21. Bölüm

•19•

Yazarasena
yazarasena

İyi okumalar dilerimm ✨️

 

Diğer bölümden hatırlatma

 

Albay, önündeki haritayı açtı, masaya koydu ve işaret parmağıyla bir noktayı gösterdi.

 

“Sınır hattına yakın, küçük bir dağ köyü bölgede aktif olduğu bilinen bir terörist grup köye baskın düzenledi.”

 

Herkes anında odaklandı. Can’ın esprili yüz ifadesi tamamen silinmişti. Altay, not alıyormuş gibi başını hafifçe eğdi. Giray’ın yumrukları istemsizce sıkılmıştı.

 

Albay devam etti:

 

“İlk bilgilere göre sivillere doğrudan zarar verilmediği ama köyden çıkmalarına da izin verilmiyor. ”

 

Devrim, kısa ve net sordu:

“Rehin var mı?”

 

“Bildiğimiz kadarıyla yok.”

 

Aybars ayağa kalkmadan konuştu.

“Bölgedeki yollar, iniş alanları?”

 

“Dar ve çakıllı. Helikopterle girmek riski artırır. Kara yolundan, sessiz sızma yapılacak.” Fatih Albay gözlerini Devrim’e çevirdi.

“Deli, bu görev sizlik. Temiz çalışın. Sessiz girin, net çıkın.”

 

Devrim, başıyla onayladı.

“Anlaşıldı Albayım.”

 

Albay bir an sustu, sonra sesini biraz alçalttı.

“Sivillerin gözü sizin üstünüzde olacak. Orada sadece asker değil, güven simgesi olarak bulunacaksınız. Bunu unutmayın.”

 

Devrim ayağa kalktı.

“Timin tamamı hazır. Hareket için izin verir misiniz?”

 

“Verildi. Hazırlığınızı yapın. Yarım saat içinde çıkıyorsunuz.”

 

Albay bir adım geri çekildi.

 

“Deli Timi bu görevi hakkınızla tamamlayacağınıza inanıyorum. Allah yar ve yardımcınız olsun.”

 

 

🇹🇷Emanet🇹🇷

 

 

Karargâhtan çıkış sessiz oldu.

Her biri görev ciddiyetini yüzüne takmıştı. Şakalaşmalar, kahkahalar, o deli neşeleri hepsi geride kalmıştı. Çünkü Deli Timi ne zaman görev alırsa, içlerinde başka bir taraf uyanırdı.

Devrim önde yürüyordu. Arkasında sırasıyla Aybars, Altay, Giray, Can… Hepsi sırt çantalarıyla ve silahlarıyla hazırdı.

Üst geçidin altındaki garajdan alınan zırhlı araca bindiklerinde, içerideki sessizlik adeta nefes alıyordu. Sadece motor sesi duyuluyordu bir süre.

Ama o sessizlik uzun sürmedi.

Giray, yanında oturan Can’a hafifçe dirseğiyle dokundu.

“Hey Deli Timi'nin maskotu. Bu kadar sessizlik sana yakışmıyor. Ne oldu?”

Can başını yavaşça çevirdi, gözlerini kıstı.

“Dilim bu aralar suskunlukta inzivaya çekildi.”

Altay başını öne eğip kıkırdadı.

“Sessiz kalınca daha tehlikeli oluyor ha biriktiriyor.”

Aybars öne eğilmeden konuştu, tonunda alışık oldukları sertlik vardı.

“Hazır olun. Sessizce girip sessizce çıkacağız. Uçan kuş bile duymayacak.”

Bir süre sonra araç, görev bölgesine en yakın noktaya ulaştı. Dağların arasında küçük bir vadide durdular. Araçtan sessizce indiler. Gecenin soğukluğu yüzlerine çarptı ama bedenleri harekete hazırdı.

Devrim, pusulayı eline aldı, haritaya kısa bir bakış attı.

“Can.”

“Buyur Komutanım.”

“Ön tarama sende. Her sinyali bildir. Altay sen Can’la. Aybars, sen arkamızı kolla. Giray sende benimle kal.”

Herkes başıyla onayladı.

Adımlar başladığında, karanlık artık onlara ev sahipliği yapıyordu.

Bir süre sonra

Operasyon bitmişti.

Tüm bölge, Deli Timi tarafından sessizce temizlenmişti.

Timin çevre kontrolü devam ederken, bir anda…

İnce bir bebek ağlaması duyuldu.

Çok hafifti. Rüzgâr gibi, fısıltı gibi.

Neredeyse duyulmayacak kadar kırılgan.

Ağlamayı ilk net duyan, Devrim oldu.

Başını aniden çevirdi, gözlerini kısarak baktı.

Bir taş evin arkasından geliyordu o ince ses.

Sessiz adımlarla sesin geldiği yöne yöneldi.

Evin kapısı aralıktı. Elini yavaşça itti, kapı gıcırdamadan açıldı. İçeride loş bir ışık vardı belki de hâlâ yanan bir mumdan kalan son alev.

Küçük, yıkık dökük bir odadaydı.

Bir köşede, eski bir beşik.

Beşiğin içinde ağlayan bir bebek.

Ve beşiğin hemen yanında…

Sırtı duvara yaslanmış, kanlar içindeki bir kadın.

Göğsünden vurulmuştu ama hâlâ yaşıyordu.

Gözleri yarı açık, bakışları dalgın ama beşiğe odaklıydı.

O canıyla hâlâ bebeğine bakıyordu.

Devrim göz göze gelince kadın irkildi.

Yüzünde korku belirdi ama sonra…

Kadının gözleri Devrim’in yakasındaki küçük Türk bayrağına takıldı.

Tüm korkusu, bir anda bir tebessüme dönüştü.

İçinden kopan bir rahatlamaydı bu.

Sanki beklediği güven, sonunda gelmişti.

Ağzından kan sızdı.

Devrim hızla yanına yaklaştı, diz çöktü.

“İyi misin?”dedi, panikle.

Ama kadın, o soruyu duymadı bile.

Gözleri hâlâ Devrim’e bakıyordu.

Fısıltı gibi bir sesle söyledi.

“Adın ne?”

 

Devrim duraksadı. Gözleri bir anlık karıştı.

“Devrim ” dedi kısık bir sesle.

Kadın, başını yavaşça beşiğe çevirdi.

Zorlukla nefes alıyordu. Elini uzattı…

Bebeğinin battaniyesini tuttu.

“Devrim oğlumun benden başka kimsesi yok. Boran'ım sana emanet.” dedi.

Son cümlesini söylerken eli ağırlaştı.

 

Parmakları gevşedi ve eli Devrim’in kucağına düştü.

Devrim, kadının elini tuttu.

“Bak buradayım. Tamam mı? Uyuma. Uyuma sakın,” diye fısıldadı.

Nabzına baktı.

Yoktu.

Yutkundu.

 

Kadını hafifçe sarsmaya çalıştı, sesi titriyordu.

“Hayır… bebeğinin sana ihtiyacı var nolur bırakma onu.”

 

Ama kadın, artık gözlerini sonsuza dek kapatmıştı.

Devrim, kısa bir an gözlerini kapattı. İçindeki acı, yüzünden belli oluyordu.

 

Tam o sırada kapıdan ayak sesleri duyuldu.

Aybars girdi, ardından Altay, Can, Giray.

Hepsi bir anlık durdu.

 

Sahneyi görünce hepsinin gözlerinde donuk bir sessizlik oluştu.

Giray yavaşça yaklaştı.

 

Can, hemen beşiğe eğildi minik Boran’ı kucağına aldı.

Altay elini kalbine götürdü, sessizce başını eğdi.

 

Aybars sessizce konuştu. “Devrim Komutanım…?”

 

Devrim başını kaldırdı.

Gözlerinde hüzünle karışık bir sorumluluk vardı.

“Bu çocuk artık bize emanet.

 

Devrim bebeği Can'ın kucağından aldı.

Bir an sessizce baktı, gözleri doldu ama tek kelime etmedi.

 

O bakış, hem içindeki acıyı hem de verdiği sözü anlatıyordu.

 

Timin geri kalanı sessizce onu izledi; o anda kelimeler anlamsızdı.

Zırhlı araca doğru yürürken Can hafifçe sordu.

“Bu yakışıklı beyle ne yapıcaz?”

 

Giray Can’a bakarak konuştu.

“Biz hepimiz yetimhanede büyüdük. O yüzden biliyorum ki, Boran’ı kimsesizliğe teslim edemeyiz.”

 

Devrim, bebeği kucağında sımsıkı tutup cevap verdi.

“Annesinin bize bıraktığı bir emaneti bırakmak mümkün değil. Eğer birileri yetimhane konusunda ısrar ederse, evlat edinirim. Boran bizimle, yanımızda büyüyecek.”

 

Altay sessizce başını salladı.

“Biz onun ailesiyiz artık. Bu sorumluluk bizimle birlikte hayatımızın parçası.”

 

Can tebessüm etti.

“Deli Timi’nin en küçük üyesi yanında olacağız.”

Devrim, Boran’a bakıp yumuşakça mırıldandı.

“Sana söz veriyorum, asla yalnız kalmayacaksın hep yanında olan birileri olacak.”

 

Bir süre sonra, zırhlı araç karargâh bahçesine girdiğinde saat gece yarısını geçmişti. Nöbetçi askerlerin gözleri tanıdık plakaya ve inen time takılmıştı. Devrim Komutan kucağında battaniyeye sarılı bir şeyi taşıyordu. Bir asker gözlerini ovuşturup, "Yok artık, bebek mi o" diye sordu.

 

Can, fırsatı kaçırmayarak kollarını iki yana açtı ve bağırdı. Deli Timi'nin en genç üyesi geliyor. Adı Boran, kod adı Minik Kurt. Altay gülerek, gece operasyonunda düşman kucağına değil, bizim kucağımıza bebek düştü dedi.

 

Başka bir asker merakla yaklaşıp, o gerçekten bebek mi, gerçek mi diye sordu. Devrim başını kaldırıp, gece boyunca epey bağırdı gerçektir diye cevap verdi. Sesi yorgundu ama içinde ince bir mizah vardı.

 

Aybars sessizliğini korurken Can ona yanaşıp, abi sen bile gülümsedin az önce. Yoksa Boran etkisi mi diye şaka yaptı. Giray kıkırdayarak yakında bebek boyunda üniforma sipariş ederiz dedi.

 

Devrim binaya doğru ilerlerken, gürültü yapmayın. O artık bizimle ve uyumaya çok ihtiyacı var dedi. Arkalarından bakan bir asker, vatan emanet bırakır, Deli Timi sahip çıkar diye başını salladı.

 

Deli Timi sessizce ilerliyordu. Devrim önde, diğerleri peşindeydi. Hepsinin yüzünde görev sonrası yorgunluk ve merak vardı. Devrim’in kucağındaki bebek hâlâ mışıl mışıl uyuyordu, herkesin dikkatini çekiyordu.

 

Kapı önünde durdular. Devrim timine kısa bir bakış attı, kapıyı çaldı. İçeriden tok bir ses yükseldi, girin. Kapı açıldı. Devrim içeri girdiğinde odada kısa bir sessizlik oldu. Arkasından tim de girdi. Ancak albayın bakışları çoktan Devrim’in kucağındaki minik yüze takılmıştı. Kaşları çatıldı, birkaç adım attı ve durdu. Yüzündeki ifade şaşkın ve endişeliydi.

 

Albay ne oluyor Devrim, o çocuk da ne diye sordu. Devrim başını sallayıp, annesinin vefat etmeden önceki emaneti dedi. Albay durumu yetkililere bildirmemiz gerek, prosedür belli. Aile Bakanlığı, çocuk hizmetleri burda bırakmazlar, alırlar dedi.

 

O an odada sessizlik oldu. Devrim’in bakışları yere kaydı, dudakları titredi. Sonra başını kaldırıp gözlerini albay’a dikti.

 

Ben evlat edinmek istiyorum Boran’ı dedi. Albay’ın kaşları kalktı, dikkat kesildi. Devrim devam etti.

 

Biz yetimhanede büyüdük. Nasıl bir yer olduğunu iyi biliyoruz. Sıcak bir yuvada büyümedik. Hiç annemiz babamız olmadı. Kısacası kimsemiz yoktu.

 

Gözleri bir an Boran’a kaydı, sonra tekrar albay’a döndü.

 

Aile konusunda birçok duygudan yoksun büyüdük ama biz Boran’ın böyle büyümesini istemiyoruz. En azından bir evi olduğunu, arkasında birileri olduğunu bilsin. Bir anne baba olamayabiliriz ama onun için elimizden geleni yaparız dedi.

 

Bu sözlerden sonra Can, her zamanki şımarık ses tonu olmadan, ciddi ve yumuşak bir sesle konuştu.

 

Annesinin emaneti o. Devrim Komutan’a onun sorumluluğu bizim sorumluluğumuz dedi.

 

Hemen ardından Giray başını sallayıp ekledi.

 

Aynen öyle. Komutanımın dediği gibi, bir anne baba olamayız belki ama elimizden gelenin en iyisini yaparız. Ne gerekiyorsa.

 

Fatih Albay uzun uzun baktı onlara. Devrim’in gözlerinde yorgun bir kararlılık vardı. Aybars, Altay, Giray ve Can hepsi aynı çizgideydi. Bir bebek için dimdik durmuşlardı, hiç konuşmadan bile her şeyi anlatan duruşları vardı.

 

Albay’ın bakışları son kez Boran’a kaydı. Küçük yüzü Devrim’in göğsüne yaslıydı, huzurlu bir uykudaydı.

 

Albay hiçbir şey söylemedi. Sadece birkaç saniye durdu, sonra yavaşça başını salladı. Ne olur ne biter o da bilmiyordu ama o an bir şey belliydi.

 

Artık bu iş resmi evrakların çok ötesindeydi.

 

Albay derin bir nefes aldı, gözlerini bir kez daha Boran’a sonra Devrim’e çevirdi. Kararlı bir sesle konuştu.

 

O zaman annesinin emanetine gözümüz gibi bakalım dedi. Bir an duraksadı, sesi yumuşadı. Yetkili birimlerle bu konuyu ben konuşurum. Merak etmeyin, elimden gelenin değil daha fazlasının peşine düşeceğim diye ekledi.

 

Deli Timi’nin yüzlerindeki gerginlik yerini sessiz bir rahatlamaya bıraktı. Albay yerinden kalkıp yavaş adımlarla Devrim’in yanına geldi. Boran’a dikkatle baktı, elini uzattı.

 

Minik Boran’ı kucağına aldığında her şey yolundaydı ama birkaç saniye sonra Boran’ın dudakları büküldü, yüzü buruştu ve tiz bir ağlama yükseldi. Boran geri döner dönmez sustu, başını güvenle Devrim’in göğsüne yasladı.

 

Odadaki herkes bu sahneye aynı anda güldü. İlk defa o günden beri odaya gerçek bir gülümseme yayılmıştı.

 

Albay bakıyorum da Boran çoktan Devrim’e alışmış dedi.

 

Deli Timi kahkahalarla güldü. O anın sıcaklığı hepsinin içine işledi. Uzun zamandır ilk kez bu kadar içten bir şey hissetmişlerdi.

 

Deli Timi, Albay’ın odasından çıktıktan sonra sessizce arabaya bindi. Devrim hâlâ Boran’ı dikkatle kucağında tutuyordu. Araç içindeki sessizlik yavaş yavaş hafif bir huzura dönüştü. Albay’ın sözleri içlerini rahatlatmıştı.

 

Bir süre sonra kaldıkları lojman binasının önünde araç durdu. Tam arabadan inmişlerdi ki başka bir timle göz göze geldiler. Kurtuluş Timi.

 

En önde Atalay, arkasında Yaman, Gökhan, Barlas ve Miran vardı. Tam girişe yönelmişlerdi ki Miran’ın gözleri aniden Devrim’in kucağındaki minik varlığa takıldı. Gözleri büyüdü, adımlarını hızlandırdı.

 

“Oo ne oluyor ya” diye seslendi.

 

Devrim henüz cevap veremeden Can hemen atladı, fırsatı kaçırmadan.

 

“Tanıştırayım, timimizin yeni üyesi. Sessiz, uslu, ama emir-komuta zincirine bağlı.”

 

Herkes gülerken Yaman kaşlarını çattı, gözlerini kısarak baktı.

 

“Harbi kim bu minik?”

 

Aybars cevap verdi.

 

“Görevde verilen bir emanet. Anlarsınız ya… artık alışın. Deli Timi bekar, mutlu, çocuklu.”

 

Kahkahalar yükseldi. Boran tüm seslere tepki verdi, minik gözlerini açtı, merakla etrafı süzdü.

 

Barlas eğilip yanaklarını yumuşakça okşadı. Boran başta tepkisiz kaldı ama birkaç saniye sonra minik bir tebessümle gülümsedi.

 

“Gördünüz mü? Bizim timde en sevdiği kişilik ben olacağım” diye şaka yaptı.

 

Miran hemen atıldı.

 

“Yavaş ol Barlas. Daha beş saniye oldu tanıyalı. Bakarsın yarın sabah beni görünce gık bile demeden kucağıma gelir.”

 

Barlas cevap verdi.

 

“Senin suratına bakınca ağlamaya başlarsa hiç şaşırmam.”

 

Miran gülerek dedi ki,

 

“O zaman seninle Boran’ın kalbini kazanma savaşına başlıyoruz, hazırlıklı ol.”

 

Deli Timi kahkahalarla gülerken Kurtuluş Timi de bu neşeli tabloya kendini bıraktı. Boran etrafındaki kalabalığı büyük gözlerle inceliyor, her sese başını döndürüp dikkatle bakıyordu.

 

Sohbet, gülüşmeler ve laf atmalar sürerken Giray hafifçe başını eğip fısıldadı.

 

“Hadi artık eve geçelim.”

 

İki tim yavaş yavaş binaya yöneldi. Sessiz ama huzurlu adımlarla apartmanın iç koridorlarına girip kendi dairelerinin önüne geldiler.

 

Tam Deli Timi’nden biri anahtarı çıkarıp kapıyı açmak üzereyken karşı dairenin kapısı açıldı. Kapıda Neşe Hanım belirdi, tanıdık sesiyle “Hoşgeldiniz çocuklar” dedi.

 

Gözü Deli Timi’ne ve özellikle Devrim’in kucağındaki minik Boran’a takıldı. Gözleri büyüyüp şaşkınlıkla baktı.

 

“Kızım seni bekar gönderdik göreve. Sen evlenip dönmüşsün, bir de üstüne çocuk yapmışsın ha? Hızlıymışsın maşallah” dedi.

 

Koridorda kahkahalar yükseldi.

 

Devrim gülerek cevap verdi.

 

“Yok yok, evlenmedim Neşe abla. Hâlâ bekarım.”

 

Neşe Hanım Boran’a eğilip minik eline bakarken tatlı bir gülümseme belirdi yüzünde.

 

“Ay bu nasıl bir tatlılık böyle. Allah nazarlardan korusun. Neyse, ben sizi şöyle bir yemeğe alayım gelin, aç kalmayın.”

 

Altay hafifçe esnedi.

 

“Abla valla çok yorgunuz, başka bir gün geliriz. Ama söz en yakın zamanda kahveni de yemeğini de yeriz.”

 

Neşe Hanım gülerek.

 

“İyi peki, ben buradayım, unutmayın kapım açık.”

 

Can kahkahalarla cevap verdi.

 

“Yemek kokusunu aldım ben, bir sabah kahvaltısına çökerim kesin.”

 

Herkes gülerken Boran meraklı gözlerle etrafa bakıyordu. Neşe Hanım’ın sesi, kahkahalar, ışıklar her şey ilgisini çekiyordu. Küçücük gözlerle etrafa bakıyor, sanki hepsini anlamaya çalışıyordu.

 

Eve girdiklerinde ufak çaplı bir kaos başlamıştı bile. Hiçbiri bu kadar küçük bir bebekle baş başa kalmamıştı. Ne yapılır, nasıl tutulur, ne zaman uyanır, tam bir muamma.

 

Devrim sessizce Boran’ı kucağında tutuyordu. Minik beden hâlâ derin uykudaydı. O uyudukça evdekilerdeki panik biraz hafifliyordu.

 

Devrim sordu, “Biri bir şey yapacak mı artık? Öyle dik dik bakarak büyümüyor bu çocuk.”

 

Altay cevap verdi, “Biz Can’la video izliyoruz. Bebek bakımı falan.”

 

Can ekledi, “Yani çok zor şeyler değil komutanım. Ama bir yerden sonra makineli tüfek kullanmak daha kolay geliyor açıkçası.”

 

Devrim gülerek, “Onu da senin gibi biri söyler zaten.”

 

Bu sırada Aybars ve Giray üstlerini değiştirmiş, hazırlanıp evden çıkmıştı. Yaklaşık bir buçuk saat sonra elleri poşet dolu şekilde döndüler.

 

Devrim merakla, “Ne yaptınız bakalım?” diye sordu.

 

Giray biraz mahcup, “Komutanım biz biraz abarttık. Şimdiden oyuncaklarını bile aldık.”

 

Devrim sordu, “Mama, bez falan aldınız mı bari?”

 

Aybars sakin, “Hepsi tamam.”

 

Giray devam etti, “Hatta beşik bile aldık. Kurulumu kolay, nereye kurarız?”

 

Devrim, “Boş bir oda var yukarıda. Malzemeleri oraya yerleştiririz. Rahat olmazsa başka eve taşınırız, orası dert değil.”

 

O sırada Can, sessizce uyuyan Boran’a bakarken gözlerini kısmış, iç çekti.

 

“Ben şimdi taşınalım desem, bu ev neyine yetmiyor dersin Deli Komutan.”

 

Ortamda anlık bir sessizlik oldu. Ardından tüm tim kahkahalarını bastırarak hafifçe güldü.

 

 

....

 

 

Alevler arasında cesaretle yürüyenler...

Vatan için yanarken, bizler için sönmeyen ışık oldular.

 

 

•Sercan Utmi

 

•Hilmi Şahin

 

•Eyüp Dereli

 

•Tolunay Kocaman

 

•Enes Kızılyel

 

•Muharrem Can

 

•İlker Onarıcı

 

•Tekin Enes Sarıyıldız

 

•Bayram Eren Arslan

 

•Alperen Özcan

 

 

Yangında şehit düşen kahramanlarımıza sonsuz minnet ve rahmetle.

Ruhlarınız şad olsun. 🇹🇷

 

Bölüm : 25.07.2025 22:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...