
İyi okumalar dilerimm ✨️
🇹🇷Hakkâri’de İlk Gün🇹🇷
Devrim, Kurtuluş Timi’ne baktı ve gülümseyerek söyledi:
"İyileşmiş gibisiniz, Kurtuluş Timi."
Miran, hemen cevap verdi, esprili bir tavırla.
"Tabii, sadece bir ara mola vermiştik."
Atalay, gözlerini Deli Timi’ne çevirdi ve sordu.
"Bizi gördüğünüzde pek şaşırmadınız haberiniz var mıydı geleceğimizden?"
Aybars, kısa bir duraksamanın ardından cevapladı.
"Bizi şaşırtacak kadar sessiz gelmediniz. Fatih Albayım’dan duymuştuk."
Amirle kısa bir vedalaşma sonrası, karargaha doğru yola koyuldular.
Kısa bir süre sonra, Kurtuluş Timi ve Deli Timi, karargahın içinde ilerlemeye başladılar. Karargahın girişi, oldukça düzenli ve disiplinli bir havaya sahipti. Bahçede ilerlerken, Fatih Albay bir anda konuştu.
“Deli Timi ile gidersiniz lojmana. Anahtarlar lojman görevlisinde, eşyalarınız da zaten askerler tarafından evinize götürüldü,” dedi.
Kurtuluş Timi, Albay’ın söylediklerini onaylayıp başlarını salladılar.
Devrim, lojmanlara doğru ilerlerken konuştu.
"Lojmanlar buraya yakın olduğu için, çok yorgun olmadığımız zamanlarda genelde yürürüz," dedi.
Barlas, gülümseyerek başını salladı.
"Yakın olması çok iyi, ani görevlerde falan sıkıntı olmaz," dedi.
Aybars, hemen onayladı.
"Kesinlikle öyle yolun kısa olması büyük bir rahatlık oluyor."
Can, gülerek söz aldı ve Kurtuluş Timi'ne doğru döndü.
"Sizinle tanışmamız pek mükemmel olmamıştı, ama çaya bekleriz her zaman," dedi, esprili bir şekilde.
Miran, hemen araya girerek, "Olur, hem tanışmış oluruz," diye yanıtladı, gözlerinde hafif bir ışıltı vardı.
Timi ve Kurtuluş Timi, nihayet lojmanlara vardılar. Lojmanın kapısını açıp içeri girmeleriyle birlikte, lojman nöbetçisi hemen ayağa kalktı.
"Hoş geldiniz, Devrim Binbaşım," dedi lojman görevlisi,"Karakoldan mı geliyorsunuz?"
Devrim, gülümseyerek başını salladı.
"Evet evet, bir uğrayalım dedik, bizsiz yapamıyorlar biliyorsun," dedi, esprili bir şekilde.
Lojman görevlisi, Devrim’in şakasına gülmeden duramadı ve kıkırdayarak,
"Kesinlikle, yapamazlar," dedi, gözlerinde hafif bir gülümseme.
Devrim, gülümseyerek,
"Neyse koçum, yeni gelen tim için olan evin anahtarları sendeymiş, Fatih Albay öyle dedi," dedi.
Lojman görevlisi, hafifçe başını sallayarak,
"Evet evet, hemen veriyorum," diye yanıtladı. "Bu arada, tam sizin kapı komşunuz oluyorlar," diye ekledi, anahtarları uzatarak.
Lojman görevlisi, anahtarları verirken,
"İyi akşamlar," dedi ve herkes karşılık vererek,
"İyi akşamlar," dediler.
Merdivenlerden çıkarken, Giray bir anda Kurtuluş Timi'ne dönüp,
"Bu gün yerleşin, yarın görev çıkmazsa bize çaya gelin, vakit geçiririz," dedi, enerjik bir şekilde.
Atalay, Timi'ne bakarak, herkesin onayını aldıktan sonra, başını sallayarak,
"Olur, haberleşiriz," dedi.
Evlerin olduğu kata geldiklerinde, Altay, başını kaldırarak sol taraftaki evi işaret etti.
"Sol taraf, sizin eviniz," dedi, Kurtuluş Timi'ne doğru dönerek.
Kurtuluş Timi, Altay’a teşekkür ederek,
"Sağolun, iyi akşamlar," diyerek, evlerine doğru yöneldiler.
Deli Timi de, hemen kendi evlerine girmeye başladılar. Kapılar kapanırken, her iki tim de yorgun ama bir yandan da rahatlamış hissediyordu.
Sabahın erken saatlerinde Deli Timi karargaha gitmek için kapıdan adım attıkları anda, karşı evin kapısı da açıldı ve Kurtuluş Timi dışarı çıktı.
Devrim, gülümseyerek,
"Günaydın," dedi, karşı komşularına selam vererek.
Kurtuluş Timi, hemen cevap verdi,
"Günaydın"
Her iki tim de, karargaha doğru birlikte yürümeye başladılar. Hava serin ve sakin, yalnızca ayak sesleri duyuluyordu.
Karargaha vardıklarında, Kurtuluş Timi karargahı bilmedikleri için, Devrim yanına bir asker çağırdı. Asker, yanına gelince, hemen tekmil verdi.
Devrim, başını hafifçe sallayarak,
"Aslanım, sen Kurtuluş Timi'ne karargahı gezdir," dedi.
Asker, "Emredersiniz komutanım," diyerek başını eğdi ve Kurtuluş Timi ile birlikte karargahı gezmeye başlamak için Deli Timi'nin yanından ayrıldılar.
Spor Odasında
Karargahın spor odasında hava yoğundu.Devrim, köşedeki kum torbasının karşısında duruyordu. Üzerinde sadece yarım bir atlet vardı, ter tüm vücuduna yayılmıştı. Kasları gerilmiş, yumrukları hızla kum torbasına inip kalkıyordu. Her vuruş, salonda yankılanan tok bir ses bırakıyordu.
Altay, halter çalışırken nefesini kontrol etmeye çalışıyor, Giray şınav çekiyordu. Can mekik yaparken arada laf atıyor, Aybars ise barfiks demirine asılmış Can'ın dediklerine gülüyordu.
Tam bu sırada spor salonunun kapısı açıldı. Kapıdan içeri Kurtuluş Timi girdi. Önce durakladılar. Miran’ın gözleri hafifçe büyüdü.
Miran, gülerek bir adım öne çıktı. “Vay burası bayağı sıcakmış,” dedi, göz ucuyla Devrim’in kum torbasına attığı sert yumrukları izleyerek.
Barlas, omzunu silkti. “Güç gösterisi falan mı bu? Psikolojik baskı mı yapılıyor bize?” dedi yarı ciddi yarı esprili bir ifadeyle.
Can, yerden doğrulup Kurtuluş Timi’ne doğru yürüdü. “Sabah çayıyla sporu birleştiriyoruz, hem kan dolaşımı artıyor hem dedikoduya vakit kalıyor,” dedi kıkırdayarak.
Atalay ciddi bir tavırla başını salladı.
“O zaman görevimize kas üstüne kas ekleyerek başlayalım. Yarın sabah hazır olun, Deli Timi.”
Altay hemen atladı, göz kırparak.
“Bu meydan okuma gibi oldu. Biz sabah altıda buradayız, kahvaltıdan önce.”
Can omuz silkerek eklendi.
“Ve kahvaltıdan önce yenilen her lokma, zaferin bir parçasıdır!”
Salon kahkahalarla dolarken, iki tim arasındaki mesafe biraz daha azalmış, dostluğun ilk temelleri güçlenmişti. Kurtuluş Timi de spor yapmaya başlamıştı.
Barlas, Devrim’in kum torbasına attığı son sert yumruktan sonra başını iki yana sallayıp gülümsedi.
“Maşallah, Devrim Komutanım sizde de ne kas varmış,” dedi, yarı şaka yarı hayranlıkla.
Altay, hafifçe güldü, halterin başında durup terini sildi.
“Devrim Komutanım, fazla disiplinlidir. Genelde her gün sporunu aksatmaz,” dedi gururla.
Devrim, Barlas’a kısa bir bakış atarak hafifçe omzunu silkti.
“Kas işi değil, alışkanlık meselesi. Kafayı boşaltmanın en iyi yolu bu.”
Giray, şınav çekerken güldü.
“Boşaltıyor ama bizim kafada da yer bırakmıyor komutanım, sporun sonunda konuşacak nefes kalmıyor.”
Miran, spor salonunun bir köşesine geçerken kendi dizine bakıp iç çekti.
“Benim bacağım Devrim Komutanım’ın kolu kadar bile değildir muhtemelen,” dedi, hüzünle.
Can, Miran’ın sözlerine katılarak dramatik bir şekilde kollarını açtı.
“Böyle giderse benim kaslarım, Devrim Komutanım’ın yanında sönük kalacak... Gerçekten yani, içim acıyor,” dedi, yüzünü hüzünlü bir ifadeyle buruşturarak.
Aybars, barfiks demirinden inerken kaşlarını kaldırdı ve kısa bir tebessümle lafı yapıştırdı.
“Sen her türlü sönük kalıyorsun zaten, çömez. Kasla falan ilgisi yok.”
Can, Aybars’a döndü, gözlerini kısarak şakadan ciddi bir bakış attı.
“Bu gönül kırıklığıyla antrenman yaparsam, yakında Hulk gibi olurum. O zaman bakarız kim sönük kalıyor!”
Giray, yerden doğrulurken kahkahasını bastı.
“Biri Can’a protein tozu getirsin, egosuyla birlikte şişmeye başladı!”
Tam o sırada, spor köşesinden sessizce durumu izleyen Gökhan, kollarını göğsünde kavuşturdu ve gözlerini hafif kısmış halde Can ile Miran’a baktı.
“Böyle devam ederseniz,” dedi ciddi bir ses tonuyla, “Devrim Komutanım’ın yanında ikiniz de sönük kalırsınız. Demedi demeyin.”
Bir anlık sessizlik oldu.
Can hemen barfiks demirine koştu, panikle konuştu.
“Ben zaten tam barfikse geçiyordum, kaslarımı azıcık dinlendiriyordum sadece!”
Miran, mekik çekmek için yönelirken başını öne eğdi.
“Ben de boşuna nefes tükettim, çalışmaya devam.”
Giray gülerek şınavlara geri döndü.
“Bak sen şu motivasyon konuşmasına, birden herkes askeri disipline geçti.”
Kurtuluş Timi de boş durmadı. Atalay, ceketini çıkardı ve kum torbasına geçti.
“Haydi millet, Deli Timi boş durmuyor, biz de durmayalım.”
Yaman barfiks demirine atladı, Miran mekik çekmeye başladı.
Barlas haltere yönelirken hafifçe Can’a takıldı.
“Kas yapmadan çay yok demiştin ya, bize de o zaman çifte çay verin.”
Can, bir yandan barfikste sallanırken bağırdı.
“Çifte çayı hak etmek için önce çifte kol lazım, biraz kaslanayım geliyorum!”
Spor salonunda kahkahalar yeniden yankılandı. İki timin rekabeti yerini dostça bir enerjide spor coşkusuna bırakmıştı.
Spor salonunda ter içinde kalan Deli Timi, son setlerini tamamladıktan sonra yavaşça toparlanmaya başladı. Devrim havluyu omzuna attı, salondaki herkese kısa bir bakış attı.
“Toplanın, yeter bu kadar. Kurtuluş Timi size kolay gelsin,” dedi.
Aybars, barfiks demirinden atladı.
“Kolay gelsin beyler,” dedi dostane bir tonla.
Giray ve Altay sessizce selam verip salondan çıkarken, Devrim en son çıkmadan Atalay’a başıyla hafifçe selam verdi.
“Kolay gelsin.”
Atalay başını eğip “Sağ ol” dedi.
Deli Timi karargâhın bahçesine yürüyerek, iç avludaki çardaklardan birine geçti. Gölgelik altındaki masa çevresine oturdular. Deli Timi çardağa oturduktan sonra, bir asker hızla çay getirdi. Çay bardakları sıcak ve buharı tüten şekilde masaya yerleştirildi.
Devrim ceketini bir kenara attı, cebinden sigarasını çıkardı.
Altay, Can’a dönüp sırıttı.
“Yarın sabah da aynı tempoyla spor var, haberin olsun.”
Can ellerini havaya kaldırdı.
“Ben biraz kas yaptım ya, bir hafta idare eder!”
Giray gülerek çayı yudumladı.
“Senin kas dediğin, benim dizimdeki damar kadar anca.”
Devrim hafifçe güldü, bir sigara yakarken karşı çardakta oturan askerlerden biriyle selamlaştı.
Aybars gözlerini kısmış, bahçedeki kuş seslerine kulak vermişti.
O sırada arkadan bir ses duyuldu.
“Devrim Binbaşım, müsaade var mıdır? Oturabilir miyiz?”
Başlarını çeviren Deli Timi, Kurtuluş Timi’ni ayakta görünce Devrim başını hafifçe eğip koluyla boş yerleri işaret etti.
“Buyurun,” dedi, gülümseyerek.
“Çardak geniş, çay da var.”
Barlas hemen boş olan yerlerden birine otururken Miran’a dönüp gülümsedi.
“Bak, şimdi gerçekten çifte çay zamanı.”
Atalay, Devrim’in yanındaki boş yere oturmuştu. Bir süre sohbeti dinledi, yüzünde hafif bir tebessümle.
Can ve Miran yüksek sesle gülüşüyor, Altay ve Yaman karşılıklı atışıyordu. Aybars bir köşede sessizce onları izliyor, çayını yudumluyordu.
Sonra hafifçe Devrim’e doğru eğildi, sesi alçak ama netti.
“Bir dosya var bende senin imzan eksik,” dedi.
Tam o sırada Devrim’in kokusu çarptı Atalay’ın burnuna.Atalay’ın içi kıpırdadı. Nedir bu şimdi? Kokuya mı takıldım? Yok artık... diye geçirdi içinden. Kaşlarını hafif çattı, yüzünü toparladı ama o anın izini silemedi. Deli Komutan’ın rüzgarına, hiç fark etmeden kapılmaya başlamıştı.
Devrim, sigarasından bir nefes alıp dudak kenarındaki tebessümle karşılık verdi.
“Tamam gideriz birazdan imzalarım.”
Sesi sakindi ama etkiliydi. Her zamanki gibi; sakinliğinin içinde otorite taşıyan, yormayan ama yöneten bir tondaydı. Atalay gözlerini kaçırdı, çayından bir yudum daha aldı.
Masadaki gürültü, kahkahalar ve çay bardaklarının şıngırtısı arasındaki bu kısa an, Atalay için derin bir başlangıca dönüştü. Anlamını henüz kendisi bile bilmese de...
Can, sigarasını yakarken birden Devrim'e döndü. Sesinde, her zamanki rahatlık ve samimiyet vardı.
“Devrim Komutanım?”
Devrim, başını çevirdi ve kısa bir gülümsemeyle cevap verdi. "Efendim, Can?"
Can, "Bu günlük burada başka işimiz var mı?"
Devrim bir an sessiz kaldı, ardından derin bir nefes alarak konuştu. "İşimiz bitti ama bir dosya varmış Atalay’da. İmzalamam gerekiyor, siz gidin, biz arkanızdan geliriz."
Giray hemen devreye girdi ve esprili bir şekilde kafasını sallayarak, "Hadi bakalım, Kurtuluş Timi, bizim eve çay içmeye gidiyoruz!" dedi.
Kurtuluş Tim’i ve Deli Tim’i üyeleri lojmana doğru ilerlerken, Atalay ve Devrim, adımlarını karargâha doğru yönlendirmişti . Her ikisi de günün yorgunluğundan bir an önce kurtulmak istiyordu. Atalay, Devrim’e göz ucuyla bakarak, ilerideki odasına doğru yönelip kapıyı açtı.
Devrim, içeriye adımını attı ve kapıyı arkasından kapattı. Atalay, hızlıca masanın üzerine yayılmış olan dosyayı karıştırarak imzalanması gereken yeri aradı. O sırada Devrim, odanın etrafını göz ucuyla inceliyordu. Masanın üzerinde yer alan eski bir fotoğraf dikkatini çekmişti.
"Küçüklüğün mü?" diye sordu Devrim, fotoğrafı eline alarak.
Atalay, başını onaylar şekilde salladı. "Evet, ilkokul yıllarımdan." dedi.
Devrim, fotoğrafa dikkatle bakarken, "Çok tatlıymışsın küçükken," dedi içtenlikle.
Atalay hafifçe gülümsedi, "Teşekkür ederim. Sen küçükken nasıldın var mı fotoğrafın falan." dedi.
Devrim, bir an için duraksadı, ama sonra hafifçe omuzlarını silkti. “Aslında, pek fotoğrafım yok. Yetimhanede büyüdüğüm için çok fazla anım kalmadı. Ama emin ol, olsaydı, gösterirdim sana,” dedi.
Atalay, Devrim’in yüzünde beliren o ince gölgenin farkına varmıştı. Hafifçe eliyle dosyayı işaret etti.
“Şuraya bir imza atarsan, raporu tamamlamış olacağız,” dedi, sesi her zamanki kadar sakin ama bu sefer biraz daha yumuşaktı.
Devrim, bakışlarını fotoğraftan çekip başını hafifçe salladı. Fotoğrafı dikkatle yerine koyduktan sonra masaya yaklaştı. Kalemi eline alıp dosyaya göz gezdirdi. Belgeleri hızlıca okudu, ardından belirlenen yere imzasını attı.
“Bitti,” dedi kısaca.
Atalay başını salladı, dosyayı kapatıp kenara koydu. Bir süre sessizlik oldu. Odayı sadece masanın üzerindeki saate ait tıkırtılar dolduruyordu.
Umarım beğenmişsinizdirr🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |