29. Bölüm

23. Kaçış

Kurabia Bıraktım...
yazar.kurabia_

Öncelikle bölüm atmayacağım dedim fakat bazı kişiler sağ olsun bu fikrimden vazgeçme kararı aldım en azından bu haftalık böyle bunu sahur bölümü gibi de düşünebilirsiniz

 

 

 

Rita'dan

Ne kadar korkmuş olsamda içimden bir ses dışarı çıkmamı söylüyordu ne kadar durdurmak istesemde içim içimi yemeye başladığında daha fazla dayanamayarak dışarı çıktım. Bu sefer mutfaktan ekmek bıçağı almak yerine, dolapları karıştırırken elime geçen hançeri aldım.

Sapında minik minik işlemeler vardı ve hançere farklı bir hava katıyordu. Hançerin metal kısmı hafif parlıyordu ve iyi bilenmişti.

İşaret parmağımla ne kadar keskin olduğunu kontrol etmek istediğimde hafifçe dokunmama rağmen elimi kesmişti. Canım acımasada bu kadar keskin olması beni şaşırttı nereden geldiğini ya da neden bu kulübede olduğunu bilmiyorum ama şu anda bunu umursayacak durumda değilim. Hançeri sıkıca kavradığımda derin bir nefes alarak gücümü topladım ve kendimi dışarı attım.

Hava serindi, gökyüzündeki ayın önünü bulutlar kaplamıştı. Elimde hiç bir ışık kaynağı olmadığı için sadece ay ışığı, ağaçların arasından süzülerek yolu aydınlatıyordu. Gözlerim başta hiçbir şey seçemedi ama birkaç adım attıkça karanlığa alışmaya başladım. Ormanın içine doğru yavaş ve temkinli adımlarla ilerledikçe, kuru yaprakların ayaklarımın altında çıkardığı hışırtı dışında hiçbir ses duymuyordum.

Ağaçlar sıklaştıkça gökyüzü neredeyse tamamen kayboldu. Rüzgar, dalları hafifçe sallıyor, yaprakları usulca titretiyordu. Hançeri elimde daha sıkı tuttum. İçimde belirsiz bir his vardı ne tam olarak korkuyordum ne de huzurluydum.

Beni ormanın içine çeken şeyin ne olduğunu bilmiyordum ama geri dönmek gibi bir düşüncem de yoktu. Bu kadar gelmişken vazgeçmek için hiç bir sebep yoktu ve o cadı karının beni öldürüp öldürmeyeceği bile muamma!

Adımlarım istemsizce hızlandı. Yolun nereye vardığını bilmiyordum ve tek amacım buradan kurtulmaktı kendime olan inancımın dahada arttığını hissetiğimde yüzümde bir gülümseme belirdi. Gölgelerin arasından bir şey geçiyormuş gibi hissettim, hemen arkamı dönerek pozisyonunu aldığımda hiç bir şey göremedim. "Acaba canavarların bölgesine mi girdim... Süttür!" Kalbim hızlandı, nefesim düzensizleşti. İçimde bir şey beni ileriye itiyordu, sanki buraya gelmem gerekiyormuş gibi…

Ormanın derinliklerine ilerledikçe hava biraz daha soğudu ve karardı etrafı zor seçmeye başladığımda adımlarımı daha temkinli atmaya başladım. Ağaçların arasından geçen rüzgar tenime değdiğinde ürperdim. Bir an için durdum ve çevreme baktım. Her şey sessizdi, ama bu sessizlik garip bir şekilde ağır geliyordu. Sanki ormanda bir şey beni izliyordu.

Hançeri daha sıkı kavrayarak yürümeye devam ettim. Ne olursa olsun, geri dönmeyecektim. Her adımda içimdeki korkuyu ve huzursuzluğu biraz daha geride bırakarak unutmaya çalıştım. Zihnimde bir tek şey vardı: kurtulmak. Bu bir hafta içerisinde olaylar o kadar karışmıştı ki kafam cidden allak bullak oldu. Bir şeyi düşünmeye fırsat bulamadan başka bir şeyin olması beni yıpratmaya başladı

Eskiden böyle miydi? Sadece sabah uyanır canavarlarla dövüşür sonrada çalışırdım... Peki şimdi ne değişti, Layrae benim tek arkadaşımken neden beni bırakmayı seçti?

"Rita!" Diye bir erkek sesi duyduğumda gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Hiç duymadığım bu sesin kime ait olduğunu bilemiyorum, ama sesindeki korku her şekilde belli oluyordu. Sesin ne taraftan geldiğini anlayamadım, ama bir şey içimde beni harekete geçirmeye zorluyordu. "Rita!" Diye bağıran ses tekrar duyuldu. İçimden bir ses, sesi takip etmemi söyledi, bir yanım husursuzken bir tarafım sesi takip etmek istiyordu.

"Rita!" Bu sefer daha yakınımdan gelen sesle "BURADAYIM!" diye bağırdım. Eğer beni arıyorsa, buradan kurtulmam için yardım edebilecek birisi olmalıydı ama ilk önce emin olamam lazım.

Arkamdan bir çıtırtı duymamla hemen arkama döndüm ve temkinli bir pozisyona geçtim. Ağacın arkasında bir hareketlilik oluşunca, bıçağın keskin yerlerine dikkat ederek en ucundan tuttum ve ağacın arkasından çıktığı gibi hançeri fırlattım.

Adam kafasını sağa yatırarak hançerden kurtulduğunda, hançer ağaca saplandı. Gelen kişinin kim olduğuna baktığımda, görmeyi en son beklediğim kişi Williams'dı.

Bana hala bakmamışken, olayın şokundan çıkamadığını anladım. Hançere bakarak ağaçtan çıkardıktan sonra bana döndü: "İyi fırlatıcısın, benim yerimde başkası olsa hançeri gözüne saplamıştın."

Kaşlarımı çatarak ona baktım ve "Sen neden buradasın?" dedim. Williams bana doğru yürürken, "Seni kurtarmaya geldim ama pek ihtiyacın yok gibi," dedi. Dalga mı geçiyor, yoksa ciddi mi, anlayamadım. Bu yüzden sadece göz devirmekle yetindim.

Williams, sonunda yanıma geldiğinde, hançeri uzattı ve "Sana yardım edebilirim," dedi. Hançeri elinden alırken, "Hadi ya, nasıl olacakmış o?" dedim. Williams güldü: "Bunun için zamanın var mı sanıyorsun? Şu an peşine düşmüşlerdir... Ah Rita, ne kadar kaçarsan kaç, o kulübeye geri çıktığını ne çabuk unuttun?"

Çevik bir hareketle, hançeri boğazına dayadığımda sert bir sesle konuştum: "Sen nereden biliyorsun?!" Williams ellerini yukarı kaldırarak, "Hop hop, sakin ol şampiyon, buradan kaçmak için bana ihtiyacın var," dedi.

Hançeri boğazına biraz daha yasladığımda, minik bir kesik açıldı ama Williams hareket etmeden sakince durmaya devam etti. "Sana neden ihtiyacım olsun, şu anda burada değiller, kaçtığımı bile bilmiyorlardır."

Williams'ın yüzünde hınzırca bir gülümseme belirdiğinde, "Nereden biliyorsun?" dedikten sonra, gözlerimin içine bakarak devam etti: "Seni tuzağa çekiyorlar, Rita, hala fark etmedin mi cidden?" Hançeri boğazından çekerek kanların akmasına izin verdim ve hançeri belimdeki kemere sıkıştırdım

Tek kaşımı kaldırarak ona baktım ve devam etmesini bekledim. Bana ters bir bakış attı: "Ciddi misin?! Bunun için vakit yok, hadi." Kolumu tutacakken, kendimi geri çektim. "Öncelikle temas yok, ve ikinci olarak seninle geleceğimi nereden çıkardın?"

Williams bana öldürücü bir bakış attığında, içimi bir ürperti sardı ama hemen yok olduğunda, yanlış görmüş olabileceğimi düşündüm. "Başka şansın var mı, Rita?"

"Tek başıma gidebilirim, peşimde olduklarını düşünmüyorum, ve burada olmadıkları için o kulübeye geri çıkacak bir büyü olduğuna sanmıyorum."

 

"Peki kesin konuşabilir misin?" dediğinde, ikimiz de sessiz kaldık. İlk konuşan Williams oldu: "Senin yerine cevaplayayım, hayır, çünkü emin olamazsın. Yardım ediyorum, Rita. Senin Aron diye tanıdığın herif seni tuzağa çekmeye çalışıyor."

"Sana nasıl güvenebilirim?"

"Rita, sence kendimi ispatlamama gerek var mı?" Beni baştan aşağı süzdükten sonra, "Şu an olduğun durum her şeyi açıklıyor."

"Williams, kusura bakma ama kendi başımın çaresine bakarım."

Williams derin bir nefes aldığında, sakin kalmak için çabaladığını anladım. "Rita! O Aron diye tanıdığın ismi bile sahte, sence neden seni yanına çekti! Çünkü o siktiğimin herifi seni kullanmaya çalışıyor."

"Ne demek ismi Aron değil, niye yalan söylesin?"

"Rita... O herif normal bir kurt adam değil ve sen de normal bir paria değilsin... Bir paria olabilirsin, ama kendinde bile bilmediğin şeyler var ve o herif bunları kullanmaya çalışıyor."

"Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum, ama o herif dediğin adam Kralın sol kolu."

Williams derin bir iç çekti. "Rita, o herif kralın sol kolu falan değil." Duyduğum şeylerle olduğum yere çakıldım. Kulaklarımdan doğru duyduğumdan bile emin değildim.

"Ne– ne demek kralın sol kolu değil, onu partide gördüm!" İnanmak istemiyorum ama eğer öyle bir şey varsa... Hayır, düşünme Rita!

Williams, "Rita, o sikik herifte hiçbir farklılık hissetmedin mi? Biraz düşün. O herifi gördüğünde bazı değişiklikler olmuş olmalı… Saçın gibi."

"Süttür?! Sen bunu nereden biliyorsun lan?!" diyerek çıkıştım

Williams gözlerindeki endişeyi saklamadı. "Rita, konumuz bu değil. Saçının anlamını hiç düşündün mü? Kırmızı saçlarının ne anlama geldiğini?"

Korkarak ona baktım, yutkundum ve cevap vermeden konuşmasını bekledim. "Rita, biraz düşün. Kırmızı senin için ne temsil ediyor?" Kırmızıyı en çok gördüğüm şey kandı. Bir an bile duraksamadan, "Kan" diyebildim.

Williams, "Bingo! Peki, sence bu renk niye sadece senin Aron diye tanıdığın herifin önünde çıktı sanıyorsun? Ya da bu herif sana neden yardım ediyor sence?" dedi.

"Ben bilmiyorum…" Williams bir süre bana baktıktan sonra

"Pekâlâ şöyle sorayım: Sen sadece paria değil, ayrıca Nexonların gözünü taşıyorsun. Nexonlar neden yok oldu?"

"O zamanın kralı yüzün-" Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Bir dakika, yani Aron beni öldürmek için gelen bir suikastçı mı?"

Williams derin bir nefes verdi. "Sonunda?! Artık geliyor musun?" Bu kadar aceleci davranması aklıma şüphe tohumları serptiğinde bir soru daha sordum.

"Neden kralın sol kolu gibi davranıyor o zaman?"

"Sence kralın yanında bir suikastçı gezdirmesini halk ne kadar normal karşılar… Rita bak, cidden vakit yok."

"Pekâlâ." Daha fazla diretmeye gerek yoktu. Williams gitmeye başladığında, onu takip ettim. Aron'un bana ihanet etmiş olmasını sindiremedim... Cidden, Aron’un gerçek ismini ve ne olduğunu merak ediyorum. Aron’un böyle birisi olmasını beklemezdim… İçimde bir burukluk oluştu. Aron’u düşündükçe kalbime bir hançer saplanıyormuş gibi hissettim.

Bana neden yalan söyledin Aron... Gerçi ismin Aron mu onu bile bilmiyorum

 

 

 

 

 

 

 

 

Umarım beğenirsiniz ben kaçar cumartesi günü görüşmek üzere

 

Bölüm : 03.03.2025 01:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...