
Williams ile yan yana yürümeye devam ediyorduk. Yolun bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemiştim, ama o oldukça rahattı. Düşüncelerime dalmış bir şekilde ilerlerken, aniden durdu. Onun aniden durduğunu fark edemediğim için, istemeden kafamı sırtına çarptım. Sert bir kayaya çarpmış gibiydi, ben bir kaç adım geri sendelerken Williams en ufak bir sarsıntı bile hissetmedi.
"Sonunda gelebildin."
Bunu kime söylediğini anlamasamda üstüme alınmadım fakat etrafta benden başka kimsede yoktu. Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Ne diyor lan bu?" diye içimden geçirirken, etrafı kontrol etmek için başımı sağa sola çevirdim. Tam o sırada çalıların arasında bir hareketlilik oldu. Önce hafifçe hışırdayan yaprakları fark ettim, ardından bir şeyin kıpırdadığını. İçimde beliren tuhaf bir tedirginlikle oraya döndüm. Ancak Williams, sanki taş kesilmiş gibi olduğu yerde dimdik duruyordu. Hiçbir tepki vermiyor, ne döndüğümü fark ediyor ne de açıklama yapıyordu.
Tam o anda çalıların arasından bir bacak çıktı. Biraz daha bekleyerek kime ait olduğunu görmek istedim. Ay ışığının altında parlayan bir figür, çalıların arasından ağır adımlarla çıktı. Ve sonra, tanıdık bir sesle konuştu:
"Çok beklettim galiba."
Gözlerim irileşti, şaşkınlıkla ağzım açıldı ve nefesimi tuttum. Tanımam birkaç saniye sürdü ama sonra gözlerimi kıstım. Önümde duran kişi tanıdıktı. Sinirle dişlerimi sıktım ve istemsizce ünledim:
"Cadı karı?!"
Teyze dediğim cadı kadın gözlerini devirdi, yüzü hafifçe gerildi ve soğuk bir sesle karşılık verdi:
"Adım Ramora."
Onun sert bakışları altında, şaşkınlığımı gizleyemeden ağzımı tekrar açtım ama hiçbir şey söyleyemedim. Birkaç saniye boyunca ona bakakaldım. Ne diyeceğimi bilemez halde, boş bir ifadeyle Ramora’ya bakarken içimde bir sinir patlamaya hazır hale geldi. En sonunda içimde biriken tüm duygular bir anda yüzeye çıktı.
Öfkeyle Ramora’nın yanına birkaç sert adım attım ve sesimi yükselterek konuştum:
"Yetti gari!"
Sözlerim gecenin sessizliğinde yankılanırken, arkamdan Williams’ın hafifçe kıkırdadığını duydum. Ama onu umursamamaya çalışarak tamamen görmezden geldim. Tüm dikkatim Ramora’daydı.
"Yine mi sen lan?! Her gün de karşıma çıkıyorsun! "
Derin bir nefes aldım, içimdeki öfkeyi iyice topladım ve en tiz sesimle haykırdım:
"YETER LAN!"
Sesim, geceye yayıldı. Kuşlar telaşla kanat çırparak uzaklaştı, yapraklar hışırtıyla sallandı. Williams, kahkahasını daha fazla tutamayarak hafifçe başını eğdi. Ama umurumda bile değildi. Gözlerimi kısıp Ramora’ya bakarken, onun hafifçe gülümseyen ifadesini gördüm. Bu kadının beni delirtmek gibi bir amacı vardı ve bunda kesinlikle başarılı oluyordu.
Ramora, alaycı bir gülümsemeyle başını hafifçe yana eğdi. “Beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum,” dediğinde, sesinde dalga geçen bir ton vardı. İçimde bir şeylerin kıpırdadığını hissettim sinir, stres, endişe bütün duygular birbirine karışıyordu ama bu kadar öfkelenmeme rağmen saçlarımın siyaha dönmemiş olması imkânsız gibiydi. Beni böylesine çileden çıkaran birine karşı hâlâ kontrolümü koruyabiliyor muydum gerçekten?
Sonra, bir anda aklıma gelen bir düşünceyle gözlerimi kısıp ona sertçe baktım. “Sen... Aro—ya da her neyse işte yardımcısı değil misin?” diye sordum, kaşlarımı çatarken içimde beliren tuhaf korkuyu bastırmaya çalışarak.
Ramora’nın yüzüne sinsice yayılan gülümsemeyi gördüğüm an, soğuk bir ürperti vücudumu baştan aşağı dolaştı. Bu gülümsemenin arkasında ne sakladığını bilmiyordum ama hissettirdiği şey hoş değildi. Gözlerimi ondan ayırmamaya çalışarak gerildim. O ise beni tepeden tırnağa süzüp keyif alıyormuş gibi başını hafifçe yana eğdi. “Desene, rolümü iyi oynamışım,” dedi, sesi hafif bir eğlence tınısı çok bariz belli oluyordu.
Sözleri mideme bir yumruk gibi oturdu. Kaşlarımı daha da çattım, sanki bu öfkemi bir şekilde dizginleyebilecekmiş gibi. “Yani sen… Williams ile burada buluşmaya geldin?” dedim, sözlerim kendi kulağıma bile aptalca geliyordu. “Beni alıp Aron'un yanına götürmeyeceksin?” beynim çoktan karmaşaya sürüklenmişti. Kime güvenebileceğimi bile bilmiyordum artık.
Ramora, hiçbir şey söylemeden birkaç adım attı. Ağır, ve sert duruşu dışarıdan duygularını gizleyen bir duvar gibiydi ne düşündüğü hakkında bir tahmin bile yapamıyorum.
Botlarımız neredeyse birbirine değecek kadar yakındı, ama son anda durdu. Aramızda yalnızca iki adımlık mesafe kalmıştı. Beni inceler gibi gözlerini kıstı, bakışları üzerimde gezindi. Derin bir nefes alıp kendimi hazırlamaya çalıştım ama söylediği şey beklediğimden çok daha sinir bozucuydu.
“Düşündüğümden daha aptalsın.”
Sert sesi, içimdeki yangını körüklemete yetti. Yumruklarımı sıktım, tırnaklarımın avuç içlerime batmasına izin verdim. Acı, öfkemi kontrol altında tutmam için tek çaremdi ama ona yenilmiş gibi görünmek de istemiyorum. O yüzden hiçbir şey söylemeden iki adım arasındaki boşluğu bir adım atarak kapattım.
Ramora’nın gözleri hafifçe büyüdü, sonra hızla eski ifadesine döndü. Ama ben fark etmiştim. Bir anlığına da olsa şaşırmıştı. Şimdi bana aşağıdan bakması gerekiyordu ve bu küçük zafer içimde garip bir tatmin hissi yarattı. Aslında bu duygu, mutlu olmaktan çok daha farklıydı egomun okşanmasıydı belki de.
Ramora, başını hafifçe kaldırarak gözlerini gözlerime dikti. Öfkemin içinde kaybolmamak için kendimi zor tutarken, onun bu umursamaz ve kibirli duruşunu kırmak için içimde karşı koyulamaz bir istek doğdu. Ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. Şu an için tek bildiğim, benim burada oluşumdu. Ramora'nın Aron'a ihanet edip etmediğine bile emin değilim belkide beni kandırmak için bir oyun oynuyorlardır.
Kendime bir söz verdim Ramora ne kadar Williams'ın yanında dursada son saniyeye kadar tedbiri elimden bırakamaycağım.
Ramora iç çekti. "Ah, ikiniz de ne kadar nankörsünüz. Şu an burada olmam bile sizin iyiliğiniz için," dedi, başını hafifçe sallayarak. Ardından Williams’a yan gözle baktı. "Ama tabii sen yine bana laf sokmadan duramazsın, değil mi?"
Williams hafifçe güldü, ama bu dalga geçen, umursamaz bir kahkahaydı.
"Beni tanıyorsun, Ramora," diye yanıtladı rahatça. "Senin olduğu yerde kaos eksik olmaz. Önlem şart."
Ben hâlâ şaşkınlıkla bakıyordum. Şuan ne hakkında konuştukları hakkında bile bir fikrim yoktu. Bu ikisinin arasında tam olarak ne vardı? Williams’ın Ramora üzerinde bir otoritesi olduğu belliydi, ama emir-komuta zinciri gibi değil de, daha çok uzun zamandır birlikte çalışan iki kişi gibi görünüyorlardı. Ramora sinirli gibi gözükse de, Williams’la konuşurken içinde bir ciddiyet yoktu. Daha çok şakalaşıyor gibiydiler.
Derin bir nefes alıp sabrımı topladım ve Ramora’ya döndüm. "Bana hâlâ tam olarak ne halt yemeye burada olduğunu söylemedin."
Ramora gözlerini bana çevirdi ve hafifçe başını kaldırarak kollarını kavuşturdu. "Bence sen çoktan anladın ama anlamak istemiyorsun," dedi, sesi hâlâ hafif bir eğlence barındırıyordu ama gözleri ciddileşmişti.
İçimdeki gerginlik artmaya başladı. Evet, tahmin ettiğim şeyi duyarsam ne yapacağımı bilmiyordum. Dişlerimi sıktım ve ona doğrudan sordum. "Williams için mi çalışıyorsun?"
Ramora'nın yüzünde beliren küçük, sinsice kıvrılan gülümsemesi midemi bulandırdı. "Ah, nihayet fark ettin," dedi keyif alıyormuş gibi. "Beni Arl- ah pardon Aron'un köpeği sanmıştın, değil mi? Ne büyük bir hata."
Bir anlığına kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu. Kafamın içindeki düşünceler karmakarışıktı. Ramora’nın Aron’a hizmet ettiğini sanıyordum… Ama yanılmış mıydım? Yoksa bu da bir oyun muydu? Williams'ın yüzündeki rahat ifade hiç değişmedi.
"Bunu anlaman uzun sürdü," dedi usulca. "Ama merak etme, Ramora'nın benim için çalıştığını buralarda ki kimse bilmez senin Aron diye tanıdığın o sikik herif bile anlamadı"
Ramora kıkırdayarak omuz silkti. "Beni gizemli yapan da bu değil mi?"
Bu kadın beni delirtmeye yemin etmişti. Ama şimdi asıl mesele şuydu: Eğer Ramora gerçekten Williams’ın tarafındaysa… Bu benim için ne anlama geliyordu?
Kaşlarımı çatarak "Bir dakika her şeyi anladım ama aklımda bir soru daha var... Sende benim gibi sürgünlerin arasındaydı şimdi diyorsun ki Ramora bana çalışıyor ve Aron kötü birisi seni kurtarmaya geldim."
Ramora "Ooo demek Sürgünlerin arasınada sızdın senden beklemezdim Williams sen daha çok zengin züppeler gibi takılırdın"
Bu olayı Ramora'nın bilmiyorum olmasına şaşırdım eğer onunla çalışıyorsa biliyor olacağını düşünmüştüm. Williams kafasını geri atarak elini saçlarına daldırarak saçlarını düzeltti sonra bana bakarak "O gün bende tektim ve hiç göze bakmıyordum fark ettiysen sence sebebi ne olabilir"
Sert bakışlarla Williams'a baktığımda "Neden her şeyi benim fark etmemi bekliyorsunuz söylesenize işte"
Ramora güldü ama hiç bir şey demedi. Williams "sakin ol beyaz kafa. O gün sürgünlerin arasındaki ilk ve son günümdü yani benim orada olduğumdan gözlemcilerin bile haberi yok"
"Buda ne demek?!"
Ramora araya girerek ""sadece bu kadarını bilebilirsin demek... Hadi gidelim çok oyalandık"
Onlar yürümeye başladığında bilerek arkalarında kalarak onları takip etmeye başladım.
Sonunda bir yola çıktık etrafına bakarken bir at arabasının bize doğru geldiğini gördüm. At Arabası tam önümüzde durduğunda iyi bakılmış bir at arabası olduğunu anladım önündeki atlarda at arabası gibi koyu kahverengiydi.
Hepimiz bindiğinde Williams "ilk dediğim yere" dediğinde bu at arabasının yoldan geçen rasgele bir at arabası olmadığını zaten bizim için geldiğini anladım.
Uzun süren yolculuğun ardından at arabasından indik bir köyün merkezinde inmiştik. Williams en öne geçtiğinde onu takip ettik. Tenha sokaklara girdiğimizde içimi bir ürperti sardı. Daha ne kadar derine gidebiliriz derken dahada derine gidiyorduk en sonunda ikiside durunca bende durarak etrafıma baktım. Çok lüks bir yer değildi hatta berbattı dar sokaklar yan yana 2 kişinin geçebileceği kadardı. Labirent gibi bir yerden geçerek buraya gelmiş olmamız buranın ya gizli bir yer olduğunu ya da bir zamanlar gizli bir yer olduğunun göstergesiydi. Evler iki katlı yıllardır bakımı yapılmamış gibi eski ve berbat gözüküyordu.
Biraz daha ilerdikten sonra bir yere girdik. Bir meyhane olduğunu anlamam uzun sürmedi yüzümü buluşturarak ilerlemye devam ettim. Williams bir adamla konuştuktan sonra masaya bir kese koydu. Adam kafa salladıktan sonra onu takip etmemizi söyledi.
Alt kata indiğimizde uzun bir kolidor bizi karşıladı adam Williams'a bir anahtar uzatarak tekrar yukarı çıktı. En sonunda bir odaya girdiğimizde bir salon gibi bir yer olduğunu anladım Williams kendini koltuğa attığında bende karşısındaki tekli koltuğa oturdum.
Romora'da oturunca konuştum "buraya kadar geldiğimize göre bana gizli bir yer anlatacaksınız ya da öldüreceksiniz ama öldürmek için bu kadar zahmete girmeseydiniz keşke
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.58k Okunma |
870 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |