1. Bölüm

1. Normal bir gün

Kurabia Bıraktım...
yazar.kurabia_

Öncelikle bölüm düzenlenmiş bölümdür yani kitabı tekrar okuyan birisi varsa belirtilirse güzel olur

 

 

 

 

 

önümde benden 2 kat daha büyük simsiyah kürkü ve altın sarısı gözleri aynı bir altın gibi parlıyan bir Kurt duruyordu. Koca cüssesinin önünde yavru kedi gibi kaldığımdan başımı biraz yukarı kaldırarak ona baktım. Kurtta kafasını eğip bana baktığında normal bir kurt boyutuna kadar küçüklüğünde nedense garipsemedim. Hala bakıyorduk içimde öyle bir his vardı ki sanki yıllar hatta asırlar boyunca gözlerinin içine baksam sıkılmayacak gibi hissettim

Ne kadar korkmam gerekse de korkmuyordum. İçimde oluşan bir dürtü kürkünü okşamak istedi tam adım atıcakken vazgeçerek ileri yerine bir adım geri gittim.

Şuan düşünmek için son şansım olma ihtimali vardı kurta yaklaştığımda ne olacağını bilememek kendimi kötü hissetmemi sağladı. Bu bilinmezlik içimi yiyerek bitirmeye başladığında. Anlık bir hevesle kurta doğru bir adım attığımda artık başladığım noktaya geri dönmüştüm.

Yaklaştığım için kafamı biraz aşağı eğdim ve güneş yerini bir anda aya bıraktı. Hiç bir şey göremeyeceğimden korkarken sanki ışık saçan bir lamba gibi etrafıma aydınlık saçıyordum.

Kurtun vücudu geceyle bütünleşerek görmemi zorlaştırsada altın sarısı gözleri benim gibi ışık saçıyordu.

Bu olaydan cesaretlenerek bir adım daha atım, arkamdan kaybolan ışıklar fark ettim. Hemen arkamı döndüğümde karşımda kocaman bir çiçek bahçesi vardı çiçekler parlarken teker teker soluyorlardı. Hareket etmek istediğimde olduğum yere çakılmış gibi gram kıpırdayamadım. Bütün çiçekler solduğunda artık arkamda hiç bir ışık kalmadı derken ay solmuş çiçeklerin üstünü aydınlattı.

Geriye sadece solmuş, boynu bükük çiçekler kalmışken üzülmeden edemedim. Önüme döndüğümde kurt kafasını hafif sağa yatırmış bir şekilde bana bakıyordu.

Kurtla bakışırken içimde cesaret tohumları yeşermeye başladı ve pes etmeyerek kurta doğru bir adım daha attım. Hiç bir şey olmadığı için sevinirken solmuş çiçeklerin üstünü basa basa ay ışığının tam altında yürüyen bir tavşan toz olup havaya karıştı.

Olanları ağzım açık izlediğimi fark ettiğimde çığlık atmak istedim ama sesim çıkmadı. Burada bakabileceğim tek şey kurt olduğu için yine yaptığım şeyi tekrarlayarak kurta baktım.

Bir adım daha attığımda artık kurtun önünde olduğumu fark ettim. Kurt basa baktıktan sonra kafasını hafif öne eğerek sevmem için izin verdi -en azından ben öyle yorumladım-

Kurtu ne kadar sevmek istesemde içimde bir endişe vardı. Endişemi es geçerek elimi yavaş yavaş uzatmaya başladım. Tam burnunu sevecekken dokunmadan hemen önce durdum.

Daha kurta değmemişken son kez arkama bakarak kendime bir şansım olduğunu hatırlattım. Ayın önünü bulutlar kapladığında ışık kaynağı olarak sadece ben ve etrafıma saçtığım ışık kalmıştı.

Karşımdaki kurt bana sebepsiz bir güven verirken sebebini sorgulama zahmetine girmedim. Yüzümde bir tebessüm oluştuğunda elimi uzatarak kurtun burnunun üstünğ sevmeye başladım yavaş yavaş yukarı çıkarken iki kulağınon ortasını seviyordum.

Yumuşak kürkü bana pamuk hissiyatı verirken içim huzur dolmaya başladı dayanamayarak iki elimle sevmeye başladığımda yere çömelerek onunla aynı hizaya geldi. Arkamdan gelen bir ışığın gözüme çarpmasıyla arkamı döndüğümde solmuş çiçekler ay ışığı altında teker teker açmaya başladı.

Yüzü de oluşan gülümsemeyi engelleme ihtiyacı duymadan güldüğümde kurt sanki bir kedi gibi kafasını bana sürterek sırnaşmaya başladı. İçimden bir his kurta sarılmamı söylediğinde onu geri çevirmek istemedim ama içimde anlamdıramadığım bir tereddüt oluştu fakat bir süre sonra tereddütümün yersiz olduğunu düşünerek kurta sarıldım.

Kurta sarılırken karanlık ve sık ağaçların olduğu ormanın içinden tavşan olduğunu zor anladığım iki tane tavşan aynı güller gibi ışık saçıyordu ve sanki kovalamaca oynuyormuş gibi birbirlerinin peşine takılmış koşa zıplaya gidiyorlardı.

Kurta sarılmayı bırakarak etrafa baktığımda karanlık olsada etrafa saçtığım ışık bana yetmişti bir önceki kaos ortamından eser kalmaması dahada mutlu olmamı sağlaraken etrafımda hızlıca bir tur attım. Çiçek bahçesine döndüğümde arkamdan bir çıtırtı sesi gelmesiyle sadece belimin üst kısmını çevirerek arkama döndüm

Kurt ortalıktan yok olmuş onun yerine tanımadğım, cüsseli ve uzun boylu biradam gelmişti ne ara geldiğini bile anlamadığım bu adamın üstünde şapkası takılı bir pelerinden başka hiç bir şey yoktu adamın yüzünü pelerinin şapkasına gizliyordu.

vücudumu ele geçiren merakla adamın yüzünü görmeye çalıştım fakat ne kadar çabalarsam çabalıyayım yerimden hareket edemediğim için sadece çömelerek şapkanın altından görmeye çalıştım. Adamın yüzünü sanki siyah dumanlar kaplamış gibi hiç bir pozisyondan yüzü gözükmeyince kaşlarımı çattım.

Hala yere çömelmiş duruken adam birden farklı bir dilden konuşmaya başladı. Anladığım tek cümlesi son kurduğu cümle oldu Az kaldı hemde çok az"

Adam bir anda yok olunca çığlığı bastım ama yine ses çıkmadı sadece ağzımı açmakla kalmıştım. Kaçmak istesemde hareket edemedim kafamı gökyüzüne kaldırdığımda ayı kapatan bulutlar kenara çekilerek ayın ışığının tam üstüme vurmasını sağladı. Karanlığa alışmış gözlerimi kırpıştırdıktan sonra çiçek bahçesine son kez baktım

Birden ulumaya başlayan kurtlara hazırlıksız yakalanarak irkildim. Sesin nerden geldiğini anlamaya çalışırken ormanlık alandan geldiğini düşündüğümde ormana kitlenerek dikkatlica incelemeye başladım.

Kulağımın arkasından üflenen nefesi hissettiğimde arkamı dönüyordum ki-

"UYAN!"

sonunda tiz sesimle çığlık attığımda yatakta aniden doğrulduğum gibi sağ yanağımda hissettiğim acı arasında saniyeler ya var ya yoktu. O kadar sertti ki bir an gözlerim kararmış bile olabilir ne olduğunu kavramaya çalışırken karşımda sözde ablam olan hestia'yı gördüm

Yüzünü buruşturarak bana baktığında "kulağımın dibinde bağırmasana be!"derken ben hala rüyanın etkisinde yüzüm kan ter içinde olayları kavramaya çalışırken birde ismi bile gereksiz bir ablayla uğraşıyorum.

Şuanda evin bana Özel saçma kurallarından birisini gerçekleştirmem gerekiyordu. Haklı ya da haksız olayım özür dileyen taraf ben olmalıyım ne yaparsam yapayım özür dilemem gerekiyormuş ve şuan bağırdığım için özür dilemem gerekiyor

Kısık bir sesle "Üzgünüm"dediğimde bunu diyebildiğime bile şükür etmiştim. Rüyanın etkisinden dolayı hala olayları kavrayamamış olsamda en azından bir şeyler söyleyebilmiştim. Göz ucuyla Hestia'ya baktığımda yüzündeki sırıtış büyüdü kollarını birbirine doladığında üstten attığı öldürücü bakışlar beni gram korkutmadı.

 

Hesita "devamı yok mu?" Dediğinde sesindeki ego kendini yeterince belli ediyordu. İçimden ufak tefek küfürler savurmaya başladığımda "üzgünüm efendim"diyerek istediğini verdim.

Bir kural daha babana ve ablana efendi diye hitap et. Birda Hestiacıma efendim demek zorundayım. Bütün olaylar üst üste gelemeye başladığında dayanamayan kalbim hızlanmaya başladı. Elimi kalbimin üstüne götürerek sıktığımda Hestia'nın gram umurunda olmamış üstüne bana bir şeyler anlattıktan sonra bir güzel işleri kitlediktan sonra sevgili babacığının yanına inmek için hazırlandı. Gerçi onada baba demem yasak ama neyse sonuç olarak iç sesime karışamazlar öyle değil mi...

Koşar adım banyoya gittiğimde elimi yüzümü yıkamadan önce Hestia'nın tokat attığı yeri tırnaklayarak yıkamaya başladım. Kimsenin bana dokunmasını sevmiyor üstüne birde kazınana kadar yıkamak zorunda kalıyordum. Yanağım soyulmaya başladığında durmadım aksine dahada hızlanarak tırnaklarımı geçirmeye devam ettim. Bir süre sonra yanağım kan içinde kaldığında yoruldupum için durmuştum yoksa kendimi kaybetmiş bir halde kazımaya devam edebilirdim.

aynada kendime baktım. Bordoya kaçan kırmızı saçlarım ve işine gelenin gri işine gelenin buz mavisi dediği gözlerim uyumluydu. Dışarıda dolaşırken saçı benim gibi kırmızı bir çok insan görsemde babam yani efendi "Onların ki boya seninki saçların gibi doğal değil bir insan saçını neden böyle iğrenç kan gibi bir renge boyatır ki cidden acıyorum hele sana dahada çok acıyorum saçlarını gördüğünde aklıma kandan başka bir şey gelmeyecek"dediği için saçlarımın normal olmadığını anlamıştım.

Belimin hemen hemen 1 karış üstünde biten kırmızı saçlarımı kesmedikleri için mutluluktan tanrıya dua ettim. Kendimle göz göze geldiğimde göz bandıma baktım.

Aslında gözüm bulanıkta olsa görüyordu ama daha mini minnak bir kızken gözümün üzerine kaynar su döküldüğünde minicik ellerim hiç bir yerimi koruyamamış ama kör olmamak için ellerinin yanmasına izin vermişti. 6 yaşındaki minik ellerim sadece gözümü koruyabilmişken gözümün etrafının iyi gözüktüğünü söyleyemem babam yani efendide iyileşip iyileşmemesini umursamadığı için gram ilgilenmemiş ve tek bir merhemle izi bile kalmayacak yaranın yüzümde bir lanet gibi dolaşmasını sağlamıştı.

Benim için aldıkları tek şeyin göz bandı olduğunu bilsemde onuda göz zevklerini bozmamak için aldıklarını söylediler. Yani ne kadar bizim suçumuz olsada sorumluluk üstlenmiyoruz ve o iğrenç yarayı görmek istemiyoruz demek istiyorlardı

Daha fazla düşünmeyerek kafamı toparladım ve aşağı indim. İki katlı evde 1 tane İvy adında 30-35 yaşlarımda bir hizmetçi vardı. Her şey normalde onun görevi olsada bana her gün iş kitledikleri için genelde İvy ablayla temizlik yapıyordum.

Bazı günler istisna olur ve iş yapmazdım ama o günlerde odamdan çıkmam yasaktı. Bu günde o günlerden olsun diye tanrılara dua etmek istedim ama bugünde o istisna günlerden biriydi diyemiyorum maalesef...

Merdivenlerden indiğimde derin bir nefes aldım. Mutfaktan gelen kokular sofranın hazır olduğunun bir göstergesiydi kapının ucundan masaya baktığımda hazır olduğundan emin olduğumda. Benim için hazırlanmış ve oturabildiğim tek yer olan salonun bir köşesinde duran mindere oturarak efendilerin kahvaltısının yemeğini beklemeye başladım.

Efendiler yemek yemeden yemek yiyemezsin diye bir kural daha vardı. Biraz düşününce belkide hapishane dedikleri yerde buradan daha az kural vardı... Onlardan sonra sofraya bile oturmuyorum yemeği alıp yukarı çıkıyorum aynı odada bile yemek yemiyoruz ama yinede onları beklemem gerekiyor

Kuralları kıyaslayacak olacak olursak Hesia'nın tek kuralı vardı sarhoş olma bu kural bile sayılmaz ki ablam arada gizli gizli içiyor ve babam fark etmesine rağmen bir şey demiyor onun sözde kuralları yanında benim kurallarımı yığsak bir dağ oluşturabilirdil

Yinede bazılarını saymak gerekirse. Akşam 10'dan sonra odadan dışarı çıkamamak, Dışarıya sadece haftada 1 gün ve 1 saat çıkabilmek, denilen her şeyi harfiyen yapma zorunluluğu vb. Şeyler sadece bir kaçı

En saçma kuralım tabikide haftada bir gün dışarı çıkabilmek onunda tüm sorumlusu Hestia'ydı. Ablam babamı parmağında oynatıyor ve babamda buna izin veriyordu.

Beni sevmemesinğn sebebi ise gayrimeşru(evlilik dışı) bir çoçuk olmamdı... Peki böyle doğmayı ben mi seçtimde sanki suçlu benmişim gibi eziyet görüyorum

Annemle babam bir barda içerken tanışmışlar ikiside olayları hatırlamazken benim varlığımdan haberleri yokmuş. Sevgili olmaya kara vermişler hatta olmuşlarda benim varlığım ortaya çıktığında ikiside sevinmiş ve işleri ilerletmeye karar vererek nişanlanmışlar. İkiside mutlu mesut yaşarken ben doğmuşum ve babam beni üstümde minik bir notla bulduğunda annem çoktan beni daha doğrusu bizi terk edip gitmiş.

O mektupta ne yazdığını hiç bir zaman öğrenemesemde bu olayı 8-9 yaşlarında okumayı yeni yeni öğrendiğim zamanlarda gördüğüm her şeyi okumaya meraklı bir kızken koltuğun altında bulduğum kağıtta okumuştum. Normalde inanmazdım ama babam o gün bana o kadar çok kızmıştı ki benim yerimde başa bir çoçuk olsa belkide korkudan bayılabilirdi. Kağıtta yazan herşeyğn doğru olduğunu ve bütün suçun bende olduğunu söyleyerek bütün yükü benim omuzlarıma bıraktığında daha okumayı yeni öğrenmiş bir kızdım. İkisinin hatasının sonucunda ben olmuşken bana hata demek ne kadar doğru

Belkide anneme Benzediğim içindir yani bu ailedeki kimseye benzemediğim için anneme benzediği düşünmeye başladım. Sadece buda değil bir zamanlar babam bana tiksindirici bir yüz ifadesi takınarak bakar sonrada "neden annene benzemek zorundasın o oros- neyse" diyerek gider sonra har gece odamın önünden geçerek bana lanetler okurdu. O zaman benim ismimi çok söylefiği için iyi bir şey sanarak mutlu olurdum şimdi bakıyorumda hayat beni nerelere getirmiş. Saf masum ve biraz şapşal bir kızken şimdi hiç bir vasfı olmayan bir köle gibi yaşamak için yaşıyordum.

Bir aralar Hesia gözlerimi kıskandığı için babam gibi kapımın önünden bana kötü şeyler söyleyerek geçerdi tabiki onun bana dediklerinin kötü olduğunu anlıyordum. Benim gözlerim anneme çekmişken, Hestia'nın gözleri babama çekmiş parlak toprak rengi gözleri vardı. Gözlerine ne zaman baksam aklıma toprak gelir toprak ise ölümdür

Mutfaktaki sesler artınca kahvaltılarını bittiğini anlayarak ayaklandı ve yavaş ve minik adımlarla mutfağa gittiğimde kapının önünde dikilmeye başladığımda efendilerin çıkmasını bekledim. Babam beni fark bile etmemişken, Hesita yanağıma bakarak sırıttı babam duymasın diye sadece ağzını oynatarak "sana eserin çok güzel olmuş" dediğini anladım gram mimik oynatmadan kafamı eğdim ve mutfağa girdim.

İvy suratıma hayvan görmüş gibi ters ters baktığında içimden çok fazla şey geçsede kelimelere dökme zahmetine girmek istemedim. Ellime tutuşturdupu şeylerden sonra beni mutfaktan kovarsk odama postaladı bir elimde ekmek bir elimde peynir varken merdivenleri ikişer ikişer çıkmaya başladım.

Sonunda odama geldiğimde yer yatağıma oturarak düşündüm. Yemeğimi odamda yemek zorundayım ve 20 dakikam vardı. Normalde 7 ay öncesine kadar böyle bir şey yoktu ama Hestia rahat durmadığı için babama gidip "Babacım Lucia yemek yedikten sonra iş yapmamak için yemek yiyiyorum diye işten kaytarıyor" babamda bunu duyduğu gibi inandı tabii 20 dakika içinde yedim yedim yiyemezsem yatağın köşesine koyup akşam yemeği yapıyorum daha doğrusu kurralar gereği böyle yapıyorum

Elimdeki peyniri ekmeğin arasına koyduğumda çeyreği kadar bile olmadığını gördüm. Peyniri ekmeğin içinde ezerek dağıttığıttıltan sonra parmağımı emerek temizledim. Ekmeği yemeye başladığımda küçük ama hızlı lokmalarla yiyiyordum.

Peynirin tadı bile gelmezken moralim bozuldu. Lucia olunca para yok, Hestia olunca al gülüm ver gülüm...

Sonunda peynirli demeye bin şahit isteyen ekmeğimin son lokmasını ağzıma yıkarak lavaboya gittim. Ağzımdaki lokmayı hala çiğnerken ellerimi iyice yıkamaya başladım. Sonra hızlı adımlarla İvy'nin yanına inmeye başladığımda İvy merdivenlerin dibindeydi.

Kahverengi saçları ve siyaha yakın gözleri olan bir kızdı ve buda Hestia sayesinde.... Ivy'den önce yeşil gözlü ve tek anlaşabildiğim çalışan olan Mary vardı fakat Hestia Mary'i kıskandığı için kıza yapmadığını bırakmamış ve kızın kaçması için elinden geleni ardına koymamış en sonunda istediğine kavuşarak kızın kaçmasını sağlamıştı.

Kendinde olmayan şeyleri başkasında görmeye dayanamayan birisi olan Hestia bu işi biraz fazla abartmış olsada sorumluluk duygusundan yoksun birisi olarak büyümüş bir kız neticede kız bunu normal bir şey gibi yapıyor ve babası hiç bir deniyorsa kız bunu normal bir şey sanmsya devam eder.

Son merdivende tam ayağım takılmış düşecekken yalpalayarak merdivenden inmiş üstüne 2-3 adım attığımda dengemi sağlayarak durdum. Arkamı döndüğümde İvy bana tip tip bakıyordu. Bende ona bakarak yapmacık bir gülümseme sunduğumda İvy bana işlerimi söyleyerek kendi işine geri koyuldu. Banyoya giderek tuvalet, banyo temizliğine başladığımda Hestia ablacığım tabiki benim uğraşmak için zaman kollarken iş yapacağım zamanı bulmuştu

Yüzünü buruşturarak yere baktı "Sen böylemi temizlik yapıyorsun! Bebek bile senden daha iyi temizlik yapar temizlediğin yerlerde bile gözle görülür pislikler var ne diye yaşıyorsun sen vasıfsız mısın diyeceğim ama zaten öylesin"

Anlık bir cesaretle histerik bir şekilde gülümsedim "iyi ya, gel sen yap" dediğimde içimde zafer çanları çalmaya başlamıştı

Hestia'nın yüzündenki gülümseme anında solarken yanıma geldi ve ve bir boşluğuma bir tekme geçirdiğinde inleyerek vurduğu yeri tuttum sonrada yanımda duran su kovasını alıp kafamdan aşağı boşaltarak

"Su temizlik için kullanılıyor dimi en azından iğrenç yüzündeki yara temizlenir belki"

O gözü yapan sen ve babandı

Anın şokuyla oldupum yere çakılı kaldığımda saçlarımdan düşen damlalar yere çarparak etrafa sıçrıyordu. Yere damlarken çıkardığı sesler ritmik bir şekilde devam ederken karşımdaki duvara baktım ve daha çok baktım... Ne kadar bakarsam bakayım hiç bir şey değişmeyince ayağı kalkarak ıslattığım yerleri silerek en baştan silmeye başladım

Bunlara ne kadar alışsamda hala zor geliyordu ve tek umut kaynağım olan ve bunlara katlanmamı sağlayan şey yarını yani Çarşamba gününü beklemekti

Çarşamba günleri 1 saat dışarıya çıkabiliyorum tabiki yanımda yada arkamda beni gizlice takip eden birisi oluyor ama hepsi babamın özel adamları olduğu için içi geçiniyorum dersem yalan olur

1 saatimi genelde evin 4-5 sokak ötesindeki kütüphanede geçiririm veya kütüphanenin karşısındaki denizin kumlarına oturur ayaklarımı tuzlu suyun ıslatması izin veririm

Bunları düşüne düşüne akşam etmiştim ve saat ona gelmeden yatağıma gitmiştim kafamı yastığa koyduğumda yarının heyecanı ile içimde büyük mutluluk vardı.

Fakat bir kaç gün sonra işler değişecekti ve bundan kimsenin haberi yoktu bazıları hariç

 

 

 

 

 

 

 

 

Umarım beğenmişsinizdir beğendiyseniz de beğenmediyseniz de belirtmeyi unutmayın Hadi ben kaçarroottiii

Bölüm : 08.10.2024 23:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...