
Bu bölümde düzenlendi
Döndüğümde, Layrae’nin beni rasgele bir çadırın önünde beklediğini fark ettim. Beni görür görmez hızla yanıma koştu ve tam sarılacakken durdu. Endişeyle gözlerime bakarak "İyi misin? Bir şey oldu mu?" diye sordu. Ben de ona minik bir gülümseme ile, "İyiyim, merak etme" diyerek onu rahatlatmaya çalıştım.
O da bana inandığını belirtmek için kafasını sallayarak "Tamam, sana bir şey olmamasına sevindim" dedi. Birlikte çadıra doğru yürümeye başladık. İlk soruyu soran Layrae oldu, "Yakışıklı biri var mıydı?" böyle bir soru beklemediğim için sadece ona bakarak ağzım açık kaldı ve “Sen bana önce erkeklere baktın mı diye sormalıydın” dedim.
Hızla "Erkeklere baktın mı?" diye sordu, ben de içimden "Ne suç işledim" diye geçirerek, "Bakmadım ama biriyle tanıştım," dedim. Layrae'nin gözleri hemen parladı, "Nasıl biriydi? Sarışın, esmer, kumral?"diyerek ardı ardına soruları sıraladı
Etrafımıza bakarak, herhangi bir gözlemci var mı diye göz gezdirdim. Eğer biri duyarsa, başımız büyük dertte olabilirdi. “Layrae, azcık bekle, çadırda anlatırım,” dedim ve biraz duraklayarak, "Ne erkekmiş, mübarek," diye ekledim. Layrae'nin cevabı gecikmedi, "Sus kız, öyle deme, bir gün seni de görürüz" dedi, gözlerimi devirdim ve inanmış bir şekilde "He he," dedim. Yaptığım harakete gülerek, “Öyle diyorsan öyle olsun” dedi.
Çadırın içine girdiğimizde, Layrae sabırsızlıkla cevabını vermemi bekliyordu ve tanıştığım adamı öğrenmeye çalıştığı her halinden belliydi. Ben ona sadece iki kelimeyle cevap verdim: "Çocuk kumraldı."
Layrae somurtarak, "Bu kadar mı?" diye sordu. Ben de derin bir "off" çektim ve devam ettim, "Çocuğun adı Williams." Layrae biraz daha somurtmaya başladığında elimle alnıma vurdum"Ne demek yani, bekliyorsun da, çocuğun ayak numarasını falan mı?" diye sordum.
Layrae bana ciddi bir bakış attıktan sonra, "Ya, ne var? Fena olmazdı" dedi. Ciddi mi diye bakarken gayet ciddi olduğunu anladım sözünü hemen keserek, "Layrae!" diyerek uyardım. O da gülerek "Tamam tamam" dedi.
Sonra Layrae'nin aydınlanma anı geldi. "Buldum! Ben soracağım, sen cevaplayacaksın," dedi. Ben de kafa sallayarak onayladım.
-Saçı nasıl?
-"Dedim ya, kumral" dedim.
-O değil, kısa mı uzun mu, düz mü, kıvırcık mı?
-"Hee, kısa ve dalgalı."
-Burnu nasıl? Kemerli mi, kemersiz mi?
-"Sence bakabildim mi?"
-"Kızım, boyun uzun, senin nasıl bakmadın?"
-"Ben gözlerimi görmesinler diye kıvranıyorum şurada, sen neden adamın yüzüne bakmadın diyorsun?"
-"Of Rita of. Neyse, göz rengi?"
-"Mavi galiba."
-"Galiba?"
-"Kızım, ben sen değilim, herifin yüzüne dikkat etmedim"
-"Tamam, buna okey. Son soru, kaslı mı?"
-"Kaslı, hem de baya vardı."
-"Ona bakmışsın ama."
-"Ya kızım, o otururken baktım, oda şans eseri zaten sonrasında bakmadım."
-"Hani dikizlemiyordun?"
-"Layrae!"
"Tamam, tamam, sustum," diyerek gülümsedi.
Büyük soru-cevap faslı sona erdiğinde, Maxi çadırın başından bana seslendi, "Layrae, gelsene" dedi. İçeri girmemesinin nedeni, benden korkuyor oluşuydu. Benden korkacak bir şey yapmadığım halde, hala çekiniyordu. Layrae hemen ayağa kalktı, üstünü başını düzeltti ve çıktı. Yine yalnız kaldım. Tahminen bir saat sonra işler başlayacaktı, bu yüzden bir saatlik bir zaman dilimi vardı. Ne yapacağımı düşünürken, bir şeyler bulmam gerekti.
Layrae çıktıktan sonra, ben de çadırdan çıktım ve etrafıma bakmaya başladım. Şapkam hâlâ kafamdaydı ama üstümü değiştirmiştim. Şu anda çadırlardan çıkma iznimiz vardı, bu yüzden herkes dışarıdaydı. Bazıları toplanmış, konuşuyor; bazıları da yerdeki taşlarla oyun oynuyordu. Taşları görünce aklıma bir fikir geldi ve sivri köşeli bir taş aramaya koyuldum. Yerlere bakarak gezdim, insanlar benden kaçıyordu, tabii büyücüler de kaçıyordu. Irkçılık yapmayalım şimdi, dedim içimden. Neyse ki herkes benden kaçarken ben sadece taş bulmaya odaklandım.
Sonunda istediğim taşı buldum ve düz bir alan arayarak, bulduğum alanı beğenip bir odun parçasını çekerek üstüne oturdum. Çizdiğim yer bizim meydan dediğimiz yerdi. Çadırların en köşesinde bir ağaç vardı ve bu ağacın altı düz bir alandı. Kadınlar genelde burada toplanıp bir şeyler yaparlardı ama ben tek başımaydım. Yani, ağacın gölgesinin altında kalmayan bir alanda oturuyordum. Meydana gelen biri, beni rahatlıkla görebilirdi.
Oturup taşa ve yere bakarak, ne çizeceğimi düşünmeye başladım. Annem hayattayken ona resimler çizer, gösterirdim. O da "güzel olmuş" derdi ama gerçekten güzel mi değil mi hiç bilemiyorum. Ablamı resim yaparken hiç görmedim, dışarıda da arkadaşım yoktu. Yani karşılaştırabileceğim bir resim de yoktu. Birden, "O zaman şimdi öğrenelim" diyerek küçük bir kelebek çizmeye karar verdim.
Gözlerimi kapatıp bir kelebek hayal ettim. Renkleri siyah ve beyazdı. Dış hatları çizgilere dönüştüğü sırada gözlerimi açtım ve çizmeye başladım. Toprak kuru olduğu için taşla çizdiğim çizgiler kolayca belli oluyordu. İnce bir yer çizmek için ağacın altından küçük bir dal parçası aldım. İnsanlar bana çamurdan çıkmış, kokuşmuş bir köpek gibi bakıyorlardı ama onları umursamadan çizimime devam ettim.
Çok büyük bir kelebek değildi. Tahminen 1 üst, 1 alt olmak üzere 2 elim kadar yer kaplıyordu. Çizime odaklanmışken bir ses duydum. Kafamı kaldırıp baktığımda, Layrae'nin geldiğini gördüm. "Ne yapıyorsun?" diye sordu, yanıma doğru gelmeyi de ihmal etmedi.
"Resim çizmeye çalışıyorum," dedim. Layrae, kaşlarını çatmış bir şekilde, "Çalışıyorum?" dedi. Ben de ona cevap vererek, "Çünkü hayatımda hiç resim görmedim, bu yüzden güzel mi, kötü mü bilmiyorum" dedim. Layrae, "O işin üstadı burada kızım, ablam ressamdı benim" dedi. Bu sefer kaşlarımı çatıp, Senin ablan kumarba..." dedim. Layrae, elini dudağıma koymadan dudağımı kapattıyormuş gibi yaptı ve "Ne var, belki hobisi resimdi ya da ressam olmak istiyordu olamaz mı?" dedi. Gülerek "Olur tabii, neden olmasın, üstadım" dedim.
Layrae, "Haah, şöyle yola gel şimdi, resim nerede?" dedi. Yüzümde tek bir mimik bile değişmeden, "Tahminen beş dakikadır resmi çiğniyorsun," dedim. Layrae bir çığlık atarak yana kaçtı ve bastığı yere baktı. "Hafifim ben, ezilmedi, o yüzden" diyerek böbürlendiğinde göz devirdim. Sonra resme yaklaşıp, gözleri büyüdü, "Vaaayy... bu ne böyle be?" dedi. Ben de ona, "Nasıl, güzel olmuş mu?" diye sordum.
Layrae, bana dönüp resime bakarak kaşlarını çatarak, "Hakikatten soruyorum, ne be bu?" dedi. Bende resme bakıp cidden benzeyip benzemediğini baktıktan sonra "Kelebek." O da gülerek "Aaa bunun neresi kelebek? Bildiğin ters 3 bu" dedi.
Kendimi açıklama ihtiyacı hissederek "Hayır ya, bak yandan çizilmiş, arka kanadı hafiften gözüküyor ama sen üstüne bastığın için toprak kapatmış orayı" dedim. Layrae, daha da gülerek "Yaw, he he" dedi. Layrae gülerken karnına krampların girdiğini anlıyordum. Ben ayağa kalktım ve yürümeye başladım.
Layrae, benim yokluğumu fark etmeyerek hala gülüyordu. Çadırların arasından geçerken, Layrae'nin bana seslendiğini duydum. Sonunda yokluğumu fark ettiğine şaşırdım ama hiç ses çıkarmadan çadıra doğru yürümeye devam ettim.
Çadıra girdiğimde, Layrae derin bir nefes alarak "Yarım saat seni aradım" dedi. Ben de minik bir kıkırdama ile "Daha çok arayacaksın, sen rahat ol" dedim.
Biz birbirimize saçma sapan şeyler konuşurken, nihayet iş saati geldi. Bu sefer erkeklerin yanına gönderilemeyecektik çünkü erkekler akşam çalışıyordu, biz ise akşamüstü çalışıyorduk. Yarın gideceğimdende emin olmasamda yüksek ihtimalle gideceğim
Gözetmen, "herkes toplansın, kral arthur'dan bir ferman var!" diye bağırdı. Ne kralı? Sürgün edilenlerle işi olmayan bir Kurt adamının bizimle ne işi olur ki.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.58k Okunma |
870 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |