
Ares'in dediklerini aklımın bir köşesine kazıdıktan sonra Ares seçmene izin vermeyerek ikisindende 15 tane almıştı "bu kadarı çok fazla yarısı yeter "dediğimde ise "her gün farklı farklı giyersin işte"diyerek kestirip attı ve bir daha ağzımı açmama izin vermedi. Sonunda eczaneden çıktıpımızda efendilerin evine doğru gitmeye başladığımızda içimde sebebi belirsiz bir üzüntü vardı
Ellerimi arkamda bağladıktan sonra arada bir derin nefesler alarak iç çekiyor, ayaklarımı isteksizce yere sürte sürte ve yolumun üzerinde rastladığım küçük taşlara hafifçe vurarak yürüyordum. Bir anda Ares durunca bende durarak ne olduğunu anlamak için ona döndüm. Göz göze geldiğimizde "Gitmek istemiyorsan tek başıma gidebilirim Lucia kendini zorlamana gerek yok"başımı sağa sola sallayarak reddettikten sonra tekrar yerdeki taşlara vura vura yürümeye başladım.
Biraz yürüdükten sonra Ares'in ilerlemediğini fark ettiğiöde arkamı dönerek ona baktığımda onun zaten bana baktığını gördüm kısık ve duygusuz bir sesle"Gelsene" dediğim gibi Ares büyük ve hızlı adımlarla yanıma adımladı. Önümde duruğunda kafamı kaldırma ihtiyacı hissederek yüzüne baktım. Ares'te kafasını eğerek bana baktığında bıkkın bir sesle "niye somurtup duruyorsun" kaşlarımı çatarak sustuktan sonra "somurtmuyorum" diyerek bir adım geri adım atarak Ares'in dibinden ayrıldım.
Ares yaptığımı umursamadı ve derin bir nefes çekerek göz devirdi ardından elini kaldırarak parmaklarıyla bir şeyler sayarken konuşmaya başladı"
Ares derin bir nefes alıp gözlerini devirdi, ardından sabırsız bir ifadeyle parmaklarını tek tek kaldırarak saymaya başladı.
"Ayağını sürterek yürüyorsun, yüzün hep asık, sıkılmaya başladığında göz deviriyorsun, konuşsan da konuşmasan da bir şekilde ters cevap veriyorsun, insanlarla iletişim kurmak istemediğin her halinden belli. Göz temasını kuran sen oluyorsun Ama gözlerini kaçıran ilk kişi de sen oluyorsun, birisi sana bir şey söylediğinde biraz geç cevap veriyorsun ya da en kısa ve en soğuk şekilde cevap veriyorsun. Çok fazla oflamaya başlıyorsun. sanki tek başına gibi takılıp etrafında olanları ya fark etmiyorsun ya da sonradan fark ediyorsun . Yürüken bile ayakalrını sürtüp duruyorsun, uzun uzun oturup sohbet etmekten kaçınıyorsun. Ayrıca... " İşaret parmağını çatık kaşlarımın ortasına koyduktan sonra parmağını yukarı doğru kaydırdı "bir şeyler düşünürken fark etmeden kaşlarını çatıyorsun ve ellerini nereye koyacağını bilemediğin için arkanda bağlıyorsun şu anki gibi" fark ettiğimde ellerimi çözerek normal durmalarına izin verdim
Sözlerini bitirdiğinde kaşlarını hafifçe kaldırarak bana baktı, sanki ne diyeceğimi merak ediyormuş gibi. O an fark ettim ki, hareketlerimi bu kadar dikkatle izlemiş olması beni derinden etkilemişti. Bu kadar şeyi ne zaman öğrendiğini, beni ne zaman gözlemledi de bu kadar çok detayı fark etti? Onun bakışlarında bir şeyler ararken, içimde beliren tuhaf merakı bastırmaya çalıştım. Acaba bu kadar ince ayrıntıyı fark edecek kadar dikkatini çekecek ne yapmıştım? Benim kendimde bile fark etmediğim şeyleri fark etmesi hoşuma gittimişti ama hiç bir duygu belirtisi göstermemeye çalışarak yürümeye devam ettim kalbim hızlı hızlı çarparken ne yapacağımı şaşırmıştım.
Ares kolumdan tuttuğunda "Yine aynısını yapıyorsun Lucia sana burada destan anlattım ve tepkim bu mu gerçekten?! Bir şey söyle bari" sesinde endişe fark edilmeyecek gibi değildi. İçten içe üzülsemde duygularımı saklamayı tercih ettim şuan hiç bir şeyle uğraşacak havamda değilim. Elimi Ares'in tuttuğu elimin üstüne atarak elimi kurtardığımda gram mimik oynatmadan göz devirdim "bir şey" dedim mantık olarak bir şey de demişti ve ona istediğini vermiş oluyorum.
Ares derin bir iç çekerek gözlerime baktığında bende ona baktım. Kırmızı gözleri bana saçlarımı hatırlatıyordu kendi suçum olmayan bir işte tek sorumlu benmişim gibi davranıldığında saçlarımın renginden nefret etmiştim. Vücudumda oluşan yaralardan akan kanın renginden nefret etmiştim. O zaman neden Ares'in gözlerininden nefret edemiyorum hayatımı mahveden bu renk onun gözlerindeykem neden gözlerine baktığımda gözlerimi kaçırmak istemiyorum?
Ares "Lucia" diyerek beni sarstığında hayal dünyasından çıkarak gerçekliğe döndüm. Bir kaç kez gözlerimi kırpıştırmaya başladığımda Ares konuştu "İyi olduğuna emin misin ezcaneden çıktığımızdan beri çok sessizsin" gözlerindeki endişe dahada çoğalırken içimde oluşan bir dürtü ona sarılmam gerektiğini söylediğinde ne kadar istesemde yapamadım
Bir an düşünmeye başladığımda, içimde büyüyen o huzursuzluk hissi daha da belirginleşti. Endişe tohumları çoktan yerini almış, içimde büyümeye başlamıştı. Ezcaneden çıktığından bu yana hiselerimi belli etmemek için kendime söz vermiştim buraya geldiğimdem beri çok değişmiştim ve benliğimi kaybetmekten korktuğumda ne yapacağımı bilemeyerek böyle bir çözüm bulmuştum
Her şeyi bastırmak, hislerimi görmezden gelmek artık eskisi kadar kolay gelmiyordu.Ne kadar uğraşırsam uğraşayım, içimdeki sıkışmışlık hissi yok olmuyordu.
Bir süre kendimle mücadele ettim, içimde çıkmak için mücadele eden duygulara karşı koymaya çalıştım. Ama ne kadar bastırmaya çalışsam da, artık onları daha fazla saklayamayacağımı fark ettim. Göğsümde biriken ağırlık dayanılmaz hale gelmişti.
Derin bir nefes aldım ve belki de ilk olmayabilirdi ama kendimi tamamen kapatmak yerine içimi dökmeye karar verdim.
Başımı hafifçe kaldırıp Ares’in gözlerine baktım. İçimde biriken tüm duygular kelimelere dökülmek için sabırsızlanıyordu ama nereden başlayacağımı bilemiyordum. Bir an için tereddüt ettim, sonra derin bir nefes alarak sessizliği bozdum.
“Ares… Bazen burada olmamın bile bir anlamı var mı diye düşünüyorum,” dedim, sesim beklediğimden daha kısık çıkmıştı. “Sanki kendimden uzaklaşıyorum, kim olduğumu unutuyorum. Buraya geldiğimden beri… her şey çok farklı.”
Kelimeler ağzımdan dökülürken göğsümdeki sıkışıklık hafiflemeye başlamıştı ama yine de hâlâ söyleyemediğim şeyler vardı. Kendimi durdurmak istesemde yapamadım ve konuşmaya devam ettim
“Ben... bilmiyorum. Eskiden böyle değildim. Ama artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını fark ediyorum. Ve belki de en kötüsü, bunu kabullenmek zorunda olmam hayat çok zor Ar-.”
Sözümü kesen şey Ares'in bana sarılması oldu ben ona sarılmamak için zor dururken onun ilk adımı atması işime gelmiş kollarımı beline dolamıştım."Lucia, her zaman yanında olduğumu unutuyor gibisin. Bana istediğin zaman içini dökebilirsin ve unutma ki, sen değişmiyorsun sadece... Hayatın getirdiği zorluklar seni şekillendiriyor. Benim için hep aynı Lucia'sın ve seni olduğun gibi kabul ediyorum. Kim olursansan ne olursan ol seni asla bırakmam." Yüzümü ellerinin arasına alarak gözlerime baktı "inanıyor musun?" Diye sordu. Yüzümde bir tebessüm oluşurken onaylar nitelikte mırıltılar çıkardım.
Ares "konuşur musun artık?!"derken alay ettiğinin farkındaydım. Dayanamayarak kahkahayyı patlattığımda Ares gülmek yerine sadece beni izledi. Karnım ağırmaya başladığında sustum nefes nefese kalmış bir şekilde "tamam tamam inanıyorum"diyebildim.
Ne kadar değişmekten Korksamda belkide bu değişiklik bana iyi gelebilir
Ares'in gözlerinde bir kıvılcım gördüğümde onun dokunuşunun beni rahatladığını anladım. Bazen garipsesemde bazen sanki her zaman böylemiymiş gibi hiç garipsemiyorum. Ne zaman Ares'le alakalı bir şey düşünsem iç dünyam ikiye bölünüyor iç savaş çıkıyordu kafam iyice allak bullak oldu.
Birden ayaklarım yerden kesildi tiz bir çığlık attığımda Ares yüzünü buruşturarak "Yavaş be kızım kulaklarım kanadı" Ares'in söylediklerini duymamazlıktan gelerek yüzüne öfkeli bakışlar attım "indir beni!" Kucağında ona bakarken Ares gram etkilenmemiş aksine pişmiş kelle gibi sırıtınca çırpınmaya başladım.
Ares beni yere indirdiğinde mutlu olmuşken 2 saniye sonra beni sırtına atarak kafamın karnıyla bakışmasını sağladı dünyayı ters görmek midemi bulandırdığı için sakin sakin dururken "sırf çırpınmaya devam et diye seni sırtıma attım ama şimdi kedi yavrusu gibisin" dediğinde sesindeki mutluluk eğlendiğinin göstergesiydi...
"Ne yani kucağında olsam çırpınamaz mıydım?" Ares bana baktığında bende kafamı Ares'e bakmak için kaldırdığımda kafamı Ares'in karnına dayadım onun ters yüzüyle karşılaştım konuşmaya başlayan kişi Ares oldu "çırpınabilirdin ama düşme ihtimalin vardı bende ihtimalleri sıfıra indirdim"
Kafamı serbest bırakarak Ares'in siyah ayakkabılarını incelerken "ihtimalleri sıfıra indirmek imkansızdır Ares"
Ares yola bakmaya devam ederken histerik bir gülüş sesi duyduğumda Ares'ten geldiğini anlamam zor olmadı "Dünyayı değiştiren her şey bir zamanlar imkansızdı... Ayrıca İmkan oluşması için ilk önce bir imkansızlık olması gerekir... Lucia unutma ki sen boyun eğip pes edene kadar imkansız diye bir şey yoktur sadece göremediğin veya kaçtığın yollar vardır"
Her imkansızlık bir imkan, her imkan ise bir imkansızlık getirdi ama sonu iyi biter miydi? Belkide Ares'in dediği gibi kaçmayıp savaşmam gerekiyordu ama her günü diğerinden kötü geçen kızın hayatındaki imkan neydi?
İlahi bakış açısı
Lucia ellerini aşağı doğru uzatmış Ares'in bacaklarına çarpıp geri giderken Lucian kollarının saklanmasını umursamadan düşüncelere dalmıştı
Bu imkansız hayatın içinde ki imkanı nerdeydi nasıl ve nerede bulacaktı? Aslında cevabı karşısında dursada bunu çok geç anlayacak Lucia şuan için çaresizlik içinde boğulmaya mahkumdu
Lucia Ablası ve babasının evini gördüğünde tepinmeye başlayarak "indir beni geldik sayılırı görmesinler bizi böyle"
O an Ares içinden üç kelimelik bir kelime geçirdi "Göreceklerini kim söyledi?!" O sıralarda Ares bilip Lucia'nın birazdan fark edeceği olaylar dönerken Ares, Lucia'nın masumluğuna dahada çok aşık oluyordu.
Ares belki bir futbol takımı kurmayı hayal ederken, Lucia ise babasının karşısına nasıl çıkacağı hakkında düşüncelere dalmış iç dünyasındaki savaşı durdurmaya çalışıyordu
Ares, Lucia'nın korkusunu hissettiğinde Lucia'yı yere indirdi. Lucia ilk bir kaç adımda affallasada hemen alışarak yürümeye başladığında Ares konuştu "bakıyordum çok heyecanlısın galiba önden önden gidiyorsun"
Ares, Lucia ile uğraşmayı artık bir döngü haline getirmişken Luica bu alaylara hala alışamamıştı.
Lucia'dan
"Hahaha çok komik" yapmacık bir gülümseme ile göz devirdiğimde Ares yanıma gelmişti. Minik minik yürürken artık çitlerin önündeydik.
Ares beklediğimi anlamış olucak ki elini belime koyarak ileri doğru gitmem için teşvik ettiğinde ona bakarak bir gülümseme sundum.
Derin bir nefes alarak çitin kapısını açtım yine klasik tek katlı. Açık mavimsi duvarları dışında farklı hiç bir şeyi olmayan ev bizi karşıladı. Büyük bir heyecanla ne yapacağımı bilemeyerek kapıya koştuğum gibi tıktıkladım.
Ares yanıma geldiğinde destek alma ihtiyacı hissederek Ares'in elini tuttum. Ares'in yüzündeki şaşkınlığı hayal etsemde ona bakmadan sadece kapıya odaklandım.
Kapı açılmayınca kapıyı tekrar tıklattım. Ares biraz bana döndüğünde diğer elini elimin üstüne koydu "sakin ol" dediğinde Ares'in elini sıktığımı yeni fark ettim. Hemen elimi çekerek telaşla Ares'e baktım "Ayy ben özür dilerim ya-" eliyle sıktığım elini ovuştururken "Sorun değil bir şey olmadı"
Eline baktığımda tırnaklarımın izinin çok rahat gözüktüğünü görünce kaşlarımı kaldırarak ona baktım "bu bir şey olmamış halimi?!"
Ares'in yüzünde bir gülümseme peydahlandığında bana doğru eğildi "Ne o endişelendim mi?" Yüzü yüzüme çok yakınken bir anlık refleksle yüzüne tokat attım "çok klişe" diyebildim.
Ağzımdan çok klişe diye bir şey çıkmasını beklemek en son beklediğim şeydi ve neden dediğimi bile anlamadım. Ares tokat attığım yanağını tuttuğunda bir şey olmamış hali bu mu sözüme gönderme yaparak"artık bir şey oldu... Rahatladım mı? Bir dahakine klişe olmayan sözler kullanırım" normalde nasılsın diye soracaktım fakat sesindeki yapmacık üzüntüden bir şeyi olmadığını anlayarak rahatladım.
Kapı yine açılmayınca kapı kolunu çekerek kapıyı açtım. Kafamı kapıdan içeri sokarak etrafa baktım ve son kozumu oynadım "Baba!" tekrar bağırmadan önce derin bir nefes aldım "ABLA!" Sesim evde yankılandığında bir çıt sesi bile çıkmadı
Kapıyı kapatmadan önce kafamı çektiğimde Ares'e dönerek "yoklar"dedim. Ares kollarını birbirine bağlamış tek omzuyla duvara yaslanarak bana dönük bir şekilde dururken "ne kadar kolay anladın?"
Ciddi mi diye bakarken ciddi ciddi sorduğunu fark ettimb"Baba ve abla dediğimde bakmıyorlarsa sesimi duymamışlardır ki sesim evin içinde yankılandığı için duymama ihtimalleri yo-" bir an aklıma düşen fikirle gözlerim sonuna kadar açıldı
Eğer evde yoklarsa… Beni bırakıp gittiler mi?!
Bu düşünce zihnimi sardığında, içimde yükselen korkuyla bahçeye fırladım. Hiç düşünmeden, artık ezbere bildiğim yolları adımlayarak kasabanın girişine doğru koşmaya başladım.
Ares arkamdan seslenerek peşimden geliyordu ama bana yetişmek gibi bir niyeti olmadığını anlayacak kadar zekiydim. O da bunun farkındaydı. İkimiz de gerçeği biliyorduk, ama Ares, benim de görmeme izin veriyordu. Sadece arkadan gelen uyarılarıyla olacaklara hazırlanmamı bekliyordu.
Kasabanın girişine girdiğimde bizim arabanın dutduğu yere baktım. Kasabanın içine araba sokmak yasaktı ki zaten arabaların giremeyeci kadar ufak ama insanların geçebileceği kadar büyük sokaklar vardı. Bu yüzden arabanın içerde olması imkansızdı ve arabayı genelde park ettikleri yere baktım.
Araba yoktu
Beni bırakıp gitmişlerdi... Zaten istediğim buydu o zaman neden üzülüyorum. Yanağımda bir sıcaklık hissettiğimde elimi yanağıma götürdüm ağlıyorum... İstediğimin bu olmasına rağmen neden ağlıyorum.
Onlardan kaçmış kurtulmuşken, bir daha onlarla yaşamak zorunda kalmayacağıma, artık çok iyi arkadaşlarım olduğuna, Ares ile tanıştığıma sevinecekken neden ağlıyorum
Ares yanıma geldiğinde konuşmaya başladı ama ben olduğum yere çakılmış derin düşüncelere dalmışken onu dinlemedim.
1 damla 2 damla 3,4,5 derken sayamayacağım kadar hızlı ağlamaya başladım, arada hıçkırıyor sonra tekrar ağlıyordum Ares ne yapacağını bilemez vaziyette yanımda dururken
Bir an dejavu yaşadım ne zaman ağlasam, üzülsem Ares yanımda oluyordu bunu düşündüğümde daha çok ağladım.
Yaklaşık 5 dakika sonra göz yaşları yerini hıçkırıklara bıraktığında kollarımı açarak minik adımlarla Ares'in yanına gitmeye başladığımda burnumu çektim. Ares'in yüzünde bir gülümseme oluşurken kollarını açtı "gel bakalım sümüklü seni"
Durarak ona baktığımda şişmiş gözlerim kırmızı burnum ile nasıl durduğumu merak etsemde Ares'in gözlerinde bir ışıltı vardı. "Özür dilerim hanımefendi lütfen bana tip tip bakamayı keser misiniz evde beni bekleyen bir ailem var" diyerek dalga geçti.
Omuz silkerek Ares'e sarıldığım bir yastık misali sokuldum. Ares'in kolları beni sardığında hissetiğim sıcaklık ve enseme çarpan nefesler kırmızı yüzümün dahada kızarmasını sağladı.
Ares'in elleri kalçamış hemen altına gittiğinde korkarak ilkildim. Ares ilkildiğimi anladığında zaten aynı mesafede olan yüzlerimin karşı karşıya gelmesiyle iyice yaklaşmasını sağlayarak bana döndüğünde "sakin ol bir şey yapmayacağım" sadece gözlerine bakmaya devam ederken hiç bir şey yapamadım
Bacaklarımdan tutarak beni havalandırdığında aslında sarılmanın çok güzel bir şey olduğunu fark ettim bacaklarım Ares'in iki yanında dururken ona yardım ederek bacaklarımı birbirine sardım. Kafamı yasladığımda Ares'in göğüsüne denk gelsemde umursamadım.
Ares bir elini serbest bırakarak diğer elini iki bacağımın altından geçirdiğinde boşta kalan eliyle saçlarımla oynamaya başladı Ares'in yaptığı her şey rahatlamamı sağlarken saçlarıma minik bir öpücük kondurdu "bu son ağlayışındı bir daha ağlamana izin vermeyeceğim kızıl saçlım"
Kaşlarımı çatsamda kafamı kaldırmadı "kızıl saçlım ne be?!" Dedikten sonra burnumu çekerek cevap vermesini bekledim. Ares'ten bir süre ses gelmeyince kafamı yasladığım yerden kaldırmadan ona baktım. Oda bunu hissetmiş olacak ki bana bakmak için kafasını eğdi.
"Rahat galiba" dediğinde yaptığı imayı geç anlayarak kafamı eğdim ve yere bakarak "he he ondan"diyebildim ne kadar umursamaz gibi gözüksemde böyle olmadığını biliyorduk.
Ares'in hala beni izlediğini hissetsemde saçlarımdaki eli yastık görevi görürlen göğüsüne yaslamış olmamın verdiği mayışma ile uykuya karşı koyamazken gözlerimi kapattığım gibi "geldik" diyen Ares'in sesiyle uyuma planlarım suya düştü.
Çitlerden geçtiğimizde fark ettiğim şeyle kafamı yasladığım yerden ayırdım "Buradı sizin ev?" Ares bana bakarak kafa salladı "evet bizim ev çünkü herkes burada" biraz bekledikten sonra "uyu sen bir şey olmaz"
Kafamı tekrar yasladığımda istemsizce gözerimi kapattım duyduğum son sesler kapı açılma sesi ve hoşgeldin tarzı cümleler oldu.
Ares'ten
"Nerdeler?"
Çınay kafa salladıktan sonra "dediğin yere gönderdik ama ufak bir sorunumuz var"
Sert bir sesle "ne demek sorun var!" Dediğimde
Çınay "Hestia kaçmış... Daha doğrusu birisi kaçmasına yardım etmiş"
"Kim olduğunu bulabildiniz mi?!"
"Hayır ama bir ihtimal var"
Kaşlarımı çattığımda "kim?"
Çınay yutkunduktan sonra "Alfa...Vanessa... Vannessa'ya birisi senin ağızından mektup göndermiş"
Oturduğum yerden kalktığımda kalktığım tekli koltuğa tekme attım "Size onu öldürmenizi söyleniştim yıllar sonra neden"
"anneniz onu öldürmemize izin vermemişti ve eğer size söylersek diye bizi tehtid etti..."
Artemis araya girdi"Luica'nın uyanmasını istemiyorsan biraz sakin olmalısın ve Vannessa mühürünüzü öğrendiyse hestia'yı kaçırıp yanına çekmeye çalışıyor olabilir"
Etrafı yakıp yıkmak istesemde Lucia'nın uyanma ihtimali beni korkuttuğu için derin nefesler alarak sakinleşmeye karıştım...
Biraz saçma bir yerde bitti gibi ama yazdıkça yazıyordum ve bölümü bir türlü bitiremedim
Umarım beğenirsiniz Hadi ben kaçar cumartesi günü görüşürüz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 10.3k Okunma |
928 Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |