımı, belki de kendime bile itiraf edemediklerimi yazmak mı?”
Gökhan (anlayışla):
“Evet. Ama unutma, bu mektupları mutlaka göndermen gerekmiyor. Bu, sadece senin için bir adım. İçindeki karmaşık duyguları kelimelere dökerek hafiflemek ve kendinle barışmanın yolunu açmak için.”
Özge (içinden bir çekingenlik, biraz korku duyuyor ama aynı zamanda merak da):
“Ya yazarsam, duygularım kontrolden çıkar, yıkılırım... ya onları kelimelere döktüğümde ortaya çıkan şey beni daha çok yıpratırsa? Öfkem, kırgınlığım, sevincim, pişmanlığım... Hepsi bir arada. Böyle dağınık, karma karışık… Onları nasıl açıkça ifade ederim ki?”
Gökhan (güven verici, sakin):
“Duyguların böyle karışık olması çok doğal. Öfke ve sevgi bazen yan yana yürür. Kırgınlıkla umut iç içe geçer. Yazarken, onlara bu karmaşık haliyle yer ver. İzin ver kendine keşfetmeye, yargılamadan, saklamadan. Her duygu geçerlidir. Ve kelimeler, onları dışarıya çıkarıp hafifletir.”
Özge (içinden, hafif bir umutla):
“Belki de... belki de yazmak, konuşamadığım her şeyi açığa çıkarır. Kendime bile itiraf edemediklerimi görmemi sağlar. Hem babama, hem Baran’a karşı olan hislerimi anlamamı… Ve belki de onlarla aramdaki duvarları biraz olsun yıkar.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 779 Okunma |
410 Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |