25. Bölüm
Kurabia Bıraktım... / Geceyi Aydınlatan Işık / 21. Kapının Ardında

21. Kapının Ardında

Kurabia Bıraktım...
yazar.kurabia_

Ben geldimmm. Kitabın akışı konusunda yazdıklarımı tekrar ediyormuş gibi hissettim ama planlarım var İnşallah beğenirsiniz bu bölümü

 

 

 

Artemis'ten

 

Emily'ye sert bakışlar atarken gözlerini benden kaçırıyordu. "Ne demek, Vanessa’nın Alfa’nın yanına gitmesine izin verdiniz?" Sesim sert ve kontrolsüz bir şekilde fazla çıkmıştı fakat şuan bunu umarsayacağımı hiç sanmıyorum.

Emily'nin yanında duran Irene, ona destek olmak istercesine ellerini kendi ellerinin arasına aldı ve sıkarak yanında durdupunu belirterek konuşmaya başladı "Bir dinle—"

Sözünü dinlemeye bile gerek duymayarak kestim, yaptıkları şeyin affı yoktu öfkem onlara olmasada yaptıkları şey... Düşündükçe sinir kat sayımın dahada arttığını hissediyorum. "Dinlemenin sırası mı şimdi? Alfa’ya ne anlatabileceksin ki? Sence seni dinleyecek mi? Tabii ki hayır! Hatta böyle bir sorun çıkardığımız için ceza bile alabiliriz!"

Liam, beni sakinleştirmek için elini omzuma koydu. "Biraz sakin olabilir misin?!" Hafif imalı sesiyle birazda olsa sakinleştiğimi hissettim.

Sağ elimi saçlarımın arasına geçirdikten sonra derin bir nefes aldım. Az önceki öfkemi kenara bırakmaya çalışarak kendimi sakinleşmeye zorladımi. "Bakın..." Sesim beklediğimden daha kısık çıkmıştı. Bir an duraksadım, sonra cümlemi toparladıktan sonra devam ettim. "Farkında mısınız bilmiyorum ama şu an bombanın pimini çektiniz ve patlamak üzere. Buna rağmen bana sakin ol diyorsunuz. Sizce bu mantıklı mı!?" Sona doğru sesğm yükselsede kızlar pek umursamışa benzemiyordu.

Emily gözlerimin içine dik dik baktı. "Pekala, kendimi açıklamayacağım. Çünkü dinlemiyorsun." Kısa bir duraksamanın ardından gözlerimin içine bakarak devam etti. "Ama Lucia'nın olaya tepkisi her şeyi değiştirebilir." Dediğinde kendisinin bu durumdan kurtulabileceğine inanmış olması gülünç gelsede hiç bir şey söylemedim ve sadece doğru an geldiğinde ona bu sözlerini hatırlatmak istedim

Kapı iki kez çalındığında, gelenin Lucia olduğunu anlamam hiçte uzun sürmedi. Sakin olduğunu düşünerek yerimden ağır ağır kalktım. Ancak kapının sertçe çalınmasıyla birlikte kalbim yerinden fırlayacakmış gibi oldu. O anki telaşla hızla ayağa kalkıp kapıya doğru koştum.

Kapıya ulaşmam birkaç saniye sürmüştü ama bu kısa sürede kapı iki kez daha çalınmıştı. İçimdeki endişe büyürken kapıyı açtım. Karşımda görmek istediklerim listesinde hatta görmeyi beklemediğim şeyler listesinde 1. Sırada yer alırdı. Başını önüne eğmiş, saçları yüzünün önünü kapatmış bir Lucia duruyordu. Lucia’dan beklenmeyecek kadar sessizdi, dokunsan bin parçaya ayrılacak gibi duruyordu. Sanki varlığı bile büyük bir yükmüş gibiydi; onu hissedemesem de etrafını saran aurası her şeyi belli ediyordu.

Şaşkınlık içinde ona bakarken, Lucia bir kelime dahi etmeden ve başını kaldırmadan adımlarını odasına doğru atmaya başladı. her adımı kararlı ve sert ama bir o kadarda titrekti,, sanki içindeki bir çatlak, her an kırılacakmış gibi hissediliyordu. O kadar güçlü bir sessizlik vardı ki, sanki etraftaki her şey donmuştu. Hiç kimseyi umursamadan, gözlerimizin içine bakmadan, tam önümüzden geçerek kapısını sertçe çarpıp içeri girdi. Kapının yankısı, bütün evi dolaştığında evin genelinde bir gerginlik hakim oldu.

Odadan gelen buğulu seslerin her biri attığı birkaç adımın yankısıydı. Sonra aniden durdu. Derin bir nefes alıp verdiğini neredeyse hissedebiliyordum adım sesleri yaklaştı. Ardından, kapıyı yeniden açtı ve sonunda yüzü ortaya çıktı.

Gözleri altları şişmiş ve burnunun üstü ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Üzgündü, yıkılmıştı, ama o kadar gururluydu ki acısını kimseye göstermemek için zorlanıyordu. Kapının köşesinde dikiliyor, derin bir boşluğa bakar gibi, sanki bir şey söylemekle susmak arasında kalmış, kuracağı cümlenin ağrılığı altında boğuluyor gibiydi. Bu halini bize göstermiş olması bize güvendiğinin göstergesi mi yoksa acılarının içinde boğulmaktan korktuğu için mi bize gösteriyor bilmesemde o fazlasıyla yıkılmıştı.

Bize bakarken dolmuş gözlerindeki yaşlar kaçmak istesede Lucia onları tutmak için büyük bir çaba sarf etti. “Kimse... Bu... Kapıyı... Açmayacak!” Her kelimesinin üstüne basa basa söylediğinde, hepimiz şaşkınlık içinde donakaldık.

Lucia’dan böyle bir tepkiyi kimse, hatta Alfa bile beklemezdi. Onu böyle görmek, bir yandan tanıdık bir duygu uyandırıyordu, çünkü travması tetiklendiğinde, bundan çok daha kötü bir durumda bile görmüştüm. Evet, ağladığını görmüştüm ama bu kadar derin bir üzüntü ve korkuyla... O kadarını asla beklemezdim. O an, gözlerindeki acıyı ve çaresizliği görmenin yarattığı boşluk her neyse o zamanı boşverelim...

Lucia cümlesini bitirir bitirmez ağızından bir hıçkırık kaçtı fakat dolmuş gözlerini elleriyle silerek kendine gelmeye çalıştı. Bu sefer kapıyı öncekine kıyasla çok daha sert çarparak kapattı. Adım sesleri kulağıma ilişti, ardından perdeyi çekiş sesi duyuldu, o an bir anlık bir huzursuzluk hâkim oldu. Sonra tekrar adımlar, derin sessizlik ve odanın içinde içinde kaybolan hıçkırıkları.

Bu kadar kötü ne yaşamış olabilir diye düşünürken aklıma Vanessa geldi. Lucia’nın duymasını istemediğim için sesimi alçaltarak, "Emily, Rita’nın tavrı cidden her şeyi değiştirirmiş, pimi çekili bomba çoktan patlamış" diyerek Emily ve İrene’ye imalı bakışlar attım.

Emily yine gözlerini kaçırsa da, İrene tam tersi bir şekilde hiç tereddüt etmeden ayağa kalktı ve bana doğru adım attı. Aramızda yalnızca bir adım kaldığında, her şey bir anda sessizliğe büründü. "Artemis, Vannessa bu eve değil Markusların yanına gitmiş biz orada sonradan gittik ve yüzünü görmeden cevap verdik" Irene'nin iddalı duruşu ve sözleri beni çileden çıldırtmaya yetmişti "pekala hadi diyelim öyle oldu... Kokusundan tanıyamadınız mı?" Diyerek üste çıkmaya çalıştım.

Emily kavgaya dahil olarak "Hayır kokusunu gizlemişti" dedi sakince. Liam yanağıma bir öpücük kondurarak "Bence sakinleşmelisin Alfa birazdan buraya gelir" dedi ve sırıtarak gözlerimin içine baktı. Bende ona bakarak gülümsediğimde gözlerinin içi parladı.

Derin bir nefes vererek kalktığım koltuğa geri oturdum ve evdeki derin sessizlik içinde Lucia'nın yankılanan kesik kesik hıçkırıklarını dinledim.

 

 

Lucia'dan

Ağlamak istemesem de duramıyordum, kalbim ölesiye acırken, cidden ölsem kurtulur muyum diye düşünmeye başladım. Böylece bunları çekmek zorunda olmazdım, ama neden… Kalbim neden bu kadar ağırıyor? Neden ağlıyorum? Neden konuşmak istemiyorum? Neden bu olayların hepsinin merkezinde Ares var? Bu sorular, kafamda birikirken, her biri bir bıçak gibi batıyordu. Ares... Onun adı her şeyin başlangıcıydı, ama aynı zamanda bir son olabilirdi. Belkide son çoktan geldi.

Yüzümde acı bir gülümseme oluştu, sol elimle sol yanağımdaki gözyaşlarını sildim. Ayakta durmaya dayanamayarak, oturduğum yatağın köşesinden kalkıp perdeyi açtım ve güneşin vurduğu bahçeye baktım. Bir an orada durdum. Arkamı döndüm ve sadece güneş ışınlarının aydınlattığı odama baktım.

Odam çoktan karanlığa mahkum olmuştu, benim gibi... Ben çoktan karanlığa mahkum olmuşken güneş bana bir umut kaynağı olmuş ve karanlığımın içinde yolumu görmemi sağlayan bir harita olmuştu. O zaman neden ışığı takip ettiğimde mutluluğuna kavuşmak yerine ışığın göz göre göre benimle oynamasına izin verdim.

Ares, neden? Neden kendi karanlığımda mahkûm olmuşken yoluma çıkıp, bana umut verdin? Yolumu bulmamı sağlayan ışığım olmuşken, neden bir anda o ışığı söndürüp pencereyi kapattın? Neden beni kandırdın? Neden her şeyin doğru olduğunu düşünürken, bir anda her şeyin yıkılmasına sebep oldun? Neden benimle oynadın? Neden? Ben hâlâ, içinde kaybolduğum o karanlıkta, seni ararken, bir çıkış yolu görmeye çalışırken, sen neden kendi ışığını getirdin. Ben senin ışığınla mutlu olmuşken neden kendi ışığınla geldin. Neden kendi ışığın varken benim ışığıma göz koydun?

Dış kapının kırılma sesiyle irkildim. Kalbim çıkacakmış gibi attı. Telaşla yerimden fırlayarak odamın kapısına gittim. Titreyen ellerimle anahtarı deliğe sokmam uzun sürsede kilitlemeyi başarmıştım. Geri adım attım, ama tam o anda kapı açılmaya çalıştı. O gelmişti... Benim ışığım olup umutlarımla oynayan adam gelmişti.

"Lucia?" diyen endişeli sesi, zor durdurduğum gözyaşlarımın yeniden akmasına sebep oldu. Elimle ağzımı kapatarak hıçkırıklarımı gizlemeye çalıştım. Kapı tekrar zorlanınca, "Güzelim aç hadi kapıyı, bak konuşalım," dediği sakin tavrı karşısında, dumura uğramış bir şekilde "Git!" diye bağırdım. Şu an her kelime, omuzlarıma başka bir yük ekliyordu, içimdeki ağırlığı daha da artırıyordu.

"Bak güzelim... Bak kızıl saçlım, aç konuşalım. Beni bir dinle-"

"İstemiyorum!" diye bağırarak, kapıya vazo fırlattım ve kırılmasını izledim. Bir süre sonra, "Kendine bir şey mi yaptın?" diye sorarken şaşırdım. Benden bir cevap beklediğini bilsemde ona istediğini vermeyerek ağzımı dahi açmadım "Lucia, cevap ver, iyi misin?!" sesi sert çıkmasına rağmen, aslında korktuğu barizdi. Benim için mi korkuyordu, hem de başka bir kadınla ilişkisi varken?

"Git o kadına sor, iyi mi diye!" diye bağırarak yatağa doğru yürüdüm. Üzerine bağdaş kurarak oturduğumda, yastığı bacaklarımın arasına diklemesine yerleştirdim ve kafamı yastığa gömerek yastığın ıslanmasına izin verdim. Penceren vuran ışık dikkatimi çekince sinirle ayağı kalktım ve perdeyi kapattım.

Karanlıktan korkan kız artık karanlığa mahkumdu.

Kapı minik bir tıklatıldığında kapıya baktım "Luica?" Diyen kişi Artemis'ten başkası olamazdı. Cevap vermeyerek konuşmasını bekledim "Bak canım olaylar senin bildiğin gibi değil"

Kaşlarımı çatarak kapıya bakmaya devam ettim yavaş yavaş yatağıma gitmeden önce "nasılmış?" Dedim alayla. Artemis'ten bir süre cevap gelmeyince bu sorunun bir cevabı olmadığını anlamış oldum.

"Güzelim bak o kız benim hiç bir şeyim değil eskiden öyle olabilirdi ama aile zoruylaydı. Aile konularını benden daha iyi bilirsin" dediğinde sona doğru sesi kısılmıştı.

İma ettiği şeyi anlayarak duraksadım "Ares... Yanılıyorsun, benim senin aksine bir ailem yok ve olmadıda..." Ne Hestia ne sözde babam ikiside sıradan iki insandan ibaret sözde ünvanlı kişilerdi bunu anlamam uzun sürsede geçmişe dönüp bakınca aslında çoktan anladığımı ama kendimi teselli etmek istediğim için umursamadığımı fark ettim.

"Lucia benim demeye çalıştığım şey o değildi... Yani bilirisin?" Sözünün devamını getirmesine izin vermeyerek konuşmaya başladım "Ne? Senin ailenin katı olduğunu ve aile zoruyla bir şeyler yapmayı iyi bildiğimi mi söylemek istiyorsun yoksa hiç bir zaman sevilmeyerek daha küçük bir çoçukken bile normal bir hayat yaşamamış olmamı yüzüme vurmak mı istiyorsun... Ah pardon sen bunları söyleyemezsin çünkü çok düşüncelisin özür dilerim Ares bey" sesimdeki alaylar ve imalar gayet açık ve netti.

"Lucia neden her şeyi yanlış anlıyorsun? Aç kapıyı konuşalım" dediğinde konuşmadım ve kapının önüne yürümeye başladım Ares adım seslerini duymuş olacak ki "evet hadi aç kapıyı konuşalım" kapıya giderdim hemde büyük bir zevkle çünkü unuttuğu bir şey vardı "Lucia sakın kapının önüne gelme" diye bağırdı.

Unuttuğu şey kapının önündeki kırık vazo parçalarıydı "biraz önce gelmemi istiyordun şimdi ne değişti?"

"Çünkü senin için endişeleniyorum sakın gelme kapıya"

Kaşlarımı çattığımı görmesede kaşlarımı çattım. "İnsan sevmediğini insan için endişelenmez Ares sen yalan söyledin. Yalan söyleyen insan sevmez"

Bir anlık bir sessizlik oluştu "Lucia yanılıyorsun. İnsan sevdiğini korumak için yalan söyler ama ben sana yalan söylemedim çünkü o oro- yani kadının buraya geleceğini bilmiyordum o kadın eski defterler arasında kayboldu."

Bir adım daha öne adım attığımda elimdeki yastığı yatağa fırlattım bir adım daha atarsam kırık parçalara basmış olacaktım. "Lucia gelme" diyerek emir verdiğinde önceki cümlemin cevabını alamadığım için tekrarladım "insan sevmediği için endişelenmez" dedim sert. O benim ağladığımı fark edemezdi bu yüzden güçsüz durmamak için göz yaşlarımı durdurmaya çalışırken sesimi sert tutmaya çalışıyordum

"Lucia senin için endişeleniyorum çünkü seni seviyorum ve sende beni seviyorsun" dediğinde duraksadım

"Sevmiyorum" diyerek terslediğimde histerik bir gülümseme sesi duydum.

"Lucia, söylesene, hangi kadın sevmediği bir adam için odasına giderek ağlar ve onu düşünür? Sonra, o adam karşısına çıkınca kalbi hızlanır. Onu ne kadar görmek istese de, gururuna yediremediği için görmez. Sevmeyen kadın, neden adamın yanında başka bir kız gördüğünde kalbini tutar ve burası çok acıdı, Ares... Kalbi acıtan bir mutluluk ne işe yarar? Der"

Burası çok acıdı, Ares… Evet, bunlar benim sözlerimdi. Ben onu seviyor muydum? Adını koyamadığım bu duygunun adı aşk mıydı? Ares'in gülüşü her aklıma geldiğinde bu yüzden mi kalbim hızlanıyordu onu görünce bu yüzden mi kızarıyordum?

"Neden susuyorsun, Lucia?" dedi Ares, sesindeki o kendinden emin ton, aynı anda hem sinirimi bozuyor hem de içimi sızlatıyordu. "Cevabını ben zaten biliyorum. Ama senin de kabul etmen gerek."

"Yanılıyorsun," dedim, sesim titriyordu. "Ben... Ben sadece kafamı karıştırıyorsun. Hepsi bu."

"Buna gerçekten inanıyor musun?" gözlerşm yerdeki kırık vazo parçalarına takılı kalırken düşündüm cidden inanıyor muyum?

İçimdeki ses haykırıyordu. Kabul et, bırak kendini, hissettiğin şeyin adını koy artık. Ama ben inatla sustum. O çaresizlik duygusu, içimi kemiriyordu. Onu istemediğimi söylemek her geçen saniye daha da zorlaşıyordu. Çünkü biliyordum... Eğer şimdi geri adım atmazsam, her şey bambaşka bir yola girecekti.

Ve ben, o yola adım atmaya hazır mıydım?

"Yanılıyorsun. Sen benim karanlığımdaki ışığı söndürdüğünde, çoktan bitmiştin." Sesim titredi, kelimeler boğazımda düğümlenirken zorla dışarı çıkıyordu.

Bir süre sessizlik oldu. Boğucu bir sessizlik... Gözlerim kapıya takıldı. Sanki kapının ardında duruşunu görebiliyormuş gibi, kapıyı dikkatle inceledim. Nefes alış verişlerimin hızlandığını duyabiliyordum. Tam pes edeceğimi düşündüğüm anda, beklediğim ses yankılandı.

"Yanılıyorsun Lucia. Senin karanlık dediğin dünya benim ışığım... Bense gecenin karanlığıyım." Sesi derindi, kararlılıkla söylediği her bir kelimeleri zihnime kazınıyordu. Derin bir nefes aldı ve aynı tonda tonla devam etti

"Sen benim gecemi aydınlatan ışıksın Lucia."

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki, duyulmasını istemediğim duygularım tüm benliğimi ele geçirmişti. Sevilmek... Bu muydı? Eğer sevilmek böyle bir şeyse, bu his gerçekten de tarifsizdi. Gözyaşlarım tekrardan firar ettiğinde, kelimeler boğazımdan güçlükle döküldü.

"Ben sevilmeyi özledim, Ares..." Sesim neredeyse bir fısıltıydı ama hissettirdiği ağırlık bir çığdan daha büyük olabilirdi

Kapının yanındaki komidine koyduğum anahtarı ellerimin titremesine aldırmadan kapının altından atarak yatağın köşesine adımladıktan sonra çöküp hıçkırıklarımı tutamayarak ağlamaya başladım.

 

Karanlık odanın içinde sadece kendi nefes alışverişlerimi ve ağlayışlarımı duyabiliyordum. Fakat bir anda, kapının hızla açıldığını ve sert adımların yere çarpışını duydum.

Ares, kırık dökük parçaları umursamadan yanıma koştu. Beni kendine çevirmek için minik bir kuvvet uyguladı, sanki iznime ihtiyaç duyuyormuş gibi. Ona sarıldığımda, onun da bu dokunuşa ihtiyacı olduğunu anlamıştım. Bu davranışın ona bir izin mayetinde olmasada bana sarılmasına ihtiyacım vardı ve oda yaptığım şeyi izin sayarak kafamı göğsüne yasladı ve saçlarımı okşayarak yumuşak minik bir öpücük kondurdu. Gözlerimi kapattım, sanki dünya sadece bu ana özeldi.

Belki annemin yanına düştüğümde ağlayarak koşamamıştım. Belki kendimi hiçbir zaman gerçekten ait hissetmemiştim. Ama şimdi, ağlayarak sarılabileceğim bir adam vardı. Beni tüm kırık parçalarımla kabul eden biri.

Kalbimin paramparça yanlarını saklamadan olduğum gibi kabul edilmek... Tam olarak buydu.

Peki bu duygu neydi?

 

 

 

 

 

 

 

Umarım beğenirsiniz dediğim gibi sınav haftası olduğu için aman aman düşünerek yazmadım bu yüzden kötü olmuş olabilir kusura bakmayın

Bölüm : 22.03.2025 16:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...