
öncelikle bu benim ilk kitabım bunu göz önünde bulundurarak okuyun. Ayrıca bölüm düzenlendi
"Rita!"
Sesin geldiği yöne doğru döndüm. Benden iki yaş büyük ve bu lanet olası yerdeki tek arkadaşım olan Layrae’yi gördüm. Her zamanki gibi enerjik ve hareketliydi, bir elini beline koymuş, diğerini alnına vuruyordu. Ben ise sesimin titremesine engel olamayarak, kısık ve utangaç bir sesle, "Efendim?" diye cevap verdim.
Layrae, bıkkın bir şekilde ofladı ve başını iki yana salladı.
"Rita, on yıldır buradasın ve artık yirmi üç yaşındasın! Bırak şu utangaçlığı. Hem burada senden başka kimse yok. Gözetmen hariç etraftaki herkes kadın, unutma. Erkek falan yok yani."
Her zaman böyle olmama alışamamış utancımın erkekler yüzünden olduğunu sanıyordu ama ne kadar söylemesemde dinlemediği için en sonunda pes etmiştim. Layrae'nin şikâyetlerini umursamadan arkamı döndüm ve çadırın arkasından dışarıyı gözetlemeye devam ettim. Kamp her zamanki gibi sessizdi ama bu sessizliğin altında elini uzatsam dokunacağımk hissettiğim bir gerginlik vardı. Buradaki herkes sürgün edilmiş yarını görmenin hevesini yaşıyordu ve bende onlardan biriydim ama ben onlardanda farklı olduğum için Layrae hariç herkes bana düşmandı.
Layrae birkaç saniye sustuktan sonra bana yaklaştı ve alçak bir sesle, "Yanıma gel, yakalanmayalım," dedi.
Elimi tutup beni çekmeye çalıştığı anda refleks olarak eline sertçe vurdum ve hızla geri çektim. "Dokunma!"
Layrae şaşkınlıkla yüzüme baktı, ben ise gözlerimi kaçırarak başımı eğdim.
"Ya Rita, unuttum cidden! Özür dilerim," dedi panikle.
Ona bakmadan tekrar arkamı döndüm. "Unutma o zaman!"
Kendime dokunulmasını asla sevmezdim. Bununda birkaç sebep vardı. Bedenimde, aldığım cezaların izleri vardı. Her biri geçmişin acısını hatırlatmak için yok olmuyordu. Ama en büyük sebep annemdi...
Tam o anda dışarıdan sert bir ses yükseldi.
"Kim var orada?!"
Layrae anında donup kaldı, sonra sessizce, "Eyvah! yakalandık! Koş koş koş!" diye fısıldadı.
Tam tekrar elimi tutmaya yeltendi ama sonra yumruk yaparak geri çekti. Benimle bir süredir arkadaş olduğu için reflekslerimi öğrenmişti. Kendi hızında kaçmaya başladı, ben de arkasından koştum.
Saçlarımın yavaş yavaş siyaha döndüğünü hissediyordum ama şu an tek derdim yakalanmamaktı. Eğer yakalanırsam canavarlarla düello yapmaya zorlanacaktım. Layrae için durum daha kolaydı, o yakalansa bile küçük bir iş cezasıyla kurtulurdu. Ama ben... ben bir Paria'ydım.
Sonunda çadırımıza girdiğimizde ikimiz de nefes nefese kalmıştık. Göğüs kafesim hızla inip kalkıyordu, Layrae yere oturup derin derin soluyordu.
Çadırlar normalde dört kişilikti ama bizim kaldığımız çadırda sadece ikimiz vardık. Zaten geçen yıla kadar yalnızdım. Kimse bir Paria’yla kalmak istemezdi. Ama sonra Layrae geldi ve benimle kalmaya başladı.
"Rita," dedi birden, gözlerini bana dikerek.
Onun baktığı yere yöneldiğimde, saçlarımı inceliyor olduğunu fark ettim. Kalçamın biraz üstünde biten uzun saçlarım hâlâ siyah rengini koruyordu.
"Saçların neden beyaza dönmedi?"
Omuz silkerek, "Bilmiyorum, nefes nefese kaldık ya ondandır," dedim.
Layrae düşündü ve sonra yere serili yatağına oturdu. Ben de aynısını yaptım.
Bir süre sessizlik oldu. Sonra Layrae’nin sesi tekrar duyuldu.
"Bir duyguyu fazla hissedince saçların siyah oluyorsa, az hissedince niye gri olmuyor?"
Gözlerimi ona çevirdim. Bu ciddiyetle sorulmuş bir soru olamazdı, değil mi?
"Bilmiyorum," dedim düz bir sesle. "Ama eskiden, hissettiği her duyguya farklı saç rengi olan Parialar olduğunu duydum. Tabii bu sadece bir efsane ama..."
Layrae’nin gözleri birden parladı. Büyük bir heyecanla, "Çok havalı!" diye bağırdı.
Ona döndüm ve kaşlarımı çattım. İçimde biriken öfke yüzüme yansımadan edemedi.
"Ya tabii çok havalı! Sırf Paria olduğun için öldürülmen ya da sürgün edilmen, sırf saçların ve gözlerin böyle diye aşağılanman, ırkçılığa maruz kalman çok havalı! Normal bir hayatın nasıl olduğunu bile bilmemek, sıradan bir insan gibi yaşayamayacağını bilmek ÇOK HAVALI!"
Son cümlemi neredeyse bağırarak söylemiştim. Normalde çok fazla bağırmam ya da bu kadar öfkeli olmazdım ama derler ya her insana bir kırmızı çizgisi vardır. Benim birden fazla kırmızı çizgim var. Temas ve paria olmak...
Layrae yüzü düşmüş bir şekilde başını önüne eğdi. "Tamam ya, özür dilerim... Sadece havalı gelmişti," dedi, sesinşn ağlamaklı çıkması pişmanlık duymama neden olsada son pişmanlık hiç bir işe yaramaz. Al işte yine birinin kalbini kırdım!
Kalbime bir şey saplanmış gibi hissettim. Onu üzmek istememiştim. Beni gerçekten seven tek kişiydi. Annemden sonra ilk kez birinin bana değer verdiğini hissetmiştim. Ve ben, ona bağırarak karşılık vermiştim.
Yanına gidip yere oturdum, ona dokunmadan. "Özür dilerim," dedim alçak sesle.
Layrae bana baktı, sonra gözlerini devirdi. "Kızım, biraz duygulu söylesen ölür müsün be?!"
Hemen yanından kalktım. Yine beni kandırmıştı! Ben onu üzdüm diye içim içimi yerken o beni kandırmakla meşguldü. Sinirle, "Olmuyor işte Layrae! Anla ve sal beni artık," dedim.
O da hemen yerinden kalktı ve yapmacık bir kızgınlıkla, "Ben sana düzgün bir özür diletene kadar benden kurtuluşun yok!" dedi.
Ardından kahkahalarla gülmeye başladı. Önce neye güldüğünü tam olarak anlayamasam da, onun içten kahkahaları öylesine bulaşıcıydı ki kendimi tutamadım ve ben de gülmeye başladım. Sanki gülüşü, havaya yayılan neşeli bir melodi gibiydi ve içimi ısıtan bir etki bırakıyordu. Kahkahalarımız giderek yükseldi, bir anlığına etrafımızdaki her şeyi unutmuş gibi hissettim.
Ancak bir süre sonra Layrae’nin yüzünde farklı bir ifade belirdi. Önce anlam veremediğim bu değişim, kahkahalarının kesilmesiyle daha da belirgin hale geldi. Kaşlarını hafifçe çattı, gözlerini kısıp meraklı bakışlar atmaya başladı. Belli ki aklına bir şey takılmıştı ve şimdi, biraz önce neşeyle gülen o kişi gitmiş, yerine dikkat kesilmiş ve bir şeyleri sorgulayan bir Layrae gelmişti.
"Rita, bir şey diyeceğim ama beni yanlış anlama, sadece merak ettim," dedi.
Ben de kaşlarımı kaldırarak, "Sor bakalım?" dedim.
Gözlerini kaçırdı, sanki söyleyeceği şeyin beni etkileyeceğini biliyor ama merakınında önüne geçemiyormuş hissettiğimde derin bir nefes alarak kendimi hazırladım.
"Sen bir duyguyu fazla hissedince saçın siyaha dönüyor ya..."
Yüzümdeki gülümseme yavaşça soldu. "Ee, devam et?"
Layrae yatağına oturdu ve bir an düşündükten sonra devam etti.
"Seni gülerken saçının siyaha döndüğünü hiç görmedim..."
Bir an için kalbim duracak gibi oldu. Ama hemen toparlandım. Çaktırmamam gerekiyordu. O ani bir telaşla, "Yanlış anlama! Sadece merak ettim," diye ekledi.
Buruk bir gülümsemeyle başımı çevirdim.
İçimde o kadar büyük bir yangın vardı ki üstüne her gün yeni bir odun ekleniyor harlanmasını sağlıyordu, ne kadar gülsemde içimdeki ateşe su serpemediğim için saçlarım siyaha dönmüyor diyemeyeceğim biliyorum.
"Boş ver sen bunları, hadi yat. Sabah erken kalkalım," konuyu geçiştirmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu ya da benim aklıma gelmedi.
Layrae, konuyu geçiştirdiğimi anladı ama üstelemedi. "Tamam, uykum gelmişti zaten, baya koştuk," dedi gözlerini ovuşturarak. Layrae kendini uykunun kollarına bıraktığında bende yer yatağıma biraz daha kuruldum
Ve kabus gördüğüm bir uykuya daha kucakladım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.58k Okunma |
870 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |