26. Bölüm
Kurabia Bıraktım... / Geceyi Aydınlatan Işık / 22. seçenekler

22. seçenekler

Kurabia Bıraktım...
yazar.kurabia_

Lucia'dan

Gözlerimi açtığımda bacağımın üstünde hissettiğim ağırlıkla gözlerimi ovuşturarak kafamı kaldırarak aşağı baktım.

Yatağımın yanına çektiği minik taburenin üstüne sığmayan vücuduyla uyuya kalmıştı. Bir elini bacaklarımın yanına koyarak kafasını eline yaslamıştı. Boşta kalan elini ise bacaklarımın üstüne atmış bacaklarıma baskı uyguluyordu. Yüzü bana dönük olmasada düzenli nefesleri ve nefes alıp verirken hareket eden sırtını beyaz tişörtü sayesinde kolaylıkla görebiliyordum.

Biraz daha onu izledikten sonra boynum ağırdığı için geri yattım. Ne kadar kalkmak istesemde Ares'in uykusunu bölmek istemediğim için kalkmamaya karar vererek tavandaki minik pürüzleri incelemeye başlamıştım ki Ares'in boğuk çıkan sesiyle "Ne oldu?" Cümlesini duymam ve kısa, tiz bir çığlık atmam bir oldu.

Sesin geldiği yere baktığımda Ares'in dağınık saçları ve yarı açık gözleriyle ve yeni uyanmışlığın verdiği mahmurlukla bana baktığını gördüm. Kaşlarımı çatarak "Ne?" Dediğimde Ares anında cevap vererek dumura uğramamı sağladı "Ne güzel izliyordun ne oldu?" Dediği şey normal bir şeymiş gibi davranırken gözlerim şaşkınlıkla açılmış ona bakıyordum.

Yüzündeki gülümseme solarken "Göz altın şişmiş" derken yüzümü incelemeye başladı. Ellerimle yüzümü yokladım göz bandı hala buradaydı ve hiç bir zaman gitmeyecekti. Kafa sallayarak umursamamaya çalıştım ve ellerimi yüzümden çekerek sol elimi bir şey yokmuş gibi sallayarak "iyiyim ben" dedim ve gözlerinin içine bakarak sorgular bakışlarla durduğu pozisyonu gözden geçirdim "Sen neden burdasın?"

Ares bacağımın üstündeki elini çekerek kafasının altına koyduğu elini dikleştirdi ve çenesini eline dayayarak alaycı bir sesle "uyuya kalmışım olamaz mı?" Dediğinde ciddi misin der gibi bakışlar attım fakat Ares hiç oralı olmayarak umursamadı bile "olabilir" dediğimde yüzündeki pişkin sırıtma gayet belli oluyordu.

Oturduğu yerden hafifçe doğrulup taburesini bana doğru çekti. Yeniden yerine oturduğunda, duruşu neredeyse aynıydı ama iki şey değişmişti. Birincisi, artık yüzü doğrudan bana dönüktü üzerimdeki bakışları keskin kararlı ama rahatsız etmeyecek kadar narindi. İkincisi, eli eskisi gibi ayaklarımda değil belimdeydi sıcak, temkinli ve kaçışı olmayan bir dokunuş...

Eline bakarak parmaklarını hafifçe oynattı, ardından gözlerini kısarak yüzüme baktı. "Ne yapıyorsun?" diye sordum merakla. Bir an duraksadı, sonra kafasını biraz daha yana eğip kolunun üzerine yerleşti.

"Ne yapıyorum?" diye tekrarladı alaycı bir gülümsemeyle.

Gözlerimi devirerek iç çektim. "Bende sana soruyorum, ne yapıyorsun?!" Sesim biraz yükseltmiş olsamda bir sorun görmedim. O sadece daha da büyük bir sırıtışla karşılık verdi.

İçimden ona sitem etmeye başladım. Gülme be artık... O sırıtışı yok etmek için elimden geleni yapmaya hazırdım ama o, inadına eğleniyormuş gibi duruyordu. Sonunda konuşmaya karar vermiş gibi derin bir nefes aldı sonra nedense duraksadı.

Tam bir şey söyleyecekken gözleri hafifçe kısıldı, dudakları aralandı ama kelimeler çıkmadan tekrar kapandı. Sanki bir şey onu engellemişti. O an içimde bir sabırsızlık yükseldi. Merakımdan çatlamak üzereydim. Rahat tavrını bozmadan bana bakmaya devam ediyordu.

Kaşlarımı kaldırarak “Ne?” diye sordum ama o sadece başını hafifçe sallayıp yine sustu.

"Konuş artık" dediğimde sesim farkında olmadan sert çıkmıştı. Ares ise bu halimden eğlenmiş gibi sırıtışını daha da genişletti. "Yoo, konuşmayacağım" dedi umursamaz bir ifadeyle. Yapay bir şaşkınlıkla ona baktıktan sonra "Nedenmiş o?" Sesime hafif bir alay ve meydan okuyan bir tavır vardı. Gözlerimin içine bakarak başını hafifçe yana eğdi. "Çünkü..." Son harfi özellikle uzatmıştı, sanki cevabı bilmem için biraz daha beklememi istiyordu.

Devamı hiç bir zaman gelmedi. Sessizlik içinde beni süzmeye devam etti. Sinirlenmeye başladığımı fark edince gözlerinde hafif bir parıltı belirdi. "Çünkü?" diye üsteledim sabırsızlıkla.

Ares ise hâlâ aynı sırıtışla, kelimeleri bana bırakır gibi bakıyordu. Sanki bu anın tadını çıkarıyordu. Sırf sinirlenişimi izlemek için bu oyunu oynuyordu.

Bir anda, umursamaz bir sesle, "Canım, öyle demek istedi" dediğinde kaşlarımı çatıp hızla Ares'e döndüm. Elimi saçlarıma götürerek ona sert bir bakış attım.

"Yok ya? O niye?" dedim, hafif bir meydan okuma hissiyle.

Tam cevap vermesini beklerken, belimdeki elini hafifçe sıktı ve beni fark edilir şekilde kendi tarafına doğru çekti. O an tüm düşüncelerim dağıldı, çünkü tek odağım belimdeki eli olmuştu. "Seni sinir etmesi çok eğlenceli" dedi keyifli çıkan bir sesle.

Onun için bu bir oyundu, ama benim için durum farklıydı. Aklımda yankılanan tek şey, belime yaptığı o ufak baskıydı. Kalbimin ritmi fark edilir şekilde değişmişti, ama belli etmemeye çalışarak yüzümü hızla başka tarafa çevirdim.

Ares’in dudaklarında hâlâ minik bir gülümseme vardı. Onun rahat tavırları beni daha da sinirlendirmeliydi belki ama içimde beliren farklı bir his yüzünden tek kelime edemiyordum. "Her neyse" diyerek geçiştirmeye çalıştığımda sesim beklediğimden çok daha kısık çıkmıştı.

Minik bir kıkırdama duyduğum anda hızla Ares’e döndüm. Gözlerim şüpheyle kısılırken Ares sanki hiçbir şey yapmamış gibi masum bir ifadeyle bana baktı. Dudaklarını birbirine bastırmıştı fakat gözleri her şeyi ele veriyordu. Buna rağmen çabalayarak kahkahasını tutmaya çalışıyordu.

Hiç bir şey yokmuş gibi ciddi bir sesle "Sorun mu var?" Diyerek Ares'i tehtid etsemde o bundan hiç etkilenmeyerek hafifçe başını salladı, zorla ciddi kalmaya çalışıyormuş gibiydi. "Pardon" dediğinde sesi hafifçe titredi. Ne kadar çabalarsa çabalasın, gözlerinin içi hâlâ gülüyordu. Beni sinirlendirmekten bu kadar keyif almasına inanamıyorum. Dişlerimi sıkarak biraz daha doğruldum ve ona yaklaşmaya çalıştım. "Ares" dedim, uyarı dolu bir sesle.

Ares en sonunda kahkahasını daha fazla tutamayarak güldüğünde gür sesi bütün odada yankılandı. O gülerken elini belimden çekmişti ama kalkma zahmetine girmeden sadece onu ve gülüşünü izledim. Beni sinir eden o gülüşler ile izlemekten keyif aldığım gülüşler aynı kişiye aitti. Bu sefer ben de derin bir nefes alıp gözlerimi devirdim. Gerçekten sinir bozucuydu… ama bir yandan da içimde belli belirsiz bir sıcaklık hissi yayıldı.

Daha fazla dayanamayarak kalkmaya yeltendiğimde elini karnımın üstüne koyarak "nereye" ciddi bir sesle sorduğunda az önceki rahat tavırından eser kalmamıştı. Kolunu tutarak kenara koymak istediğimde kolunu taşımama izin vererek kenara koymama yardımcı oldu. Gözlerinin içine bakarak "kalkıcam artık yeter" dedim.

Ares kolundaki saate bakarak "saat daha 6 niye kalkıyorsun?" Dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı "ben bu saate nasıl uyandım?" Diye sorgularken Ares benim yerime cevabı verdi "Dün erken uyudun" dedi. Doğruya dün erken uyudum. Dün neden erken uyud- aman tanrım!

Dün yaşananların hepsi aklıma bir bir akın etmeye başladığında Ares beni sarsarak hayal aleminden çıkardı "Luica bak olayların ayrıntısını şuan sana anlatamam ama o kadınla benim aramda bir ilişki olmadığını bilmeni istiyorum tamam mı?" Benden onay beklediğinde kafa sallayarak onaylar nitelikte mırıltılar çıkardım. Hala şokun içinde olsamda içimdeki sesler ona inanmamı söylüyordu daha doğrusu inanmak istiyordu...

Ares emin olmak ister gibi bana baktıktan sonra elini belime tekrar attı ve bu sefer yatağın köşesine kadar çektiğinde kafasını karnıma yasladı. Bilerek ağırlığını vermediğinden yüzümde istemsizce minik bir gülümseme oluştu. Kafası bana dönük değildi bu yüzden gülümsememi göremeyeceği için mutlu oldum.

"Sana iki seçenek sunuyorum birincisi yanına yatarım ikincisi ise saçlarımla oynarsın" dediğinde bu sefer kahkaha atan taraf ben oldum. Karnımın üstünde kafası gülüşlerimden dolayı karnımı zorlasada umursamadım "çocuk musun sen?" Dediğimde Ares hiç umursamadan "evet çocuğum şimdi seç hangisi" dediğinde yüzünü bana döndü. Bir ona bir saçlarına bakarken "Saçmalama istersen" ciddi bir yüzle bana bakmaya başladığında "Lucia ben gayet ciddiyim ister çocukluk de ister adamlığa sığmaz de fakat ben ciddiyim" gözlerini kapatıp bir süre bekledikten sonra açtı "şimdi seç hangisi" olay bana hala komik gelsede Ares gayet ciddiydi. Benden böyle bir şey istemesi beni şaşırtsada karşımda bir çocuk varmış gibi düşünerek kendimi avuttum.

Saçlarına bakmadan önce "iyide ben saçlarını nasıl oynayacağımı bilmiyorum" dememle Ares'in anında gelen cevabı aynı anda oldu "o zaman yanına geliyorum?"

Parmaklarımla alnından Hafifçe ittirerek "tamam tamam ya gelme saçlarına bir şey olursa karışmam" dediğimde güldü. "Kafanı kaldır bir dakika" dediğimde ikiletmeden kaldırdı. Dikleşerek sırtımı yatağın başlığına yasladığımda dik durmasamda idare edecek bir pozisyondaydım. Ares taburesini bana doğru çekerek bir elini yatakla belim arasında kalan boşluktan geçirdi ve sarılarak kafasını karnımla bacaklarım arasında bir yere yerleştirdi.

Duruş pozisyonu garibime gitsede sorgulamadan elimi saçlarına daldırdım yumuşacık saçları kıskanılacak kadar güzeldi. Saçlarıyla ne yapacağımı bilemezken aklıma gelen düşünceyle gülümsedim ve planımı uygulayarak saçını çekiştirdim Ares minik bir inlemeyle kafasını hafif kaldırarak bana baktı. "Ne yapıyorsun" diyerek mızmızlanmaya başladığında bende gülümsedim "saçlarımla oyna dedin oynuyorum işte"dedim.

Ares bir iç çekerek önceki pozisyonuna geri döndü ve bende saçlarına değişik şekiller vererek kendi kendime eğlenmeye başladım

 

X kişisi

"İntikam ister misin?" diye sorduğumda, gözlerindeki öfke bir ateşe dönüşerek harlanmaya başladı. Nefreti, içindeki zehri dışarı dökmeye hazırlanıyordu. Dişlerini sıktı, yumrukları titremeye başladı. "Benim yerimi almayı hak etmiyor! O sürtük önce kendine bir baksın!" diye söylerken sesindeki nefret açıktı

Yüzüme sinsice bir gülümseme yerleşti. İşte tam da duymak istediğim buydu. Planımın ilk adımı başarıyla atılmıştı ve şimdi onu yönlendirmek için en doğru andaydım.

Bir adım yaklaşıp çenesinden tuttum. Parmaklarımı hafifçe sıkarak tehditkâr bir şekilde yüzünü kendime doğru çevirdim. Gözlerindeki öfkenin arkasında büyüyen korkuyu görmek hoşuma gitti. Ardından başımı eğip, alçak bir sesle kulağına fısıldadım.

"Unutma... Piyonlar değerini belli edemezse önemsiz taşlardır."

Geri çekilip gözlerinin içine baktığımda yutkunduğunu fark ettim. Zayıflığını belli etmek istemiyordu, ama korkusu onu ele geçiriyordu. "Satranç tahtası doğru kurulmazsa, piyonları feda etmekten çekinmezsin." diye eklediğimde, vücudu istemsizce irkildi.

Korku… İnsanların sınırlarını unutmasını sağlar, onlara yapamayacaklarını düşündükleri şeyleri bile yaptırır. Karşımda duran bu zavallı, çaresizlikle dolu çoçuk artık tam bir piyon olmuştu. Tam da istediğim gibi, onu kendi ellerimle şekillendirebileceğim bir hale gelmişti.

Gözleri bana meydan okur gibi bakmaya çalışsa da, içinde büyüyen korkuyu saklayamıyordu. Elleri istemsizce titriyor, dudakları aralanıp kapanıyordu. Söylemek istediği bir şey vardı ama dili dönmüyordu.

"Ne oldu?" diye alaycı bir ses tonuyla sordum, başımı hafifçe eğerek. "Kelimelerini mi yuttun? O kadar öfkeliydin hani? İntikam istiyordun, değil mi?" Diyerek onu kışkırtmaya devam ettim. Yutkundu, bakışlarını kaçırdı ama hemen sonra kendini toparlamaya çalıştı. Yumruklarını sıktı ve nefretle konuşmaya başladı.

"Ben... Ben sadece o sürtüğün yerini bilmesini istiyorum!" İşte, tam olarak istediğim noktaydı. Öfke ve korku arasındaki ince çizgide dengede duruyordu. Bir adım ileri atsam, onu tamamen kontrolüm altına alabilirdim.

Başımı yana eğip hafifçe gülümsedim. "Hak?" dedim, sesime küçümseyici bir hava katarak. "Hak, ancak almasını bilenindir ve ben, sana nasıl alacağını öğretebilirim."

Gözleri büyüdü, tereddütle yüzüme baktı. İçinde bir savaş veriyordu. Bir yanıyla bana güvenmemesi gerektiğini biliyordu ama diğer yanı… İntikam arzusu onu içten içe kemiriyordu.

Eğilip göz hizasına geldim. "Beni dinlersen" diye fısıldadım "istediğin herkesin karşında dizlerinin üstüne çöktürmeyi vaat ediyorum. Seni hak ettiğin yere getireceğim. Ama eğer bana ihanet edersen..." Konuşmamı bilerek yarıda kestim. Ona hayal gücünün gerisini tamamlaması için fırsat verdim. Korku, bazen en büyük öğretmendi ve o, artık dersini almaya başlamıştı.

Bakışlarını tekrar bana çevirdi, ama bu sefer farklıydı. İçindeki korku ve öfke, yerini çaresiz bir kabullenişe bırakmıştı. Gözlerindeki tereddüt kaybolmuş, yerine bir boşluk çökmüştü.

"Ne yapmam gerekiyor?" diye fısıldadı sonunda. Gülümsedim. İşte böyle. Elimi çenesinden çektim ve arkamı döndüm. "Zamanı geldiğinde öğreneceksin" dedim, adımlarımı yavaşça geri çekerek. "Şimdilik tek yapman gereken, beklemek ve emirleri dinlemek." Ona son bir kez baktım. Artık bir piyonum vardı ve doğru oynandığında, piyonlar bile tahtın en güçlü taşına dönüşebilirdi. "İlk hamleyi başkası yapacak sen sadece bekle"

Kapıya yönelirken arkamdan gelen derin nefes seslerini duyabiliyordum. Kendi içinde hâlâ bir savaş veriyordu ama fark etmez. Artık o savaşı kimin kazanacağını biliyorum.

Kapıyı açarken başımı hafifçe çevirip alçak bir sesle ekledim "Bu arada bana Karga de efendim lafını sevmem" Kapı kapandığında, odada sadece onun titrek nefesleri kalmıştı

 

Ares'ten

Lucia uyuya kaldığında saate baktım. Saat daha 07.00'ye yeni geliyordu. Uyurkenki hali çok tatlıydı, ama yanına yatamadığım için üzülmemek elde değildi. Davranışlarım belki çocukçaydı, ama eğer çocuk olacaksam, onun yanında olmayı dilerdim.

Elimi belinden çekmeden önce hafifçe kaldırdım ve yatırdım. Ellerimi çekmeye çalışırken, bana sarılmasıyla donakaldım. Ellerimi çekerek yavaşça onun ellerini tuttum ve kendimi kurtarmaya çalıştım ama elleri daha da sıkılaştı. Hala uyurken konuşmaya başladı. "Gitme" diyerek sayıkladığında, yanağına bir öpücük kondurdum ve "Lucia, bak buradayım, gitmiyorum bir yere" diyerek onu nazikçe yatağın öbür tarafına ittiğimde yanına oturdum.

Belimi bırakmadığı için tabureye oturamazken, yatağa oturmaktan başka şansım yoktu. Bana doğru dönerek daha rahat bir pozisyona geçti ve yine "Gitme" dedi. Ben de, elimi yanağına koyarak, baş parmağımla ona nazikçe dokundum. O an, varlığımı belli etmemin yeterli olup olmayacağını düşündüm. Tam o sırada yüzünde minik bir gülümseme belirdiğinde, ben de gülümsedim. Elimi çekecekken bir eliyle elimi tuttu ve bu sefer "Anne" dedi.

Beni annesi sanıyordu. Elim olduğu yerde kalırken, Lucia elimi daha da sıkı sıkı tuttu ve bir kez daha "Gitme" dedi. Annesinin gitmesinden korkuyordu. Annesi bile olmayan birini, annesi sanıyordu. Hem de beni…

Bir süre sessiz kaldık. Lucia'nın elleri, daha önce olduğu gibi sıkıca ellerimdeydi fakat o an, bana tutunmak sadece bir güven değil, belki de kendisini kaybetmemek için tutunduğu bir daldı. Ona bir anne gibi bakmaya başladım. Annesiyle ilgili kırık dökük hatıraları vardı belki de ama şimdi ben onun için oradaydım. Beni annesi sanması sorun değil gerekirse ona annelik bile yapardım ama annesini ben sanması çok farklı bir şeydi. Belki bu iki cümle arasında bir fark yok ama onun için var. Anne hasreti çekmiş bir çoçuk için var....

Birkaç dakika boyunca ona baktım, fakat Lucia uykusunda sayıklamaya devam etti. Onun uykusunun derinliğini ve huzurunu bozmamak için nazikçe elimi onun ellerinden çektim ama bu sefer lucia beni bırakmadı. Elimi geri tuttuğunda ona sarıldım.

"Gitmeyeceğim" dedim, fakat gözlerim dolmuştu. Lucia'ya tek bir şey söyledim "Senin yanında olacağım, hep." Bu sözler hem kendim için hemde onun için bir yemin gibiydi. Sözlerimi duyamıyor olsa bile aklımın bir köşesine bu sözleri çoktan kazımıştım

 

Lucia'dan (saat 14.00 civarı)

Kapı çaldığında herkes konuştuğu için kapıyı ben açtım. Karşımda tahmini 30-35 yaşlarında kırmızı saçlı ve bal rengi gözleri olan bir hanımefendi vardı. Nazik bir sesle "buyurun kime bakmışsınız" derken Ares koşarak geldi ve kapıdaki kişiye baktı. Tanıyor olabileceğini düşündüğüm için "Ares bu kim?" Dedim.

Dün akşam olanları hiç olmamış gibi saymak istesemde Ares buna izin vermeyeceğini fakat zamana ihtiyacım olduğu için kabul edeceğini söylemişti ve şuan iki arkadaş gibi takılıyorduk.

Ares bana bakarak "Bu kim çok güzel bir soru. Neden ona sormuyorsun?" Dediğinde kadına baktım kadının yüzünde sevecen bir tavır vardı bende "Ah kusura bakmayın size sormayarak salaklık ettim kimsiniz acaba?" Dediğimde Ares'e bakarak yüzündeki gülümsemeyi dahada büyüttü "Ben bu koca oğlanın Teyzesiyim çocukken gördüğü için çok hatırlamaz ama olsun" dediğinde Ares'in derin bir nefes bıraktığını duydum.

Kapıyı biraz daha açarak "içeri geçmek ister misiniz?" Dediğimde Ares "Yok ya gerek yok bence işin vardır senin teyzecim" dedi.

Teyzesi onu duymazdan gelerek bana baktı "Ne kadarda naziksin hadi gireyim bari" diyerek içeri girdi. Kapıyı kapattığımda Ares arkasına baktı ve sonra bana dönerek "Luica bu kadına fazla güvenme" dediğinde bende "Niye ki gayet sevecen bir kadın" dedim Ares üstüme doğru bir adım attığında bende bir adım geriledim ve duvarla bütünleşmiş oldum.

"Sen onun öyle gözüktüğüne bakma" dediğinde kolunun altındaki boşluktan çıkmadan önce yanağına hızlıca bir öpücük kondurdum sonradan yaptığıma pişman olsamda belli etmemeye çalışarak "Sen takma kafana" diyerek salona ilerledim.

Herkesin üzerinde gergin bir tavır varken ben gelince düzelerek bana döndüler Ares'in teyzesi yana doğru kayarken "gel yavrum sığarız buraya 3 kişi" dediğinde bende gülümseyerek "Siz hiç zahmet etmeyin sıkışmayalım durduk yere Ares oturur oraya bende dururum kenarda" diyerek sıvışmaya çalıştım. Ares'e alışmış olsamda başkalarına dokunma düşüncesi kalbimin hızlanmasına yetiyordu.

Teyzesi gülümseyerek "Neden canım sıkışırız ne olacak" derken Ares geldi ve teyzesinin yanına oturarak bacaklarını açarak iyice yayıldığında "Tüh! yer kalmadı oturamaz artık" dedi. Ne kadar kötücül bir amaçla söylediği düşünülsede aslında beni düşündüğünü biliyordum. Ares'in olduğu taraftaki yere odamdaki tabureyi çekerek oturdum.

Teyzesi Ares'in davranışını sorgulamadan konuşmaya başladı "Ayy siz ne kadar büyümüşsünüz böyle en son gördüğümde mini minnaktınız" diyerek konuşmaya başladığında Emily göz devirdi ve bir şeyler mırıldandı. Çınay koluna minikçe dokunarak onu uyardı ve hepsi kendi aralarında bir konuşmaya daldı.

Herkesi kenardan izlerken bir şey fark ettim. Hepsi güler yüzlü mutlu mesut konuşsada bu samimiyet sahteydi. Zamanında okulda gördüğüm bu sahte samimiyet onların yüzündeydi. Ares'in teyzesi bile gülerken sözlerindeki alaycılık belli oluyordu.

Nereye gidersem gideyim sahtecilikle karşılaşmak benim kaderim mi? Belkide kaçma şansım yok. Belkide sadece bir kukl- "Lucia iyi misin?" Diye bir ses duyduğumda Konuşanın Ares olduğunu idrak etmem uzun sürsede bu odadaki herkesin takındığı sahte bir gülümseme ile ona bakarak evet niteliğinde mırıltılar çıkardım.

Ares'in gözlerinde belirgin bir endişe vardı, bakışları, benimle ilgili hissettiklerini açığa çıkarıyordu. “İstersen elini yüzünü yıka” dedi ama o an sesinden çok, yüzündeki o tedirgin ifade aklımda kaldı beni ister istemez bir an için zayıf hissettirdi. Ancak cevap vermek yerine, sessizce ayağa kalktım. hareketim, zaten söylemek istediklerimin en iyi yanıtıydı.

Bir odayı dolduran sahte duyguların içinde uzun süre durmak, insanı sadece boğar. Ben buna asla izin vermezdim. Bu ortamda aradığım en son şey bile bu değildi.

Bahçeden gelen hışırtıyla merakıma yenik düştüm ve tuvaletten çıktım. Salondan bakınca gözükmeyen bir odaya girerek camdan dışarı baktım. Hiç bir şey göremeyince geri döndüm tam kapıyı açacakken ses tekrar duyuldu.

Geri dönerek bu sefer camı açtım ve dışarı bakacakken birisi beni dışarı çekerek ağzımı kapattı. Sert ve kalın elleri bir erkek olduğunun habercisiydi ve bana birini hatırlatsada durup bunu düşünecek bir durumda değilim

Çırpınırken ellerimle yüzünü ararken beni kendine iyice bastırdı ve sırtım adamın göğüsüne değerken adam konuşmaya başladı fakat ben onu duyamadan gözlerim kapandı, sesler boğuklaştı ve ellerim yana düşerek bedenime çarptı.

 

O anlarda Ares'ten

"Neden geldin teyzecim" diyerek ona baktım. Lucia'nın duyma ihtimalli her şeyi mahvedebilirdi.

Bana dönerek dediklerimi duymamış gibi konuşmaya başladı "Aaa Lucia nerede kaldı ya bir şey mi oldu acaba" diyerek alay ettiğinde aklıma düşen düşünce ile yerimden kalkarak tuvalete baktım. Orada olmadığını görünce tuvaletin karşısındaki minik odaya girdim.

Camı açık içeri giren rüzgarla hareket eden perde haricinde hiç bir şey yoktu. "Siktir" diyerek küfürü yapıştırdığımda salona koştum boğazını sıkarak "Nereye götürdün lan onu" diyerek bağırmaya başladım.

O gülmeye başladığında boğazındaki elimi dahada sıktım "Sana bir soru sordum" dediğimde yüzü kızarmaya başlamıştı "Sen şuan benimle uğraşırken Lucia'cın çoktan gitti" boğazını bırakarak kapıya koştum. Kapıyı açacak len durdum ve geri döndüm bizimkilere döndüm "Bu lanet kadını bir yere kapatın ve bu sefer sizi tehtid etti diye bir şey yapmazsanız sonunun benim elimden en acı şekilde olur"

Bana döndü ve gözlerimin içine bakarak alaycı bir şekilde gülümsedi. "Aaa, anneye karşı böyle konuşulmaz," dediğinde, içimde aniden yükselen öfkeyi patlamasını zaptetmek bir hayli zor oldu. Sözleri kulaklarımı çınlatırken ona doğrubaktım ve sesimi sertleştirerek, "Anneliğin yerin dibine batsın," dedim. Ardından hızla dışarı çıktım, onu görmeyi umut ettim ki sadece umut etmekle kaldım dışarı çıktığımda gördüğüm tek şey boşluktu

Etrafıma bakındım, karanlık yollar. İçimdeki öfke ve çaresizlik birbirine karışıyordu. Derin bir nefes aldım bayadır dönişememiştim. Bu an fazla uzun sürmedi. Arkadan gelen ayak seslerini duyduğumda başımı çevirdim ve Markus’un dışarı çıktığını gördüm. "Yapma," dedi uyarıcı bir sesle.

Ona dönerek gözlerinin içine baktım. "Onun kokusunu takip edebilmem için dönüşmem lazım," dedim kendimi savunarak. Markus derin bir nefes aldı ve kapıya yaslandı. Bakışları endişeliydi. "Seni öyle görürse ne yapacaksın?" diye sordu.

Bir an duraksadım. Ne yapacağım gerçekten? Cevabını bilmiyordum. Tek bildiğim, onun olmadığı bir hayatta benimde olmayacağını.

Belki de ilk ve son kez saçımı okşamıştı… İlk ve son kez ona sarılarak uyumuştum… Geçmişin izleri hâlâ üzerimdeydi, ama şu an için bunları düşünmeye vaktim yoktu.

Başımdan düşünceleri hızla silkeledim ve Markus’a sert bir şekilde baktım. "Hayır, şu anda zamanımı çalıyorsun Markus. O kurtulduğu sürece sorun yok," dedim kararlılıkla. Artık düşünmek değil, harekete geçmek istiyordum.

Çitlerden atlayarak Kasabanın çitlerinin ardındaki ormanlık alana girdim eğer birisini kaçırıyorsan kasabanın içinde dolaşmak büyük bir aptallık olurdu zaten

Hızla koşmaya başladım. Gözlerimi kapattım, içimdeki değişimin beni sarmasına izin verdim. Gözlerimi tekrar açtığımda, artık insan değildim. Siyah kürklerim parıldıyor, keskin pençelerim toprağı kazıyordu. Vücudumun gücü hissediliyordu. "Bundan sonrası sana bırakıyorum, Aren," diye fısıldadım içimdeki vahşi ruha. Aren, hırlayarak bana cevabını verdi ve kokuyu takip etmek için ileri atıldı.

Kokusunu alabilmek tek umudumken koku giddikçe uzaklaşıyordu daha hızlı koşmaya başladım ve artık Ares yerine Arenin kontrolü ardında bir yolculuk başladı

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 29.03.2025 12:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...