

Ben geldim hoş geldim İyi ki geldim
Ares'ten
Lucia kucağımda içini dökerken, gözyaşlarının sıcaklığını tenimde hissediyordum. Her hıçkırdığında yukarı aşağı inen omuzları, derin derin içine çektiği nefesleri, içindeki kopan fırtınanın dışarı yansıyan minik bir kısmıydı. Ona sıkıca sarıp sarmalayıp teselli etmekten başka elimden bir şey gelmedi. Kelimeler yetersizdi, bazı acılar sadece susarak paylaşılır
Bir süre sonra hıçkırıkları azaldı, derin ve düzensiz nefesleri yavaş yavaş sakinleşti. Ağlamaktan bitkin düşmüş olacak ki, başını göğsüme yaslayarak gözlerini kapadı. Kalbinin ritmi, giderek uykuya teslim oluşunun göstergesiydi. Saçlarını nazikçe okşarken, içinde taşıdığı ağırlığın bir nebze olsun hafiflediğini umarak, sessizce uyumasını bekledim
Lucia'nın ağlama sebebi ise benim aptal adamlarımdan biriydi. İyi ki işinizi gizlice yapın dedik. Kucağımda sessizce uyurken, içimde hem öfke hem de suçluluk hissi büyüyordu. "Nereden bilebilirim ayakkabının sesinden korktuğunu..." diye kendi kendime söylenirken, dişlerimi sıktım. Keşke daha dikkatli olsaydım.
Keşke Lucia bu hale gelmeseydide onun acısının iki katını ben çekeseydim. Ben katlanırdım ama o dayanamazdı... önümde acı çektiğini görmek yerine onun acısını çekmek daha kolay olurdu
Lucia’nın yüzüne düşen birkaç saç telini nazikçe kenara ittim. Alnından boncuk boncuk oluşan terler ve solgun teni, yaşadığı stresin ve korkunun izleriydi. Daha fazla burada kalamazdım. İçimdeki öfkeyi bastırarak dikkatlice ayağa kalktım ve Lucia’yı kucağımda taşıyarak Emily’lerin yanına götürmeye başladım. En azından benim yanımda kalmasından daha iyi -Birde onu eve götürürsem kendimi tutabileceğimi hiç sanmıyorum-
Bazı kadınlar bana büyük bir iştahla avını bekleyen aslan gibi bana bakıyor, ancak kucağımda huzur içinde uyuyan Lucia'yı fark ettiklerinde yüzlerindeki gülümseme solarak gözlerini kaçırıyorlardı. Sanki Lucia olmasa bana sırnaşabileceklerini düşünmesi onları küçümseyici bir gülüş atmamı sağladı..
Kurtlar İnsanların tersine zaten kim olduğumu bildikleri için bana yan gözle bakmayı geçdim sadece göz ucuyla bsksrak belli olmayacak kadar küçük bir baş selamı vererek yollarına devam ediyorlardı ve buda onları insanlardam daha çok sevmemi sağlıyor -bazı istisnalar var tabi ki...-
Sonunda eve vardığımızda, kararlı adımlarla çitin kapısını açarak bahçeye adım attım. Rüzgar hala tenime işlerken, kucağımda huzur içinde uyuyan Lucia'nın saçları rüzgarla minik minik savrulmaya başladı . Güneş'in tam tepede olmasına rağmen içinde rüzgarın esmesi garip geldi.
Kapıya doğru yürürken Artemis, varlığımı sezmiş olmalıydı ki ben tıktıklamadan kapıyı açtığında gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Önce Lucia'ya, sonra yüzüme bakarak anlamaya çalıştı. Ama ona soru sorma fırsatı vermeden, kararlılıkla konuşmaya başladım.
"Bunu önceki gibi bir rüya sanmaması lazım," dedim, sesime yumuşak bir ciddiyet yerleştirerek. "Uyandığında benim onu buraya getirdiğimi söylersen, o zaten hatırlayacaktır."
Artemis’in kaşları hafifçe çatıldı, tereddütle Lucia’ya baktı. İçindeki soruları görebiliyordum ama hiçbirine cevap vermeye niyetim yoktu. Bir an duraksayıp, cümlemi kafamda tasarladıktan sonra söyledim
"İki, üç saat sonra tekrar gelirim."
Bana dokunduğu ilk anı unutursa… fırsatımı ters tepmiş olurum.
Bu düşünce içimde soğuk bir huzursuzluk büyüdü. Eğer bunları rüya sanarsa bana dokunmasını hiç bir anlamı kalmamış olucaktı. En baştan tekrar edecektik fakat 1 saat içinde yaşananlar Lucia'yı ne kadar üzsede çok yol katetmiştik ve ben bunların yok olmasını istemiyorum. Bu olanlar ne kadar acı verici olsada rüyanın silik bir anısı gibi kalamazdı. Olanların gerçek olduğunu ve asla yanından ayrılmadığını hatırlamalı...
Derin bir nefes alıp Lucia’yı dikkatlice Artemis’e teslim ettim. Gözlerim bir an Lucia’nın huzurlu yüzüne takıldı. Alnına minik bir öpücük bıraktıktan sonra son kez yüzüne bakarak geri döndüm.
Bu sırada, ben ağır adımlarla talim yaptığımız alana doğru ilerlerken, Çınay’a dönüp kesin bir sesle emir verdim. "Erkek takımını buraya getir. Özellikle de Lucia’yı koruması için tuttuğum adamı özellikle getirmeni istiyorum." Sözlerim ormanlık alanda yankı yaparken., Çınay’ın itiraz etmeden başını sallayarak hızla yanımdan uzaklaştı.
Beş dakika sonra...
Talüm alanına vardığımda, herkes çoktan yerini almıştı. Hepsi, beş kişi önce diğerleride onların arkasına 9 kişi şeklinde sıralanmıştı. Arka arkaya dizilmiş, dikkatle bekliyorlardı. Gözlerim üzerlerinde gezerken, sessizlik içinde bekleyen adamların yüzlerindeki ifadeleri bir bir okuyabiliyordum. Her biri buradaki gerilimi hissetmişti ama kimseninde bu duruma dur diyeceği yoktu...
Tam karşılarına geçerek sert bir tonla konuşmaya başladım. "ÖNCELİKLE! Bugün özel bir görev verdiğim kişi hemen öne çıksın." Sözlerim tok ve keskin bir şekilde talim alanında rahat bir şekilde duyulurken kısa ama yoğun bir sessizlik çöktü. Herkes birbirine baktı, tedirginlikleri yüzlerinde açıkca görülüyordu.
Bakışlarımı sertleştirerek bir adım öne çıktım ve sesimi biraz daha yükselttim. "HEMEN!"
Arkalardan bir adam ağır adımlarla öne doğru yürümeye başladı. Tam önüme geldiğinde durdu başını hafifçe eğerek saygıyla selam verdi ve ardından küçük bir tereddütle yarım adım geriye çekildi. O an, içimde öfkenin daha da büyüdüğünü hissettim. Onun bu tereddüdü, bir hata yaptığının farkında olduğunu gösteriyordu.
Gözlerimi ona dikerek, soğuk bir ifadeyle sordum. "Bugün sana ne görev verdim?"
Adamın elleri titredi, bu yüzden ellerini hızla arkasına sakladı. Sesindeki hafif titremeyi bastırmaya çalışarak konuştu. "Lunamızı gizli bir şekilde koruma görevi verdiniz, Alfam."
Kafamı yavaşça sallayarak adım adım onun etrafında dönmeye başladım. Benim farkımda olmasını, aslandan kaçan ceylan gibi baskı altında hissetmesini istiyordum. "Peki... Sen ne yaptın?"
Adam gözlerini kaçırarak yutkundu. "Verdiğiniz görevi yerine getirdim, Alfam."
Aniden durarak tam karşısına geçtim. "Yanlış cevap… Sana ikinci bir şans veriyorum. Cevabı kendin bul."
Derin bir sessizlik oldu. Talim alanında çıkan tek ses birisinin öksürmesi oldu gerginlik havada asılı kalırken elime uzatsam dokunabilecekmiş gibi hissettim. Adamın alnında ter damlalarının belirdiğini gördüm. Birkaç saniye daha geçtiğinde, artık sabrımın tükendiğini hissettim ve ani bir öfkeyle bağırdım. "CEVAP VER!"
Adam panikle geriye doğru sendeledi ve titrek bir sesle fısıldadı.
"B-Bilmiyorum, Alfam… Affedin."
Yanına bir adım daha yaklaştım. Elimi omzuna koyarak sıktım. Parmaklarımın baskısıyla omuz kaslarının gerildiğini, adamın nefes alışlarının düzensizleştiğini hissediyordum. Olduğu yerde zor duruyordu ama acısını belli etmemek için kendini sıkıyordu.
Soğukkanlı bir şekilde fısıldadım. "Sen söylemiyorsun, ben söyleyeyim. Evet, Luna’nı korudun… AMA! Bir şeyi eksik yaptın. Eğer ben fark etmeseydim… O ÖLEBİLİRDİ!"
Sözlerim talim alanında içinde yankılanırken, adamın Adem elmasının hızlı bir şekilde hareket ettiğini fark ettim. Yutkunduğunu görmek bile onun korkusunu hissetmem için yeterliydi. Derin bir nefes alarak birkaç adım geriye çekildim.
Bakışlarımı adamdan çekerek arkasındaki adamlara çevirdim. Hepsinin üstünde resmi üniformaları vardı. Ayakkabılar bile disiplinin bir parçasıydı. Ama gözlerim bir noktaya odaklanınca içimde bir öfke oluşu verdi...
Lucia’nın ağlamasına sebep olan o ayakkabılar…
Gözlerimi kısmış bir şekilde tekrar sesimi yükselttim. "Kıyafet kurallarında bazı değişiklikler yapıyorum! Öncelikle, ayakkabılar değiştirilecek. Bundan sonra bir süreliğine herkes istediği ayakkabıyı giyebilir. FAKAT! Eğer bu ve buna benzer bir ayakkabıyı bir daha görürsem, o kişinin mühürlüsüne ölüm mektubunu bizzat ben yollarım!"
Etrafı derin bir sessizlik kapladı. Herkes anladığını belirten baş hareketleriyle onay verirken, ben önümde duran adama tekrar döndüm.
"Şimdi gelelim sana… Ne tarz bir şey istersin?"
Bunun bir soru olmadığını burada bulunan herkes biliyordu. Adam suskunluğunu korudu, gözlerini yere dikti. Gözlerimi ondan ayırmadan, kafamı hafifçe sağa çevirerek Liam’a baktım.
"Getirin."
Liam bir an bile tereddüt etmeden başını salladı ve hızla oradan ayrıldı. Ben ise gözlerimi önümdeki adamdan ayırmadan bekledim. Bu sadece bir ceza değil, bir ders olmalıydı. Çünkü bu hatanın bir bedeli vardı ve ben, o bedelli kendi ellerimle ödetmekten büyük bir zevk duyarım...
"Mühürlünü buldun mu?"
"Evet Alfa"
"Güzel peki türü ne?"
"O bir kurt alfam"
"2 kat acı" dedikten sonra yüzümde bir gülüş peydahlandı. Kurt başka bir kurta mühürlenirse ikiside birbirinin hissettiği duyguları iliklerine kadar hisseder tabii ki insanlarda hisseder fakat kurtlar kadar iyi hissettikleri söylememez
Adam dediklerimden sonra ne yapacağımı az buçuk anlamış olacak ki titreyen sesini gizlemeyerek "Alfa... Lütfen ona bir şey yapmayın... Hatayı yapan benim bırakın cezasınıda ben çekeyim"dedi çaresizlikle
Bende hiç bir şey söylemeden gözlerinin içine bakarak sırıttım. Sonunda Liam istediğimi yaparak adamın mühürlüsünü getirdiğinde kadın ne olduğunu anlamamış bakışlarıyla etrafa bakıyordu. Eşini benim önümde görünce gözleri korkuyla açıldı.
Kadını hemen eşinin yanına getirdiklerinde elimi Liam'a uzatarak bekledim. Liam hemen istediğimi vererek elime minik bir hançer koydu. Kadına bakarak "buraya gel!" Dediğimde hemen yanıma geldi. "Dizlerinin üstüne çök" dediğimde ise yine istediğimi yaptı ve önümde diz çöktü yüzü bana dönük ve eşi hemen arkasında kalıyordu "aa olmaz böyle aşıklarını birbirinden ayırmayalım eşine dön" kadın bir an tereddüt etsede bana sırtını döndü ve eşine bakmaya başladı.
Kadının saçlarını tutarak geriye yasladığımda kadın korkunun verdiği bir refleksle çığlık attı kadının kulağına eğlerek "şşş... Ağzını dikmemizi istemezsin herhaldedi mi?"
Kadın minikçe kafa sallayarak onaylar nitalikte mırıltılarıkardığında "uslu kız" diyerek saçlarını bırkamadan hemen önce kafasını önde doğru sertçe ittim.
Elimdeki hançeri kadının boynuna dayadığımda karşımda duran adama baktım. İkiside bir birine bakarken adamın gözlerindeki korku beni mutlu etti. İkiside korkuyor ve birbirlerinin korkularınıda hisseettikleri için daha çok korkuyorlardı.
"Şimdi! Benim eşim ne kadar ölmemiş olabilir... Ama bu ölebilme ihtimalini yok etmiyor"
Liam'dan
Ares'in o kadını öldürmeyeceğine emin olsamda karşısındaki adamın bundan haberi olduğunu sanmıyorum.
Orlen'e dönerek "sencede biraz abartmıyor mu? Yani Luna böyle bir durumda ölmezdi"
Orlen kafa sallayarak onayladı ama bana dönmeden Ares'e bakmaya devam etti "Evet ölmezdi ama Lunamızın psikolojisinin iyi olduğunu sanmıyorum böyle durumlar onu intihara sürükleyeb-"
Orlen'in omzuna vurarak susturdum "Hey! Ares bizi duyuyor şöyle şeyleri aklına sokma yoksa kadını öldürecek"
Orlen omuz silkerek "ben sadece bilimsel bil açıklama yapıyorum" göz devirerek Ares'e döndüm ne kadar sırtını görsekte sinirli olduğu 50 metre öteden bile fark edilirdi.
Hançer olan eli hafif hareket ettiğinde kadın çığlık attı ağzımdan kaçan küfürle Orlen'e döndüm "Siktir! Orlen konuşma demedim mi sana"
Orlen ise gayet sakindi "Kadını öldürmeyecek sadece adamı korkutmaya çalışıyor benim konuşmamdan etkilenecek kadar aptal biri değil"
Orlen'in sakinliğine şaşırırken tam arkanda duran talim alanının köşesindeki ağaca giderken ağaca yaslanarak oturdum ve bir daha konuşmadım.
Ares'ten
Kadının şah damarına dikkat ederek boğazına minik bir kesik attığımda attığı çığlık kulaklarımın çınlamasına neden oldu.
Yüzümü buluşturarak adam döndüm "Bir daha yaşanırsa bununla bırakmam" diyerek kadını bıraktım ve talim alanından uzaklaşmadan önce Orlen'e döndüm ve bir bakış attım bu "Kadına yardım et" demekti ki Orlen bir doktorsa bunu yapabilmeli.
Talim alanından uzaklaştığımda Lucia'nın yanına gitmeye karar vermiştim fakat üstüme baktığımda bu kararımdan vazgeçerek ilk önce eve uğradım.
Lucia'dan
Koltuğa uzanarak bir ayağımın dışarı sarkmasına izin verdim. Artemis'in anlattıklarından sonra yaşananların rüya olmadığına emin oldum. Yüzümü yastığa bastırırken düşünmeden edemedim.
Ben ona dokunmuştum ve hiç korkmadan tiksinmeden kucağına atlamıştım
Kafamı yastığa daha çok bastırarak çığlık attım. Ben şimdi Ares'in yüzüne nasıl bakıcam...
"Hey! Yeter artık Ares 5 dakikaya burada olurmuş"
Kafamı kaldırarak baktığımda karşımda Leona vardı "NE 5 DAKİKA MI?! Ayrıca sen nereden biliyorsun?"
Leona'na sırıtarak yanıma yaklaştı "Ne o kıskansın mı?" Gözlerim şaşkınlıkla açıldığında dona kaldım.
Kıskandım mı?
Leona bu halime kahkaha atarken yüzüne yastık fırlattım. Leona bir anlık affalamayla geriye doğru sendelediğinde "O sakin ol şampiyon"dedi. Sinir kat sayıları dahada artarken ayağı kalktım ve odama doğru gitmeye başladım.
"LUCİA! HUGO ARES'İN YANINDAYDI ONDAN ÖĞRENDİM YANİ SAKIN BENİ ÖLDÜRME"diyerek dalga geçmeye devam ettiğinde adımlarımı hızlandırdım ve odaya daldım.
Odamın camı açıktı. Ne ara açtığımı hatırlamasamda camın yanına giderek kapatacaktım ki. Bir el beni camdan dışarı çekerek ağzımı kapattı. Refleksle kapattığım gözlerimi açarken Karşımda Ares'i görmeyi beklemiyordum.
Elini ağzımdan çektiğinde beni camın hemen altında oturur pozisyonda duvarla arasına sıkıştırmıştı. Birisi buraya baksa Ares'in vücudundan görmeyeceğime eminim
Sinirli ama kısık bir sesle "Kapıdan gelemiyor musun?! Dağ kaçkını gibisin ödüm koptu"
Ares benimle aynı hizzaya gelerek kafasını eğdiğinde artık kafamı kaldırarak bakmadığım için mutlu oldum
"Bakıyorumda artık dokunmama izin var galiba" dediği şeyle gözlerim büyüdü çığlık attığımda Ares yüzünü buruşturarak eliyle ağzımı kapattı ve "Bunun için çığlık atılır mı? Bir daha dokunmayacağım"
Elini yavaşça çektikten sonra düşündüm. Aslında bana dokunması hoşuma gidiyordu ama neden? Herkesten kaçarken neden ona sığınıyorum.
Kafamı sola çevirdikten sonra "Dokunmanda sorun yok" dedim hızlıca. Ares pişmiş kelle gibi sırıtınca utandım ama belli etmemeye çalışarak duvarı inceledim.
Ares ukala bir sesle "dediğini duyamadımda... Tekrar söyler misin acaba?" Yapmacık bir sinirle ona döndüğümde "Duyduğunu ikimizde biliyoruz"
Ares'in gözleri saçlarıma kaydığında bir eliyle saçlarımla oynamaya başladı. Bana döndüğünde göz göze geldik sanki asırlar geçmiş gibi hissettirdiğinde Ares kaşlarını çatarak konuştu "Göz bandını neden değiştirmiyorsun? Çok pislenmiş"
Göz devirerek"ilk önce göz bandın var mı diye sor"
Ares ayağı kalktığında en başından beri durduğumuz pozisyon yüzümün kızarması için yetti ama hemen kendimi toparlayarak ayağı kalktım.
Ares "Gel ilk önce şu yara bandını değiştirelim sonra sizde ailenin yanına gideriz" dedikten sonra yürümeye başladığında neden sözde aile dediğini anlamayarak düşündüm ve kafa yormamaya karar vererek Ares'in peşine takıldım.
Sonunda eczane gibi bir yere girdiğimizde etrafa baktım bir sürü ilaç gibi şeylerin olduğu bir reyon vardı. Diğer taraftada minik minik eşyaların olduğu bir reyon vardı.
Ares durarak önüne geçmeme izin verdi "sen iste" Ares'e dönerek kaşlarımı çattım "Neden ben?!" Ares minik bir gülümseme sunarak "Çünkü senin için bir şey alıyoruz" kafamı sağa sola salladım "Hayır!" Dediğimde Ares kapıya doğru yürümeye başlamadan hemen önce "İyi o zaman gidiyoruz"dedi
Tam kapının oraya geldiğinde çaresiz kalarak "Tamam" dedim. Ares bana döndü "Tamam ne?" Benimle uğraşmaktan zevk alması sinirimi bozsada sağ ellemi sıkarak"Ben alıcam... Gitme"
Yalnız kalma düşüncesi içimi yiyerek bitirirken Ares sağ elümi tutarak sıktığım elimi açtı "Merhemde almak istiyorsun galiba"dedi gülerek.
Arkamı döndüğümde Çalışan herifin başka bir şeyle ilgilendiğini gördüm ilk denememde ağzımı açarak geri kapattım bir süre bekledikten sonra derin bir nefes aldım "Pardon... Bakar mısınız"
Adam kolilerin arasından çıkarak bana baktı "Buyrun?" Dedikten sonra beni süzdü ve sırıtmaya başladı "Şey acaba Göz bandınız var mı?" Adam sırıtmaya devam ederken "Tabii ki var kuzum"
Kuzum demesi garibime gitsede belki buralarda böyle hitap ediyorlardı diye umursamadım "Ama karşılığında verebileceğim bir şeyim yok"dedim üzgün bir sesle
Adam yanıma yaklaşarak "Bedenin boşuna mı duruyo-" sözünü bitiremeden arkama bakarak yutkundu önceki egolu halinden eser kalmayarak süt dökmüş kediye döndüğünde tek kaşımı kaldırarak ona baktım.
Adam aceleci bir tavırla "Yani demek istediğim beden yani vücud çok önemli bir organdı- aman yani çok önemlidir işte o yüzden buradaki büyün eşyalar ilaçlar ücretsiz... Ben sana göz bandını getireyim" diyerek koşar adım kaçtı
Adamın arkamda ne gördüğünü merak ederek arkamı döndüğümde Ares beni sevecen bir gülümseme ile karşıladı. Adamın neye korktuğunu anlamayarak sol elimle kafamı kaşıdım.
Adam elinde benim gözümdeki ile aynı renkte siyah bir göz bandı getirdiğinde Ares konuştu "Beyazda getir" adam korkuyla kafa sallayarak hemen gittiğinde Ares'e dönerek "Ben siyah kullanıyorum neden beyaz istedin?"
Ares dibime girecek kadar yaklaştığında "Çünkü" dedikten sonra üstüme doğru biraz eğildi "Artık karanlığa mahkum değilsin ve tek seçeneğin değil artık önünde bir ışık var ve ışığı takip edip etmemek sana kalmış "
Umarım beğenirsiniz ben kaçarrotti hadi cumartesi günü görüşmek üzere
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 10.3k Okunma |
928 Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |