20. Bölüm

•18•

Yazarasena
yazarasena

İyi okumalar dilerimm ✨️

 

Diğer bölümden hatırlatma

 

Atalay hafifçe saatine göz attı, sonra Devrim’e döndü.

“Karargâhta birkaç işim var,” dedi. “Onları halletmem gerekiyor. Ben gideyim artık.”

 

Devrim başını salladı.

“Benim de imzalamam gereken dosyalar var,” diye karşılık verdi. “Fatih Albay’a da bir şey sormam lazım zaten. Bizimkilere haber vereyim, birlikte gidelim.”

 

Atalay karşı çıkacak gibi oldu ama Devrim bakışını netleştirince sustu.

 

İkisi birlikte salona döndüler. Devrim, babasının yanına gidip kısa bir dokunuşla koluna değdi.

 

“Biz çıkıyoruz baba.”

 

Kemal başını salladı. “Tamam dikkatli olun.”

 

Bora, ayakta bekleyen Devrim’in yanına gelip sarıldı.

“Dikkatli ol bir şey olursa ara.”

 

Emre gülerek Atalay'a Bora’yı gösterdi. “Bu çok sıkıcı. En azından senin bir giderin var. Sen hep gel bizim eve.”

 

Kemal kapıya yöneldi. “Oğlum, kapımız her zaman sana açık, unutma.”

 

Atalay hafifçe gülümsedi, başını sallayarak.

“Müsait olduğumda mutlaka gelirim tabii.”

 

Konuşma bitince Atalay ve Devrim bahçeden arabaya doğru yöneldi.

 

 

 

🇹🇷Aşk🇹🇷

 

 

Devrim ve Atalay kahvaltıdan sonra arabaya bindiler.

Karargâhın önüne geldiklerinde Devrim arabayı dikkatlice park etti. İkisi birlikte binaya girdiler. İşlerini halletmek için ayrıldılar ama göz göze geldiklerinde aralarındaki o kelimesiz anlayış hâlâ sürüyordu.

 

Bir süre sonra Devrim, işleri bitirip Atalay’ın odasına yöneldi. Kapıyı hafifçe tıklatıp içeri girdi.

 

“Binbaşım, imzalamanız gereken bir dosyayı getirdim,” dedi, belli belirsiz bir tebessümle.

 

Atalay dosyayı aldı, hızlıca göz attıktan sonra imzaladı.

 

“İşlerini hallettin mi?” diye sordu, gözlerini Devrim’den ayırmadan.

 

“Evet, şimdi dosyayı albay’a götüreceğim. Ondan sonra eve geçerim,” dedi Devrim, biraz da yorgun bir sesle. “Albay çıkmadan dosyayı yetiştireyim, sonraya kalmasın. Sana kolay gelsin.”

 

Kafamla onayladım, hafifçe gülümsedim. “Sağ ol. Görüşürüz.”

 

 

Bir süre sonra Atalay nihayet işlerini tamamlamıştı. Masanın üzerindeki son dosyayı kapattıktan sonra derin bir nefes aldı ve karargâhtan çıktı. Lojmana doğru yürürken bahçeden gelen bir sesle adımlarını yavaşlattı. Başını çevirdiğinde Devrim’i, yanında yabancı bir adamla konuşurken gördü.

 

Devrim’in yüzünde tanıdık bir gülümseme vardı. Rahattı, sakindi. O gülüş… bir başkasına yönelmişti. Yanındaki adam da zaman zaman kahkahayla gülüyor, Devrim’in söylediklerine başını sallayarak eşlik ediyordu.

 

Atalay, bir an olduğu yerde kaldı.

 

Babasıyla yaptığı bir konuşma geldi aklına.

 

“Onun gülüşünü başka kimsenin gülüşüyle kıyaslamadığımı fark ettim,” demişti babası.

 

Gözleri istemsizce yeniden Devrim’e kaydı.

 

O gülüş, gerçekten de başka hiçbir şeye benzemiyordu.

 

İçinde uzun zamandır unuttuğu bir his, yavaşça kıpırdanmaya başladı.

Ne tam adı vardı, ne de açıklaması.

Sadece… vardı.

Ve var olmaya devam edecekti.

 

Atalay başını hafifçe çevirdi, gözlerini yere indirdi.

Bir kelime bile söylemeye ihtiyacı yoktu.

Çünkü her şey ortadaydı.

 

Yanlarına gitmedi.

Adımlarını lojmana çevirecekken, aniden yön değiştirdi.

Eve gitmekten vazgeçmişti.

 

Karargâha geri döndü. Sessiz ve hızlı adımlarla koridorları geçti. Spor salonunun kapısını açtı. İçeri girdiği anda üzerindeki tişörtü bir kenara attı. Hızlı, kararlı adımlarla ağırlıklara yürüdü.

 

Sinirini bastırmak için değil.

İçindekini… susturmak için.

 

Ama bazı duygular susturulmazdı.

Ne kadar ter dökersen dök, ne kadar görmezden gelirsen gel…

Bir kere fark ettiysen, artık hep oradaydı.

 

 

Birkaç saat geçmişti. Hava yavaş yavaş kararmaya başlıyordu. Devrim, evde timiyle bir akşam geçiriyordu ki telefonu çaldı. Ekranda “Neşe Hanım” yazıyordu.Sesten duyamayacağı için hemen balkona çıkıp aramayı açtı.

 

“Devrim kızım, iyi akşamlar.”

 

Kadının sesi telaşlıydı.

 

“Kusura bakma böyle aradığım için Atalay’a ulaşamıyoruz. En son seninle olduğunu söylemişti bize sabah.”

 

Devrim yerinden hafifçe doğruldu, dikkat kesilmişti.

 

“Ben evdeyim şu an, sabah karargâha geçtiğimizden beri görmedim onu. En son işlerini halletmeye gitmişti, karargâhta dosyalarla uğraşıyordu.”

 

Kısa bir duraksamadan sonra ekledi.

 

“Timdekilere sordunuz mu acaba?”

 

Neşe Hanım, sesi endişeli şekilde devam etti. “Onları seni aramadan önce aradık. Bugün hiç görmediklerini söylediler. Onlar da arayacaklarını söylediler ama hâlâ haber yok. Ulaşmaya çalışıyorlar sanırım.”

 

Devrim, Neşe Hanım’ın ses tonundaki tedirginliği hemen fark etti.

 

“Tamam Neşe Hanım, merak etmeyin. Ben hemen karargâha gider bir bakarım. Belki hâlâ odasındadır. İşe daldıysa telefonunu sessize almış olabilir. Bulursam sizi hemen arayacağım, merakta bırakmam.”

 

“Çok teşekkür ederim kızım.” dedi Neşe Hanım, sesi titrekti.

 

“Rica ederim, siz rahat olun,” dedi Devrim, telefonu kapatır kapatmaz vakit kaybetmeden evden çıktı. Adımlarını hızlandırdı, karargâha vardığında gece havası iyice serinlemişti. Karargaha geldiğinde nöbetçi askerlere yaklaştı.

 

“Atalay Binbaşı hâlâ içerde mi?” diye sordu, sesi net ve ciddi.

 

Nöbetçi asker hemen yanıtladı. “Evet komutanım,”

 

Devrim başıyla onayladı. “Tamam, sağ olun.”

 

Hemen binaya girdi, doğruca Atalay’ın odasına yöneldi. Kapının kolunu çevirdi ama kapı kilitliydi. İçeride ışık da yoktu. Gözleri koridorda dolandı, o sırada karşıdan gelen bir askeri fark etti.

 

“Teğmen!” diye seslendi.

 

Genç asker hemen durdu. “Emredin komutanım!”

 

“Atalay Binbaşı’yı gördün mü bugün?”

 

Asker düşünmeden cevap verdi. “Evet komutanım. Birkaç saat önce spor salonuna doğru geçiyordu. Sonra görmedim.”

 

Devrim teşekkür ederek hemen yönünü değiştirdi. Hızlı adımlarla spor salonuna ilerledi. Sessizce kapıyı açtı.

 

Salon loş ışıklarla aydınlatılıyordu. İçeriden sadece derin nefes sesleri ve boks torbasına çarpan sert yumrukların yankısı geliyordu.

 

Gözleri hemen Atalay’ı buldu. Salonun köşesinde, kan ter içinde, yumruklarını durmaksızın boks torbasına savuruyordu.

 

Devrim, bir an kapının önünde durdu. Ona seslenmedi. Sadece izledi.

 

Ne düşünüyordu bilmiyordu ama iyi olmadığını anlamak için daha fazlasına gerek yoktu.

 

 

(Devrim’den)

 

Hemen Atalay’ın yanımda olduğuna dair Neşe Hanım’a kısa bir mesaj attım.

"Atalay yanımda, iyi merak etmeyin."

 

Mesajı gönderip telefonu cebime attım. Adımlarımı salonun içine çevirdim.

 

"Atalay," diye seslendim.

 

Hiçbir tepki vermedi.

 

Bir adım daha attım.

“Atalay!”

 

Yine dönüp bakmadı.

Sanki içinde bir yerde kaybolmuş gibiydi.

 

 

 

Tereddüt etmeden yaklaştım, elimi uzatıp omzuna dokundum.

 

O an... her şey bir anda oldu.

 

Birden bire döndü. Yumruğu, içgüdüsel ve sert bir hareketle geriye doğru savruldu. Refleksle birkaç adım geri çekildim.

 

 

 

Göz göze geldiğimiz an, Atalay’ın bakışları dondu. Yumruğu yarıda kesildi. Omzundaki dokunuşun bana ait olduğunu fark ettiğinde yüz ifadesi bir anda değişti.

 

Şaşkınlık, korku ve en çok da pişmanlık.

 

“Devrim” dedi sadece, nefesi kesik kesikti.

 

Ardından, bir saniye bile düşünmeden, bir kelime etmeden beni kendine çekti.

 

Ne olduğunu anlamadan göğsüne çekilmiş buldum kendimi. Kalbi hâlâ hızlı atıyordu. Bedeni titriyordu.

 

“İstememiştim,” dedi boğuk bir sesle. “Yemin ederim bilmeden...”

 

 

Şaşkındım, ama bir şey demedim. Yalnızca durdum. Onun sarılışındaki o kırılganlık fazlasıyla yeterliydi.

 

 

Sarılma bir süre sürdü.

Sonra Atalay, hafifçe geri çekildi.

Göz göze geldik.

 

Ben hiçbir şey sormadım.

Sadece başımla kapıyı işaret ettim.

“Yürüyelim mi biraz?”

 

Bir şey demeden başını salladı.

Üzerine alelacele bir tişört geçirdi, terli ellerini havluyla sildi.

Ardından yanıma geldi.

 

Beraber karargâhın arka kapısından çıktık.

Gece serinliği yüzümüze vurdu.

 

 

(Atalay’dan)

 

Ay ışığı tel çitlerin üstüne vuruyor, gölgeler yere ağ gibi düşüyordu. Devrim ellerini arkasında birleştirmişti, her zamanki gibi duruşu dikti. Ama adımları yavaştı. Düşünüyordu.

 

Ben göz ucuyla onu izledim. Gecenin sessizliği kadar tanıdıktı artık yanımda yürümesi. Ama o gece, bir şey farklıydı.

 

Devrim'in bakışları uzakta bir yere takılıydı. Gözleri sakin görünse de, içeride bir şeylerin kıpırdadığını biliyordum. Konuşmasak da belliydi; bu gece ikimizde içimizde susturduklarımızla savaşıyorduk.

 

Ben kendimin ne hissettiğini biliyordum artık.

Ama o... henüz kendi kalbinin adını koyamamıştı.

 

O yüzden bu gece...

Sadece onunla yürüdüm.

Bir şey söylemeden, bir şey beklemeden.

 

Ama içimden geçen tek şey şuydu:

Ben artık ona aşıktım.

Ve o bunu bilmese de yanında kalmaya razıydım.

 

 

Sabah

 

 

Güneş, perdelerin arasından sızıyordu. Odaya dökülen ışıkla birlikte içeride hafif bir hareketlilik başlamıştı.

 

Can, uyanır uyanmaz gözlerini ovuşturdu.

Yanındaki koltukta büzülmüş uyuyan Giray’a bakıp sinsice sırıtıp yastığı kaptı.

 

“Uyanın bre cahiller!”

Yastığı Giray’ın kafasında doğru savurdu.

 

Giray mırıldandı, eliyle yastığı savuşturdu.

“Can bir gün de savaş çanların çalmadan uyan be kardeşim.”

 

O sırada kapı açıldı.

 

Devrim, kahvesini almış, kapıya omzuyla yaslanmış halde içeri baktı.

“Hayırdır? Burayı yatakhaneye mi çevirdiniz? Yoksa sabah sporu yerine yastık dövüşü mü başladı?”

 

Can, hemen toparlandı, sırıta sırıta:

“Komutanım, sabah egzersizi yapıyoruz. Hedef: Giray’ın sabrını zorlamak.”

 

Devrim, kahvesinden bir yudum aldı.

“Giray’ın sabrı kalmamış olabilir ama benim hâlâ sabit nişan alma becerim yerinde.”

 

Giray, ellerini havaya kaldırdı.

“Yeminle Can için bizden sağlık tazminatı isteyeceksiniz Komutanım.”

 

Altay, mutfaktan seslendi.

“Çayı koydum, ama Can’ın sesiyle demlenmiş gibi oldu zaten.”

 

Can,

“Bak şimdi Altay sen sus, zaten gece uykuda konuşuyorsun. Gece üçte hâlâ ‘pansuman seti nerede’ diye sayıklıyordun.”

 

Altay gözlerini devirdi.

“Oğlum benim işim bu, şükret gece ‘iğne yapayım’ demedim sana.”

 

O sırada Aybars, sessizce mutfağa geçmişti bile.

Ama Can, onun sessizliğini affetmedi.

“Aybarsss, sen sabahları niye böyle hayalet gibisin? Ses ver azıcık, sabah sabah insan olduğumuzu anlayalım.”

 

Aybars arkasını dönmeden konuştu.

“Siz insan mısınız?.”

 

Giray, masaya ekmekleri bırakırken araya girdi:

“Komutanım, bugün kahvaltıdan sonra eğitim var mı yoksa terapi seansı mı?”

 

Devrim, gözlerini kısarak Can’a baktı.

“Eğer Can konuşmaya devam ederse, grup terapisine çevireceğim. İlk konuşan da ben olacağım: ‘Timimdeki delilik oranı nasıl yüzde yüz oldu?’ diye başlarım artık.”

 

 

Can, elindeki bardağı kaldırdı.

“Biz Deli Timi’yiz Komutanım. Oranımız sabit değil, efsane.”

 

Devrim, başını iki yana salladı, gülerek içeri geçti.

“Efsaneyseniz, şu masaya oturun da kahvaltı başlayabilsin. Yoksa efsane bir şekilde aç kalacaksınız.”

 

Kahvaltı masasında gülüşmeler hâlâ sürüyordu.

 

Can, elindeki zeytini Giray’a doğru fırlattı.

“Al, protein refleks çalışması.”

 

Giray, zeytini havada yakalayıp ağzına attı.

“Benim refleksimle oynama, Can. Sonra moralin bozulur.”

 

Tam o sırada, Devrim’in cebindeki telefon titredi. Masadaki neşeli hava bir anda duruldu. Herkes refleksle Devrim’e döndü.

 

Devrim, telefonu çıkarıp ekrana baktı. Fatih Albay yazıyordu.

 

Sessizce ayağa kalktı ve mutfağın köşesine çekilerek aramayı yanıtladı. Tim, konuşmalarını duymasa da Devrim’in ifadesinden havanın değiştiğini fark etti.

 

Bir dakikadan kısa sürdü görüşme.

 

Devrim, telefonu cebine koyarak döndü. Sesi ciddi ve netti.

 

“Toplanın. Karargâha gidiyoruz. Albay acil bir görev için bilgi verecekmiş. Detaylar orada paylaşılacak.”

 

Can’ın yüzü ciddileşti.

“Uzun görev mi Komutanım?”

 

Devrim başını iki yana salladı.

“Hayır, değil gibi.” Devrim, son olarak gözlerini timin üzerinde gezdirdi.

“Haydi, harekete geçin. Beş dakikanız var.”

 

 

Bir süre sonra

 

Deli Timi, sessizce toplantı salonuna girdi. Herkes yerini aldı. Kapının hemen önünde, elleri arkasında duran Fatih Albay’ın yüzü her zamanki gibi ciddiydi. Gözleri tek tek tim üyelerinin üzerinde dolaştı ve salondaki sessizliği bozdu:

 

“Oturun.”

 

Tim sandalyelere yerleşti. Devrim, ön sıraya oturdu. Ciddiyeti yüzünden okunuyordu.

 

Albay, önündeki haritayı açtı, masaya koydu ve işaret parmağıyla bir noktayı gösterdi.

 

“Sınır hattına yakın, küçük bir dağ köyü bölgede aktif olduğu bilinen bir terörist grup köye baskın düzenledi.”

 

Herkes anında odaklandı. Can’ın esprili yüz ifadesi tamamen silinmişti. Altay, not alıyormuş gibi başını hafifçe eğdi. Giray’ın yumrukları istemsizce sıkılmıştı.

 

Albay devam etti:

 

“İlk bilgilere göre sivillere doğrudan zarar verilmediği ama köyden çıkmalarına da izin verilmiyor. ”

 

Devrim, kısa ve net sordu:

“Rehin var mı?”

 

“Bildiğimiz kadarıyla yok.”

 

Aybars ayağa kalkmadan konuştu.

“Bölgedeki yollar, iniş alanları?”

 

“Dar ve çakıllı. Helikopterle girmek riski artırır. Kara yolundan, sessiz sızma yapılacak.” Fatih Albay gözlerini Devrim’e çevirdi.

“Deli, bu görev sizlik. Temiz çalışın. Sessiz girin, net çıkın.”

 

Devrim, başıyla onayladı.

“Anlaşıldı Albayım.”

 

Albay bir an sustu, sonra sesini biraz alçalttı.

“Sivillerin gözü sizin üstünüzde olacak. Orada sadece asker değil, güven simgesi olarak bulunacaksınız. Bunu unutmayın.”

 

Devrim ayağa kalktı.

“Timin tamamı hazır. Hareket için izin verir misiniz?”

 

“Verildi. Hazırlığınızı yapın. Yarım saat içinde çıkıyorsunuz.”

 

Albay bir adım geri çekildi.

 

“Deli Timi bu görevi hakkınızla tamamlayacağınıza inanıyorum. Allah yar ve yardımcınız olsun.”

 

....

 

 

Kimi zaman savaş bir çatışma değildir.

 

Kimi zaman hainlik bir kurşunla gelmez.

 

Kimi zaman şehitlik, en sessiz hâliyle gelir.

 

 

12 yiğit.

 

12 can.

 

12 anne duası, 12 kardeş özlemi, 12 vatan evladı.

 

 

-Piyade Teğmen Furkan Sert

 

 

- İstihbarat Üsteğmen Ege Akar

 

 

- Komanda Astsubay Kıdemli Çavuş Fikret Mangura

 

 

- Astsubay Kıdemli Çavuş Abdurrahman Akdoğan

 

 

- Piyade Uzman Çavuş Ümit Üzüm

 

 

- Piyade Uzman Çavuş Enver Yaman

 

 

- Piyade Uzman Çavuş Kani Obi

 

 

-Piyade Sözleşmeli Er Özkan Özkanlı,

 

 

- Piyade Sözleşmeli Er Mahsun Yeşildemir

 

 

- Piyade Sözleşmeli Er Ahmet Kuşak

 

 

- Piyade Sözleşmeli Er Celattin Uyanık

 

 

- Piyade Sözleşmeli Er Ahmet Gültekin

 

 

Vatan size minnettar.🇹🇷

 

 

Bölüm : 11.07.2025 22:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...