23. Bölüm

19. Ev Kargaşası

Kurabia Bıraktım...
yazar.kurabia_

Ben geldim hoş geldim İyi ki geldim

 

 

 

 

Lucia'dan

Gözlerimi araladığımda, içeriden gelen boğuk sesler kulaklarıma doldu. Henüz bilincim tam olarak yerine oturmamıştı ama konuşmalar, uykunun mayhoşluğunu hızla atmamı sağladı. Hafifçe doğruldum, gözlerimi ovuşturarak etrafa baktım. Bir an için nerede olduğumu unuttum, ancak o anılar zihnime bir ok gibi saplandı.

Beni terk etmişlerdi… Zaten o eve, tam da bunu sağlamak için gitmiştim. Ama bunu yüzüme bu kadar acımasızca vurmaları, içimdeki yaraları daha da derinleştirmişti. Kalbime saplanan bıçağa bir yenisi eklenmiş gibiydi. Beni istemediklerini biliyordum ama yine de insan, duyduğu kelimelerle paramparça oluyordu.

Derin bir nefes aldım ve yavaşça ayaklanarak odanın kapısına yöneldim. Tereddütle kapıyı araladım ve dışarıya adım attığımda, salondaki tüm gözlerin bana çevrildiğini fark ettim. Bir anlığına duraksadım. Beni inceliyorlardı. Yargılıyorlar mıydı, yoksa sadece merak mı ediyorlardı, emin olamadım. Ama bu bakışların altında ezilmemek için hiçbir şey olmamış gibi davranmaya karar verdim.

Uyku mahmuru halimi koruyarak doğrudan mutfağa yöneldim. Su içmek bahanesiyle oradan uzaklaşmak istedim. İçimde büyüyen gerginliği, boğazımdaki düğümü suyla yutmaya çalıştım. İçimde kopan fırtınalara rağmen dışarıdan sakin görünüyordum.

Bu sırada, garip bir düşünce zihnimde belirdi. Neden salon ayrı bir oda değil ki? O an, o bakışların üzerimde olmasını istemediğimi fark ettim. Ama kaçacak bir yer yoktu.

Suyu içtikten sonra derin bir nefes aldım ve kendimi toparlamaya çalıştım. Su boğazımdan aşağı giderken içimde hafif bir rahatlama hissi oluştu. Bardak elimdeyken birkaç saniye daha mutfakta oyalanıp etrafıma göz gezdirdim, ardından yavaş adımlarla odadan çıktım.

Mutfaktan çıktığımda bütün gözler yine bana döndü içeri adım attığımda gözlerim salonu taradı. Herkes buradaydı. Nedenini sorgulamadım, sadece farkına vardım. Ortamdaki sohbetlerin akışına dahil olmadan, kendi halimde ilerledim. Gözlerim koltukları gezdiğinde boş olan tek yerin Ares'in oturduğu ikili koltuk olduğunu fark ettim. Önceki günlerde o koltuğun diğer kısmında oturan Leona, bu kez tekli koltuğa geçmişti. Onun her zaman yanında gördüğüm eşinin ortalıkta olmadığını fark edince hafifçe kaşlarımı çattım demek ki herkes burada değilmiş ama bunu da çok sorgulamadım.

Hala uykunun ağırlığını üzerimden atamamış halde Ares'in yanına doğru yöneldim. Önceleri benim varlığıma alışamamış insanlar bu kez daha alışmış olacak ki, bacaklarını önlerine çekerek bana yol açtılar. Ben geçtikten sonra ise aynı rahatlıkla eski pozisyonlarına geri döndüler.

Ares'in yanına oturduğumda hala tam anlamıyla kendime gelememiştim. Göz kapaklarım ağırlaşıyor, bedenim hâlâ uykuya direniyordu. Küçük bir esnemeden sonra elimi koltuğun köşesine yaslayarak destek aldım, ardından başımı avucuma dayadım. Gözlerim kapanırken konuşma sesleri birbirine karıştı. Dünyanın yavaş yavaş kararmaya başladı ve ben fark etmeden kendimi karanlığa bırakarak uykuya daldım.

 

Ares'ten

Lucia’nın kalp atışlarının hızlandığını duyduğumda uyanmaya başladığını anladım. Önce hafif bir hızlanmaydı, sonra daha belirgin hale geldi, fakat kısa süre içinde tekrar normale döndü. Yatağında huzursuzca kıpırdandığını hayal edebiliyordum.

Odası sessizce açıldığında hepimiz refleks olarak ona döndük. Bir anlık duraksamayla Lucia’nın kalp atışlarının tekrar hızlandığını fark ettim. Bu durumdan hoşnut olmadığı ortadaydı. Kendini rahatlatmak istercesine yavaş adımlarla ilerledi, gözleri neredeyse kapanacak gibi duruyordu. Henüz tam olarak uyanamamıştı, belli ki hâlâ uykunun etkisindeydi.

Mutfaktaki musluktan su sesi geldiğinde, su içtiğini anlamak zor olmadı. Biz kendi aramızda konuşmaya devam ederken Lucia mutfaktan çıktı, kısa bir an için etrafına göz gezdirdi. Normalde Leona'nın oturduğu tekli koltuğa geçerdi, ancak Hugo’nun gelmemesiyle bu kez Leona orayı kapmıştı. Böylece odadaki tek boş yer benim yanımdaydı.

Lucia en ufak bir tereddüt bile göstermeden, umursamaz bir tavırla yanıma yöneldi. Bizimkiler de alışkanlıkla ayaklarını çekerek ona yol verdiler. Fakat Lucia'nın hâlâ uykulu olduğu düşünülürse, bunu fark edip etmediğinden emin değildim. Yanıma oturduğunda minik bir esneme duydum, ardından elini koltuğun kenarına yaslayarak başını avucuna dayadı ve gözlerini kapattı. Çok geçmeden tekrar uykuya daldı.

Lucia, kendi dünyasında yeniden kaybolurken, sohbetin gidişatı diğerleri için değişmemişti. Konuşmalar soluksuz devam etti, kimse Lucia’nın tekrar uykuya daldığını pek umursamıyor gibiydi. Ama ben… Ben konuşmalara dahil olmayı tamamen unutmuş, farkında bile olmadan Lucia’nın her hareketini izlemeye dalmıştım. Derin, düzenli nefesleri, gevşeyen omuzları… Sanki odadaki tek sessizlik kaynağı oydu.

Lucia’nın iyice uykuya daldığını fark ettiğimde, kendimi bir anlığına dalgın hissettim. Sonra, sanki bir rüyadan uyanır gibi gözlerimi kırpıp etrafa baktım. Sohbet hâlâ devam ediyordu ve nihayet ben de hayal dünyasından çıkıp konuşmalara dahil oldum.

Havadan sudan konuşup kendi aramızda eğlenirken aniden duyulan bir sesle hepimiz irkildik. Gözlerimiz refleks olarak sesin geldiği yöne çevrildiğinde, Lucia’nın kolu kaymış bu yüzden kafasını koltuğun kenarına vurmuştu. Ancak bu küçük kaza olmasına rağmen Lucia'nın uykusu hiç ara vermeden devam etmiş kazadan gram etkilenmemişti. Yüzü yana eğilmiş, huzur içinde uyumaya devam ediyordu. Yüzü bana dönük olduğu için inceleme fırsatım oldu. O an yüz hatlarını hiç olmadığı kadar net görebiliyordum. Dudakları hafifçe aralık, solukları düzenliydi. Kısa kirpikleri olsada güzelliği taş herkese taş çıkarır cinstendi, gevşekçe toplanmış saçları dağınık bir şekilde omzuna dökülürken perçemleri yüzüne düşmüştü.

Lucia’nın bu hali, etrafımdakileri daha da eğlendirmiş olacak ki, kısa sürede kıkırdamalar yükselmeye başladı. Önce hafif bir mırıltı gibi gelen bu kahkahalar, kısa sürede yayıldı ve bastırılmış gülüşmelere dönüştü. Hepsine sert bir bakış attım, bir an önce susmalarını umarak gözlerimi kıstım. Ancak bu bile etkili olmamıştı. Kahkahalarını tutmak için başlarını öne eğmiş, dudaklarını birbirine bastırmış, omuzlarını sarsarak sessizce gülmeye devam ediyorlardı. İçlerinden bazıları nefeslerini kontrol etmeye çalışırken istemeden ses çıkarıyor, bu da diğerlerini daha çok güldürüyordu.

Derin bir nefes alarak elimle alnıma vurdum ve hafifçe iç çektim."Ne haliniz varsa görün. Yeter ki Lucia uyanmasın," diye uyardım.

Tam bu sözleri sarf ettiğim anda, bastırılmaya çalışılan kahkahalar aynı anda olacak şekilde patladı ve odanın içinde yankılanan bir gülme tufanına dönüştü. Bir an için pes etmeyi düşündüm. Onların keyiflerini kaçırmak yeterde artardı.

Fakat Lucia’nın uykusunun tüm bu gürültüye rağmen bozulmaması beni şaşırtıyordu. Yanımdakileri görmezden gelerek ona döndüm. Yüzüne düşen bir tutam saçın burnunun üstüne konduğunu fark ettim. İçimde beliren bir dürtüyle elimi kaldırıp nazikçe saçını kulağının arkasına yerleştirmek istedim. Parmağım tam teli yakaladığında Lucia hafifçe kıpırdandı. Yüzünü buruşturup mırıldanarak rahatsızlığını belli etti. Sonra başını koltuğa biraz daha gömerek uykuya kaldığı yerden devam etti.

Bu küçük hareketi istemeden gülümseyerek izledim. Onun bu kadar derin ve rahat uyuyabilmesi garip bir şekilde huzur vericiydi. Arkada yankılanan kahkahalara rağmen dünya bir anlığına sessizleşmiş gibi hissettim.

Liam, alaycı bir gülümsemeyle kollarını göğsünde kavuşturup bana doğru hafifçe eğildi. "Bakıyorum da birileri kör kütük aşık olmuş," dediğinde, sözlerinin bana yönelik olduğunu anlamak zor olmadı.

Bir an için ne diyeceğimi bilemeden ona baktım. Sözlerinin ne anlama geldiğini elbette biliyordum ama bunu kabul etmek gibi bir niyetim yoktu yani Lucia'ya aşık odluğum doğru ama kör kütük aşık değildim. Kaşlarımı hafifçe çatarak kendimi toparladım ve umursamaz bir ifadeyle gözlerimi devirdim.

"Saçmalama, Liam," dedim, sesimde bir miktar sitemle. Ama o, sözlerimden hiç etkilenmemiş gibi başını iki yana sallayarak gülmeye devam etti.

"Evet, evet, tabii ki öylesin," diye ekledi. "Şu haline bak! Lucia uyurken bile ona gözlerini dikip duruyorsun. Yok saçını düzelt, yok rahat etsin diye kıpırdatma... İtiraf et artık, fena tutulmuşsun sen!"

Liam’ın bu sözleriyle bir an düşündüm o kadar belli ediyor muydum gerçekten? İçimden bir şeyler mırıldanıp başımı çevirdim ama bu bile onun gülüşünü durdurmaya yetmedi.

"Abartmaya devam et Liam" diyerek konuyu kapatmaya çalıştım. Ama Liam’ın yüzündeki eğlenceli ifade, bu mevzunun burada bitmeyeceğini söylüyordu.

Liam sonunda peşimi bırakmıştı ama rahat bir nefes alma fırsatım bile olmadan bu kez Markus devreye girdi. Eğlenceli bir ifadeyle kollarını göğsüne kavuşturup bana doğru sırıttı.

"Liam’a katılıyorum, sen resmen aşık olmuşsun. Ama dikkat et, bu takıntıya dönüşmesin. Yoksa kızı elinden kimse kurtaramaz," dedi alaycı bir ses tonuyla.

Sözleri tam anlamıyla sabrımı zorluyordu ama tepki vermeden önce Irene benden önce davranarak onun karnına sert bir yumruk geçirdi. Bir an için Markus’un nefesi kesildi, ağzından inlemeye benzer bir ses çıktı. Sonra Irene’ye dönüp, yüzünde yapmacık bir acı ifadesiyle dudaklarını büzerek "Acıdı," diye mızmızlandı.

Ancak Irene, en ufak bir pişmanlık göstermeyen kararlı duruşuyla ona dik dik bakarak kollarını önünde kavuşturdu. "Asıl alfa ile dalga geç. Ona sataşsan daha eğlenceli olur," diyerek Markus’a sert bir bakış attı.

Markus’un yüzündeki sırıtma bir an için düştü, gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Yavrum neden öyle diyorsun, ben de seni seviyorum," diyerek sıyrılmaya çalıştı ama Irene gözlerini devirmeye bile tenezzül etmedi.

O sırada Liam kahkahalarla gülmeye başladı. Ancak onun bu eğlencesi uzun sürmedi çünkü Artemis aniden elini kaldırıp Liam’ın kafasına okkalı bir şaplak indirdi. Vuruşun sesi evin içinde yankılandı.

Liam hızla başını çevirip Artemis’e baktı, şaşkın ve sitem dolu bir ifadeyle "Ben ne yaptım ya?" diye itiraz etti.

Ama Artemis’in yüzünde en ufak bir pişmanlık ifadesi bile yoktu. Gözlerini kısarak ona doğru bir adım attı ve sert bakışlarıyla adeta Liam’ı delip geçti. "Başkalarına gülene kadar önce kendine bir bak, çocuk gibisin," diye tısladı.

Liam, kaşlarını çatarak şaşkınlıkla "Kim, ben mi?!" diye sordu.

Artemis sıkılmış bir ifadeyle gözlerini devirdi. "Üstüne alınamayacak kadar aptalsın," diye homurdandı.

Liam, kendini toparlayıp dikleşerek "Hah! Ben çocuk falan değilim!" diye sesini yükseltti.

Ancak Artemis, sakin tavrını hiç bozmadan kaşlarını kaldırarak dudaklarına alaycı bir gülümseme kondurdu. "Bunu yapman bile çocukça. Hadi itiraf et, her gece süt içmek ister misin?"

Liam’ın yüzü bir anda kıpkırmızı oldu. "Ben çocuk değilim! Asıl çocuk olan sensin, cüce!" diye bağırarak hiddetle ayağa kalktı.

Artemis’in gözleri tehlikeli bir şekilde kısıldı ve o da hızla yerinden kalktı. "Ben cüce miyim?!"

"Cücesin!"

"Değilim!"

"Öylesin!"

"Değilim!"

"Öy—"

Sabır taşımın çatlamasına saniyeler kalmıştı. Sonunda dayanamayıp derin bir nefes aldım ve sesimi yükselttim.

"YETER!"

O an, Artemis ve Liam sanki bizim varlığımızı yeni fark etmiş gibi bir anda sustular. Gözleriyle çevreyi tarayarak etraflarına şaşkın bakışlar attılar ve sonra, yavaşça yerlerine oturdular.

Odada kısa bir sessizlik oldu. Derin bir iç çekerek elimle şakağımı ovdum. Birkaç saniye sonra Irene, Markus’a bir bakış attı ve sessizce kıkırdadı. Bu küçük kıvılcım yeterli oldu; önce Markus, sonra Liam ve ardından hepimiz birer birer gülmeye başladık. Ev, biraz önceki tartışmaları unutturacak kadar sıcak bir kahkaha dalgasıyla doldu.

 

 

 

Oy ve yorumları unutmayınn umarım beğenirsiniz ben kaçar cumartesi günü görüşmek üzere

Bölüm : 08.03.2025 20:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...