O an herkesin kafası bir anda Albay’a çevrildi.
Ferhat Albay, yanıt vermeden önce hafifçe yerinden doğruldu ardından gözlerini Atalay’a dikerek.
“Az önce haber geldi. Tayin emriniz çıktı Atalay. Kurtuluş Timi’yle birlikte yeni görev yerin... Hakkâri Deli Timi’nin yanına gidiyorsunuz.”
Herkesin gözleri birbirine dönerken, bir saniyeliğine zaman adeta donmuş gibiydi.
Miran, yerinden fırladı gibi oldu.
“NE? Şaka yapmıyorsunuz değil mi Albayım?” diye bağırarak, şok içinde ama bir o kadar da heyecanlı bir şekilde durumu kabullenmeye çalışıyordu.
Barlas, eliyle Yaman’a vurdu ve gözleri parladı.
“İşte bu be! Hakkâri!” dedi, sesi coşkuyla dolu.
Gökhan, hafifçe gülümsedi ve omuzlarını silkerek, sakin bir şekilde söze girdi.
“Yolculuk başlıyor demek.” dedi, gözlerinde hafif bir ışıltı vardı. Hakkâri’ye gitmek, onu heyecanlandırmıştı.
Miran, hâlâ şoktaydı, ama yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi.
“Ben böyle tayine kurban olurum! Allah'ım sen nelere kadirsin ya!” diyerek mutluluğunu ve şaşkınlığını birleştirdi.
Atalay, arkadaşlarının yüzlerine bakarak, "Hakkâri, bizim için yeni bir başlangıç olacak," dedi. “Hazır mısınız?”
Miran ve Barlas, heyecanla “Hazırız!” diye bağırdılar.
Atalay, henüz tam olarak iyileşmemişti ama yinede ilk günden kat kat daha iyi durumdaydı. Birkaç hafta boyunca yatakta geçirdiği günler, sabah akşam yapılan tedaviler, fiziksel terapi ve moral verici sohbetlerle geçti. Şimdi, bir şekilde ayağa kalkabilecek seviyeye gelmişti. Hakkâri’ye gitmek için son hazırlıklarını yapıyorlardı.
Atalay, annesinin yanına gitti. Neşe Hanım gözleri hafif nemli ama güler yüzlüydü. “Dikkatli olun, oğlum her zamanki gibi kendinize dikkat edin.”
Halit Bey de yanlarına geldi, “Neşe haklı. Ama siz bir yerleşin, biz de ziyarete geliriz sizi,” dedi, başını sallayarak.
Ferhat Albay Atalay’a yaklaşıp elini omzuna koydu. “Atalay, Hakkâri’yi biliyorsun, orada Fatih Albay var sen yoğun bakımdayken de gelmişti buraya. Karargaha gidince direk onun yanına gidin o her şeyi halleder.”
Atalay, biraz gülümsedi. “Tamam amca gideriz.”
Atalay ve Kurtuluş Timi, son olarak Atalay’ın annesi Neşe Hanım ve babası Halit Bey’e sarıldılar.
Kurtuluş Timi, Hakkâri'ye varmıştı. Karargâha doğru ilerlerken, kapıya geldiklerinde nöbetçi askerler hemen dikkatle timin her bir üyesine göz attı. Atalay, önde yürüyordu, ardından diğer tim üyeleri sırayla geliyordu.
Atalay, sakin bir şekilde cebinden kimlik kartını çıkarıp nöbetçiye gösterdi. Ardından diğer tim üyeleri de sırasıyla kimliklerini gösterdiler. Nöbetçiler, kartları inceledikten sonra başlarını sallayıp, tekmil vererek kapıyı açtılar.
Timin içeri girmesine izin verilmesinin ardından, nöbetçi askerler sessizce yerlerine döndü. Atalay ve Kurtuluş Timi karargahın kapısından geçerken, etraflarındaki askeri disiplini ve karargahın yoğun atmosferini hissediyorlardı.
Binanın içine girdiklerinde, Yaman Fatih Albay’ın odasının nerede olduğunu bilmedikleri için hemen bir askerin yanına gitti.
“Fatih Albay'ın odası nerede acaba?” diye sordu.
Asker, birkaç saniye düşündükten sonra cevap verdi:
“Sağdaki koridordan devam edin,soldan ikinci kapı.”
Yaman, başını sallayarak teşekkür etti ve Kurtuluş Timi'ni yönlendirerek ilerlemeye başladılar.
Atalay ve Kurtuluş Timi, karargahın uzun koridorunda ilerlerken, odanın önünde görev başında olan albay postası dikkatle bekliyordu.
Gökhan, adımlarını yavaşlatarak postaya yaklaştı ve kibar bir şekilde sordu.
Posta, tim üyelerini dikkatlice süzdü ve ardından bir an duraksayarak, “Siz yeni gelen Kurtuluş Timi olmalısınız, öyle değil mi?” diye sordu.
Miran, hemen başını sallayarak onay verdi. “Evet, biziz.”
Posta bir adım geri attı, “Tamamdır ben hemen albayıma haber vereyim,” dedi ve kapıyı tıklayarak içeri girdi.
Kurtuluş Timi, birkaç dakika boyunca koridorun sessizliğinde bekledi.
Bir süre sonra, kapı tekrar açıldı ve posta başını uzatarak, “Buyurun, albayım sizi bekliyor,” dedi.
Kurtuluş Timi içeri doğru ilerledi ve posta, sessizce dışarı çıktı.
Atalay ve Kurtuluş Timi odaya girdiğinde, Fatih Albay yúzündeki gülümsemeyle onlara doğru baktı .
“Aramıza hoş geldiniz Kurtuluş Timi,” dedi albay, sesinde hoş bir yumuşaklık vardı.
Albay, “Askeri lojmandaki eviniz hazır anahtarı lojmandaki nöbetçilerden alırsınız.”
Fatih Albay ile Kurtuluş Timi sohbet ederken kapı bir kez tıklatıldı. Albay postası hızlı adımlarla içeri girdi ve tekmil vererek durdu.
"Albayım, bir durum var," dedi, sesinde hafif bir gerginlik vardı. "Deli Timi’nin yolu yine karakola düşmüş"
Fatih Albay, gülümsedi ve gözlerini Kurtuluş Timi'ne çevirdi. "Bu bizim her zamanki rutinimiz, işte. Deli Timi'nin böyle şeyler yapması normal sizde alışmaya başlayın derim. Bizimkiler bir kaç saat içinde işin içinden sıyrılırlar, ben gidersem hemen çıkarıcaklar ya aramızda kalsın arada kafamı dinlemek için gitmediğim de oluyor ama işte anladıklarında kafamı şişiriyorlar. Sizde gelebilirsiniz hem etrafı gezmiş, tanımış olursunuz, hem de karakoldan Deli Timi'ni kurtarırız. Ne dersiniz?"
Atalay, arkadaşlarından da onay alınca hafifçe başını sallayarak, "Olur, Albayım. Hem yeni yerleri görmek fena olmaz," dedi.
Miran, bir anda heyecanla atıldı. "Evet, evet! Hemen gidelim, Deli Timi'ni kurtaralım!" dedi, gözleri parlıyordu.
Gökhan ise daha sakin bir şekilde, "Evet, bakalım neler olmuş," dedi, ama hafifçe gülümsedi.
Fatih Albay, bir kahkaha atarak, "Tamam o zaman, gidelim. Bakalım Deli Timi yine neler karıştırmış." dedi ve Kurtuluş Timi'ne doğru yürüdü.
Tüm tim, Albay'ın arkasında karargahın bahçesine doğru ilerlemeye başladı.
Fatih Albay, Tim'i karargâhın bahçesine yönlendirmeden önce birden durdu ve Atalay'a döndü.
"Bu arada, bavullarınız arabada mı?" diye sordu. "Eğer arabadaysa, anahtarı verin, askerler evinize götürsün bavulları."
Atalay, anahtarını çıkarıp Albay'a uzattı. "Buyrun Albayım," dedi.
Fatih Albay, anahtarı alırken başını sallayarak, "Teşekkürler," dedi ve askerle anahtarı verdi ardından Tim'e dönüp, "Hadi bakalım, arabaya binip doğru karakola gidiyoruz."
Kurtuluş Timi, Albay'ı takip ederek karargâhın bahçesine doğru ilerlemeye başladı ve arabaya binip yola çıktılar.
Yolda ilerlerken, Atalay birden dönüp Albay’a sordu:
"Hep böyle mi Albayım Deli Timi? Yani, her zaman kavga çıkarıyorlar mı?"
Fatih Albay, rahat bir şekilde gülümsedi. "Her gün böyleler sadece kavga olsa ne ararsan var. Ceza vermek istesek yaptıkları şeylerde hep haklı oluyorlar maalesef," dedi. "Bazen karargâhın kapısını kilitleyip dışarıya çıkmalarını engellemeyi düşünüyorum ama o manyaklar, dışarıya bir şekilde çıkarlar."
Kurtuluş Timi'nin üyeleri, Albay'ın sözlerini duyunca kahkahalarla gülmeye başladılar.
Miran, arka koltuktan seslendi, "Her dakika bir aksiyon!"
Gökhan, hala gülerek, "Bazen karargâhın kapılarını kapatmak iyi bir fikir gibi görünüyor ama o zaman da bütün bölgeyi ateşe verirler, kesin," dedi.
Barlas, gülerek, "Yani, bir şekilde her şey kontrolden çıkıyor, değil mi komutanım?" diye ekledi.
Albay, gülümseyerek, "Kesinlikle. Bunu her gün yaşıyoruz. Ama işin komik tarafı, biz ne kadar onları engellemeye çalışsak da, sonunda hep bir yol buluyorlar," dedi.
Karakolun bahçesine vardıklarında, Fatih Albay arabadan indi. Kurtuluş Timi de peşinden araçtan çıktı. Bahçede birkaç polis dolanıyordu. Tam o sırada, Albay’ın gözleri tanıdık bir yüze takıldı.
Fatih Albay hafifçe gülümsedi ve eliyle selam verdi.
“Vay, Komiser Murat! Sen hâlâ buralarda mısın?”
Komiser Murat da gülümseyerek yaklaştı, “Hoş geldiniz Albayım.”
Fatih Albay hemen konuyu sordu.
“N’oldu yine bizim çılgınlara? Bu sefer ne yapmışlar?”
“Albayım, adamları görmeliydiniz. Ne yaptılarsa artık ağızlarıyla burunları yer değiştirmişti resmen!”
Gözlerini hafif kısmış, başını iki yana sallıyordu. “Ben çok hâkim değilim olaydan amirim bahseder size Albayım.”
Fatih Albay omzunu silkerek tebessüm etti.
“Ben zaten olayın detayına değil, bizimkilerin surat ifadelerine meraklıyım. Hadi gidelim de görelim bakalım ne halt yemişler.”
Atalay, Gökhan’la göz göze geldi.
“Bizi neler bekliyor acaba...” dedi hafifçe gülerek
Karakolun içine girdiler ve doğruca amirin odasına yöneldiler. Fatih Albay kapıyı iki kez tıklatıp içeriye girdi. Kurtuluş Timi de arkasından odaya adım attı.
Amir, Albay’ı görünce hemen ayağa kalktı. “Albayım hoş geldiniz!”
Fatih Albay tebessümle karşılık verdi. “Hoş bulduk.”
Amir göz ucuyla arkasındaki timi süzdü ve gülümseyerek, “Kim bu yakışıklılar?” diye sordu.
Fatih Albay döndü ve eliyle timi işaret etti. “Bizim karargaha yeni gelen tim. Kurtuluş Timi.”
"Hoş geldiniz çocuklar,"dedi amir sıcak bir tonla. "Umarım Hakkâri’ye alışabilirsiniz. Hele bizim delilere alışabilirseniz, her yere alışırsınız zaten."
Amir gülerek devam etti: “Bizim deliler demişken… yine ortalığı toz duman etmişler. Ne yapacağız bu timi bilmiyorum.”
"Evet evet... Duyduğuma göre adamları iyi dövmüşler. Ne olmuş tam olarak, kavga neden çıkmış?"
"Valla albayım, iki abi, kız kardeşlerini zorla evlendirmeye kalkmış. Kız da kaçmış. Sokakta kıstırmışlar tam, beş altı herif. Bizim deliler de o sırada oradan geçiyormuş."
Fatih Albay’ın kaşları kalktı.
"Aynen. Almışlar adamları, evire çevire dövmüşler."
Amir, yüzünde memnun bir ifadeyle eliyle koltuğa yaslandı.
" Kızı biz hallettik Albayım, yaklaşamazlar artık. Bizim deliler sağlam gözdağı vermişler. "
Fatih Albay başını hafifçe eğerek gülümsedi, ardından arkasındaki Kurtuluş Timi'ne döndü.
"Hah işte çocuklar, ben tam da bu tarz ‘haklılıklardan’ bahsediyordum. Belki ceza veririm umuduyla gelmiştim buraya ama... "
Odadaki herkes bir anda kahkahayı bastı.
"Hadi bakalım, kalkın da yanlarına gidelim," dedi amir keyifle.
Topluca odadan çıktılar. Karakolun koridorlarından geçip hapishane tarafına doğru yöneldiler.
Kapıyı açtıklarında karşılarında ilginç bir manzara belirdi.
Deli Timi, nezarethanede birkaç suçluyla birlikte iskambil oynuyordu. Sanki hapishanede değillermiş gibi rahat, keyifli, gevşek bir hava vardı.
Can kâğıtları sayıyor, Giray, Aybars ve Devrim'de karşısındaki adamlarla lafa tutuşmuşlardı.
Kurtuluş Timi'nin üyeleri şaşkınlıkla bakakaldı.
" Galiba yanlış kapıdan girdik. "
" Ceza almaya değil, tatile gelmiş gibiler. "
Fatih Albay ise gülerek içeri girdi.
" Ortam çok keyifli görünüyor Deli! "
Devrim Komutan başını kaldırdı, göz ucuyla Albay’a baktı.
" Oyun sırası sizde Albayım, geçin oturun. "
Fatih Albay, Devrim’in in teklifine gülerek başını iki yana salladı.
" Yok Deli, beni sayma. Biz sizi buradan çıkarmaya geldik, kalkın bakalım! "
Can hemen itiraz etti, suratında çocuk gibi bir ifadeyle.
" Ya oyun bitseydi bari Albayım, beş el üst üste kazanmıştım. "
Köşede oturan suçlulardan biri güldü, eliyle Can’a kart uzattı.
" Yakında tekrar gelirsiniz Üsteğmenim, o zaman kaldığımız yerden devam ederiz. "
Kapı büyük bir gıcırtıyla açıldı. Demir parmaklıkların ardında biriken Deli Timi birer birer dışarıya çıktı.
Devrim Komutan, gözleriyle karşıda dikilen Kurtuluş Timi’ni süzdü.
" İyileşmiş gibisiniz Kurtuluş Timi. "
Kurtuluş Timi de aramıza katıldı ne düşünüyorsunuz bu konuda?1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |